#Suç Duyurusu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Suç Duyurusu: Hakkınızı Koruma Yolları
Suç Duyurusu Nedir?
Suç duyurusu, suç işlendiğine dair yetkililere bilgi verme işlemidir. Bu, vatandaşların güvenliğini sağlamak ve toplumda düzeni korumak için önemli bir adımdır.
Suç Duyurusu Nasıl Yapılır
Suç duyurusu yapmak için üç yol vardır:
Polise Başvuru: En yakın polis karakoluna giderek veya acil durumlarda 155'i arayarak suçun ayrıntılarını paylaşabilirsiniz.
Savcılığa Suç Duyurusu Nasıl Yapılır: Savcılığa suç duyurusu, suçun işlendiği yer Cumhuriyet Savcılığı’na bağlı müracaat savcılığına yazılı olarak yapılır. Suç duyurusu dilekçesinde, olayın kronolojik bir şekilde anlatılması ve delillerin sunulması gerekir. Bu şekilde yapılan suç duyurusu, soruşturma sürecini kolaylaştırır ve savcının doğru bir karar vermesine yardımcı olur.
Online Platformlar: Bazı durumlarda, suç duyurusunu online platformlardan da yapabilirsiniz. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün resmi web sitesi üzerinden suç duyurusu formunu doldurarak bilgi verebilirsiniz.Yeni pencerede açılırtr.wikipedia.orgEmniyet Genel Müdürlüğü web sitesi
Suç Duyurusunda Bulunurken Nelere Dikkat Edilmelidir?
Doğru ve Detaylı Bilgi: Suç duyurusu yaparken, olayın detaylarını doğru ve eksiksiz bir şekilde ifade etmek önemlidir. Tarih, yer, ve şüphelilerle ilgili bilgilerin net olması gerekmektedir.
Kendinizi Tehdit Altında Hissediyorsanız: Eğer suç duyurusu yaparken kendinizi tehlikede hissediyorsanız, gizli kalmanız için önlemler alınmalıdır. Şüphelilerden uzak durmak ve gizli kimlik kullanmak güvenliğinizi sağlayabilir.
Suç Duyurusu Sürecini Anlamak ve Kullanmak
İlerleme Takibi: Suç duyurusu yaptıktan sonra, başvurunuzun durumunu takip etmek önemlidir. Polis tarafından talep edilen ek bilgileri zamanında sağlamak sürecin hızlanmasına yardımcı olabilir.
Hukuki Destek Almak: Suç duyurusu sürecinde hukuki destek almak, haklarınızı koruma açısından önemlidir. Bir avukattan yardım alarak süreci daha etkili bir şekilde yönetebilirsiniz.
Sonuç
Suç duyurusu yapmak, toplumun güvenliği için önemli bir sorumluluktur. Bu süreci doğru ve etkili bir şekilde kullanmak, suçla mücadelede vatandaşların aktif rol almasını sağlar.
Sık Sorulan Sorular (SSS)
Suç duyurusu yaparken kimlik bilgilerim gizli kalır mı?
Evet, suç duyurusu yaparken kimlik bilgileriniz gizli tutulabilir. Ancak, bazı durumlarda ifşa edilebilir. Örneğin, suçun faili sizseniz veya suçun kamuya açık bir şekilde soruşturulması gerekiyorsa kimlik bilgileriniz açıklanabilir.
Polise başvuru yaparken nelere dikkat etmeliyim?
Polise başvururken olayın tarihini, yerini ve şüphelilerle ilgili detayları eksiksiz vermelisiniz. Ayrıca, olay sırasında gördüklerinizi veya duyduklarınızı mümkün olduğunca ayrıntılı olarak anlatın.
Suç duyurusu sonrasında ne kadar sürede bir yanıt alabilirim?
Suç duyurusu sonrasında yanıt süresi olayın ciddiyetine ve soruşturmanın durumuna bağlı olarak değişebilir. Basit suçlar için yanıt süresi birkaç gün içinde alınabilirken, daha ciddi suçlar için yanıt süresi birkaç hafta veya ay sürebilir.
Hukuki destek almak zorunlu mu?
Hukuki destek almak zorunlu değildir, ancak süreci daha etkili bir şekilde yönetmek için faydalı olabilir. Bir avukat, suç duyurusu sürecinin hukuki yönleriyle ilgili bilgi verebilir ve haklarınızı korumanıza yardımcı olabilir.
Online platformlardan suç duyurusu yapmak güvenli mi?
Evet, resmi ve güvenilir online platformlar üzerinden suç duyurusu yapmak genellikle güvenlidir. Ancak, dikkatli olmak önemlidir. Yalnızca güvenilir kaynaklardan gelen linkleri kullanın ve kişisel bilgilerinizi paylaşırken dikkatli olun.
Suç duyurusu yapmak, haklarınızı korumak ve toplumu daha güvenli bir yer haline getirmek için önemli bir adımdır. Bu süreci doğru ve etkili bir şekilde kullanarak, suçla mücadelede aktif bir rol alabilirsiniz.
6 notes
·
View notes
Text
"KÖR VE SARSAK CEZA SİSTEMİ, NE YANA DÖNSE MASUMA ÇARPIYOR"
VİCTOR HUGO
#adalet#suç#suç duyurusu#kitap sayfaları#kitap okumak#kitap satırları#korku#dünya klasikleri#dünya#Spotify
1 note
·
View note
Text
Bursa'da Özel Eğitim Sınıfında Hap Verme İddiası
Bursa’da Şok Olay: Özel Eğitim Sınıfında Hap İddiası Bursa’nın Gemlik ilçesinde yer alan Şehit Öğretmen Ethem Yaşar İlkokulu’nda, özel eğitim sınıfında görevli bir öğretmenin öğrencilere bilinmeyen bir hap verdiği iddiası büyük bir endişe yarattı. Alınan bilgilere göre, ilçenin köklü okullarından biri olan Şehit Öğretmen Ethem Yaşar İlkokulu’nda eğitim gören bazı çocuklar, gün içerisinde uyku��
0 notes
Text
SPK'dan o isim hakkında suç duyurusu!
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), yapılan incelemeler neticesinde Orhan Erbil Yılmaz hakkında suç duyurusunda bulunma kararı aldı. SPK bülteninde yer alan bilgilere göre, yetkilisi olduğu şirketin adına kayıtlı telefon hattını kullandırarak, izinsiz sermaye piyasası faaliyeti suçuna iştirak ettiği belirlenen Orhan Abil Yılmaz hakkında suç duyurusunda bulunulacak. Kurul, adlarına kayıtlı telefon…
View On WordPress
0 notes
Text
61 avukat, Erdoğan ve tüm yetkililer hakkında deprem süreciyle ilgili suç duyurusunda bulundu
61 avukat, Erdoğan ve tüm yetkililer hakkında deprem süreciyle ilgili suç duyurusunda bulundu ◼61 avukat, deprem öncesi ve sonrası süreçle ilgili sorumluluğu olan tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu. Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremlerin ardından 61 avukat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un da aralarında bulunduğu bakanlar,…
View On WordPress
0 notes
Text
MEB, Öğretmenlik Kariyer Sınavı hakkındaki iddialarla ilgili suç duyurusunda bulundu
MEB, Öğretmenlik Kariyer Sınavı hakkındaki iddialarla ilgili suç duyurusunda bulundu
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bazı yayın organlarında ve sosyal medya hesaplarında yer alan Öğretmenlik Kariyer Basamakları yazılı sınavının şaibeli olduğu yönündeki iddiaları mercek altına aldı. Öğretmenler arasında sınav sorularının elden ele dolaştığı, bazı sendikaların sınav kitapçığı dağıttığı ve sınavda çıkan soruların dağıtıldığı iddiaları üzerine harekete geçen Bakanlık, gerçeğe aykırı…
View On WordPress
0 notes
Text
Bir Başkadır Memleketim!
Tümden, başkalaşmış, dönüşümü nihayete ermiş bir “ülke mefhumu” karşımıza çıkıyor iş bu güncellikte. Tahakkümün olur verdiği, yönetim katının buyur ettiği, bir biçimde herkes ve her yeri kapsamı altına alan cerahatin odağında yaşamın tükenişi güncelleniyor anbean her şekilde. Tümüyle, başkalaşma, değişim tahakkümün sunduğu kin ve nefrete arka çıka duran bir ülkeyi göstere geliyor. Bütünüyle, kelimesi kelimesine bir haznede cerahatin en olmadık suretleri var edilirken, yaşam ertelenmiş, yaşamak örselenmiş, yaşam pratiği hiç ama hiçbir biçimde onarılamayacak kadar derdest olunmuş bu mevzu edilmesin isteniyor. Halkın, halkın katmanlarının birbirilerine düşmanlaştırılması kesintisiz bir mesel olarak, sabitleniyor. Türk’ün, bu yurdun tek / yegane, sahiden de en çok hak edeni olduğuna dair inanç, metafor eliyle / ona dayanarak, kurucu liderden bugünkü değişimi var ettiğini iddia eden surete bir biçimde o dönüşüm meseli, topyekun yıldırı / ötekileştirme / linç ve en son eklemlenen bir cendere içinde sıfırlama / sınırlandırma ile var edilir. Tümden hayat hal ve imgesi yerle yeksan edilirken, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranılması salık verilendir. Ne de olsa çağ atlayacak, kendi kurucu güncesinden bir asır sonra artık daha da zorbalıkla var olan bir memleket mevzu, hakikattir.
Hakikatin yitirildiği zeminde, yerine ikame ettirilen her metafor / her bahis bir kereliğine daha apaçık bir ayrımcılığı bildirir. Türk’ün aklına getirmekten imtina ettiği şeylerin başlı başına bu habis döngüden çıkageldiği yer malumunuzdur. Duraksamadan, ötekileştirilenle hesaplaşacağı, terk etmeyeceği, bayrağı düşürmeyeceği, vesaire vesaire zikredilen devlet aklına haiz kılınmış suretlerin suna geldiği her şey o mutlak / nihai yıkıcılığı beraberinde tam ve eksiksiz var eder. Bugünün ülkesinin kelimesi kelimesine ötekisine karşıtlıktan bir biçimde nefret / hiddet / linç ve yok etme diskurlarına bağlar kurmasının dikenli yolları bu hallerle var edilir. Artık yaşatmak, Türk’ün var ettiği bir lütuftur. Cerahatin yok edici, ezici, sınırlandırıcı özelliklerinin her yerde karşımıza çıkartılması bir mübalağadır. Hiçbir biçimde şaka kaldırmayacak cerahate tutunan ülke laftır. İnsan hakları vardır, demokrasi en uç odaklarda dahi var edilendir. Tümüyle kepazelikler, bütünüyle doğrulanmayacak kadar açık bir biçimde yalanlar ile o dönüştürülmüş katran karanlığından mevzu açılmasın istenir. İyi de görünen köye kılavuza hacet zaten yoktur.
Bütünüyle çorak, kötülüğün sahnesi kılınmış, her anı bir öncesinden de ağır sınavlara çıka duran, yönlendirilen bir yerde onca utancın hesabına hangi kılavuz yardımcı olabilecektir ki sahiden? Baş amir ve şürekasının, mikro faşist, ılımlı islamcı, kötülüğü ve var edilen tüm o yıkımı çıkar hesabı yüzünden sineye çeke duran, kemalist ve varyant uzantılarıyla, bütünüyle faşist, ayrımcı, nobran ve ırkçılığı bir hak olarak, hırsızlığı bir imkan olaraktan değerlendiren suretleriyle, bütünüyle başkalaşmanın tamama erdirilmesi söz konusudur. Bir hiçlikler ülkesinde, her şeyden yoksun konulan kesimlerin varlığına dair tek satır sesi, sözü var edemeyenlerin, kendi heybelerini, dünyadaki mülklerini yığınak eylemelerinin ol iç karartıcı yağma güncelliğinin maddi / manevi tezahürü vardır misal bir başka yönelimi, bir başka açılımı bütün o dönüşüme dair. Yağmur Kaya’nın Artı Gerçek’teki haberinden aktaralım: “ İstanbul Taksim'de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde polis şiddetine maruz kalan kadınlar, Çağlayan Adliyesi'nde kendilerine şiddet uygulayan polisler hakkında suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusu öncesinde 25 Kasım Kadın Platformu üyeleri adliye önünde açıklama yaptı. Açıklamada, "Kadınları değil erkek şiddetini engelle" yazılı pankartın açıldığı açıklamayı platform adına Meltem Yalçın okudu.
'Devlet Tüm Gücünü Kadınları Engellemek İçin Seferber Etti'
"Valilik, Kaymakamlık, Emniyet kadınların canına kast ediyor, suç işliyor" başlıklı açıklamada şöyle denildi:
"Devlet, kadınların şiddete karşı güvenli bir şekilde buluşmasını sağlamak yerine, tüm gücünü kadınları engellemek için seferber etti. Beyoğlu Kaymakamlığı’nın 24 Kas��m günü yayınladığı hukuksuz yasak kararına karşı iptal davamız sürüyor. 25 Kasım gecesi yaşananlar da kamu düzenini kimin bozduğunu, toplumsal iç barışı kimin tehdit ettiğini, kimin hak ve özgürlükler sorunu yarattığını bir kez daha açıkça gösterdi"
Taksim Tünel'e çıkmak için polis engelini aşıp toplanan ve yürüyüş başlatan tüm alanlarda, kadınların darp edilerek gözaltına alındığını ifade eden Yalçın, "Gözaltı işlemi sırasında hiçbir uyarı yapılmadı, polis en başından itibaren hakaret ve taciz içeren sözlerle, kalkan tekme ve yumruklarla şiddet uygulayarak, bayıltarak, kimimizin bacağını kırarak, kimimizi kan içinde bırakarak ve ters kelepçe yaparak bizleri gözaltına aldı" diye konuştu.
Ağır Polis Şiddeti
Eylemcilerin bilinçli olarak ölüme ve sakat bırakmaya neden olacak kadar ağır polis şiddetini uğradığını vurgulayan Yalçın, gözaltına sırasında eylemcilerin tutanak tutulmadan digital metaryellerine el konulduğunu, çıplak arama dayatıldığını söyledi. Gözaltında olan kişilerin daha pek çok ağır hak ihlaline maruz kaldığını belirten Yalçın, polis şiddetini kabul etmediklerini dile getirdi. Yalçın, eylemcilere ağır şiddet uygulayan polisler hakkında suç duyurularının ve disiplin soruşturması başvurularının devam edeceğini vurguladı.
Yalçın sözlerini, "Biz kadınlar haklarımızdan, hayatlarımızdan, mücadelemizden, özgürlüğümüzden, eşitlikten asla vazge��meyeceğiz. Sokaklarda görüşmek üzer" diyerek noktaladı.
Avukat Dağlı: Sanmasınlar Ki İşkence Bizi Birer Mağdura Dönüştürecek
Açıklamanın ardından 25 Kasım protestosunda gözaltına alındığı esnada şiddete maruz kalan Avukat Fulya Dağlı söz aldı. Maruz kaldığı kötü muameleyi sosyal medya hesabından geçtiğimiz gün paylaşan avukat Dağlı, açıklamada şunları dedi:
"Hasbelkader o sırada avukat idim. Ama eylemci olarak alanda bulundum. Polis şiddetinin hiç kimseyi gözetmekdiğini gördük. Herhangi bir hukuki ayrım gözetmeden orada toplanan kadınlara dağılma çağrısı yapmadan tek amacı şiddet uygulamak, bastırmak ve sindirmek olarak gözaltı yapıyor. Bunlardan birine de ben maruz kaldım ama bizim işkenceye maruz kaldığımızı yeterince konuştuk son üç gündür. Sanmasınlar ki işkence, gözaltı ve saldırılarla biz birer mağdura dönüşüp evlerimize kapanacağız. Yorganların altında depresyona gireceğiz sanmasınlar. Bizler tüm neşemiz, dayanışmamız ve kızkardeşliğimizle buradayız. Mücadeleye devam ediyor olacağız. İşkencenin en kritik yanı bize zarar veren yanı gerçekten de onur kırıcı bir muamele olması. Erkek şiddetinin de zaten bize yaptığı bu. Özgüven ve özdeğerimizi kırmaya çalışmak. Bizler yıllardır bu şiddet biçimleriyle mücadele eden kadınlar olarak bize artık işlemiyor. Çünkü biz bunun panzehirini yüzyıllar önce bulduk. Kadın dayanışmasıyla erkek devlet şiddetine direnmeye failler yargılanana kadar da mücadele etmeye devam edeceğiz."
Ters Kelepçe, Avukat Görüş Yasağı, Avukat Olmadan Alınan İfadeler
25 Kasım'da yaşanan polis şiddeti sonrasında gözaltına alınanların avukatlığını yapan Avukat Diren Göymen de eylemcilere yönelik yaşanan hukuksuzlukları anlattı. Avukatların eylemcilere yönelik polis şiddetine tanık olduğunu belirten Göymen, Fulya Dağlı gibi bazı avukatların polis şiddetine maruz kaldığını vurguladı. Avukatların gözaltı işlerini takip etmek üzere gittikleri Vatan Emniyet Müdürlüğü'nde uzun süre bekletildiğinin altını çizen Göyme gece boyunca yaşananları şu sözlerle anlattı:
"Müvekkillerimizle görüşmelerimiz engellendi. Müvekkilerimizi görmek konusunda ısrarcı olmamıza rağmen izin verilmedi. Polis amirlerinin 'süpürün' emriyle polis şiddetini maruz kaldık. Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğünde de benzer durumlar yaşandı. Gözaltı listelerine avukatlar olarak ulaşamadık. Gözaltına araçlarından tuvalete götürülen müvekkiller kötü muameleye maruz kaldıklarını söylemeye çalıştıklarına tanık olduk. Müvekkillerimiz saatlerce ters kelepçeyle bekletildiler. Kadıköy İskele Polis Amirliği'nde saatlerce müvekkillerimizle görüştürülmedik. Kadıköy İskele Polis Amirliği'nde müvekkillere avukatların gelmediği bilgisi verildiğini ve ifadelerin avukat olmadan alındığını gördük. Eylem alanlarında işkenceyi, kötü muameleyi belgelemeye devam edeceğiz. Bu süreçte kötü muameleye maruz kalan bütün kadınların bize ulaşmasını talep ediyoruz."
Kadınlar açıklama sonra kadınlara kötü muamelede bulunan polisler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmak üzere adliye içine girdi.”
Tümden, başkalaşmış, kendi kötülüğünün sınırlarını gelişigüzel geliştiren her günün ana ögesi kılan bir menzilin hikayesinden bir kesittir 25 Kasım’daki, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında var edilmiş olanlar. Bütünüyle beyan olunanların yanında, ol kolluk kuvvetinin yetkilerini geliştirerek, nasıl da zıvanadan çıkabildiğinin resmi sureti hal ve temsili bütünüyle başkalaşmış olan menzili göstere gelir. Halin perişanlığı bir yana ortaya serilmiş olan nefret / tahakküm etme / şiddet pratiklerinin yekunda var ettiği açmaz halleri diğer yanda, tam da mücadele edilmesi salık verilenle nasıl bütünleşilmiş olunduğu tekrardan bildirilir. Olmaz denilenlerin oldurulduğu bir zeminde her şeyin ama her bir şey / mesel, mevzunun nasıl bir kötülükle boğulmaya devam olunduğunun çabaları karşımıza çıkartılır. İşkencenin belgelenmesi bir yandan, kadına yönelik, salt kadın olunduğundan var edilmiş nefret pratikleri diğer yandan, müvekkillerle görüştürülmeyen avukatlar diğer yandan her şeyiyle, her şekilde bir nefret / çürüten bir tahayyül aralıksız güncellene gelir. Bugünün ülkesinde neden her şeyin lafta kılındığı, her nasıl biçimsiz / biçare konulmuş olduğumuz halkça artık daha belirgindir. Doğrudan var edilen kötülük, ardılı sıra nasılsa hesap verilmeyecek öz güveni ile sunula gelen her türden cerahatle birlikte hayat mefhum ve hakkı elden çalınmaktadır. Demokrasicilik pratiklerinde, laf salatasının bolluğuna rağmen olan biten, hazin bir biçimde kanıksatılmaya çalışılan şey bu kötürüm hallerdir! İyi de nereye kadar?
Bianet’te Ruken Tuncel imzalı haberi aktaralım: “Dışişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı, Birleşmiş Milletler (BM) özel raportörlerinin, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması ve TTB Merkez Konseyi üyeleri hakkında davaname hazırlanmasıyla ilgili belge talep etmesi üzerine çalışma başlattılar.
Dışişleri Bakanlığı, 24 Kasım’da Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazdı.
Yazıda Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasının maddi ve hukuki gerekçeleri, iddiaların suçlarla bağlantısı, gözaltı ve tutukluluk altındaki hukuki güvenceler ile hakkında somut bilgi ve belge istendi.
Adalet Bakanlığı da 30 Kasım’da Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Mevzuat Genel Müdürlüğü, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na aynı bilgileri talep eden bir yazı gönderdi.
Bugün (2 Aralık 2022) ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara 31. Asliye Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na yazı gönderdi. Yazıda Korur Fincancı hakkında açılan iddianamenin akıbeti ve kararı hakkında bilgi istedi.
Not: Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yetkisizlik kararı verdiği Şebnem Korur Fincancı dosyası bugün İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve 23 Aralık tarihine duruşma günü verildi.
BM açıklama yapmıştı
BM raportörleri, 8 Kasım’da Korur Fincancı’nın serbest bırakılması için çağrı yapmıştı.
Raportörler açıklamada “Korur Fincancı’nın tutuklanması, insan hakları savunucularının ve örgütlerinin itibarsızlaştırılması ve insan hakları ve tıp ile ilgili hayati önemdeki işlerinin sekteye uğratılması amacıyla terörle mücadele yasalarının özel bir şekilde uygulaması planının bir parçası gibi görünüyor” demişti.
Türkiye’de sivil alanın daraltıldığını, temel özgürlüklerin ve demokratik değerlerin çiğnendiğini belirten raportörler; ötekilerin haklarını savunanlara dönük yargı eliyle yürütülen tacizlere son verilmesini talep etmişti.
Ne olmuştu?
Medya Haber'e konuşan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur-Fincancı, TSK'nın askeri operasyonlarda kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin görüntüleri incelediğini belirtti: "Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik-zehirli kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz."
Bağımsız heyetlerin bölgede inceleme yapmasının uluslararası sözleşmeler gereği zorunlu olduğunu belirten Prof. Dr. Şebnem Korur-Fincancı, "Uluslararası sözleşmelerin uygulanması ve kimyasal silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi kapsamında böyle bir iddia ortaya çıktığında nasıl bir araştırma yapılacağı da Minnesota Protokolü'nün ilkelerinin ele alınması gerekiyor" dedi.
Korur-Fincancı bu açıklamalarının ardından iktidara yakın medya kuruluşlarınca hedef gösterildi. Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Savunma Bakanı Hulusi Akar da kimyasal silah iddialarını yalanlayan açıklamalar yaptı.
Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında "Terör Örgütü Propagandası Yapmak", "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" suçlamalarından soruşturma başlattığını açıkladı.
Korur-Fincancı'nın soruşturma kapsamında ifade vermesi bekleniyordu. Fakat 26 Ekim'de polisin evine yaptığı baskınla gözaltına alındı ve Ankara'ya götürüldü. Şebnem Korur-Fincancı, 27 Ekim'de "örgüt propagandası" suçlamasıyla tutuklandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bir ay sonra hazırladığı iddianamede, Korur- Fincancı'nın "basın yoluyla örgüt propagandası" yaptığı (Terörle Mücadele Kanunu 7/2) iddiasıyla üst sınırdan 7 yıl 6 aya kadar hapis cezası talep etti.”
Yaşamın, yaşatma edim ve meselinin her nasıl örselendiğini yetkin bir biçimde sunan bir hadisedir Şebnem Korur Fincancı’nın tutsaklığı. Bir biçimde sınırın ötesinde var edilmiş olagelen cerahate, bütünüyle mimli bir devletin var edebileceği muamma olmayan tüm o kimyasal silah iddialarının araştırılmasına dair bahis açtığı için linç edilir. Mot-a-mot, hep ezber tam ezber rivayetler, yönlendirme ve tahakküm pratiklerinin esiri olagelen, maaşlı ne kadar troll varsa onlar sayesinde, sadece birkaç gün içinde bir hekim / ettiği hipokrat yeminine bağlı kaldığı için rehin edilir. Bütünüyle ezberlerle var edilmiş bir kötücül hal, bakışım etrafında, devletlinin hedef kıldığı bir insan, işaret ettiği odaktan adalet makamı, savcılık eliyle suçlu kılınmak istenir. Onca açık, o kadar yalın bir biçimde yazıla gelmiş olan insan hakları evrensel beyannamesi, uluslararası geçerliliği ve yükümlülükler ihtiva eden sözleşmelerin altında imzası bulunan bir ülkenin vardığı eşiğin korkunçluğu, hemen tüm haberde var edilmiş ve açığa düşen gözdağı hadisesinin boyutu / hızlılığı da mı hiçbir şey ifade etmemektedir? Kim neyin sahiden hesabını her ne zaman verecektir, verebilecek haldedir bu ülkede?
Tümden başkalaşmış dönüşümü tamama erdirilmiş bir ülke pratiği karşımıza çıkartılıyor bir kere daha. Dönüşümden kastın vahim olanın sularına kulaç atmak olduğu her gün, hal ya da mesel ya da vaka fark etmeksizin belirginleşiyor. Düne dair hiçbir yaranın, şimdiye, şu ana taşınmadığı bir zeminde, yarını daha da kötürüm bir halle bütünleşik kılmanın çaba ve gayreti, onca yaldızlanmış güncellikle birlikte peyderpey imal ediliyor. Baş amir olanı, biteni sıradan şeylermiş gibi aksettirirken, cerahatin ortasından kendisine bir seçim daha çıkar mı bunun yollarını arşınlıyor. Biliyor ki ne kadar despotizm, ne kadar baskıcı eylem, tahakküm ve tehdit o kadar çabuk teslimiyeti var edecek. Bir tek bu bahse güvenerekten o yirmi bir yıl nasıl var edildiyse yeniden bir kere daha finiş bayrağı göğüslenmek isteniyor. Duraksayıp, tökezleyen, hiç kesintisiz bir halde önde olduğu bir mücadeleyi gerisin geriye kaybetmenin eşiğine bir kere daha taşıyan muhalefet görünümlü, hepsi aynı geminin yolcusu eküriler masasının hali de ortadayken ne hakkın, ne hukukun var edilmediği bir acayip zemine koşulması söz konusudur yeniden! En başında en sonuna kadar hakkaniyetin ayaklar altına alındığı bir zemin söz konusu edilendir. Baştan bir kere daha yineleyelim, dönüşümü böylesine kötülükle var edilmiş bir zeminde geleceğin felaketlerine karşı hangi önlemler alınmıştır. Müştereken bir yaşam idesinin muhafazasını düşünmek için daha kaç sınav, kaç kesimin başına getirilecek cehennem azabı vardır ki, yıkım herkesçe fark edilebilsin. Bütün bu dönüşüm diye çıkılan güzergahtaki kötülük haline bir son denilebilsin, nihayet, sonunda!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Kadınlar Birlikte Güçlü v/Twitter
#meram#arzihal#türkiye101#başka bir işler#güncel#siyasa#anayasa#hakkaniyet#demokrasi#adalet#hürriyet#fikir özgürlüğü#söz hakkı#cerahat#akparti#yeni türkiye#başkalaşmış#durağan#pragmatizm#kötülük#biyopolitik#anlam#hayat102#cürüm#kötülük makamı
2 notes
·
View notes
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Başkan Özel hakkında suç duyurusu ve tazminat davası
http://dlvr.it/TFyHLN
0 notes
Text
17 ilde 54 kişiyi dolandıran zanlı tutuklandı
Kastamonu Ü.C’nin vasıta camı almak isteyen kişilerden kapora ya da ürün bedelinin tamamını alarak ürünlerini göndermediği suç duyurusu üstüne polis ekipleri emek verme başlattı. Kastamonu Güvenlik Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü tarafınca oluşturulan hususi ekibin emek vermesi sonucu şüpheli Ü.C, Kocaeli’de yakalandı. Kastamonu’ya getirilen ve emniyetteki işlemlerinin peşinden adliyeye sevk…
0 notes
Text
Bursa'da Dolandırıcılık Kurbanı: 48 Bin Lira Kaybı
Bursa’da Dolandırıcılık Kurbanı: 48 Bin Lira Gitti Bursa’da yaşayan 46 yaşındaki Erdinç Sevinç, kendisini banka çalışanı olarak tanıtan bir dolandırıcının hedefi oldu. Dolandırıcıya inanarak kişisel bilgilerini paylaşan Sevinç, cep telefonuna gelen 48 bin liralık havale mesajıyla hayatının şokunu yaşadı. Daha önce benzer bir dolandırıcılık olayı yaşadığını belirten Sevinç, bu sefer elinden bir…
0 notes
Text
Bulut Bağcı'ya dolandırıcılıktan suç duyurusu
World Tourism Forum'un eski Başkanı Bulut Bağcı'nın Tourism X (TRMX) isimli coin ile ilgili yüzlerce insanı milyonlarca Dolar dolandırdığı iddiası ile savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.
Mağdurların avukatı Ahmet Keşli tarafından savcılığa yapılan suç duyurusunda, Bulut Bağcı'nın şu an Bakü Büyükelçisi olan amcası Cihat Bağcı'nın ismini kullandığı, kendisinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile irtibatta olduğu, gelirleri de seçimlerde ve parti işlerinde kullanılmak üzere Erdoğan'ın işaret ettiği yerlere aktardığını söyleyerek çevresinde güven kazandığı ifade edildi.
Toygun Atilla'nın konuyla ilgili olarak Patronlar Dünyası'nda yer alan yazısı şöyle:
Henüz 38 yaşında...
Çorumlu...
Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği mezunu.
2009'da Genç Turizmciler Derneği Başkanı olması ile birlikte görünür oldu.
Girişimci, atılımcı ve ağzı iyi laf yapan, zeki birisi olarak tanınıyordu.
Gerçekten de, 2015'te henüz 30 yaşındayken World Tourism Forum'un Başkanı oldu.
Ülkelerin başkanları, bakanları, bürokratları ile ilişki içindeydi.
TURİZMİN DAVOSU'NDA BAŞKAN OLDU, ERDOĞAN İLE YAN YANA OTURDU
Turizmin Davos'u olarak bilinen World Tourism Forum 2016'da İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapıldığında 7 bin kişiye seslendi.
Toplantıda kimler yoktu ki,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Avupa Komisyonu eski Başkanı Jose Manuel Barroso, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ve dünyanın her ülkesinden delegasyonlar konuklar arasındaydı.
AMCASI BAKÜ BÜYÜKELÇ��Sİ
Bulut Bağcı'nın amcası da şu an Bakü Büyükelçisi Cahit Bağcı'dan başkası değildi.
Çorum'lu Bulut Bağcı, World Tourism Forum Başkanlığını bırakmasından sonra kripto para işine ilgi duydu.
KRİPTO PARA İŞİNE SOYUNDU
Bulut Bağcı’nın TourismX isimli coin projesinin temelinde, toplanan paralarla uluslararası turizm projelerine yatırım yapılması ve müşterilerin bu kripto parayla otel ve uçak gibi seyahat elementlerini satın alabilmesi yatıyordu.
MİLYONLARCA DOLAR TOPLADI
Vaatlere göre Bağcı coinleri satmayacak, otellerden gelen gelirlerle de yeni alımlar yapılacaktı.
Bu vaatlerle milyonlarca Dolar topladı.
ÇAD HÜKÜMETİNİ DOLANDIRDI
Bulut Bağcı’nın TourismX Projesi aracılığıyla bir de Çad projesi vardı.
Ancak orada da bir dolandırıcılık olayı patladı.
N'Djamena'daki Toumaï Palace isimli oteli kiralamak ve tesise 8,2 Milyon Dolar yatırım yapmak üzere Çad Kültür, Tarihî Miras, Turizm ve El Sanatları Bakanlığı ile sözleşme imzaladı. Ancak sözleşmenin koşullarını yerine getirmedi.
Bulut Bağcı, Çad hükümetinden 150'şer milyon Çad Frangı (500 Bin Dolar) almıştı. Çad Hükümeti resmi yazı yazarak bu parayı Bulut Bağcı'dan istedi.
Bulut Bağcı bir yandan Çad hükümetini dolandırırken diğer yandan da tokenlarını pazarladığı vatandaşların parasını alıyordu.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN İSMİNİ KULLANDI
Aslında hem Çad Hükümeti'nin hem de Bulut Bağcı'nın tokenlerine bel bağlayanları ortaya koyduğu imaj ve kendisini tanıtma şekli ile kandırıyordu.
O da, siyasi nüfuz sahibi olduğu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yakın olduğu imajıydı.
Aslında bunların hepsi bir illüzyondu.
Sosyal medya hesaplarında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve siyasetçilerle ile fotoğraflarını paylaşarak kendi hakkındaki algıyı güçlendirmişti.
Hatta,
Token işini yapmasını kendisinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istediği yalanını söylüyordu.
Bu iddiaları nereden mi biliyoruz.
13 KİŞİ SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına giderek Bulut Bağcı hakkında şikayetçi olan ve TourismX coin mağduru olduğunu öne süren 13 kişinin şikayet dilekçesi ve suç duyurusundan.
Suç duyurusunda, Bulut Bağcı'nın dolandırdığı para miktarının 15 milyon dolar olduğu belirtilerek, suç gelirleri ile kendisi, kız kardeşi, eniştesi, annesi ve babası üzerine taşınır-taşınmaz varlığı edindiği, kripto para cüzdanlarında yüklü miktarda para biriktirdiği öne sürüldü.
1 note
·
View note
Photo
Kurtulmuş’a Eğitim-İş’ten Sert Tepki ve Suç Duyurusu TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Anayasa’nın 3. maddesinde yer alan ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ ifadesinin değiştirilmesi gerektiğine dair açıklamaların https://bursahabermedya.com/kurtulmusa-egitim-isten-sert-tepki-ve-suc-duyurusu/ #BursaGündem #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
Karayılan’dan süreç açıklaması; Yeni bir süreç yok, kimse hayallere kapı...
0 notes
Text
Gaye Su Akyol özelinde yaşadığım işkencelere dair savcılığa başvuruda bulunduğum dilekçe ve çekmek zorunda kaldığım video.
Öncelikle bu konu hakkında savcılığa başvurmama rağmen hiçbir sonuç alamadığım ve hala bu işkence altında yaşamak zorunda kaldığım için çekmek zorunda kaldığım ve yaşadıklarımı açıkladığım videoyu paylaşıyorum:
youtube
Aşağıdaki açıklamalarım ise savcılığa başvurduğum dilekçede yazanlarla birebir aynıdır. Savcılıktan hiçbir sonuç alamadığım için buradan da paylaşmak zorunda kalıyorum.
DİLEKÇE:
T.C.
KARŞIYAKA
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ŞİKAYET EDEN: Emre Erol
ŞÜPHELİ: Gaye Su Akyol ve Ali Güçlü Şimşek
SUÇ TARİHİ: 09.01.2021
SUÇ KONUSU: Şahsıma yapılan hakaret, baskı, taciz ve psikolojik şiddet sebebiyle suç duyurusu dilekçesi
AÇIKLAMALARIM
Ben 2014 yılında ODTÜ Mimarlık bölümünde okurken yaz aylarında Gaye Su Akyol adlı şarkıcıyı keşfetmiştim. Kendisinin şarkılarını dinlemeye, röportajlarını okumaya başladım ve hatta bazı şarkılarını sosyal medyada da paylaştım. Öyle ki kendisi en sevdiğim üç beş sanatçıdan biri haline gelmişti. Kendisini instagram’dan da takip ettim ve eski paylaşımlarına bakarken hoşuma giden bazı paylaşımlarını da beğendim. Kendisini, şarkıları ve hayata bakışı nedeniyle o zamanki ruh halime çok yakın bulmuştum ve bazı arkadaşlarımla otururken şarkılarını dinlemeye bile başlamıştık. Hatta kendisinin bir röportajını okuduktan, yani kendisini ilk kez tanıdığım günden sonra twitter’da ilk okuyuşta aşık oldum gibi bir paylaşım yaptığımı bile hatırlıyorum.
21 yaşında bir üniversite öğrencisi olarak bu elbette gerçek bir aşk değil, bir hayranlıktan ibaretti. Bazı gençlerin sevdikleri sanatçılara ve müzisyenlere duyduğu büyük hayranlık gibi yani. Ve bunun özellikle bu gibi bir hayranlık olduğunu, herhangi bir obsesif takıntı hayranlığı olmadığını belirtmeliyim. Örneğin kendisinin instagram hesabını bile doğru düzgün, yani ekstra bir ilgiyle takip etmiyor, bazı arkadaşlarımınki kadar takip ediyor, yani çoğunlukla attığı gönderi karşıma çıkarsa bundan haberdar oluyordum. Kendisinin şarkılarını sevdiğim diğer müzisyenler gibi dinlemeye devam ettim ve hatta Ankara’daki bazı konserlerine severek gitmeye, gittiğim konserlerden de bazen şarkılar paylaşmaya başladım.
Çoğu üniversite öğrencisi gibi ben de sevdiğim sanatçıların konserlerine gidiyordum ve kendisi de konserlerine gittiğim diğer müzisyenler gibi sevdiğim bir sanatçıydı yalnızca. O yıllarda, yani kabaca 2014, 2015 ve 2016 yıllarında kendisiyle gerçekten bir ilişkim olabileceğini düşünmek ve bunu istemek bir yana, kendisinin benim varlığımdan haberdar olabileceğini bile hayal etmek benim için imkansız gibi bir şeydi. Hatta imkansız bile az kalıyor, çünkü böyle bir şey aklıma bile gelmezdi hiç. Kendisi benim için örnek olarak ingilizce müzik yapan sevdiğim bazı yabancı sanatçılar kadar uzak biriydi ve zaten ben de onu sadece sevdiğim sanatçılardan biri olarak görüyor, tüm bu yıllarda hayatımdaki başka kadınlardan hoşlanıyordum.
Fakat kendisi muhtemelen benim onu ilk tanıdığım dönem olan 2014 yılın��n Ağustos ayından beri beni takip ediyor ve benimle bir şeyler yaşamak istiyormuş. Bu isteği “Biliyorum” adlı şarkısına çektiği klip paylaşımında görebilirsiniz. Ekran görüntüsü ektedir. Bense bu paylaşımdan yıllar sonra ikinci albümü olan “Hologram İmparatorluğu”ndaki aşk şarkılarının benim için yazıldığını fark ettiğimde ve kendisinin bana olan ilgisini anladığımda onunla konuşabilmek için 2017 yılında birkaç kez konserine gittim fakat kendisi benimle doğru düzgün konuşmadı, sevgilisi olduğunu sonradan fark ettiğim ve anladığım Ali Güçlü Şimşek ile ilişkisini sürdürüp toksik bir şekilde bana aşk şarkıları yazmaya devam etti. Bense Ali Güçlü Şimşek’in Gaye Su’nun sevgilisi olduğunu bilmek bir yana Gaye Su’nun bir sevgilisi olduğundan bile bihaberdim. Anlaşılan kendisi sevgilisi olmasına rağmen benden hoşlanıp bana aşk şarkıları yazıyormuş. Kendisi üçüncü albümü olan “İstikrarlı Hayal Hakikattir”de de bana aşk şarkıları yazdıktan sonra ben 2019 yılında son kez konserine gittiğimdeyse bana aramızdakilerin bittiğini söyledi. Ben de bu dönemler kendisinden çok soğudum ve kendisiyle bir ilişkim olmasını istemiyordum. Kendisi buna rağmen, yani bana aramızdakilerin bittiğini söylemesine rağmen nasıl yaptığını bilmediğim bir şekilde hayatıma dair her şeyi izlemeyi, stalklamayı sürdürdü, buna dair çeşitli paylaşımlar yaparak beni psikolojik baskı altında yaşamak zorunda bıraktı ve özel hayatımın sınırlarını neredeyse her gün ihlal etti. Bir şekilde whatsapp mesajlarımı okuduğunu, maillerimi takip ettiğini, yaşamımı izlediğini, çevremdeki insanları bana karşı kışkırtma girişimleri olduğunu, hatta düşüncelerimi okuyup rüyalarımı bile taciz ettiğini düşünüyorum. Kendisinin “big sister is watching you” paylaşımı bu psikolojik şiddete, tacize ve zorbalığa bir kanıt teşkil eder umarım. Bu iki şahsı bu konuda sorgularsanız ve kendilerinde gerçeği söyleyecek şahsiyeti bulabilirlerse bu konudaki doğruları da açıklayacaklardır. Bense tüm bu psikolojik baskı, şiddet ve takip altında yıllarımı geçirmek zorunda kaldım, stockholm sendromuna benzer bir durumda kendilerini anlamaya ve bu konuda sesimi çıkarmamaya çalıştım. Bu durum hayatımda telafisi olmayan zihinsel ve psikolojik zararlara neden oldu ve belki de hayatım boyunca bunun yarattığı takip ediliyor olma hissiyle yaşamak durumundayım. Ve bu duruma dayanamadığım bir dönemde twitter’dan yardım istemek için birilerine yazdığımdaysa Gaye Su Akyol anında, neredeyse dakikalar içinde bu paylaşımı görüp twitter’dan bir açıklama yaptı. Bu da sürekli beni takip ediyor olduğunun bir kanıtıdır. Bu açıklamada ise şahsıma “şizofren” gibi ithamlarda bulundu ve yıllardır onun psikolojik tacizi altında yaşayan kişi ben olduğum halde beni onu taciz etmekle suçlayıp dava açacağını söyledi. Ben de kendisi kadar popüler olmasam da bir sanatçıyım ve bu paylaşımının benim itibarımı zedelemeye yönelik olduğunu düşünüyorum. Bu psikolojik şiddetin farkında olan Yasemin Mori ve Mor ve Ötesi gibi müzisyenler buna dair paylaşımlar yapsa da ben hala bu durumda yaşamak zorundayım. Mor ve Ötesi’nin “Forsa” adlı şarkısı bu duruma dairdir ve olur da Gaye Su’yla Ali Güçlü Şiimşek bu yasadışı stalk ve tacizleri hakkında gerçeği açıklamazlarsa Mor ve Ötesi grubuyla ve Yasemin Mori’yle bu konuda bilgi almak için konuşabilirsiniz, onlar gerçeği söyleyeceklerdir.
Bu yıllarda Gaye Su Akyol ve Ali Güçlü Şimşek’in yapmış veya yaptırmış olabileceği şeyler de yaşadım. Örneğin yaşadığım çevrede silah sesleri duyduğum da oldu arabayla üzerime süren insanlar da. Hatta araba ile beni korkutmak ya da rahatsız etmek isteyen kişileri plakalarıyla birlikte emniyete ve polise şikayet etmiştim. Şikayet geçmişimden kendilerinin kimliklerini bulabiliyorsanız onların da sorgulanmasını istiyorum. Zira tek bir “big sister”ın ve “big brother”ın baskısı, tacizi altında yaşamak bir şey, onlarca, belki de yüzlerce, binlerce zorbanın iktidarı, takibi, baskısı altında yaşamak zorunda bırakılmak başka bir şey…
Sonuç olarak, Gaye Su Akyol’un, Ali Güçlü Şimşek’in ve ilgili birkaç kişinin de bu konuda sorgulanmasını ve gerçeklerin, yaşadığım psikolojik ve zihinsel baskıların ve tacizin ortaya konmasını, yıllardır bu toksik iki insan sebebiyle uğradığım tarifsiz manevi ve psikolojik zararların karşılığını hukuki olarak talep ediyorum.
Açıklamış olduğum tüm sebeplerle Gaye Su Akyol’un, Ali Güçlü Şimşek’in ve şüpheli diğer birkaç kişinin de sorgulanıp ilgili suç maddelerinden cezalandırılması için işbu suç duyurusu dilekçemi saygılarımla arz ediyorum.
Görüntü 1: 2014 yılından beri benimle bir şeyler yaşamak istediğini gösteren paylaşımı. O yıllarda ben kendisini sevdiğim sanatçılardan biri olarak görürken kendisi benimle bir şeyler yaşamayı kafasına koymuş.
Görüntü 2: Kendisinin 1984 adlı romana gönderme yapan “big sister is watching you” adlı paylaşımı. (Türkçesi: büyük abla seni izliyor) Tanıdıkları güçlü birinin, bir polisin ya da çetevari bir lobinin yardımıyla üzerimde böyle bir teknolojik tahakküm kuruyor ya da bilemediğim bir teknoloji kullanıyor olabilirler.
Görüntü 3: Son olarak da ben twitter’dan yardım istemeye çalışırken bunu fark ettiklerinde kendisinin yaptığı itibar zedeleyici ve açık açık yalan söylediği paylaşım.
Kendisi bu minvaldeki paylaşımlarından sonra dördüncü albümü olan “Anadolu Ejderi”nde de bana aşk şarkıları yazmaya, sevgilisi olmasına rağmen benimle birlikte olmak istediğini ima etmeye devam etti. Bense artık kendisinin bu toksikliğinden ve tacizinden bıktım ve tek istediğim şey hayatımdan çıkıp beni rahat bırakarak kendi hayatını yaşaması.
0 notes