#Türk Donanması
Explore tagged Tumblr posts
Text
Derin bir nefes alın çünkü gittikçe kararıyor mavinin tonları… 🇹🇷⚓️
11 notes
·
View notes
Text
Türk Denizaltısı: TCG Dumlupınar Faciası
TCG Dumlupınar Denizaltısı’nın Tarihçesi TCG Dumlupınar denizaltısı, Türk Donanması’na 1950-1953 yılları arasında hizmet etmiş bir Balao sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, ABD Donanması tarafından USS Blower (SS-325) adıyla 1944 yılında inşa edildi ve II. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde Pasifik Cephesi’nde görev aldı. Savaş sonrasında, TCG Dumlupınar denizaltısı, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri…
0 notes
Text
Türk Denizaltısı: TCG Dumlupınar Faciası
TCG Dumlupınar Denizaltısı’nın Tarihçesi TCG Dumlupınar denizaltısı, Türk Donanması’na 1950-1953 yılları arasında hizmet etmiş bir Balao sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, ABD Donanması tarafından USS Blower (SS-325) adıyla 1944 yılında inşa edildi ve II. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde Pasifik Cephesi’nde görev aldı. Savaş sonrasında, TCG Dumlupınar denizaltısı, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri…
0 notes
Text
Türk Denizaltısı: TCG Dumlupınar Faciası
TCG Dumlupınar Denizaltısı’nın Tarihçesi TCG Dumlupınar denizaltısı, Türk Donanması’na 1950-1953 yılları arasında hizmet etmiş bir Balao sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, ABD Donanması tarafından USS Blower (SS-325) adıyla 1944 yılında inşa edildi ve II. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde Pasifik Cephesi’nde görev aldı. Savaş sonrasında, TCG Dumlupınar denizaltısı, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri…
0 notes
Text
Türk Denizaltısı: TCG Dumlupınar Faciası
TCG Dumlupınar Denizaltısı’nın Tarihçesi TCG Dumlupınar denizaltısı, Türk Donanması’na 1950-1953 yılları arasında hizmet etmiş bir Balao sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, ABD Donanması tarafından USS Blower (SS-325) adıyla 1944 yılında inşa edildi ve II. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde Pasifik Cephesi’nde görev aldı. Savaş sonrasında, TCG Dumlupınar denizaltısı, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri…
0 notes
Text
Türk Denizaltısı: TCG Dumlupınar Faciası
TCG Dumlupınar Denizaltısı’nın Tarihçesi TCG Dumlupınar denizaltısı, Türk Donanması’na 1950-1953 yılları arasında hizmet etmiş bir Balao sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, ABD Donanması tarafından USS Blower (SS-325) adıyla 1944 yılında inşa edildi ve II. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde Pasifik Cephesi’nde görev aldı. Savaş sonrasında, TCG Dumlupınar denizaltısı, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri…
0 notes
Text
Türk Denizaltısı: TCG Dumlupınar Faciası
TCG Dumlupınar Denizaltısı’nın Tarihçesi TCG Dumlupınar denizaltısı, Türk Donanması’na 1950-1953 yılları arasında hizmet etmiş bir Balao sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, ABD Donanması tarafından USS Blower (SS-325) adıyla 1944 yılında inşa edildi ve II. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde Pasifik Cephesi’nde görev aldı. Savaş sonrasında, TCG Dumlupınar denizaltısı, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri…
0 notes
Text
ANMA:
BUGÜN 06 OCAK (1693)
OSMANLI TÜRK DEVLETİNİN
HAKANI/HÜKÜMDARI
IV. MEHMET (AVCI MEHMET) ‘İN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ.
RAHMETLE ANIYORUM.
Mehmed /Avcı Mehmed (2 Ocak 1642, İstanbul - 6 Ocak 1693, Edirne), 19. Osmanlı padişahı ve 98. İslam halifesidir. Sultan İbrahim'in Hatice Turhan Sultan'dan olan oğludur. Babasının tahttan indirilmesinin ardından 1648'de 6 yaşında tahta çıkan en genç padişah oldu. Ava düşkünlüğünden dolayı "avcı" lakabıyla anılmıştır. 39 yıllık saltanatıyla Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra en uzun süre hükümdarlık yapan Osmanlı padişahıdır. Saltanatında Batı'da en geniş sınırlara ulaşılmıştır.
Döneminde mimari alanda birçok faaliyet gerçekleştirildi. İnşaatı 60 yılda bitirilemeyen Yeni Cami ve Külliyesi tamamlandı. 1658-1680 yılları arasında Rumeli ve Anadolu hisarları tamir edildi. Mısır Çarşısı, Hünkar Kasrı, Köprülü Külliyesi, Safranbolu Köprülü Mehmed Paşa Camii, Vezirköprü Fazıl Ahmed Paşa Külliyesi, İncesu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii ve Kervansarayı inşa edildi.
Yönetimi
1652 yılında malî durumu düzeltmesi için Tarhuncu Ahmet Paşa'yı sadrazam yaptı. Gereksiz giderleri azaltan ve tüm görevlilere vergi koyan sadrazam devletin gelirini artırdı. Ancak rakipleri tarafından padişahın gözünden düşürüldü ve öldürtüldü. Ardından gelen sadrazamlar devlet işlerinin daha da bozulmasına neden oldular. Askerin bir bölümüne ayarı bozuk para verilmesinden ve bir bölümüne ise hiç aylık verilmemesinden ötürü İstanbul'da ayaklanma çıktı. Ayaklananların padişaha verdikleri bir listedeki 30 devlet adamı ve saray ağası öldürtüldü ve cesetleri Sultanahmet Meydanı'nda bir çınar ağacına asıldı. Bu olaya Vaka-i Vakvakiye (Çınar olayı) denir.
1656 yılında Çanakkale boğazı önlerinde Venedik donanmasıyla yapılan savaşta Osmanlı donanması ağır bir yenilgi aldı ve Bozcaada ile Limni Venediklilerin eline geçti, ayrıca Çanakkale Boğazı kontrol altına alındı. Bu durum İstanbul'da büyük paniğe yol açtı. Aynı yıl iç ve dış sorunlara çözüm bulmak üzere Turhan Sultan tarafından sadrazamlığa Köprülü Mehmet Paşa getirildi.
Köprülüler dönemi
Bucaş Antlaşması sonucu Osmanlı sınırları
IV. Mehmed ve Hatice Turhan Sultan'dan tam yetki alan Köprülü, İstanbul ve Anadolu'da güvenliği sağladı. Venediklileri yenilgiye uğratarak Bozcaada ve Limni'yi geri aldı. Ölümünden sonra yerine Fazıl Ahmet Paşa geldi. Fazıl Ahmet Paşa Avusturya'dan Uyvar Kalesini alıp Vasvar Antlaşması'nı imzaladı. Venediklilerden de Girit'teki Kandiye kalesini aldı ve 24 yıl süren Girit savaşına son verdi. IV. Mehmed sadrazam ile birlikte Lehistan seferine çıktı ve 1672 yılında Bucaş Antlaşması'nı imzaladıktan sonra Edirne'ye döndü. Lehistan'ın antlaşma şartlarına uymaması yüzünden ertesi yıl yeniden sefere çıkıldı ve savaş 1676 yılında son buldu. Aynı yıl Fazıl Ahmet Paşa ölünce IV. Mehmed sadrazamlığa Köprülü ailesinin yetiştirdiği Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı getirdi. IV. Mehmed sadrazamla birlikte Rusya'nın ele geçirdiği Çehrin kalesini geri almak için sefere çıktı. Kalenin alınmasının ardından 1678'de Edirne'ye döndü. 1681 yılında Ruslarla yirmi yıl süreli bir barış antlaşması yapıldı.
Yine bu dönemde Eylül 1675'te İngiltere ile imzalanan bir antlaşmayla, I. Elizabeth döneminden beri bu ülkeye tanınmış olan imtiyazlar sistemli bir şekilde özetlendi ve söz konusu imtiyazlar ve kapitülasyonların yürürlükte olduğu belirtildi.
İkinci Viyana kuşatması
Ana madde: İkinci Viyana Kuşatması
İkinci Viyana Kuşatması öncesi Osmanlı sınırları
IV. Mehmed döneminin en önemli olayıdır. IV. Mehmed'in sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordu ile birlikte Viyana'ya kadar gitmiştir, kuşatma esnasında Belgrad'ta bulunan padişah kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İstanbul'a dönmüştür. 1683 yılında gerçekleşen kuşatma iki ay sürmüş, Tuna Nehri'nin kuzeyinden gelen düşman kuvvetleri yüzünden Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kalıp, ağır kayıplar vererek Belgrad'a çekilmiştir. Yenilginin sorumlusu olarak görülen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Belgrad'ta idam edilmesi sonrasında Sadrazamlığa Kara İbrahim Paşa getirilmiştir.
Kuşatma sonrası
Ana madde: Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları
Kuşatmanın ardından Avusturya, Lehistan ve Venedikliler birleşerek karşı saldırıya geçtiler. Bu dönemde Estergon, Peşte ve Budin kaybedildi. Venedikliler Ayamavra, Preveze, Mora ve Atina'yı ele geçirdiler. Ordu Mohaç Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğradı. Tüm bu gelişmeler IV. Mehmed'e karşı bir güvensizlik yarattı. Ordu ayaklanarak padişahın tahttan indirilmesini ve yerine kardeşi Şehzade Süleyman'ın geçmesini talep etti. Bu talep kabul gördü ve IV. Mehmed 1687'de tahttan inmek zorunda kaldı.
IV. Mehmed tahttan indirildikten sonra iki oğluyla birlikte Edirne Sarayı'na kapatıldı ve 10 Ocak 1693'de orada hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Eminönü'nde Yeni Cami Turhan Valide Türbesi'nde annesi Turhan Validenin yanına defnedildi.
2 notes
·
View notes
Text
“Preveze Zaferi, Akdeniz'i bir Türk gölü haline getirmiştir”
Dr. Metin Oral, Preveze Deniz Zaferi’nin 486’ıncı Yıl Dönümü ve Deniz Kuvvetleri Günü Kutladı. Müttefik Haçlı Donanmasını yendi Oral, “Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Türk donanması, 27 Eylül 1538’de kendisinden çok daha güçlü Cenevizli Amiral AndreaDoria komutasındaki müttefik Haçlı Donanmasını yenerek büyük bir zafere imza atmış, Akdeniz’i bir Türk gölü haline…
0 notes
Text
18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI'NIN KAHRAMANI NUSRAT (NUSRET) MAYIN GEMİSİNİN HAMASETTEN ARINDIRILMIŞ GERÇEK HİKAYESİ (Yetkin İşçen'den nakil.)
Dönemin Osmanlı Donanması, Almanlarla yapılan Askeri Yardım Anlaşması gereğince tüm varlığıyla Alman denizcilere bırakılmıştı. +
Bu nedenle, tüm gemilere birer Alman deniz subayı atanmış, Türk denizcileri de onların emrine verilmişti. Nusrat isimli 1911 yapımı mayın gemisine de Yarbay Reeder atanmış, Türk gemi komutanı Tophaneli Hakkı Efendi de onun emrine verilmişti. +
Gemide görev alan mayın uzmanı, çarkçı, ve teknik personel de yine Alman'dı. Türk personel bu kişilerin emrinde görev yapıyorlardı. Aynı dönemde, yine askeri yardım anlaşması gereği, İstanbul ve Çanakkale Boğazları Komutanlığı'na da Alman Amirali von Usedom ve Amiral Merten +
komuta ediyordu. Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı'na da, Almanya'da eğitim gördüğünden iyi Almanca bilen Albay Cevat (Çobanlı) atanmıştı. Aslen piyade sınıfından olan ve ne deniz ne de topçu eğitimi olmayan Albay Cevat'ın asli görevi de bu +
Bunlardan biri, boğaza giren gemilerin nasıl hareket ettiklerini izlemekti. Amiral von Usedom'un istihbarat subayı Üsteğmen Reader, bu iş için Erenköy sırtlarına gönderildi. Gemilerin boğaz içinde görevlerini yaptıktan sonra boğazdan çıkış için manevrayı +
Karanlık Liman'ın nispeten geniş sularında yaptıklarını belirleyen Reader, raporunu Amiral Usedom'a teslim edince, komutanlıkca o suların mayınlanmasına karar verildi. Bu görev için Nusrat seçilmişti, çünkü yeni bir gemiydi ve daha da önemlisi, az su çektiği için sığ sularda +
Alman komutanlarla Türk personel arasında iletişimi sağlamaktı. İngiliz-Fransız müşterek donanmasının Çanakkale Boğazı'nı abluka etmesiyle başlayan gerilim, Şubat ayında bu donanmanın bir deneme taarruzu ile artınca adı geçen Alman personel bir dizi önlem almayı gerekli gördü. +
daha önce yerleştirilmiş mayınların üzerinde seyir yapabiliyordu. Mayın Grup Komutanı Yzb Hafız Nazmi'den gemideki mayın sayısı soruldu ve İstanbul'dan gelen karbonit mayınlarla eksiklerin tamamlanması istendi. Görev için seçilen tarih, havanın uygun olduğu 7/8 Mart gecesiydi.+
Nusrat, bu tarihte yukarıda adı geçen Alman subay ve Türk mürettebat ile seferine başladı. Bu olay için sonradan düzülen "Cevat Paşa rüyasında 26 rakamını gördü, Nazmi'yi çağırıp emir verdi" gibi hikayelerin hepsi hurafedir. +
Nusrat'ın bu operasyonunun sonuçları uzun yıllar kimsenin dikkatini çekmedi. Örneğin; bu başarılı eylem sonrası kimseye madalya verilmedi. Oysa, Muavenet-i Milliye'nin Goliath operasyonu akabinde hem Alman hem de Türk personele madalya verilmişti. +
Nusrat'ın Türk kaptanı Tophaneli Hakkı Efendi, zaten kalp rahatsızlığı çekiyordu. Görevden 6 ay kadar sonra bir kalp krizi neticesi Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde vefat etti, Kasımpaşa'ya defnedildi. Yoksa, kimi uyduruk tarih kitaplarında anlatıldığı gibi, +
“olayın heyecanından kalp krizi geçirerek vefat ettiği” doğru değildir. İstanbul’dan gelen 26 mayını Nusrat’a yükleten Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi ise sefere katılmadı. Muavenet-i Milliye operasyonuna rehber olarak kısmen katıldığı için 50 altın ikramiye alan +
Hafız Nazmi binbaşılığa yükseldi. Ancak, savaşın bitiminden sonra hakkında açılan bir soruşturma nedeniyle askerlikten istifa etti, İstanbul boğazında gemilerde çalışmaya başladı ve nihayetinde orduya kırgın olarak öldü… Nusrat’ın en son görevi de, 1919’da, Mütareke sonrası +
teslim olan Osmanlı ordusunun Çanakkale’de görevli subaylarını alarak İstanbul’a getirmek olmuştu. Nusrat İstanbul’da da işgal subaylarını taşıdı… Nusrat'ın 7/8 Mart'ta ne yaptığı, eyleminin savaşa etkisinin ne ölçüde olduğu, 1930'larda Winston Churchill'in Neue Revue adlı +
Alman dergisine verdiği demeçle konuşulur oldu. Churchill "Küçücük bir gemi savaşın kaderini değiştirdi" demişti... İngiliz tarihçiler bu operasyonun ayrıntılarına girip detaylarına ancak yıllar sonra ulaştılar. Türk tarihçiler ise, ancak 1950'lere doğru farkettiler Nusrat'ı... +
Ne yazık ki, geçen bu sürede Nusrat’ın başına çok işler gelmişti… İşgal süresince İstanbul’daki düşman kuvvetleri tarafından kullanılan Nusrat, İstanbul’un kurtuluşu ve hemen ardından ilan edilen cumhuriyetle birlikte Türkiye Cumhuriyeti donanması’na katıldı.+
1926 ve 1927’de Gölcük’te tadilat gördü ve Marmara’da mayın arama faaliyetinde bulundu. 1937’de dalgıç gemisine dönüştürülüp “Yardım” adını aldı. 1955’te yardımcı sınıf gemiler statüsüne ayrılınca "Nusret" ismini aldı. 1957 yılında da tamamen hizmet dışına çıkarıldı. +
Bu sırada niyetler iyiydi; gemi sahile “müze yapılmak üzere” bağlanmıştı. Hamidiye gemisi ile birlikte müze gemi olarak muhafaza edilmesi düşünülmüştü. Ancak 1958’de ödeneksizlikten bir anda sivile satıldı. Yeni sahipleri Nusret’i Haliç Tersanesi’nde genel bir bakıma soktular +
ve kapsamlı bir tadilatla şilep haline getirdiler. Bu arada ismi de değiştirilmiş ve “Kaptan Nusret” olmuştu. İstanbul Limanı’na artık 13.810 kütük ve 3644 sicil numarası ile kayıtlıydı. Bu olaylardan 12 yıl sonra tekrar sahip değiştirdi. +
Fakat yeni sahibi de ancak bir yıl kullandı gemiyi, sonra satışa çıkardı. Ondan da üç ortak satın aldı. Nusret, 1989 yılında hatalı yükleme yüzünden Mersin Limanı’nda battı. Batmasının nedeni de büyük olasılıkla üzerinde yapılan değişikliklerdi. +
Aynı zamanda usta bir denizci olan gazeteci Mümtaz Soysal, yapılan bu tadilatı, geminin denizden çıkarılmasından sonra, 1999 Mayısı’nda Hürriyet gazetesindeki k��şesinde şöyle tarif edecekti: “Mersin Limanı’nın 12 numaralı rıhtımına bağlanmış duruyor. +
İskele baş bodoslamasına ‘işbu tekne ünlü Nusret’tir’ anlamında birşeyler yazılmış; ama öyle olduğuna bin şahit ister. Aslı kasarasızken, başa ve kıça kasara çıkmışlar. Artık balta başlı da değil; baş bodoslaması üstten biraz ileriye uzatılmış. Belli ki demir ırgatını öne alıp +
ambarları büyütmek amacıyla böyle düşünülmüş. Ama, ırgatın üzerindeki Alman markası hala duruyor; Liefen marka...Kısacası, yüzlerce kosterden birine benzetmek için ‘benzetilmiş’… Dokuz yıl denizin dibinde kaldığından her şeyi paslı, çürük yine de yüzüyor…”+
Neticede; Deniz Kuvvetleri ciddi bir araştırma sonucunda, Nusret Mayın Gemisi’ni Türk halkına anlatmak amacıyla, onu aslına sadık kalınarak yeniden inşa etmeye karar verdi. 9 Ekim 2009 tarihinde Gölcük Tersane Komutanlığı’nda kızağa konan gemiye ilk kaynağı +
Oramiral Murat Bilgel yaptı. Geminin birebir benzerinin yapılabilmesi için orijinal inşa planları Almanya’dan istendi, bir kısmı Deniz Müzesi’nde, bir kısmı da askeri ambarlarda saklanan parçaları temin edildi. Ayrıca, geminin 1915’teki iç detayları için de yüzlerce fotoğraf +
incelendi, tefrişat bu bilgilere göre yapıldı. Yeni TCG Nusret’in inşası 11 Şubat 2011’de tamamlandı ve Türk bayrağı toka edilerek Deniz Kuvvetleri’ne katıldı. 8 Mart 2011 günü destanlaştığı Çanakkale’de rıhtıma yanaştı ve +
18 Mart 2011 tarihinde de 27. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner tarafından törenle ziyarete açıldı. Yani, demem odur ki; yukarıda belgelere dayanarak anlattığım hikaye dışında duyduklarınız hurafeden başka bir şey değildir…YETKİN İŞÇEN, Çanakkale 1915 Dergisi yayıncısı.
Ayşe Hür
https://twitter.com/HurAyse/status/1769742273325957631?t=QUWF1z9RR0oj2q6p6mh_CQ&s=19
0 notes
Link
TCG Anadolu’dan sonra Türk Deniz Kuvvetleri’nin envanterine yeni gemiler eklendi. Gemilerin her biri farklı misyonları üstlenecek. Yalova’da düzenlenen merasimle TCG Derya, TCG İstanbul, TCG Üsteğmen Arif Ekmekçi ve Marlin SİDA, Türk Deniz Kuvvetleri’ne teslim edildi. İşte envantere eklenen dört geminin özelikleri ile ilgili ayrıntılar… Dört yeni gemi envantere alındı Türkiye’nin birinci ulusal fırkateyni TCG İSTANBUL (F-515) ve Lojistik Takviye Gemisi TCG Üsteğmen Arif Ekmekçi(A-575)’nin yanı sıra Türk Deniz Kuvvetleri’nin en büyük ikinci gemisi Denizde İkmal Muharebe Dayanak Gemisi TCG Derya (A-1590) ve Marlin Silahlı İnsansız Deniz Aracı (SİDA)’nın teslimatı gerçekleşti. Merasimde teslim edilen TCG Derya, TCG İstanbul, TCG Arif Ekmekçi ve Marlin SİDA isimli gemilerin özelikleri ve neler yapabilecekleri ilgili detaylar ise şu formda: TCG İstanbul özelikleri Türkiye’nin birinci ulusal fırkateyni TCG İstanbul, İstif sınıfı fırkateyn projesi kapsamında inşa edildi. 113.2 metre uzunluğundaki gemi, ileri karakol faaliyetlerini icrasında kullanılabilecek. TCG İstanbul, keşif ve gözetleme, gaye tespit ve erken ihbar özellikleriyle öne çıkıyor. Denizaltı savunmanın yanı sıra su üstü ve hava savunma harbinde gelişmiş kabiliyetlere sahip. Gemi, 16 hücreli dikey fırlatma sistemi (VLS) sayesinde, hava savunma füzeleri, anti-gemi füzeleri ve torpidoları taşıyabiliyor. Ayrıyeten, 76 mm’lik baş topu, 35 mm’lik yakın hava savunma sistemi ve torpidolarla donatılmış durumda. TCG İstanbul, Türk Deniz Kuvvetleri’nin harekat kabiliyetini artıracak ve Mavi Vatan’ın korunmasında kıymetli bir rol oynayacak. TCG Üsteğmen Arif Ekmekçi’nin özelikleri TCG Üsteğmen Arif Ekmekçi 106,51 metre boya, 16,80 metre genişlikte olan gemi, 82 kişilik mürettebat kapasitesine sahiptir. Gemide, 15 tonluk genel amaç helikopterinin iniş ve ikmal yapmasına imkan sağlayan bir helikopter platformu bulunmaktadır. 12,5+ deniz mili hıza ve 9500 deniz mili seyir siasına sahip olan gemide 2 adet 12,7 mm ASELSAN STAMP silah sistemi bulunmaktadır. 18 ton kaldırma kapasiteli vincin bulunduğu gemi; 8 adet konteyner, 631 ton içme suyu, 336 ton JP-5 helikopter yakıtı ve 4.036 ton F-76 yakıtı taşıma kapasitesine sahip. TCG Derya gemisinin özelikleri Türk Deniz Kuvvetleri, envanterine kattığı bir öbür gemi TCG Derya. Denizde katı ve sıvı ikmal yapabilen bu gemi, 194.8 metre uzunluğu ve 24.4 metre genişliğiyle Türk Deniz Kuvvetleri’nin en büyük ikinci gemisi pozisyonunda. TCG Derya, lojistik ulaştırma, komuta-kontrol, istihbarat toplama, arama ve kurtarma üzere çok çeşitli vazifelerde kullanılabilecek. Ayrıyeten mümkün doğal afetler sırasında yardım sağlayabilme kapasitesine de sahip. Marlin Sida özelikleri Türkiye’nin yerli ve ulusal insansız su üstü aracı (SİDA) Marlin, deniz harbi operasyonlarında değerli bir güç olacak. Marlin Sida, ismini açık denizlerde çok hızlı ilerleyebilen bir balık tipinden alıyor. Üstün teknolojisi ve taşıyabildiği yararlı yüklerle benzerlerinden ayrılan Marlin Sida, dünyada elektronik harp kabiliyetine sahip birinci insansız su üstü aracı olma özelliğini de taşıyor. Marlin Sida, Savunma Sanayii Başkanlığı uyumunda ASELSAN ve SEFİNE Tersanesi iş birliğinde geliştirildi. Kıyı yahut açık denizde savunma ve taarruz gayeli deniz harbi operasyonlarında kullanılabilecek.ShiftdeleteKaynak : https://shiftdelete.net/turk-deniz-kuvvetleri-yeni-gemiler-4-yeni-gemi-teslim-edildi
0 notes
Text
Eski Sanayi bakanı Ali Coşkun beyin paylaşımı.
MONTRÖ NEDİR ?
1941.İkinci Dünya Savaşı patlamıştı.
"Barbarossa Harekatı"başladı, Sovyetler Birliği'nin Nazi Almanyası tarafından işgal edilme planının kod adı'ydı.
Alman donanmasını Karadeniz'e geçirmek istiyorlardı ama karşılarında “Türk kilidi” vardı… Sadece beş yıl önce imzalanan Montrö Sözleşmesi nedeniyle Çanakkale ve İstanbul boğazlarından savaş gemisi geçirebilmeleri mümkün değildi.
Hitler, Türk hükümetine “hile” teklif etti.
“Atılay, Saldıray, Yıldıray denizaltılarınızı bize satın” dedi.
Bizim denizaltıları Alman mürettebatla Karadeniz'e salacaktı.
Reddedildi ..
Bunun üzerine, Hitler düşündü taşındı, Fatih Sultan Mehmet'in karadan yürüterek Haliç'e kadırga indirmesi gibi, Avrupa'yı boydan boya yürüterek, Karadeniz'e denizaltı indirmeye karar verdi!
Efsanevi U-Bot'ların dizaynında değişiklik yaptılar, Tip2 adıyla, daha küçük, daha hafif, 42 metre boyunda, 4 metre eninde, 270 ton ağırlığında, altı adet özel denizaltı ürettiler.
U9, U18, U19, U20, U23, U24 adlarını verdiler.
Nakliyesi bile sıradışı mühendislik istiyordu.
Denizaltıları tek parça halinde taşımak imkansızdı.
Söktüler, parçalara ayırdılar.
Hamburg'tan römorkörlerin çekeceği özel dubalara yüklediler.
Elbe Nehri üzerinden Dresden'e getirdiler.
Dubalardan indirip, kamyonların çekeceği yirmi tekerlekli devasa dorselere yüklediler, karayoluyla Ingolstatdt'a getirdiler.
Dorselerden indirip, yine dubalara yüklediler, Tuna Nehri üzerinden Romanya Köstence'ye getirdiler.
2 bin 300 kilometre.
11 ay sürdü.
Monte ettiler.
Karadeniz'e indirdiler.
1942 yılı olmuştu.
Ekim ayından itibaren göreve başladılar, askeri-ticari hedeflere 56 operasyon düzenlediler, Sovyetler'e ait 26 gemiyi batırdılar.
Rus donanması fellik fellik onları arıyordu.
Alman denizaltılarından üçü batırıldı.
1944 yılı oldu.
Romanya savaşta saf değiştirdi, Sovyet ordusu Alman denizaltılarının ikmal yaptığı Köstence'ye girdi.
Böylece, U19, U20 ve U23 denizaltıları Karadeniz'de sıkıştı kaldı.
Sığınacak liman yoktu.
Alman genelkurmayı yine Türk hükümetine teklifte bulundu.
“Mürettebatımızı bize teslim etmeye söz verirseniz, denizaltılarımız size teslim olacak, mürettebatımız karşılığında denizaltıları hibe edelim, sizin olsun” dediler.
Ama, tarafsızlık konusunda kararlıydık, yine reddettik.
Bunun üzerine, Almanya'nın başka çaresi kalmadı, denizaltıların komutanlarına şifreli mesaj gönderdiler, “Türkiye kıyılarına yaklaşın, denizaltıları batırın, mürettebatı gizlice karaya çıkarın, karayoluyla Yunanistan'a geçmeye çalışın, veya Ege kıyılarına ulaşıp, Alman gemileriyle irtibat kurmaya çalışın” emri verdiler.
9 Eylül 1944 gecesiydi.
Mürettebat lastik botlarla karaya çıktı.
U19, Zonguldak Filyos kıyılarında, U20, Sakarya Karasu kıyılarında, U23 ise, Ağva kıyılarında batırıldı.
Alman denizciler için özgürlüğe kaçış başlamıştı ama, hiç bilmedikleri topraklardaydılar, yanlarına biraz erzak aldılar, küçük gruplara ayrıldılar, saklana saklana Batı'ya doğru yürümeye başladılar.
81 kişiydiler.
Elbette uzun süremedi.
İki gün sonra hepsi yakalandı.
Önce Beyşehir'e götürüldüler, sekiz ay Kızılay kampında tutuldular.
Sonra Isparta'ya götürüldüler, 1.5 yıl kadar da orada tutuldular.
Esir muamelesi görmediler, misafirdiler, hayatlarını insanca sürdürebilmeleri için Kızılay tarafından kendilerine maaş ödendi, günlük yaşama katıldılar, kimisi Kızılay hastanesinde hekimlik yaptı, kimisi fabrika ve atölyelerde Türklerle birlikte çalıştı, çoğu teknik personel olduğu için özellikle makine tamiratında çok işe yaradılar.
İkinci Dünya Savaşı sona erdi.
Alman denizciler trenle İzmir'e getirildi, barış anlaşması gereğince Amerikalılara teslim edildi, gemiyle İtalya'ya gönderildiler, Almanya'da bir süre gözaltında tutuldular, sorgulandılar, 1946 yılı eylül ayında, hepsi sağ salim evlerine döndüler.
Hollywood burada olsaydı, yüz kere filmi çekilirdi.
Bu yaşanmış savaş filmi öyküsünde açıkça görüldüğü gibi, dünyayı kasıp kavuran Hitler bile Montrö Sözleşmesi'ni geçemedi!
Montrö, Mustafa Kemal dehasıdır.
Montrö olmasaydı, Türkiye ikinci dünya savaşından kurtulamazdı.
Montrö olmasaydı, Karadeniz 85 yıldır barış denizi olarak kalamazdı.
Günümüz konjonktüründe bakarsak…
Sovyetler Birliği döneminde, Karadeniz'in Türkiye dışındaki tüm kıyılarında Sovyet hakimiyeti vardı.
Bugün artık böyle değil.
Koskoca Rusya, 300 kilometrelik sahil bandına sıkıştı.
Bulgaristan, NATO üyesi oldu.
Romanya, NATO üyesi oldu.
2008 NATO zirvesi'nde Ukrayna ve Gürcistan'a üyelik sözü verildi.
Bardağı taşıran bu gelişme üzerine, Rusya anında Gürcistan'a daldı, peşinden Kırım'ı ilhak ederek, Ukrayna'ya müdahale etti.
Karadeniz şu anda, bir kıvılcımla havaya uçacak barut fıçısından farksızdır.
Montrö'yü bırak delmek, biraz esnetmek bile, jeopolitik intihardır.
Emperyalist emrivakilere hizmet etmekle kalmaz, Türkiye'yi ateşe atar, Türkiye'yi mutlaka ve mutlaka çatışmaya sokar.
(Hatırlayalım lütfen… Milli kahramanımız Rauf Denktaş'ı sırtından bıçaklayıp, Kıbrıs ahalisine “yes be annem” dedirtiler, en başta petrol ve doğalgaz olmak üzere, Akdeniz'deki haklarımızı kaybettik, Antalya körfezine sıkışıp kaldık, ya susup oturacağız, ya da vuruşacağız, mecburen o noktaya sürüklendik. Montrö tartışmaları, Akdeniz'de
işte bu başımıza gelenlerin, Karadeniz'deki versiyonudur.)
“Cumhurbaşkanı isterse İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği gibi Montrö Sözleşmesi'nden de çekilebilir” diyen TBMM başkanının, belli ki ağzından çıkanı kulağı duymuyor.
Ama, Türk milletinin olan biteni duymasında fayda vardır.
0 notes
Text
Atılay Denizaltı hangi göreve gitti neden battı. 84 yıllık sır gün yüzüne çıktı
Atılay Denizaltı hangi göreve gitti neden battı. 84 yıllık sır gün yüzüne çıktı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Yine de Atatürk, deniz kuvvetlerinin yeterli olmadığını düşünüyordu çünkü Boğazların güvenliği, yaklaşan dünya savaşında ülkenin güvenliği adına önemliydi. Bu nedenle Atatürk, İngiltere'ye yeni gemiler sipariş etmekle birlikte, Almanlarla birlikte Alman ve Türk tersanelerinde denizaltı yapımına başlanacağını 1 Kasım 1935 tarihli meclis konuşmasında belirtti. Almanya, ihaleyi kazandı ve Germania Werft I. V. S. firmasına dört adet denizaltı siparişi verildi. İkisi Almanya'da, diğer ikisi de Hasköy Taşkızak Tersanesi'nde üretilecek olan bu denizaltıların inşasına hızla başlandı. Türkiye'de üretilecek denizaltılarda çalışacak işçilerin en az yüzde yetmiş beşi Türk olacaktı. 11 Kasım 1936'da, Ankara İkinci Noterliği'nde, Türkiye adına Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp ile müteahhit firmalardan Hollanda'nın Lahey şehrinde bulunan N. V. İngenieurskantoor Voor Scheepsboum adına Vagner ve Almanya'nın Essen şehrindeki Ferrostahl Aktiengeselschaft firması adına Verner Sulc mukaveleyi imzaladı. Mukavele uyarınca, Almanya'da yapılacak denizaltılar 20-30 ay sonunda teslim edilecek, Türkiye'de üretilecek denizaltılar ise 40-42 ayda kızağa indirilecekti. Türk Donanmasının güçlenmesinde önemli bir rol oynayacak bu dört denizaltının isimlerini Atatürk bizzat koymuştur. Başbakan Celal Bayar'a denizaltıların isimlerini belirtti ve anlamlarını izah ettiği 19 Ocak 1938 tarihli talimatla, Türkiye'de üretimi tamamlanan Atılay denizaltısının kızağa konma işlemi Haliç Tersanesi'nde yapıldı. 19 Mayıs 1939'da yapılan resmi törende, Atılay denizaltısı tüm şiddetiyle devam eden İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye tarafından sıkı sıkıya uygulanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne uygun olarak suya indirildi. Ancak, kaza sonucu Atılay denizaltısı battı ve 6 subay, 17 astsubay, 16 er toplamda 39 denizci şehit oldu. Kazanın nedeni, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma bir antenli mayına temas edilmesiydi. Arama-kurtarma çalışmaları sonuçsuz kaldı ve Atılay'ın enkazı, tam 50 yıl sonra denizin dibinde tespit edilebildi. Bu kaza, Türk Donanması için büyük bir üzüntü kaynağı olmuştur. Ancak, kazanın hatırlanması açısından Donanma Şehitleri Anıtı ve Şehit Denizaltıcılar Anıtı gibi anıtlar inşa edilmiştir. Read the full article
0 notes
Photo
Değerli dostlar, Karadenizi Amerika ve Ruslara Dar Eden Büyük Komutan Cezayirli Hasan Paşa Cezayirli hasan pasa Küçük yaşta harp esiri olup tüccara satılan Cezayirli Paşa’nın kötü başlayan alınyazısı, sonradan umulmadık bir şekilde değişecekti… Hasan Paşa, Cezayir’e yaptığı bir deniz yolculuğunda akıl almaz bir maceraya kapıldı…Yanından hiç ayırmadığı ve evcilleştirdiği aslanı ile Osmanlı’nın kaptan-ı deryası oldu. SAVAŞLARI BİÇİMLENDİREN SERT KARAKTERİ Devlet-i nin altı asır süren ömrü boyunca öne çıkan en önemli özelliklerinden biri de, karşılaştığı problemlere geliştirdiği hızlı ve kesin çözümlerdir. Bu çözümler mali, siyasi ve askeri olabildiği gibi geniş yelpazedeki reformların hayata geçirilmesini de içerir. Sorunlara çözüm bulma yolunda isimleri öne çıkan tarihi karakterler ise kendilerinden sonraki dönemlere eserlerini miras bırakmışlardır. Osmanlı İmparatorluğun 18’inci yüzyılda birçok problemi vardı. Bunlardan biri de, Osmanlı donanmasına ait bir geminin Çeşme’de yakılmasıydı. Bu talihsiz gelişme, imparatorluğun deniz kuvvetlerinden eksik kalmasına sebep oldu. Fakat Cezayirli Hasan Paşa’nın başarısı ile problem kısa sürede halledildi. Böylece Osmanlı donanması, kısa bir sürede ABD gemilerine karşılık verebilecek seviyeye geldi. ABD’YE OSMANLI TOKADI ABD bağımsızlık hareketi ile İngiltere‘yi bölgesinden çıkardı. Böylece bağımsız bir devlet olarak tarihteki yerini aldı. Akdeniz sularında birtakım faaliyetlerde bulundu. Fakat IsaacStevens‘ın idaresindeki gemiye Cezayirli korsanları el koydu. Bunun üzerine Cezayir korsanlarını cezalandırmak isteyen ve büyük beklentileri olan ABD, yeni donanması ile birlikte Akdeniz’e indi. Bu feci mağlubiyet üzerine General Washington, kongreyi toplama kararı aldı. Bu toplantıda, Cezayir’de faaliyet gösteren Türk korsanlarına karşı durmak için 700 bin dolara yakın bir paranın donanmanın inşası için gerekli olduğunu söyledi. Kongre, bu teklifi kabul etti. ABD’nin büyük bir donanma hazırlamaya girişmesi, Osmanlı’nın bir eyaleti olan Cezayir korsanlarından yediği ağır darbe sonucunda gerçekleşti. Kendisini rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Mekanı Cennet olsun. Amin https://www.instagram.com/p/CqBb1PSITk6/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
MİLLİ SAVUNMA DOSYASI : Türk Donanması’na 3 İSTİF Sınıfı F irkateyn Daha
Türk Donanması’na 3 İSTİF Sınıfı Firkateyn Daha Haber Merkezi20 Aralık 2022 TCG İSTANBUL Firkateyni Facebook Twitter LinkedIn VKontakte E-Posta ile paylaş MİLGEM 6. 7. ve 8’inci gemilerin üretimine ilişkin karar, Savunma Sanayii İcra Komitesi tarafından alındı. Türk Donanması için 3 adet daha İSTİF Sınıfı Firkateyn üretilecek. Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK), bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan…
View On WordPress
0 notes
Text
GERÇEK GÜNDEMİ BİLİYOR MUSUNUZ ?
Tosyalı Holding’in İskenderun'da hayata geçirilen 2,5 milyar dolarlık yassı çelik üretim fabrikasının bitme aşamasına geldiğini , bu fabrikada toplam 1300 işçinin istihdam edileceğini , yıllık 5 milyon tonla başlayıp kısa zamanda 10 milyon ton demir cevheri işleme kapasitesine ulaşmayı hedeflediğini ve böylece milyarlarca dolarlık çelik ithalatının buradan karşılanacağını , yani cari açığa büyük katkı sağlanacağını işittiniz mi ?
Peki Lineer Metal tarafından Siirt'te 3000 kişiye istihdam sağlayacak Çinko Izabe Tesisinin tamamlanmak üzere olduğunu?
İbişler Tekstil Fatsa Organize Sanayi Bölgesi’nde 10 bin m2'lik bir alanda tekstil fabrikası kurma kararı aldı. Fabrikada ilk aşamada 1.200 kişi istihdam edecek.
Yerli güneş paneli üreticisi GTC Enerji ile HSB Marine , suda yüzen Güneş Enerjisi Santrali’ni (GES) kurup görücüye çıkardılar.
TUSAŞ , T-925 Genel Maksat Helikopteri'nin ilk uçuşunu 2025’te test edecek. Bizde yok ama ABD medyasında var.
Türkiye bir amfibi saldırı gemisini , Türk donanması için operasyonel bir drone gemisine dönüştürüyor. Yani uçak gemisi gibi düşünün. Farklı olarak üzerinde İHA ve SİHA’lar olacak.
Türkiye'nin ilk silahlı insansız deniz aracı ULAQ tamamlanmak üzere.
2021 yılının sonuna kadar tamamlanmış olacak toplam 83 adet baraj ve gölet hizmete açılacak.
TÜBİTAK tarafından baş ve boyun kanseri tedavisinde kullanılacak ilacın üretimi başladı. İlacın kilogram değeri tam 1 milyon dolar.
Çanakkale Köprüsü 18 Mart 2022 tarihinde, yani önümüzdeki yıl hizmete açılacak.
İlk yerli ve millî helikopter motoru üretildi ve helikopter üreten TUSAŞ’a teslim edildi.
Yine TUSAŞ’tan. 300 kilogramlık bombayı 5 metrekarelik bir alanın içine başarıyla bırakan Aksungur ve ANKA 2 uçaklarından 5 adet yapıldı.
ATAK taarruz helikopterlerinden tam 62 adet üretildi ve Jandarma ile Kara Kuvvetleri komutanlığına teslim edildi. Filipinler’e satılıyor şu anda, Pakistan ile görüşmeler sürmekte.
11,5 ton ağırlığında, 5000 beygir gücündeki millî taarruz helikopteri ATAK 2’nin seri üretimi 2025’te başlayacak.
HÜRKUŞ C eğitim ve Taarruz Jeti'nin teslimatı ise 2025’te yapılacak.
Bu arada Millî Muharip Uçak ise 2025’te ilk uçuşunu yapacak.
45 milyar dolar olan enerji ithalat faturamızı 10 milyar doların altına indirecek olan yenilenebilir enerji (Rüzgâr, güneş ve jeotermal) yatırımları hızla ilerliyor. Rüzgârda kurulu güç 10000 MW’a ulaştı.
Katar ile 5,2 milyar dolarlık yatırımla doğalgaz ve petrokimya yatırımı başladı.
Bu , Türkiye’nin yıllık ithalatını 1,4 milyar dolar azaltacak.
Cezayirli enerji şirketi Adana’da 1 milyar dolarlık yatırım kararıyla petrokimya tesisi kurarak Türkiye’nin yıllık ithalatını yarım milyar dolar eksiltecek...
Yazılanlar yapılmakta ve yapılacak olanların ÇOK MİNİK bir kısmıdır. İşte bunları gölgelemek için sürekli suni gündemler oluşturuyorlar...
34 notes
·
View notes