#Vahşi kabileler
Explore tagged Tumblr posts
enfes-kanal · 1 year ago
Text
#enfeskanal 💖
Kuzey Sentinel Adası.. Beğenilerle, yorumlarla kanalıma destek olun. Kalıcı tâkip lütfen 🙏💖 https://youtu.be/G4yViX6-huc?feature=shared
youtube
0 notes
kirlisiyah · 3 months ago
Text
İnsan yiyen vahşi kabileler de var. Bu yiyeceğin doğal olduğu söylenebilir mi? İşte bu çöküş insan soyunun alçalışını gösterir. Yırtıcı hayvanlar birbirlerini yemezler. Doğaya aykırı olan bu âdet et yemekle ortaya çıkmış ve et bulunmadığı zaman insan kendi hemcinsini parçalamıştır.
Vejetaryenliğin Yararları, Sâdık Hidâyet
3 notes · View notes
morkedisblog · 1 year ago
Text
Gerçekten de rahmetli MUHSİN YAZICIOĞLU çok doğru söylemiş!Bugün semtimizdeki alışveriş merkezinin marketinin manav reyonundayım bir tanıdıkla konuşuyoruz yanımıza bir kadın geldi yüzü peçeli yanındaki 7-8 yaşlarındaki kız çocuğu 50 yaşındaki kadınlar gibi makyajlı pulet işlemeli uzun elbise giydirilmiş çok ağır desenli eşarp örtülmüş bir de 2 yaşlarında oğlan var anakız gözlerini kırpıştırıyorlar anladık arap çünkü bizim de arap kültürünü din sanan heidiler var ama gözler kırpıştı mı arap neyse kız anam ahırda büyüdü galiba patlıcanı ayvayı bilmiyor "bu ne?"dedi musakka dedik sözde arap yemeğidir ya musakkayı da bilmiyor ayva onlarda başka anlamı var anlamadı nerden geldin dedik yaradan rabbime şükürler olsun buraya ulaştılar😠😈filistinliymiş manavdaki tezgâhtar kız "neyse ki vahşi kabileler artık yok yoksa onlar da buraya gelirlerdi Afrikadan"dedi güldük kiiimm Afrikalılar insan ki bizim klüp bahçesine Nijeryalı mı Kenyalı mı bir çocuk geliyor çanta/cüzdan falan satıyor tabii o kazançla İstanbulda yaşanmaz elaltından uyuşturucu satıyor belli ama bir saygılı ve sempatik rengimiz koyu olduğundan babama"amca"bana "amcakızı"diyor😂KAZAKLAR da çok iyiler onlar TÜRK kökenli olduklarından insancıllar Ruslar da görgülü İranlılar uyumlu semtteki teknoloji şirketinde birkaç Japon/Çinli/Koreli var onlar çok temiz ve saygılılar ama arap-afgan-paki ortası çamur yandan geç anasını sattığımın ırkları!Şaşırdım patlıcan ayva her iklimde yetişir bunlar ne böyle!!!???😤
4 notes · View notes
ozel-buro · 10 months ago
Text
ETNİK TOPLULUKLAR DOSYASI : Kızılderili Şef Seattle’ın ABD Başka nına mektubu, 1885
Kızılderili Şef Seattle’ın ABD Başkanına mektubu, 1885 Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgârda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kuru yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Biz bunları belki de vahşi olduğumuz için anlayamıyoruz! Bu dünyanın her parçası…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
zifirnoktasi · 5 years ago
Text
Alternatif Dünya Filmleri:  Slow West vs. Indiana Jones
Size Indiana Jones’un Slow West’e konuk olacağı hikayeyi anlatmadan evvel sanırım öncelikle Slow West’ten biraz bahsetmem gerekecek.
En genel tabiriyle “Slow West” bir western - yol filmi. John Maclean’in westerne farklı bir anlatım kattığı 2015 yapımı bağımsız İngiliz yapımında Michael Fassbender İrlandalı yalnız kovboy Silas’ı, Kodi Smit-McPhee ise hayatının aşkı Rose Ross’u bulmak için yollara düşen aristokrat bir aile çocuğu olan Jay'i canlandırıyor.
Size filmin konusundan artık daha fazla bahsetmeyeceğim, en azından bahsetmemeye çalışacağım, çünkü filmi izlemek isteyenlere gerçek hikayesi konusunda bir ipucu vermek istemem.
Zira denklemi doğru okursanız gerçek hikayeyi de bulabilirsiniz.
Bir de şunu bilmeniz gerekiyor, sinematografik açıdan doymak istiyorsanız Robbie Ryan size güzel bir görsel ziyafet yaşatacak bu filmde.
Filmin bir yandan bende uyandırdığı izlenime gelirsek, ilk sahnesinde Fassbender’ı görmemle birlikte onu Indiana Jones olarak düşünmem için sadece bir milisaniye yetti. Normalde büyük bir Indy sever olarak Harri-son Ford dışında birini o kadar da bu role yakıştırmazken, biliyorum Chris Pratt de başarılı olacaktır elbet, ilk kez bende “Harrison’dan daha karizmatik bir Indy olacaksa bu Fassbender olur” izlenimini uyandırdı.
Ve sonra da aklıma bu düşünce gelince, benim için Slow West bir western - yol filmi olmaktan çıktı. Adeta filmi Indiana Jones müzikleriyle izliyordum. Siz de fragmanı “Indiana Jones theme” ile izlerseniz aynı hype'a kapılabilirsiniz. Sonrasındaysa sadece şu soru beynimde yankılandı.
“Peki ya Indiana Jones Slow West’te olsaydı ne olurdu?”
Çünkü Indiana Jones serisi sevenlerinin bildiği üzere temeline, arkeolojik tarihsel ögelerden beslenen hikayeler koyan, türünün en iyi örneğidir.
Bir kere filmin adı “Slow West” değil “Indiana Jones & West, Ho!” olurdu.
Ve Indiana Jones’un meşhur kamçısı şahane bir uzun namlulu silaha dönüşürdü.
Ve filmimiz asla bu kadar sakin kalamazdı.
Indiana Jones & West, Ho!
Tumblr media
Indiana Jones bu filmde olsaydı, film bu kadar sakinliğini koruyamaz ve bir takım sembollerin kaybolmasıyla ba��lardı.
Indiana vahşi batıda olduğu için bir okulda ders vermez fakat bir yerlerde tütün içip, muhabbetleri çaktırmadan barda dinleyen ödül avcısı olurdu.
Vahşi batının ödül avcısı Indy, bir gün barda otururken eski bir İskoçya sembolünün adını duyumsar ve içkisini gözleri parıldayarak yudumlar. İçkisini bitiren Indy çevreye bunu bildiğini çaktırmadan usulca kalkar, çıkışa yönelir. Bardan çıkan Indy atına atlar ve yollara koyulur.
Yollarda giderken su içmek için durakladığı yerde başka ödül avcılarının da kamp yaptığını gören Indy ağaçların arasına saklanır ve onları dinlerken onların yanındaki Jay’i fark eder. Jay’in o kişilerin elinde rehin tutulduğunu görür. Bunu öğrendiği andaysa şansına atının yanına sürünerek bir yılan yanaşır, atı korkar ve kişner. Indy filmin algoritması gereği doğada bir şey yaşaması gerektiğinden gizlenemez ve kendini kötü adamların önüne atmak zorunda kalır. Zaten atı korksun ya da korkmasın o Indy’dir, o yılanlardan korkar. Kötü adam çetesinin fark ettiği Indy el mahkum onlarla dövüşür ve kaçmak için elinden geleni yapar. Ara ara kaybedecek gibi olsa da o Indy’dir, ilk dövüşten hemen kaybetmez, kaybediyormuş gibi yapar. Filmlerden alışkın olduğumuz kovalamaca sahneleri burada western tadında düello ve atla kaçış sahnelerine dönüşür. Bir şekilde Indy’e yandaş olacak karakterimiz Jay ise kurtulur ve Indy’le birlikte kaçar.
Kaçış sonrası ikisini birlikte yollarda izleriz. Yollarda karakterlerimiz yakınlaşır. Jay, ona Rose’un hayatının aşkı olduğunu ve onu nasıl da kurtarmak için yollara düştüğünü anlatır. Indy yola neden çıktığından pek bahsetmez, sadece gezgin bir kovboy olduğunu söyler. İçki içmek için durdukları bir tavernada Indy, Rose ve babası John Ross’un başına konan 2000 dolarlık aranıyor ilanını görür, bunu gördüğünü Jay’e belli etmez. Birlikte çıktıkları yolda daha çok kelle avcısının peşlerine takılacağını fark eden Indy, artık daha dikkatlidir. Jay’in bu ödüle giden altın bilet olduğunu öğrenir. Başına ödül konanlardan olan Rose’un boynunda da eski İskoçya sembolünün olduğu kolyeyi görür. İlanı yırtarak cebine tıkıştırır. Indy gizemli.
Indy bunları yaparken farkında değildir tabii, aslında geçmişinden bir hayalet de onun bu hareketlerini görmüş ve çoktan ikilimizi gözüne kestirmiştir. Arkalarından pis bir sırıtış atar ve viskisini yudumlayarak kötü adamlık rolünü bu sahnede tamamlar. Kötü adam mutlu. Indy habersiz.
Kamp yaptıkları gece ikili uyuyacakken kampı davetsiz bir misafir basar. Görürüz ki Indy ve davetsiz misafirimiz tanışmaktadır. Geçmişten gelen bu karakter kötü adamımızdır ve Indy’nin üstüne gider. Elinde içkiyle çıkagelen eski dost yeni düşmanımız, Indy’e eski günlerin hatırına dercesine içki ikram eder ve eski dostlar ile Jay sarhoş olana kadar içerler. Indy ne kadar sarhoş olsa da kontrolünü kaybetmemeye çalışmaktadır, eski dostunun neyin peşinde olduğunu fark etmiştir çünkü. Bunun üzerine tartışan karakterlerimiz arasında bir gerilim olur ve bu gerilim anında davetsiz misafirin yanında gelenler Jay’i kaçırır. Zaten kaçırılmasaydı şaşardık çünkü Indy’nin geçmişinden gelen düşmanlar hep çevresindeki birini kaçırır ve işleri karıştırır. Indy kızgın. Jay şok!
Her zamanki filmlerde olduğu gibi bu kez vahşi batıda doğa üzerinden başka bir fobik bir gönderme yapılır ve Indy’nin kamp yaptığı alanın üzerinde kara bulutlar toplanır. Jay’in kaçırılması ve girdiği dövüş üzerine yorgun bir şekilde plan yapmaya çabalayan Indy’nin üzerine birden bulutlar çöker ve bir fırtına gelir. Indy bunun  ara ara onları takip ettiğini hissettiği kabileler tarafından gönderildiğini farkındadır. Olabilecek en kısa sürede buradan ve büyüden kaçmaya çabalar Indy fakat nafile! Indy şok! Her şeyi ıslanmıştır. Görevine çıkmadan evvel şapkası, ceketi ve uzun namlulu silahıyla aksiyon sahnesine uzunca bir selamlama yapar ve bir yandan da ıslanan eşyalarını kurutarak yola koyulur. Çünkü o Indy’dir ne olursa olsun eşyalarını ve karizmatikliğini asla geride bırakmaz, üstünde değilse yanında taşır. Arkasından da ona büyü yollayan kabile yerlileri bakar ve ağaçlara geri saklanır.
Indy tek başına Ross ailesinin evine giderken bir yandan da yolda Jay’i kurtarmanın planını yapar. Artık tam paket göreve hazır olan Indy filmin son aksiyon sahnesine girdiğindeyse ortalık tam bir vahşi batı dünyasına dönüşmüştür bile. Ormanda Jay’i kurtarmak üzere ilerlerken etrafını bir anda Kızılderililer sarar, Indy’e zehirli ok fırlatmaya başlarlar ve bunlardan kaçmaya çabalayan Indy kendini bir sonraki sahnede Jay’in yanında bağlı bulur. Ödül avcıları Ross ailesinin evini bulmuş ve kurşunlara tabi tutmaya başlamıştır bile. Bütün ev ve içinde bulunduğu tarla kurşunlarla dolup taşar. Indy ayılır, bir kenarda bağlanmış yarı baygın Jay’i görür, kendini kurtardıktan sonra onu çözer, silahının tetiğini çeker, aksiyonun tam göbeğine dalar. Çünkü o Indy’dir, aksiyondan korksaydı ödül avcısı olmazdı!
Şanslı karakterimiz Indy az yaralarla bu dövüşten sağ kurtulur. Sadece bacağından yaralanan Indy, bir yandan ödül avcılarıyla kapışırken bir yandan da sarkastik yorumlarını kurşunlarının yanından eksik etmez. Kurşunlardan kaçarken Rose’u görür, ondan kaçmaz ama. Bir yandan aynı hızda flörtleşir. Çünkü Indy ne olursa olsun güzel kadın gördü mü kaçırmaz, en azından bir kuple dahi olsa flört eder.
Bu Indiana Jones filminde de bolca kötü adam ölür, ana kadın karakterimiz sağ olarak kurtulur. Kısa sürede görüp sevdiğimiz iyi yan karakter ise ölür. Hem de kadınını kurtarmanın hayalleriyle ölür.
Bu filmde de kötü ellerde tehlikeli olabilecek sembolümüz korunur ve onu korumak uğruna bir çok fedakarlıklarda bulunan maceraperest karakterlerimiz bir şekilde bunu başarması için Indy’e yardım eder.
Filmin sonunda ise her zamanki mağara yerine alabildiğine büyük bir tarlada küçük bir kulübe ev görürüz.
Vahşi batıda geçen Indiana Jones filmimiz ise böylece biter.
PS. If you want to read English, please click right and choose “translate to English”.
0 notes
porta-kal · 5 years ago
Text
Gözleri Bacaklarından Uzun Sevgilim
nereye gitsem ilkin adını duyuyorum bütün yabancılara senin adını koymuş dünya illa. kiminle tanışsam hepsi sana uzak akraba bir yerin mutlaka benziyor onlara fark ediyorum. hepsinin evinde bir şeyini unutmuşsun mesela bile bile bırakmış da olabilirsin küçük yaramazlıklar, küçücük oyunlar, miniminnacık ip uçları. bir bestekarın ölüp de bitiremediği şarkı gibi içmiş, son kez konuşmuştuk gün ağarana kadar. içini döktüklerin aramızdaki aynada sır uyanıp şafak vakti dağlara baksam, belki olanları anlatır. gözleri bacaklarından uzun sevgilim, çıkmaz sokaktı vücudun kimi sonbaharlarda. öpüşmek iç gıcıklatan bir itaat sıkışıp sıkışıp kalırdım ekşi dudaklarında güzel şeyim benim, bir tane aşkım aşkla tehdit eder hayvanlar birbirlerini. hayvanların hayat hikayeleri korkunçtur sen de çırılçıplak dansla korkuturdun beni . teninin derinliklerinde vahşi tuhaf kabileler, ne zaman yardım istesem geceden sıcak yağmurlar yağardı yeşil mandalinalara. nereye gitsem ilkin adını duyuyorum şimdi o tek kelimelik lisan-ı huzurlu tüm dünya. bir şairin ölüp de bitirdiği şiir gibi ben, çöl ortasında fosili bulunan balina. madem dönemeyeceksin adını ver bari bana da.
3 notes · View notes
falcibaba · 2 years ago
Text
Cin Kabileleri
Tumblr media
Cin Kabileleri
Cin kabileleri eski dönemlerden bu yana topluluk halinde yaşamaktadır. Hepsinin farklı özellikleri bulunur. Cinler göz ile görülemeyen, inşalar ile beraber yeryüzünde yaşayan varlıklardır. Cin Kabileleri-Gruplar, kabileler halinde yaşamlarını dürdürürler. Yaratılmaları ise insanların yaşamlarından daha öncesine dayanır. Ateşten yaratılmış olan bu kabilelerin ve toplulukların isimleri ve ırkları bulunmaktadır. Bunlar;
Tumblr media
Cin çeşitleri Betr Betr kabilesi ile yaşayan cinler inşaları asabileştirmeye, bağırmaya ve çağırmaya yöneltmektedir. Bu tarz insanların zaman içinde gözleri hiçbir şey görmemeye başlar. Kötü inşalar arasında bulunmayı severler. Ammar Bu kabileye mensup olan cinler genelde ev içinde yaşamaktadırlar. Nadir şekilde de olsa bazıları evin niteliklerine bağlı bir şekilde yaşar. İçki içilen, Allah’ın isminin anılmadığı, mezelerin içki ile yenildiği ailelerin yemeklerine de katılırlar. Gûl Bir bölgenin iç kısımlarında göçebe olarak yaşamlarını sürdürürler. Korkunç şekilde görüntülere bürünürler ve insanların korkmasına olanak sağlarlar. Bazı zamanlarda insan karşısına devasa şekilde çıkabilirler. Demon Bu kabilenin varlıkları kendilerini tanrı olarak gösterir. İkna güçleri oldukça yüksek olan demonlar insanları görüntü ve ses ile kandırır. Amir İnsanların yaşadıkları tehna ve doğal olan yerlerde yaşamaktadırlar. Süfli olan cinlerdir. İslam’ın akadi dışında kalırlar ve Müslüman olan kişilere bulaşmayı tercih ederler. Dasim Bu varlıklar yemek şeytanı olarak da bilinir ve inşaların yediklerinde ve içtiklerinde bulunur. Beslemesiz yenmekte olan yemeklerden çalarak beslenir. Hatta bu yemeklere kusar ve bu şekilde kirletir. Psikolojik açıdan insanların yıkılmasına sebebiyet verir. Ervah Ana rahminde ya da çocukluk sürecinde kişilere musallat olurlar. Bedensel ve ruhsal yönden etki ederler. Ortada sebep yokken çocuğu olmayan kadınlara da musallat olan varlıklar bu kabiledendir. Ana rahmine girip çocukları boğarlar. Hazep Yapılacak olan ibadetlerde vesvese veren ve yapılması konusunda engel olmaya çalışan varlıklardır. Yapacağı işlerin hemen hemen hepsinde başarılı olur. İnsanların günaha girmesi konusunda büyük mutluluk duyar. El Ebyaz Bu kabilede yaşayan cinler velilere ve Peygamberlere musallat olur. Peygamberlere kesinlikle bir şey yapamazlar. Âlimlerin kurduğu meclislerde bulunurlar ve akıl karıştırırlar. Her konuda kişilere muvaffak olmaya gücü yetmektedir. İfrit Cinlerin arasında en güçlü olanlarıdır. İnsan bedenine girerek musallat olurlar. Girmiş olduğu bedenin sahibini delirtirler. Cinsellik ile alakalı birçok istediği bulunur. Veledi zina türemesini sağlamaktadır. Tehlike bakımından oldukça üst düzeydedirler. İnsanların ölümlerine sebebiyet verirler. Bu varlıkların yaşamış oldukları bölgelerde kuş ve vahşi hayvanlar yaşamlarını sürdüremezler. Madrid Bu kabilenin cinleri soylu olan kısımda yer alırlar ve en tehlikeli cinlerdir. Şeytan ile de Allah ile de işleri olmaz. Ateist olan cinlerdir. İnsanlar ile iletişim haline geçmezler ve davet edildiklerinde ölüm ile alakalı sonuçlar ortaya çıkabilir. İnsanların ve vahşi hayvanların kılıklarına girme özelliği taşırlar. Kontrol edici özelliği bulunduğu için tüm şeytanları kontrol edebilir. Lietli Bu kabilenin cinleri isimlerini dişi olan cinlerden almışlardır. Olağanüstü şekilde vesvese verirler. İnsanlara güzel şekilde görünür ve kandırmak için elinden geleni yaparlar. İnsanlara aşırı derecede uyuşukluk ve kendini bilmezlik bir durum yaratır. Metun- Mesit İnsanların duymuş oldukları ile uğraşırlar. İnsanları uçurum kenarına itinceye kadar uğraşırlar ve başarırlar. Müsfer İncir ağaçları, kırsal bölgeler ve tarlalarda yalamayı severler. 140 cm boyu bulunan bu cinler genelde iyi niyetlidir. İnsanlardan rahatsız olmadıklarından hoş olmayan bir durum oluşmadıkça zarar vermezler. Musabbar Bu kabile içinde yaşayan cinler mağaralarda yaşamaktadır. Kayalık olan bölgeler onların tercihleri arasında yer alır ve boyları 90 santimdir. İnsanlardan hoşlanmayan cin türleri arasında yer alırlar. Hızlı şekilde ve toplu bir şekilde hareket ederler. Aile bağları güçlü olan musabbar kabileleri topluca saldırıda bulunur. Şeytan Şeytan aslına bakarsanız tek bir cinden meydana gelir. Şeytan insanlara isterse görünür istemezse görünmez. Velhan Bu cinler günlük yaşamda bulunan nesneleri kullanmayı sever. İnsanların maddi anlamdaki güçleri kullanır ve zarar verirler. Vesnan Bu kabilede yaşayan varlıklar uykunun şeytanı olarak bilinir. Zellenbur Ticaret ile uğraşan herkes ile haşır neşir olan bir kabiledir. Kötü ticaret yaptırmak ve kötü mal sattırmak onların işidir. Bunun sebebi de ticaret ile uğraşan kişilere hile yaptırmak ve insanları zarar ve ziyana sokmaktır. Cuhenna En gaddar ve en kinci olan kabileler arasında yer alır. Bu kabile cinleri insanlardan kesinlikle hoşlanmaz. Kötü olan insanlar ile iletişime geçip büyü için yardım ederler. Sabırlı olmayan bu cinlerin istediklerini yapmazsanız ailenize hemen musallat olurlar. Kulyas Kulyas kabilesi en kalabalık olan kabiledir ve en tehlikeli cin kabilesidir. İnsanlara âşık olan bu kabile adeta kabilelerin jandarması ve polisidir. Nusaybin Kuran’ı dinleyerek Müslüman olmuş olan ilk cin kabilesidir. Aşırı düzeyde güçleri bulunur. Zuzula Zuzula kabilesi insanlara karşı olan insafsızlıkları ile bilinirler. Define yerlerini bulurlar. Ülkemizde yer alan eski dönemdeki altınların bu kabile tarafından gömüldüğü ve yine bu kabilenin çıkartabileceği söylenmektedir. Read the full article
0 notes
sovyetiksosyete · 3 years ago
Text
Aile [1923, Kurt Tucholsky]
Arkadaşlığın ne demek olduğunu çok iyi bilen Yunanlar, akrabayı ‘arkadaş’ sözcüğünün üstünlük derecesi ile tanımlamışlardır. Bu benim için hâlâ izaha muhtaçtır.
- Friedrich Nietzsche
Yaradılışın altıncı gününde, Tanrı yarattığı kâinata baktı ve doğrusu her şey iyiydi; ama bunun sebebi ailenin henüz orada olmamasıydı. Erken iyimserlik intikamını aldı ve bundan böyle âdemoğlunun cennete kavuşma isteği, onun yalnızca bir kerecik olsun aile olmadan huzurlu bir şekilde yaşamaya olan özleminden başka bir şey değildi. Aile nedir?
Aile (familia domestica communis) Orta Avrupa’da yabanıl hallerde bulunur ve genellikle bu yabanıllığını koruyarak yaşamını sürdürür. Burunlarını başkalarının işlerine sokmayı asli görev olarak benimseyen farklı cinslerden insanların bir araya gelmesiyle oluşur. Ailenin büyüğüne “akraba” denir. Aile çoğunlukla sıkış tıkış kümeler halinde gezer ve olası bir baskın karşısında korkunç bir vurulma korkusuna kapılır, çünkü esas itibariyle fertler birbirlerinden ayrılmazlar. Aile genellikle şiddetli bir tiksinti içindedir. Aile aidiyeti, bulaşıcı bir mikrobu beraberinde getirmektedir ve bu hastalık, loncanın tüm üyelerinin devamlı olarak birbirlerine içerlemesine sebep olur. Meşhur koltukta sakince oturan o hala, tarihin bir tahrifidir: çünkü öncelikle bir hala asla yalnız oturmaz, ve ikincisi o her zaman içerlemekle meşguldür – sadece koltukta da değil: otururken, ayakta, uzanırken ve de metroda.
Aile üyeleri birbirleri hakkında her şeyi bilirler: minik Karl’ın ne zaman kızamık geçirdiğini, Inge’nin terzisinden memnun olup olmadığını, Erna’nın elektrik teknisyeniyle ne zaman evleneceğini, ve kocasından ayrılması konusunda Jenny’nin nihai kararının ne olduğunu. Bu tip havadisler öğleden önce 11 ile saat 1 arasında gerçekleşen telefon görüşmeleri aracılığıyla yayılır. Aile her şeyi bilir, ama prensip olarak tasvip etmez. Doğadaki diğer vahşi kabileler, içlerinde ya hep kanlı bıçaklıdır ya da birbirlerine sürekli barış çubuğu uzamaktadırlar: aile ise bu iki durumu aynı anda yaşayabilir.
Aile çok müstesnadır. En genç yeğenin boş zamanlarında neler yaptığı bilinir, ama çocuk eğer bir yabancıyla evlenmeyi düşünürse vay haline! 20 tane okuma gözlüğü zavallı kurbanın üzerine doğrulur, 40 tane göz dikkatle kısılır, 20 tane burun kuşkuyla yaklaşır: “Kimmiş? Bu yüksek onura layık mı?” Diğer ailede de durum aynıdır. Bu senaryoda genellikle her iki taraf da kendi düzeylerinin altında birinin mevzubahis olduğuna kanaat getirir.
Yabancı, ailenin kucak açması durumunda sülalenin koca elini ensesinde hissetmeye başlar. Artık yeni üye de akrabalığın sunağında kurban kesmeye başlamalıdır; tatil günü yoktur ki aileye ait olmasın! Herkesin ayaklarının geri geri gitmesine rağmen hele ki bir kişi gelmeyegörsün! Boyundurukların altındaki başlar içlerini çekerek karşılarlar bu haberi...
Ailenin bu ‘neşeli toplantısı’ ekseriyetle bir kavgaya mahal verir. Varılan noktadaki davranışlarda, ancak bir yaz öğleden sonrasının fırtına ertesi havasıyla mukayese edilebilecek, tatlı sert bir ruh hali hakimdir. Gene de ortamın huzuru bozulmaz. Merhum Herrnfeld’lerin sahneye koydukları oyunlardan birinde dehşet verici bir düğün sahnesi vardı; herkesin birbirinin kafasını yarmasının ardından ailenin ileri gelen üyelerinden biri ayağa kalkar ve dünyanın en sevimli ses tonuyla şöyle der: “Gelin hadi hep birlikte şarkımızı söyleyelim!” Olayları önünde sonunda şarkıya bağlarlar.
Büyük sosyolog Georg Simmels’in de söylediği gibi, kimse ait olunan kastın yakın bir üyesi kadar can acıtamaz, çünkü o, kurbanın en hassas noktalarını çok iyi bilir. Birbirlerini yürekten sevecek kadar tanırlar, ama birbirlerinden hoşlanacak kadar değil.
Birbirleriyle sıkı fıkıdırlar. Bir yabancı size asla yengenizin kuzeni kadar yakın olamaz ve akrabalık hatırına kişisel alanınıza giremez. Eski Yunanlar da akrabalarına ‘canım’ diye hitap ediyorlar mıydı acaba? Şimdiki gençlerin öyle demedikleri kesin. Onlar aileden çok çekiyorlar. Daha sonra kendi ailelerini kuruyorlar ve aynı şeyler devam ediyor.
Hiçbir aile üyesi yoktur ki, bir başka aile üyesini ciddiye alsın. Eğer Goethe’nin yaşlı bir teyzesi olsaydı, kesin genç adamın ne işler çevirdiğine bakmak için Weimar’a gelir, ağzına bir pastil attıktan sonra fena halde gücenmiş bir şekilde geri dönerdi. Ancak Goethe'nin böyle teyzeleri yoktu; huzuru, sessizliği vardı - ve ‘Faust’ bu şekilde ortaya çıktı. Teyze muhtemelen eseri abartılı bulurdu.
Ailede birilerinin doğum günü geldiğinde hediye verilmesi tavsiye olunur. Bunun çok bir manası yoktur, çünkü aile içinde hediyeler düzenli olarak değiş tokuş edilir.
Aileden çıkmanın herhangi bir yolu bulunmamaktadır. Eski dostum Theobald Tiger bir şarkısında şöyle dese de:
Asla akrabalıkla bir işe başlama -
o iş yürümez,
o iş yürümez!
Bu mısralar hayat tecrübesizliğinden bu şekilde yazılmıştır. İnsan akrabalıkla yapılacak işlere zaten önayak olamaz - akrabalık her şeyi kendiliğinden halleder.
Ve kıyamet günü geldiğinde, sen korku içinde arafta beklerken hoş bir melek kanatlarını zarifçe çırparak sana yaklaşacak: “Söylesene, biz seninle akraba değil miyiz?” Ve sen de telaşa düşmüş, korkmuş ve kalbi kırılmış bir halde oradan ayrılacaksın. Cehenneme doğru.
Ama bunun sana pek bir faydası olmayacak. Çünkü orası da diğerlerinin olduğu yer, diğer herkesin.
Peter Panter, Die Weltbühne, 12.01.1923, Nr. 2, s. 53
orijinal metin: https://www.textlog.de/tucholsky-familie.html
almanca aslından çeviren: y.e.
0 notes
aslanyelesimantari · 4 years ago
Text
Amigdala Nedir?
Tumblr media
Amigdala Kaçırma Nedir? Beyninizin farklı bölümleri, farklı işlevler gerçekleştirilir. Amigdala kaçırılmasını anlamak için, önce bu kısımlardan ikisini bilmeniz gerekir. Amigdala Amigdala, beynin tabanına yakın bir sinir hücresi (nöron) topluluğudur. Beynin her yarım küresinde veya yanında iki, bir tane vardır. Duygulara anlam verildiği, hatırlandığı, çağrışımlara ve bunlara verilen tepkilere (duygusal anılar) eklendiği yer burasıdır. Amigdala, beynin limbik sisteminin bir parçası olarak kabul edilir. Korku ve zevk gibi güçlü duyguları nasıl işleyeceğinizin anahtarıdır. Savaş ya da kaç İlk insanlar, vahşi hayvanlar, diğer kabileler tarafından öldürülme veya yaralanma tehdidine maruz kalıyordu. Hayatta kalma şansını artırmak için yüzyıllar boyunca, savaş ya da kaç tepkisini geliştirdi. Düşünmeden, hızlı tepki vermenizi sağlayan, fiziksel tehlikeye verilen otomatik bir tepkidir bu. Kendinizi tehdit altında ve korkmuş hissettiğinizde, amigdala vücudunuzu savaşmaya veya kaçmaya hazırlayan stres hormonlarını serbest bırakmak için sinyaller göndererek, savaş ya da kaç tepkisini otomatik olarak etkinleştirir. Bu tepki korku, kaygı, saldırganlık ve öfke gibi duygularla tetiklenir. Ön Loblar Ön loblar, beyninizin önündeki iki büyük alandır. Daha yeni, rasyonel ve daha gelişmiş bir beyin sistemi olan serebral korteksin parçasıdırlar. Düşünme, akıl yürütme, karar verme ve planlamanın gerçekleştiği yer burasıdır. Ön loblar, duygularınızı işlemenize ve düşünmenize izin verir. Read the full article
0 notes
cecobaba-blog · 4 years ago
Text
Betrayer indir Tek Link - PC Oyunu Türkçe
Tumblr media
Betrayer indir Tek Link Oyunu Yıl 1604'tür. Virginia sahilinde zorlayan bir sömürgeye katılmayı umarak İngiltere'den yola çıktınız. Bunun yerine, sadece hayaletler ve gizemler bulursunuz. Hangi felaket toprağı canlandırdı ve onu renk ve hayattan kurtardı? Burada yaşayan yerleşimciler ve kabileler nerede? İpucu ile ipucu, bu mahkum edilen yerleşimin nasıl bir hikâyesini bir araya getirmeli ve işleri doğru bir şekilde ayarlamanın bir yolunu bulmalısınız. Koloninin kısa, trajik tarihini izlemek ve hayatta kalanları aramak için geniş bir vahşi doğayı keşfederken bozuk Conquistadors ve göz kamaştırıcı gölgeler tarafından avlanacaksınız. Read the full article
0 notes
mimzedall · 5 years ago
Text
Can [Andrey Platonov]
Can halkının canlarından başka kaybedecekleri hiçbir şeyleri yoktu. O yüzden kendilerine Can adını veriyorlardı. Canlarını, bir çölün üzerinde gezdirip duruyorlardı. Beslenmeleri, bir yaşam mücadelesi için yaptıkları bir eylem değil de bir alışkanlık. Uyumaları, uyanmaları, soğuktan ve vahşi havanlardan korunmaları… Her şey sadece bir alışkanlık. Hatta ölüm bile.
Tumblr media
"Ne denirdi o halka, hatırında mı?" "Bir şey denmezdi," diye mırıldandı Çagatayev. "Ama kendi kendisine kısa bir ad vermişti." "Nasıl bir ad?" "Can. Ruh ya da tatlı hayat anlamında. O halkın, ruhundan ve kadınların, anaların ona bağışladığı tatlı hayatından başka hiçbir şeysi yoktu -halkı doğuran analardır çünkü" Sekreter kaşlarını çattı ve kederlendi. "Demek varı yoğu göğsündeki yüreğiymiş, o da çarptığı sürece…" "Sırf yüreği," dedi Çagatayev onaylayarak, "bir tek yüreği; vücudunun dışında kalan hiçbir şeye sahip değildi. Zaten hayat da onun sayılmazdı, yaşadığını sanırdı sadece." Andrey Platonov; Maksim Gorki'nin keşfettiği bir yazar. Maalesef Sovyet Rusya'nın kıymet bildiği söylenemez. Bir dönem gazetecilik de yapan yazar genel itibariyle sıkıntılı bir hayat geçirmiş. Hayat hikayesindeki en trajik şey, çalışma kampından gelen oğlundan kaptığı verem mikrobu yüzünden ölmesi. Uzun yıllar arşivlerde kalan eserleri 90'larda KGB'nin edebiyat arşivinin açılması ile okuyucu ile buluşabilmiş ancak. Can, adı Can olan bu halktan bir kişinin, Nazar Çagatayev'in Moskova'ya gidip eğitim aldıktan sonra kendi halkını kurtarmaya gidişini anlatıyor. Nazar, Özbekistan ile Türkmenistan'ın arasındaki Sarıkamış gölü civarındaki verimsiz topraklarda dünyaya geliyor. Annesi onu, ölmekten kurtulsun diye ya da kendisi gibi biri olmasın diye yolun üzerine bırakıyor. Küçük Nazar bir şekilde Moskova'ya ve dolayısı ile Stalin'e ulaşıyor. Romanda yer yer Stalin'den bahsedilmesi de içimi buran ayrıntılardan. Platonov, dönemin özgürlüksüz ortamı gereği Stalin'den bahsetmek zorunda kalmış. Fakat bunca gönderme hayatını kolaylaştırmaya yetmemiş. Çagatayev'in gözünden dünya "kısa, alaycı bir oyun için yaratılmışa benzeyen tuhaf bir yer." "Aslında insanlar akıldan ya da hakikatten değil, sırf doğdukları için yaşarlar ve kalpleri, çarptığı müddetçe, çaresizliklerini işleyip parçalara böler, kendi de sabırla çalışmaktan cevherini yitirerek viran olur." "Canlardanız biz," diye yanıtladı ihtiyar ve sözlerinden anlaşıldı ki tüm küçük kabileler, aileler ve çölün, Amuderya'nın, Üst Yurt'un insansız yerlerinde yavaş yavaş ölen insan grupları kendilerine aynı adı veriyordu: Can. "Yaşayamadık gitti" diye serzenişte bulunan Can halkı için Çagatayev, yaşamın içinden gelen bir temsilci. Bir öğretmen aynı zamanda. Stalin'i bilmeyen insanlara Stalin'i öğretecek. Yaşamayı bilmeyen bu insanlara yaşamayı öğretecek. Can halkına, canlarına ekleyecek yeni şeyler getirecek bir kurtarıcı. Platonov'un 150 sayfalık bu küçük hacimli eseri, Günay Çetao Kızılırmak tarafından dilimize kazandırılmış. Metis yayınları tarafından basılmış. Kendine özgü, değişik bir havası olan bir roman. Platonov'un dünyası başka bir gezegen gibi. Dino Buzzati'nin Tatar Çölü gibi bir çöl canlandı gözümde kitabı okurken. Google haritalardan Sarıkamış Gölü civarlarını didik didik ettim link okurken. Stephen King'in Kara Kulesindeki silahşör de ümitsiz zamanlarındaki Çagatayev ile benzeşti fakat bizim Nazar çok daha ümitli bir insan. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmuyor. Ruhun şâd olsun Andrey baba. Sonunda ölümsüzlüğü yakaladın, okunuyor, anılıyorsun. Read the full article
0 notes
ceroti · 5 years ago
Text
Alternatif Dünya Filmleri:  Slow West vs. Indiana Jones
Size Indiana Jones’un Slow West’e konuk olacağı hikayeyi anlatmadan evvel sanırım öncelikle Slow West’ten biraz bahsetmem gerekecek.
En genel tabiriyle “Slow West” bir western - yol filmi. John Maclean’in westerne farklı bir anlatım kattığı 2015 yapımı bağımsız İngiliz yapımında Michael Fassbender İrlandalı yalnız kovboy Silas’ı, Kodi Smit-McPhee ise hayatının aşkı Rose Ross’u bulmak için yollara düşen aristokrat bir aile çocuğu olan Jay'i canlandırıyor.
Size filmin konusundan artık daha fazla bahsetmeyeceğim, en azından bahsetmemeye çalışacağım, çünkü filmi izlemek isteyenlere gerçek hikayesi konusunda bir ipucu vermek istemem.
Zira denklemi doğru okursanız gerçek hikayeyi de bulabilirsiniz.
Bir de şunu bilmeniz gerekiyor, sinematografik açıdan doymak istiyorsanız Robbie Ryan size güzel bir görsel ziyafet yaşatacak bu filmde.
Filmin bir yandan bende uyandırdığı izlenime gelirsek, ilk sahnesinde Fassbender’ı görmemle birlikte onu Indiana Jones olarak düşünmem için sadece bir milisaniye yetti. Normalde büyük bir Indy sever olarak Harri-son Ford dışında birini o kadar da bu role yakıştırmazken, biliyorum Chris Pratt de başarılı olacaktır elbet, ilk kez bende “Harrison’dan daha karizmatik bir Indy olacaksa bu Fassbender olur” izlenimini uyandırdı.
Ve sonra da aklıma bu düşünce gelince, benim için Slow West bir western - yol filmi olmaktan çıktı. Adeta filmi Indiana Jones müzikleriyle izliyordum. Siz de fragmanı “Indiana Jones theme” ile izlerseniz aynı hype'a kapılabilirsiniz. Sonrasındaysa sadece şu soru beynimde yankılandı.
“Peki ya Indiana Jones Slow West’te olsaydı ne olurdu?”
Çünkü Indiana Jones serisi sevenlerinin bildiği üzere temeline, arkeolojik tarihsel ögelerden beslenen hikayeler koyan, türünün en iyi örneğidir.
Bir kere filmin adı “Slow West” değil “Indiana Jones & West, Ho!” olurdu.
Ve Indiana Jones’un meşhur kamçısı şahane bir uzun namlulu silaha dönüşürdü.
Ve filmimiz asla bu kadar sakin kalamazdı.
Indiana Jones & West, Ho!
Tumblr media
Indiana Jones bu filmde olsaydı, film bu kadar sakinliğini koruyamaz ve bir takım sembollerin kaybolmasıyla başlardı.
Indiana vahşi batıda olduğu için bir okulda ders vermez fakat bir yerlerde tütün içip, muhabbetleri çaktırmadan barda dinleyen ödül avcısı olurdu.
Vahşi batının ödül avcısı Indy, bir gün barda otururken eski bir İskoçya sembolünün adını duyumsar ve içkisini gözleri parıldayarak yudumlar. İçkisini bitiren Indy çevreye bunu bildiğini çaktırmadan usulca kalkar, çıkışa yönelir. Bardan çıkan Indy atına atlar ve yollara koyulur.
Yollarda giderken su içmek için durakladığı yerde başka ödül avcılarının da kamp yaptığını gören Indy ağaçların arasına saklanır ve onları dinlerken onların yanındaki Jay’i fark eder. Jay’in o kişilerin elinde rehin tutulduğunu görür. Bunu öğrendiği andaysa şansına atının yanına sürünerek bir yılan yanaşır, atı korkar ve kişner. Indy filmin algoritması gereği doğada bir şey yaşaması gerektiğinden gizlenemez ve kendini kötü adamların önüne atmak zorunda kalır. Zaten atı korksun ya da korkmasın o Indy’dir, o yılanlardan korkar. Kötü adam çetesinin fark ettiği Indy el mahkum onlarla dövüşür ve kaçmak için elinden geleni yapar. Ara ara kaybedecek gibi olsa da o Indy’dir, ilk dövüşten hemen kaybetmez, kaybediyormuş gibi yapar. Filmlerden alışkın olduğumuz kovalamaca sahneleri burada western tadında düello ve atla kaçış sahnelerine dönüşür. Bir şekilde Indy’e yandaş olacak karakterimiz Jay ise kurtulur ve Indy’le birlikte kaçar.
Kaçış sonrası ikisini birlikte yollarda izleriz. Yollarda karakterlerimiz yakınlaşır. Jay, ona Rose’un hayatının aşkı olduğunu ve onu nasıl da kurtarmak için yollara düştüğünü anlatır. Indy yola neden çıktığından pek bahsetmez, sadece gezgin bir kovboy olduğunu söyler. İçki içmek için durdukları bir tavernada Indy, Rose ve babası John Ross’un başına konan 2000 dolarlık aranıyor ilanını görür, bunu gördüğünü Jay’e belli etmez. Birlikte çıktıkları yolda daha çok kelle avcısının peşlerine takılacağını fark eden Indy, artık daha dikkatlidir. Jay’in bu ödüle giden altın bilet olduğunu öğrenir. Başına ödül konanlardan olan Rose’un boynunda da eski İskoçya sembolünün olduğu kolyeyi görür. İlanı yırtarak cebine tıkıştırır. Indy gizemli.
Indy bunları yaparken farkında değildir tabii, aslında geçmişinden bir hayalet de onun bu hareketlerini görmüş ve çoktan ikilimizi gözüne kestirmiştir. Arkalarından pis bir sırıtış atar ve viskisini yudumlayarak kötü adamlık rolünü bu sahnede tamamlar. Kötü adam mutlu. Indy habersiz.
Kamp yaptıkları gece ikili uyuyacakken kampı davetsiz bir misafir basar. Görürüz ki Indy ve davetsiz misafirimiz tanışmaktadır. Geçmişten gelen bu karakter kötü adamımızdır ve Indy’nin üstüne gider. Elinde içkiyle çıkagelen eski dost yeni düşmanımız, Indy’e eski günlerin hatırına dercesine içki ikram eder ve eski dostlar ile Jay sarhoş olana kadar içerler. Indy ne kadar sarhoş olsa da kontrolünü kaybetmemeye çalışmaktadır, eski dostunun neyin peşinde olduğunu fark etmiştir çünkü. Bunun üzerine tartışan karakterlerimiz arasında bir gerilim olur ve bu gerilim anında davetsiz misafirin yanında gelenler Jay’i kaçırır. Zaten kaçırılmasaydı şaşardık çünkü Indy’nin geçmişinden gelen düşmanlar hep çevresindeki birini kaçırır ve işleri karıştırır. Indy kızgın. Jay şok!
Her zamanki filmlerde olduğu gibi bu kez vahşi batıda doğa üzerinden başka bir fobik bir gönderme yapılır ve Indy’nin kamp yaptığı alanın üzerinde kara bulutlar toplanır. Jay’in kaçırılması ve girdiği dövüş üzerine yorgun bir şekilde plan yapmaya çabalayan Indy’nin üzerine birden bulutlar çöker ve bir fırtına gelir. Indy bunun  ara ara onları takip ettiğini hissettiği kabileler tarafından gönderildiğini farkındadır. Olabilecek en kısa sürede buradan ve büyüden kaçmaya çabalar Indy fakat nafile! Indy şok! Her şeyi ıslanmıştır. Görevine çıkmadan evvel şapkası, ceketi ve uzun namlulu silahıyla aksiyon sahnesine uzunca bir selamlama yapar ve bir yandan da ıslanan eşyalarını kurutarak yola koyulur. Çünkü o Indy’dir ne olursa olsun eşyalarını ve karizmatikliğini asla geride bırakmaz, üstünde değilse yanında taşır. Arkasından da ona büyü yollayan kabile yerlileri bakar ve ağaçlara geri saklanır.
Indy tek başına Ross ailesinin evine giderken bir yandan da yolda Jay’i kurtarmanın planını yapar. Artık tam paket göreve hazır olan Indy filmin son aksiyon sahnesine girdiğindeyse ortalık tam bir vahşi batı dünyasına dönüşmüştür bile. Ormanda Jay’i kurtarmak üzere ilerlerken etrafını bir anda Kızılderililer sarar, Indy’e zehirli ok fırlatmaya başlarlar ve bunlardan kaçmaya çabalayan Indy kendini bir sonraki sahnede Jay’in yanında bağlı bulur. Ödül avcıları Ross ailesinin evini bulmuş ve kurşunlara tabi tutmaya başlamıştır bile. Bütün ev ve içinde bulunduğu tarla kurşunlarla dolup taşar. Indy ayılır, bir kenarda bağlanmış yarı baygın Jay’i görür, kendini kurtardıktan sonra onu çözer, silahının tetiğini çeker, aksiyonun tam göbeğine dalar. Çünkü o Indy’dir, aksiyondan korksaydı ödül avcısı olmazdı!
Şanslı karakterimiz Indy az yaralarla bu dövüşten sağ kurtulur. Sadece bacağından yaralanan Indy, bir yandan ödül avcılarıyla kapışırken bir yandan da sarkastik yorumlarını kurşunlarının yanından eksik etmez. Kurşunlardan kaçarken Rose’u görür, ondan kaçmaz ama. Bir yandan aynı hızda flörtleşir. Çünkü Indy ne olursa olsun güzel kadın gördü mü kaçırmaz, en azından bir kuple dahi olsa flört eder.
Bu Indiana Jones filminde de bolca kötü adam ölür, ana kadın karakterimiz sağ olarak kurtulur. Kısa sürede görüp sevdiğimiz iyi yan karakter ise ölür. Hem de kadınını kurtarmanın hayalleriyle ölür.
Bu filmde de kötü ellerde tehlikeli olabilecek sembolümüz korunur ve onu korumak uğruna bir çok fedakarlıklarda bulunan maceraperest karakterlerimiz bir şekilde bunu başarması için Indy’e yardım eder.
Filmin sonunda ise her zamanki mağara yerine alabildiğine büyük bir tarlada küçük bir kulübe ev görürüz.
Vahşi batıda geçen Indiana Jones filmimiz ise böylece biter.
PS. If you want to read English, please click right and choose “translate to English”. 
0 notes
freshwombatmiracle · 6 years ago
Text
Betebet Üyelik
Tumblr media
Betebet Üyelik 2016 yılı sonunda, amacına başkalarına benzemeyen büyüleyici bir oyun deneyimi sunmak olan yenilikçi kumarhanesini başlattı. Bu, tüm casinoya, hem bilgisayar sürümüne hem de mobil sürüme izin veren bir macera teması kullanılarak yapılır.
Betebet Üyelik, gelişmeleri takip etmek ve müşterileri nasıl sadık kılmak için bunu nasıl yapacağını bilen deneyimli bir çeteyi destekledi. Eşsiz sadakat programı ile modern mobil uyumlu kumarhane bunun bir örneğidir ve şimdi Betebet Üyelik'nun mobil evrenine daha da derinleşeceğiz.
Betebet Üyelik Casino - Bu Online Casino Arkasında Hikaye
Betebet Üyelik, bilinmeyen bir yerin okyanusunun ortasında büyük bir volkanın patlamasıyla oluşan bir adadır. Ada, bir çeşit maymun olan Ikkis'i bulduğumuz her çeşit yaratık tarafından doldurulur. Ikkis yetişkinliğe ulaştığında, Betebet Üyelik'daki diğer kamplardan ve köylerden farklı Betebet Üyelik tohumu türlerini bulmak için ada etrafında kendi gezilerine başlarlar. Bu tohumlar toprağa ekildiklerinde, Ikki kabilelerini besleyen egzotik ve gizemli meyvelerle ağaçlara dönüşürler. Aynı zamanda, bedava dönüşler, bonuslar ve daha fazlası gibi hediyeler karşılığında marketlerde ve mağazalarda kullanılabilecek değerli iş ürünleridir. Ikkis adadaki diğer canlılardan daha hızlı gelişmiştir ve daha uzun süre hayatta kalabilmektedir. Farklı cins, ten rengi ve büyüklükteki suşlar halinde gruplandırılırlar. Kürkleri ve bazı fiziksel yönleri adanın hangi kısmından geldiğine bağlı olarak değişir. Ikkis'in çeşitli ırkları arasında da rekabet vardır ve bazılarının da olduğu gibi adanın diğer kısımlarında bulunamayan daha büyük bir zenginlik vardır, çatışmalar genellikle toprakları ve kaynakları kazanmak için ortaya çıkar.
Tüm Ikkiler, ırktan bağımsız olarak, ortak bir şeyleri vardır: Varlıklarını Betebet Üyelik adasına ve doğasına borçludurlar. Her gün, meditasyon yaparak ve daha sonra tekliflerden ya da kampanyalardan yararlanarak Betebet Üyelik'nun doğasıyla bağlantı kuruyorlar. Her kabilenin kendine özgü doğal nesneleri vardır. Bir suş için, örneğin, adanın belirli bir kısmında yetişen ve bu nedenle son derece aranan bir çok nadir mantar vardır, ama diğer taraftan, başka bir türün değerinden tamamen yoksun olabilirler. Maceranız Ikki köyünde başlıyor. Ada sektörlere ayrılmıştır ve her sektörde her biri bir seviyeyi temsil eden bir dizi farklı köy vardır. Her şehre ulaşmak için belirli uzanmaları gezmelisiniz. Her şehre vardığınızda, tohumlarla ödüllendirileceksiniz. Bir sonraki şehre ulaştığınızda, sizi daha da ileri götürmek daha da zor. Bu, üstesinden gelmeniz gereken tehlikeler ve büyük engellerle dolu zor bir arazi olarak temsil edilir.
Adanın adayı etkileyen vahşi hava dönüşü nedeniyle adada büyük bir iklim değişikliği vardır. Buzlanma, su basması ve kuraklık, örneğin nadiren de olsa volkanik patlamalar meydana gelir. Adanın merkezi dağı, aktif olan gizemli bir yanardağdır, ancak olası bir patlamanın etkileri hala bilinmemektedir. Volkanın tepesi bir kül bulutu ile çevrilidir ve kimse oraya tam olarak ne olduğundan emin değildir. Adadaki en çok aranan mallar, farklı türde volkanik kayalardır. Liderler genellikle bu taşları muska gibi giyerler. Erüpsiyonlar çok nadir olduğu için, bu kayaçları bulmak çok zordur, bu da onun münhasırlığına daha da fazla müdahale eder. Bir Ikki'nin yapabileceği en riskli yolculuk, bu volkanik kayaların araştırılması için adanın ortasındaki dağa tırmanmaktır. Farklı kabileler arasındaki çatışmaların, bir “insanın toprakları” olmadığı ve en büyük değişimin en güçlü olacağı için gerçekleşmesi şaşırtıcı değildir. Betebet Üyelik, başka hiçbir şeye benzemeyen bir ülke, risklerin büyük olduğu ve ödüllerin daha da büyüdüğü bir yer! Hayal gücünün Betebet Üyelik'nın kendisinin vulcan dağı kadar yüksekte yüzebileceği bir yer. Bugün Betebet Üyelik Casino'da oynamaya başlamak için buraya tıklayın!
0 notes
tur-an53-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
VAHŞİ BATI ! Okuyunca tüyleriniz diken diken olacak. 1492 yılında Cenovalı kaşif Kristof Kolomb'un Nina, Pinta ve Santa Maria gemileri Amerika kıyılarına yanaştığında onları Arawak kızılderilileri karşıladı.. Kızılderililerin inancında Tanrılar sakallıydı ve denizden gelmişlerdi.. Sakallı istilacıları görünce onları doğaüstü sandılar.. Yüzerek selamladılar.. Mısır, patates ikram ettiler.. Atları, iş hayvanları, demir silahları yoktu.. Ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı.. İşte o altınlar sonları oldu.. * * * Kolomb kızılderililerle ilgili ilk izlenimlerini İspanya Kraliçesine şöyle yazmıştı.. “Bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerinizin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; gerçi çırılçıplak dolaşıyorlar ama davranışları terbiyeli ve övgüye değer” Seyir defterine de şunları eklemişti. "Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silahları yok... Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar." Bir de not düşüyordu. "Bu insanların çalıştırılması, ekin ekmesi, gerekli her işe koşulması ve bizim (Avrupalalıların) gelenek ve göreneklerimizi benimsemesi gerektiği kanısındayım" * * * Ardından katliam başladı.. Sakallı yabancılar altın ve değerli taş aramak için köyleri yağmaladı, yakıp yıktı.. Yüzlerce kadını, erkeği, çocuğu kaçırdılar.. Kadınlara tecavüz ettiler.. Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler.. Gemilerine atıp köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler. Kolomb’un 12 Ekim 1492’de San Salvador sahiline ayak basmasının üzerinden on yıl bile geçmeden bütün kabileler, yüzbinlerce insan yok edildi.. Ardından akın akın geldiler.. Tüm Amerika Kıtasını cehenneme çevirdiler.. Katliamlara papazlar da katıldı.. Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili şamanları ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı.. Kolomb Amerika'ya vardığında dünya nüfusunun 5'te biri kızılerili idi.. Sayıları 70 milyonu geçiyordu.. 1492'den bugüne sadece 2 milyon kaldılar.. * * * Dünya tarihinin en büyük soykırımını yapan Avrupalı istilacıların bu katliamı kitaplara şöyle yansıdı.. " İspanyollar istilacılar her geçen gün daha kibirli oluyordu. Aceleleri varsa yerlilerin sırtına biniyorlardı. İspanyolların canavarlığı sınır tanımıyordu.. Birgün ikisi de birer papağan taşıyan iki yerli çocuğa rastlayan iki papaz, papağanları aldılar ve sırf zevk olsun diye çocukların kafasını kestiler” Las Casas "Ben Küba’da iken üç ayda yedi bin çocuk öldü. Acıdan çılgına dönen bazı anneler bebeklerini nehirde boğuyorlardı... Böylece erkekler madenlerde, kadınlar ağır çalışma içinde ve çocuklar da süt bulamadıkları için ölüyordu. Bu kadar büyük, güçlü ve verimli topraklar kısa sürede boşaldı. İnsanlığa o kadar yabancı olan tüm bunları kendi gözlerimle gördüm ve şimdi bile yazarken ürperiyorum." Las Casas “Tanrı’nın hususi takdiriyle savaştan kaçan kızılderililerin tamamına yakını çiçekten öldürdük. Tanrı topraklarımızı temizledi” "Massachusetts Körfezi Kolonisi’nin ilk valisi John Wintrop "Kızılderilileri yakıyorduk..Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünde görmek korkunç bir manzaraydı, çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrı’ya şükranlarımızı sunarız." Plymouth Kolonisi’nin Valisi William Bradford "Kızılderililerin hamal olarak kullanılmasını kınamıyorum. Ancak bir adamın bir domuza ihtiyacı varken 20 tane öldürüyordu. 4 Kızılderili'ye ihtiyaç duyduğunda bir düzine alıyordu. Metreslerini omuzlarda taşınan hamaklar içinde fakir Kızılderililer'e taşıtan birçok İspanyol vardı. Bu uygulamalar esnasında yerlilerin maruz kaldığı kötü muameleler, zararlar, soygunlar, haksızlıklar ve büyük kötülüklerin sayılması istense bunun sonu gelmez. Çünkü onlar için Kızılderilileri öldürmek, yararsız hayvanları öldürmekte birdi. " Cieaze de Leo "Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı.. Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra hâlinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu." Papaz Motolinia "Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.” Bartolome de Las Casas "Askerler pek çok Kızılderili'yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı..Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu.” David de Vries * * * Gerçeğin ta kendisidir.. Kızılderili kadınları çocukları doğduğunda elleriyle onların ağzını kapatırlar.. Nefes alması için ellerini bir süre çekip, bebeğin tekrar ağlamasına fırsat vermeden aynı hareketi tekrarlarlar. . Ağlamamak, gözlerini dünyaya açan bir Kızılderilinin aldığı ilk derstir.. Beyaz adamdan kaçarken, kucaktaki bebeğin ağlaması her şeyin sonu demektir..Dersini iyi alamayan bir bebeğin çıkaracağı ses, kurşun yağmurundan ölmek demektir. Mustafa Yazıcı
0 notes
onlinefilmizle111 · 7 years ago
Text
Vahşiler izle - Hostiles (2018) izle 1080p izle
Vahşiler izle, Vahşiler 1080p izle, Vahşiler Türkçe Dublaj izle, Vahşiler Türkçe Altyazılı izle, Hostiles (2018) izle, Hostiles (2018) 1080p izle Vahşiler – Hostiles filminin konusu genel olarak şu şekilde özetlenmektedir; Savaş ve şiddetin etkisiyle karakteri sertleşmiş olan ABD süvari subayı Blocker’a, bir Cheyenne savaş şefi ve ailesinin Montana’daki kabile topraklarına geri dönüş yolculuğunda eşlik etme görevi verilir. Blocker hayatı boyunca içinde yaşadığı şiddet dolu hayattan yorgun düşmüş olsa da bu görev onun için oldukça zor olacaktır; zira eşlik ettiği şef yıllar boyunca en büyük düşmanlarından biri olmuş ve birçok arkadaşının hayatını ellerinden almıştır. Ancak kayıplar konusunda şef de en az Blocker kadar payına düşeni almıştır. Tehlikeli topraklardan yola çıkarak, çoğunlukla düşman kabileler, küçük asker grupları ve Cheyenne kabilesinin yaşadığı vahşi ancak etkileyici batıya doğru ilerleyen kafile bu yolda birçok zorlukla karşılaşacaktır. Zorluklar arttıkça, Blocker emirlerini yerine getirirken kendi bağnazlığıyla yüzleşmeye mecbur kalırken, bu yolculuğa bir de ailesinin bir baskında katledildiğine tanıklık eden cesur bir dul kadın da dahil olur… HDCiyiz.com iyi seyirler diler..
~~
http://www.hdciyiz.com/vahsiler-izle-hostiles-2018-izle-1080p-izle/
0 notes
hilalaycom · 7 years ago
Text
Knights Age: Android Strateji Oyunu
Knights Age: Android Strateji Oyunu
Knights Age: Heroes of Wars: Oyun açıklaması: Knights Age: Strateji oyunu ile bir askeri üs inşa edin, askerlerinizi eğitin, farklı çağlarda yaşayan güçlü düşmanlarla savaşın. Bu Android strateji oyununda uzay ve zaman arasındaki yolculuğa doğru ilerleyin. Taş devrinden uzak geleceğin farklı tarihsel dönemlerine ait savaşlara katılacaksınız.   Rakipleriniz vahşi kabileler ve mamutlar, efsaneler…
View On WordPress
0 notes