Kimsenin anlatmaya değer hikayesi yok. Herkes kendini anlatıyor, her şey gösteriş. Çabuk unutuyorlar, zaten insan unutan bir şeydir. Ben seni hiç unutmuyorum. Bana dinlemeye değer şeyleri hep sen söylerdin.
Üsküdar’dayız, ılık bir temmuz akşamı. Sen en güzel elbiselerini giymişsin, yüzünde en güzel gülümseme. Kıyıda bir banka oturmuşuz, karşıyı seyrediyoruz. Hiçbir şey olmak zorunda değil, olmamak zorunda da. Bir yerlere yetişmek zorunda da değiliz. Vapur, otobüs saatleri yok, evler yok, insanlar yok, tahammül yok; yalnız sen varsın. Sen ve anılardaki gülümsemen…” 1998 Ağustos.
“Sevgisizlik insanı yoruyor,
sevmek de yoruyor. Ben sevgiyi tatmadan önce birinde dinlenmek sanıyordum. Karşılık aldığımız her duygu sevgi değilmiş. Öğrendim…”
“Yaşamadığın şeylerin sana ne hissettireceğini bilemezsin Hakan.” dedi Mübin abi. Bunu duyunca durgunlaştım, niye bilmiyorum. Öyle ya, yeniden doğulmaz, yeniden yaşanmaz yaşananlar.
Üzüntüsüz bir sesle “Bir dal çıtırtısıydı varlığı.” dedi. “Kısmet değilmiş.” dedim. Öyle dedi Mübin abi “Öyle.” Birbirine kenetlediği ellerinden birini kirli sakallarına götürdü, bir iki kaşıdı “Herkes mutluluğu arıyor, ama genelde bulduğunu değil, aradığını seviyor.” diye ekledi.
Sonra pikabın düğmesine basıp bir şarkı açtı. Melodileri kulaklarımızda gezinirken birden bir ses duyduk;
“Bulmakta değil,
aramakta geçiyor adının güzelliği."