#Petrol ve Doğalgaz
Explore tagged Tumblr posts
Text
___//// 31 Marta kadar sahil kenarlarında pikniklerde ATEŞ yakmayın,
Çünkü her yerden DOĞALGAZ ve PETROL FIŞKIRACAK HAVAYA UÇMAYALIM..!!!
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/e123716fb11a5b28a6f0a53114bfdf30/d53248529442cb2e-a6/s540x810/deaf578bef5049b4fb31afdebac403d11e697a32.jpg)
9 notes
·
View notes
Text
Chp'li komşum (78) der ki:
Bayram bey.!
Madem bu doğalgaz bedava olacaktı niye 21 senedir yapmadılar.?
Seçime giderken yaptılar.
1-Dedim abi bu doğalgaz yakaşık 4 yıl önce bulundu.36 ay gibi kısa zamanda verildi bu bile müthiş başarıdır.
2-Bu doğalgazı araman bulman için sondaj gemin olmali bu gemiler yaklaşik 10 yıl önce planlandı.gaz 4 yıl önce bulundu
3-Velev ki, bulsan bile sondaj gemi olsada savunma sanayin güçlü olmazsa onu koruyamazsan oradan çıkaramazsın.!
4-Ben bahçeme ağaçları sulamak için 42 metre 150 cm pimaş sondaj vurdurdum, bu suyu çıkarmak bahçeye vermek için dalgıç pompa hortum bir sürü takim taklavat lazım oldu bir sürü maliyet çıktı.
Şimdi metro geçti suyumda gitti.
o da,ayrı konu bu doğal gaz 2.2 km deniz içinden çıkıyor 170 km karaya ulaşıyor bu kadar kolay mı?
5-Madem bu işler bu kadar kolay oluyordu 80 yıldır bi gaz lambasına yetecek gaz veya petrol niye bulmadılar.?
5- Her gün fox ve halk tv izlersen böyle inanirsin sende haklısın
11 notes
·
View notes
Text
Reis, napıyon sen ya!
Doğalgaz, TCG Anadolu, Süper hızlı tren hattı, Yeni Zigana Tüneli, KAAN, Petrol, vs…
Muhalefet deli tavuğa döndü, 7'li oldu 9'lu, 9'lu oldu 11'li, ne yapacaklarını şaşırdılar valla.
Dur bi heri, azıcık merhametli ol ve yavaşla, nefes alsınlar garibanlar…
5 notes
·
View notes
Text
Trump, Biden'ın Petrol ve Doğalgaz Sondajı Yasağına Tepki Gösterdi
New Post has been published on https://lefkosa.com.tr/trump-bidenin-petrol-ve-dogalgaz-sondaji-yasagina-tepki-gosterdi-33015/
Trump, Biden'ın Petrol ve Doğalgaz Sondajı Yasağına Tepki Gösterdi
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7d14dd3ff25592785bcd56cd1ea95d45/fda2d623aeb8d398-ef/s540x810/6f3d99fa2eb2ac252d9e21fa7becdb17d8ba0476.jpg)
Trump, Biden yönetiminin petrol ve doğalgaz sondajı yasağına sert tepki gösterdi. Eski başkan, bu kararın enerji bağımsızlığına ve ekonomik büyümeye olumsuz etkileri olacağını vurguladı.
https://lefkosa.com.tr/trump-bidenin-petrol-ve-dogalgaz-sondaji-yasagina-tepki-gosterdi-33015/ --------
0 notes
Text
Irak, BP ile Kerkük Petrol Sahası'nın Gelişimine Adım Atıyor!
Bir Finansçı – Bağdat ve Londra merkezli petrol devi bp, Kerkük petrol ve doğalgaz sahası ile çevresindeki diğer alanların yeniden geliştirilmesine yönelik önemli bir ön anlaşma imzaladı. Irak devlet haber ajansı, Bağdat ile bp arasında, Kerkük petrol ve gaz sahası ve yanındaki alanların yeniden değerlendirilmesi konusunda bir ön anlaşmanın yapıldığını duyurdu. ANLAŞMA ŞUBAT AYI SONUNA KADAR…
0 notes
Text
ISO 29001
Petrol, Petrokimya ve Doğalgaz Sektörü
ISO 29001, özellikle petrol, petrokimya ve doğalgaz endüstrilerinde faaliyet gösteren kuruluşlar için geliştirilmiş bir kalite yönetim sistemi standardıdır. Bu standart, ISO 9001'in genel kalite yönetimi prensiplerine dayanmakta olup, sektöre özgü gereksinimleri de içermektedir. Enerji sektörünün zorluklarını ve yüksek güvenlik taleplerini dikkate alarak, daha güvenli, verimli ve müşteri odaklı bir iş yapma yaklaşımını teşvik eder.
ISO 29001’in uygulanması, petrol ve doğalgaz endüstrilerinde yüksek kalite, güvenlik ve verimlilik standartlarına ulaşılmasına yardımcı olurken, aynı zamanda çevresel ve operasyonel riskleri yönetmeyi de kolaylaştırır.
ISO 29001, petrol, petrokimya ve doğalgaz endüstrilerine özel kalite yönetim sistemleri için belirlenen uluslararası bir standarttır. Bu standart, genel kalite yönetimi ilkelerine dayansa da, enerji sektörünün özel ihtiyaçlarını ve zorluklarını karşılamak için geliştirilmiş ek gereksinimleri içerir. ISO 29001, bir kuruluşun kalite yönetim sistemini oluşturmasını, uygulamasını, sürdürmesini ve sürekli olarak iyileştirmesini sağlar.
ISO 29001’in temel özellikleri ve özellikleri şunlardır:
Endüstri Odağı: Özellikle petrol, petrokimya ve doğalgaz endüstrilerine yönelik ürünlerin tasarımı, geliştirilmesi, üretimi, kurulumu ve servisinde yer alan kuruluşların ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmıştır.
Kalite Yönetim Sistemi (KYS): ISO 29001, bir Kalite Yönetim Sistemi oluşturulması, uygulanması, sürdürülmesi ve sürekli iyileştirilmesi için gereklilikleri belirler. KYS, sektöre özgü bağlamda verimliliği, etkinliği ve genel performansı artırmayı amaçlamaktadır.
ISO 9001’e uygunluk: Enerji sektörünün benzersiz zorluklarını ve beklentilerini ele almak için sektöre özgü kriterler eklerken temel ilkelerini de içeren ISO 9001’in yapısı ve gereklilikleriyle uyumludur.
Risk Yönetimi: Standart, özellikle operasyonel risklerin önemli etkileri olabileceği petrol, petrokimya ve doğalgaz endüstrileri bağlamında riske dayalı düşünceyi ve risk yönetimini vurgular.
Süreç Yaklaşımı: Tutarlı sonuçlar elde etmek için sistematik ve iyi tanımlanmış bir yaklaşım sağlayarak kalite yönetimine bir süreç yaklaşımının benimsenmesini teşvik eder.
Müşteri Odaklılık: Standart, herhangi bir sektörde kalite yönetiminin temel bir yönü olan müşteri ihtiyaç ve beklentilerini anlamanın ve karşılamanın önemini vurgular.
Sürekli İyileştirme: Kuruluşlar, ürün ve hizmet kalitesini, verimliliğini ve müşteri memnuniyetini artırmak için süreçlerinde ve kalite yönetim sistemlerinde sürekli iyileştirme yapmaya teşvik edilir.
Ürün Gerçekleştirme: Ürünlerin petrol, petrokimya ve doğalgaz endüstrilerinin özel ihtiyaçlarını ve güvenlik standartlarını karşılamasını sağlamak için ürün tasarımı, geliştirme, üretim, kurulum ve servis ile ilgili gereksinimlerdir.
İzlenebilirlik ve Dokümantasyon: Standart, belirtilen gereksinimlere ve süreçlere uygunluğu göstermek için izlenebilirliğin ve uygun dokümantasyonun sürdürülmesinin önemini vurgular.
Tedarikçi Kalite Yönetimi: Tedarikçilerin değerlendirilmesi ve yönetilmesi ihtiyacını ve bunların kuruluşun genel kalite performansına katkılarını vurgulayarak tedarikçi kalite yönetimini ele alır.
ISO 29001, petrol, petrokimya ve doğalgaz sektörlerinde kaliteyi sağlamak ve operasyonel mükemmeliyeti artırmak için güçlü bir araçtır. Bu standart, kuruluşların güvenliği, kaliteyi, müşteri memnuniyetini ve yasal uyumu en üst düzeye çıkarırken, aynı zamanda global pazarda rekabetçi olmalarını sağlar. ATC International olarak, ISO 29001 belgelendirme sürecinde size rehberlik etmekten gurur duyuyoruz.
0 notes
Link
Trump, petrol ve doğalgaz sondajında yeni bir dönemi başlatıyor. Enerji politikalarında değişim rüzgarları eserken, Amerika'nın enerji bağımsızlığı ve küresel piyasalardaki etkisi üzerine önemli değerlendirmeler bu yazıda!
0 notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/5ade8bf36bfcea3fe3ec3eacf169a988/12b3034a7084bc16-ac/s540x810/aaadfbcbba398207de49beb70955a5d6c590ade3.jpg)
🆘 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan:
Terör örgütünün PKK’nın hem Suriye'de Arap topraklarını işgal etmesi hem Suriye halkına ait olan doğalgaz ve petrol kaynaklarının üzerine oturması hem de Kürtlere, Araplara muazzam kötü davranması artık son bulmalı.
#huseyinmeric01
#sonnefesekadarakparti
#sonnefesekadarerdoğan
#malatyaakpartiteşkilatı
0 notes
Text
Suriye’nin işgalinin asıl kazananı kim ya da kimler? – I – Yeni Yaşam Gazetesi | Yeni Yaşam
Mustafa Durmuş
Suriye’nin işgalinin asıl kazananı kim ya da kimler? – I
Tunus-Mısır-Libya’da halk ayaklanmaları
14 yıl geriye gidelim.
2010 yılının 17 Aralığında Tunus’ta, 26 yaşındaki elektronik mühendisi bir işsiz, sokaklarda sebze satarak hayatını kazanan M. Bouazizi adlı Tunuslu bir genç kendini yakmış; ardından on binlerce Tunuslu sokaklara çıkarak hükümeti ve işsizliği protesto etmiş ve isyan diktatör Ben Ali Tunus’u terk edene kadar sürmüştü.
Bundan yaklaşın 45 gün sonra 31 Ocak 2011’de bu kez Mısır’da Tahrir (Kurtuluş) Meydanı’nda yüz binlerce Mısırlı: “İş, Ekmek, Özgürlük ve Sosyal Adalet” sloganlarıyla isyan etti. On binlerce genç-yaşlı, Müslüman-Hıristiyan, örtülü- modern kadın-erkek meydanı tuttu. Onlarcası öldürüldü ama Mısır Devlet Başkanı Mübarek ülkeyi terk edene kadar da kitleler meydandan ayrılmadı. Sonrasında Libya Batılı emperyalist güçler tarafından işgal edildi ve Devlet Başkanı Kaddafi öldürüldü.
Kuzey Afrika’nın bu üç ülkesinin ikisinde (Tunus ve Mısır) ortak sorunlar vardı. Buğday ve diğer temel gıda maddeleri ve enerji fiyatlarının çok hızlı artması, derin yoksulluk, açlık, işsizlik, dışa bağımlılık, neo liberal politikalar ve 30 yıldır süren baskı-zulümle özdeşleşmiş kanlı diktatörlükler halkları isyana sürüklemişti.
Libya’da ise durum daha farklıydı. Kaddafi de bir diktatördü ama ülke ekonomisi kötü durumda değildi. Günde 1,8 milyon varillik mükemmel kalitede petrol üretimi yapılıyordu. Ülke, doğalgaz kaynakları açısından da çok zengindi ve bu doğal zenginlikler Libya’da ortalama yaşam süresinin 75’e çıkmasını ve Afrika’nın kişi başına yıllık geliri en yüksek ülkesi olmasını sağlamıştı. Ülkenin sert çölün altında muazzam bir fosil sıvı denizi vardı. Tüm bunlar emperyalist güçlerin iştahını kabartıyordu. Nitekim ABD bu ülkeyi işgal etmek üzere NATO’yu devreye sokmakta tereddüt etmedi.
Devasa ekonomik sorunlar ve devrimci durum
Kısaca, devasa ekonomik sorunlar, gıda fiyatlarındaki artışlar ve iktidarların halkın sorunlarına ilgisizliği ayaklanmaların önünü açtı. Halk mevcut rejimleri bu sorunlarla özdeş tuttuğundan rejimin değişmesini istiyor, rejimle uzlaşmaya yanaşmıyordu. “Ekmek, özgürlük ve adalet” sloganlarıyla yürüyen kitleler olağanüstü hâl uygulamalarının kaldırılmasını, parlamentonun feshini ve yeni bir anayasanın yapılmasını talep ediyorlardı.
Bir başka boyutuyla ise bölgede devrimci bir durum yaşanıyordu ve bu devrimin dürtüsü sadece diktatörlük karşıtı olmak değil, aynı zamanda anti-emperyalist, IMF karşıtı ve İsrail karşıtı olmaktı.
Çalınan devrim!
Bu nedenle de ABD ve müttefikleri bu devrimi durdurmak, bunu yapamazlarsa da onu bölgedeki Amerikan egemenliğini sürdürülebilmesi için yeniden bir biçime sokma niyetindeydiler. Nitekim bunu da sağladılar. Diktatörler devrildi ve halkların gazı alındı ama gerçek bir devrim fırsatı da böylece halkların elinden alınmış oldu. Sonrasında bu ülkeler yeniden bir kaosun içine sürüklendiler ve iç savaşlar ortaya çıktı. Mısır’da yeniden askeri diktatörlük tesis edildi.
Suriye’ye emperyalist müdahale ve iç savaş
Bu gelişmeler 2011 yılının sonlarına doğru Orta Doğu’ya da sıçradı ama bu kez hedefteki Suriye beklenmedik bir direniş göstererek o tarihten bu yılın aralık ayına kadar direndi. Bu süreçte “Büyük Orta Doğu Projesi” kapsamında başta IŞİD olmak üzere, selefi cihatçı gruplar Esad’a karşı ayaklandırıldı, 13 yıl sürecek olan bir iç savaş başlatıldı.
Ancak bu terör örgütleri hem Suriye ordusunun hem de Bölgedeki Kürtlerin direnciyle karşılaştılar. Yine de El Kaide ve El Nusra yenilmiş olsa da bölgeye hâkim devletlerin desteğiyle İdlib gibi belli bölgeleri tutmayı başardılar. Bu süreçte Esad ülkede demokratikleşmek yerine Baasçı eski rejimi sürdürmeye kalkışınca iyice gözden düştü ve yenildi. Ülkesinden kaçarak Rusya’ya sığınmak zorunda kaldı. Ülke Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve arkasındaki devletler ve İsrail tarafından işgal edildi.
Nesnel değerlendirmeler gerekiyor!
Suriye’nin işgali konusunda çok farklı değerlendirmeler yapılabilir. Nitekim Suriye’yi işgali alkışlayanlar (bizdeki iktidar medyası gibi) gibi, bunu emperyalist bir müdahale olanlar da mevcut.
Ancak, ülkeyi işgal eden güçler “ülkede diktatörlüğü ortadan kaldırmak, demokrasiyi inşa etmek, kendi sınırlarını güvence altına almak” gibi mazeretler ileri sürebilirse de, bunun doğru olmadığı ve bu eylemin açıktan bir işgal olduğu inkar edilemez bir gerçek. Nitekim daha önceki Irak’ın işgali de bu gerekçelerle yapılmış ama bölgeye demokrasi de gelmemişti.
Esad’ın serveti ile birlikte ülkeden kaçması diktatörlerin genelde yaptıkları bir şey. Ülkesini düşünüyor olsaydı zamanında ülkesindeki Araplar, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Dürziler gibi tüm halklarla birlikte tek bir ulusa dayalı olmayan demokratik bir Suriye’yi inşa edebilir ve emperyalist ve alt emperyalist güçlere geçit vermeyebilirdi. Oysa, beklendiği gibi, bunu yapmadı ve kendi ülkesinin emperyalist, Siyonist ve selefi-cihatçı bir yağmaya terk etti.
Rusya ve İran kaybetti
Suriye’deki bu gelişmelerden isyancı grupların ardındaki hangi devletlerin nasıl kazançlı ya da zararlı çıkabileceğini konusunda değerlendirme yapmak gerekirse sırasıyla:
Rusya, Beşar Esad rejiminin önemli bir destekçisiydi. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğündeki isyancı grupların iktidarı ele geçirmesi bu devlet açısından çok büyük bir kayıp olabilir. Zira Moskova 2015 yılında binlerce Rus askeri göndererek ve Suriyeli isyancı gruplara ve sivil altyapıya hava saldırıları düzenleyerek Esad’ı desteklemişti. Ancak Rusya, Ukrayna’daki savaş nedeniyle Esad’ın ihtiyaç duyduğu destek düzeyini sürdüremedi. Sonuç olarak Rusya’nın Orta Doğu’daki projesi büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Bu durum Rusya’nın Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki üslerini kaybetmesiyle sonuçlanabilir.
Esad rejiminin yıkılması, rejimi destekleyen ve Lübnan’daki Hizbullah’a silah göndermek için Suriye’ye bel bağlayan İran için de bir darbe anlamına geliyor. Yani İran devleti için de Esad’ın devrilmesi büyük bir kayıp. Doğu Akdeniz’e uzanan bir kara köprüsünü, Hizbullah gibi İran’ın vekilleri konumundaki örgütler için önemli bir üssü ve silahların Lübnan’a ulaşabileceği bir yolu kaybetmiş oldu. İran’ın Suriye’deki stratejik derinliğini kaybetmesi, İsrail ile çatışması nedeniyle ciddi şekilde zayıfladığı bir dönemde Hizbullah’ı destekleme kabiliyetini de zayıflatacaktır. (1)
Diğer taraftan, bu gelişmeler Hizbullah için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Hizbullah İran’dan Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan son derece önemli karasal yaşam hattını kaybetti. HTŞ muhtemelen İran’dan gelen silah ve diğer malzemelerin akışını durduracak ve İran’ın İslamcı Devrim Muhafızları ve Kudüs Gücü danışmanlarının Hizbullah’ı desteklemeye devam etmesini engelleyecektir. (2)
Savaşın asıl kazananı İsrail!
Rejimin düşmesinden sadece birkaç saat sonra İsrail ordusu Hermon Dağı’nın Suriye tarafını ele geçirdi. Ordu, 1974 ateşkes hattına yakın beş köyün sakinlerine evlerinde kalmalarını ya da olası çatışmalar nedeniyle köyleri boşaltmalarını söyledi. Başbakan Benjamin Netanyahu bölgeyi ziyaret etti ve İsrail’i bölgeden askerlerini çekmeye zorlayan 1974 anlaşmasının artık geçerli olmadığını açıkladı. İsrail hava kuvvetleri, stratejik askeri varlıklar içerdiği iddiasıyla Büyük Şam’daki bazı askeri bölgelere baskın düzenledi. Kuzeyde ise çatışmaların yeniden alevlendiği haberleri üzerine Türk hava kuvvetleri Kürt mevzilerini bombaladı. (3)
ABD, HTŞ’yi de “terör örgütü” olarak tanımlasa da uzun süredir Esad rejimine karşı çıkıyor ve onu devirmek için uğraşıyordu. Bu yüzden de istediği oldu. Bölgedeki en temel müttefiki olan İsrail ise bu savaşın asıl kazananı konumunda. Zira Golan tepelerini işgal edip Şam’a doğru ilerleyerek “Büyük İsrail Projesi” için önemli bir adım daha atarken, İran’ın bölgedeki konumunu da zayıflattı. Suriye’nin en stratejik yeri olan Cebel Şeyh’i işgal etmesi ise bölgede kendine çok önemli bir stratejik mevzi kazandırdı. (4) İsrail bu hafta Suriye’de en az 350 hava saldırısı gerçekleştirdi.
Türkiye kazandı mı?
Türkiye’nin HTŞ gibi selefi cihatçı silahlı gruplara verdiği destek son saldırılar açısından kritik önem taşıyordu. Ayrıca 2017 yılında bir dizi silahlı grubu bir araya getiren ve kuzeybatı Suriye’nin bazı bölgelerini kontrol altına alan önemli bir aktör olan “Suriye Ulusal Ordusu” da Türkiye tarafından destekleniyor.
Son haftalarda Türkiye, Esad rejiminin Ankara ile ilişkileri normalleştirme çabalarını reddetmesinin ardından isyancı örgütlere yeşil ışık yaktı. Elde edilen sonuç dikkate alındığında, bundan böyle Türkiye muhtemelen ülkedeki en etkili dış aktör olarak ortaya çıkacaktır.
Kısaca, Türkiye’deki iktidar bloku Esad’ın şiddet yoluyla devrilmesini zımnen destekledi ve Şam’daki yeni rejimi şekillendirme fırsatına sahip oldu.
Nitekim birçok uluslararası yorumcu bu görüşü destekliyor. Örnek olarak bir yoruma göre: “Esad’ın düşüşünden potansiyel olarak asıl kazançlı çıkacak olan devlet Türkiye’dir. Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’de uzun bir yol kat etti; bir zamanlar Esad’ın hamisiyken onun devrilmesini talep etti ve ardından Esad rejimiyle normalleşme arayışına girdi. Geçtiğimiz haftalarda Erdoğan Esad’ın şiddet yoluyla devrilmesini zımnen destekledi. Ankara şimdi Şam’daki yeni rejimi şekillendirmek için bir fırsata sahip oldu”. (5)
ABD, İsrail, Türkiye aynı çizgide mi?
Keza Orta Doğu uzmanı gazeteci Conor Gallagher, “ABD’nin vekilleri (Ukraynalı neo-Naziler, İslami köktendinciler ve Siyonist soykırımcılar) aracılığıyla Suriye Devlet Başkanı Esad’ı devirmek ya da en azından olası bir çözüm öncesinde daha fazla toprak koparmak ve Tahran’ın ülkedeki etkisini zayıflatmak için Suriye’de yeniden bir araya geldiğini; Türkiye’ninse, eski adıyla Nusra Cephesi olarak bilinen İslamcı paramiliter örgüt HTŞ’nin en büyük destekçisi olarak merkezi bir rol oynadığını” ileri sürüyor.
Neo Osmanlıcı girişimler
Türkiye’nin ABD ve İsrail ile iş birliği yaptığını ileri süren yazara göre: “Erdoğan’ın çıkarları ABD-Ukrayna-İsrail grubun çıkarlarıyla örtüşüyor. Türkiye’nin eski imparatorluğun büyük bir kısmı üzerindeki etkisini güçlendirdiğini görmek isteyen Erdoğan ve kliğinin katı neo-Osmanlı hırsları, ABD-Ukrayna-İsrail’in bölgedeki Rus ve İran etkisini azaltma arzusuyla örtüşüyor. En azından Türkiye, mültecilerin geri dönüşü için herhangi bir kalıcı çözümden (potansiyel olarak Trump II döneminde) önce Suriye’de kendisinin ve vekillerinin kontrolü altında daha fazla toprak elde etmek istiyor ve bu da Ankara’nın tehdit olarak gördüğü Kürt güçlerini etkisiz hale getirmek için daha iyi konumlanmasını sağlayacak. Türkiye üç milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapıyor ve Erdoğan bu konuda bir şeyler yapması için ülke içinde baskı altında ve binlerce kişiyi “gönüllü geri dönüş” beyanlarını imzalamaya zorlamakla suçlanıyor. Suriye’de güvenlik ortamı “güçlendikçe” Erdoğan daha fazla Suriyelinin Türkiye’den sınır dışı edileceğini söylüyor”. (6)
Devam edecek…
Dip notlar:
https://theconversation.com/what-syrias-rebel-takeover-means-for-the-regions-major-players-turkey-iran-and-russia (9 December 2024).
https://www.cfr.org/expert-brief/syria-after-assad-what-know-about-hts-hezbollah-and-iran (9 December 2024).
https://geopoliticalfutures.com/after-the-fall-of-assad-the-middle-east-braces-for-unrest (10 December 2024).
https://www.cfr.org/expert-brief/after-fall-assad-dynasty-syrias-risky-new-moment (8 December 2024).
https://www.nakedcapitalism.com/2024/12/erdogan-backstabs-his-way-into-center-of-middle-east-conflict.html (2 December 2024).
0 notes
Text
Dünya Bölgeleri: Ortadoğu 2023-2024 Bütünleme Soruları
Dünya Bölgeleri: Ortadoğu 2023-2024 Bütünleme Soruları Dünya Bölgeleri: Ortadoğu 2023-2024 Bütünleme Soruları 1. Günümüzde Kuveyt ekonomisi hangi kaynağa dayanmaktadır? A) Demir B) Doğalgaz C) Altın D) Kömür E) Petrol Cevap: E) Petrol Açıklama: Kuveyt, petrol rezervleri ve ihracatı ile ekonomisini büyük ölçüde bu kaynağa dayandırmaktadır. 2. Aşağıdakilerden hangisi Yemen’in şehirlerinden biri…
0 notes
Text
Euronun Uluslararası Ticaretteki Rolü
Giriş
Uluslararası ticarette para birimlerinin kullanımı, ticaret maliyetlerini ve finansal riskleri etkileyen önemli bir faktördür. Euro, Avrupa Birliği'nin ortak para birimi olarak, özellikle AB ile ticaret yapan ülkeler için tercih edilen bir ödeme aracı olmuştur. Bu makalede, euronun uluslararası ticaretteki rolü, avantajları ve küresel etkisi tartışılacaktır.
1. Euronun Ticarette Kullanımı
AB İçinde Ticaret: Euro, Avrupa Birliği içindeki sınır ötesi ticarette işlem maliyetlerini ve döviz kuru riskini ortadan kaldırarak ticareti kolaylaştırır.
AB Dışı Ticaret: Özellikle Avrupa ile yakın ticari ilişkileri olan ülkeler (örneğin Türkiye, Rusya ve bazı Afrika ülkeleri) euroyu tercih etmektedir. Petrol, doğalgaz ve endüstriyel mallar gibi ürünlerde euro cinsinden ticaret yapılması yaygındır.
Uluslararası Ödeme Sistemleri: SWIFT gibi uluslararası ödeme sistemlerinde euro, küresel ödemelerde en çok kullanılan ikinci para birimidir.
2. Euronun Ticaretteki Avantajları ve Dezavantajları
Avantajlar:
Döviz Kuru Riski Azalır: Euro kullanan firmalar, döviz kuru dalgalanmalarına karşı korunur.
Maliyet Tasarrufu: Para birimi dönüşümü gerekmediği için işlem maliyetleri düşer.
Dezavantajlar:
Rekabetçilik Sorunları: Bazı ülkeler, yerel para birimlerinin değer kaybetmesini, rekabet avantajı sağlamak için kullanabilirken euroya sahip ülkeler bu esneklikten mahrumdur.
Politik Risk: AB’nin siyasi riskleri (Yunanistan borç krizi gibi) euro cinsinden işlemleri etkileyebilir.
Sonuç
Euro, uluslararası ticarette önemli bir araç olarak kabul edilmektedir. Özellikle Avrupa ile ticaret yapan ülkeler için maliyet avantajı sağlamaktadır. Ancak, politik riskler ve kur dalgalanmaları euronun ticaretteki rolünü zaman zaman etkilemektedir.
0 notes
Text
*HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ???*
Ak Parti iktidar olduktan sonra Türkiye'ye yapılan yatırımların %10'u bile halktan alınan vergilerle yapılabilirmiydi veya (İngiltere, Amerika, İsrail haricinde) bunu düşünüp te farkına varan kimse oldu mu?
Bu ülke petrol, doğalgaz satmaz.
Bu ülke maden, silah, uçak satmaz.
Bu ülke ilaç satmaz, teknoloji satmaz, arabasını bile ithal eder.
Bu ülke elmas, altın çıkarmaz. Kısacası bu ülkenin turizmden başka hiç bir dış geliri yoktur.
Hiçbir zaman ithalatı, ihracatından az olmamıştır. Kıymeti üzerinden hesaplandığında bu ülkeye giren mal, çıkandan çok daha fazladır.
Hal böyle iken Türkiye nasıl oluyor da, petrol satan Suudi Arabistan'dan, doğalgaz satan Rusya ve Azerbaycan'dan, silah satan Amerika, İngiltere ve İsrailden, araç satan Avrupa ülkelerinden, elektronik ürünler pazarlayan Güney Kore ve Japonya'dan, ucuz iş gücü sayesinde ekonomisini güçlendiren Çin'den daha fazla yatırım yapıyor?
Krizler bütün ülkeleri sarsarken Türkiye nasıl oluyor da sarsılmıyor? Yatırımlar durmuyor?
Sağlık, Bilim, Eğitim ve Askeri alanlarda gelişmeler yavaşlaması gerekirken aksine hızlanıyor? Sosyal devlet olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye ne satıyor, nerden geliyor bu paralar?
Gerçekten bütün bunlar nasıl oldu?
Halktan alınan vergilerle bırakın hırsızlık yapmayı; son 10 yılda yapılan yatırımların %10'u bile yapılamazdı.
O halde nereden buldu bu parayı Türkiye?
11 Eylül sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Uluslararası kuruluşlar bir çok arap iş adamını El-Kaideye yardım ve yataklık yapmakla suçladı. Bu iş adamlarından bazıları Amerika ve İngiltere'nin sözünden çıkmayan ve tehditlerinden korkarak yelkenleri indirerek bu haklarındaki bütün suçlamalardan aklandılar(?)
Bunların dışında suçlamaları kabul etmeyerek davalarla dişe diş mücadele edip masumiyetini ispatlayan samimi arap iş adamları da vardı. Hatırlarsanız 28 Şubat sürecinde Almanya'daki soydaşlarımızın ve halkımızın kurduğu bir çok şirket yeşil sermaye yaftasıyla suçlayarak batırılmış, kurucuları da hırsız ilan edilmişlerdi. Anlayacağınız üzere tezgâh içeride de dışarı da da aynıydı.
Davalarla uğraşıp aklanan, emperyalizme teslim olmayan bu iş adamlarından biri de Yasin El Kadı idi. (araştırabilirsiniz)
Yasin El Kadı ve O'nun gibi iş adamları New York ve Londra borsasındaki bütün paralarını çekip nakit olarak Türkiye ye taşıdılar.
İşte bu paraların çoğu kayıt dışı $ olarak depolarda tutulurken bir kısmı ile de Türkiye'de, oto yollar, köprüler, tüp geçitler, toplu konutlar, hastaneler, hızlı tren ağları, üniversiteler, hava alanları vb. yatırımlar yapıldı.
Arap kökenli bu iş adamlarının paralarını Türkiye'ye taşımalarında Amerika ve İngiltere'ye olan nefretlerinin artması ve İslâm dünyasında Türkiye dışında ayakta kalan başka bir ülkenin kalmamış olması etkili olmuştu.
Son kalenin Türkiye olduğunu farkeden Yasin El Kadı gibi iş adamları kayıt dışı paralarını Erdoğan'a kullanana dek bankalar dışında muhafaza etmek üzere teslim ettiler. Zira
Merkez Bankası'nda bile İsrail başta olmak üzere yabancılara çalışan casuslar kol geziyor, Türkiye'deki dolar miktarını öğrenmeye çalışıyorlardı. Hatırlarsanız Merkez Bankası'nda casusluk suçlaması ile işine son verilenler olmuştu.
Erdoğan Reza Zarrab'ı kullanarak paranın bir kısmını ambargoyu delerek İran ile yapılan ticarette eritiyor, bir kısmını Türkiye'deki yatırımlara harcıyor, kalan kısmını da bir şekilde muhafaza etmeye devam ediyordu.
Bu paralar devletin parası olmadığı için Devletin kasası açık vermiyor, aksine sürekli fazla veriyordu. Bu fazlalığı bu güne kadar kimse sorgulamadı.
Bu ülke geliri giderini karşılayamazken, nasıl oluyor da batmıyor, aksine sürekli gelişip zenginleşiyordu?
Bu soruyu bizden başka soranlar da oldu. Ellerinde bir belge olmayınca R. Tayyip Erdoğan'ı diktatör, terörist, hırsız gibi ithamlarla halkın gözünden düşürüp, eyalet valisi gibi yönetecekleri yeni bir başbakan bulmak için düğmeye bastılar. Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları, Mit tırlarına yapılan operasyonlar hep bu sebepten idi.
Asıl konumuza dönersek, gezi olaylarında dolar 2 TLyi görmeyecek diyen Merkez Bankası her gün piyasaya 1 milyar dolar sürüyor, bu da ABD ve İngiltere'yi çıldırtıyordu. Hangi paraydı bu piyasaya sürülen para? Merkez Bankası' nda Dolar limitinin tükenmiş olması, Dolar'ın en az 5 TL ye fırlaması gerekiyordu. Ama olmuyordu işte...
Bu paralar Yasin El Kadı gibi bir kaç arap iş adamının parasıydı ve Yasin El Kadı sırf bu yüzden Türkiye'ye geldiğinde bir kaç kere suikaste uğradı. (Google'dan kazalara bakın...)
Bütün bu detayları devlet açıklayamaz. Kayıt dışı paralar devleti uluslararası arenada suçlu yapar, arap iş adamlarını da hedef haline getirir. Bu durumu en iyi bilenlerden biri de parelel yapı olduğu için, Tayyip Erdoğan'ın milyar dolarları çaldığını tapelerle isbata kalktılar. Çok iyi biliyorlardı ki, yapılan yatırımlardan bırakın rüşvet alıp para çalmayı, mevcut gelirlerle yatırımların %10' unu bile yapmak mümkün değildi. Devletin kasasına gelen para gibi kasadan çıkacak olan da belliydi.
Kullanılan para miktarı öyle 1 Milyar dolar filan da değil. Çok daha fazla. Ama CİAmaat 100 milyar dolar deseydi, herkes OHA diyeceği için 1 milyar dolar gibi inandırıcı bir rakamı tercih ettiler.
Hal böyle iken bu gerçekleri dillendiremeyen muarızlara karşı bu ülkenin iyiliğini düşünen insanların bir şeyler yapması lazım. Bu para devletin geliri değil, aksine devlete Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi itibarı ile kattığı ek gelirdir. Bu paralar bu güne dek milletin çıkarları için kullanılmıştır ve bundan sonra da bu çıkarlar doğrultusunda kullanılacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızı ve bu ülkeyi İngiliz, Amerikan, Yahudi uşaklarına yem etmeyelim.
100 tane de kaset çıksa biliniz ki Recep Tayyip Erdoğan hırsız değil aksine bu ülkeye dışardan para getirmiş, kaybetmeye tahammülümüzün olmayacağı, yeri doldurulamaz bir liderdir. Gelecek nesiller için O'na sahip çıkalım.
Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu
11 notes
·
View notes
Text
Orta Asya ve Enerji Taşıma Hatları
Orta Asya, tarih boyunca büyük imparatorlukların geçiş noktası olmuş, İpek Yolu gibi stratejik ticaret yollarının merkezinde yer almıştır. Bugün ise bölge, enerji taşıma hatlarıyla yeniden küresel bir öneme sahip olmuştur. Zengin doğal kaynakları, özellikle petrol ve doğalgaz rezervleri, bu bölgeyi enerji taşımacılığı açısından kritik bir kavşak haline getirmektedir. Orta Asya’nın enerji…
0 notes
Text
Türk ihracatçıları Çin seferine çıkıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/191554/turk-ihracatcilari-cin-seferine-cikiyor/
Türk ihracatçıları Çin seferine çıkıyor
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/3a58e90f0199ad3f691daba7339051ff/f36cb6c5a181d10c-ee/s540x810/62247a1ad5d0045d91bce4301c6873bcccfa9cd8.webp)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/3a58e90f0199ad3f691daba7339051ff/f36cb6c5a181d10c-ee/s540x810/62247a1ad5d0045d91bce4301c6873bcccfa9cd8.webp)
Türk ihracatçıları Çin’in 2,6 trilyon dolarlık ithalatından daha fazla pay almak, Çin ile Türkiye arasında 41,6 milyar dolara ulaşan dış ticaret açığını azaltmak için Çin seferine çıkıyor.
İZMİR (İGFA) – Dünya’nın en büyük ithalat fuarı ve Çin’in en prestijli fuarı olan “CIIE – Çin Uluslararası İthalat Fuarı 2024” Türkiye Milli Katılım organizasyonuna Ege İhracatçı Birlikleri (EİB)’nin Türkiye Milli Katılım organizasyonuyla 13’ü gıda sektöründen 15 firma katılıyor.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, 2024 yılında 13 uluslararası fuara milli katılım organizasyonu yaptıklarını, CIIE – Çin Uluslararası İthalat Fuarı’nın 2024 yılının son organizasyonu olacağını dile getirdi.
Çin Uluslararası İthalat Fuarı’nın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından bizzat planlanan, önerilen ve teşvik edilen önemli bir etkinlik olduğu bilgisini veren Eskinazi, “Çin’in yıllık ihracatı 3,38 trilyon dolara ulaşsa da, yıllık ithalatı da 2,56 trilyon dolar seviyesinde. Çin başka bir ifadeyle devasa ithalat yapıyor. Türk ihracatçıları için Çin ithalat yapmak için uzak değilse, ihracat yapmak içinde uzak bir ülke değil. Çin’e karşı verdiğimiz 41,6 milyar dolarlık dış ticaret açığını kapatmak için çalışıyoruz ve Çin İthalat Fuarı’nı dış ticaret açığımızın kapanması için önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Çin ile karşılıklı siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmek Hükümetimizin de öncelikleri arasında. Maliye ve Hazine Bakanımız Mehmet Şimşek 6-8 Kasım 2024 tarihlerinde Çin’i ziyaret edecek. Bu siyasi ilişkilerdeki olumlu ortamı ihracat rakamlarımıza yansıtmak istiyoruz” diye konuştu.
ÇİN-AVRASYA EXPO FUARI’NA DA MİLLİ KATILIM ORGANİZE ETMEK İSTİYORUZ
Ege İhracatçı Birlikleri’nin Çin pazarına yönelik yaptığı çalışmaların 2018 yılı sonrasında hız kazandığını belirten Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, Çin’i gerek yüzölçümünün büyüklüğü ve 1,5 milyarlık nüfusundan dolayı bir ülke değil bir kıta gibi değerlendirmek gerektiğinin altını çizdi.
Ticaret Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle 26-30 Haziran 2024 tarihlerinde Urumçi’de Çin Ticaret Bakanlığı, Çin Dışişleri Bakanlığı, Çin Uluslararası Ticareti Geliştirme Konseyi (CCPIT) ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi Hükümeti tarafından ortaklaşa düzenlenen “8. Çin-Avrasya Expo” Fuarı’na katıldıklarını hatırlatan Ertan, “İpek Yolu’nun yeni fırsatlarını sunan ve Avrasya’nın yeni dinamiklerini harekete geçirecek fuara 2025 yılında Türkiye Milli Katılım Organizasyonuyla daha güçlü katılmak istiyoruz. Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Kuşak ve Yol İnisiyatifi kapsamında çok önemli bir rol oynuyor. Çin’i Orta Asya ve Avrupa’ya bağlayan stratejik bir konumda yer alıyor. Bölgede demiryolları, karayolları ve havalimanları gibi önemli altyapı projeleri gerçekleştirilmiş ve halen gerçekleştirilmeye devam ediliyor. Özellikle Çin-Avrupa demiryolu hatları, Sincan üzerinden geçmekte. Urumçi, Çin-Orta Asya-Azerbaycan-Türkiye’den geçen orta koridor hattı boyunca ve Çin-Avrupa ticaretinde önemli bir lojistik merkezi konumunda. Bölge, Orta Asya’dan Çin’e uzanan petrol ve doğalgaz boru hatlarının geçiş noktası. Kuşak ve Yol İnisiyatifi projeleri sayesinde bölgede üç tane serbest bölge kurulmuş, ekonomik aktivite artmış, istihdam olanakları genişlemiş bulunmakta. Bu gelişmelerin heyecanını her kesimde gözlemlemek mümkün. Biz Türk ihracatçıların ve yatırımcıların bu bölgeye şimdiden ilgi göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Zira önümüzdeki 10 yıl o bölgede hızlı bir gelişim süreci yaşanacaktır. Dünyada denize en uzak şehir olan Urumçi; denizden uzaklığına rağmen, İpek Yolu üzerindeki konumu nedeniyle tarihte ve günümüzde önemli bir ticaret merkezi. Çin hükümeti bölgenin gelişimine özel önem vermekte ve Çin’in batıya açılan kapısı olarak görülmekte” şeklinde konuştu.
ÇİN, GIDA İHRACATINA BÜYÜK FIRSATLAR SUNUYOR
Ticaret Bakanlığı’nın Uzak Ülkeler Stratejisi kapsamında Çin’e yönelik pazarlama faaliyetlerine yoğunlaşmak istediklerini dillendiren Ege İhracatçı Birlikleri Sürdürülebilirlik ve Organik Ürünler Koordinatörü ve Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, Çin’in gıda ihracatçıları için büyük fırsatlar sunduğunu kaydetti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
BOTAŞ'tan Son Dakika: Doğalgaz Fiyatlarında Artış Bekleniyor mu?
Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ’nin (BOTAŞ) web sitesinde yayımlanan güncel tarife tablosuna göre, doğalgaz tarifeleri ocak ayında mesken ve sanayi aboneleri için sabit kalmıştır. Bu kapsamda, BOTAŞ’ın konut tüketicilerine dağıtım şirketleri aracılığıyla ocak ayında uygulayacağı doğalgaz satış fiyatı, 1.000 metreküp için 5.631 lira olarak belirlenmiştir. Ekmek üretiminde kullanılan doğalgaz…
0 notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/b6cf331b39daed5500dce2537061af7e/b40b63f9f6190aaf-c7/s540x810/f72bd699e3d64ca23b12947e2f0fad4b9d7f69e6.jpg)
Tarımı Amerika’ya Kimler Teslim Etti? (Son Bölüm)
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/tarimi-amerikaya-kimler-teslim-etti-son-bolum/
Değerli Dostlar,
Türk tarımını Amerika’ya teslim edenler zincirinin 13. halkasına, yani son halkasına geldik.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, vatan varlıklarını satışa çıkaran ilk kişi değildi, ancak “en çok satış yapan” unvanını o aldı.
13. ÖNCE BAŞBAKAN SONRA CUMHURBAŞKANI OLAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Recep Tayyip Erdoğan, PETKİM’i Sattı
PETKİM, bir devlet kuruluşuydu. Kuruluş sermayesi Türk milletinin cebinden çıkmıştı. PETKİM, Türk milletinin malıydı.
Yıllık 2 milyon 600 bin ton petrol ürünleri üretim kapasitesine sahipti. Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasında ilk 10’da yer almış ve 2002 yılında Türk ekonomisine 260 katrilyon lira katkıda bulunmuş, yaklaşık 5 bin kişiye iş sağlamıştır.
PETKİM, 6 Haziran 2003 günü satıldı. Yüzde 51’ini Azer SOCAR aldı, geri kalan hisseler borsada yabancı yatırımcılara gitti.
Recep Tayyip Erdoğan, TÜPRAŞ’ı Sattı
TÜPRAŞ’ın dört rafinerisi bulunmaktaydı: İzmit İPRAŞ, İzmir ALİAĞA, Kırıkkale Rafinerisi ve Batman Rafinerisi.
TÜPRAŞ, Türk devletinin, yani Türk milletinin malıydı.
TÜPRAŞ, Türkiye’de en çok ciro yapan, en çok para kazanan ve devlete en çok vergi veren dev bir kuruluştu. Her yıl, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde birinci sırayı almaktaydı.
TÜPRAŞ’ta yaklaşık 5 bin kişi çalışmaktaydı. TÜPRAŞ’ın 2002 yılı net kazancı 108 milyon dolardı.
TÜPRAŞ, Haziran 2004’te satıldı. Hisselerin yüzde 51’ini İngiliz Shell ve Koç ortaklığı aldı. Geri kalan hisseler borsada yabancı yatırımcılara gitti.
Recep Tayyip Erdoğan, SEKA’yı Sattı
Türkiye’nin kâğıt üreten fabrikalarının şirketi SEKA’nın sermayesi 50 milyon liraydı. SEKA’nın tamamı, Türk devletinin malıydı.
Yani SEKA, Türk milletinin malıydı. SEKA, Türk vatanının bir parçasıydı.
Albayraklar Davası’nda ihaleye fesat karıştırmaktan Başbakan Tayyip Erdoğan ile birlikte yargılanan, 2 ay 27 gün hapis, para cezası ve bir yıl ihaleden men cezası alan Muzaffer Albayrak, SEKA’nın Balıkesir fabrikasını, Haziran 2003’de, 1 milyon 100 bin dolara satın aldı. Bu satış, fabrikayla beraber şunları da kapsıyordu: 1980 dönüm arazi, 185 lojman, 47 iş makinesi, sosyal tesisler ve Ovabayırı’nda Su Pompa Tesisi.
Şimdi gelelim, Recep Tayyip Erdoğan’ın sattığı diğer varlıklara:
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2003 Yılında Sattıkları:
Kayseri’deki Taksan, Bolu Gerede’deki Gerkonsan, Afyon, Kastamonu, Aksu ve Çaycuma işletmeleriyle Taşucu tersane alanı.
Çeşme Limanı, Kuşadası Limanı, Trabzon Limanı ve Dikili Limanı.
Sümer Holding’in Merinos Halı Markası ve Adıyaman İşletmesi.
Türkiye Zirai Donatım Kurumu’nun Sakarya İşletmesi.
Arçelik, Tofaş, Ünye Çimento ve Türkiye Kalkınma Bankası’na ait kamunun elindeki hisselerle 277 adet taşınmaz, 103 arsa ve 90 adet lojman.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2004 Yılında Sattıkları:
Eskişehir Doğalgaz Şirketi (Esgaz).
Artvin Murgul ile Kastamonu Küre’de bakır madeni çıkarıp işleyen Eti Bakır, Sivas ve Malatya’daki Divriği Hekimhan Maden İşletmeleri.
Bursagaz, Bursa Doğalgaz Şirketi.
Amasya Şeker Fabrikası, Kütahya Şeker Fabrikası.
Kütahya Tavşanlı’daki Eti Gümüş.
Elazığ’daki Eti Krom.
Antalya’daki Eti Elektrometalürji İşletmeleri.
Çayeli Bakır İşletmeleri.
Türkiye Gübre Sanayi şirketine ait Gemlik ve İstanbul’daki fabrikaları ile Kütahya Gübre Varlıkları ve Şanlıurfa depoları arazisi.
Sümer Holding’in Malatya, Bakırköy ve Diyarbakır işletmeleri.
SEKA’nın Karacasu, Ardanuç ve Akkuş işletmeleriyle Ankara Alım Satım Müdürlüğü binası.
Elazığ Belediyesi Ulaşım Turizm Tekstil Madencilik ve Taahhüt Üretim Pazarlama A.Ş.’nin (EBÜAŞ) Samsun Soğuk Hava Deposu, Manisa Kombinası ve arsası.
Sümer Holding’e ait Ortadoğu Teknopark şirketi.
Çanakkale Deri İşletmesi.
Malatya ve Tümosan işletmeleri.
Türkiye Demir Çelik İşletmeleri’ne ait Kalkınma Bankası hisseleri.
Bursa İnegöl’deki Kibrit Fabrikası.
Karadeniz Bakır İşletmeleri’nin Samsun İşletmesi.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait Ankara ve Samsun feribotları.
THY’nin 126 milyon dolarlık hissesi ile 375 adet taşınmaz ve lojman.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 Yılında Sattıkları:
İstanbul Ataköy Turizm, Ataköy Otelcilik, Ataköy Marina ve Yat İşletmeleri.
Konya Seydişehir’deki Eti Alüminyum Fabrikası.
Kıbrıs Türk Hava Yolları şirketi.
Adapazarı Şeker Fabrikası.
Türkiye Deniz İşletmeleri’nin Karadeniz ve Turan Emeksiz gemileri ile şehir hatları hizmetleri ve gemileri.
Sümer Holding’in İstanbul İmar Şirketi, Beykoz İşletmesi, makine ve teçhizatları.
Türkiye Gübre Sanayi’nin Samsun Gübre Fabrikası ve Ordu Fatsa ile Tekirdağ depoları.
DSİ, Bayındırlık Bakanlığı ve Karayollarının Kayseri Erciyes’teki sosyal tesisleri.
Sümer Holding’in Aselsan’daki hissesi, Sarıkamış ve Tercan işletmeleri, Yeşilova Halı ve Battaniye Fabrikası.
Emekli Sandığı’nın Kuşadası Tatil Köyü ile İstanbul Hilton Oteli.
THY’nin USAŞ’taki hissesi, TOPRAŞ’taki kamu hisselerinin bir bölümüyle 120 taşınmaz ile 41 adet arsa.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2006 Yılında Sattıkları:
Erdemir, Başak Sigorta ve Başak Emeklilik.
Emekli Sandığı’nın başkentteki Büyük Ankara Oteli ve Kızılay Emek İşhanı, İzmir’deki Büyük Efes Oteli, İstanbul’daki Büyük Tarabya Oteli.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin Yakıt-2 gemisi, Çanakkale Şehir Hatları Hizmetleriyle 9 gemisi.
THY’ye ait kamu hisselerinin bir bölümüyle 350 adet daire, arsa ve taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2007 Yılında Sattıkları:
TCDD-Deveci Maden Sahası İşletme Hakkı.
TCDD Mersin Limanı.
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) İstanbul Levent Arsası.
Sümer Holding-BUMAS, Araç Muayene İstasyonunun 1. ve 2. bölgesi.
Emekli Sandığı Mülkiyeti Bursa Çelik Palas Otel, Türkiye Halk Bankası, 245 adet daire, arsa ve taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2008 Yılında Sattıkları:
Sümer Holding NİTRO-MAK Makine Kimya Nitro Nobel Kimya Sanayi A.Ş.’nin yüzde 33,5 hissesi.
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’nin 9 santralı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2009 Yılında Sattıkları:
TEDAŞ Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş., TEDAŞ Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş.
TEDAŞ Konya Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. ve 140 adet daire, arsa ve taşınmaz malları.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2010 Yılında Sattıkları:
TCDD’nin Samsun ve Bandırma limanları.
Eskişehir Osmangazi, Çamlıbel, Uludağ, Çoruh, Yeşilırmak ve Fırat Elektrik Dağıtım şirketleri.
Sümer Holding’in Antalya Barit ve Mersin Taşucu işletmeleriyle 205 adet daire, arsa ve taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 Yılında Sattıkları:
Bayburt, Çemişgezek, Girlevik, Bünyan, Çamardı, Pınarbaşı, Sızır, İznik, Dereköy, İnegöl, Cerrah, Mustafakemalpaşa, Otluca, Uludere, Adilcevaz, Ahlat, Malazgirt, Varto, Değirmendere, Karaçay, Kuzuculu, Turunçova, Finike, Kayadibi, Besni, Derne, Erkenek, Kernek ve Kovada 1-2 akarsu santralleri.
İskenderun Limanı.
Trakya Elektrik Dağıtım şirketiyle 195 adet daire, arsa ve taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012 Yılında Sattıkları:
Acıpayam Selüloz Sanayi’nin (ACISELSAN) yüzde 77 hissesi.
Kayseri Elektrik’in yüzde 20 hissesi.
Beykoz’daki iskele ve rıhtım.
Halk Bankası’nın yüzde 24 hissesiyle 192 adet daire, arsa ve taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013 Yılında Sattıkları:
Galataport.
Hamitabat Elektrik Üretim ve Tic. A.Ş., İstanbul Anadolu Elektrik, Boğaziçi Elektrik, Toroslar Elektrik, Araslar Elektrik, Dicle Elektrik, Vangölü Elektrik, Seyitömer ve Kangal Elektrik Santralleri.
Yeditepe Beynelmilel Otelcilik ve Turizm Tic. A.Ş.’nin yüzde 15 D grubu, yüzde 11 E grubu hissesi.
TEDAŞ’ın Tekirdağ, Muğla, Bilecik, Düzce, İstanbul, Denizli, Kocaeli’deki çok sayıda taşınmazı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 Yılında Sattıkları:
İzmir Limanı, Derince Limanı, Yarımca Limanı.
Elektrik Dağıtım Şirketleri: Çoruh, Fırat, Yeşilırmak ve Kayseri Elektrik.
Türkiye Şeker Fabrikası, THY’nin kalan hissesi, Ziraat Bankası, Botaş ve çok sayıda taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2015 Yılında Sattıkları:
EÜAŞ, Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin bazı akarsu santralleri.
Kemerköy, Yeniköy ve Çatalağzı Termik Santralleri.
Kemerköy Liman Sahası.
TCDD’nin Derince Limanı.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’nin (TDİ) Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı.
Oyak İnşaat’ın yüzde 25 hissesi.
Milli Piyango İdaresi’ne ait şans oyunları lisans hakkının devrine ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu onayı alındı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2016 Yılında Sattıkları:
ADÜAŞ, Ankara Doğal Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin İnebolu Limanı.
Elbistan Şeker Fabrikası ve Burdur Şeker Fabrikası.
Türk Petrol Dağıtım Şirketi (TP).
Hopa Termik Santralı.
EÜAŞ, Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin Doğukent, Kürtün, Torul, Karacaören 1 ve 2, Kadıncık 1 ve 2, Şanlıurfa, Adıgüzel, Kemer Hidroelektrik Santralleri.
TEDAŞ’a ait yüzlerce arazi, arsa ve taşınmaz.
Maliye Hazinesi’ne ait çok sayıda arsa, arazi ve taşınmaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2017 Yılında Sattıkları:
15 elektrik santrali.
324 ihale kapsamında, 3 kuruluşta bulunan kamu hisseleri.
347 taşınmazın çeşitli kişi ve firmalara satışı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2018 Yılında Sattıkları:
Beş kömür ve linyit madeni.
Alpullu Şeker Fabrikası ve Muş Şeker Fabrikası.
Turhal Şeker Fabrikası, Yozgat Şeker Fabrikası, Çorum Şeker Fabrikası, Kırşehir Şeker Fabrikası ve Niğde Bor Şeker Fabrikası’nın satışı onaylandı.
Türkiye Varlık Fonu (TVF):
26 Ağustos 2016’da Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Varlık Fonu (TVF) adlı bir fon kurdu. Bu fonun amacı şu şekilde açıklandı: Yurt içinde devlete ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak ve dış kaynak temin etmek.
10 Temmuz 2018 tarihinde bir kararnameyle TVF, Cumhurbaşkanı’na bağlandı. Peki Cumhurbaşkanı kimdi? Recep Tayyip Erdoğan. TVF’yi ne TBMM, ne hükümet, ne de Sayıştay denetleyebilecekti! Yani TVF, tüm denetlemelerin dışındaydı. Açıkçası, TVF artık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın malı olmuştu! Erdoğan, vatanın varlıklarını istediği zaman, istediği kişilere, istediği fiyatla satabilecek ve hiç kimseye hesap vermeyecekti!
2018-2024 sürecinde şu şirketler, işletmeler, kurum ve kuruluşlar TVF’nin yönetimine girdi:
Borsa İstanbul
BOTAŞ
ÇAYKUR
Eti Maden
Halk Bankası
İzmir Alsancak Limanı
Kardemir
Kayseri Şeker
Koza İpek Holding
PTT
Turkcell
Türk Hava Yolları
Türk Şeker
Türk Telekom
Türkiye Hayat Emeklilik
Türkiye Katılım Hayat
Türkiye Sigorta
Türkiye Teknoloji Fonu
Türksat
Türk Tarım
Vakıfbank
Ziraat Bankası
Limanlar ve Türkiye genelinde 46 adet taşınmaz.
Değerli Dostlar,
Halkımız ve özellikle de yaşları 40’ın altında olan gençlerimiz bu bilgileri öğrenecek, gerçeklerle yüzleşecek ve ondan sonra hesap sormaya başlayacaklardır.
Hesap sorma bir başlasın, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Değerli Dostlar,
Recep Tayyip Erdoğan, devletin mallarını, yani Türk milletinin varlıklarını, kısacası vatanın mallarını tek başına mı sattı? Elbette hayır!
19.11.2002 tarihinden 23.09.2024 tarihine kadar, yani 22 yıllık süreçte kurulmuş tüm AKP hükümetlerinde başbakan, başbakan yardımcısı ve bakan olarak görev almış olanlar da vatanın satılmasına ortak oldular. Vatanın mallarının satışıyla ilgili tüm yasaların ve kararnamelerin altına imzalarını attılar…
Yılmaz Dikbaş
23 Eylül 2024, Pazartesi
0532 233 31 52
0 notes