#Selçuklular Tarihi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Selçuklular Tarihi 2022-2023 Final Soruları
Selçuklular Tarihi 2022-2023 Final Soruları 1. Nizâmü’l-Mülk’ün ölümü üzerine boş kalan vezirlik makamına kim geçmiştir? A) Emîr Arslantaş B) Tâcü’l-Mülk Ebu’l-Ganâim C) Cemâlü’l-Mülk D) İbn Attâş E) Ebû Tâhir-i Arrânî Cevap : B) Tâcü’l-Mülk Ebu’l-Ganâim 2. Aşağıdakilerden hangisi Malazgirt Savaşı’nın sonuçlarından biridir? A) Sultan Alp Arslan İstanbul’u almaya karar verdi. B) Anadolu’nun fethi…
View On WordPress
0 notes
Text
Elbistan Tarihi
Elbistan Şehri Nerededir?
Elbistan etrafı yüksek dağlar ile çevrilidir. Ceyhan nehri ise elbistan şehrine ayrı bir güzellik katmaktadır. Deniz seviyesin yüksek ve kırsal iklim şartlarına sahib olan bir yerleşim alanıdır. Elbistan türkiyenin 4.cü büyük ovasıdır; Geniş arazi ve bereketli toprağa sahiptir. Tarih boyuncada medeniyet ve kavimlerin yerleşim için sahip olacakları en ideal merkez olmuştur. Elbistan'a hükmetmek doğu, batı, kuzey ve güneye hükmek gibidir. Bundon dolayı tarihte elbistan ovası savaş alanı olarak ve farklı medeniyetlerin sahip olmak için yağmalayıp, yakıp yıktığı bir şehirdir. Elbistan'da günümüze kadar gelen tarihi eser çok azdır ve tarih önceside şehir yerle bir olup battığı için yaşayan medeniyetlerin eserleri bulunmamaktadır. Höyükler ve tümülüsler vardır. Elbistan şehrini en yakın tarih olarak anlatan ve en büyük savaşı yaşayan sultan baybars ve moğollar ile yapılan savaştır.
Elbistan'da Yaşayan Medeniyetler ve Elbistan Tarihi
Türk Tarih Kurumu tarafından bölgede 1948 yılında yapılan kazılarda çıkan tarihi değerler göstermiştir ki, Elbistan'ın tarihi M.Ö.4000'lere kadar uzanmaktadır. Bölge sırasıyla Hititler, Akadlar, Sümerler, Asuriler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memlüklüler, Moğollar, Dulkadirliler(Dulkadiroğulları), Osmanlılar hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Ayrıca Elbistan ovasının Orta ve Batı Anadolu'nun geçiş alanı olması sebebiyle birçok orduların güzergâhı haline gelmiştir. Bu durum bölgenin yıkımının fazlalaşmasına sebep olmuştur.
Hititler, Elbistan Ovasında kurduğu muhteşem şehirlerin harabelerine Hüyükler (Höyük), Timilüsler ve Menhirler(mezarlar) olarak şahit olmaktayız. Bu yerlerde yapılan kazı çalışmaları Elbistan ve çevresinin Hitit tarihinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö. dönemlere ait en büyük eser bırakanların başında Makedonyalılar ve Romalılar gelmektedir. Daha sonra Doğu Roma (Bizans) dediğimiz devletin hegemonyası sürmüştür. Yine bu dönemlerde bugünkü Elbistan'ın kuzeyinde eski Karaelbistan ile Hasankendi köyleri arasındaki düzlükte kurulu olan Elbistan, M.S. 587 ve 27 Kasım 1114 yıllarında birbirinden şiddetli depremlerle tamamen yıkılmıştır. Bunun sonucu halk yeni yerleşme alanı olarak bugünkü Şardağı eteklerini seçmiştir.
İslam Uygarlıkları döneminde de, Elbistan Arapların çok sayıda istilalarına maruz kalmıştır. Elbistan'ın etrafı 3000 metreye varan yüksek dağlarla çevrili olması ve her taraftan geçilmezi gayet zor olan derin, uzun geçitler ve boğazlarla kapalı bulunması, burayı doğal bir kale özelliği oluşmasına sebep verdiğinden, aynı zamanda da birçok isyanların merkezi haline gelmiştir.
Daha sonra Orta Asya'dan ve Orta Doğudan gelen Türkmenlerin akınlarına maruz kalmıştır. (1018-1029) Elbistan, Bizanslılar ile Türkler arasında birçok büyük savaşlara sahne olmuştur. 1085 Yılında bu yöreye gelen Emir Buldacı komutasında ki Türk ve Müslüman birlikler, bölgeyi ele geçirmişlerdir. Birinci Haçlı seferi sırasında 1097 yılında Elbistan'a gelen Pierre D'aulps (Piyer Dalpus) isimli şövalyenin komutasındaki Haçlı ordusunun eline geçmiştir. Bu nedenledir ki Haçlı kuvvetleri karşısında Anadolu Selçuklu, ve Danişmendlilerin ittifakı coğrafyada kendini gösterir. Elbistan bu üç kuvvet arasında sık sık el değiştirir. Haçlıların bölgeden gitmesinden sonra Danişmendli Yağıbasan ve Selçuklu II. Kılıç Arslan arasında defalarca el değiştirmiştir.
1201 'de Anadolu Selçuklu Devletinin Hükümdarı Süleyman Şah, kardeşi Mugiseddin Tuğrul Şah'ın elinden alarak doğrudan doğruya merkeze bağlı vilayet yapmıştır. Elbistan uzun süre Konya'dan gönderilen valiler tarafından yönetilmiştir. Bölgede cereyan eden en önemli olaylardan bir tanesi de Memluk Sultanı Malik al Zahir Baybars ile Moğullar arasında 15 Nisan 1277 yılında Kalfa çayırında yapılan savaştır. Moğullar Anadolu'da ilk kez ciddi bir yenilgi almışlardır. Bunun üzerine Moğollar başta Elbistan olmak üzere çok sayıda Müslüman Türkmeni kılıçtan geçirmişlerdir.
1337 yılında Haşan Dulkadır Bey'in oğlu Zeyneddin Ahmet Karaca Bey tarafından Dulkadır Beyliği kuruldu. Bu devlet 185 yıl hüküm sürdü. Elbistan bu devlete 130 yıl başkentlik yaptı. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde Turnadağ Muharebesi (1515) ile Osmanlı İmparatorluğuna katıldı. 1522 yılında Maraş bölgesi, özel yönetiminden ayrılır, sancak haline gelir ve Elbistan da Maraş'ın kazası haline gelir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde bölge hakkında bilgiler verir: "Bu dağlar ve beldelerde hep Türkmenler otururlar. Lisanları (kendileri gibi) Buhara illerinden gelmedir. Bütün Türkler on iki çeşit lisan üzere konuşurlar."
1864 tarihinde, (Abdülaziz döneminde) Halep Vilayeti kurulunca, Maraş kazaya dönüşürken, Elbistan ve köy çevresi eski önemini kaybetmiştir. 1871 yılında da Elbistan'da ilk kez belediye teşkilatı kurulmuştu. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Halep'i kaybetmesiyle, Halep Vilayeti'ne bağlılık sona ermişti.
2 notes
·
View notes
Text
Uncu: "Dünya'nın Mardin’deki birlikte yaşam kültürünü örnek alması gerekir"
https://pazaryerigundem.com/haber/188697/uncu-dunyanin-mardindeki-birlikte-yasam-kulturunu-ornek-almasi-gerekir/
Uncu: "Dünya'nın Mardin’deki birlikte yaşam kültürünü örnek alması gerekir"
AK Parti Mardin İl Başkanı Mehmet Uncu, 30 medeniyetin izlerini taşıyan Mardin’in, tarih boyunca Kürt, Türk, Arap, Süryani, Yezidi, Yahudi, Ermeni olmak üzere 7 din ve 7 dilin mensuplarını, asırlardır aynı çatı altında binlerce yıldır bir arada yaşadığını belirterek, bugün dünya artık Mardin’deki farklı kültürlerin dinlerin dillerin yüz yıllardır bir arada nasıl barış içinde yaşadığını örnek alması gerektiğini belirtti.
Şehmus EDİS / MARDİN (İGFA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Ak Parti Mardin İl Başkanlığına atanan Mehmet Uncu, Mardin’i gerek tarihi dokusu ve gerekse sosyal kültürel dokusu ile Dünya kenti yapmak adına önemli açıklamalarda bulundu.
“MARDİN İNSANLARI DA VATANINA, TOPRAĞINA BAĞLIDIR.”
Mardin’deki birlikte yaşama kültürünü değerlendiren Uncu,” 30 medeniyetin izlerini taşıyan Mardin’in, tarih boyunca Kürt, Türk, Arap, Süryani, Yezidi, Yahudi, Ermeni olmak üzere 7 din ve 7 dilin mensuplarını, asırlardır aynı çatı altında bir arada yaşadığına vurgu yaptı. Mardin Tarih boyunca bir arada yaşamayı başaran bu farklılıkların, dünya da bir ilk olduğuna dikkat çeken Uncu”, Mardin’in, tarih boyunca hiçbir zaman etnik çatışmaya, ırkçılığa, ayrımcılığa prim vermedi. Mardin halkı kadirşinastır, misafirperverdir, nezaketli ve zariftir. Kendi topraklarında Ermeniyi, Yahudiyi, Kürdü, Arabı, Türkü, Yezidisini ve birçok farklı dinleri ve dilleri bir arada barındırmıştır. Bir taraftan ezanın çan sesi ile harmanlaştığı, diğer taraftan farklı dinlerin ve dillerin bir arada yaşadığı medeniyet şehridir. Ve hiçbir zaman ayrımcılık, kavga, sürtüşme yaşanmamıştır. Fitne fesata vermemek için çaba göstermektedir. Mardin, Kadim bir şehirdir ve geleneklerine bağlıdır. İnsanları da vatanına, toprağına bağlıdır.” dedi
DÜNYADA 7 DİN VE 7 DİLİN KONUŞULDUĞU TEK ŞEHİR MARDİN Babiller, Asurlar, Hititler, Urartular, Persler, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Artukoğulları ve Osmanlılar dönemlerinde hep yerleşim merkezi olan Mardin, renkli bir kültürel yapıya sahip olduğunu kaydeden Uncu,” Ulucami’nin minaresi Mezopotamya Ovasına hakim bir konumdadır. Bu nokta ziyaretçilerin Mardin’de en çok uğradığı yerlerden biridir. Farklı 7 din, 7 ırkın bulunduğu; 7 dilin konuşulduğu binlerce yıllık bir medeniyet merkezini, kültürler mozaiğini anlatmak tarihçilerimize düşüyor. Venedik ve Kudüs’ten sonra tamamı SİT olan dünyadaki üç şehirden biri olan Mardin, günden güne daha çok kişi tarafından keşfediliyor. Tepede bir kale, eteklerde sarı taşlarla ilmek ilmek işlenmiş sanat harikaları ve aşağıda uçsuz bucaksız bereketli ovaya sahibiz. Bugün dünya artık Mardin’deki farklı kültürlerin dinlerin dillerin yüz yıllardır bir arada nasıl barış içinde yaşadığını örnek alması gerekir ” ifadelerini kullandı.
“MARDİN, TURİZİMDE DÜNYA KENTİ OLACAK” Mardin’in, önemli hedefleri olduğunu kaydeden Uncu,” Bu hedeflerin başında Mardin’i dünyanın önemli tarihi kentlerin arasına sokmaktır. Turizmden sanayiye, tarımdan kültürel zenginliğe kadar Mardin’i dünyanın sayılı kentleri arasına sokmak için projeleri adım adım hayata geçiştireceğiz. Öncelikle kentin turizmini canlandırmak için rehabilitasyon projelere ağırlık vermektir. Mardin, doğal ve tarihi değerleri açısından turizm potansiyeli yüksek bir şehir. Kültür Turizm Bakanlığı tarafından kentsel sit alanı olarak belirlenen Mardin’in turizm altyapısı, pazarlama ve tanıtım faaliyetlerinin geliştirilmesi sağlandı. Proje kapsamında, mevcut koruma planlarına uygun olarak Mardin kentsel sit alanındaki ana ulaşım yolu olan 1. Cadde ve eski canlılığını büyük ölçüde yitirmiş olan zanaat sokaklarının rehabilitasyonla daha cazip bir hale getirilmesi ve gelen turist sayısı artırılarak, konaklama sorunlarının minimum düzeye indirilmesi çerçevesinde önemli çalışmalara ağırlık verilmektedir.”
“MARDİN’İN HEDEFİ UNESCO’YA GİRMEK”
Mardin’in, dünya mimarisinin önemli şehirlerinden biri olduğunu ifade eden Uncu,” şöyle devam etti: ”Mardin’in tarihi dokusunun korunması ve dünya kültür mirası olması için eksiklerimizi tamamlamak için çaba gösteriyoruz. İnşallah Mardinimizi de UNESCO listesinde göreceğiz. Bunu yaparken de öncelikle turizmin gelişmesini sağlamaktır. Turizm sektöründe hizmet veren mevcut işletmelerin canlanması ve yeni işletmelerin oluşturulması gerekmektedir. Bu bağlamda, dışarıdan işletmelerin ve işletmecilerin Mardin’de faaliyete başlaması lokomotif etkisi gösterecektir. Son yılların turizm gözde merkezi olan Mardin’de hedeflerinin 5 yıl içinde 5 milyon turist getirisini sağlamak. Mardin’de turizm sadece dört ayla sınırlı olmamalıdır. Öncelikli hedefimiz, turizmi 12 aya yaymaktır” şeklinde konuştu.
HAKTAN YANA HALKA HİZMET ETMEK İÇİN ÇALIŞACAĞIZ Bizler Mardin ve halkımıza hizmet etmek için çalışmalarımıza sonuna kadar devam edeceklerini sözlerine ekleyen Uncu,” Her hangi farklı bir oluşuma mahal vermeden, ayrıştırmayı rafa kaldırarak birleştirici bir çizgi doğrultusunda hareket eden, haktan yana halka hizmet etmek için durmadan çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Mardin’in her yerini kapsayacak şekilde oluşturduğumuz projelerimizle daha aydınlık yarınların kapısını aralamanın derdinde olacağız. Eski çağlardan kalan sanat eserleri ve taş abidelerin sayılarına münhasır Mardin, bağrında barındırdığı Mezopotamya ovasıyla tarım ve ziraat faaliyetlerinin de ana merkezi konumundadır. Bu durumda bizlerde turizm, tarım, sanayi ve ticaret alanlarının tamamında aktif rol oynayan Mardin’i çok daha iyi yerlere getirmenin hesapları içerisindeyiz.”
KAYBEDECEK ZAMANIMIZ YOK
Mardin’in kaybedecek bir dakika zamanını olmadığının altını çizen Başkan Uncu, depremin dolaylı olarak Mardin ekonomisini ve turizmini etkilediğine dikkat çekerek, lojistik ve kalkınma yolunda, Türkiye’nin geleceği Mardin’den geçiyor. Kamu kurumlarında ve ülke yönetiminde iktidar olduk. Kamu kurumlarını hareketlendireceğiz. Çünkü bizden hizmet bekleyen vatandaşlarımız var. Çalışmayanlar bizde olmaz. Çünkü iktidarız genel yönetimden ötürü sorumluyuz. Ve bu sorumluluğumuzu yerine getirmeye kararlıyız. Bir taraftan da muhalefetteyiz. DEM Belediyelerine karşı muhalefetteyiz ve bu noktada sorunluyuz. Belediyelerin çalışmalarını takip etmek, mercek altında tutmak, yanlışlıklarını tespit edip hizmetin takipçisi olacağız.”
ROTAMIZ SİYASET ÜSTÜ HİZMET
Yerel siyasetlerde hizmetin siyaset üstü olması gerektiğini ifade eden Başkan Uncu “Hizmette siyaset ve partiler üstü bir anlayış ve yaklaşımımız olacak. Mardin’de, İsveç’te, İstanbul’da, Ankara’da ülkenin ve dünyanın her yerine yaşayan Mardinlilere karşı sorumlu hissediyoruz. Bölgede bulunan tüm illerde çevre yolu ve şehirleri rahatlatacak, alt-üst geçitlerin tamamlandığını, Mardin şehir merkezinde kamyonların ve tırların geçmeye devam ediyor. Devletimiz muktedir, hükümetimiz güçlüdür. Mardin siyasette, iş dünyasında, askeri cenahta güçlü bir lobiye sahip. Bu değerlerimizin harekete geçmesi başta çevre yolu olmak üzere Mardin’in tüm sorunlarının kısa vadede çözüme kavuşmasını sağlayacaktır. Dinamikleri harekete geçirme gayretimizi sürdüreceğiz. Bir diğer önemli konu ise, Avrupa Fair Play Birliği 30. yıl Fair Play ödül töreninin ve Fair Play Kongresi’nin 21-24 Ekim 2024 tarihleri arasında Mardin’de gerçekleştireceğiz” şeklinde önemli açıklamalarda bulundu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Link
#Anadolu#Arkeoloji#ArkeolojikKazılar#Çorum#ÇorumGezilecekYerler#Hattuşaş#Hititler#KültürelMiras#Mimari#TarihiYerleri
0 notes
Text
Niğdeli bir kahraman; Hatıroğlu Şerefeddin Mesud
1243 yılında Selçuklular ile Moğollar arasında yapılan Kösedağ savaşını kazanan Moğollar hızla Anadolu şehirlerini işgal etmeye ve gittikleri her yerde acımasızca katliamlar yapmaya başladılar. Başkent Konya’ya kukla yöneticiler atayarak devleti işlevsizleştirdiler. Anadolu halkı Moğol zulmünden sığınacak bir yer arıyor fakat bulamıyordu. Bu durum yüreği vatan aşkıyla yakan birçok insanı kahrı perişan ediyordu.
İyi bir komutan ve yönetici olan Hatıroğlu Şerefeddin Bey o yıllarda Selçukluların Niğde emiriydi. Şerefeddin b. Hatîreddin, Şerefeddin Mesud, İbni Hatır künyesiyle meşhurdu. Hatîreddin veya Hatîr-i Zencânî adlı birinin oğluydu. Ayn-ı Calut savaşında Moğolları yenen Memluk sultanı Baybars’a kardeşi Ziyâeddin’i göndererek ülkenin Moğollardan kurtulması için yardım isteyen Hatıroğlu Şerefeddin Bey Moğollara karşı bir direniş hareketini tertip ederek bir kurtuluş yolu açmaya çalışıyordu. Ayrıca O dönemde Türk devletlerinin kuruluşunda önemli rol oynayan Ahilik teşkilatı, Denizli uç beyi ve de Karamanoğulları bu işgale karşı direnmekteydi.
Aslında Baybars daha önceleri Muinettin Pervane tarafından çağrılmıştı ve bunun üzerine Anadolu’ya gelmiş Selçuklu beylerinin gelip kendisine biat etmesine beklemişti fakat Moğol korkusundan dolayı hiçbir bey gelip biat etmeyince canı sıkılarak Şam bölgesine geri dönmüştü. Bunun sebebi Muineddin Pervane’nin ikili ve kararsız tutumuydu.
Tarihler 1276 yılını gösterdiğinde Selçukluların Anadolu Beylerbeyi ve Niğde Emiri Hatıroğlu Şerefeddin Mesud Moğollara karşı ilk büyük başkaldırı hareketine başladı.
Kayseri Pınarbaşı’nda başlayan isyan hızla büyüdü. Hatıroğlu Şerefettin Mesut kardeşi Mısır’daki güçlü Memlüklü Devleti’nin Türk asıllı hükümdarı Rükneddin Baybars’ı da ordusuyla Moğollara karşı Anadolu’ya gelmeye çağırmıştı fakat bu çağrısı Baybars’ın Muinettin Pervane’ye bir yıl sonra gelirim diye söz vermesinden ve ordusunun ekserisinin Mısır’da olmasından dolayı karşılık bulamadı. Fakat kendisine gelen yalan haberlere inanarak desteğin geldiğini zannetti. Fakat ne kardeşi Ziyaeddin ne de Baybars’dan bir haber gelmedi.
Bu durumda desteksiz ve yalnız kalan Hatıroğlu Şerefeddin, üzerine gönderilen ve Pervane Muineddin tarafından da desteklenen Moğol kuvvetleri tarafından 1276 Temmuz’unda Niğde’de sığındığı o zamanki ismi Luluve olan Ulukışla kalesinde yakalanarak idam edildi. İdam edilmeden önce kırbaçlanıp çok ağır işkencelere tutuldu. Abaka Han’dan gelen emirle öldürülerek cesedi parça parça edilip muhtelif yerlere gönderildi. Daha önce öldürülen ve başı kesilen Moğol askerlerinin intikamını almak için kesik başı ile çevgan meydanı denilen şimdi ki türbenin olduğu yerde top gibi oynandı.
Hatıroğlu Şerefeddin Bey’in bu başkaldırısı sırasında Karamanoğlu I. Mehmed Bey de kendisine yardım etmişti. Karamanoğlu I. Mehmed Bey ayrıca Selçuklulara ödediği yıllık vergisini de kesmişti. Hatıroğlu Şerefeddin isyanının Moğollar tarafından kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Karamanoğlu I. Mehmed Bey mücadelesine devam etti.
Niğde'de Hatıroğlu Şerefeddin Bey'in 1276 yılında yaptırdığı çeşme, Anadolu Selçuklu Devleti'nin sultanı I. Alaeddin Keykubad'ın 1233 yılında inşa ettirmiş olduğu Alaeddin Camii'in hemen giriş kapısının karşısında bulunmaktadır.
Bu isyan Anadolu’nun milli tarihi açısından önemli bir isyandır. O dönemde Moğolların karşına çıkmak halkı bu beladan kurtarmak çok büyük cesaret ve gözü peklik isteyen bir durumdu. Bundan dolayı Hatıroğlu’nun yaktığı ateş önemlidir. Bu isyandan ve Hatıroğlu’nun ve diğer beylerin öldürülmesinden bir yıl sonra Baybars Elbistan’da Moğolları büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Daha sonra bunun intikamını almak için gelen Abaka Han Aladağ’da Pervane’yi öldürtürmüş ve sonrasında devlet artık yıkılma aşamasına geçmiştir. Fakat uçlarda yeni bir devletin sancıları çoktan başlamıştır.
1 note
·
View note
Text
ASSOS ANTİK KENTİ | ASSOS ARCHAEOLOGICAL SITE
Herkese Selam!
Çanakkale'ye gelmişken, Behramkale'nin tepesinde bulunan Assos'u da ziyaret ediyoruz.
Tarihi geçmişinde Aioller, Lidyalılar, Grekler, Persler, Bergamon Krallığı, Galyalılar, Romalılar, Franklar, Selçuklular, Çaka Beyliği, Karesi Beyliği, Osmanlı tarafından ele geçirilmiştir. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer almaktadır.
19 yy da başlayan kazı çalışmalarıyla, kentin şu bölümlerden oluştuğu tespit edilmiş: Surlar, Athena Tapınağı, Kiliseler, Akropolis, Nekropolis, Tiyatro, Agora, Konutlar, Liman.
Assos'u ünlü yapan önemli özelliklerinden biri, Aristo'nun kente Felsefe Okulu kurması ve bu okulda 3 sene ders vermesidir.
Aristo ve Assos Kralı Hermias, Atina'daki Felsefe Okulu Akademi'den arkadaşlardır. Aristo, hocası Platon'un ölümünden sonra -arkadaşı Hermias'ın daveti üzerine- Assos'a gider. Bu ziyaret sırasında, Hermias'ın yeğeni, Pythias'a aşık olur.
Ziyaret bitip kentten ayrılsa bile; Pythias'i unutamaz. Bu nedenle Aristo tekrardan Assos Kralı Hermias'ın yanına gider. Ona yeğeniyle evlenmek istediğini söyler. Hermias'ın şartı vardır: Aristo Assos'a Felsefe Okulu açmalı ve burada ders vermelidir.
Böylece Aristo Assos'a Felsefe Okulu kurar, okulda ders verir. Bu sırada Pythias'la evlenir. Hermias'a danışmanlık yapar. Eşini genç yaşta kaybedip şehirden ayrılana kadar burada yaşamıştır.
Assos'u ünlü yapan önemli özelliklerinden bir diğeri de, Hristiyanlığın doğuşundan sonra Aziz Luka'nın ve Aziz Pavlos'un kenti ziyaret etmesidir. Hristiyanlarca kutsal yerlerden biri kabul edilir. Bu ziyaretten sonra Tapınaklar yıkılmıştır ve Kiliseler inşaa edilmiştir.
Günümüzde #müzekartla ziyaret edebildiğimiz Assos'u görmek için, Behramkale yokuşunu tırmanmayı göze almak gerekiyor. Sonrasında tepedeki Athena Tapınağı tüm kenti selamlarken, karşıdaki Midilli Adası bize göz kırpıyor.
#duslerimiyasiyorum#düşlerimiyaşıyorum#behramkale#assos#aristo#hermias#luka#pavlos#yolculuk#zamandayolculuk#zamanda yolculuk#müze#müzecilik
1 note
·
View note
Text
ANMA:
TÜRK İSLAM KÜLTÜR VE İLİM
DÜNYASININ ÖNEMLİ İSİMLERİNDEN
PROF.DR. AHMET SÜHEYL ÜNVER’İN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
Ahmet Süheyl Ünver (17 Şubat 1898, İstanbul - 14 Şubat 1986, İstanbul), Türk yazar ve doktor. İstanbul'da doğdu. Medresetü'l-Hattatin'de tezhip ve ebru öğrendi. Türk süslemesi minyatür sanatı ile uğraştı. Darülfünun Tıp Fakültesi'ni bitirdi (1920). Paris Tıp Fakültesi'nde iç hastalıkları uzmanlıklarını tamamladı(1927-1929). Tıp Fakültesi Tedavi Kliniği ile Farmakodinami müderris yardımcılığı yaptı (1930). Gureba ve Haseki hastanelerinde çalıştı, Sanayi Mektebinde asistanlık yaptı. İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsünü kurdu, Güzel Sanatlar Akademisi hocalığı yaptı. 1933 senesinde Üniversite Tıp Tarihi Enstitüsü direktörü oldu. 1938'de profesör, 1954'te ordinaryüs profesör oldu. 1967'de Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Tıp Tarihi ve Deontoloji kürsüsünü kurdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde "Türk Minyatürü ve Süslemesi" hocalığı yaptı. Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Fransa, İsviçre, İtalya, Almanya, Avusturya, Mısır, Irak, İran, ABD ve Hollanda'da inceleme gezilerinde bulundu (1929-1969). Topkapı Sarayı Müzesinde 500 yıllık nakışhaneyi yeniden kurarak öğrenci yetiştirdi. Öğrencilerinden biri de daha sonra nakışhaneyi bırakacağı kızı Gülb��n Mesara'dır.[3] Ünver, 1973'te emekli oldu, 1986'da öldü.
Arapça, Farsça, Fransızca biliyor; ney üflüyor; aynı zamanda ressam, minyatürcü, tezyinatçı ve hattattı. Türk kültürünün bütün yönleriyle ilgileniyordu. Arşivciydi ve arşivini kendi kurduğu enstitülere, Türk Tarih Kurumuna, Süleymaniye Kütüphanesine bağışlamıştır. Hayatı boyunca yoğun bir araştırma ve yazma işine kendisini vakfetmiştir. 18 bilimsel kuruluşun üyesi olmuş, tıp tarihi, bilim tarihi, kültür tarihine ait 2500 civarında kitap ve makale yayınlamıştır. 1985'te Kültür Bakanlığınca büyük ödüle layık görülmüş, yurt dışında da ödüller almıştır. Dergi, gazete ve ansiklopedilerde sayısız yazısı vardır. Tarihten Sesler dergisinin de kadrosunda yer almıştır.
Başlıca eserleri
1921: Lalezar-ı Süheyli & Tarihimizde Lale Merakı
1936: Uygur Hekimliği
1937: İslam Tababetinde Türk Hekimlerinin Mevkii ve İbni Sina'nın Türklüğü
1938: Anadolu Beylikleri ve tıp tarihimiz
1939: Yılan remzi ve Selçuklular Tababeti
1940: Selçuklular Döneminde Tıp
1940: "Selçuk Tababeti", Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1940: Mahya Hakkında araştırmalar
1943: "Tıb Tarihi", İstanbul Üniversitesi Yayınları
1943: İlim ve Sanat Bakımından Fatih Devri Albümü
1946: Türk Göz Hekimliği Tarihine Ait Notlar
1946: Ressam Nigari
1946: Fatih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı
1948: Ali Kuşçu
1952: Fatih Devri Yemekleri, İstanbul Üniversitesi tıp tarihi Enstitüsü
1964: Hattat Ahmed Karahisari
1967: 56 Türk Motifi
1967: Kahvehanelerimiz ve Eşyası
1969: İstanbul Rasathanesi
1995: İstanbul Risaleleri, 5 cilt
0 notes
Text
Kara Sancak nedir Kara Sancak ne anlama gelmektedir?
İsrail'in Gazze'de hastaneyi vurup en az 660 sivili katletmesinin ardından İran hareketlendi. İran'ın son adımı, İsrail'e karşı savaş mı ilan ettiklerini sorgulanmasına neden oldu. Rezavi Türbesi'ne kara sancak çekildiğine dair haberler İran'ın İsrail'e karşı savaş mı başlattı sorularını da beraberinde getirdi. Peki Kara Sancak nedir Kara Sancak ne anlama gelmektedir? İşte Kara Sancak ile ilgili ayrıntılar. İslam'da kara sancak, genellikle cihad, yas ve üzüntü gibi anlamları simgeleyen bir semboldür. Kelime-i Tevhid yazılı kara sancak, İslam tarihinde pek çok devlet tarafından kullanılmıştır. Bu yazıda, kara sancak ne demektir, hangi devletler tarafından nerede ve ne zaman çekilmiştir, kara sancak ile ilgili rivayetler nelerdir gibi sorulara cevap arayacağız. Kara sancak kelimesi Türkçe sançmak fiilinden türemiş olup bayrak veya bunun temsil ettiği askerî birlik, bunların oluşturduğu idarî bölge anlamına gelir. Arapça'da livâ veya râye olarak adlandırılan kara sancak, İslam'ın ilk döneminden itibaren askerî birliklerde kullanılmıştır. Hz. Peygamber zamanındaki savaşlarda livâ veya râye adıyla anılan sancak ve bayraklar bulundurulmuştur. Bununla birlikte Hayber'in fethine kadar (7/628) çoğunlukla livânın, Hayber'in fethinden sonra hem livâ hem râyelerin birlikte kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kara sancak, siyah üstüne beyaz Arapça harflerle Kelime-i Tevhid yazılı bayraktır. Bayrağın tek renkli karalığı, her türlü ezici ve baskıcı yapının inkârını temsil etmektedir. Kara sancak aynı zamanda büyük bir yas ve üzüntüyü ifade etmek için de kullanılır. Kara sancak ile ilgili bazı rivayetler şöyledir: - Hz. Peygamber'in kara sancağı vardı ve bu sancağı Hayber'in fethinde Ali'ye verdi. - Hz. Peygamber'in kara sancağına "ukab" (kartal) denirdi ve bu sancağın altında cennetlik olanlar bulunurdu. - Hz. Peygamber'in kara sancağına "uveyk" (beyaz kuş) denirdi ve bu sancağın altında şehit olanlar bulunurdu. Kara sancak, Selçuklular, Eyyûbîler, Memlûkler, Osmanlılar gibi pek çok İslam devleti tarafından kullanılmıştır. Selçuklular'da muhtemelen hükümdarlığın bir alâmeti olarak kullanılan kara sancak, ele geçirilen müstahkem yerlerin surlarının üzerine dikilen bir alâmet olarak da geçer. Eyyûbîler'de ise Mısır Eyyûbî Sultanı el-Melikü'l-Azîz, 1198'de yeğeni el-Melikü'l-Muazzam'ın Dımaşk hâkimi olmasıyla kendisine kara sancak göndermiştir. Osmanlılar'da ise kara sancak, padişahın oğullarına verilen eyaletleri temsil ederdi. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda önemli bir rol oynayan kara sancak, Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'ye verilmiş ve Orhan Gazi de bu sancağı Bursa'nın fethinde kullanmıştır. Kara sancak, İslam dünyasında hem cihad hem de yas sembolü olarak kullanılmıştır. Kara sancak ile ilgili rivayetler, tarihi olaylar ve anlamlar hakkında bilgi veren bu yazıyı umarım faydalı bulmuşsunuzdur. Kara sancak hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz aşağıdaki kaynaklara göz atabilirsiniz. Kara Sancak nedir Kara Sancak ne anlama gelmektedir? Kaynaklar: : SANCAK - TDV İslâm Ansiklopedisi https://islamansiklopedisi.org.tr/sancak : Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, II, 1005-1014. : İslam'da "Kara Bayrak" nedir, ne anlama gelir? İran göndere çekti! https://www.ensonhaber.com/bilgi/islamda-kara-bayrak-nedir-ne-anlama-gelir-iran-gondere-cekti : Sancak-ı Şerif Nedir, Ne Demektir, Osmanlı’da Sancak-ı Şerif http://sosyolojisi.com/sancak-i-serif-nedir-ne-demektir-osmanlida-sancak-i-serif/11485.html : Sancak nedir, ne demek? Sancak ne anlama geliyor? https://www.sabah.com.tr/sozluk/biyografi/sancak-nedir-ne-demek-sancak-ne-anlama-geliyor Read the full article
0 notes
Text
Kütahya menkıbeleri
Kütahya, Anadolu'nun en eski ve en zengin kültür mirasına sahip şehirlerinden biridir. Kütahya'nın tarihi, pek çok medeniyetin izlerini taşır. Bu medeniyetler arasında:
Selçuklular,
Germiyanoğulları,
Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemi sayılabilir.
Kütahya, aynı zamanda pek çok evliya, alim, şair ve sanatçının yetiştiği bir ilim ve irfan yurdu olmuştur.
Kütahya'nın bu zengin kültür mirasının bir parçası da menkıbelerdir.
Menkıbe, genellikle dini veya tasavvufi bir kişi veya olayla ilgili anlatılan hayali veya abartılı hikayedir.
Menkıbeler, halkın inanç, değer ve hayal dünyasını yansıtır.
0 notes
Text
Fısıltı Haberleri F.Muhabiri Ömer PALABIYIK Erzurum Kalesi'ni Ziyaret Etti Erzurum Kalesi - Erzurum Erzurum'un merkezinde Yakutiye ilcesinde Camiikebir Mahallesinde yer almaktadır. Erzurum'un merkezinden yaya olarak rahatça ulaşım sağlanmaktadır. Otobüs terminalinden ve Tren garından ulaşım araçlarınla rahatlıkla ulaşılmaktadır. Kale her gün ziyarete açıktır , giriş ücretlidir. Erzurum kalesinin cevresindeki geçmişi MÖ. 4000 yıllara kadar gittiği bilinmektedir. Erzurum kalesinin ilk inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Tarih boyunca Erzurum bölgesine Hattiler, Hititler, Hurriler, Urartular, Kimmerler, Saka (İskit) Türkleri, Medler, Persler, Makedonyalı İskender, Selevkoslar, Partlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Gürcüler, Saltuklular, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar hâkim olmuştur.
Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde dış kale ve iç kale olmak üzeri iki kısımdan oluşmaktaydı. Kalenin dış duvarları günümüze ulaşamamıştır. Günümüze ulaşan iç kale , MS. 415 yılında Bizans İmparatoru Theodosius inşa ettirmiştir. İç kalenin duvar kalınlıkları 2-2.5 m. arasında değişmekte olup, günümüzde sekiz burcu ayaktadır. Erzurum Kalesinde Saltukoğulları dönemine ait Kale Mescidi ve Tepsi Minare bulunmaktadır. Tuğladan bir hamam ve oda halinde mekânlar yer almaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kalenin kuzey duvarı bitişiğinde İç Kale Mescidi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak-ı Kâzerûnî Türbesi ve Ali Ağa Çeşmesi de ilave edilmiştir.
Erzurum Kalesinin dış surlarında , Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ,İstanbul Kapısı ve Yeni Kapı olarak dört yöne açılan kapıların isimleri bilinmektedir.
Erzurum Kalesi 16. yy'da Kanuni Sultan Süleyman ve 19. yy'da II. Mahmut dönemlerinde onarılmıştır. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/fisilti-haberleri-fmuhabiri-omer-palabiyik-erzurum-kalesini-ziyaret-etti-9265.html
#FısıltıHABERLERİ #Fısıltı #Erzurum #ErzurumKalesi #Konuni #SultanSüleyman #Geziyorum #Gezi #Ziyaret #ÖmerPalabıyık #Haber #Magazin #Gündem #Medya #Theodosius
0 notes
Link
0 notes
Text
Selçuklular Tarihi 2022-2023 Bütünleme Soruları
Selçuklular Tarihi 2022-2023 Bütünleme Soruları 1. Aşağıda isimleri verilen Sultan Alp Arslan dönemindeki askerî seferlerden hangisi tamamlanamamıştır? A) Anadolu seferi B) Mısır seferi C) Birinci Kirman seferi D) Malazgirt seferi E) Kafkasya seferi Cevap : B) Mısır seferi 2. Aşağıdakilerden hangisi Sâve Savaşı’nın sonuçlarından biridir? A) Hârezm’in zapt edilmesi B) Hârezmşah Atsız’ın isyân…
View On WordPress
0 notes
Text
Mardin Gezilecek Yerler ve Tarihi
Mardin, Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan bir şehirdir. Yaklaşık 8500 yıllık bir geçmişi olan tarihi dokusu ve kültürel zenginlikleri ile öne çıkmaktadır. Tarihi, neolitik dönemlere kadar uzanmaktadır. Şehrin ismi, süryanice "marde" kelimesinden gelmektedir ve "kale" anlamına gelmektedir. Tarih boyunca asurlular, persler, romalılar, bizanslılar, abbâsîler, selçuklular, artuklular, eyyûbîler ve osmanlılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Read the full article
0 notes
Text
Adak: ”Mardin 2025 Kültür Yolu Festivaline dahil edildi”
https://pazaryerigundem.com/haber/188140/adak-mardin-2025-kultur-yolu-festivaline-dahil-edildi/
Adak: ”Mardin 2025 Kültür Yolu Festivaline dahil edildi”
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2025 yılında yapılacak Türkiye Kültür Yolu Festivali’ne Mardin’de dâhil edildi.
Şehmus EDİS / MARDİN (İGFA) – Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından geçtiğimiz yıl düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivali’nde 7 bin yıllık tarihi geçmişi bulunan Mardin’e yer verilmemesi, Mardin’deki STK’ların ve turizm şirketlerinin tepkisine yol açmıştı.
BAKAN ERSOY AÇIKLADI: MARDİN’DE DAHİL EDİLDİ Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “İstanbul Kültür Yolu Festivali” basın tanıtım toplantısında yaptığı açıklamada, 2025 yılı için yapmış olduğumuz hazırlık çalışmalarını tamamladıklarını belirterek, 2025 Kültür Yolu Festivali 20 şehirde gerçekleştirilecek. Bu yılkı rotamızı oluşturan 16 şehrimize ek olarak Malatya, Manisa, Mardin ve Kayseri de festival takvimimizde yer alacak” dedi.
ADAK” MARDİN DÜNYA ŞEHRİ OLACAK Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2025 yılında yapılacak Türkiye Kültür Yolu Festivali’ne Mardin’de dâhil edilmesinin 7 bin yıllık tarihi Mardin’e değer katacağını belirten Mardin Milletvekili Dr. Muhammed Adak, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy Mardin’in 2025 yılında Kültür Yolu festivaline dahil edilmesi açıklamaları Mardin’deki turizm sektörü ve esnaf tarafından olumlu karşılandığını söyledi. 30 medeniyetin izlerini taşıyan Mardin’in, tarih boyunca 7 din ve 7 dilin mensuplarını, asırlardır aynı çatı altında bir arada yaşadığını ifade eden Adak,” Bu kültürleri ve değerleri tüm dünyaya tanıtmak için bu festivaller Mardin için önem arz ediyor. Mardin dünya kenti yolunda önemli adımlar atıyor. Babiller, Asurlar, Hititler, Urartular, Persler, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Artukoğulları ve Osmanlılar dönemlerinde hep yerleşim merkezi olan Mardin, renkli bir kültürel yapıya sahiptir. Farklı 7 din, 7 ırkın bulunduğu; 7 dilin konuşulduğu binlerce yıllık bir medeniyet merkezini, kültürler mozaiğini anlatmak tarihçilerimize düşüyor. Venedik ve Kudüs’ten sonra tamamı SİT olan dünyadaki üç şehirden biri olan Mardin, günden güne daha çok kişi tarafından keşfediliyor. Bu konuda Artuklu Üniversitemizinde çok değerli çalışmaları mevcut. Tepede bir kale, eteklerde sarı taşlarla ilmek ilmek işlenmiş sanat harikaları ve aşağıda uçsuz bucaksız bereketli ovaya sahibiz” dedi.
KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ MARDİN’E DEĞER KATACAK Mardin’in Kültür Yolu Festivaline dahil edilmesi turizm şehri değer katacağını vurgulayan Adak,” Turizmden sanayiye, tarımdan kültürel zenginliğe kadar Mardin’i dünyanın sayılı kentleri arasına sokmak için projeleri adım adım hayata geçiştireceğiz. Öncelikle kentin turizmini canlandırmak için rehabilitasyon projelere ağırlık vermektir. Mardin, doğal ve tarihi değerleri açısından turizm potansiyeli yüksek bir şehir. Kültür Turizm Bakanlığı tarafından kentsel sit alanı olarak belirlenen Mardin’in turizm altyapısı, pazarlama ve tanıtım faaliyetlerinin geliştirilmesi sağlandı. Mardin’i Dünya kültür başkenti yapmak için hep birlikte mücadele etmek gerekir. Mardin Milletvekili olarak memleketimiz ve vatandaşlarımız için çalışmalarımıza hemşerilerimizin de katkıları, tavsiye ve önerileri ile gayret gösteriyoruz. Mardin’e hayırlı olsun” şeklinde açıklamalarda bulundu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Link
0 notes
Link
Sultan Sencer
ultan Sencer'in, ikametgâhı olan Merv'i terketmeğe sonraları cesurca muhalefet etmesi üzerine, onu bu felaketli durumunda tahkire kadar vardılar, bazı müverrihler, Sencer'in demir kafes içinde hapis olduğunu zannederler. Bu gülünç bir efsanedir ki, Sultan Bayezıd hakkında tekrar edilmiş ve yeni tarih ilmi tarafından hiçbir esasa dayanmadığı ispat olunmuştur. Oğuzlar, muzafferiyetlerinden istifade ederek, sel gibi Horasan'a yayıldılar; Nişabur'u istila ile camileri kül yığınlarına dönüştürdüler, alimleri işkencelerle idam ettiler.Ehl-i İslamı kılıç ve ateş kuvvetiyle putperestliğe döndürmeğe gayret ettiler. Sencer, dört ay esaretten sonra, bir av esnasında bunların ellerinden kurtularak, Tirmiz beyinin himmetiyle Ceyhun'u geçip memleketine geldi. Az sonra asilerin reisinin vefatı, bunları yeniden Sencer'in itaatına sevketti; o da müteakiben vefat etti
0 notes