#Suriye belirsizliği
Explore tagged Tumblr posts
zerihcom · 8 days ago
Text
Trump’tan Erdoğan’a Övgü: “Suriye’nin Geleceği Türkiye’nin Ellerinde”
1 minute ABD’nin yeni seçilen Başkanı Donald Trump, Florida’da düzenlediği basın toplantısında Türkiye’nin Suriye’deki etkisini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rolünü övgü dolu sözlerle değerlendirdi. Trump, Beşar Esed rejiminin devrilmesiyle birlikte Suriye’deki olayların kontrolünün büyük ölçüde Türkiye’nin elinde olduğunu ifade etti. Trump, konuşmasında Esed rejiminin çöküşünü…
0 notes
seslimeram · 8 years ago
Text
Gelecek Karanlıktır!
Tumblr media
Düzen kendi devamlılığı için hemen her dönemeçte, iradenin karşısında daraltan, sınırlandıran ve tüketen bir nizamın yolunu biçimlendirenlerindir. Sıradanım söz hakkı yoktur. Riya, yalan, tehdit ve bir dolusunun üstüne -hırsızlığın- eklendiği, kati ve kesin zorbalığın peşinde koşulan yerde düzenin hali kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Sadece ‘cürüm’ eksenli bir cumhuriyetin yinelenmesi, geçmişin hatalarını olduğu kadar kötü, bet ve fenanın yolunun tercihiyle, bunları güncelleme gayretinde işte bugün yeniden var edilmektedir.
Hileli, yalanlı, dolanlı bütün o referandum sürecinin öne çıkarttığı, seçim gecesi yaşatılan kepazeliklerin önü de ardı da, bu düzen denilen mefhumun halini açığa çıkartmaktadır. -Şok doktrinleriyle yoluna devam diyen menzilin, kör karanlıkla hemhal hali bir bunu önemseyen erkin, genelleme gayretinin izleri artık hayatımızı kapsayandır. Düzen ‘kör karanlığını’ hileli seçimlerin ardından yeniden biçimlendirenlerindir. Ezici bir çoğunluğun handiyse müdahaleler olmasa açıktan bir yenilgiyi yaşatacağı o uyaranın önü alınmıştır.
Yalan ve riya ile oluşturulan ‘algı’ ile var edilen onaylattırılıp durmak yok yola devam saplantısının neticesinde sözün seçimin üstü bir kez daha çizilmiştir. Kendi muhafazalı geleceklerini imal etmek isteyen ol muktedir ve avenesinin düpedüz güncel kıldığı şey düzen diye bir ucubeliğin imalidir. Bir hızar gibi geliştirilip güncellenen yapımın artık hayatın her anını muhafaza etmeyi değil müdahale etmeyi kendinde hak bilenlerin egemenliği karşımıza çıkartılandır. İç kıyan, can yakan zalimlik artık başkanlık boyutunda da süreğen kılınandır. Bir de bu kavramsalla yeni bir izlek işlenmektedir. Hayat her ne olacaktır bu bahiste artık yanıtsız bırakılandır.
Devlet bir nizam olarak “ölümü” bildirendir. Devlet hemen her hâlükârda yaşamı yağmalamayı tek elden önceleyenlerindir. Devlet a ya da b değil bir tek şık var herkes “buna” riayet edecek diye diretendir. Devlet, kurulu sandık, verilen oy bahsini bir hiç addedip kararı, hükmü halihazırda tek başına var edenlerindir. Devlet, bir buçuk milyondan fazla oy çalarak, yağmalayarak, başka sütundan alarak, iktidarın hanesine yazarak güncellenmesine müsamaha gösteren bir mekanizmanın ta kendisidir. Devletin dünü bugün’de yeniden birleşendir burada.
Devletin dününde var ettiği kötülüğü güncelleyebilmek salt nutuk, lafazanlıklardan değil artık fiili eylemlerle bariz olandır. Eski Türkiye, işte yenisinin temelleridir. Sistemin parametreleri değişim vurgusunda güncellenirken varılan bir gelecek tahayyülünün önünün alındığı bir uzamdır. Düzen kendi devamlılığı için hemen her gün iradenin karşısında daraltan, sınırlayan ve dayatan bir nizam yolunu işlevsel kılmaktadır.
İktidarın ‘faşizan akımlarla’ kol kola devam ettiği bu yönelim birlikteliğinde cürümler coğrafyasını yeniden biçimlendirmektedir. Amaç bu düzlemde bütün bu mahvetme retoriğine sahip çıkan bir akılla geleceği tayin etmektir. Mesele salt bir evet hayır meselesi değil tercihlerin hiçbir zaman hiçbir türlü gerçekliğinin söz konusu edilemediği bir yere dairdir. Şüpheler üzerine alınan yol ve gidilen istikamet basitçe, eşit, adil ve özgür ülke tahayyülünü bir hiç addetmek gailesidir artık.
Bakur Kürdistan’ındaki seçimin katliamların, abluka ve tecrit güncesinin içinde, dâhilinde, namluların gölgesinde yapılmasıdır nizamın alenen bugün var ettiği. Cürümler coğrafyası kendi geçmişini bir kenara terk etmeyen bununla daima övünen, kıvanç duyan bir muktedir algısıyla birlikte işlevselliği için “yeniden” düzenlenendir. Referandumun ardından kurulmak istenen Türkiye, bu çürümenin ta kendisiyle hemhal olan uzamdır. Nizam artık hayata kastedenlerindir. Demokrasi sizlere ömürdür.
Düzen yıkımın onarılmayacak evrelerini muhteviyatında barındırandır. Sınırlandırıp ‘tüketen’ menzil salt biçimlerde değil zayi edilen oylardan sokaklardan uç vermiş idam edeceğiz seslenişlerine, hayır diyenlerin hepsini tek kalemde ötekileştirerek var edilen bir toplamdır. Memleketin hali içler acısı olan yüzü bu karşılaşmalarla var edilenlerdir. Riha’nın Pirsus ilçesindeki bir inşaat içerisinde yırtılmış toplu hayır oyları çıkar. Üzerinde mühür bulunan pusulaların tamamı hayır oylarından oluşmaktadır ne hikmetse. Toptan yırtılıp imha edilmek istenen oylarla ilgili resmi açıklama söz konusu bile edilmeyendir. Çürüme buradan, sadece bu istikametten bir ‘gelecek’ tezahürüne dönüşmektedir.
Zulüm artık bir istikamet olarak salt -kırım / kıtal- ile değil bir kez de böylesi bir irade gaspıyla çıkagelendir. Kürdi-Der tarafından, 2014 yılında Amed’in Licê ilçesine bağlı Karwas köyünde bölge halkının el birliğiyle inşa edilen Kürdçe eğitim verilen 4 katlı okul binası 13 Nisan’da askerler eşliğinde yıkılır. Yazar İrfan Babaoğlu’nun, Dihaber’e verdiği demeçte belirttiği gibi inkâr ve asimilasyon, bir kimliğin reddi, bir dilin halen özden sayılmaması şu düzen denilenin nihai meselesini de ortaya çıkartır. “Okulları kepçelerle yıkıp çocuklarımızın yuvasını yerle bir ediyorlar. Bu durum devletin Kürd dilini ve halkını tanımama hazırlığı yaptığını gösteriyor. Bu yıkımlarla Kürd dilini bilmek isteyenleri kabul etmemeyi istediklerini gösteriyor.”
Düzenin devamlılığı bir asır öncesinin deneyimlerini bugünün muasır(!), medeni(!) ülkesinde yeniden böyle böyle var ediyor. Söz hakkının yitimi için hiçbir şeyden kaçınmayan büyük ve güçlü ülke kendi yurttaşının hakkını, emeğini, dilini ve sesini buldozerler ile çalıyor. Mersin’in Akdeniz ilçesine bağlı o Adanalıoğlu Mahallesinde 17 Nisan gecesi Suriyeli mülteciler ile köylüler arasında yaşanan kavga ve ardından çıkagelen hakikat bu bağlamda, ülkenin hazin halini de gösteregelmektedir. Hayatın tam da merkezinde devletin gölgesi bir kez daha “demografi” oyunlarında çıkagelendir.
Maya Derneği, bölgedeki mülteci çocuklara Türkçe eğitim ve psikolojik destek ve yardım faaliyetleri gerçekleştiren bir yapıdır. O ekibin, bu vahim olay sonrasında kaleme aldığı gözlem raporu, konunun boyutunu, devletin gölgesini, tahayyülünü de bildirmektedir. 2 Suriyeli işçinin bir tarım dükkanından bir miktar tarım ilacı çalmasından sonra köylü gençler tarafından “derdest” edilmelerinden sonra başlayan karşılıklı husumetin halihazırdaki gergin siyasi ortamla birleşimi bu ülkede asıl olan biteni imlemektedir.
“Adanalıoğlu bölgesi Arap Alevilerin çok yoğun yaşadığı bir bölge olup buradaki halkın Suriye'de yaşanan savaş sonrası Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakılmış olan Sünni Suriyeli mültecilere karşı çok büyük bir tedirginliği bulunmaktadır. Bunun nedeni Ortadoğu ve Türkiye’deki son dönemde yükselen ırk ve mezhebe dayalı kutuplaşmalardır. Arap Alevileri açısından en küçük bir olay dahi bir cihat çağrısı ve katliam olacak bahsi halinde algılanmakta ve bu durum ciddi korkulara yol açmaktadır. Bölgede çadırda yaşayan diğer mültecilerin hali de budur haddizatında. İslâhiye’ye sürgün olanlar gibi bir belirsizliği muhafaza ederken, devletin gözünü kapalı tutması, yıkımı ve bunca badireyi gündelik kılmaktadır.” Gelecek belirsiz olan bir karanlığın ta kendisine rehin edilmektedir.
Bunca aleni yaşanan yıkım gayretinin gözetiminde bir ülke değil artık sadece, sığ, kirli ve kötücül düzenin devamlılığı güncellenmektedir. Cerahat artık her yerdedir, cerahat her zamankinden de yaygın bir edimdir. Nisebin’i, Cizir’i, Sûr’u yerle yeksan ettikten sonra tek saniye, bundan hicap bile duymayanların Bakur Kürdistan’ından, beş yüz bin civarında insanın iç göçe zorlandıkları bir hakikatken yaşamın değil ol tahakkümün eksiğini, gediğini tamamlamak -çabasına düşülendir.
Yersiz, yurtsuz, biçare koyulmuş insanların yalnızlıkları o düzene kurban bilinme halleri ve şu yukarıdaki pek çok kısa detayın hamlenin başatlığında nizam ve düzen diye bu çürüme ekseni var edilendir. Hedef 2023 diye anılırken hayat inatla / büyük bir kötülükle hala 1915’in derin karanlığıyla hemhal kılınan bir yeri bildirmektedir. Suç meseline sahip çıkan bu bahis ile bir gelecek tahayyülünü var eden devletli bütün ol riya, yalan, tehdit ve tahakküm çabalarının birlikteliğinde bir de hayat hırsızlığı mesleğini icra etmektedir. O yıkımla yol alanlarıdır şimdi büyük ve güçlü ülke.
Bir şablondan öte hayattaki konumu sabitlenen çürümenin karşılığındaki ‘biyopolitik’ aksiyondur. Bu menzilde kural, nizam olarak var edilen tüm bu müdahillik çatısı olan mefhumdur. Düzen müştereklerimizi lâmekân kılarken, onu hayattan bir biçimde söküp atanlarındır artık. Cerahat şimdi tek bir menzilin değil, tüm bu coğrafyanın 1915’ten bu yana ortak paylaştığıdır. İradeyi hiç kılmak adına ablukanın ağır yıkımı ile kuşatılmış, kimilerince fethedilmiş olduğu söylenen Bakur Kürdistan’ındaki tutsak edilen ve yağmalanan, müşahitler, sandık kurulu üyeleri ile kaybettirilen oylarla bahis sağlama alınır.
Devletlinin Kürd tarafını seçti söylemini yaygınlaştırırken silahların gölgesindeki müdahaleler, önceden evet tercihi yapılmış oylarla yağma süreğendir. Sandık görevlisi tutanak elinde beklerken çoktan T3 sonuç formları doldurulmuştur seçim kurullarında. Newroz sırasında gösterilen “yan yana durma” iradesinin üstünü çizmek için hukuk da, oy da, söz de çiğnenendir. Bugün baskın çıkan muktedir çoktan riya, yalan, tehdit ve yıldırı ile birlikte yeni bir düzlemin değil bizzat yıkımın mihmandarıdır. Şiddeti her şeyden ala bilen, yıldırıyı bekası için dayanak olarak gören ülkenin yönetimi evet denilince olağanüstü hal nihayet kalkacaktır diye buyurmuştur referandum sürecinde.
Numan Kurtulmuş’un sözleriyle “fantezi olsun diye değil mecbur oldukları için bir üç aylık dönem için olağanüstü hal uzatılacaktır.” Memlekete bahar değil riyanın kara kışı gelmiştir. Yıkımın karanlığı yazılanlardadır. Baharın değil kuru ayazın ortasında demokrasinin değil tam tersine sabık bir tahakkümün menzili / yeni ülkesi biçimlendirilmektedir. Görünen “köy” kılavuzsuz, nefessizliğimizin sınırlarını imleyen bir menzildir. Görünen ve yaşatılmaya çalışılan vahameti bir norm halinde gören korkuların temsiline öncelik verilen, bununla baskı kurulan kör – sağır bir menzildir. Düzen artık kötülüğündür.
Düzen artık vahim olan bir tükeniş şablonunun kendisi ile yol bulandır. Düzen denile gelen yok etmeyi, tek tip bir ülke tahayyülü için her dem elinin altında tutanlarındır. Düzen korkunun ta kendisidir. Saklanacak bir yer bulamadığım için içimdeki bütün korkuları yok ettim der Cengiz Han. Korkunun bir simya halinde bir sicim hali ve görünürlüğü ile istikamet devşirilen bu menzilde devletlinin tahayyülü de tam olarak sonun bu tükenişin varlığını tersten kurmaktır.
Ontolojik çürümeyi var etmek için ileri sürülenler salt şu yukarıdaki örneklerde olduğu gibi aralıksız doksan dört yıldır yahut da “Ermeni Soykırımı” döneminden bu yana mütemadiyen güncellenen bir tahayyüldür. Gerçekliğe kavuştuğunda ol karanlık, katran karası bir menzil var edilir, yıkım ve tükeniş birliktedir. Bugünün dünyasında tahayyülü bile zor addedilirken tehcir etmenin, kırım ve kıtalle bir istikamet devşirmenin ötesi çürüten ve kaybettiren bir menzildir. Yaşananlar ve var edilenler hep bu bahisle ilintilidir. Şu son on beş yıllık dönemin iktidar perspektifinde yeni bir ülke bahsi ortaya atılırken asıl olan, o geçmişin bizatihi yeniden güncellenmesidir.
Ülke yenilenmiş, düzenlenmiş olanı değil tam tersi istikamette bir geçmişi güncelleme gayreti yıkımla istikbal devşirilmesi çabası, süreğen kılınan bir tahayyüldür. Tekil bir anlamda değil hemen her gün her şekilde yenilenen, güncellenen devlet aklının tahakkümü bir başka, kati, kesin biyopolitik cürüm eksenini var etmektedir artık. Yaşanan menzilin bunca geçmişe referans vermesinin sebepleri artık ortalardaki beliren tehdit düzeneği ve korkunun cismanileştirilmesinden barizleşendir. Korkuların cisimleştirildiği yerde gelecek bir teferruat olarak anılmaya mahkumdur. Halimiz de, ahvalimiz de bu fasit daireyi yıkamadığımız her gün aleyhimizedir.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görsel – Tahir ELÇİ Anısına – Nazende – Serpil ODABAŞI 
0 notes
enesaracotosoforlu-blog · 8 years ago
Text
Sancaktepe Araba Kiralama
Ermeni iddialarını içeren karar Sancaktepe Araba Kiralama tasarısının İsveç parlamentosunda bir oy farkla kabul edilmesinden sonra Ankara'ya çağrılan Türkiye'nin Stockholm Sancaktepe Araba Kiralama Büyükelçisi Zergün Korutürk'ün, bugün öğleden sonra Türkiye'ye döneceği bildirildi.
Büyükelçilikten basına yapılan Sancaktepe Araba Kiralama açıklamada, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün öğleden enes enesabdulkadiroglu.kim sonra Türk Hava Yollarına ait uçakla Türkiye'ye hareket edeceği bildirildi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin IMF'deki hissesinde 2 kademe daha artış olacağını söyledi.
Babacan, Ekonomi Muhabirleri Derneği ( Sancaktepe Araba Kiralama ) tarafından düzenlenen Orta Doğu ve Doğu Akdeniz Ülkeleri Ekonomi Basını Forumu'nda yaptığı konuşmada, IMF ile kiralık araba ilişkilere ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'nin daha önce IMF'deki kotasının arttığını, bundan sonra da bir hisse artışı olacağını belirtti.
IMF ile stand-by anlaşmasının Sancaktepe Araba Kiralama gerçekleştirilememesi konusunda, IMF ile bazı küçük noktalarda bazı ayrılıkların olduğunu, ancak ileri sürüldüğü gibi Mali Kural'da veya Orta Vadeli Program'da bir görüş http://www.enesabdulkadiroglu.kim/ ayrılığının enes abdulkadiroğlu bulunmadığını, aksine tam bir mutabakat olduğunu vurgulayan kiralık araba Babacan, ''IMF ile ayrılık, gelecek ile ilgili projeksiyonlar konusunda bakış açımızdaki farklılıktan kaynaklandı'' dedi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Sancaktepe Araba Kiralama Yardımcısı Ali Babacan, ''Bizim uygulamalarımızla alakalı IMF ile yüzde 100 mutabakat olsaydı zaten stand by anlaşması konusunda farklı bir noktada olurduk'' dedi.
Babacan, Ekonomi Muhabirleri Sancaktepe Araba Kiralama Derneği (EMD) tarafından düzenlenen Orta Doğu ve Doğu Akdeniz Ülkeleri Ekonomi Basını Forumu'nda EMD üyelerinin yanı sıra oto kiralama Azerbaycan, İran, Irak, KKTC, Suriye, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Kuveyt, BAE, Yemen, Umman, Ürdün, Lübnan, Mısır, Libya, Fas, Sudan ve Tunus'tan gelen ekonomi gazetecileriyle biraraya geldi.
Forumda basın mensuplarının Sancaktepe Araba Kiralama sorularını yanıtlayan Babacan, stopaj konusunda geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanlığı yetkilileri ile biraraya geldiklerini belirtirken, ''Şu oto kiralama anda işlem vergisi diye bir şey, gündemimiz yok. Ancak stopaj konusunun nasıl uygulanacağıyla ilgili de nihai bir karar vermiş değiliz'' dedi.
Stopaj konusunda seçeneklerin Sancaktepe Araba Kiralama masada bulunduğunu, fakat henüz bir karar vermediklerini vurgulayan Bakan Babacan, belirsizliği devam ettirmeyi çok arzu etmediklerini ve en kısa zamanda karar verip, gerekli yasal düzenlemeyi yapacaklarını ve uygulamayı başlatacaklarını bildirdi.
Bir gazetecinin, ''Türkiye ekonomisini Sancaktepe Araba Kiralama anlatırken güzel bir tablo çiziyorsunuz, fakat işsizlik, sanayi ve enflasyon gibi resmi verilerde aynı şey görülmüyor, bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' şeklindeki bir soru üzerine Babacan, TÜİK'in sanayi endeksini açıklarken artık mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış enes abdulkadiroğlu rakamları açıkladığını, bunun da son derece araç kiralama doğru olduğunu söyledi. Enflasyonla ilgili de aynı şeyin yapıldığını anlatan Babacan, işsizlik verilerinde de mevsimsel etkilerden arındırılmış bir göstergenin yayımlanmasının önem taşıdığını, TÜİK'in de şu anda böyle bir hazırlık içinde olduğunu kaydetti.
Dünyada yeni bir kriz olur mu?'' şeklindeki Sancaktepe Araba Kiralama soru üzerine Ali Babacan, dünyada yeni bir kriz olup olmayacağı yönünde keskin bir değerlendirme yapılmasının doğru olmadığını ifade ederken, ''Kuşkusuz riskler var ve her ülke bu riskleri görerek araç kiralama hareket eder. Ama 'kriz geliyor ve kriz yok' bu iki uçtan herkesin kaçınması lazım. Açık bir ekonomi dışarıdan gelebilecek her türlü gelişmeye hazır olmak zorunda'' dedi.
Türkiye ile IMF ilişkileriyle ilgili sorular Sancaktepe Araba Kiralama üzerine Babacan, Türkiye'nin göreceli büyüklüğünün dünya ekonomik arenasında arttığını ve bu ağırlığı yansıtacak araba kiralama hisse ayarlamalarının da yapıldığını kaydetti. Hisse ayarlamalarında ilk dalganın bittiğini ve artışın yapıldığını, ikincisi ile ilgili karar verildiğini, üçüncü ile ilgili de çalışmaların şu anda yapıldığını anlatan Babacan, şöyle konuştu:
''Bizim IMF ile ilgili ilişkilerimiz o günkü Sancaktepe Araba Kiralama şartlar Türkiye için nasıl bir ilişkinin daha iyi olacağını söylüyorsa ona göre devam ediyor. Yani o günkü şartlar bir stand by için uygunsa, Türkiye bunu yapıyor. Biz 2005'te 18'inciyi tamamladık, 19'uncuyu imzaladık. 2008'in Mayısında da 19'uncuyu araba www.enesabdulkadiroglu.kim/araba-kiralama/ bir şekilde tamamladık. Ben 10 tane de niyet mektubuna imza attım. Yapmayacağımız hiçbir şeye imza atmadık. Yani politikaların uygulanabilir politika olması önemli. Politikaların sahibi hükümet, bunu uygulayacak da hükümet. Bizim hükümetimiz inanmadığı, doğru bulmadığı hiçbir şeyi yapmadı. Uyguladığımız enes abdulkadiroğlu her şeyin de sahibi olduk. Bundan sonra da böyle olmaya devam edecek. Dünyanın böylesine bir türbulans yaşadığı bir dönemde doğru politika nedir sorusunun cevabı çok kolay değil. Bugün bir 7,5 yıldır iş başındayız ve 7,5 yıldır Türkiye ekonomi için ne doğru, ne değil, hangi politika sürdürülür, hangisi sürdürülemez, bu konularda biraz tecrübemiz var.''
Uygulamalarla alakalı IMF ile tam bir Sancaktepe Araba Kiralama mutabakat, yüzde yüz bir mutabakat olsaydı zaten stand by anlaşması konusunda farlı bir noktada olunacağını ifade eden Babacan, ''Demek ki bazı küçük noktalarda farklılıklarımız oldu. Bu noktaların enes abdulkadiroğlu ne olduğunu ben açıklamayacağım, ama gazetelerde yazılıp çizilenler doğru değil'' dedi.
Bugün bir basın-yagın organında mali Sancaktepe Araba Kiralama kuralda mutabakat sağlanamadığı için IMF ile anlaşılamadığı konusunda haberin yer aldığını kaydeden Babacan, bunun kesinlikle doğru olmadığını, Orta Vadeli Program, mali kural, hedefler konularında IMF ile Sancaktepe Araba Kiralama yüzde yüz mutabakat bulunduğunu vurguladı.
0 notes
colorfulkittyfun · 8 years ago
Text
Süleyman Servet Sazak
NEREYE SÜRÜKLENİYORUZ? Müslüman coğrafyalarla ilgili bütün niyetlerini Türkiye üzerinden sahaya süren emperyal oyuncuların; Türkiye’deki rejim sıfırlaması ile ilgili sessizliği niyet sinsiliğini işaret ediyor. BOP eş başkanlığı müsameresi ile müdahil olduğumuz Ortadoğu’daki mezhepçilik çukuru emperyal niyetleri her gün biraz daha deşifre ediyor. Çözüm süreci dedikleri kirli proje ve son on küsur yılın dış politikadaki stratejik sığlığıyla, bile isteye PKK ve türevlerinin hâkimiyetine teslim ettiğimiz alanlar; güney sınırımızda bir tehdit şeridine dönüşmüş bulunuyor. Aylardır kuşattığımız El-Bab’dan nispeten rahatlatıcı haberler gelse de; güvenlik şeridimizin dışında kalan alanlarda özellikle İsrail güvenlik hattına nöbet kulesi olan Rakka’da bir maceraya itekleniyor olmamız, tarihsel zamanın ve Türkiye’nin dış politika envanterinin hiçbir kalemine uygunluk göstermiyor. Birbiriyle mücadele ve güç yarışı antrenmanı yapan kudretlerden El-Bab’da Rusya ile Rakka’da ABD-İsrail kuşağıyla iç içe olmak; dış politikadaki bütün omurgalarımızı yerinden oynatmış bulunuyor. Rakka’ya yönlendirilişimizi, PYD-YPG’nin açacağı güvenlik koridoruna endekslemek kırk yıllık terörle mücadele geçmişimizi kişiliksizleştiriyor. Fırat’ın Doğusunu ve Batısını PYD-YPG’nin alan hâkimiyetine teslim etmiş olmanın sıkıntılarını uzun süre yaşayacağız gibi. Rakka hamlemizin CIA Başkanı ve ABD Genelkurmay Başkanı’nın ziyaretlerinden sonra şekillenmiş olması; bu harekâtın niyet arka planını bizim olmaktan çıkarıyor, emperyal senaryoların kucağına taşıyor. CIA başkanının her ziyaretinden sonra dış politikada eksen ve üslup değiştirmek sadece geleneksiz, geleceksiz ve omurgasız bir politik duruşu işaretliyor. Bu ziyaretlerle eş zamanlı dillendirilen “PYD bir diğer Barzani olamaz mı?” sorusu; tarihten ders çıkarmadığımızın kanıtı olarak önümüzde duruyor. Birileri adına vekâleten savaşan IŞİD ile PYD, PYD ile Suriye güçleri, İran ile IŞİD, ABD ile Rusya, IŞİD ile Suriye, Haşdi Şabi ile IŞİD, ABD ile İran, El-Nusra ile IŞİD, Irak ile Peşmerge; sahi biz bu savaşın neresindeyiz? Varlığını, mezhebini ideolojileştirmesine borçlu ve mezhepler gayyasının çıkmaz sokağı olan İran ile karşı karşıya getirilmek istenmemiz; bu emperyal senaryonun bir dayatması olarak en büyük YAKIN TEHDİDİ oluşturuyor. Bu mezhep çukurunda; Arabistan ve Katar’ın muhafızlığına soyunmamızın, hangi stratejik hedeflerimizle örtüştüğünü bilemiyoruz. Süper kudretlerin antrenman sahasına dönüşmüş bu coğrafyada ne yönümüz belli, ne hedeflerimiz… Ne de envanterimiz konjonktürel konumumuzla örtüşüyor. Güvenlik endişelerimizi giderecek noktalar dururken Rakka’da kime vekâleten sahaya sürüleceğimizin belirsizliği; karşı karşıya kalacağımız durumu muğlâklaştırıyor ve operasyonun insan maliyetini, zaman maliyetini ve hedef maliyetini riske dönüştürüyor. IŞİD’i sahaya sürenlerle, PYD-YPG’yi sahaya sürenlerle, El-Kaide/El-Nusra’yı sahaya sürenlerle; Rakka’da bizi sahaya sürecek olanların aynı emperyal güruh olması Milli devlet olma onurumuzu yaralıyor. Hemen yanı başımızda uluslar arası terör sevkiyatının merkezi durumundaki Any El Arab, Tel Abyad, Münbiç, Cerablus, Azez ve 17 kilometre yakınımızdaki Afrin Kantonu dururken Rakka’da niyetsiz, hedefsiz ve mesnetsiz bir maceraya hazırlanmak Milli aklın, Devlet aklının onaylayacağı bir durum gibi durmuyor. Sahiden bu müphem coğrafyalarda, bu vekâlet savaşlarının kan deposuna çevirdiği coğrafyalarda, bu uluslar arası terörün sevkiyat merkezinde hedefi tutarlı, niyeti tutarlı, mesnedi tutarlı bir politik öngörümüz var mı? Daha doğru bir ifadeyle nereye sürüklenmek isteniyoruz? Bütün bu kuşatılmışlık cenderesi içinde rejimi sıfırlamak ve oradan kahramanlıklar yaratmak gibi bir hayale tutunmuş olmak; yüz yüze kaldığımız tehlikenin farkına varamadığımızı gösteriyor. Siyaseten kullanılan düşmanlaştırıcı üslup, zaten hain 15 Temmuz travmasıyla hareketlenen sosyal fay hatlarını hedefsiz bir şekilde daha da derinleştiriyor. Görünen o ki; bugün emperyal veri taşıyıcılar ve yerel aktörler bir sosyal patlamayı ateşleyecek bütün dinamikleri, dinamite dönüştürmenin gayreti içerisinde. Meselenin ironik boyutu; siyaset aktörlerinin tarafsız, kudretsiz, envantersiz bir yasa metni ile bütün bu gailelerin üstesinden geleceğimize inanıyor olması ve bizden de inanmamızı beklemeleri… İkaz etmek isterim ki; beka sorunu konjonktürel metinlerle değil, konjonktürel kıvraklıklarla değil, konjonktürel saf tutuşlarla değil BAKİ DEĞERLERLE çözülür. Türk Milletinin bekasından taviz vermeyeceği en kutsal değer adalet ve hürriyettir. Adalet ve hürriyet, Türk Milleti’nin BEKÂ bayrağıdır. Türk’e, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerine ve kurucu ideolojimiz olan Türk Milliyetçiliğine olan kinini dine dönüştürmüş bir siyaset üslubunun; toplumsal yarılma haricinde hiçbir niyete hizmet etmeyeceğini hatırlatmak isterim. Buradan Türkçe düşünen, Türkçe okuyan ve olan biteni Türkçe değerlendiren bir birey olarak sormak istiyorum; sahiden ne yapmak istiyorsunuz?
0 notes