#Yanlış Adres
Explore tagged Tumblr posts
Text
Lanetli Miras: Yanlış Adres (Afiş ve Official Trailer) (15 Eylül'de sinemalarda!)
Yapımcılığını Omma Yapım’ın üstlendiği gizem / gerilim türündeki “Lanetli Miras: Yanlış Adres” 15 Eylül’de gösterime giriyor. Omma Okan Kılıç’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Caner Çiftçi, Turgay Yıldız, Ebrar Gür, Melek Sude Kılıç, Asya Yıldız’ın yer aldığı filmin görüntü yönetmenliği İlker Özkap, sanat yönetmenliğini ise Mert Güner üstleniyor. Lanetli Miras: Yanlış Adres Lanetli Miras:…
View On WordPress
#Asya Yıldız#Caner Çiftçi#Ebrar Gür#İlker Özkap#Lanetli Miras#Lanetli Miras: Yanlış Adres#Melek Sude Kılıç#Mert GÜner#Omma Okan Kılıç#Omma Yapım#Turgay Yıldız#Yanlış Adres
0 notes
Text
Bana lütfen politik erdem dersi vermeye kalkışmayın. Yaşananları size oturup baştan aşağı anlatabilecek yetkinlikteyim. Yanlış adres.
93 notes
·
View notes
Text
İSTANBUL'DA KURYELİK YAPAN BİR KİŞİNİN MÜLTECİLERLE İLGİLİ İZLENİMLERİ.
Mülteci sorununu sadece sosyal medyadan ya da TV'den gördüğünüz kadar sanıyorsanız yanlıyorsunuz.
Gelin size ben gerçeği anlatayım:
Ben İstanbul'da kuryelik ve genelde
günde ortalama 200 km. yol yapıyorum.
Pendik'ten Silivriye her ilçeye
ve her mahalleye giriyorum.
Tahminime göre ESENYURT, BAŞAKŞEHİR, BEYLİKDÜZÜ, FATİH ve BAĞCILAR ilçelerine
bir süre sonra TC. VATANDAŞI giremiyecek.
Size kurye olarak gittiğim adreslerden bahsedeyim; Herşeyden önce hem Suriyeliler hem de bizim partililerden bazıları diyor ya "Suriyeliler ekonomik olarak bize çok faydalı", diye; bu söz külliyen yalan,
çünkü örneğin Esenyurt'ta telefonu bozulan
bir Suriyeli telefonunu Sirkeci'de işyeri olan
bir tamirciye gönderiyor,
ya da altın takı alacak olan Başakşehir'deki
bir Pakistanlı Bağcılar'daki Pakistanlı kuyumcudan kurye ile aldırıyor alacağını,
ya da Afganlar Fatih ve Yenikapı'da bulunan kendi marketlerinden alışveriş yapıyorlar...
Çünkü ��ok kere Afgan pirinci alıp teslim ettim.
Şimdi gelelim işin sağlık boyutuna;
Bu durum çok vahim.
İstanbul genelinde diş protezi yaptıran kişilerin %90'ı Suriyelilerin merdiven altı protezlerini ağızlarına takıyor ve diş klinikleri "ucuz" diye buraları tercih ediyorlar.
Size bir anımı anlatayım;
Bir gün Fatih'te bir adrese gittim.
Adres virane merdiven altı bile değil
eski müstakil bir gecekondu idi.
Neyse gittim kapıyı çaldım,
baktım protez imalatı yapılıyor.
Gönderiyi teslim aldım, Florya'da bir adrese,
bir diş kliniğine gittim.
Gittiğim yerin kalitesi ne Amerikan Hastanesinde ne de Memorial' da var.
Bu nasıl oluyor, diye düşünürken teslimatı alacak kişinin adresine baktım,
o da Suriyeli bir bayandı.
Bayanı çağırdılar ki doktormuş kendisi.
O esnada orada bekleyen şık giyimli bir bey de bekleme salonunda oturuyordu.
Bayan Doktor Türkçe "Ahmet bey proteziniz geldi, buyurun odama" dedi.
Ben şok oldum.
Benim ülkemde benim vatandaşıma sağlıksız medikal ürünle tedavi uyguluyorsun, neden? "Kendi vatandaşı kazansın diye".
Devam edeyim; yurtdışına çıkarken kovid testi yaptıran insanların %90'ı yine merdiven altı Suriyeli laboratuvarlarda karman çorman
hiç bir önlem olmadan coca cola dolaplarının içinde yüzlerce test tüpünün olduğu yerlerde testlerini yaptırdı!
Burada olabilecek en büyük sorun, "test sonucunun yanlış çıkmasıdır".
Ama gelelim en tehlikelisine; Başakşehir'de yine merdiven altı bir laboratuvar var
ve ben günde bir kez mutlaka gidiyorum; binlerce kurye var, biri giriyor biri çıkıyor.
Kan tüpleri yerlerde, kendim girip çıkarken maskesiz girmiyorum, çıkarken bildiğiniz dezenfektan ile banyo yapıyorum.
Bir tane cihaz var onun yanında da ev tipi Vestel, Arçelik buzdolapları, test tüpleri her yerde ve bu tüplerin yarısı idrar yarısı da kan.
Peki buraya bu tüpleri kim gönderiyor?
Özel hastane diye gittiğiniz çoğu hastaneler ucuz diye buraya yolluyor.
Gelelim zenginlerine; Başakşehir'de oturuyor çoğu.
Onlara neden gidiyorum biliyor musunuz?
Hani son zamanlarda vatandaşlık reklamı yapan vize şirketleri var ya onlardan
oturma izinlerini, vatandaşlık başvurularını,
vb. alıp götürüyoruz.
Hepsi lüks içinde yaşıyorlar.
Bir gün bir kargo görevlisine adres sordum,
"gel ben de oraya gidiyorum" dedi...
Elinde boyu kadar çuval sordum, "hepsi oraya mı?", diye "aynen oraya her gün bir çuval getiriyorum" dedi, içinde "hepsiburada, trendyol ve amazon kolileri".
Beylikdüzü ve Esenyurt tayfası mafyalaşmış!
Beylikdüzü'nde örneğin "İnovia siteleri" var, orada onların izni olmadan
ne ev tutabilirsiniz ne satabilirsiniz.
Esenyurt'ta zaten tam gettolaşma var.
Bazı mahalleler var ki gözünüzü kapatıp sizi oraya bıraksam gözünüzü açtığınızda
"eyvah Suriye'ye kaçırmışlar beni!" dersiniz.
Daha yüzlerce örnek var ama yazsan ne olacak, en azından sağlığınıza dikkat edin.
DOKTORUNUZA, DİŞ HEKİMİNİZE MUTLAKA çalıştıkları laboratuvarın neresi olduğunu sorun.
Nur Pasin'den
32 notes
·
View notes
Text
hani birine adres sorarsın da oo sen çok yanlış yere gelmişsin der ya tam o noktadayım
11 notes
·
View notes
Text
🎯 Muhalefet Türk Ulusunu Derin Emperyalist Planlar Gereği Bir Kez Daha Satmak İstiyor! Nasıl mı? Sorular Sorarak Anlatayım. 🎯
Cumhuriyet ve insanlık yolu yeniden bir çare olduğu için tek seçenek olamıyor ise sebebi derin devlet yapısı tarafından organize edilmiş engellere takılmış olması mıdır?
Yoksa kimsenin böyle bir talebi olmadığı için midir?
Ya da bu çareyi görmezden gelerek bertaraf etmiş olmak adına olmadık hileli ve yanlış yollara 2002 yılından bugüne ısrar edildiği gibi Türk ulusunu yanlıştan yanlışa satan muhalefet anlayışını yeniden dayatmak mıdır?
Muhalefetin işi sorunları ortadan kaldırmaya yönelik bir fikri ortaya koyarak toplumu o fikrin etrafında güç hâline getirmek yerine 2018 ve 2023 tarihinde olduğu gibi emperyalist planlara Türk ulusunu yeniden kişiler üzerinde bir kısır tartışma içinde bize bu kötülüğü layık görenlere bir kez daha satmak mıdır?
Eğer kişiler üzerinden bir çare mümkün olsaydı 2018 yılında ülke tek bir kişiye teslim edildiği için bu hallere düşmezdi. Bunun sebebi de muhalefettir.
Böyle bir muhalefet anlayışının olduğu bir ülkede ancak bu sonuç ve aynı yöntem yeniden bir çare gibi dayatma söz konusu olabilir.
Sorunun çözümü sorunun sebebi ile çözülmüş olsaydı kişi değişikliği yapma arayışı doğru olabilirdi.
Sorun ülke yönetme yönteminin demokrasi, adalet, ahlak ve etik kuralların dışına çıkarak toplumun ortak sözleşmesi Anayasanın bile askıya alınarak tanınmadan yirmi iki yıllık suçlara elbise olacak suçlarını hukuk kılıfı olacak bir bölünme parçalanma Anayasası yapmanın önünü açmaya hizmet etmektir.
Devlet Türk ulusu yararına yönetilmiyor hiç bir muhalefet partisi de devleti Türk ulusu yararına yönetmek için bir çaba göstermiyor.
Söz konusu vatanın ve ulusun geleceği konusu gün geçtikçe en büyük sorun olmaya başlıyor.
Tüm siyasi ve ve kitle imha silahı medya tarafından (derin yapı sermaye) dayatılan isimler gün geçtikçe Türk ulusunun desteğini kaybediyor.
Yaşanan gelişmelere bakıldığında ise Türkiye Cumhuriyeti Irak benzeri baas rejimi gibi parti devleti haline getirilmiş olması hiçbir muhalefet partisini derin yapının kontrol ettiği kimseyi rahatsız etmiyor.
Çözümsüz kişiler üzerinden mevcut sorun haline gelmiş rejimi sürdürülebilir yapmak emperyalizm dışında kimsenin işine yaramıyor ise tüm siyasi parti ve isimleri ülke yönetmek için tartışma konusu yapılan kişileri sahaya sürenler aynı yerdir.
Türk ulusu bu zokayı bir daha yutmayacaktır.
Engellerle karşılaştığım için tüm topluma bunu anlatamıyorum. Anlatan bir anlayışta görmüyorum.
Bir derin yapıdan bahsederek onların güçl�� göstermek gibi bir söylem içimde olan ve o derin yapının her mahallede bir milyoner beslenmesi olan sermaye olduğunu bildiği halde söyleyemeyen ve mamaya satılarak bu kötülüğü bu topluma yapan tüm gazetecileri kınıyorum.
Amerikan derin devlet yapısı cfr'ye bağlı bilderberg cemaatinin temsilciliğini kimler yapıyor ise ülkemizde ki derin devlet yapısı onlardır. Kim olduklarını belgeleri ve ispatları ile çok yazdım yazmaya devam edeceğim.
İngiliz derin devlet yapısı chatham house kurumsal ortağı hangi holding ise derin devlet yapısı onlardır.
Bunların sahaya sürdüğü tüm siyasetçiler de bu yapının kontrolü altında Türk ulusunu aldatarak bunların çıkarına siyaset yapmak adına kitle imha silahı medyada tartışma konusu yine bu zihniyet tarafından yapılmıştır.
Her iki derin devlet yapısı kirli ilişkiler ağı ülkemiz aleyhine birer terör faaliyeti olarak kabul göreceği ve bunun hesabının sorulacağı güne kadar mücadele edeceğiz.
Nitekim odatv bu anlamda bu yapıya hizmet veren bir medya olarak nato ile ilgili bizi tehdit eden tüm gerçekleri açık açık yazmıştır.
Askeri ve sivil darbelerden, eğitimden vergiye, tüm siyasi gelişmelere biz karar veririz diye itiraf ettikten sonra başka bir adres aramak yeni bir ihanete ortak olmaktır.
Sermayenin ihanet gerçeğini bildiğim halde yazmadan bu gerçekleri ifşa etmeden yaşayamam.
Immanuel Kant'ın dediği gibi söylediklerimizden çok söyleyemediklerimize pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yoldur.
Pişman olmak istemeyen gerçekleri bir düşünce ile dile getiren bu çaba sorunu ortadan kaldıracak tek yoldur.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#muhalefet#iktidar#siyaset#derin emperyalist planlara satılmak#cfr#bilderberg cemaati#Amerikan derin devlet yapısı#chatham house#İngiliz derin devlet yapısı#kişiler üzerinden siyaset tartışması ihaneti#immanuel kant
11 notes
·
View notes
Text
Geçen seneydi sanırım...
Cumartesi günü Kadıköy çarşıya indik, Mercan’da bir ekmek arası midye yiyelim dedik. Hava da buz gibiydi, içimiz ısınsın diye içeri geçtik, çıktık üst kata..
Kalkmamıza yakın arkamıza bir anne-kız geldi oturdu.
Soğuktan donan bizim gibi içeri atıyor kendini, tüm masalar doldu, garson oradan oraya koşturup duruyor.
Arkam dönük ama farkındayım, bir türlü dikkatini çekemediler adamın. Sonunda kadıncağız yüksek sesle seslendi :
-“ Kardeş, bakar mısın..!”
Hani filmlerde olur ya, zaman tüneline girer, döne döne bambaşka bir devirde bulur insanlar kendilerini..
Öyle oldum.
“Kardeş, bakar mısın?”
Yahu, biz çocukken tanımadığımız herkese böyle seslenilirdi..!!
Çünkü kalben, tanıdık-yabancı herkesin kardeş olduğuna inanarak büyütülürdük, yetişirdik biz.
Pazarda sebzeleri taşıyan hamal kardeşti, yolda adres sorduğumuz takım elbiseli adam da öyle, parkta salıncağımızı kapan çocuk da kardeşti, okul çıkışında renkli macun satan delikanlı da, kasapta sıra beklerken anneannemin sohbet ettiği teyzeler de..
Aslında nasıl bir sosyal adalet düşünsenize: “Herkes eşit!!”
Çocuk bahçesinde oynarken bir çocuk kaydırak sırasında sizi ittirip önünüze geçince veya tahtıravalliye sizden önce koşup binince, anne-babalar uyarırdı hemen :
-“Kızılmaz öyle! O senin kardeşin..”
Yani o yaştan itibaren, birbirimize karşı hoşgörülü olmayı öğrenirdik.
Hepimiz kardeşiz sonunda, ve birbirimize karşı anlayışlı, sabırlı olmalıyız.
Kızım üç yaşındayken, bir salıncak kuyruğunda, sıra kimin çocuğunda diye kavga eden iki anneyi gördüğümden beri şok içindeyim.
Biz neyi yanlış yapıyoruz diye sordum kendime o anda..
“Kızılmaz, o senin kardeşin” den, iki çocuk adına kavga ederek örnek olan annelere..
Bu ne zaman bu kadar değişti?
Niye değişti?
Sonra düşündüm ki, bu iki soru çok anlamsız aslında.
Sorulması gereken şu : Doğrusu hangisi?
Şimdi facebookda, orada burada yorumlar yazılıyor görüyoruz ya hani, “Biz buyuz, lanet olsun..” “Bu millet bunu hak ediyor “ .
O feci, dayanılmaz gündüz kuşağı saçma sapan programlarını izleyip de, aile içi en gizli derdini milyonların önünde paylaşan garip tiplere, “işte bizim özümüz bu” diyen arkadaşlarım var ya benim..
Siz özümüzü ne zannediyorsanız, sizin karşınıza “işte o” insanlar çıkıyor.
Peki, biz bundan mı ibaretiz ?
Bence değiliz.
Hangi dünya ülkesinde çocuğunu “siz kardeşsiniz” diye yetiştirecek bir bilgelik vardır sizce?
Anadolu’da bir köye gidin bakın, kendi aç kalır, son bardak ayranını size ikram eder.
Bir kamyon şoförüne , sigarasının izmaritini yere atmamayı öğretemezsiniz belki, ama bir zorda kalsanız, koşar yardıma gelir.
Yere biri düştü mü, on kişi toplanır başına , onu oradan kaldırmak için..
Şu sıralar daha değişik görünüyor olmamız, özümüzün değiştiği anlamına gelmiyor.
Ben özümüzün hala şahane olduğuna, ve bir süreliğine gömülmüş bu yönümüzü aslında hepimizin çok özlediğine şahidim.
İşte bu sayfada bana yazdığınız o yorumlardan görüyorum bunu.
Sadece birine “kardeş” diye hitap etmek bile, karşı tarafın yüreğini yumuşatmaz mı? İkinizin “bir” olduğunu düşündürmez mi?
Bence şu güzelim, şu hırpalanmış, şu inanılmaz derecede bahtsız ve aynı zamanda akıl almaz derecede şanslı ülkede, bizler hepimiz bin bir renkten acaip bir ahenk oluşturan kocaman bir aile değil miyiz?
Hem hangi kardeş birbirine tıpatıp benzer ki?
Birbirine kızar, küser, farklı görüşte olabilir, hayat kardeşleri farklı yollara sürmüş, farklı giysiler giydirmiş de olabilir.
Ama onlar özde kardeştir.
Birinin eli kesilse, öbürünün canı acır diğer odada..
Kardeşlik tam da böyle bir şeydir.
Bir şey oldu, bir virus girdi içimize, hani şu bilgisayarlarımıza girenler var ya.. İşte onlardan..
Fabrika ayarlarımıza dönmek çok kolay.
Şifre sorarsa hayat size...
Şifremiz şu : “Bakar mısın kardeş🙏🙏💖💖
Hayal Ağacım
Bige Güven Kızılay
7 notes
·
View notes
Text
Türk Ulusu..
Her hangi bir millet ve halklar kavramı yoktur. Tek millet, tek bir halk vardır o da Türk Ulusu'dur. Türk vatandaşı olan herkes Ulus'un bir parçasıdır. Atatürk'ten sonra ikinci adam diye tarihe geçmiş liderimiz Kürt kökenlidir. Kökeninden kimse rahatsız olmadı tam tersine ona sahip çıktı. Hatta iki ayyaş diyen densiz ve cahil aklınca hakaret ettiğinde de sahip çıktık. Bu arada bu densiz arap köpeği Suudi Arapbistan'ın latin alfebesine geçtiği haberini neden borazan medyasında haber etmedi!? Arapça kutsal dildir diyenler p..ç gibi orata bırakılmadı mı şimdi? Hesabını gidin arap gazeteciyi Ankara'da katlettiler deyip o kadar suçladığınız Suudilerden sorun.. Sorabilirseniz! Bok sorarsınız, çünkü kapılarında para diye dileniyorsunuz..
Atatürk'ün mirasıyız diyen CHP'nin hangi yanlış yollara girdiğini siz göreceksiniz (iktidarın ihanedinden hiç bahsetmiyorum!). Bizim rehberimiz Attürk'tür. Bu ülkeyi "ULUS" kavramı üzerinde kurdu ve başardı. Sözcü tv Dem partisini solcu kategörisine koymuş! Hayret ettim! Oysa MHP ne ise DEM'de odur. Biri mafyanın arkasına saklanıyor diğer pkk gibi teröristlerin arkasına.. İkisi de kafatasçı..
MHP'yi mafyadan temizleyeceğim diyerek gelen bahçeli, partisini mafyatik tiplere teslim etti. Dem daha samimi, imarlı cansini adres gösteriyor hala.
İmralı canisine meclisin kapısını açanlar tam da cia ajanı feller/fuller'in izinden giden hainlerdir. Ne cürettle bunu teklif edebilirsin? Rahmetli Türkeş "CIA ajanı" derken haklıymış demekki. G..tün yiyorsa aynı çağrını yenile ve Türk Ulusu nasıl TBMM önünde duvar olmuş görürsün..
Biraz irdelemenin zamanı geldi eski defterleri... Bu arada biraz geçmişe de gideceğiz; mesala Hiram Abas suikastine. Altında hangi cia ajanı siyasetçiyi koruma çabası vardı ve Türkeş yanılmış olabilir mi!? Arakdaşlar, boş boş tv yayınları yerine araştırmalar yapın. TV'lerin tek derdi rayting. Kitap okuyun..
Hepsini kaynaklarıyla burada konuşmaya başlayacağız.
Not: Benim hiçbir siyasi görüşüm yok. Sağolsunlar el birliği ile yok ettiler. Benim gözümde "içlerindeki bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dürüstler haricinde hepsi BEKA sorunudur". Bunlar Yüce Divan'da yargılanmılı. Ama siyasalların iti olmuş adalet sisteminin bir kısmı yüzünden yakın zamanda bunu göremeyeceğiz.
Türk-Kürt kardeştir diyen siyasilere cevabımız "günaydın" demek olur. Biz düşman değiliz ki!. Bu kinden beslenenlere dikkat edin, bu söylemin altındaki tuzağa düşmeyelim. Yine bölücülük, yine ayrıştırıcılık ve yine kutuplaşmaya çalışan ama bittiğinin de farkında olan zihniyetin son çabaları bunlar.. Bu tuzağa düşmeyin!
Kim ki Cumhuriyet düşmanı, kim ki Atatürk düşmanı o benim düşmanımdır. Kim olduğu hiç önemli değil... Düşmanlık yapan bu ülkenin ulusundan cevabını alır, alacak..
#Başlıyoruz
6 notes
·
View notes
Text
Hani birine adres sorarsın da"oo sen çok yanlış gelmişsin" der ya tam ordayım
9 notes
·
View notes
Text
Hani birine adres sorarsın da "ooo sen çok yanlış gelmişsin" der ya işte tam ordayım.
17 notes
·
View notes
Text
Seninle Başladı, Bitsin Seninle
Ve gün be gün, ben seni düşünürüm.
Sen benim her şeyimsin ey sevgili.
Rüzgârlara ezberlettim türkülerimi,
Ben hep uzaklara türkü yazarım
Sılamsın, sevdamsın, sabır taşımsın
Kalemim adından başka ad yazmaz
Bu kütükte başka bir ad okunmaz
Narına nuruna kurban olduğum
Seven sevdiğinden asla yakınmaz
Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Terhis olsam gidecek bir yerim yok
Yüreğimden başka silah taşımam
Bütün adresleri iptal ettim
Benim senden özge gerçek yârim yok.
Sen benim her şeyimsin ey sevgili
Ben rol gereği âşık değilim
Deme bu garibin benimle işi ne
Aşkım beni teşhir eder, sesim içime saklanır
Aklanırsa adım, seninle aklanır.
İstersen durmadan adres değiştir,
Gözlerimi bağlasalar da bulurum seni.
Ben, türkülerde tanıdım Fizan’ı, Yemen’i
Anlasam ki sesim sesine değmiştir,
Bütün gemileri yakar gelirim.
Bu bir taahhüttür; sına beni
En deli rüzgârların önüne sür, bulut-bulut,
Bir yerde yanlış yaparsam adımı unut.
Son kurşunu kendime sıkar gelirim.
Bir et kemik torbası değilim ben
Bir hasar raporu değil yazdığım
Bir aşk mektubudur ey sevgili,
Kızıl-kıyametten önce
Ve görmek için bakmaya gerek yok
Her dilde güzeldir senin adın
Meydanlar sarsılır sen ortaya çıkınca
Yeter ki görecek göz, göz olsun.
Velhasıl uzun sözlere hiç gerek yok
Dil hicabından lal olmalı seni anarken
Ey benim tabibim, tacidarım
Gündönümüdür ben seni bekliyorum...
🌼Mutlu akşamlar olsun 🌼
12 notes
·
View notes
Text
sokaklar tekin değil, hava soğuk, üşürsün
yün eldiven tak, parmak izin bulaşmasın kente
haydi son kez sevişelim o yanlış evlerde
o trenin vagonuna asalım derimizi
nazlanma; yanlış bir adres daha ver bana
bak bir elmanın tombul kurdu gibiyiz
kırık bir şemsiyenin sapı gibiyiz senle
yüzüme sevgi dolu
bakma; içimden silah sesleri geliyor
bir adam bir sancıyı kudurtuyor içimde
sokaklar tekin değil, zar tutarken hırpalanan biri var
büyük bir ihtimalle
...
* Altay Öktem
5 notes
·
View notes
Text
Her yere yetişilir, hiçbir şeye geç kalınmaz ama .. Çocuğum beni bağışla . Ahmet Abi sen de bağışla . Boynu bükük duruyorsam eğer içimden öyle geldiği için değil , ama hiç değil . Ah güzel Ahmet abim benim . İnsan yaşadığı yere benzer . O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer . Suyunda yüzen balığa , toprağını iten çiçeğe , dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine , konyanın beyaz antebin kırmızı düzlüğüne benzer . Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir . Denize benzer ki dalgalıdır bakışları . Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına .. Öylesine benzer ki , Ve avlularına (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) , Ve sözlerine (Yani bir cep aynası alım-satımına belki) .. Ve bir gün birinin adres sormasına benzer . Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne .. Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına . Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına , minibüslerine, gecekondularına .. Hasretine, yalanına benzer. Anısı işsizliktir, acısı bilincidir. Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan. Gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir. Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden. Dirseğin iskemleye dayalı -- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -- Cıgara paketinde yazılar resimler.. Resimler: cezaevleri, resimler: özlem, resimler: eskidenberi..
Ve bir kaşın yukarı kalkık. Sevmen acele, dostluğun çabuk. Bakıyorum da simdi o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi? Biz eskiden seninle istasyonları dolaşırdık bir bir. O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar, Nazilli kokardı. Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası, kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen. Kadının ütülü patiskalardan bir teni upuzun boynu kirpikleri.. Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki. Sofranı kurardı. Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı. Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi. Çocuklar doğururdu. Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi. O çocuklar büyüyecek. O çocuklar büyüyecek, o çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi. Umudu dürt umutsuzluğu yatıştır.
Diyeceğim şu ki yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler. Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler.. Trenler tıklım tıklım. Trenler cepheye giden trenler gibi. İşçiler; Almanya yolcusu işçiler. Kadınlar; kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi. Ellerinde bavullar, fileler, kolonyalar, su şişeleri, paketler.. Onlar ki, hepsi bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler.
Ah güzel Ahmet Abim benim. Gördün mü bak dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar. Ve dağılmış pazar yerlerine memleket. Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile. Gelse de öyle sürekli değil. Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün. O kadar çabuk, o kadar kısa. İşte o kadar. Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar? Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?
Mendilimde kan sesleri.
14 notes
·
View notes
Text
Yardım tırlarından erzakları çalmak nedir?
“Enkaz altındayım, yardim edin” diye yalan s��ylemek nedir?
Yanlış adres bilgilerini yaymak nedir?
Magaza yağmalamak nedir?
Zam yapmak nedir?
8 notes
·
View notes
Text
arkadaşlarım bugün ilk iş günüm diye çiçeksepetinden bir şeyler yollamışlar bana ama ben erken ayrıldım hastaneden neyse kurye beni aradı hangi birimdesiniz geleyim diye ben de orada değilim ayrıldım ev çok uzak değil diyip evi tarif ettim anlamadı konum atın dedi konumu attım adres olarak yazdım ve hatta eve kadar gelmesin diye sitenin girişine gittim beni arıyor siz bana yanlış konum atmışsınız sizin yüzünüzden bir sürü siparişim aksadı iptal ediyorum haberiniz olsun??? böyle soru işaretiyle kaldım bi de üstüne bana bağırdı adam
6 notes
·
View notes
Text
içimizdeki ölçü birimleri /okuma süresi yaklaşık 7 dakika
içinden ne geliyor? insanlığı kurtarmak mı? hayır. (uzatarak) hepsinin................ (noktaları biliysiniz) kurtulmuş herkes. kimsenin daha fazla kurtulmaya ihtiyacı yok. (imkanım olsa dünyanın iyiliği için hepsinin kökünü kuruturdum)
nasıl yaşamalı? sorusu insanın cevabını hayat boyu vermeye çalıştığı bir soru. insan kabul edilen herkesin kafasında bir yerlerde olmalı bu. hayat sorusu da cevabı da herkesin kendi götünde saklı kocaman bir yarrağa benziyor.
daha kendime yarrak girmemişken bu soruya verilen cevaplarım vardı. bunlar değişti. hislerim, alışkanlıklarım, yaşım, çevrem kaynaklı bir değişim olmalı herhalde. önemli olan merak ettiğim, özlediğim ve daha iyi olduğuna inandığım bir çok şeyin manasız olduğunu anladım. kısalık, uzunluk, incelik, kalınlık (içimde saklı olanın ölçü birimi) vazgeçilmez gördüklerimin hiç anlamı yok, insanların bütün afra tafraya rağmen sonunda keyifleri ne derse onu yaptıklarını ve yaptıklarının çok zaman yanlış olduğunu gördüm. büyük laflar gerçekte küçük tutkulara geçerlilik sağlamak için üretiliyor...
doğru yaşamak diye bir şey var mıdır? önceden herkese göre değişir diyordum. artık, hayır, o kadar da değişmez diyorum. eğer gidebileceğiniz sonsuz sayıda yol varsa; yaşamak için, sonsuz değilse de saymak istemeyeceğiniz kadar var; herhangi birinin diğerlerinden daha doğru olması için de bir sebebiniz yoksa; herkes kendine göre yaşasın dersiniz.
ancak herkes kendine göre yaşasın demek gerçekte güçlünün borusu ötsün ve insan, çoğunun hayatını idare edecek kadar bile aklı olduğundan şüphelenmeye başladığım insan, renkli, çekici, kolay, ucuz neyse onu tercih etsin demektir. ve öyle oluyor, insanlar kendilerini bugüne getiren değerleri sermaye yapıp yeni değerler üretmek yerine, en ucuzundan, çalışmadan, kafa yormadan, inanmadan bu değerleri satıp, onları ayağa düşürüp kendilerini de, hayatlarını da ucuzlatıyorlar.
cinselliğin yasak olduğu yerde meme/göt (erkek kişisi için) gösterip ilgi çekmek kolaydır. peki bu yasak kalkarsa ne göstereceksin? kadın güzelliği erkeğin götü artık bizi ilgilendirmediği zaman ne göstereceksin? şimdiden mesele daha ilginç, daha çarpıcı fotoğraf bulmak anlamına gelmeye başlamadı mı? şuh poz vermiyorsa, hangi organının ortada olduğu önemli değil.
çoğunun ayık olduğu yerde kendini içkiye vurup rahatlamak kolaydır. peki ya hepimiz doğru yolun bu olduğuna kanaat eder, akşam konuşur konuşur, sabah hepsini unutursak ne olacak? insanlar tadını çıkardıkları konforun başkalarının konforsuzluğu sayesinde yaşanabildiğinin farkında değiller mi?
kendimi tutmasam sen o kadar serbest olabilir misin? (aha içime sakladığım bir kalın kısa daha buldum, kalın kısası en zor olanı girmesiyle çıkması bir, hiç boş kalmıyor... tecrübeyle sabit)
kant’ın söylediği her şeye inanmam ama bu konuda ona hak veriyorum: bir şeyin doğru olup olmadığına karar vermek için herkesin bunu yaptığı durumları göz önüne alalım.
cinselliğin tamamen ve her anlamda serbest olması, misal, herkes için geçerli olsun. evlilikleri, beraberlikleri ortadan kaldıralım, neticede biriyle sevişmemin başkasına bir zararı yok, iki kişi arasındaki bir mevzu; basit bir eğlence, kim ne diyebilir?
ne olur bundan sonra? herkesin karşı cinsden arzuladığını daha rahat hayata geçirme imkanı olur. (eşcinsenlleride koyacaktım, doğru cümleyi bir saattir düşündüm bulamadım). kimseye aşık olmak gerekmez, zaten sikişmek dürtülerin bir dışavurumudur sevişmek. aşık olunca daha kolay atlatmak mümkün olur. kadın da erkek de cinselliğini sonuna kadar yaşayabilir.(burda eşcinselleri belirtme gereğini duymadım düşünmeden geçtim) birine adres sormak kadar kolay olsa mesela: sizinle şuracıkta sikeşelim mi? olur tabi, otobüs bekliyordum ama bir sonrakine binerim.
sonunda insanın daha da yalnızlaşması, cinselliğin adi bir vaka haline gelmesi. belki bu yüzden cinayet işlenmemesi, insanların kavga etmemesi, boşanmaması, ama zaten kimsenin umurunda olmaması. zira bu kadar rahat bir cinselliğin sonunda erkek de, kadın da, bir sözleşme ihtiyacı içinde olmayacaktır. herkesin herkesle her şekilde beraber olmasının sonu, kimsenin kimseyle beraber olmayışıdır. insanlar sizinle gidip şuracıkta sikeşelim mi? diye bile sormayacak, soran olsa bile, otobüs bekliyorum, şimdi olmaz cevabını alacaktır.
çünkü bir sonraki durakta da bulabilirsin aradığını.
neden tanımadığım ve asla bana yük olmayacak biriyle bir iki saatliğine vücut sıvısı üretmek varken, birinin kaprisini, derdini, hayatını çekeyim?
insanın rahatlamasına yardım eden tüm konfor biçimleri buna benziyor. bunların bir özgürlük konusu olması, ancak bazılarının –hatta çoğunluğun– onlara yanaşmamasından dolayı. bütün çocuklara süt yerine bira içirmek, misalen, birayı çok seven insanların da işine gelmez. kimsenin ayık gezmediği bir dünyada yaşamak da öyle; garson ayık değilse sana bira yerine şarap getirir, hesabı şişirir, kimse kimseye güvenemez, zira belli değil, ne yuttun, ne yedin, ne içtin; söylerken kafam yerinde değildi dersin geçer gider tüm sorumluluk. kimsenin kimseye ayık mısın deme hakkının olmadığı bir dünyada yaşasak, misal, kim kiminle hangi anlaşmayı yapabilir?.
modern insanın verdiği cevap şuna benziyor: biz tamamen sınırları kaldıralım demiyoruz, çocuklara bira vermek tabii ki doğru değil, çalışırken içmek de öyle, insanların bu kadar rahat cinsellik yaşamalarını istemiyoruz, sadece şimdikinden azıcık daha serbest olsalar yeter.
ah, evet, tabii ki, bir yerlerde sınır olmalı, o aptal vecizenin tabiriyle benim hürriyetim, senin hürriyetin falan filan. peki sevgili dostum* , kim karar veriyor bu sınırlara? neden sen kendinde böyle bir hak görüyorsun? kimsin ki doğruyu eğriyi benden daha iyi biliyorsun? yani içki içmenin gerçekte güzel bir şey olduğuna ve bunun çocuklara zararlı ama büyüklere faydalı olduğuna kim karar veriyor?
insanlar böyle doğrusunu kim belirliyor konularında sözleşme yaparlar. kimse için ideal durum değildir bu, evet, ama insanların buluştukları bir nokta vardır ve davranışlarını kontrol etmenin güvensizlikten daha kolay olduğuna karar verirler.
evlilik ne kadın için, ne erkek için ideal bir durumdur, ancak biyolojik ve sosyal şartlar öyle bir noktada buluşturmuştur (şartlarınıza sokam) insanları. bazılarının içki içip, bazılarının içmeyişi de aynen öyledir, içmeyen biri içenlerden hazzetmez, içenler de içmeyenlerden hazzetmez,(alın size bir oy verme nedeni daha) aralarındaki sözleşme, yani gidip birilerini içtiğinden dolayı saldırmamaları, onların da içmeye zorlamayışları herkes için hayatın en kolay noktasıdır. (paranteze ters düştü ama olsun)
benim böyle sözleşmelere uymam, sözleşmenin karşı tarafının yaptığının doğru olduğuna inandığım anlamına gelmez. (he kurnaz beni köşeye sıkıştıracaktın değil mi, yemedi mi, istersen uzun incesi var yen mi)
modern hayat biçimi, daha doğrusu gelenekleriyle dalga geçen ve onun sınırladığı her şeyi baş aşağı ederek eğlenenlerin hayat biçimi çok renkli üretimlerin olduğu, keyif içinde ömrünüzden mezun olmanın yollarından biri gibi görünüyor. gelenekleriniz de, toplumunuz da aptalından, bönünden, çirkininden kıtlığın çekilmediği kaynaklardır. ucuz yoldan eğlence sunar. yine de konu doğru nedir? sorusuna geldiğinde, modernlik de, eleştirdiği, güldüğü, dalga geçtiği gelenekler kadar –belki daha da fazla– yanlıştır. ama modern insan bu yanlışların hemen hepsini kendine ezeli hak olarak görür. değiştirilmesi, sorgulanması teklif dahi edilemeyen haklar, özgürlüğün gerçek anlamı, doğru nedir diye sormak yerine, özgürlük der, yapabilir miyim, yapamaz mıyım? yaparsın, ama yapmak doğru mudur? cevabını aradığımız asıl soru budur.
demokrasi veya özgürlük benim açımdan sadece bir sözleşme anlamına geliyor. sike sike zorla yapılmış bir sözleşme. doğrunun kendisi değil, daha büyük yanlışların önüne geçen bir sözleşme. bir gün değişmesi mümkün –ve elbette doğru lehine değişmesi için kavga ettiğim bir sözleşme.
bende değişen şey işte bu: özgürlüğün kendisinin herhangi bir anlamı olmadığını anlayışım, özgürlük içine hayatı doldurduğumuz bir bardak olabilir ama içini neyle dolduruyorsan, bardağın tadı odur…
bardağını özgürlükle doldurmak niyetindeyse insan, konfor fısıltılarından çok, ağacın meyvesine ve ağacı kimsenin sahiplenmemesine bakar.
(* seviştiğim olarak yazacaktı ama siz sikiştiğim anlayacağınız için yazarı tarafından son anda değiştirilmiştir)
4 notes
·
View notes
Text
"O kayıp bir mektuptur ancak
Yanlış adres mi vardı yoksa üzerinde
Sevgiler diyordu ama kime"
Louis Aragon
5 notes
·
View notes