#Persler
Explore tagged Tumblr posts
Text
Fariz Öncü – Persler Dönemi’nde Anadolu’da Ekonomi (2023)
Akhaimenid Perslerinin Eskiçağ tarihindeki yaklaşık iki yüzyıllık serüveni (MÖ yak. 547-330) özellikle son dönemlerde çok sayıda bilim insanının ve okurun dikkatini cezbetti. Bu yoğun ilgi beraberinde döneme ilişkin çok sayıda çalışmanın ortaya çıkmasını sağladı. Yapılan çalışmaların ortaya koyduğu birikimle dönemin politik, kültürel, idari ve sanatsal yapısı hakkındaki bilgilerimizde büyük bir…
View On WordPress
#2023#Arkeoloji ve Sanat Yayınları#Fariz Öncü#Persler#Persler Dönemi’nde Anadolu’da Ekonomi (MÖ 6. ve 5. Yüzyıllar)
1 note
·
View note
Text
Gulyabani / Aleybanı
Süt kardeşler filminden tanıdığımız gulyabaninin kökeni çok daha eskiye gider. Arap çöllerinden Perslere, Anadolu Türkleri'nden Avrupa'ya kadar nam salmış kötücül mitolojik bir varlıktır.Gece çöllerde, harabe yerlerde ve mezarlarda dolaşan, yaşlı, uzun boylu, uzun sakallı, tüylerle kaplı, leş kokulu, ayakları ters olan uğursuz bir varlıktır. Böyle yerlerde dolaşan insanlara farklı suretlerde görünüp, onları tuzağa çekip yer. Bazı yörelerde dağınık saçlı, kızıl gözlü bir kadın olarak "Alyabani" ismiyle bilinir. Alyabani ile Alkarısı arasında bağlantı kurulabilir. O da Alkarısı gibi ata binmeyi, atların yelelerini ve kuyruklarını örmeyi çok sever. Alkarısının erkek versiyonu olarak düşünülebilir.
#digitalart#illüstrasyon#çizim#characterdesign#alper#anatolia#character#dark#darkart#darkfantasy#darkness#evil#gulyabani#history#mythology#mitolojisi#turkish mythology#alperanayurdu#süt kardeşler#anayurdu#aleybanı#creepy#ghoul#haunted#horrorart#horrorfantasy#tarih#kültür tarihi
9 notes
·
View notes
Note
Kudüs'e gidip ne yapacaksın?
Kudüs'e gitmeyip ne yapalım diye sorayım sayın anonim ben de size.
Kudüs'e gitmeyecekse bir müslüman, Kudüs'e gidip onlarca peygamberi (aleyhimüsselam) mekanında ziyaret etmeyecek, peygamberimiz (sav)in mîracının hatırasını yâd eylemeyecekse İbrahim, Süleyman, Yahya, Zekeriyya peygamberlerin tevhid mücadelelerine yakînen şahitlik etmeyecek de ne yapacak. Hepsinden önemlisi müslüman kardeşlerinin yanında onların davasına sahip çıkmak için gitmesin de ne yapsın...
Eyfel kulesine, çin seddine, mısır pramitlerine mi gitsin. Evet oralara gidebilir kültür gezisi yapabilir. Ama Kudüs'e gitmek ibadettir .
Hz. Peygamber’in azatlı hizmetçisi Meymûne (r.a.): “Yâ Rasûlallah! Beyt-i Makdis’e gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?” dedi. Allah Rasûlü: “Gidin ve orada namaz kılın!” diye cevap verir. Fakat o zaman orada (Bizans ile Persler arasında) savaş vardı ve bunu dikkate alan Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız, bari oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!” buyurdu.” (Ebû Davûd, Salât 14)
Ebû Hüreyre (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“(Namaz kılıp daha fazla sevap almak için) Ancak şu üç mescide yolculuk yapılabilir: Benim bu mescidime, Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksâ’ya.” (Müslim, Hac, 511)
***
Mescid-i aksanın kurtuluşu demek ümmetin zincirlerini kırması bir ve beraber olması demek diye düşünüyorum... Kudüs'e mescidi aksaya gitmek imkânı olan her müslümanın yapması gerken bir vazifedir.
Rabbim nasip etsin. Rabbim başta Kudüs'ün ve tüm ümmetin özgürlüğünün görmeyi tez zamanda nasib etsin...
14 notes
·
View notes
Text
Vultures in the Cultures of the World - Dünya Kültürlerinde Akbabalar
Sonika Kushwaha
Indian Biodiversity Conservation Society, Jhansi Uttar Pradesh, India Email: [email protected]
Received: 18th Jan. 2016, Revised: 26th Jan. 2016, Accepted: 17th March 2016
ABSTRACT
Throughout the ages, vultures have been revered as symbols of power and insight. The cultures of various communities not only in India but from all over the world have mentioned about vultures such as Egyptians, American Indians, Pueblo Indians, Greeks, Persians and Romans. The vulture was an important being in the everyday lives of ancient people. For many vultures may be an ugly bird with a myth that they attack livestock or even human beings but the fact is vultures are an important link in the ecosystem, feeding on the dead rotten carcasses. Our ancestors valued them and utilized their scavenging nature to dispose off the dead (humans as well as animals) and keep the surroundings healthy. Various Government departments, Scientists and Conservationists are coming together to work for vulture conservation. Conservation includes both ex-situ and in-situ measures. Since we are losing them every day, International Vulture Awareness Day (First Saturday of every September) is being celebrated all over the world to make the future generation sentient about the plight of vultures.
Key words: Ancient history, Vulture, World
ÖZET
Çağlar boyunca akbabalar güç ve içgörü sembolleri olarak saygı görmüşlerdir. Sadece Hindistan'da değil, Mısırlılar, Amerikan yerlileri, Pueblo yerlileri, Yunanlılar, Persler ve Romalılar gibi dünyanın dört bir yanından çeşitli toplulukların kültürleri akbabalardan bahsetmiştir. Akbaba, eski insanların günlük yaşamlarında önemli bir varlıktı. Pek çok kişi için akbabalar, çiftlik hayvanlarına ve hatta insanlara saldırdıkları efsanesiyle çirkin bir kuş olabilir, ancak gerçek şu ki akbabalar ekosistemin önemli bir halkasıdır ve ölü çürümüş leşlerle beslenirler. Atalarımız onlara değer vermiş ve ölüleri (hem insanlar hem de hayvanlar) ortadan kaldırmak ve çevreyi sağlıklı tutmak için leş yiyici doğalarından yararlanmıştır. Çeşitli Devlet daireleri, Bilim İnsanları ve Koruma Uzmanları akbabaların korunması için bir araya geliyor. Koruma hem ex-situ hem de in-situ önlemleri içermektedir. Akbabaları her geçen gün kaybettiğimiz için, Uluslararası Akbaba Farkındalık Günü (her Eylül ayının ilk Cumartesi günü) tüm dünyada kutlanmakta ve gelecek neslin akbabaların kötü durumu hakkında duyarlı olması amaçlanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Antik tarih, Akbaba, Dünya
INTRODUCTION
India lost millions of them….. the loss irreversible. Vultures, one of the most commonly sighted birds started disappearing from the Indian skies in mid 1990s. Today we are left with few thousands of them. Besides their economic importance and ecological role in keeping the environment disease free, vultures find important place in mythology too. Throughout the ages, vultures have been revered as symbols of power and insight. Throughout history and across many cultures, people have regarded Vultures with enthrallment and admiration. Vultures have been feared and respected, unloved and well-liked, considered dirty and clean, and associated with black magic and medicine, birth and death. Assumption about Vultures began in primitive legends, ages ago but passed over to the future generations through tales and fables. In early different myths, Vultures represent bravery and goodwill, and have powers of foresight. The cultures of various communities not only in India but from all over the world have mentioned about vultures such as Egyptians, American Indians, Pueblo Indians, Greeks, Persians and Romans.
The aim of this paper is to reflect the magnitude of the most efficient scavengers throughout the ancient times not only in India but across the world. There have been detailed studies regarding the role of vultures in Nature, this paper reflects their role in various cultures.
GİRİŞ
Hindistan milyonlarca akbabasını kaybetti..... bu kayıp geri döndürülemez. En sık görülen kuşlardan biri olan akbabalar 1990'ların ortalarında Hindistan semalarından kaybolmaya başladı. Bugün elimizde birkaç bin tanesi kaldı. Ekonomik önemleri ve çevreyi hastalıklardan uzak tutmadaki ekolojik rollerinin yanı sıra akbabalar mitolojide de önemli bir yer tutuyor. Çağlar boyunca akbabalar güç ve içgörü sembolü olarak saygı görmüşlerdir. Tarih boyunca ve birçok kültürde insanlar akbabalara hayranlık ve hayranlıkla bakmışlardır. Akbabalar korkulan ve saygı duyulan, sevilmeyen ve sevilen, kirli ve temiz kabul edilen, kara büyü ve tıp, doğum ve ölümle ilişkilendirilen varlıklar olmuştur. Akbabalar hakkındaki varsayımlar çağlar önce ilkel efsanelerde başlamış, ancak masallar ve tabletler aracılığıyla gelecek nesillere aktarılmıştır. Erken dönem farklı mitlerde Akbabalar cesareti ve iyi niyeti temsil eder ve öngörü güçlerine sahiptir. Sadece Hindistan'da değil, Mısırlılar, Amerikan yerlileri, Pueblo yerlileri, Yunanlılar, Persler ve Romalılar gibi dünyanın dört bir yanından çeşitli toplulukların kültürleri akbabalardan bahsetmiştir.
Bu makalenin amacı, sadece Hindistan'da değil tüm dünyada eski çağlar boyunca en etkili leş yiyicilerin büyüklüğünü yansıtmaktır. Akbabaların doğadaki rolüne ilişkin ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır, bu çalışma ise çeşitli kültürlerdeki rollerini yansıtmaktadır.
METHODOLOGY
To know the importance of the Mother Nature’s Cleaners in various cultures around the World, all existing scientific and grey literature was located and reviewed on the mythological, cultural, occurrence and rituals associated with vultures within India and the World. Data was also collected during visits to various places like Orchha in Tikamgarh.
METODOLOJİ
Doğa Ana'nın temizleyicileri'nin dünyanın çeşitli kültürlerindeki önemini bilmek için, Hindistan ve dünyadaki akbabalarla ilişkili mitolojik, kültürel, oluşum ve ritüeller hakkında mevcut tüm bilimsel ve gri literatür bulunmuş ve gözden geçirilmiştir. Tikamgarh'daki Orchha gibi çeşitli yerlere yapılan ziyaretler sırasında da veri toplanmıştır.
VULTURES IN INDIAN CULTURE
In the epic Ramayana, Jatayu, a vulture king or Giddhraj (Fig 1) is believed to have informed Lord Rama the direction in which his wife, Sita had been abducted by Ravana, a demon (Griffith, 1870). Besides this, Sampati (Jatayu’s elder brother) helped in searching Mother Sita by telling Hanumanji, Angada and Jambuvana who were leading the group of monkeys in search of Sampati had superios vision and 100 yojans was not a big distance for him. The bird is attributed with a keen eyesight with long and high flights in the epic Ramayana. Griddhraj Parvat, which means the “hills of vultures” is a hill of religious, archeological and ecological importance situated in Devrajnagar village of Madhya Pradesh, India. Griddhraj Parvat is of great religious importance in Hindu mythology. It is believed to be the birth place of Sampati, the brother of Giddhraj “Jatayu” (Diwan, 1907).
HİNT KÜLTÜRÜNDE AKBABALAR
Ramayana destanında, bir akbaba kralı ya da Giddhraj olan Jatayu'nun (Şekil 1) Lord Rama'ya karısı Sita'nın bir iblis olan Ravana tarafından kaçırıldığı yönü bildirdiğine inanılır (Griffith, 1870). Bunun yanı sıra, Sampati (Jatayu'nun ağabeyi), Sampati'yi aramaya çıkan maymun grubuna liderlik eden Hanumanji, Angada ve Jambuvana'ya Sita Ana'yı aramada yardımcı olmuş, Sampati'nin süper vizyonu olduğunu ve 100 yojanın onun için büyük bir mesafe olmadığını söylemiştir. Kuş, Ramayana destanında uzun ve yüksek uçuşları ile keskin bir görüşe sahip olarak nitelendirilir. "Akbabaların tepeleri" anlamına gelen Griddhraj Parvat, Madhya Pradesh, Hindistan'ın Devrajnagar köyünde bulunan dini, arkeolojik ve ekolojik öneme sahip bir tepedir. Griddhraj Parvat Hindu mitolojisinde büyük bir dini öneme sahiptir. Giddhraj "Jatayu "nun kardeşi Sampati'nin doğum yeri olduğuna inanılmaktadır (Diwan, 1907).
Another place known as 'Griddhakuta' or “The Hill of Vultures” is located at Rajgir, Bihar. Lord Buddha used to dive into meditation and preaching on 'Griddhakuta' or 'The Hill of Vultures'. This was the site where he returned just after the attainment of enlightenment. Lord Buddha professed his law of motion or Dharma Pravartana Chakra on its peak (www.ajanta-ellora.com/rajgir.html). 'Griddhakuta' ya da "Akbabalar Tepesi" olarak bilinen bir başka yer de Rajgir, Bihar'da bulunmaktadır. Lord Buddha 'Griddhakuta' ya da 'Akbabalar Tepesi'nde meditasyona dalar ve vaaz verirdi. Burası aydınlanmaya eriştikten hemen sonra geri döndüğü yerdi. Lord Buddha hareket yasasını veya Dharma Pravartana Çakra'yı zirvede ilan etmiştir (www.ajanta-ellora.com/rajgir.html).
Fig.1: Wounded Jatayu with Lord Rama
Şekil 1: Yaralı Jatayu ile Lord Rama
In the history of Central Indian Art, the wall paintings of Orchha occupy a unique position (Fig.2). The artists adopted long-lasting techniques in the creation of murals, based on Vedas, the Epics and the Puranasher.
Orta Hint Sanatı tarihinde, Orchha'nın duvar resimleri eşsiz bir konuma sahiptir (Şekil 2). Sanatçılar, Vedalar, Destanlar ve Puranasher'e dayanan duvar resimlerinin yaratımında uzun ömürlü teknikler benimsemişlerdir.
Fig 2: The wall paintings of Orchha occupy a unique position
Şekil 2: Orchha'nın duvar resimleri eşsiz bir konuma sahiptir
The vultures are still seen in the antique pieces in Orchha (fig. 3). Orchha still abodes a promising population of vultures.
Akbabalar hala Orchha'daki antika eserlerde görülmektedir (Şekil 3). Orchha hala umut verici bir akbaba nüfusu barındırmaktadır.
Fig. 3: Antiques with vultures
Şekil 3: Akbabalı antikalar
The Egyptian Vulture was also considered to be a good bird in India. There is a story about two birds that visited the temple of Thirukkalukundram (hill of sacred vultures) daily for centuries: they would appear at 11 o'clock in the morning, and were ceremonially fed sweet rice and other delicacies by the priests (fig 4). According to a myth, the two birds used to be sages cursed by Shiva to live as vultures, and were visiting the temple in penance. Egyptian Vultures used to be rather common in India; what makes this case so special, however, is that it was always a pair of vultures that would visit the temple - never more. Although it is true that two birds were indeed regular visitors to the temple and photos exist of them, we can easily suppose that they were multiple generations of vultures and not incredibly long-lived individuals (The Neophron Vultures of Thirukkalukundram).
Mısır Akbabası da Hindistan'da iyi bir kuş olarak kabul edilirdi. Yüzyıllar boyunca her gün Thirukkalukundram (kutsal akbabalar tepesi) tapınağını ziyaret eden iki kuş hakkında bir hikaye vardır: sabah saat 11'de ortaya çıkarlar ve rahipler tarafından törenle tatlı pirinç ve diğer lezzetlerle beslenirlerdi (şekil 4). Bir efsaneye göre, bu iki kuş eskiden Şiva tarafından akbaba olarak yaşamaları için lanetlenmiş bilgelerdi ve kefaret için tapınağı ziyaret ediyorlardı. Mısır Akbabaları Hindistan'da oldukça yaygındı; ancak bu vakayı bu kadar özel kılan şey, tapınağı ziyaret edenlerin her zaman bir çift akbaba olmasıydı - asla daha fazla değil. İki kuşun gerçekten de tapınağın düzenli ziyaretçileri olduğu ve fotoğraflarının bulunduğu doğru olsa da, bunların inanılmaz derecede uzun ömürlü bireyler değil, birkaç nesil akbabalar olduğunu kolayca varsayabiliriz (The Neophron Vultures of Thirukkalukundram).
Fig. 4: Egyptian vultures being ceremonially fed sweet rice and other delicacies by the priests
Şekil 4: Rahipler tarafından törenle tatlı pirinç ve diğer lezzetlerle beslenen Mısır akbabaları
VULTURES IN OTHER CULTURES OF THE WORLD
In ancient Egypt, Queen Cleopatra is often depicted carrying a staff adorned with a vulture’s head-a symbol of wisdom. For the Egyptians, vultures were deities, emblems of motherhood, giving life and then later taking it back. Persians accorded them royal status because of their size and the elegance with which they glide, and the Romans used them to represent military strength.
DÜNYANIN DIĞER KÜLTÜRLERINDE AKBABALAR
Eski Mısır'da Kraliçe Kleopatra genellikle bilgeliğin sembolü olan akbaba başıyla süslenmiş bir asa taşırken tasvir edilir. Mısırlılar için akbabalar ilahtı, anneliğin simgesiydi, hayat verir ve sonra onu geri alırdı. Persler büyüklükleri ve süzülüşlerindeki zarafet nedeniyle onlara kraliyet statüsü vermiş, Romalılar ise onları askeri gücü temsil etmek için kullanmışlardır.
Among the San and other cultures in Africa, these huge, high-flying birds with their well-developed powers of observation have been explicitly accorded with Clairvoyance and mystical or magical properties. The Pueblo Indians saw the vulture as a sign of purification and the Greeks considered it to be a symbol of transformation, as old decayed flesh was removed new life emerged.
Sanlar ve Afrika'daki diğer kültürler arasında, iyi gelişmiş gözlem güçleriyle bu devasa, yüksekten uçan kuşlara açıkça durugörü ve mistik ya da büyülü özellikler atfedilmiştir. Pueblo Kızılderilileri akbabayı arınmanın bir işareti olarak görmüş, Yunanlılar ise eski çürümüş etin çıkarılmasıyla yeni bir yaşamın ortaya çıkmasını sağlayan bir dönüşüm sembolü olarak kabul etmişlerdir.
As its name suggests, the Egyptian Vulture was the sacred animal of the ancient Pharaohs; its appearance is immortalized in the Egyptian hieroglyphic alphabet as the letter A. Since the ancient Egyptians thought that all vultures were female and were spontaneously born from eggs without the intervention of a male, they linked these animals to purity and motherhood. In actuality, both genders happen to have the same appearance, the only difference being the larger size of the female. Nonetheless, they were held sacred to the mother goddess Isis; they were also elevated to the rank of deity in their own right as Nekhbet, patron of Upper Egypt and nurse of the Pharaoh (Fig 5). The priestesses of Nekhbet wore garments of white vulture feathers, and the goddess herself was often portrayed as a vulture-headed woman, her wings spread to provide protection, a circlet in her claws - the shen, symbol of infinity. Her cult was in fact linked to the eternal cycle of death and rebirth because of the vulture's role in the food chain as a scavenger and its supposed parthenogenesis; Nekhbet was venerated as the mother of mothers, who existed from the beginning (Nekhbet, the white vulture Goddess).
Adından da anlaşılacağı üzere, Mısır Akbabası eski Firavunların kutsal hayvanıydı; görünüşü Mısır hiyeroglif alfabesinde A harfi olarak ölümsüzleştirilmiştir. Eski Mısırlılar tüm akbabaların dişi olduğunu ve bir erkeğin müdahalesi olmadan yumurtadan kendiliğinden doğduğunu düşündüklerinden, bu hayvanları saflık ve annelikle ilişkilendirmişlerdir. Gerçekte, her iki cinsiyet de aynı görünüme sahiptir, tek fark dişinin daha büyük olmasıdır. Yine de ana tanrıça İsis için kutsal sayılırlardı; ayrıca Yukarı Mısır'ın koruyucusu ve Firavun'un hemşiresi Nekhbet olarak kendi başlarına tanrı mertebesine yükseltilmişlerdi (Şekil 5). Nekhbet'in rahibeleri beyaz akbaba tüyünden giysiler giyerlerdi ve tanrıçanın kendisi de genellikle akbaba başlı bir kadın olarak resmedilirdi, kanatları koruma sağlamak için açılmıştı, pençelerinde sonsuzluğun sembolü olan shen vardı.
Shen halkası
Elinde shen halkaları bulunan, Ra'nın ba'sını temsil eden koç başlı bir kuş. (Louvre müzesi)
Eski Mısır'da shen halkası, hiyerogliflerde bir ipin stilize edilmiş bir halkası olarak temsil edilen, kendisine teğet bir çizgiye sahip bir daireydi. Shen kelimesinin kendisi eski Mısır dilinde kuşatmak anlamına gelirken, shen halkası sonsuz korumayı temsil ediyordu.
Akbabanın besin zincirindeki leş yiyici rolü ve sözde partenogenezi nedeniyle kültü aslında ebedi ölüm ve yeniden doğum döngüsüyle bağlantılıydı; Nekhbet başlangıçtan beri var olan annelerin annesi olarak saygı görüyordu (Nekhbet, beyaz akbaba Tanrıça).
Fig. 5: Nekhbet
Şekil 5: Nekhbet
Egyptian vultures in general were held in high regard by ancient Etruscan and Roman culture, where they were considered messengers of the gods. Their attempts to detect the tides of good and bad luck involved a particular form of divination, called augury, based on reading the flight of birds. One such instance of augury appears in the foundation myth of Rome, when Romulus and Remus were arguing over which hill the new city would be built on and who was to be king; they decided to settle their argument by observing the flight of vultures. The high regard in which the Egyptian Vulture was held seeps through time to its modern Italian name, "capovaccaio", which means "master of cows" - a name given because of the bird's tendency to fly together with cattle (Crystalinks: Etruscans).
Genel olarak Mısır akbabaları, tanrıların habercileri olarak kabul edildikleri antik Etrüsk ve Roma kültüründe büyük saygı görmüştür. İyi ve kötü şansın gelgitlerini tespit etme girişimleri, kuşların uçuşunu okumaya dayanan ve kehanet adı verilen özel bir kehanet biçimini içeriyordu. Roma'nın kuruluş efsanesinde, Romulus ve Remus yeni şehrin hangi tepeye kurulacağı ve kimin kral olacağı konusunda tartışırken, tartışmalarını akbabaların uçuşunu gözlemleyerek çözmeye karar verdiklerinde böyle bir kehanet örneği görülür. Mısır Akbabası'nın gördüğü büyük saygı zaman içinde modern İtalyanca adı olan ve "ineklerin efendisi" anlamına gelen "capovaccaio "ya kadar sızar - bu isim kuşun sığırlarla birlikte uçma eğilimi nedeniyle verilmiştir (Crystalinks: Etrüskler).
The vulture was an important being in the everyday lives of ancient people. In Pre-Columbian times, vultures were appreciated as extraordinary beings and had high iconographic status (Fig 6).
Akbaba, eski insanların günlük yaşamlarında önemli bir varlıktı. Kolomb öncesi dönemlerde akbabalar olağanüstü varlıklar olarak takdir edilmiş ve yüksek ikonografik statüye sahip olmuşlardır (Şekil 6).
Fig. 6: The Aztec vulture vessel is one of the pots in the new Pre-Columbian Mesoamerican Pottery Gallery
Res. 6: Aztek akbaba kabı, yeni Kolomb Öncesi Mezoamerikan Çanak Çömlek Galerisi'ndeki çanak çömleklerden biri
According to the Kogi today, “No one hates this animal, because it does not do anything bad” (Reichel-Dolmatoff 1985, II:132). Its presence in art and origin myth reflects its positive and transforming character. Both the vulture’s natural history and its mythic roles indicate its importance and its connotations for Classic Maya and other Precolumbian peoples (Fig.7). One of the first most notable characteristics of Gold Pendant of a Shaman, a dynamic figure is the long, gently curving beak. This might be interpreted as an eagle or a King Vulture. It is a soaring, shamanic bird, associated with highness and brightness. It is a transformer of death and sacrificial offerings. It is related to agriculture, for which the rulers were responsible. Vulture is a civilized being of many talents (Elizabth P.Benson, 1993).
Günümüz Kogi'lerine göre, "Kimse bu hayvandan nefret etmez, çünkü kötü bir şey yapmaz" (Reichel-Dolmatoff 1985, II:132). Sanat ve köken mitindeki varlığı, olumlu ve dönüştürücü karakterini yansıtır. Akbabanın hem doğal tarihi hem de mitsel rolleri, Klasik Maya ve diğer Kolomb öncesi halklar için önemini ve çağrışımlarını göstermektedir (Şekil 7). Dinamik bir figür olan Şamanın Altın Kolyesi'nin ilk göze çarpan özelliklerinden biri uzun, hafifçe kıvrılan gagasıdır. Bu bir kartal ya da kral akbaba olarak yorumlanabilir. Yükselen, şamanik bir kuştur, yücelik ve parlaklıkla ilişkilendirilir. Ölümün ve kurban sunularının dönüştürücüsüdür. Yöneticilerin sorumlu olduğu tarımla ilgilidir. Akbaba birçok yeteneğe sahip uygar bir varlıktır (Elizabth P.Benson, 1993).
Fig. 7: Gold Pendant of a Shaman Wearing an Avian Costume collected during Pre-Columbian (700AD to 1200AD)
Fig. 7: Kolomb Öncesi Dönemde (MS 700 ila MS 1200) Toplanan Kuş Kostümü Giyen Bir Şamana Ait Altın Kolye
In ancient Egypt, Queen Cleopatra is often depicted carrying a staff adorned with a vulture’s head-a symbol of wisdom. For the Egyptians, vultures were deities (Fig. 8) emblems of motherhood; giving life and then later taking it back (www.cosforums.com/cosarchieve/printthread.php Egyptian Mythology).
Eski Mısır'da Kraliçe Kleopatra genellikle bilgeliğin sembolü olan bir akbaba başıyla süslenmiş bir asa taşırken tasvir edilir. Mısırlılar için akbabalar anneliğin simgesi olan tanrılardır (Şekil 8); hayat verir ve daha sonra onu geri alırlar (www.cosforums.com/cosarchieve/printthread.php Mısır Mitolojisi).
Fig. 8: Africa Architecture temple wings: Ancient Egypt middle east vultures Egyptian mythology carvings hieroglyphics
Şekil 8: Afrika Mimarisi tapınak kanatları: Eski Mısır Orta Doğu akbabaları Mısır mitolojisi oymalar hiyeroglifler
CULTURAL SIGNIFICANCE OF VULTURES AT PRESENT
Disposing the dead by exposing them for excarnation is a funerary practice of the Zoroastrian community in India, the Parsees. Like the Parsis in India, Tibetans too practice “Sky burial” where human corpses are offered to the vultures or Dakinis (Sky Dancer), the equivalent of angels. They believe that vultures were created to devour corpses and that this form of disposal, limits the defiling of the earth; air; and water; that are sacred to the Parsees (Pain et al., 2003). Parsees practice a form of sky-burial in which the dead are carried by the corpse-bearers and placed on top of a sacred structure called a “Tower of Silence” (Modi, 1922), (Fig 9).
GÜNÜMÜZDE AKBABALARIN KÜLTÜREL ÖNEMİ
Ölüleri vücut bulmaları için teşhir ederek ortadan kaldırmak Hindistan'daki Zerdüşt topluluğu Parsiler'in cenaze töreni uygulamasıdır. Hindistan'daki Parsiler gibi Tibetliler de insan cesetlerinin meleklere eşdeğer olan akbabalara veya Dakinilere (Gökyüzü Dansçısı) sunulduğu "Gökyüzü defni" uygularlar. Akbabaların cesetleri yemek için yaratıldığına ve bu imha biçiminin Parsiler için kutsal olan toprak, hava ve suyun kirlenmesini önlediğine inanırlar (Pain vd., 2003). Parsiler, ölülerin ceset taşıyıcıları tarafından taşındığı ve "Sessizlik Kulesi" (Modi, 1922) adı verilen kutsal bir yapının tepesine yerleştirildiği bir tür gökyüzü cenazesi uygularlar (Şekil 9).
Fig. 9: A corpse being carried by the corpse-bearers inside the Tower of Silence in Bombay
Şekil 9: Bombay'daki Sessizlik Kulesi'nin içinde ceset taşıyıcıları tarafından taşınan bir ceset
The corpse is completely stripped of its flesh by about 100 - 120 vultures (Satheesan et al., 1990) within an hour or two, and the bones of the denuded skeleton, when perfectly dried up are placed in the well, where they are reduced to dust. This form of burial reflects their basic belief that neither the living nor the earth should be contaminated by the dead but remain pure (Joel, 2005). There are Parsees in Iran, Iraq, and India, still holding on to this ancient belief, and to the westerner, their burial ceremonies are quite extraordinary (Mistry, 1991). A similar death ritual is practiced by Tibetans who believe that sky-burial transports the spirit of the dead safely to heaven (Niema, 1980). Excarnation sites or charnel grounds are usually located near monasteries. Drigung Monastery is located on a steep hill in the Meldor Gungkar county of Central Tibet (Logan, 1997). After death, the corpse is cleaned and wrapped in white cloth. A ‘body-cutter’ dressed in long white aprons unwraps the corpse and within a few minutes the dead man's organs are removed and set aside for later, separate disposal. The cutters give a signal calling the vultures and the flock rushes in, covering the body completely, their heads disappearing as they bend down to tear away flesh (Logan, 1997). The vultures are enormous birds with virtually featherless head, so as not to impede the bird when reaching into a body to feed. Men pull out what remains of the corpse which is usually only a blood stained skeleton and pound the bones reducing them to splinters. This is mixed with barley flour and then thrown to the waiting crows and hawks. Remaining vultures grab slabs of softened gristle and greedily devour them. Within half an hour, the body has almost completely disappeared and what remains of the skeleton is abandoned at the burial site (Logan, 1997). In some parts of the country vultures are now so scarce that cremation is being used as an alternative to this traditional celestial burial.
Ceset, yaklaşık 100-120 akbaba tarafından (Satheesan vd., 1990) bir ya da iki saat içinde etinden tamamen sıyrılır ve tamamen kuruyan iskeletin kemikleri, toz haline getirildikleri kuyuya yerleştirilir. Bu gömme şekli, ne yaşayanların ne de toprağın ölüler tarafından kirletilmemesi, aksine saf kalması gerektiğine dair temel inançlarını yansıtmaktadır (Joel, 2005). İran, Irak ve Hindistan'da hala bu eski inancı sürdüren Parsiler vardır ve batılılar için onların cenaze törenleri oldukça sıra dışıdır (Mistry, 1991). Benzer bir ölüm ritüeli, gökyüzüne gömülmenin ölünün ruhunu güvenli bir şekilde cennete taşıdığına inanan Tibetliler tarafından da uygulanmaktadır (Niema, 1980). Ekkarnasyon alanları ya da mezarlık alanları genellikle manastırların yakınında yer alır. Drigung Manastırı Orta Tibet'in Meldor Gungkar ilçesinde sarp bir tepede yer almaktadır (Logan, 1997). Ölümden sonra ceset temizlenir ve beyaz bir beze sarılır. Uzun beyaz önlükler giymiş bir 'ceset kesici' cesedi açar ve birkaç dakika içinde ölünün organları çıkarılarak daha sonra ayrı bir yerde imha edilmek üzere bir kenara konur. Ceset kesiciler akbabaları çağıran bir işaret verir ve akbaba sürüsü cesedin üzerini tamamen örter, etleri koparmak için eğildiklerinde kafaları kaybolur (Logan, 1997). Akbabalar, beslenmek için cesede uzanırken kuşu engellememek için neredeyse tüysüz kafaya sahip devasa kuşlardır. Erkekler cesetten geriye kalanları, ki bunlar genellikle kanlı bir iskeletten ibarettir, çıkarır ve kemikleri döverek parçalara ayırır. Bu parçalar arpa unuyla karıştırıldıktan sonra bekleyen karga ve şahinlere atılır. Kalan akbabalar yumuşamış kıkırdak parçalarını kapar ve açgözlülükle yerler. Yarım saat içinde ceset neredeyse tamamen yok olur ve iskeletten geriye kalanlar gömüldüğü yere bırakılır (Logan, 1997). Ülkenin bazı bölgelerinde akbabalar artık o kadar azalmıştır ki, bu geleneksel göksel gömüye alternatif olarak yakma yöntemi kullanılmaktadır.
CONCLUSION
For many vultures may be an ugly bird with a myth that they attack livestock or even human beings but the fact is vultures are an important link in the ecosystem, feeding on the dead rotten carcasses. Our ancestors valued them and utilized their scavenging nature to dispose off the dead (humans as well as animals) and keep the surroundings healthy. Various departments (Forest Department, Agriculture Department, tourist Department, Education Department, archaeological Department), Scientists and Conservationists are coming together to work for vulture conservation. Conservation includes both ex-situ and in-situ measures. Since we are losing them everyday, International Vulture Awareness Day (First Saturday of every September) is being celebrated all over the world by various Government and Non-Government organizations to make the future generation sentient about the plight of vultures.
SONUÇ
Birçok kişi için akbabalar, çiftlik hayvanlarına ve hatta insanlara saldırdıkları efsanesiyle çirkin bir kuş olabilir, ancak gerçek şu ki akbabalar ekosistemin önemli bir halkasıdır ve ölü çürümüş leşlerle beslenirler. Atalarımız onlara değer vermiş ve ölüleri (hem insanlar hem de hayvanlar) ortadan kaldırmak ve çevreyi sağlıklı tutmak için leş yiyici doğalarından yararlanmıştır. Çeşitli departmanlar (Orman Departmanı, Tarım Departmanı, Turizm Departmanı, Eğitim Departmanı, Arkeoloji Departmanı), Bilim İnsanları ve Koruma Uzmanları bir araya gelerek akbabaların korunması için çalışmaktadır. Koruma hem ex-situ hem de in-situ önlemleri içermektedir. Akbabaları her geçen gün kaybettiğimiz için, Uluslararası Akbaba Farkındalık Günü (her Eylül ayının ilk Cumartesi günü) tüm dünyada çeşitli Devlet ve Sivil Toplum kuruluşları tarafından kutlanmakta ve gelecek nesillerin akbabaların kötü durumu hakkında duyarlı olması amaçlanmaktadır.
REFERENCE
Benson Elizabeth P. (1993): The Vulture: The Sky and the Earth. In Eighth Palenque Round Table. Pp. 309-320. San Franciso: Pre-Columbian Art Research Institute.
Diwan J.S. (1907): Rewa Rajya Darpan. Kothi State.
Griffith R.T.H. (1870-1874): Translated Valmiki Ramayana.
Joel Kreisberg D.C. (2005): Ecological Healing and the Web of Life, 1(2): 133-135.
Logan P. (1977): Witness to a Tibetan Sky-Burial: A Field Report [Online]. Exploration and Research Society Drigung.
Mistry R. (1991): Such a Long Journey. United Kingdom: Faber and Faber.
Modi J.J. (1922): The Religious Ceremonies and Customs of the Parsees. Mumbai: British India Press.
Niema A. (1980): Flight of the Wind Horse: A Journey Into Tibet. London: Rider.
Pain D.J., Cunningham A.A., Donald P.F., Duckworth J.W., Houston D.C., Katzner T., Parry Jones J., Poole C., Prakash V., Round P. and Timmins R. (2003): Causes and effects of temporospatial declines of Gyps vultures in Asia. Conservation Biology 17: 661-671.
Reichel-Dolmatoff, Gerardo, (1985): The Kosi. 2 vols. Bogota: Nueva Biblioteca Colombiana de Cultura.
Satheesan S.M. and Satheesan M. (1990): Scavengers on the wing. Sanctuary Asia, 10(4): 26-37.
www.ajanta-ellora.com/rajgir.html.
www.cosforums.com/cosarchive/printthread.php.
4 notes
·
View notes
Text
KUDÜS SÜRGÜNÜ DİASPORANIN BAŞLANGICI
Yahudilerin Babil Sürgünü, antik İsrail'in tarihindeki önemli bir dönemeçtir. M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında gerçekleşen bu sürgün, Yahudi halkının tarihini değiştirdi
antik İsrail'in iki ayrı krallığa bölünmüş olduğu dönemdir: Kuzey Krallığı (İsrail Krallığı) ve Güney Krallığı (Yahuda Krallığı). Babil Sürgünü, Yahuda Krallığı'nın başkenti olan Kudüs'ün yıkılması ve Tapınak'ın tahrip edilmesi Tevrat’ların yakılması ve Haham’ların öldürülmesiyle sonuçlandı. Bu yıkım, Yahudi toplumunu derin bir şekilde etkiledi ve onların hayatlarını inançlarını kökten değiştirdi. Sürgün dönemi, Yahudi teolojisinin ve dini yazıların şekillenmesinde etkili oldu. Bu dönemde, Kutsal Kitap'ın birçok bölümü yazıldı veya revize edildi. Yahudi teolojisi, acıyı anlama ve dini inancı sorgulama konularında yeni boyutlar kazandı.
Kudüs'ün Nebukadnezar tarafından yakılıp yıkılmasından sonra gerçekleştiğini ve sürgünün 48 ila 70 yıl olduğu söylenir
Yahudiler kendilerinin Musa’nın kavmi olarak görüyor ve pagan Babil kralı Nebukadnezar’ın böyle bşr zafere nasıl ulaştığını sorguluyordu bu sorgu farklı boyutlara ulaşınca yahudi papazlar birliği sağlamayı ilginç bşr fikirde buldular ve dediler ki Musa’nın tanrısından da Nebukadnezarın tanrısından da daha büyük olan bir TANRI bizi cezalandırdı dediler..
(İlginçtir tek tanrılı dine ilk geçen ve geçiren, Babilliler ve Babil Hükümdarı Hammurrabi 'dir. Hammurrabi, tanrı Marduk'u 50 tanrı arasınsan secerek tek tanrı olarak ilan etmişti sonraki Babil krallarıda bu şekilde devam etti Nebukadnezar da Marduk’u tanrı kabul etmişti..BABİL - şimdilerde IRAK topraklarıdır)
Sürgün dönemi, MÖ 538'de Babil'in Persler tarafından alınması ile resmen sona ermiştir. Pers Kralı Büyük Kiros, Yahudilerin yeniden Kenan'a geri dönmelerine izin vermekle beraber, Yahudilerin yıkık mabedini bizzat inşa ettirmiştir
Not: Giuseppe Verdi'nin Nabucco operası Babil Sürgünü'nü konu alır. Aslında akla takılan soru şu:antik çağda Asur ve Roma medeniyetleride yahudileri sürgün etmesine rağmen neden diaspora Babil sürgünüyle başlar… Cevap-bu dönemde, yahudi hayatının yeniden düzenlenmesinde etkin bir rol oynayan bilgeler ve katipler, yeni liderler olarak ortaya çıkmıştır (ferisiler, ezra, nehemya, ezekiel). ibrani geleneksel alfabesinin yerine günümüzde de kullanılan alfabenin getirilmesi, ibrani takviminin değiştirilmesi, tevrat'ın yahudi hayatında merkezi bir role bürünmesi, yahudi olmayanlarla ilişkileri düzenleyen sert, katı önlemler alınması bu dönemde olmuştur
Hz. üzeyir'in tevrat'ı ezbere okuması sonucu bozgunculukta ileri giden yahudileri yeni bir çıkmaza sokmuş hz. üzeyir hakkında " allah'ın oğludur" demişlerdir. bu süreçten sonra korkudan bir diaspora grubu oluşmuş, o süreçten bu yana davalarını?! israil dışından sürdürmeye devam etmişlerdir.
3 notes
·
View notes
Text
Elbistan Tarihi
Elbistan Şehri Nerededir?
Elbistan etrafı yüksek dağlar ile çevrilidir. Ceyhan nehri ise elbistan şehrine ayrı bir güzellik katmaktadır. Deniz seviyesin yüksek ve kırsal iklim şartlarına sahib olan bir yerleşim alanıdır. Elbistan türkiyenin 4.cü büyük ovasıdır; Geniş arazi ve bereketli toprağa sahiptir. Tarih boyuncada medeniyet ve kavimlerin yerleşim için sahip olacakları en ideal merkez olmuştur. Elbistan'a hükmetmek doğu, batı, kuzey ve güneye hükmek gibidir. Bundon dolayı tarihte elbistan ovası savaş alanı olarak ve farklı medeniyetlerin sahip olmak için yağmalayıp, yakıp yıktığı bir şehirdir. Elbistan'da günümüze kadar gelen tarihi eser çok azdır ve tarih önceside şehir yerle bir olup battığı için yaşayan medeniyetlerin eserleri bulunmamaktadır. Höyükler ve tümülüsler vardır. Elbistan şehrini en yakın tarih olarak anlatan ve en büyük savaşı yaşayan sultan baybars ve moğollar ile yapılan savaştır.
Elbistan'da Yaşayan Medeniyetler ve Elbistan Tarihi
Türk Tarih Kurumu tarafından bölgede 1948 yılında yapılan kazılarda çıkan tarihi değerler göstermiştir ki, Elbistan'ın tarihi M.Ö.4000'lere kadar uzanmaktadır. Bölge sırasıyla Hititler, Akadlar, Sümerler, Asuriler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memlüklüler, Moğollar, Dulkadirliler(Dulkadiroğulları), Osmanlılar hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Ayrıca Elbistan ovasının Orta ve Batı Anadolu'nun geçiş alanı olması sebebiyle birçok orduların güzergâhı haline gelmiştir. Bu durum bölgenin yıkımının fazlalaşmasına sebep olmuştur.
Hititler, Elbistan Ovasında kurduğu muhteşem şehirlerin harabelerine Hüyükler (Höyük), Timilüsler ve Menhirler(mezarlar) olarak şahit olmaktayız. Bu yerlerde yapılan kazı çalışmaları Elbistan ve çevresinin Hitit tarihinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö. dönemlere ait en büyük eser bırakanların başında Makedonyalılar ve Romalılar gelmektedir. Daha sonra Doğu Roma (Bizans) dediğimiz devletin hegemonyası sürmüştür. Yine bu dönemlerde bugünkü Elbistan'ın kuzeyinde eski Karaelbistan ile Hasankendi köyleri arasındaki düzlükte kurulu olan Elbistan, M.S. 587 ve 27 Kasım 1114 yıllarında birbirinden şiddetli depremlerle tamamen yıkılmıştır. Bunun sonucu halk yeni yerleşme alanı olarak bugünkü Şardağı eteklerini seçmiştir.
İslam Uygarlıkları döneminde de, Elbistan Arapların çok sayıda istilalarına maruz kalmıştır. Elbistan'ın etrafı 3000 metreye varan yüksek dağlarla çevrili olması ve her taraftan geçilmezi gayet zor olan derin, uzun geçitler ve boğazlarla kapalı bulunması, burayı doğal bir kale özelliği oluşmasına sebep verdiğinden, aynı zamanda da birçok isyanların merkezi haline gelmiştir.
Daha sonra Orta Asya'dan ve Orta Doğudan gelen Türkmenlerin akınlarına maruz kalmıştır. (1018-1029) Elbistan, Bizanslılar ile Türkler arasında birçok büyük savaşlara sahne olmuştur. 1085 Yılında bu yöreye gelen Emir Buldacı komutasında ki Türk ve Müslüman birlikler, bölgeyi ele geçirmişlerdir. Birinci Haçlı seferi sırasında 1097 yılında Elbistan'a gelen Pierre D'aulps (Piyer Dalpus) isimli şövalyenin komutasındaki Haçlı ordusunun eline geçmiştir. Bu nedenledir ki Haçlı kuvvetleri karşısında Anadolu Selçuklu, ve Danişmendlilerin ittifakı coğrafyada kendini gösterir. Elbistan bu üç kuvvet arasında sık sık el değiştirir. Haçlıların bölgeden gitmesinden sonra Danişmendli Yağıbasan ve Selçuklu II. Kılıç Arslan arasında defalarca el değiştirmiştir.
1201 'de Anadolu Selçuklu Devletinin Hükümdarı Süleyman Şah, kardeşi Mugiseddin Tuğrul Şah'ın elinden alarak doğrudan doğruya merkeze bağlı vilayet yapmıştır. Elbistan uzun süre Konya'dan gönderilen valiler tarafından yönetilmiştir. Bölgede cereyan eden en önemli olaylardan bir tanesi de Memluk Sultanı Malik al Zahir Baybars ile Moğullar arasında 15 Nisan 1277 yılında Kalfa çayırında yapılan savaştır. Moğullar Anadolu'da ilk kez ciddi bir yenilgi almışlardır. Bunun üzerine Moğollar başta Elbistan olmak üzere çok sayıda Müslüman Türkmeni kılıçtan geçirmişlerdir.
1337 yılında Haşan Dulkadır Bey'in oğlu Zeyneddin Ahmet Karaca Bey tarafından Dulkadır Beyliği kuruldu. Bu devlet 185 yıl hüküm sürdü. Elbistan bu devlete 130 yıl başkentlik yaptı. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde Turnadağ Muharebesi (1515) ile Osmanlı İmparatorluğuna katıldı. 1522 yılında Maraş bölgesi, özel yönetiminden ayrılır, sancak haline gelir ve Elbistan da Maraş'ın kazası haline gelir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde bölge hakkında bilgiler verir: "Bu dağlar ve beldelerde hep Türkmenler otururlar. Lisanları (kendileri gibi) Buhara illerinden gelmedir. Bütün Türkler on iki çeşit lisan üzere konuşurlar."
1864 tarihinde, (Abdülaziz döneminde) Halep Vilayeti kurulunca, Maraş kazaya dönüşürken, Elbistan ve köy çevresi eski önemini kaybetmiştir. 1871 yılında da Elbistan'da ilk kez belediye teşkilatı kurulmuştu. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Halep'i kaybetmesiyle, Halep Vilayeti'ne bağlılık sona ermişti.
2 notes
·
View notes
Text
5.Balıkesir Arkeoloji Buluşmaları Sempozyumu başladı
https://pazaryerigundem.com/haber/195056/5-balikesir-arkeoloji-bulusmalari-sempozyumu-basladi/
5.Balıkesir Arkeoloji Buluşmaları Sempozyumu başladı
Balıkesir Arkeoloji Buluşmaları Sempozyumu başladı. Üç gün sürecek “Mythos’tan Logos’a Kıyılar ve Adalar, Edremit Körfezi’nin Üç Yakası” konusuyla Ayvalık Küçükköy Kültür Merkezi’nde gerçekleşen sempozyumun açılışında konuşan Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın, “Lidyalılardan Perslere, Hititlerden Romalılara kadar pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış coğrafyamızın, emsalsiz kültürel emanetleri var” dedi.
BALIKESİR (İGFA) – Balıkesir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde Balıkesir Kent Konseyi ve Ayvalık Belediyesi iş birliğiyle üç gün sürecek “Mythos’tan Logos’a Kıyılar ve Adalar, Edremit Körfezi’nin Üç Yakası” konusuyla Ayvalık Küçükköy Kültür Merkezi’nde gerçekleşen sempozyumun açılış törenine Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın, Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin, Balıkesir Kent Konseyi Başkanı Sevinç Baykan Özden, Edremit ve Ayvalık Kent Konseylerinin yöneticileri, alanında uzman akademisyenler, arkeologlar ve davetliler katıldı.
EMANETE SAHİP ÇIKIYORUZ
Yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle, coğrafyasıyla ve konumu itibariyle dünyanın en güzel kenti Balıkesir’de üç gün boyunca sürecek Arkeoloji Buluşmaları Sempozyumu’nun hayırlı olması temennisinde bulunan Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın, tarihiyle, kültürüyle ve tüm doğal unsurlarıyla eşsiz bir coğrafyada bulunduklarını söyledi. İl sınırları içerisinde efsanelere konu olmuş pek çok dağın, denizlerin ve antik kentlerin bulunduğunu aktaran Akın, “Bu topraklarda tarihin seyrini değiştiren, efsanelere konu olmuş birçok hükümdarın ayak izi var. Stratejik konumu dolayısıyla tarihte birçok önemli uygarlığa ev sahipliği yapmış, anlatılara konu olmuş, bağrında birçok kültürel zenginlik taşıyan Balıkesir’imiz; bugün ise bizlere emanet. Biz de Balıkesir’deki tüm tarihî ve kültürel zenginlikleri; özümseyerek, içselleştirerek bunları geleceğe taşımak için büyük bir çaba içindeyiz. Emanetimize sahip çıkıyoruz.” diye konuştu.
“UYGARLIKLARA EV SAHİPLİĞİ YAPTIK”
Başkan Akın, “Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu topraklarda yaşamış tüm toplumları ve kültürleri kuşatan tarih anlayışını ve vizyonunu bugün devam ettiriyoruz. Balıkesir’imiz, zengin arkeolojik kazı alanlarıyla ve çeşitli tarihsel kültür katmanlarıyla ülkemizdeki en nitelikli arkeoloji araştırma sahalarından biri. Lidyalılardan Perslere, Hititlerden Romalılara kadar pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış coğrafyamızın, emsalsiz kültürel emanetleri var. Arkeologlarımız her geçen gün yeni bulgular ve bilgilerle tarihimize daha fazla ışık tutmaya devam ediyor. Büyük bir sabır ve özveriyle yürütülen kazı çalışmaları neticesinde antik çağlara yönelik politik, toplumsal, kültürel yeni bakış açıları kazanıyoruz.” şeklinde konuştu.
“CAZİBE MERKEZİ YAPACAĞIZ”
Sempozyumunun önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Akın, bölgedeki kazılardan elde edilen bulguların, uzman isimlerin yorumlarıyla tarihe yeni bir değer katacağını söyledi. Balıkesir’in kültürel dokusunun önemli bir parçası olan antik kentlerin tanınırlığını artırmanın öncelikli hedefleri arasında yer aldığını belirten Akın, “Günümüzde kentlerimizi kalkındırmak aynı zamanda vatandaşlarımızın kültürel yaşam kalitesini artırmayı da içeriyor. Balıkesir’imiz 20 ilçesiyle adeta kültürel bir mozaik. Bu mozaiğe de ev sahipliği yapıyoruz. Buna değer katmak için elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz. Çocuklarımız, gençlerimiz, emeklilerimiz, akademisyenlerimiz yani kısacası her vatandaşımız için Balıkesir’i kültürel bir cazibe merkezi haline getirmek adına çalışıyoruz. Hedefimiz açık ve net. Bu süreçte kültürel varlıklarımızı öne çıkartıp bir farkındalık yaratıp cazibe merkezi haline getirmek ve Balıkesir’imizi bunlarla birlikte fuarların ve festivallerin kenti yapmak için çalışmalarımız var. Yeni yıldan itibaren bu çalışmalarımızı hızlandırıyoruz. Kültürde, sanatta, bilimde öncü bir kent olma hedefimiz var. Bu şekilde kentimize hayat verecek ve yeni bir soluk getireceğiz” ifadelerini kullandı.
0 notes
Link
#ÇerkezköyTarihi#MalkaraAntikKenti#NamıkKemalEvi#RakocziMüzesi#SarayTrenİstasyonu#SüleymanpaşaKale#Tekirdağ#TekirdağMüzesi#Tekirdağtarihiyerleri
0 notes
Text
Ejderhalar
Batı'daki Ejderhalar
Persler ilkel kaosa "ejderha" adını vermişlerdi, ancak bu bir çeviri sorunu olabilir. Tiamat'ın ne olduğu için İngilizce bir kelimemiz yok, ancak evreni yaratmak için kullanılan onun bedeniydi. Bu tür parçalanma kozmogonisi, İncil'i oluşturan yazılar yazılmadan önce, Sami halkları da dahil olmak üzere Antik Neat Doğu kültürlerine açıktı. İşaya 27'de, deniz ejderhası olarak "Leviathan"dan bahsedildiğini görüyoruz. Denizin yaratılış zamanında mevcut olduğunu unutmayın - "ve Tanrı suları ayırdı ve karayı ortaya çıkardı" - deniz ilkel okyanustu, düzenli bir biçime sahip olmadan önceki kaotik dünyanın temsiliydi ve dünya bundan oluşmuştu. Bir örnek, yazılarında ünlü harflerin bulunmadığı İbranilerin yazısında bulunabilir. "Leviathan" kelimesi, ilkel okyanusların Ugarit yılanının adı olan "Lotan"daki ünsüz harflerden kolayca çıkarılabilir. Kilise'nin ikinci yüzyılın sonlarındaki oluşumuna ulaştığımızda, kaos-varlıkların yılanlar olduğu fikri zaten dini yazıların bir parçasıydı. Sonuçta, Cennet Bahçesi'ne kaos getirmekten sorumlu unsur bir yılandı.
1000 yıl ileri saralım ve yazılan efsaneler ejderhaları yenmeye çalışan şövalyelerdi. Ejderhalar, insanlığın hayatta kalma ve medeni toplumunu genişletme mücadelesi verirken onu tehdit eden vahşi ve kaotik doğa güçlerinin alegorik sembolü haline gelmişti. Pagan köyünün her zaman kenarında, insanların düzenli olarak kaybolduğu bilinmeyenin genişliği vardı. Ejderha, Doğanın kaosunun biçimsiz bilinmezliği için elle tutulur bir imge haline geldi ve şövalye, kralın tebaasına güvenlik sağlayarak kaosu geri püskürtebilen krallığın sembolik bir kahramanıydı.
Peki ejderhalar neden her zaman yılandı? Yılanlar evcilleştirilemez. Köpekler veya kediler gibi numaralar öğretilemez. Evcil hayvanlarımız veya kendimiz gibi kürkleri veya saçları yoktur. Uzuvları yoktur ve yiyeceklerini bütün olarak yutarak yerler. Bize tamamen yabancı görünen bir yaratıktırlar. Ağızlarında zehir taşırlar ve bizi öldürebilirler veya bir çizikle çok hasta edebilirler, belki de ilkel insanı tüm vücutlarının zehirli olabileceğini ve bu nedenle yiyecek için uygun olmadığını düşünmeye yönlendirirler. Tüm bu nedenlerden dolayı, insanlığın en eski ve en yaygın fobilerinden birinin hedefidirler. Batı kültüründe ejderhaların yok edilmesi çabası, insanlığın yılanlardan ve evcilleştirilmemiş doğadan duyduğu birleşik korkuya dayanıyor olabilir. Bu erken ortaçağ hikayelerindeki ejderha aslında bir ejderha değil, bilinmezlik, kaos veya basitçe yılan fobisidir. Batı kültüründeki tüm ejderha hikayelerini alıp "ejderha" kelimesini daha az alegorik bir şeye - belki sadece "yılan"a - çevirseydik, bu hikayeler yine de yapmak üzere tasarlandıkları şeyi yapardı. Bu, doğu kültüründeki ejderhanın ayrı olarak oluştuğu ve insanlığın zihninde çok farklı roller üstlendiği anlamına gelir.
Doğu'daki Ejderhalar
Perslerin ejderhaların ilkel bir güç olduğu fikri, Uzak Doğu'daki ejderha kavramlarından çok da uzak değildir. Ancak Doğu'da ejderhalar, dünyanın başlangıcındaki kaostan ibaret değildi. Bunlar, erken insanlığın hayretle izlediği ve ilahi olana atfettiği doğanın güçlü güçlerinden birçoğuydu. Ejderhalar akarsularda, göllerde, okyanuslarda, dağlarda, ateşte ve fırtınalarda yaşardı. Rehberlik, koruma ve şans verirlerdi. Doğu'da ejderhaların, Amerikan yerlilerinin paganizminin ruhları, Keltlerin perileri veya Yunanlıların perileri, Nereidleri ve satirleri gibi doğa ruhları olduğu açıktır. Ancak Doğu'da bu ruhlar, tanrısal oldukları ve sıklıkla tapınıldıkları için evren şemasında çok güçlüydüler.
Günümüzdeki Ejderhalar
Batı kültür tarihine ve her şeyi sevimli ve satılabilir kılma yönündeki kapitalist eğilimimize dayanarak, ejderhalar tekrar popülerlik kazandı. Çizgi filmler, çizgi romanlar, filmler ve romanlar aracılığıyla onları dost veya düşman olarak deneyimleyebiliriz, ancak pazarlama bize her zaman sevimli veya çirkin olmalarına bakılmaksızın yanımızda tutabileceğimiz koleksiyonluk bir figür sağlayacaktır. Daha yakın yıllarda, ejderhaların sevimli kavramları yaygınlaştı. Ne yazık ki, bu kavramlar ejderhaları sevgi nesneleri olarak hayatımıza geri döndürse de, ejderhaların gerçekte ne olduğunu hala kaçırıyoruz.
Ejderhalar evrenimizdeki yüce varlıklardır. Onlar, büyülü ilişkiler kurabileceğimiz güçlü doğa ruhlarıdır. Bir dahaki sefere Kartal, Kurt veya Çakal özüyle iletişim kurmak için çaba harcadığınızda, Doğa'daki bilinmeyen gücü unutmayın: Ejderha. Eğer isim, çabalarınızı ciddiye almak için çok fazla fantezi filmini akla getiriyorsa, Japonca'da "Ryū" veya Çince'de gök gürültüsünün sesi olan "Lóng" gibi orijinal isimlerinden birini kullanmayı deneyin! Ejderhalar, onursuz veya kalbi zayıf olanlarla çalışmaz. Gücü anlayanlarla çalışmayı tercih eden güçlü varlıklardır. Ejderha dilini öğrenmek veya bir ejderha mağarası bulmak için fırfırlı, yeni moda bir pagan kitabına gerek yoktur. Tek gereken, zihninizde onların doğru kavramını tutmak, varlıklarına inanmak ve onlara onur gösteren törenler sağlamaktır. Yakında sizi bulacaklar ve sezgisel zihniniz aracılığıyla sizinle yavaş yavaş bir ilişki kurmaya başlayacaklardır.
Kaynak: http://spiritslip.blogspot.com/2012/02/dragons.html
0 notes
Text
Kurtaranlar Sömürür - Şener Elcil
Tarih boyunca Kıbrıs, birçok medeniyetin işgaline uğrayarak kolonileştirilmiş, her gelen işgalci burada kendine ait izler bırakmıştır. Kıbrıs’ı sömürgeleştiren devletler, bugünkü Kıbrıslıların yaşam biçimini şekillendirmişlerdir. Mısırlılar, Hititler, Akalar, Dorlar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender ve Romalılar Kıbrıs’a egemen olup, kültürlerini buraya aktarırken, Kıbrıs’ın…
View On WordPress
0 notes
Text
ASSOS ANTİK KENTİ | ASSOS ARCHAEOLOGICAL SITE
Herkese Selam!
Çanakkale'ye gelmişken, Behramkale'nin tepesinde bulunan Assos'u da ziyaret ediyoruz.
Tarihi geçmişinde Aioller, Lidyalılar, Grekler, Persler, Bergamon Krallığı, Galyalılar, Romalılar, Franklar, Selçuklular, Çaka Beyliği, Karesi Beyliği, Osmanlı tarafından ele geçirilmiştir. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer almaktadır.
19 yy da başlayan kazı çalışmalarıyla, kentin şu bölümlerden oluştuğu tespit edilmiş: Surlar, Athena Tapınağı, Kiliseler, Akropolis, Nekropolis, Tiyatro, Agora, Konutlar, Liman.
Assos'u ünlü yapan önemli özelliklerinden biri, Aristo'nun kente Felsefe Okulu kurması ve bu okulda 3 sene ders vermesidir.
Aristo ve Assos Kralı Hermias, Atina'daki Felsefe Okulu Akademi'den arkadaşlardır. Aristo, hocası Platon'un ölümünden sonra -arkadaşı Hermias'ın daveti üzerine- Assos'a gider. Bu ziyaret sırasında, Hermias'ın yeğeni, Pythias'a aşık olur.
Ziyaret bitip kentten ayrılsa bile; Pythias'i unutamaz. Bu nedenle Aristo tekrardan Assos Kralı Hermias'ın yanına gider. Ona yeğeniyle evlenmek istediğini söyler. Hermias'ın şartı vardır: Aristo Assos'a Felsefe Okulu açmalı ve burada ders vermelidir.
Böylece Aristo Assos'a Felsefe Okulu kurar, okulda ders verir. Bu sırada Pythias'la evlenir. Hermias'a danışmanlık yapar. Eşini genç yaşta kaybedip şehirden ayrılana kadar burada yaşamıştır.
Assos'u ünlü yapan önemli özelliklerinden bir diğeri de, Hristiyanlığın doğuşundan sonra Aziz Luka'nın ve Aziz Pavlos'un kenti ziyaret etmesidir. Hristiyanlarca kutsal yerlerden biri kabul edilir. Bu ziyaretten sonra Tapınaklar yıkılmıştır ve Kiliseler inşaa edilmiştir.
Günümüzde #müzekartla ziyaret edebildiğimiz Assos'u görmek için, Behramkale yokuşunu tırmanmayı göze almak gerekiyor. Sonrasında tepedeki Athena Tapınağı tüm kenti selamlarken, karşıdaki Midilli Adası bize göz kırpıyor.
#duslerimiyasiyorum#düşlerimiyaşıyorum#behramkale#assos#aristo#hermias#luka#pavlos#yolculuk#zamandayolculuk#zamanda yolculuk#müze#müzecilik
1 note
·
View note
Text
Ulaş Töre Sivrioğlu – Perslerin Ardından İran-Sasaniler Dönemi (2023)
Akhaimenid ailesinin idaresi altında Persis bölgesinde kurulan imparatorluk, tarihe damgasını öylesine güçlü bir biçimde vurmuştu ki imparatorluğun yıkılmasından binlerce yıl sonra bile İran hâlen onların döneminde olduğu gibi Persia olarak anılmaktaydı. Bu nedenle tarihçiler İran’daki her canlanma döneminden “Pers İmparatorluğu’nun yeniden doğuşu” ya da “Perslerin geri dönüşü” olarak söz etmeyi…
View On WordPress
#2023#Arkeoloji ve Sanat Yayınları#Persler#Perslerin Ardından İran-Sasaniler Dönemi#Sasaniler#Ulaş Töre Sivrioğlu
0 notes
Text
Eski İran Tarihi 2022-2023 Vize Soruları
Eski İran Tarihi 2022-2023 Vize Soruları 1. Aşağıdakilerden hangisi Eski Çağ’da İran’la birlikte Yakın Doğu’nun büyük kültürlerinden biri olarak sayılamaz? Cevap : Çin 2. Atinalıların, Perslere karşı ayaklanan Kıbrıs ve Mısırlılara destek vermesi ilk olarak hangi sonucu doğurmuştur? Cevap : Perslerin ve Spartalıların yakınlaşması 3. MÖ 360/361’de patlak veren, başını Kappadokia Satrabı…
View On WordPress
0 notes
Text
dünya değişmiyor, persler yine anadoluyu istiyor. islam akıllanmıyor, roma yine doğudan kopamıyor değişen bir şey yok.
0 notes
Text
Gürgentepe hakkında genel bilgilerGürgentepe, Ordu iline bağlı bir ilçedir. Sahip olduğu doğal güzellikleri, tarihi zenginlikleri ve eşsiz coğrafi konumuyla dikkat çeker. Yeşilliklerle bezeli tepeleri, doğal yaşam alanları ve temiz havasıyla adeta bir cennet köşesi gibidir.İlçenin tarihi oldukça eski dönemlere dayanmaktadır. Hititler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle, tarih severler için oldukça zengin bir kültürel mirasa sahiptir.Gürgentepe'nin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Buğday, mısır, fındık, çay ve tütün gibi ürünler yetiştirilir. Ayrıca ilçe, el dokuması halılarıyla da ünlüdür. El sanatlarıyla uğraşan yerel halk, geleneksel yöntemlerle halı ve kilim dokumacılığı yapmaktadır.Doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve zengin tarım ürünleriyle Gürgentepe, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim sunmaktadır. Tatilciler için huzur dolu bir ortam sunan ilçe, turizm potansiyeliyle de dikkat çekmektedir.Web tasarımın önemi ve faydalarıWeb tasarımı, bir işletmenin çevrimiçi varlığını oluşturmak, güçlendirmek ve pazarlamak için hayati bir öneme sahiptir. Günümüzde insanlar her türlü bilgiye internet aracılığıyla ulaşmayı tercih ettiğinden, bir web sitesi işletmenin itibarı ve marka değeri için kritik bir unsurdur.Bir web sitesinin görsel olarak çekici ve kullanıcı dostu olması, ziyaretçilerin sitede daha fazla zaman geçirmesine ve dolayısıyla işletmenin ürün veya hizmetleriyle etkileşime girmesine yardımcı olur. Ayrıca, responsive bir tasarım sayesinde, web sitesinin her türlü cihazda (bilgisayar, tablet, akıllı telefon) sorunsuz bir şekilde görüntülenmesi sağlanır.Web tasarımının bir diğer önemli faydası, SEO uyumlu olarak tasarlanabilmesidir. Arama motorlarına uyumlu bir şekilde tasarlanan web siteleri, arama sonuçlarında daha üst sıralarda yer alarak daha fazla organik ziyaretçi çekme potansiyeline sahiptir.Sonuç olarak, web tasarımı işletmelerin dijital dünyadaki varlığını güçlendirir, marka değerini arttırır, müşteri etkileşimini arttırır ve pazar payını genişletmede önemli bir rol oynar.E-ticaretin ortağı güçlendiren etkileri E-ticaret, günümüzde işletmeler için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Online alışveriş platformları sayesinde, işletmeler müşterilerine 7/24 hizmet sunabilir, ürün ve hizmet yelpazesini genişletebilir ve global pazarlara açılabilir. E-ticaret işletmelerin görünürlüğünü artırarak, daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlar. Bu sayede, işletmelerin marka bilinirliği ve itibarı güçlenir. Ayrıca, e-ticaretin ortağı güçlendiren bir diğer etkisi de veri analizi imkanı sunmasıdır. İşletmeler, müşteri verilerini analiz ederek, pazarlama ve satış stratejilerini daha etkili bir şekilde belirleyebilir. Son olarak, e-ticaret işletmelere maliyet avantajı sağlar. Fiziksel mağaza masraflarından kurtulmak, depolama maliyetlerini azaltmak ve satışlardaki artış ile kârlılığı artırmak işletmelerin rekabet gücünü artırır. Kurumsal web tasarımın marka imajına katkıları Kurumsal web tasarımı, bir markanın online varlığının önemli bir parçasıdır. Profesyonel bir web tasarımı, markanın imajını güçlendirmek ve marka bilinirliğini artırmak için çok değerlidir. Bu nedenle kurumsal web tasarımının marka imajına katkıları oldukça büyüktür. Profesyonel bir tasarım, markanın güvenilirliğini ve kalitesini yansıtır. Kullanıcılar, şık ve düzenli bir web sitesiyle karşılaştıklarında markaya olan güvenlerinin arttığını hissederler. Bu da markanın imajına olumlu katkı sağlar. Markanın kurumsal kimliğine uygun tasarım, müşterilere marka ile güçlü bir bağ kurma fırsatı sunar. Renk seçimi, tipografi ve görsel öğeler markanın kimliği ile uyumlu olmalıdır. Böylece marka imajı daha da güçlenir. SEO odaklı bir web tasarımıyla markanın online görünürlüğü artar. Arama motorlarında üst sıralarda yer alma şansı elde eden marka, daha geniş bir kitleye ulaşarak imajına değer katar. Dijital pazarlama ajansı nedir ve nasıl çalışır?Diğer pazarlama ajanslarından farklı olarak, dijital pazarlama
ajansı sadece internet üzerinden gerçekleşen pazarlama faaliyetlerine odaklanmaktadır. Bu ajanslar, şirketlerin dijital pazarlama stratejileri geliştirmelerine ve uygulamalarına yardımcı olur. Özellikle sosyal medya, e-posta pazarlaması, SEO, SEM gibi dijital kanallar üzerinden marka bilinirliğini artırmak ve tüketici kitlesine ulaşmak için çalışırlar.Bir dijital pazarlama ajansının nasıl çalıştığını anlamak için öncelikle şirketlerin ihtiyaçlarını, hedeflerini ve hedef kitlesini belirlemeleri gerekmektedir. Daha sonra ajans, bu bilgiler ışığında şirketler için özelleştirilmiş dijital pazarlama stratejileri oluşturur. İçerik üretimi, reklam kampanyaları, etkileşimli içeriklerin tasarlanması gibi faaliyetler de ajansın görevleri arasındadır.Genellikle dijital pazarlama ajansları, şirketlerin online varlığını artırmak ve dijital pazarlama kanallarından maksimum fayda elde etmelerini sağlamak için çalışırlar. Ajanslar, analitik raporlar ve veri analizi sayesinde yapılan faaliyetlerin etkisini ölçer ve stratejilerinde gerekli değişiklikleri yaparlar.Bu açıdan bakıldığında, dijital pazarlama ajanslarının şirketler için oldukça önemli bir role sahip oldukları söylenebilir. İnternetin giderek büyümesiyle birlikte, şirketlerin dijital pazarlama konusunda uzman bir ajansın desteğine ihtiyaç duyması kaçınılmaz hale gelmiştir.Web sitesi tasarımının anahtar unsurlarıWeb sitesi tasarımının anahtar unsurları arasında kullanıcı deneyimi, mobil uyumluluk, hız ve SEO uyumluluğu gibi faktörler önemli bir yer tutar. Kullanıcı deneyimi, web sitesi ziyaretçilerinin sitenin kullanımıyla ilgili deneyimlerini etkileyen unsurları kapsar. Mobil uyumluluk, web sitesinin farklı cihazlarda sorunsuz bir şekilde görüntülenmesini sağlar. Hız, web sitesinin yüklenme süresini belirler ve kullanıcıların sitede daha fazla vakit geçirmesine olanak tanır. SEO uyumluluğu ise web sitesinin arama motorları tarafından daha iyi bir şekilde indekslenmesini ve görünmesini sağlar. Tüm bu unsurlar, bir web sitesinin başarılı olabilmesi için hayati öneme sahiptir.Web sitesi tasarımı aynı zamanda görsel unsurların doğru kullanımını gerektirir. Renkler, fontlar, görseller ve boşluk kullanımı, web sitesinin estetik görünümünü ve kullanıcıya verdiği izlenimi etkiler. Kullanıcıların bir web sitesi hakkında olumlu bir intiba edinmesi ve sitenin güvenilirliğine duyulan inanç, görsel unsurların doğru bir şekilde kullanılmasıyla sağlanır. Ayrıca, web sitesi tasarımında kullanılan görsellerin kalitesi ve uygunluğu da marka imajını ve mesajını doğru bir şekilde iletmek için oldukça önemlidir.Web sitesi tasarımının bir diğer önemli unsuru içerik yönetim sistemidir. SEO dostu URL'ler, düzenli içerik güncellemeleri, etkili meta açıklamaları ve basit navigasyon yapısı, web sitesinin ziyaretçilere daha iyi bir deneyim sunmasına olanak tanır. Ayrıca, içerik yönetim sistemi sayesinde web sitesi sahipleri, kolaylıkla güncellemeler yapabilir ve içerikleri yönetebilirler. Bu da web sitesinin güncel, ilgi çekici ve kullanıcı dostu olmasını sağlar.Genel olarak, web sitesi tasarımının anahtar unsurları, kullanıcı odaklılık, mobil uyumluluk, hız, SEO uyumluluğu, görsel unsurların doğru kullanımı ve etkili içerik yönetim sistemidir. Bu faktörler bir araya geldiğinde, kullanıcıların memnuniyeti ve web sitesinin başarılı olma şansı oldukça yükselir.Web yazılımın işletmelere sağladığı faydalar Web yazılım, işletmeler için birçok fayda sağlar. Öncelikle, işletmelerin çevrimiçi varlıklarını güçlendirmelerine yardımcı olur. Web yazılımı, işletmelerin web sitelerini yüksek kaliteli, güvenli ve kullanıcı dostu hale getirerek müşterilere olumlu bir deneyim sunmalarını sağlar. Bu da müşteri memnuniyetini artırır ve müşteri sadakatini güçlendirir. Ayrıca, web yazılımı, işletmelerin süreçlerini optimize etmelerine ve verimliliklerini artırmalarına olanak tanır. Özel yazılımlar sayesinde işletmeler, iş süreçlerini daha etkili bir şekilde yönetebilir, veri analizi yapabilir ve karar verme süreçlerini iyileştirebilirler. Bu da işletmelerin rekabet gücünü artırır ve karlılıklarını artırır.
Bunun yanı sıra, web yazılımı, işletmelerin dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırmalarına yardımcı olur. Özelleştirilmiş yazılımlar sayesinde işletmeler, dijital pazarlama faaliyetlerini yönetebilir, e-ticaret platformları oluşturabilir ve müşteri ilişkilerini geliştirebilirler. Son olarak, web yazılımının bir diğer faydası da güvenlik ve veri korumasıdır. Özel yazılımlar sayesinde işletmeler, verilerini korur ve çevrimiçi tehditlere karşı kendilerini güvende tutarlar. Bu da işletmelerin itibarını korur ve müşteri güvenini artırır. Web tasarım fiyatlandırma modelleriWeb tasarım fiyatlandırma modelleri, bir işletme için web sitesi oluştururken en önemli konulardan biridir. Fiyatlandırma modelleri, işletmenin ihtiyaçları, bütçesi ve web sitesi için belirlenen hedeflere göre farklılık gösterebilir.İlk fiyatlandırma modeli, sabit fiyatlı web tasarım paketleridir. Bu paketler genellikle belirli bir sayıda sayfa ve özellik içerir ve bir kez ödeme yapılır. Bu model, küçük ölçekli işletmeler için ideal olabilir.Bir diğer fiyatlandırma modeli ise saatlik ücretlendirme sistemidir. Web tasarım uzmanı, projenin gereksinimlerine göre belirli bir saatlik ücret karşılığında çalışır. Bu model, proje süresince değişen ihtiyaçlara hızlı bir şekilde cevap vermek için uygundur.Son olarak, başarıya dayalı fiyatlandırma modelleri de bulunmaktadır. Bu modelde, işletme web sitesinin belirli bir hedefe ulaştığında ödeme yapar. Bu, işletmelerin web sitesi yatırımlarından maksimum verim almasına yardımcı olabilir.Sosyal medya ajansının sunduğu hizmetlerSosyal medya ajansının sunduğu hizmetler İnternetin hayatımızda kapladığı yer her geçen gün artmaktadır. Bu sebeple işletmelerin de dijital dünyada var olması ve kendini doğru bir şekilde ifade etmesi oldukça önemli hale gelmiştir. Sosyal medya ajansları da bu noktada devreye girerek işletmelere çeşitli hizmetler sunmaktadır. Sosyal medya ajansının sunduğu hizmetler işletmelerin dijital alanda var olmasına ve potansiyel müşterilere ulaşmasına yardımcı olmaktadır. Sosyal medya ajansı tarafından sunulan hizmetler arasında sosyal medya stratejileri oluşturma yer almaktadır. İşletmelerin hedef kitlesine uygun sosyal medya platformlarını belirlemesi ve içerik stratejileri geliştirmesi ajansın sağladığı hizmetler arasındadır. Aynı zamanda sosyal medya yönetimi de sosyal medya ajanslarının sunduğu önemli hizmetlerdendir. İşletmelerin sosyal medya hesaplarının düzenli olarak güncellenmesi, takipçi etkileşiminin artırılması ve marka bilinirliğinin sağlanması sosyal medya yönetimi kapsamında sunulan hizmetler arasında yer almaktadır. Sosyal medya ajansları ayrıca sosyal medya reklam yönetimi konusunda da işletmelere destek olmaktadır. Doğru hedef kitleye ulaşabilmek için sosyal medya reklamlarının etkili bir şekilde yönetilmesi ve bütçenin en verimli şekilde kullanılması oldukça önemlidir. Bu noktada sosyal medya ajansları işletmelere reklam stratejileri oluşturma, reklam bütçesi yönetimi ve reklam performansını raporlama gibi hizmetleri sunmaktadır. Son olarak, sosyal medya ajanslarının sunduğu hizmetler arasında sosyal medya analizi de bulunmaktadır. İşletmelerin sosyal medya performanslarını izlemesi, analiz etmesi ve stratejilerini geliştirmesi için sosyal medya ajansları tarafından analiz hizmetleri sunulmaktadır. Bu sayede işletmelerin dijital pazarlama stratejileri doğrultusunda daha etkili ve verimli adımlar atması sağlanmaktadır.Kurumsal SEO'nun işletmelere kazandırdıkları Kurumsal SEO, işletmelerin dijital olarak görünürlüğünü artırmak, hedef kitlelerine ulaşmak ve marka bilinirliğini yükseltmek için oldukça önemli bir roldedir. Bu strateji, işletmelerin web sitelerinin arama motorlarında üst sıralarda yer almasını sağlar. Bu da organik trafikte artışa ve daha fazla potansiyel müşteriye ulaşmalarına yardımcı olur. Kurumsal SEO'nun işletmelere kazandırdığı en önemli şeylerden biri uzun vadeli bir yatırım olmasıdır. Doğru bir şekilde uygulandığında, SEO çalışmaları uzun vadede sürekli olarak web sitesine ziyaretçi çeker ve marka bilinirliğini artırır.
Bu da uzun vadede işletmelere sağlam bir müşteri tabanı oluşturur. Ayrıca, Kurumsal SEO sayesinde işletmeler, rekabetin önüne geçebilirler. Çünkü SEO, hedeflenen anahtar kelimelerde üst sıralarda yer almayı sağlar. Bu da benzer sektördeki diğer işletmelere göre daha fazla tıklanma ve dönüşüm elde etmelerini sağlar. Son olarak, Kurumsal SEO stratejilerinin doğru bir şekilde uygulanması durumunda işletmelerin marka otoritesini artırır. Marka otoritesi arttıkça, tüketiciler işletmeye daha fazla güvenir ve tercih etme olasılıkları artar.
0 notes
Text
5 bin yıllık Harput Kalesi’nde, Arkeolojik Kazılar Devam Ediyor. Prof. Dr. İsmail Aytaç, Çalışmalarla İlgili Konuştu
Urartu Krallığı tarafından kurulan ve tarihe ışık tutan 5 bin yıllık Harput Kalesi'nde, bir yandan arkeolojik kazılar bir yandan da restorasyon çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan Harput Mahallesi'nde Urartu Krallığı tarafından kurulan ve tarihe ışık tutan 5 bin yıllık Harput Kalesi’nin tahrip olan surları, başlatılan kazı ve restorasyon çalışmalarıyla ayağa kaldırılıyor. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü idaresinde bir firma tarafından yürütülen 'Harput Kalesi Restorasyonu 3. Etap Projesi' çerçevesinde çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Bu çerçevede Kızlar Burcu, Bizans duvarı ve Belek Burcu alanlarında hem kazı hem de restorasyon çalışmaları devam ediyor. Harput’ta yapılan arkeolojik kazıların 2014 yılından beri başkanlığını yapan Prof. Dr. İsmail Aytaç, yapılan kazı çalışmaları ilgili gazetemize açıklamalarda bulundu. İşte sorduğumuz sorular ve Prof. Dr. İsmail Aytaç’ın cavapları:
- Harput Kalesinin Tarihçesi Hakkında Bilgi Verir misiniz? Harput’un tarihi, 2016 yılında Harput Kabartması’nın ortaya çıkmasıyla Orta Tunç Dönemi’ne (M.Ö. 2000-1850 yılları arası) kadar uzanmaktadır. Bölge, M.Ö. 16. yüzyıldan M.Ö. 12. yüzyıla kadar Hurri-Mitanni, Hitit, İşuwa ve Asur krallıkları tarafından kontrol edilmiştir. Urartu kralı II. Sarduri zamanında Harput Urartu’ya bağlı bir eyalet merkezi olarak planlanmıştır. M.Ö. 660-M.Ö. 560 yılları arasında Medler, M.Ö. 560-M.Ö. 331 yılları arasında da Persler bölgeye egemen olmuşlardır. M.Ö. 301’den M.Ö. 53 yılına kadar Sophane, Seleukos ve Armenia Krallıklarını görmekteyiz. M.Ö. 53-M.S. 55 yılları arasında Roma-Part mücadelesi sonrasında ise M.S. 64-305’de Roma hâkimiyeti ön plana çıkmıştır. M.S. 309-379 Sasaniler, 379-476 arasında ise Roma İmparatorluğu söz sahibi olmuştur. 5-6. yüzyıllarda Bizans-Sasani mücadelesini ve 7. yüzyılda ise İslâm orduları görmekteyiz. Bölge, 8. yüzyılın ilk yarısına kadar, Emevi-Bizans mücadelesine sahne olmuştur. Bu dönemden 935’e kadar da Abbasi-Bizans savaşlarında sık sık el değiştirmiştir. 935-938 yılları arasında kısa süren Hamdaniler devrinden sonra Harput 1085 yılına kadar Bizans’ın elinde kalmıştır. 1085 yılında Çubukoğulları Harput’u ele geçirerek bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynamıştır. 1115 yılında Artuklu idaresi başlamıştır. 1185 yılında İmameddin Ebu Bekir’in kurduğu Harput Artukluları, 1234 yılına kadar devam etmiştir. 1234-1289 arasında Anadolu Selçuklu Devleti, 1289’dan 1339’da ise İlhanlı egemenliği hâkim olmuştur. 1339-1364 arası Eretnaoğulları, 1364-1465 yıllarında Dulgadır-Memlük, 1645-1507 arasında da Akkoyunlular tarafından idare edilmiştir. 1507 yılında Safevi Devleti’nin eline geçen Harput, 1516 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimine girmiştir. Harput Mahallesi, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çerçevesinde, 30.05.1985 tarih ve 1089 sayılı ilgili Koruma Bölge Kurulu'nun kararı neticesinde Kentsel Sit Alanı, Harput Kalesi de aynı tarih ve sayı ile I. Derece Arkeolojik Site Alanı ilan edilmiştir. Harput ve çevresi 2005 yılında Kültür ve Turizm Koruma ve Geliştirme Bölgesi olarak seçilmiştir. Harput Kentsel Tasarım Projesi de 19.02.2009 tarih ve 2057 sayılı kararla Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanmıştır.
- Harput Kalesinde Kazılar Ne Zaman Başladı ve Ne zaman tamamlanacaktır? İlk olarak Harput iç kalede 1995-1999 yılları arasında Ertuğrul Danık tarafından yüzey araştırması yapılmıştır. Ayrıca 2001 yılında yayınlanan "Ortaçağ'da Harput adlı çalışmalarda; Harput'un Ortaçağ yapıları ile birlikte özellikle İç Kale'nin ayrıntılı çalışmaları aktarılmakta olup ilk defa İç Kale ve İç Kale içindeki kimi birimlerin rölöveleri verilmiştir. Harput İç Kale Kazıları ise, iki dönemde gerçekleştirilmiştir. İlk dönem kazıları, 2005-2009 yılları arasında Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürlüğü’nün Başkanlığında, Prof.Dr. Veli Sevin’in bilimsel danışmanlığında yapılmıştır. Bu yıllar arasında 2. bölge olarak adlandırılan Urartu Sarnıcında, 3. bölge Artuklu Sarnıcında, 5. bölge orta mahalle adasında, batı yamacı Atölyeler Grubu ve Harput İç Kalesi’nin güneyinde bulunan güney yamaç evinde kazı çalışmaları yapılmıştır. İkinci dönem kazıları ise, 2014 yılında Elâzığ Valiliği ve Fırat Üniversitesi iş birliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izni ve Bakanlar Kurulu Kararı ile Prof. Dr. İsmail AYTAÇ’ın Başkanlığında kazı çalışmalarına yeniden başlanmıştır. 2014 yılı kazı çalışmaları, 1. Bölge Artuklu Sarayı’nın önü, 3. Bölge Belek Burcu ve çevresi, ayrıca Belek Burcu’nun doğusundaki tonozlu mekânda yapılmıştır. 1. Bölgede 300 ve 3. Bölgede 300 m2 olmak üzere 600 m2 alanda kazı yapılmıştır. 2015 yılında kazı çalışmaları üç farklı alanda gerçekleştirilmiştir. Bu yıl içinde yaklaşık 900 m2’lik alanda çalışılmıştır. 2016 yılında kazı çalışmaları üç farklı alanda gerçekleştirilmiştir. 10x10 m2’lik kareleme alanları belirlendikten sonra, 1. Bölge Artuklu Saray Önü açmaları, 5. Bölge açmaları ve Urartu su sarnıcı havalandırma sondajı açmalarında sürdürülmüştür. Doğu ve batı sur duvarı üzerine, ziyaretçilerin şehri görebilecekleri yaklaşık 60 m2’lik bir alana temperli camdan 2 (iki) adet seyir terası yapılmıştır. Harput İç Kale 2017 yılı arkeolojik kazı sezonu, 1. Bölgede (Artuklu Sarayı önü) ve 2. Bölgede toplam 800 m2’lik bir alanda gerçekleştirilmiştir. 2018 yılı kazı çalışmaları, arazi çalışmalarını kazı çalışmaları ve restorasyon çalışmaları olmak üzere iki başlık altına toplayabiliriz. Arkeolojik kazı çalışmaları;1.Bölge’de (Sarayönü), 5.Bölge (Orta Mahalle) restorasyon projesine dahil edilen 6. Bölge’de, restorasyon projesine yönelik Fahreddin Kara Arslan Burcu’nda olmak üzere toplam 3 bölgede yapılmıştır. 2019 yılı kazı çalışmaları, arazi çalışmaları, “kazı ve koruma uygulamaları” olmak üzere iki başlık altında değerlendirilmiştir. Bu yıl arkeolojik kazılar kısa sürmüş, koruma çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Harput İç Kalesinde kazı çalışmaları toplamda 7000 m2 alanda yapılmıştır. 2020 yılında, Covid-19 salgın nedeniyle kazı evinde teknik çizim, eserlerin temizliği, fotoğraf çekimi ve tasnifi yapılmıştır. 2021 yılı kazı çalışmaları; Urartu Açık Hava Tapınım Alanı kazı ve temizlik çalışmaları, Fahrettin Karaaslan Burcu üstü K-20 ve L-19 açmaları, Orta Mahalle O-4 ve P-4 açmaları, II. Bölge / F-13 açması (Arkeolojik Sondaj Kazısı) olmak üzere farklı alanlarda yapılmıştır. 2022 yılı kazı çalışmaları; O-4 açmasındaki iki bağımsız sarnıçta kazı çalışmaları tamamlanmıştır. Bu yıl, Türk Tarih Kurumu Başkanlığının proje destekleri kapsamında Harput İç Kalede yer alan Urartu su sarnıcı/zindan’ın tonoz ve havalandırma kubbesi tamamlanmıştır. 2023 yılı kazı çalışmaları; Sarayönü mutfak bölümündeki tandırlarda konservasyon çalışması yapılmıştır. Burç duvarlarında ve kale kapılarında derz boşalmaları olduğu için güçlendirme çalışması yapılmıştır. Demirci atölyesi konservasyon çalışması devam ediyor.
- Harput İç Kale Kazılarında bulunan Küçük Buluntulara örnek verir misiniz ve hangi yüzyıl aralığında tarihlendiriyorsunuz? Harput İç Kale kazılarında görülen figürlü seramik fragmanlarını, Ortaçağ’a tarihlendirmekteyiz. Figürler, boyalı kazıma tekniği ile yapılmıştır. Vazo/ibrik dışındaki fragmanların iç yüzeyleri tamamen, dış yüzeyleri ise belli seviyelerde beyaz/krem renk astarlı, sarımsı yeşil, açık mat yeşilimsi, şeffaf yeşil ve şeffaf yeşilimsi krem sırlı, yeşil, kahverengi ve hardal sarısı renklerinde de boyalıdır. 1 numaralı tabak fragmanında kıvrımlı balık figürü; 2 numaralı kâse fragmanında, profilden yürür pozisyonda bir adet aslan figürü; 3 numaralı tabak fragmanında da sıralı kuş figürleri resmedilmiştir. Figürlerin etrafı ise çiçeklerle dekore edilmiştir. 4 numaralı vazo/ibrik büyük fragmanda ellerinde kaşık benzeri çalgı aletleri ile dans eden dansöz bir kadın, küçük fragmanda ise yanak yanağa resmedilmiş bir çift yer almaktadır. Fragmanlardaki kompozisyonları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde eğlence ve aşk temalı bir kompozisyon işlendiğini söyleyebiliriz. Figürlerin üst kısmında ise bordür içine alınmış sülüs yazı bulunmaktadır. Okunamadığı için kabın etrafını çevreleyen yazının ne ile ilgili olduğu anlaşılamamıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’ne ait sikke, üç kardeş devri (H.644-665/M.1246-1266) sultanlarından IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a ait olup sultanın ikinci defa tek başına sürdüğü saltanatı (H.655-663/M.1257-1264) sırasında Lulu’da basılmış olmalıdır. Ön yüzünde Mühr-ü Süleyman motifi içinde sağa dönük aslan figürü olan Ebu Said Bahadır Han’a (H.716-736/M. 1316-1335) ait İlhanlı sikkesi ise olasılıkla Sivas’ta darp edilmiştir. 1658-1711 arasına tarihlenen Nürnberg jetonu da, usta Cornelius Lauffer tarafından hesaplama jetonu olarak üretilmiştir. Osmanlının 24. padişahı Sultan I. Mahmud’a (H.1143-1168/M.1730-1754) ait sikkenin ön yüzünde padişahın tuğrası, arka yüzünde ise, duribe fi Konstantiniyye 1143 yazısı yer almaktadır. Kolye uçları genel olarak günlük hayatımızda süs objeleri içinde değerlendirmekte olduğumuz ve yüzükler kadar popüler olan bir diğer takı grubunu oluşturmaktadır. Kazı çalışmalarında da geneli metal olan kolye uçları ile bulunmuştur. Bunlardan sağdakinin üzerinde, nazar gibi hallerden korunmak adına yapılmış tılsım kolyedir ve üzerinde bu amaca uygun olarak “Maşallah” yazısı vardır. Harput İç Kale’de, 2017 kazı sezonu boyunca ele geçirilen eserler arasında farklı form ve tipolojiden oluşan temrenler de bulunmaktadır. Özellikle Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen yassı temren örneğinin omuz, bel, bilezik kısımları ve genel kondisyonu diğer örneklere oranla daha iyi durumdadır. Benzer temren örnekleri, Ayanis Kalesi, Gevale Kalesi, Karacahisar Kalesi gibi farklı kale kazılarında da görülmüştür. Bu tip kısa mesafeli temrenler, hem av için kullanılır hem de savaşlarda zırhsız düşmana atılırdı. Harput İç Kale’de görülen yassı tip temrenlerin, yine aynı bölgede yer alan Taşkun Kale ve Aşvan Kale yerleşimlerinde de var olduğu bilinmektedir. Urartulardan Osmanlı dönemine kadar farklı kültürlerin izlerini taşıyan boncuklar, yapılış itibarı ile kendi dönemlerinin estetik algısını günümüze yansıttığı için önemli arkeolojik buluntular arasındadır. Harput İç Kale’de yoğun miktarda metal obje bulunmuştur. Çoğunluğu Geç Osmanlı Dönemi’ne ait olan bu eserler arasında; kapı, pencere, mobilya aks amı, mutfak gereçleri, terzi aletleri ile günlük yaşamda kullanılan birçok obje yer almaktadır.
- Harput Kalesindeki çalışmaların Turizme Katkısı nedir? Son yıllarda Harput’ta İç Kale (1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı) başta olmak üzere birçok tarihi eserde arkeolojik kazılar yapılmış, bu eserlerin restorasyon projeleri tamamlanmış ve uygulama aşamasına gelinmiştir. Ayrıca Harput, bütün olarak 2018 yılında UNESCO Kültür Mirası Geçici listesine kabul edilmiştir. Aşağıda bahsedeceğim çalışmalar sonucunda Harput Kalesine gelen yerli ve yabancı turist sayısında artış beklenmektedir. Turizm destinasyonunda Harput önemli bir ivme kazanacaktır.
Harput İç Kalede Kazı, Konservasyon, Restorasyon ve Turizm Amaçlı Yapılan Genel Çalışmalar Osmanlı (Orta) Mahalle Restorasyon Projesi: Orta Mahalle ve Urartu Kurban Kesim alanını restorasyon projesi İl Özel İdaresi tarafından çizdirilmiştir. Bu proje ilgili kurul tarafından onaylanmıştır. Bu alanın restorasyon projesinin yapılarak turizme açılması önemlidir. Bu proje kapsamında 2022 yılı kazı sezonunda, Harput İç Kalede yer alan Çubukoğulları Dönemine (M.1085) tarihlenen “Fetih Cami ve Çilehanesi” nin Konservasyon çalışmaları yapıldı. Osmanlı (I Nolu) Konut Restorasyon Projesi: Harput İç Kaledeki Osmanlı (I Nolu) Konut’un restorasyon projesi İl Özel İdarenin Harput İç Kale Kazılarına ayrılan ödenek ile çizimi yapılmıştır. Restorasyon projesi İlgili kurul tarafından onaylanma aşamasındadır. Bu projenin uygulaması yapılarak Harput İç Kale Kazı evi olarak kullanılması ve ayrıca etnografik eserlerin sergilenmesi planlanmaktadır. Urartu Su Sarnıcı (Zindan) Restorasyon ve Konservasyonu Projesi: Urartular döneminde sarnıç olarak yapılan ve Artuklu Döneminde, Haçlı Kral ve Kontlarının, ayrıca IV. Murat Bağdat ve Revan seferlerinde esir aldığı Safevî Komutanlarının hapsedildiği Zindanın restorasyon projesi İl Özel İdarenin Harput İç Kale Kazılarına ayrılan ödenek ile çizimi yapılmıştır. Kazı Başkanlığı olarak 2021 Yılı Eylül ayında bu alanın konservasyonu yapılıp, ışıklandırması yapılmış ve geçici olarak ziyarete açılmıştır. 2022 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanlığı tarafından konservasyon uygulaması tamamlanmıştır. Atölyeler: Harput İç Kale Kazılarında çok sayıda atölyeler gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu atölyeler; Demirci atölyesi, Maden eritme atölyeleri, cam atölyeleri, seramik atölyeleri, kalaycı ve terzi atölyelerin sponsorluk yolu ile turizm amaçlı canlandırılması yapılacaktır. Demirci atölyesinin içten destek verilerek, etrafındaki beden duvarları yükseltilecek ve üzeri de düz dam ile kapatılarak turizme kazandırılacaktır. Orta Mahalle Atölyeler Bölgesindeki Urartu Açık Hava Tapınım Alanı ve Su Sarnıcı: Urartu Açık Hava sarnıcı, kaya oyularak kuzey güney doğrultulu yapılmıştır. Yaklaşık 2 m genişliğinde, 8.70 m uzunluğunda ve 3.90 m derinliğindedir. 2021 yılında Açık Hava Sarnıcının üzerindeki Geç Dönem Osmanlı duvarları (tahribata uğramış ve yıkılma durumundaki) ilgili kurul tarafından izinleri alınarak bir kısmı kaldırılmıştır. 2022 yılında da tamamen duvarlar kaldırılmış olup bu alanda Urartu Dönemi Açık Hava Tapınım Alanı ve su sarnıcı bütün olarak turizme kazandırılmıştır. Artuklu Sarnıcı Konservasyon Çalışmaları: Artuklu dönemine tarihlenen bu sarnıç esasen yağmur suyu toplamak için kullanılmaktaydı. Kayaya oyulmuş 52 adet basamakla inilen yapının dip kısmında 2 m çapında bir su haznesi bulunmaktadır. Ortalama genişliği 2.30 m olup, yüksekliği tonozlu mekânın olduğu yerde 11 m’ye kadar çıkmaktadır. Sarnıcın aydınlatmasının kandiller ile sağlandığı düşünülmektedir. Kazı çalışmalarının sarnıç ile ilgili kısmı 2015 yılında tamamlanmıştır. 2021 yılı kazı sezonunda, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı tarafından desteklenen proje kapsamında Artuklu su sarnıcında konservasyon çalışması yapılmıştır. 2023 yılında ise bu sarnıcın üstünde yer alan Demirci Atölyesinin konservasyon çalışması başlamıştır.
O-4 Açması Kayaya Oyulmuş Su Sarnıçları: 2021 ve 2022 yıllarındaki kazı çalışmalarında O-4 açması içinde iki adet birbirinden bağımsız sarnıca ulaşılmıştır. Bu sarnıçların derinliği -11 m’dir. İki sarnıcın kazı çalışmaları tamamlanmıştır. Kürsübaşı Alanı Konservasyon Çalışması: Harput Kürsübaşı geleneği Türk seyirlik oyunları içerisinde UNESCO asil listesinde yer almaktadır. Kalede orijinal Kürsübaşı mekânı günümüze gelen konut kazı ile ortaya çıkarılmıştır. 2021 yılı kazı sezonunda, Orta Mahallede Etnografik eşyalar serildi. Ayrıca bu mekân içinde Kaleden çıkarılan taş eserlerin sergileme alanının düzenlenmesi yapılmıştır. Kürsübaşı alanı etnografik eserler ile turizme açılması neticesinde çok yoğun bir şekilde ziyaretçi akınına uğramıştır. Artuklu Sarayı Projelendirme Çalışması: Artuklu Saray önündeki 2200 m2 kazı bölgesinin restorasyon projesinin çizilmesi planlanmaktadır. 2023 yılında bu alanda yer alan tandırlarda Konservasyon/Restorasyon çalışmaları başlamıştır. Harput Kalesi 3. Etap Sur Restorasyonları Çalışması: 2022 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Harput Kalesi 3. Etap Harput Kalesi Surlarının Restorasyon çalışmaları Bizans Surlarında, Belek Burcunda ve Kızlar Burcunda başlatılmıştır. Elâzığ Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından denetimi yapılmaktadır.
Read the full article
0 notes