#Spinosaurus fosili
Explore tagged Tumblr posts
Text
10 Metrelik Dev Dinozor Bulundu
10 Metrelik Dev Dinozor Bulundu
10 Metrelik Dev Dinozor Bulundu Bilim insanları, İngiltere’nin Wight adasında Avrupa’da günümüze kadar bulunmuş en büyük dinozor fosilini buldular. Bulunan bu etçil dinozor 10 metre büyüklüğüne sahip olduğu tahmin ediliyor. Bulunan kalça ve sırt omur kemikleri, timsah kafasını andıran Spinosaurus’a ait. Bulunan bu Spinosaurus analizlere göre, öldükten sonra bir leşçil tarafından epeyce…
View On WordPress
0 notes
Photo
Dünya üzerinde yaşamış en büyük ve en gizemli dinozor türlerinden birinin keşfedilen kuyruk fosili uzun zaman önce nesli tükenmiş bu canlılar hakkında bir türlü çözülemeyen tartışmayı sonlandıracak gibi gözüküyor. "Spinosaurus aegyptiacus" adlı teropod grubuna dahil dinozorun kuyruk fosili bu devasa avcıların suda yaşadığını ve milyonlarca yıl önce ırmaklarda avlanmak için uzun kuyruklarını kullandığını ortaya koydu. İbrahim "Keşif, dinozorlar hakkında yeni bir olasılıklar evrenine gözümüzü açmamıza yol açtı. Bu sadece daha önceki anlatıya bir ek değil, tamamen yeni bir hikaye başlatıyor ve dinozorların neler yapabileceğine ilişkin bildiklerimizi şiddetli bir değişime uğratıyor" dedi. Bilim insanları on yıllar önce karadaki dinozorların suda da yaşayabileceğini varsaymış ancak bu fikir yakın tarihte gözden düşmüştü. Çoğu araştırmacı havada uçamayan dinozorların karayla sınırlı olduğunu söylemişti. Spinosauruslar konuyu daha karmaşıklaştırmış daha önce bulunan bazı kemik fosilleri bu yaratıkların hem kara hem de suda yaşayabileceğini işaret etmişti. İbrahim ve ekibi daha önceki çalışmalarında bu iddiayı savunsa da yeterli bulgu olmadığı için karşı tezler gelmişti. Fas'taki kazılarda arayışını sürdüren uluslarası ekip, Nature'da yayımlanan son araştırmalarında tartışmaya son noktayı koyduklarını savundu. Spinosauruslar'ın vaktinin çoğunu suda geçirdiği savunulan araştırma Fas'ın doğusundaki Sahra Çölü'nde bulunan kuyruk fosiline dayanıyor. 90 ile 100 milyon arası yaşta olduğu hesaplanan fosil dünyada sadece bir adet bulunan Spinosaurus iskeletini de tamamlamış oldu. Yüzgeç benzeri esnek kuyruğa sahip bu canlının tamamen suda yaşayan omurgalı canlılarla eşit performans gösterdiği belirtildi. Araştırma bazı dinozor türlerinin yüzebildiğine ilişkin en iyi kanıtı sağlamış oldu. İbrahim "Bu keşif uçmayan dinozorların hiç suda yaşamadığına ilişkin fikrin tabutuna çiviyi çaktı. Bu dinozor su kütlelerinde aktif olarak avlanıyordu. Sadece sığ sularda durarak değil yüzerek bunu yapıyordu. Büyük ihtimalle vaktinin çoğunu suda geçiriyordu" dedi. Kaynak: https://bit.ly/2SubYnz https://www.instagram.com/p/B_r_Yn6lMev/?igshid=13tz9ooa2v3ut
0 notes
Text
Postosuchus (Schleich)
Postosuchus, “Post'tan Timsah” anlamına gelen soyu tükenmiş olan iki tür, P. kirkpatricki ve P. alisonae'den oluşan soyu tükenmiş bir sürüngen cinsidir. şimdi Geç Triyas sırasında Kuzey Amerika. Adı Post Ocağı anlamına gelir Teksas'ta türlerin birçok fosili olan P. kirkpatricki'nin bulunduğu yer. Postosuchus'un oyuncak figürler olarak temsili son on yıl boyunca oldukça popüler hale geldi. Popülerliğinin bir nedeni BBC serisi "Dinozorlarla Yürüyüş" olabilir. Burada geç Triyas Kuzey Amerika ortamının zorlu gereksinimleriyle mücadele eden ve sonunda açlıktan ölmekte olan dört ayaklı bir erkek izliyoruz. Bunun nasıl tartışıldığı hakkında çok şey tartışıldı hayvan aslında yürüdü; son çalışmalar kalıcı olarak iki ayaklı stili tercih ediyor Theropodlarınkine benzer olduğu varsayılan ağırlık merkezine. Schleich, Safari on bir yıl olarak önce ve BBC serisinin baş kahramanının Toyway temsili daha önce, kişisel olarak sevdiğim dörtlü duruşunu seçtim. Sanırım tarih öncesi sürüngenlerin Schleich figürleri üzerinde bu kadar çok kelime kaybetmek zorunda değilim. Onların dinozor figürlerinin çoğu gibi, onların yüzleri çoğunlukla yüzünde bir tokat olmuştur. Dizilerinde Psittacosaurus, Spinosaurus veya Pentaceratops gibi oldukça iyi figürler var. İlginç Desmatosuchus pahalı bir koleksiyon haline geldi. Ancak Schleich'in yayınlarının çoğu, şimdiye kadar güzelliğe ve bilimsel doğruluğa ulaşmaya yönelik kasvetli girişimlerdi. Belki de Schleich hiçbir zaman gerçekten denemiyordu, çoğunlukla saf görünümlü çocuklara ve ebeveynlere ucuz görünümlü sandbox oyuncakları arayanlara yöneliyordu. Kuşkusuz, Schleich'in itibarı son birkaç yılda daha iyi hale geldi, ancak koleksiyoncular yeni sürümleri duyduklarında nefeslerini tutuyorlar. Bir Alman olarak gerçekten sevmediğim şey, etrafında Schleich ve sadece Schleich satmayan bir oyuncak mağazası bile yok. Burada bir seçeneğimiz bile yok, bu oldukça can sıkıcı. Bu nedenle perakende, giderek daha fazla çevrimiçi güzel dinozor figürleri satın alan insanlar hakkında şikayet etmelidir. Schleich Birkaç ay önce bir Postosuchus yayınladı, koleksiyoncular merakla nasıl olduğunu tartıştı çıkıyor. Şimdi burada ve en başta açıkça söylemek gerekirse, Bence onlar tamamen iyi bir rakam yapmakta başarısız olmadı. 18,5 cm uzunluğunda ve 5,7 cm boyundadır. Çeneleri açılabilir ve özenle boyanmış pembe bir dili ortaya çıkarabilir. Gerçek yüz, önceden gösterdiğimiz resimlerdeki kadar çirkin ve aptalca görünmüyor. Boyun detaylı bir wattle gösterir. Tüm düğmeleri, pulları ve kırışıklıkları ile cildin genel detayı gerçekten iyidir. Kalın osteodermler boyun, sırt ve kuyrukta pul oluşturan plakalar farklı bir cilt deseni ve rengi, yani koyu ye��il, vücudunun geri kalanı gri bir tonda renkli. Postosuchus'un ön ayakları arka ayaklardan çok daha küçüktü; Bu gerçek “dörtlü mü, iki ayaklı mı?” - tartışmaya yol açtı. Şekil adalet yapar ve ince ön ayaklar ve güçlü arka bacaklar sergiler. Hem ön hem de arka ayaklar doğru basamak sayısına sahiptir. Kafatası oldukça iyi çalıştı. Doğru dar. Dişler, Spinosaurus'daki kadar özensizdir. Muhtemelen güvenlik sorunları nedeniyle keskin değiller ve ayrı ayrı duran dişler değil, sıra olarak kalıplanmışlar. Gözler altın, öğrenciler dikkatlice yerleştirildi, böylece aptal görünmüyor. Kafatası, örneğin saçma Giganotosaurus'a zıt olarak fenestranın doğru miktarını ve pozisyonunu gösterir. Biraz detay eklemek istiyorum: Şekilde bir cloaca yok. Özetle şunu söylemeliyim ki gerçekten rakam gibi. Bu bir oyuncak ve aynı zamanda bir koleksiyoncu Tabii, Sideshow Postosuchus ile aynı ligde oynamaz. Ancak bilimsel açıdan oldukça ayrıntılı, beklenmedik bir şekilde hassas ve nispeten doğrudur. Hem Bullyland Rauisuchid çetesinin kaba cazibesini hem de sorunsuz görünen Safari Prestosuchus ve Postosuchus'u seviyorum. Postosuchus'larıyla Schleich, bu markaların bir karışımını yayınladı ve bağımsız bir yaklaşım izleyerek devam etmelerini istiyorum. Bunun gibi rakamlarla Schleich doğru yolda, ama kesin olan bir şey var: Çirkin bırakacaklar Canavarlar yine, çünkü sürekli titizlikle gerçekten ilgileniyorlar heykel.
0 notes
Text
Dinozor Yalanı
“Biz her-şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer 49).
Dinozor kelimesi TDK sözlüğünde şu anlamlardadır:
1-Dinozorlar takımından, ilk çağlarda yaşamış, günümüze “taşılları” (taşlaşmış kalıntıları H.G.) kalmış, boyu yirmi metreyi bulabilen, uzun kuyruklu, iri gövdeli, uzun boyunlu, küçük başlı, sağlam omurgalı ve boyundan kuyruk sonuna değin omurlu, iki art ayağı öndekilerden daha uzun, karada yaşayan sürüngenlerin ortak adı.
2-Gelişmelere ayak uyduramamış, çağın gerisinde kalmış veyâ mevcut durumu korumak isteyen kimse.
Dinozorlardan (yada dinazor) ilk-defâ 1.800’lü yılların başlarında bahsedilmiştir. Bir yayında bu, şu şekilde açıklanır:
“Dinozorların keşfedilmesinin öyküsü 1820’lerde başlar. İngiliz bir doktor olan Gideon Mantell bir taş-ocağında bâzı sıra-dışı dişler ve kemikler bulur. Dr. Mantell, bulduğu bu hayvan kalıntılarında çok değişik özellikler olduğunu fark eder. Bütünüyle yeni bir sürüngen türü bulduğuna inanır. 1841’e dek bu değişik sürüngen türlerinden yaklaşık dokuz çeşit ortaya çıkarıldı. Bunlar arasında Megalozorus ve İguanodon olarak adlandırılan türler de vardı. Tam o sıralarda yaratılışçı ünlü bir İngiliz bilim-adamı olan Dr. Richard Owen, ‘korkunç kertenkele’ anlamına gelen ‘Dinosauria’ adını türetti. İri kemikler onun bu adı düşünmesine yol açmıştır”.
Dinozorların “mezozoik zaman” denilen 251-65 milyon yılları (?) arasında yaşadığı söylenir. Bir yazıda bu, şu şekilde yalanlanır:
“Filmler, televizyon, gazeteler ve bir-çok dergi ve ders kitaplarından hepimizin duyduğu öyküye göre, dinozorlar milyonlarca yıl önce yaşamış. Evrimcilere göre, dinozorlar yeryüzünde 140 milyon yıl boyunca ‘egemenlik’ sürdükten sonra yaklaşık 65 milyon yıl önce ortadan kayboldular. Buna karşın bilim-adamları araştırmaları sırasında yaptıkları kazılarda bu kadar eski yıllardan kaldığını gösteren hiç-bir etiket bulabilmiş değiller. Sâdece ölü dinozorları (daha doğrusu, kemiklerini) buluyorlar ve bulunan kemiklerde hangi yıldan kaldıklarını kanıtlayacak hiç-bir etiket yoktur. Milyonlarca yıl süren evrim iddiası da evrimcilerin geçmişle ilgili kurdukları uydurma bir öyküden başka bir şey değildir. Dinozorların, ileri sürüldüğü gibi ‘dinozorlar-çağı boyunca’ yaşadıklarını gören hiç-bir bilim-adamı yoktur. Açıkçası, Dünyâ’nın ve bulunan fosil tabakalarının milyonlarca yıllık olduğunu gösteren kanıt da bulunmamaktadır. Dinozorların öldüğünü gözlemleyen hiç-bir bilim-adamı yoktur. Bilim-adamları kemikleri sâdece kendi yaşadıkları çağda bulmakta ve bir-çoğunun evrimci olması nedeniyle de dinozorlarla ilgili öyküyü kendi görüşlerine uygun duruma getirmeyi denemekteler”.
Dinozor denilen şey, Paleontologların işgüzarlığı ve saçmalamalarından başka bir şey değildir. Yaptıkları şey, buldukları ıvır-zıvırlara isim vermek ve masa-başında onlara baka-baka bir senaryo yazmak ve masal anlatmaktır.
Dinozor fosili denen şeyler hayvan dişleri yada kemikleridir. Yumuşak dokular değildir. Dinozorlar kalça şekillerine göre ikiye ayrılırlar. “Kuş kalçalı dinozorlar”, “sürüngen kalçalı dinozorlar”. İsimlerini Yunanca yada Latinceden alırlar. “Korkunç kertenkele” gibi isimleri vardır. Aslında saçma-sapan ve çok zor söylenen isimleri olmasına rağmen bu isimlendirmelerin bile bir anlamı olduğunu söylerler. Hâlbuki bu isimler, bir gizem yaratmak ve sözde bilimselmiş havası vermek içindir.
Saçma-sapan bir mantıkla şöyle derler: “Kuşlar dinozorlardır, fakat kuş kalçalı türünden değil, sürüngen kalçalı türünden dinozorlardır”. Hattâ tavukları bile dinozor olarak kabûl ederler. Böyle olunca biz de “mangalda dinozor kebabı” yapmış oluyoruz.
Kuşların dinozor olduğunu söylediklerinden olsa gerek, “kuşların ve timsahların çiftleştikleri gibi çiftleşiyorlar ve yumurtluyorlardı, hattâ kuluçkaya da yatıyorlardı” diyorlar. Bu hayvanlar öyle çok hızlı koşabilen hayvanlar da değilmiş. Meselâ T-Rex saatte 18 mil koşabiliyormuş yâni 29-30 km kadar. O hâlde bir-çok hayvanı yakalayamıyordu.
Dinozor-bilimcileri ve dinozor hakkında konuşanları dinlediğinizde bilimsel bir-çok şey söylediğini zannedersiniz ama söyledikleri şeyler kayda değer şeyler değildir ve sürekli olarak varsayımlardan bahsederler. Öyle tam delillerle sâhip olduklarını falan sanmayın. Hep farazi konuşurlar: “Elimizde yeterli delil yok”, “olabilir”, “sanıyoruz-sanmıyoruz”, “öyle olduğunu düşünüyoruz”, “yeterli çalışma yok”, “var sayıyoruz”, “tahmin ediyoruz” vs. bitmek bilmeyen laflar.
Neyin kemikleri olduğu belli olmayan ufak-tefek kemik parçalarını birleştiriyorlar ve istedikleri şekle sokarak istedikleri şekilde bir yaratık ortaya çıkarıyorlar. Buldukları şeyler hep toprakla iç-içe geçmiş ufalanmış küçük kemik parçalarıdır. Zâten “çok nâdir olarak büyükçe kemikler bulabiliyoruz” diyorlar. Dinozorun anatomisini ve iskelet sistemini işte bu parçalara bakarak anlıyorlarmış. O müzelerde gördüğünüz dinozor iskeletleri var ya; işte bu küçük kemiklerin bir şekilde birleştirilmesi ve onların maketleştirilerek gösterime sunulmasından başka bir şey değildir. O gördükleriniz dinozor falan değil yâni. Onların maketleri. Sözde dinozor kemiklerinin hayâli iskeletlerinin maketi. Yâni suyunun suyu.
Dinozor maketlerini dinozor diye yutturuyorlar insanlara. Ortalık çok profesyonelce hazırlanmış maket dinozorlarla dolu. Silikon kauçuğu ve reçinelerle istedikleri kemik şeklini yapabiliyorlar. Müzelerde dinozor diye gösterilenler aslında dinozor maketleridir ve gerçek değildirler. O maketler de binlerce sözde dinozor kemiğinin kişilerin kafalarına göre bir-araya getirerek oluşturdukları hayâli şekillerdir. Barnum Brown, Tyrannosaurus Rex (T-Rex) dinozorunu, bir-çok parçayı bir-araya getirerek yapmıştı. Kemikleri istediğiniz gibi bir-araya getirebilirseniz, hayâl ettiğiniz şekilde bir yaratık çıkar ortaya.
Şöyle derler: “Fosil hazırlama uzmanları, doğada parçalanmış hâlde bulunan fosil kemiklerini ve dişlerini restore eden oldukça yetenekli teknisyenlerdir. Yaptıkları iş bir-nevî sanat-eseri koruma uzmanlarının hasarlı resim ve heykelleri restore etmesine benzer”.
Sözde dinozor kemiklerini topraktan çıkarırken gösterilen resimler ve videolar da, aslında kendilerinin toprağa koyup “dinozor bulduk” diyerek yeniden topraktan çıkardıkları maketlerdir. Biraz dikkatli bakıldığında, buldukları şeyin, yeryüzünün hemen 5-10 cm. altında olduğunu görürsünüz. Buna rağmen çok ilginçtir ki, buldukları şeylere yıllarca hiç-bir zarar gelmemiştir.
Dinozorların kemiklerinden kopyalanmasını falan da beklemeyin. Bu aslâ mümkün değildir. O kadar zamanda üzerlerinde DNA’dan eser kalmaz çünkü. Zâten Dünyâ’nın üzerinden o kadar uzun bir zaman da geçmemiştir.
O kadar büyük cüsseli hayvanlar için; “yumurtlamayla ürüyorlardı” deniliyor. Memeli değiller yâni. Yumurtaların da belli bir büyüklüğü olduğuna göre yumurtadan çıkan dinozor yavrularının hayatta kalma şanları çok-çok azdır ve hattâ mümkün değildir. Bilinen en büyük yumurta köpekbalığı ve devekuşu yumurtasıdır ki bu yumurtalar “dinozor yumurtası” denilenlerden bile daha büyüktür ve cüsselerine de uygundur. (“Filkuşu” denilen sözde nesli tükenmiş bir hayvandan da bahsedilir fakat bu hayvan büyük ihtimâlle “deve kuşu” yada iri bir devekuşu çeşidiydi). Yâni en büyük yumurta dinozor denilen en büyük hayvana âit değildir. Peki cüssesi oranında belli bir hacimde yumurtlaması gerekmez miydi dinozorların?. Ne de olsa yumurtadan çıkacak hayvan “Dünyâ’nın en büyük hayvanı” olacak.
Peki neden dinozorlar için “yumurtlayarak ürüyordu” deniyor?. Dinozorlara “sürüngen” dedikleri için. Tüm sürüngenler yumurtlamayla çoğalır. Dinozorlar “balık değildir, kuş değildir, o hâlde sürüngenlerdendir” mantığı var. Peki dinozorları neden sürüngen sınıfına sokuyorlar ve yumurtlamayla çoğaldığını söylüyorlar?. Dinozorların görülen resimlerine bakıldığında onların bir sürüngen olmadığı çok net olarak görülür. Bâzıları dinozorların sürüngen olarak kabûl edilmesini istiyor. Zîrâ başka türlü “taşlar” yerine oturmuyor. Acaba dinozorlarda, -çizimlerde gördüğümüz üzere- (zâten başka şekilde görülemez) görülen şey, yâni dinozor iddiâsını ortaya atanların dinozorların hayâl ettikleri yapıları, doğurarak üremeye elverişli olmadığından olabilir mi?. Çünkü yapıları hem cinsellik yönünden, hem de emzirme yönünden uygun değildir. Böyle olunca da, belki de bu sorunu sonradan fark edenler sürüngen sınıfına sokmuşlardır dinozoru. Tabi çiftleşme durumu sorun olarak hâlen devâm eder. Dinozor diye çizimlerini gösterdikleri hayvanların mevcut yapıları, başta çiftleşme olmak üzere hiç-bir şey için uygun değildir. Dinozorların anatomik yapıları hiç-bir şey için uygun değildir. Bu nedenle böyle bir canlı, yaşamını sürdüremez.
25-30 ton, hattâ 80 ton ağırlığında; 15-20 metre, hattâ 90 metre uzunluğunda (Spinosaurus, Tyrannosaurus, Carnotaurus) gibi dinozorların bâzıları son derece büyükken; Compsognathus (yaklaşık 5,5 kg ve 60 cm) gibileri de son derece küçükmüş!. Bir yayında şöyle denir:
“Bâzıları bir tavuk kadar, bâzıları da daha küçüktü. Öte-yandan bâzı dinozorlar yaklaşık 80 ton ağırlığında ve 13 metre uzunluğunda çok büyük yapıdaydılar. Dinozorların ortalama büyüklüğü büyük olasılıkla küçük bir at kadardı. Boyu 90 metreye kadar çıktı bu dinozorların, hızları saatte bilmem kaç km. oldu ve vahşi kükremeler eklendi. Ancak bu devâsâ dinozorların varlığına ilişkin en ufak gerçek bir delil yoktur. Dinozor-bilimcilik başlı-başına fantazyadır”.
Dinozorların bir kısmı inanılmaz derecede ve 20 yıldan kısa bir süre içinde büyük boyutlara ulaştılar. Bunlar günde 100 ton yiyecek tüketiyorlardı. Peki, sözgelimi uzun boyunlu Sauropodlar, hem günde en az 100 ton yiyip yâni bitki örtüsünü tüketip, hem de çevrelerini kurutmamayı nasıl başarmışlardı?. Tonlarca ağırlıktaki vücutlara ve metrelerce uzunlukta boyunlara sâhip olan Sauropodlar’ı ele alalım.. Bu kadar iri bir hayvan -ki başı gözdesine göre çok küçüktür- o koca vücûda nasıl oksijen yetiştirebiliyordu?. O kadar iri bir vücûda oksijenin yetmesi mümkün değildir. Yine o kadar iri bir hayvanın hareket etmesi de zordur ve bu nedenle beslenme ve avlanma zorlukları ve imkânsızlıkları olur. Bu sorunu, dinozorların yaşadığı(!) zamanki çevre farklılığı, oksijen bolluğu ve oksijenin yapısı ile açıklamaya çalışıyorlar. Besinin ve oksijenin günümüze göre çok bol olduğunu söylüyorlar. Peki bu kadar bol oksjen miktârı başka canlılara zarar vermiyor muydu?. Bu soru(n)lara şu masallarla ve zırvalıklarla cevap vermeye çalışırlar:
“2.5 milyar yıl kadar önce, siyanobakterilerde oksijen üretebilen fotosentez sürecinin evrimleşmesi sonucunda atmosferdeki oksijen miktârı pratik olarak 0 düzeyinden, bir-kaç milyar yıl içerisinde %32 dolaylarına kadar ulaşmıştır (özellikle de karasal bitkilerin de, siyanobakterilerden yüz milyonlarca yıl sonra evrimleşmesi sonrasında). Görebileceğiniz gibi %32 oranı, günümüzdeki %20.9 oranından fazlasıyla yüksektir. Bu sâyede, o dönemdeki hayvanların, bitkilerin ve mantarların neredeyse hepsi, günümüzdekinden çok daha iri boyutlara sâhip olacak biçimde evrimleştiler. Günümüzde yusufçuk (Anisoptera) olarak bildiğimiz ufacık canlılara benzer bir-çok böcek bile, onlarca santimetre büyüklüğe erişebiliyordu. İşte dinozorları da devâsa boyutlara eriştirmeyi başaran temel çevresel faktör, bu yüksek oksijen oranıydı. Bugün, keşfedilen fosiller üzerinde uzun yıllar boyunca yapılan çalışmalar ve ‘çeşitli bilgisayar programları yardımıyla geliştirilen modellemeler sâyesinde’ biliyoruz ki, Sauropodlar bahsedilen tüm donanımlara sâhipti”
.
Peki bu Sauropodlar suyu nasıl içiyorlardı?. Bildiğimiz gibi zürâfalar uzun boyunları nedeniyle su içmekte çok zorlanırlar. Bu nedenle büyük bir kâlpleri vardır. O hâlde Sauropodların kâlbinin çok daha büyük olması gerekir. Fakat o zaman da fazla kan basıncından dolayı dokular ve damarlar zarar görür. Bu nedenle belki de bütün Sauropodlarlar tansiyon hastasıydı.
“Yumurtlayarak ��oğalıyorlardı” demeleri, o kadar iri hayvanların memeli hayvanlar gibi hâmile kaldıklarında ağırlıklarının çok daha fazla artması, çok daha fazla oksijene ve besine ihtiyaç duyacakları fakat hareket zorluğundan dolayı bunu sağlayamayacakları için yaşayamayacaklarından dolayıdır. O yüzden dağa fâre doğurturlar ve o çok iri hayvanlara ufacık yumurtalar yumurtlatırlar.
Hayâl kurduğunuzda tüm sorunlara çözüm buluveririsiniz. Çünkü oturduğunuz ve yattığınız yerden hayâlinizi istediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz. Böylece o devâsa hayvanın iskeletinin tonlarca ağrılığı nasıl taşıdığına, nefes alıp-vermesinin nasıl olduğuna, üremesine, beslenmesine, çiftleşmesine vs. her türlü çözümü getirirsiniz. Tabi kitlelerin bu cevaplara inanması için ilk önce sinema, medya, yayınlar, modern-bilim ve şişirilmiş bilim-adamlarıyla iyice bir ayara getirmeniz gerekir. Sonra gerisi kolayca gelir. Ne derseniz gider. Minâreyi çalan kılıfını da hazırlar elbette. Fakat dinozorlara uygun kılıf yoktur. Sahih bir bakış-açısına sâhip olanlar kılıfın açıklarını hemen göreceklerdir.
Rengarenk dinozorlar çiziyorlar, peki dinozorların hangi renkte olduğunu nereden biliyorlar?. Açın bakın internete, rengârenk dinozorlar var. Dergilerde, internette ve diğer yerlerde ne kadar dinozor resmi görüyorsanız, tamâmı uydurmadır. Hayâl ürünüdür. Renkler canlıların “yumuşak dokularıyla” ilgilidir ve sözde dinozorların ve yok olup gitmiş canlıların yumuşak dokularının nasıl olduğu bilinemez. Yumuşak dokular yâni canlının şekli ve rengi değişik şekillerde olabilir. Yumuşak dokuların şekli/hatları belirlenemez, her-hangi bir şekilde ve renkte olabilir.
Görülen resimlerde bir uygunsuzluk daha vardır ki o da kesinlikle o dev cüssenin sâhip olduğu minicik ellerdir. Bu şekilde bir denge sağlamaları çok zor, hattâ olanaksızdır.
Dinozorların yaşaması için bol besine ihtiyaçları vardır ki Dünyâ’nın her yeri ormanlarla ve bitki örtüsü ile çevrili değildir. Üstelik söylendiğine göre bir zaman önce buzul-çağı da yaşanmıştır. O hâlde bu hayvanlar dev cüsselerini doyurabilecek kadar besini nereden buldu?.
Peki bu dinozorlar ne ile besleniyorlardı?. “Dinozorların yaşadığı zamanda boyları 30 metreyi bulan eğrelti otları vardı” diyorlar. Tabi minâreyi çalanlar kılıfını da buluyorlar.
Dinozorlara bakınca çok biçimsiz ve uygunsuz bir yapıya sâhip oldukları görülür. Oysa Allah, evrendeki yarattığı her varlığa yapısına-hareketine uygun şekil, biçim, özellik ve yetenek vermiş; onların yaratılışını bir-takım amaç ve hikmetlere dayandırmış, boş ve yersiz hiç-bir şey yaratmamıştır. Bu konuda Allah Kur’ân’da şöyle der:
“…Her-şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah’tır” (Furkân 2).
“...O’nun katında her-şey bir ölçü (miktar) iledir” (Ra’d 8).
“Biz her-şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer 49).
Peki nesli tükenen bir hayvan yada canlı var mıdır?. Nesli tükendiği söylenen hayvanların aslında sâdece varyasyonları tükenmiş olabilir. Zâten yeni varyasyonlar da ortaya çıkıp duruyor. Meselâ at ile eşeğin çiftleşmesinden katırlar ortaya çıkıyor fakat katırlar kendi arasında üremesini devâm ettiremiyor. Katırların soyu, insan etkisi olmadığında bir-zaman sonra tükenebilir. Zâten artık katırlara fazla ihtiyaç duyulmadığından sayıları azalmıştır. Fakat bir “tür” olarak nesli tükenen hiç-bir hayvan ve hattâ hiç-bir canlı yoktur. Neslinin tükendiğini söyledikleri şu hayvanlara bakar mısınız?: Dinozor, mamut, moa, Tazmanya kaplanı ve kurdu, Hazar kaplanı, Pers kaplanı, Anadolu aslanı-kaplanı-panteri, mersin balığı (Karadeniz’de hâlâ yaşıyor), çizgili sırtlan.. Bunlar ana türlerin çeşitleri ve varyasyonlarıdırlar ve nesillerinin tükendiği de kesin değildir. Belki azalmış olabilir. Bâzıları gözlemleyemedikleri canlıları “nesli tükenmiş” olarak kabûl ediyor. Zâten modern düşünce, kendi kontrôlünde ve gözetiminde olmayan her varlığı ve her-şeyi “yok” sayar ve öyle kabûl eder.
Allah, canlı türlerini potansiyel varyasyonlarıyla birlikte yaratmıştır. İnsanlar da potansiyel varyasyon gereği çeşitli renklerdedirler. Varyasyonların (esas tür tipine göre belirli karakterlerde görülen ayrılıklar) nesli tükense de sorun teşkil etmez, zîrâ onlar doğal olarak değil de, -katırlarda olduğu gibi- ya insanın müdâhelesiyle ortaya çıktılar yada sonradan çeşitlendiler. Orijinâl varlıklar değildirler yâni.
Günde 20.000 çeşit canlı türünün yok olduğu gibi aptalca bir söz söyleniyor. Hâlbuki nesli tükenmiş “orijinâl” bir varlık yoktur. Her-gün yeni keşfettikleri varlıklara da, “yeni tür ortaya çıktı” diyorlar. Hâlbuki onlar ilk baştan bêri vardırlar. Amerika ilk keşfedildiğinde çıkmadı ki ortaya!.
Yaratılışı ve âhireti kabûl etmeyen bilim-adamları, zamânı çok-çok uzağa atarlar ve zamânı kendi kafalarına, hevâ-heveslerine ve kendilerinden istenen ve beklenen şekilde biçimlendirirler, şekillendirirler. Bu amaçla gerekirse olmayan bir şeyi bile îcâd ederler. Bunun için onlara küçük önemsiz ve belirsiz bir parça bile yeterlidir. Evrim Teorisi’nde meselâ; yaptıkları kazılarda kime âit olduğunu bilmedikleri bir “diş” bulurlar. Bu dişi incelerken çeşitli hayâller kurarlar. En yakın dostları olan şeytan da onları vesveseleriyle destekler ve böylece masal başlar… İlk önce bu dişin ... yıl önce yaşamış olan ... atamıza âit olduğunu düşünürler, sonra bu diş üzerinden sözde sâhibinin bir resmini çizerler, hem de yumuşak dokularıyla berâber, (yumuşak dokuların şekli/hatları belirlenemez, her-hangi bir şekilde olabilir). Diş’in sâhibi atamız! belirlendikten sonra sıra gelir atamızın karısına, sonra oğluna, tabi bir de kızına. Artık âile tablosu ortaya çıkmıştır. Evet-evet; sâdece bir “diş”ten yola çıkarak mutlu bir âile tablosu çizilmiştir. Bunu, o mutlu âile tablosunun reklâmını yapıp cicili-bicili sözlerle çeşitli kanalardan câhillere anlatmakla tamamlarlar. Evrim Teorisi bunun gibi masallarla doludur. Eskiden anlatılan “dev masalları” da, modern zamanlarda “dinozor masalları”na dönmüştür. Böylece arzularının salıncağında sallanıp dururlar.
Bir dişten bir insan çıkartabilenler, bir-kaç kemik parçasından “on numara” bir dinozor çıkarmakta hiç de zorlanmazlar. Hem de “yumuşak dokuları”yla berâber. Oysa yumuşak dokuların ne şekilde olduğu belirlenemez. O hâlde dinozorlar neden o şekilde olsun?. Yumuşak dokuların ne şekilde olduğu bilinemeyeceğinden, o şeyin boyu-posu, kilosu ve rengi tam olarak belirlenemez-bilinemez. Tahminde bulunabilir sâdece. Fakat tahminler gerçeğin yerini tutmaz.
Bir-çoğu, onlarca dinozor fosili olduğunu sanır, hâlbuki müzelerde sergilenen dinozor iskeletleri bir yada bir-kaç kemik üzerinden yapılan rekonstrüksiyonlardır (yeniden kurma). Dünyâ’nın hangi büyük doğa-târihi müzesine giderseniz-gidin, hemen hepsinde sizi eski kemikler değil, “antika modeller” karşılayacaktır. Örneğin bir ön ayak kemiğinden; koca bir kafatası, uzun ve çivi gibi dişler, kocaman kuyruklar, boynuzlar, inanılmaz büyük arka ayaklar ve çelik sertliğinde plâka deriler ile hattâ kanatlar tahayyül edilerek canlılar üretirler müzelerde. Bir sürüngen türü olmasına rağmen çoğu rekonstrüksiyonda kasıtlı olarak gergedana, zürâfaya, kuşlara vs. çeşitli hayvanlara benzetilen rekonstrüksiyonlar mevcuttur. (domuz dişinden hesperopithecus yapmak gibi).
Bir yazıda, bir kemik parçasından yola çıkılarak o şeyin özelliğinin bilenemeyeceği şu şekilde anlatılır:
Bu kemik parçasından bir dinozor üretildi.
“Özbekistan’da at büyüklüğünde bir Tyrannosaur fosili bulunduğu anlatılıyordu. Bu fosilin devâsâ boyuttaki dinozorlarla küçük dinozorlar arasındaki sözde evrimsel dönüşüme şâhitlik ettiği öne sürülüyordu. Tahminlerde öylesine ileri gidilmişti ki, canlının kilosu ve boyutları bile hesaplanmış, nasıl işittiğinden tutun, avını yakalamadaki kâbiliyeti üzerine spekülasyonlara kadar varılmıştı. Oysa ki gerçekler bunlardan çok farklıydı: Elde fosil olarak yalnızca canlının beynini muhâfaza ettiği düşünülen 7 cm. büyüklüğünde küçük bir kemik vardı. Özetle tek bir kafatası kemiği parçasından yola çıkılarak tam bir dinozor resmedildi. Binlerce parçadan oluşan dev bir yap-boz bulmacası düşünelim. Parçaları dikkatle birbirlerine uyacak şekilde yerleştirirseniz tam resme ulaşabilirsiniz. Bir iki parça kayıp ise bunların tahmin edilmesinde sakınca olmaz. Ancak elinizde yalnızca ve yalnızca tek bir parça varsa ve siz de diğer tüm parçaları bu parçadan yola çıkarak ‘tahmin’ ediyorsanız, ortada hayret verici bir durum söz-konusudur. Yukarıda gördüğünüz tek kemik parçasından yola çıkarak tamâmen hayâl-gücünün ürünü olan bir dinozorun ağzı, burnu, elleri, kolları, ayakları, kuyruğu dâhil tüm gövdesi, boyu ve kilosu ve hattâ tüylerinin varlığı bile kurgulanmıştı. Dolayısıyla burada ‘bilimsel delillere dayalı’ bir fosil inşâsından söz edilemeyeceği açıktır, çünkü tek bir kemik parçasından yola çıkılarak çizilen iskelet tamâmen hayâl ürünüdür.
‘Farklı kemikleri getir senin de fosilin olsun’ mantığı evrime bir fayda sağlamaz. Makâlede iddia edilenin aksine bulunan kemik, yeni bir fosil de değildi. Edinburgh Üniversitesinden Stephen Brusatte 2014 yılında Rusya’da bir müzeyi ziyâret ettiği sırada bu kemikle karşılaşmıştı. Aynı bölgede daha önce bulunmuş kemiklerden yararlanılabilir umuduyla, farklı kurumlarda dağınık hâldeki başka kemik parçaları bir-araya getirildi. Bunlar farklı zamanlarda, 1997 ile 2006 yıllarında çıkarılmış fosillerdi, yâni dağınık hâldeki 7’si omurga kemiği olmak üzere, 15 adet eksik kemik parçasıydı.
Farklı canlılara âit olan çeşitli kemik parçaları bulunup bir-araya getirilerek bir dinozor oluşturuluyor.
‘Bu birbiriyle alâkasız kemik parçaları ile ne yapılabilir ki?’ demeyin. Darwinistlerin her zaman yaptıkları gibi siz de hayâl-gücünüzü yüksek tutarsanız üstteki resimdekine benzer, başından kuyruğuna kadar tüm vücûduyla bir dinozor ‘çizimi’ ortaya çıkarabilirsiniz. Yapabilirsiniz yapmasına ancak bu çizim sırasında kullanılan kemik parçalarının birbirleriyle bağlantılarının olmadığını göz-ardı etmeniz ve tabî ki oldukça fazla hayâl-gücü kullanmanız gerektiğini tekrar hatırlatalım.
Nitekim kemiklerin aynı bireye âit olmadığı söz-konusu makâlede de şöyle îtiraf edilmişti:
Kemikler, Özbekistan Bisetski formasyonunda yüzeyden izole (birbirinden ayrı) örnekler olarak toplanmış, tek-başlarına farklı bireylerden gelmişlerdir. Biz, en katı şekliyle bu örneklerin aynı canlı sınıfına (takson) âit olduğunu kabûl ediyoruz.
Makâledeki îtiraflar bununla da sınırlı kalmıyordu. Farklı canlılara âit bu fosillerin aralarında nasıl olup da böylesine garip bir bağlantı kurulabildiğine dâir gelebilecek îtirazlara; ‘sonraki keşifler bunun yanlışlığını gösterirse T. Euotica ismi yalnızca bir beyin kemiğine âit olur’ gibi bir anlatımla cevap veriliyordu”.
Şu söze bakın: “Devâsâ dinozor Arjantinazorus bir-kaç kemikten tanınıyor”.
Modernite, bâtıl ve gerçek-dışı şeyleri insanlara kolayca benimsetebilmek için medyayı, fakat özellikle de sinemayı çok yoğun kullanır.
Yine bakıldığında, dinozorların dev cüsselerine rağmen kafalarının çok küçük olduğu görülür. Zâten bu yüzden beyinlerinin de küçük olduğundan dolayı “aptal hayvanlar” olarak isimlendirilirler.
65 milyon yıl önce! neden sâdece dinozorlar yok oldu?. Eğer bütün bu soy tükenmeleriyle ilgili tek bir neden bulacaksak, bu karada ve denizde yaşayan hayvanların aynı zamanda birlikte ölmeleri için geçerli bir neden olmalı. Ne var ki, hem karada hem de denizde tüm yaşayanların ölmeleri için bir neden olamaz. Çünkü hem karada hem de denizde yaşayanların bir çoğu yaşamlarını bir sonraki dönemde de sürdürmüşlerdir. Bütün hayvanlar tâ o zamandan bêri yaşamını sürdürüyor da, dinozorlar niye yok olmuş gitmiş?. Kargalar, papağanlar ve diğer kuşlar hep “dinozorların torunları” olarak gösterilir. Aslında dinozorların hepsinin yok olmadığı, kurtulanlarından bâzılarının evrilerek ve de küçülerek binlerce kuş türüne dönüştüğü palavrası ortaya atılıyor. Sürekli olarak buna benzer hipotezler ve yeni teoriler ortaya atılsa da, iknâ edici bir açıklama yapılmamıştır, yapılamaz da. Çünkü “dinozor” denilen bir hayvan yeryüzünde hiç-bir zaman yaşamamıştır.
Bu resimde, bulunan iskeletin nasıl da taş-toprak hâline geldiği çok net olarak görülüyor.
Yukarıdaki resimde gördükleriniz, sözde dinozor fosilleridir. İşte bu taşlaşmış yapıları yorumlayarak 65 milyon yıl önce yaşayıp yok olduklarını söyledikleri “dinozor” diye bir hayvan türü olduğunu söylüyorlar. Bakmayın siz müzelerdeki kusursuz görünen dinozor şekillerine. Sergiledikleri şeyleri, fosilleştikleri yerden, -hem de en ince kemiğine kadar- her nasılsa taşlaşmadan, erimeden, yok olmadan bulmaları ve yerinden çıkararak birleştirip mevcut şekilde sergilemeleri imkânsızdır. Yukarıdaki resim, dinozor fosiliymiş. Kim bilir hangi canlıya âit bir fosil. Fakat fosilin ne hâle geldiğine bir bakar mısınız?. Artık ortada bir fosil de kalmamış aslında. Taşlaşmış (taş olmuş) yapılardan başka bir şey yok. O hâlde o müzelerde sergilenenler, bulundukları yerden hiç parçalanmadan ve zarar verilmeden nasıl çıkarıldı ve en ince ayrıntısına kadar eksiksiz bir şekilde birleştirildi de sergilendi?. Bunlar göz boyamadan başka bir şey değil. Bir zaman gelir, bir bilim-adamı onların gerçek fosiller olmadığını ortaya koyar. Aynen evrimcilerin îcât ettikleri uydurma ara-türlerde olduğu gibi. Sonunda da haber ve gazete manşetlerini; “meğerse dinozor diye bir varlık hiç-bir zaman yaşamamış” başlıkları süsler.
Sağdan-soldan topladıkları kemikleri atölyede çeşitli işlemlerden geçirdikten sonra, hayâllerinde uydurdukları şekillere sokuyorlar ve de “işte dinozor iskeleti” diye yutturuyorlar insanlara. O müzelerde sergiledikleri kemiklerden müteşekkil dinozor şekilleri var ya; işte onlar, sağdan-soldan toplanmış bildiğimiz-tanıdığımız hayvanların kemik yığınları ve eksik olan tarafları da fiberglas-plastik vs. malzemelerle tamamlanmış hilkat garîbesi tarzında üretimlerden başka hiç-bir şey değildirler. O kemik gibi görünenler kemik değildir yâni. 65 milyon boyunca kemik-memik kalmaz ortada. Fosiller kemik değildir. Bir şey fosilleşmiş ise orada kemik falan kalmamıştır. O şey artık taş-toprak hâline gelmiştir. O “dinozor fosili” dedikleri şeyler, ne olduğu yada hangi varlığa âit olduğu bilinmeyen ve de bilinemeyecek olan taşlaşmış yapılardır ve onları bir-araya getirip sergilemeyi bırakın, fosil hâlde bulundukları yerden, dağılıp toz-toprak olmadan çıkarılması bile mümkün değildir. Onlar artık fosil değildirler, “resimli taşlar”dır. Yâni ortada ne kemik var ne de kemik hâlinde fosiller. Zîrâ kemikler o kadar yıl sağlam kalamazlar. Onlar sâdece taşlaşmış fosillerdir ama o fosiller de dinozor denilen varlıklara âit değil; at, deve, zürâfa, fil, gergedan, bufalo, kanguru, komodo ejderi ve belki balina, gibi hayvanların kısa bir süre önce fosilleşmiş yapılarıdır. Zâten yeryüzünde yaşamakta olan cüsseli (en az bir ton ağırlığında) kara hayvanlarının sayısı dördü geçmez: Filler, gergedanlar, hipopotamlar ve zürâfalar. Bu her zaman böyleydi. Ve bu hayvanlar belki bir zaman önce bir miktar daha iri yapılı idiler hepsi bu. Bu fosilleri “dinozor fosili” diye yutturmaya çalışıyorlar. Amaçları, hem zamânı çok geriye atarak insanları âhiret bilincinden uzaklaştırmak; hem de evrimin mutlakâ ihtiyâcı olan “eski zaman” ihtiyâcını karşılamaktır. Zamânın uzaması âhiret bilincini blôke eder ve unutturur. Bu, şeytanın bir uzaklaştırma taktiğidir. Çünkü “uzun zaman” uydurmaları insanları âhiret bilincinden uzaklaştırır.
Filler, yaratılmış canlılarda büyüklüğün zirvesidir. Fillerin büyüklüğü ve ağırlığı; “bundan daha büyüğü olmaz” mesajı verip durmaktadır. Ondan büyük bir canlı, Dünyâ’ya yakışmaz ve uygun olmazdı. Zâten Dünyâ da, çok daha büyük canlıları milyonlarca yıl besleyecek imkân yoktur. Fillerden daha büyük canlıların yâni dinozorların olduğunu söylemek ve buna inanmak, Dünyâ’nın formatını ve yapısını es geçmeden mümkün değildir.
Dinozor iskeleti diye gösterilenler, bildiğimiz-gördüğümüz hayvanların iskeletleridir. Bir-çok hayvanın iskeletini -sözde- dinozor iskeletine benzetebilirsiniz. Deve kuşu, deve, fil, ve at iskeletlerini dinozor iskeleti sanıyorlar yada öyle gösteriyorlar. Benzetmeye kalktığınızda en basit bir hayvanın iskeletini bile “dinozor iskeleti” diye yutturabilirsiniz. Fakat modern-bilim ve teorilerle beyni sulanmamış olup aklı başında olanlar o iskeletlerin dinozorla falan alâkası olmadığı hemen anlarlar. Olar çeşitli hayvanların iskeletleri ve iskeletlerin birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Bir-çok hayvanın iskeleti -aslında olmayan- dinozor iskeletine benzer. Bunun için internette hayvanların iskeletlerini incelemeniz yeterlidir. Biz aşağıda bir-kaçının örneğini veriyoruz.
Fil İskeleti
Su Aygırı İskeleti
Deve Kuşu İskeleti
Timsah İskeleti
Dinozorların fosilleri de her nedense genelde batı’da yada batı zihniyetine sâhip coğrafyalarda bulunuyor. Türkiye’de ve İslâm coğrafyasında yok. “Dinozorlar 65 milyon yıl önce yok oldu. Ama Anadolu yarım-adası 30 milyon yıl önce oluşmaya başladı. 2 milyon yıl önce de bugünkü şeklini aldı. Doğal olarak Türkiye’de dinozor fosili bulamazsınız” deniyor. İslâm coğrafyasında dinozor fosilinin olmaması, müslümanların ve inançlı kesimin, “yaratılışın başlangıcının çok da fazla bir zaman önce olmadığına” inanmalarıdır. Dinozorların yaşadığı 65 milyon yıllık uzun bir geçmiş yok ki 65 milyon yıl önce yaşadığı söylenen dinozorlara inansınlar ve de bunu “kabûl ettikleri için” kendi coğrafyalarında da dinozor fosili-kemiği bulsunlar. Modern-seküler insan, ne hayâl ediyorsa, neye ihtiyâcı varsa onu arıyor ve ne hikmetse genelde de buluyor. Bulamazsa da bulduğu zırvalıkların aradıkları şeyler olduğunu söylüyorlar yada buldukları şeyleri, “aradıkları şeyler”e dönüştürüyorlar.
Dünyâ’da sözde dinozorların yaşadığı bölgelerin haritası.
Dinozor iskeleti üretmek sanıldığı kadar zor bir şey değildir ve bu zâten yapılıp durmaktadır. Aşağıdaki örnekler, -sözde- gerçek(!) dinozor iskeletleri ile “yapay” dinozor iskeletleri karşılaştırmalarıdır.
Bu, -sözde- gerçek bir donozor fosili-iskeletidir.
Bu gördüğünüz ise, yapay bir dinozor iskeletidir ve satış fiyatı da 2.000 $’dır.
Bu da; -sözde- gerçek bir dinozor iskeletinin 3 boyutlu üretilmiş hâlidir.
Bu iskelet hakkında şöyle deniyor: “Stegosaurus dinazor iskeleti tarandı ve belirli parçalar orjinâline zarar gelmemesi veyâ gelecekteki olası kayıplar nedeniyle koruma amaçlı 3D yazıldı”.
Fiberglastan yapılma yapay bir dinozor iskeleti.
Dinozor denilen sözde varlık hiç-bir zaman yaşamamıştır. Zâten Dünyâ’da “65 milyon yıl öncesi” diye bir zaman da olmamıştır. Evrenin yaşı 13.8 milyar yıl ve Dünyâ’nın yaşı 4.5 milyar yıl değildir ki!. O kadar uzun bir zaman yoktur. Dünyâ’da ve de kâinatta hiç-bir zaman bir ilkellik yaşanmamıştır. Her-şey Hz. Âdem ile yaşıttır ve Âdem’in yaşı da yaklaşık 10.000 yıldır.
Dinozorcular kendi-kendileriyle de çelişiyorlar. Dinozor kemiklerinde hemoglobin bulunduğunu söylüyorlar. Bu durum, yaşayan bu sözde canlıların bir-kaç bin yıl önce yaşadığını gösterir, çünkü hemoglobin bir-kaç bin yıldan fazla dayanamaz.
13.8 milyar yıllık bir evren-yaşı ve 4.5 milyar yıllık bir Dünyâ-yaşı kabûl edildiğinde, istediğiniz kurguları yapabilirsiniz. İstediğiniz hayâlleri kurabilirsiniz ve olmayacak şeyleri bile oldurabilirsiniz. Ne de olsa o kadar çok zaman içinde “bir-şekilde” olur. Bunu profesyonelce çeşitli kanallarla yaydığınızda bir-çoklarını hattâ hemen-hemen Dünyâ’nın tamâmını o saçmalığa inandırabilirsiniz. Meselâ çok uzun bir zaman varsa; bir fil ile bir karıncanın ilişkisi sonucu o karıncadan bir balinayı bile doğurtabilirsiniz. Yeter ki böyle bir şeye ihtiyaç olsun. Ne de olsa yeterli! bir zaman vardır. Zaman yetmezse “0”ın yanına bir “0” daha koyuverirsiniz canım!. Ne olacak?; sıfırdan bol ne var?.
“O Allah ki, yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı”.. (Bakara 29).
Allah her-şeyi bizim emrimize verdiğine göre ve her-şeyi bizim için yarattığını düşündüğümüzde, dinozorların bize ne yararı vardır?. Bize yararı olmayan bir varlık mı yaşamıştır bir zaman önce?.
Kur’ân ve diğer semâvi kitaplar neden dinozorlardan hiç bahsetmiyor?. Bu kadar uzun süre yaşamış bir varlıktan neden hiç bahsedilmez?. Bahsedilmemesi, böyle bir varlığın yaşamadığının kanıtlarından biridir. Çünkü kutsal kitaplarda at-deve-fil gibi büyük hayvanlardan bahsediliyor. Tevrat’ı aşırı zorlayarak alâkasız âyetleri dinozorlar olarak yorumlamak bir dinozor olduğunu zinhar göstermez. Tevrat’ta “leviathan” olarak geçen bir ifâde vardır ve “deniz canavarı”, “dev gemi”, “ada balığı”, “iri balina” anlamlarına gelir. Tevrat’ta Yehova’nın Rahab, Rahav veyâ Levyatan diye farklı biçimde adlandırılan bir ejderha ile savaşı yer almaktadır: Eyyüb: 26, İşaya: 50-51).
Dinozor iskeletleri, fiberglas-plastikten îmâlatlardır ve dinozor uydurması plastiğin îcâdından (19. yy.’ın ilk yarısı) sonra ortaya atılmıştır. Dinozor diye bir şey yoktur. Darwinist’lerin zihnimiz üzerinde oynadığı oyunlardan biridir, aldatmacadır, aklımızla alay etmedir.
Fiberglas-plastik malzemelerden yapılan dinozor iskeletleri parçalanıp yeniden monte edilebilmektedir. Montajları, kuruldukları ve sergilendikleri yerde sök-tak şeklinde yapılabiliyor. Peki topraktan çıkarıldıklarını söyledikleri kemikler müzelere nasıl ulaştırılıyor?. Bunlar kemik ya; kırılmasın diye daha kırılmadan önce alçıya alıyorlarmış kemikleri. Müzelere de o şekilde taşıyorlarmış. Fakat buldukları kemikler neyin kemiğidir?. Sağdan-soldan buldukları kemikleri istedikleri gibi bir-araya getirerek dinozor denilen varlığa benzeterek birleştiriyorlar. Biraz uğraşsanız bunu siz de yapabilirsiniz. Bunun için Kurban Bayramı uygun bir zaman olur.
Dinozorlar, Evrimcilerle Hollywood’un ortak üretimidir. Günümüzde dinozorlardan bu kadar çok bahsedilmesi, “Steven Spielberg’in Jurassic Park filmi gişe yapsın” diyedir. Bu film, dinozor inancına tüy dikmiş ve insanların dinozorlara inanmasını çok kolaylaştırmıştır.
En önemlisi de Evrim Teorisi’nin mutlak gereksinimi olan “zaman ihtiyâcı”nı karşılamak için uydurulmuştur. Nasıl ki milyonlarca(!) yıl önce yaşayıp ölmüş bir hayvan kemiğini ve dişini “insan” zannediyorlarsa; büyük bir hayvan fosilini de (at, deve, zürâfa, fil) dinozor zannediyorlar.
Gerçek şu ki, aslında dinozorlar hakkında pek de bir şey bilinmiyor. Çünkü olmayan bir şey hakkında ne kadar bilgi sâhibi olunabilir ki?.
Birileri TDK sözlüğündeki dinozorun ikinci anlamını, “irticâcı” dedikleri inançlılar için kullana-dursunlar, bu ancak bir esprinin konusu olabilir. Zîrâ dindarların çoğu 65 milyon yıllık bir zamânı kabûl etmiyor. Dolayısıyla aklı modernist teorilerle bulanmamış olan müslümanlar, “dinozor” diye bir varlığın yaşadığını kabûl etmezler. Bu nedenle “dinozor kafalı” tanımlamasının “inançlı” insanlar için kullanılması uygun değildir. Eskiden dinozor yoktu ama, bu zamanda “yiyip-yiyip şişen modern dinozorlar” ortalıkta cirit atmaktadır.
Evet; dinozorlar hayâli mitolojik varlıklardır. Bir hayâl-gücünün ürünüdürler. Dünyâ’da hiç-bir zaman bulunmadıkları gibi, yaşadıkları söylenen “eski çağlar” diye bir çağ da hiç-bir zaman olmamıştır. Gösterimde olan dinozor şekilleri ise, ya fiberglas/plastik-merkezli üretilmiş rekonstrüksiyonlardır, yada genelde, kısa bir süre önce yaşamış olan bildiğimiz-tanıdığımız hayvanların kemikleridir.
Evet; dîni “zor” bulanlar, dinozoru kolay buluyorlar. Zîrâ dîne inanmak ağır bir bedel gerektirebilirken, dinozorlara inanmak hiç-bir bedel gerektirmez.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Ocak 2017
0 notes
Text
Postosuchus (Schleich)
Postosuchus, “Post'tan Timsah” anlamına gelen soyu tükenmiş olan iki tür, P. kirkpatricki ve P. alisonae'den oluşan soyu tükenmiş bir sürüngen cinsidir. şimdi Geç Triyas sırasında Kuzey Amerika. Adı Post Ocağı anlamına gelir Teksas'ta türlerin birçok fosili olan P. kirkpatricki'nin bulunduğu yer. Postosuchus'un oyuncak figürler olarak temsili son on yıl boyunca oldukça popüler hale geldi. Popülerliğinin bir nedeni BBC serisi "Dinozorlarla Yürüyüş" olabilir. Burada geç Triyas Kuzey Amerika ortamının zorlu gereksinimleriyle mücadele eden ve sonunda açlıktan ölmekte olan dört ayaklı bir erkek izliyoruz. Bunun nasıl tartışıldığı hakkında çok şey tartışıldı hayvan aslında yürüdü; son çalışmalar kalıcı olarak iki ayaklı stili tercih ediyor Theropodlarınkine benzer olduğu varsayılan ağırlık merkezine. Schleich, Safari on bir yıl olarak önce ve BBC serisinin baş kahramanının Toyway temsili daha önce, kişisel olarak sevdiğim dörtlü duruşunu seçtim. Sanırım tarih öncesi sürüngenlerin Schleich figürleri üzerinde bu kadar çok kelime kaybetmek zorunda değilim. Onların dinozor figürlerinin çoğu gibi, onların yüzleri çoğunlukla yüzünde bir tokat olmuştur. Dizilerinde Psittacosaurus, Spinosaurus veya Pentaceratops gibi oldukça iyi figürler var. İlginç Desmatosuchus pahalı bir koleksiyon haline geldi. Ancak Schleich'in yayınlarının çoğu, şimdiye kadar güzelliğe ve bilimsel doğruluğa ulaşmaya yönelik kasvetli girişimlerdi. Belki de Schleich hiçbir zaman gerçekten denemiyordu, çoğunlukla saf görünümlü çocuklara ve ebeveynlere ucuz görünümlü sandbox oyuncakları arayanlara yöneliyordu. Kuşkusuz, Schleich'in itibarı son birkaç yılda daha iyi hale geldi, ancak koleksiyoncular yeni sürümleri duyduklarında nefeslerini tutuyorlar. Bir Alman olarak gerçekten sevmediğim şey, etrafında Schleich ve sadece Schleich satmayan bir oyuncak mağazası bile yok. Burada bir seçeneğimiz bile yok, bu oldukça can sıkıcı. Bu nedenle perakende, giderek daha fazla çevrimiçi güzel dinozor figürleri satın alan insanlar hakkında şikayet etmelidir. Schleich Birkaç ay önce bir Postosuchus yayınladı, koleksiyoncular merakla nasıl olduğunu tartıştı çıkıyor. Şimdi burada ve en başta açıkça söylemek gerekirse, Bence onlar tamamen iyi bir rakam yapmakta başarısız olmadı. 18,5 cm uzunluğunda ve 5,7 cm boyundadır. Çeneleri açılabilir ve özenle boyanmış pembe bir dili ortaya çıkarabilir. Gerçek yüz, önceden gösterdiğimiz resimlerdeki kadar çirkin ve aptalca görünmüyor. Boyun detaylı bir wattle gösterir. Tüm düğmeleri, pulları ve kırışıklıkları ile cildin genel detayı gerçekten iyidir. Kalın osteodermler boyun, sırt ve kuyrukta pul oluşturan plakalar farklı bir cilt deseni ve rengi, yani koyu yeşil, vücudunun geri kalanı gri bir tonda renkli. Postosuchus'un ön ayakları arka ayaklardan çok daha küçüktü; Bu gerçek “dörtlü mü, iki ayaklı mı?” - tartışmaya yol açtı. Şekil adalet yapar ve ince ön ayaklar ve güçlü arka bacaklar sergiler. Hem ön hem de arka ayaklar doğru basamak sayısına sahiptir. Kafatası oldukça iyi çalıştı. Doğru dar. Dişler, Spinosaurus'daki kadar özensizdir. Muhtemelen güvenlik sorunları nedeniyle keskin değiller ve ayrı ayrı duran dişler değil, sıra olarak kalıplanmışlar. Gözler altın, öğrenciler dikkatlice yerleştirildi, böylece aptal görünmüyor. Kafatası, örneğin saçma Giganotosaurus'a zıt olarak fenestranın doğru miktarını ve pozisyonunu gösterir. Biraz detay eklemek istiyorum: Şekilde bir cloaca yok. Özetle şunu söylemeliyim ki gerçekten rakam gibi. Bu bir oyuncak ve aynı zamanda bir koleksiyoncu Tabii, Sideshow Postosuchus ile aynı ligde oynamaz. Ancak bilimsel açıdan oldukça ayrıntılı, beklenmedik bir şekilde hassas ve nispeten doğrudur. Hem Bullyland Rauisuchid çetesinin kaba cazibesini hem de sorunsuz görünen Safari Prestosuchus ve Postosuchus'u seviyorum. Postosuchus'larıyla Schleich, bu markaların bir karışımını yayınladı ve bağımsız bir yaklaşım izleyerek devam etmelerini istiyorum. Bunun gibi rakamlarla Schleich doğru yolda, ama kesin olan bir şey var: Çirkin bırakacaklar Canavarlar yine, çünkü sürekli titizlikle gerçekten ilgileniyorlar heykel.
0 notes