#Moskova Büyükelçisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bahreyn'in BRICS Üyeliği Başvurusu ve Gelişmeler
Bahreyn’in BRICS Üyeliği Başvurusu Bahreyn’in Moskova Büyükelçisi Ahmed Abdulrahman Al-Saati, 22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde gerçekleştirilen son BRICS zirvesinde, ülkesinin bu önemli grup için üyelik başvurusu yaptığını açıkladı. TASS’a verdiği demeçte, “Bir önceki zirve sırasında katılım başvurumuzu yaptık, ancak o dönemde BRICS, Bahreyn’in henüz…
#İşbirliği#üyelik başvurusu#Bahreyn#BRICS#BRICS Zirvesi#genişleme#Kazan#Moskova Büyükelçisi#Sergey Lavrov
0 notes
Text
AK Parti heyeti, Rusya Parlamentosunda temaslarda bulundu
Moskova Başkent Moskova’da Ala başkanlığında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya, AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı İbrahim Halil Korkmaz ve beraberindeki kurul Duma’ya geldi. Heyette Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç de hazır bulunmuş oldu. Ala ve beraberindeki kurul, parlamentoda Birleşik Rusya Partisi Genel Konsey Yazman Yardımcısı, Rusya Devlet Duması Birleşik…
0 notes
Text
MİB, Rusya - İslam Dünyası Uluslararası Kazan Forumu’nda ülkemizi temsil etti
https://pazaryerigundem.com/haber/171629/mib-rusya-islam-dunyasi-uluslararasi-kazan-forumunda-ulkemizi-temsil-etti/
MİB, Rusya - İslam Dünyası Uluslararası Kazan Forumu’nda ülkemizi temsil etti
Makina İmalatçıları Birliği’nin (MİB), 14-19 Mayıs 2024 tarihleri arasında Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da düzenlenen Rusya – İslam Dünyası Uluslararası Kazan Forumu’na katıldı. MİB temsilcileri, forum kapsamında Rusya Federasyonu ve Tataristan’daki makine sektörüyle ilgili iş birliği olanakları konusunda önemli görüşmelere imza attı.
TATARİSTAN (İGFA) – 1990 yılından beri tüm makine sektöründe yerli makine üreticilerinin çıkarlarını gözetmek ve yerli makine üretimini desteklemek amacıyla faaliyetlerini sürdüren Makina İmalatçıları Birliği (MİB), ülkemizi başarıyla temsil etmeye devam ediyor.
MİB, 14-19 Mayıs 2024 tarihleri arasında Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da düzenlenen Rusya – İslam Dünyası Uluslararası Kazan Forumu’na katıldı.
ÖNEMLİ GÖRÜŞMELERE İMZA ATTI
Bu yıl 15.si düzenlenen forumda MİB, Türk makina sektörünün uluslararası arenadaki tanıtımı ve lobi faaliyetleri konusunda önemli görüşmelere imza attı.
Düzenlenen organizasyona; MİB Genel Sekreteri Zülfikar Kılıç’ın yanı sıra İğrek Makina Yönetim Kurulu Başkanı Orhan İğrek, E-Mak RF Direktörü Ali Dirikol katıldı.
Forum kapsamında MİB, Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç, Kazan Başkonsolosu Uğur Yılmaz ve Kazan Ticaret Ateşesi Murat Sözbir ile toplantı gerçekleştirdi.
MAKİNE SEKTÖRÜYLE İLGİLİ İŞ BİRLİĞİ OLANAKLARI DEĞERLENDİRİLDİ
Bu toplantılarda MİB temsilcileri, Rusya Federasyonu ve Tataristan’daki makine sektörüyle ilgili iş birliği olanakları konusunda çeşitli görüş alışverişinde bulunurken, Büyükelçi Bilgiç’i de MİB hakkında bilgilendirdi.
Gerçekleşen forumun, MİB adına son derece verimli geçtiğini kaydeden MİB Genel Sekreteri Zülfikar Kılıç, Türk makina sektörünü global ölçekte en iyi şekilde temsil etmek için çalışmalarını sürdürdüklerini ifade etti. Türkiye ile Tataristan ve Rusya arasındaki ticari ve iktisadi ilişkilerin geliştirilmesi noktasında bu buluşmaların son derece önemli kazanımlar sağladığını ifade eden Kılıç, forumun düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.
Öte yandan, 15. Uluslararası Rusya-İslam Dünyası Kazan Ekonomi Forumu, forum kapsamında Rusya ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkeler arasındaki ticari, ekonomik, bilimsel, teknik, sosyal ve kültürel bağların güçlendirilmesi amaçlanıyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Link
ABD'nin göreve yeni başlayan Moskova Büyükelçisi Lynne Tracy protesto edildi.Tracy, 26 Aralık'ta geldiği Moskova'da büyükelçilik görevine başlamak için gerekli belgeleri teslim etmek üzere Dışişleri Bakanlığına geldi. Binaya girişinde bir grup Rus tarafından protesto edilen Tracy, “ABD terörist ülke” ve “Savaş ABD’nin ticaretidir” pankartları ve sloganları ile karşılandı. ABD'nin Moskova Büyükelçiliğinden ziyarete ilişkin yapılan yazılı açıklamada, Tracy'nin Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov ile görüştüğü belirtilirken, “Büyükelçi Tracy, eşi benzeri görülmemiş bir gerginlik döneminde başkentlerimiz arasındaki görüşmeleri sürdürmeye odaklanarak Moskova’daki görevine başladı” ifadesine yer verildi.
0 notes
Text
Rusya'dan Estonya Büyükelçisine: Ülkeyi terk et
Rusya Dışişleri Bakanlığı, Estonya’nın Moskova Büyükelçisi Margus Laidre’nin ülkeyi terk etmesini istedi. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Estonya’nın, Rusya’nın Tallin Büyükelçiliğindeki çalışan sayısını azaltması yönünde karar aldığı anımsatıldı. Bu kararın “dostça olmayan” adım olduğu belirtilen açıklamada, bunun üzerine Estonya’nın Moskova Büyükelçisi Laidre’nin Bakanlığa çağrıldığı…
View On WordPress
0 notes
Text
Saffet Arıkan
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/saffet-arikan/
Atatürk’ün bir elin parmakları kadar az devrimci arkadaşlarından biri Saffet Arıkan’dır.
Saffet Arıkan bundan tam 76 yıl önce öldü.
Ölümünün 76. yılında andığımız devrimci Saffet Arıkan’ı ana başlıklarla tanıyalım.
• 1888 yılında Erzincan’da doğdu. 26.11.1947’de İstanbul’da öldü.
• 1910 yılında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak çıktı.
• Çanakkale savaşlarına katıldı. Tüm yaşamı boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ün çok sevdiği, çok güvendiği kişilerden biri oldu.
• Binbaşılığa yükselince staj için Almanya’ya gönderildi.
• 16 Mart 1920: İsmet Bey’le (İsmet İnönü) birlikte Anadolu’ya geçti. Bu önemli olayı aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım.
• Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan çok sayıda isyanlardan biri olan Aznavur Ayaklanmasının bastırılmasında önemli görev yaptı.
• 1921 sonlarında Moskova Askeri Ataşeliğine atandı.
• 1923’de Kurmay Albayken ordudan ayrıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle Kocaeli’nden milletvekili seçilip Meclis’e girdi.
• 1947’ye değin; 2.,3,.4.,5.,6., ve 7. dönem milletvekilliği yaptı.
• 1925-1931 sürecinde, yani Atatürk Devrimlerinin bir birini takip ettiği dönemde, CHP Genel Sekreterliği görevini üstlendi.
• 1935-1938 sürecinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Bu dönemde, sonradan Köy Enstitülere dönüşecek olan Köy Öğretmen Okullarını kurdu. Milli Eğitimde “İlköğretim Seferberliğini” başlattı.
• Bakanlığının daha 22. gününde İsmail Hakkı TONGUÇ’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirip şu hedefi gösterdi: “Bozkıra çıkarma yapacağız! Karşımıza çıkacak her engeli aşacağız!”
• Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de ölümünden hemen sonra, İsmet İnönü tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alındı.
• 1940 Köy Enstitüleri Kanunu’nun çıkarılmasında öncülük etti.
• 1940-1941: Milli Savunma Bakanı görevine getirildi.
• 1942-1944: Berlin Büyükelçisi olarak görev yaptı.
• Saffet Arıkan’ın ölümünden hemen sonra, kardeşi Baha Arıkan şu açıklamayı yaptı: “Saffet Arıkan’ın tuttuğu notların üzerinde ‘ATA’NIN EMİRLERİ’ yazılıdır.”
Şimdi, bazı olayların ayrıntılarına girelim.
ANKARA’DAN MUSTAFA KEMAL ÇAĞIRIYOR
16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edildi.
Birinci Dünya Savaşı galip devletlerinin askerleri, başta İngilizler olmak üzere İstanbul’a girdiler.
Büyük bir karakolu bastılar. Askerleri şehit ettiler…
Bundan sonra olanları İsmet İnönü hatıralarında şöyle anlatıyor:
“İstanbul’un işgalinden sonraki iki üç gün içinde, bir gün, Saffet Bey (Arıkan) evimize geldi. Sanırım Mart’ın 19’uncu günü oluyor. “Seni Ankara’dan Mustafa Kemal çağırıyor. Hazır mıyız?” dedi.
Ben o zaman Süleymaniye’de kayınvalidemin evinde oturuyordum…
Saffet Bey’in bize gelişi ikindiye doğru bir saate rastlar. O gün Saffet Bey’in geleceğini bilmiyordum. Böyle bir ziyaret beklemiyordum. Saffet Bey geldiği sırada, eşim Mevhibe Hanım’la beraber sokağa çıkmak üzere hazırlanmıştık. Saffet Bey’den haberi alınca, “Hazırım, hemen hareket edelim” dedim…
Saffet’le Haydarpaşa’ya geçtik, trene bindik, Maltepe’ye gittik.
Maltepe’de Piyade Atış Okulu vardı. Yenibahçeli Şükrü’nün idare ettiği bu merkez, İstanbul’dan Ankara’ya geçeceklerin işlerini kolaylaştırıyor ve onlara yardım ediyordu.
O geceyi atış okulunun subaylarından birinin evinde geçirdiğimizi hatırlıyorum. Bize okuldan iki er elbisesi getirdiler. Elimize bir vesika verdiler. Kıyafet değiştirdik… Sabaha karşı bir kafile halinde hareket ettik. Önümüzde zabitler vardı.
Biz Saffet Arıkan’la üzerimizde er elbiseleri olduğu halde kafiledeki başka erlerin arasında yürüyerek gidiyorduk. Odun kesmeye, hizmete giden askerler olarak gidiyorduk. Yolculuk böyle başladı…”
(Burada bir açıklama yapayım: Er elbiseleri giyerek yola koyulan İsmet İnönü gerçekte Kurmay Albay, Saffet Arıkan da Kurmay Binbaşı idi.)
“Yolda aldığımız bilgilere göre İzmit işgal altında idi. Biz İzmit’e ve büyük şehirlere, büyük merkezlere uğramaksızın köylerden gidecektik…
Daha İzmit’e gelmeden, hatırlayamadığım bir yerde bizim gibi Ankara yolculuğuna çıkmış bir kafileye rastladık. Büyücek bir kafileydi. Osmanlı Meclisi Reisi Celalettin Bey ve daha bazı milletvekilleri, Çerkez Ethem’in ağabeyi Reşit Bey bu kafiledeydiler. Bundan sonra yolculuğumuz beraber geçti.
Kafilemiz devamlı yol alıyor. Celalettin Arif Bey ve diğer yolcuların bir kısmı mebus oldukları için onlar itibarlı yolcular. Kimisi atta, kimisi arabalarda gidiyorlar.
Saffet’le ben yürüyoruz…
Bu seyahat yirmi gün sürmüştür.
Kafilemiz nihayet 9 Nisan’da Ankara’ya vardı.”
“ATATÜRK” SÖZCÜĞÜNÜ BULAN SAFFET ARIKAN
“Atatürk” sözcüğü ilk kez, Saffet Arıkan’ın 26.09.1934 günü İstanbul Radyosunda yaptığı konuşma metninde yer almıştır.
İşte bu olayın öyküsü:
Saffet Arıkan’ın kardeşi Baha Arıkan , Galatasaray Lisesi’ndeyken Edebiyat Tarihi öğretmeni İbrahim Necmi Dilmen bir gün kendisine şöyle der:
– “Atatürk, soyadını, ağabeyinin bir nutkunda ilk defa kullandığı ‘Atatürk’ sözcüğünü beğenerek almıştır.”
Bahri Arıkan, bu konuyu ağabeyine sorar.
Saffet Arıkan şunları anlatır:
– “Milli Eğitim Bakanı olmadan önce, 1934 yılı dil kongresinde, Dil İnceleme Derneği başkanlığına getirildim. Kongreden bir süre sonra, 26 Eylül günü, dil bayramıydı. Birinci Türk Dili Kurultayı açıldığı gün, İstanbul Radyosunda bir konuşma yaptım. Bu konuşmamın metni, ertesi gün Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayınlandı:
‘Hanımlar, Beyler.
Bugün, büyük önderimiz Ata Türk’ün budunumuza armağan ettiği bayramlardan birini yaşıyoruz, dil bayramınız kutlu olsun yurttaşlar.’
İşte, ‘Atatürk’ sözcüğü. Mustafa Kemal’in bu soyadını almasından yaklaşık iki ay önce ilk kez, Saffet Arıkan’nın bu radyo konuşmasında geçmektedir.
Değerli Dostlar,
Devrimci Saffet Arıkan’ı ölümünün 76. yıl dönümünde sevgi, saygı ve özlemle anıyorum…
Yılmaz Dikbaş
27 Kasım 2023, Pazartesi
0532 233 31 52
0 notes
Text
Letonya büyükelçisi Rusya Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı
Letonya büyükelçisi Rusya Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı
Letonya’nın Moskova Büyükelçisi M. Riekstinsh, Rusya Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. APA’nın Moskova muhabirinin Rusya Dışişleri Bakanlığı’na atıfta bulunarak verdiği bilgiye göre, Letonya’nın diplomatik misyonu başkanı, Letonya’daki Sovyet anıtlarının yıkılmasına ilişkin devam eden devlet politikası nedeniyle şiddetle protesto edildi. “Aynı zamanda, büyükelçinin Rusya’ya karşı kamuoyuna yaptığı…
View On WordPress
0 notes
Text
Rusya, Moldovalı diplomatı "istenmeyen kişi" ilan etti
Rusya, Moldovalı diplomatı “istenmeyen kişi” ilan etti
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Moldova’nın geçen hafta Rus diplomatı “istenmeyen kişi” ilan etme kararı aldığı hatırlatıldı. Söz konusu kararın gerekçesiz olduğu belirtilen açıklamada, bunun üzerine Moldova’nın Moskova Büyükelçisi Lilian Dariy’nin Bakanlığa çağrıldığı kaydedildi. Açıklamada, “Büyükelçi’ye, Moldova’nın Moskova Büyükelçiliğindeki çalışanın ‘istenmeyen kişi’ ilan edildiğine…
View On WordPress
0 notes
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’da
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daveti üzerine Rusya’nın Soçi kentine gitti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Soçi Uluslararası Havalimanı’nda Krasnador Bölge İdaresi Başkan Yardımcısı Aleksandr Ruppel, Soçi Belediye Başkanı Aleksey Kopaygorodskiy, Rusya Devlet Protokolü Genel Müdür Yardımcısı Aleksandr Prusov, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar,…
View On WordPress
0 notes
Text
Suriye'nin BRICS Üyelik Başvurusu ve Türkiye'nin Durumu
Suriye’nin BRICS Üyelik Başvurusu Suriye’nin Moskova Büyükelçisi Beşar Caferi, Suriye’nin BRICS’e katılmak için resmi bir başvuruda bulunduğunu duyurdu. Rusya’nın resmi haber ajansı TASS’a verdiği demeçte, “BRICS’e katılmakla büyük bir ilgi duyuyoruz. Örgüte katılmak için yazılı bir talep gönderdik” şeklinde ifade etti. Bu yıl BRICS’in dönem başkanlığını yürüten Rusya, 22-24 Ekim tarihleri…
#üyelik başvurusu#Beşar Caferi#BRICS#genişleme#Kazan zirvesi#Sergey Lavrov#Suriye#türkiye#uluslararası ilişkiler
0 notes
Text
AK Parti ile Birleşik Rusya Partisi, ilişkilerin geliştirilmesine ilişkin protokol imzaladı
Moskova AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala başkanlığında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya, AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı İbrahim Halil Korkmaz ve beraberindekilerden oluşan kurul Moskova’daki temaslar kapsamında Birleşik Rusya Partisini ziyaret etti. Ziyarette Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç de hazır bulunmuş oldu. Ala ve beraberindeki kurul, Birleşik…
0 notes
Text
Gerçekten Ukrayna için savaşan neo-Naziler var mı? Evet, ama bu uzun hikaye
Hayır, Putin Ukrayna'yı "Nazilerden temizlemek" için savaş açmadı - ancak bu ülkenin karanlık aşırı sağ milisleri büyük sorun YAZARLAR: MEDEA BENJAMIN - NICOLAS J.S. DAVIES
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna'nın işgalini hükümeti "Nazilerden temizlemek" için emrettiğini iddia ederken, ABD'nin eski Moskova büyükelçisi Michael McFaul gibi Batılı yetkililer bunu saf propaganda olarak nitelendirerek, "Ukrayna'da Nazi yok".
Rus işgali bağlamında, 2014 sonrası Ukrayna hükümetinin aşırı sağ gruplar ve neo-Nazi partilerle sorunlu ilişkileri, Rusya'nın bunu bir savaş bahanesi olarak abartması ve Batı'nın bunu halının altına süpürmeye çalışmasıyla, propaganda savaşının her iki tarafında da kışkırtıcı bir unsur haline geldi.
Fotoğraf: 'Azov' gönüllü taburunun Ukraynalı gazileri, 14 Mart 2020'de Ukrayna'nın doğu bölgelerindeki savaşta Ukrayna Ordusuna katılan gönüllü savaşçıların onuruna Gönüllü Günü'ne adanmış bir mitinge katıldılar. Askerler, gönüllüler ve destekçileri dahil binlerce Ukraynalı, COVID-19 koronavirüs nedeniyle kitlesel etkinlikler düzenleme yasağına rağmen Ukrayna başkentinin merkezinde yürüdü. (Getty Images aracılığıyla STR/NurPhoto)
Propagandanın arkasındaki gerçek şu ki, Batı ve onun Ukraynalı müttefikleri, Ukrayna'daki aşırı sağı fırsatçı bir şekilde sömürdü ve güçlendirdi, önce 2014 darbesini başarıyla gerçekleştirdi ve ardından onu doğu Ukrayna'daki ayrılıkçılarla savaşmaya yönlendirdi. Rusya'nın işgali, Ukrayna'yı "Nazilerden temizlemek" şöyle dursun, Ukraynalı ve uluslararası neo-Nazileri daha da güçlendirecek, çünkü dünyanın dört bir yanından savaşçıları kendine çekiyor ve onlara silahlar, askeri eğitim ve birçoğunun aç olduğu savaş deneyimi sağlıyor.
Ukrayna'nın neo-Nazi Svoboda Partisi ve kurucuları Oleh Tyahnybok ve Andriy Parubiy, Şubat 2014'te ABD destekli darbede başrolü oynadılar. Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD büyükelçisi Geoffrey Pyatt, darbe sonrası hükümette onu resmi bir görevden uzaklaştırmaya çalışsalar da, darbeden önce sızan yüz kızartıcı telefon görüşmelerinde Tyahnybok'u çalıştıkları liderlerden biri olarak belirttiler.
Kiev'de daha önce barışçıl olan protestolar yerini polisle meydan muharebelerine ve polis barikatlarını aşmak ve Parlamento binasına ulaşmak için şiddetli, silahlı yürüyüşlere bırakırken, Svoboda üyeleri ve Dmytro Yarosh liderliğindeki yeni kurulan Sağ Sektör milisleri polisle çatıştı, yürüyüşlere öncülük etti ve silahlar için bir polis cephaneliğine baskın düzenledi. Şubat 2014'ün ortalarında, silahlı bu adamlar Maidan hareketinin fiili liderleriydi.
Ukrayna'da barışçıl bir siyasi sürecin ABD'nin veya şiddet yanlısı aşırı sağcıların müdahalesi olmaksızın kendi yolunu çizmesine izin verilseydi, barışçıl protestonun tek başına ne tür bir siyasi geçiş üretebileceğini veya yeni hükümetin ne kadar farklı olacağını asla bilemeyeceğiz.
Ancak Maidan'da sahneye çıkan ve 21 Şubat 2014'te Fransa, Almanya ve Polonya dışişleri bakanları tarafından müzakere edilen ve Başkan Viktor Yanukoviç ve muhalefet siyasi liderlerinin o yıl içinde yeni seçimler düzenlemeyi kabul ettiği anlaşmayı reddeden Yarosh oldu. Bunun yerine, Yarosh ve Sağ Sektör silahsızlanmayı reddetti ve hükümeti deviren Parlamento'ya yönelik zirve yürüyüşüne öncülük etti.
1991'den bu yana Ukrayna seçimleri, Donetsk'ten gelen ve Rusya ile yakın bağları olan Yanukoviç gibi liderler ile tartışmalı bir seçimden sonraki "Turuncu Devrim"in ardından 2005'te seçilen Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko gibi Batı destekli liderler arasında gidip geldi. Ukrayna'nın endemik yolsuzlukları her hükümeti lekeledi ve iktidarı kazanan lider ve partilerin hızla kamuoyunu hayal kırıklığına uğratması, Batı ve Rusya ile uyumlu hizipler arasında bir tahterevalliye yol açtı.
2014'te Nuland ve Dışişleri Bakanlığı, darbe sonrası hükümetin başbakanlığına gözdeleri Arseniy Yatsenyuk'u yerleştirdiler. O da bitmek bilmeyen yolsuzluk skandalları nedeniyle işini kaybedene kadar iki yıl yaşadı. Darbe sonrası cumhurbaşkanı Petro Poroshenko, kişisel vergi kaçakçılığı planları 2016 Panama Belgeleri ve 2017 Cennet Belgeleri'nde ifşa edildikten sonra bile 2019'a kadar biraz daha uzun yerini korudu.
Yatsenyuk başbakan olduğunda, Svoboda'nın darbedeki rolünü, başbakan yardımcısı olarak Oleksander Sych ve Ukrayna'nın 25 vilayetinden üçünün valiliği dahil olmak üzere üç kabine pozisyonuyla ödüllendirdi. Svoboda'dan Andriy Parubiy, izleyen beş yıl boyunca bu görevde kalacak şekilde Parlamento başkanlığına (ya da sözcülüğüne) atandı. Tyahnybok 2014'te cumhurbaşkanlığına aday oldu, ancak oyların yalnızca yüzde 1,2'sini aldı ve Parlamento'ya yeniden seçilemedi.
Ukraynalı seçmenler 2014 darbe sonrası seçimlerinde aşırı sağa sırt çevirerek Svoboda'nın 2012'deki %10,4'lük ulusal oy oranını %4,7'ye düşürdü. Svoboda, yerel yönetimlerin kontrolünü elinde tuttuğu, ancak vaatlerini yerine getiremediği alanlarda desteğini kaybetti ve artık açıkça Rus karşıtı sloganlar ve söylemler üzerinde çalışan tek parti olmadığı için desteği bölündü.
Darbeden sonra Sağ Sektör, liderleri Yarosh'un Newsweek'e "ülkeyi Rus yanlısı protestoculardan temizlemek" için bir "savaş" olarak tanımladığı darbe karşıtı protestolara saldırarak ve onları bölerek yeni düzenin sağlamlaştırılmasına yardımcı oldu. Bu kampanya 2 Mayıs'ta Odessa'da Sağ Sektör saldırganlarından kaçarak Sendikalar Evi'ne sığınan 42 darbe karşıtı protestocunun alevler içinde katledilmesiyle doruğa ulaştı.
Donetsk ve Luhansk'ta darbe karşıtı protestoların özerklik ilanlarına dönüşmesinin ardından, Ukrayna'daki aşırı sağ, tam ölçekli silahlı mücadeleye geçti. Ukrayna ordusunun kendi halkıyla savaşma konusunda pek hevesi yoktu, bu yüzden hükümet bunu yapmak için yeni Ulusal Muhafız birimleri kurdu.
Sağ Sektör bir tabur oluşturdu ve neo-Naziler aynı zamanda Ukrayna'nın ulusal amacının ülkeyi Yahudilerden ve diğer aşağı ırklardan kurtarmak olduğunu iddia eden beyaz üstünlükçü(ırkçı -ç.n.) Andriy Biletsky tarafından kurulan Azov Taburu'na da hakim oldular. Darbe sonrası hükümetin, özerklik ilan eden cumhuriyetlere saldırısına öncülük eden ve Mariupol şehrini ayrılıkçı güçlerden geri alan Azov taburuydu.
2015'teki Minsk II anlaşması, en kötü savaşı sona erdirdi ve ayrılıkçı cumhuriyetlerin etrafında bir tampon bölge kurdu, ancak düşük yoğunluklu bir iç savaş devam etti. 2014'ten bu yana tahminen 14.000 kişi öldürüldü. Demokrat Kaliforniya Kongre temsilcisi Ro Khanna ve diğer ilerici Kongre üyeleri, birkaç yıl boyunca Azov Taburu'na ABD askeri yardımını sona erdirmeye çalıştı. Sonunda 2018 Mali Savunma Ödenek Yasası'nda bunu yaptılar, ancak Azov'un yasağa rağmen ABD silahlarını ve eğitimini almaya devam ettiği bildirildi.
2019'da, dünyanın dört bir yanındaki terörist ve aşırılık yanlısı grupları izleyen Soufan Merkezi şu uyarıda bulundu: "Azov Taburu, ulusötesi sağcı şiddet yanlısı, aşırılık yanlısı ağda kritik bir merkez noktası olarak ortaya çıkıyor. … Azov Taburu'nun saldırgan yaklaşımı, Ukrayna'da kontrolü altındaki bölgeleri ulusötesi beyaz üstünlüğünün ana merkezine dönüştürmek kapsayıcı hedefine hizmet ediyor."
Soufan Merkezi, Azov Taburu'nun "girişken ağ kurma" çabasıyla, savaşçı toplamak ve beyaz üstünlükçü ideolojisini yaymak için dünyanın dört bir yanına nasıl ulaştığını anlattı. Azov Taburu ile antrenman yapan ve savaşan yabancı savaşçılar daha sonra öğrendiklerini uygulamak ve başkalarını kendilerine katmak için kendi ülkelerine dönerler.
Azov ile bağlantılı şiddet yanlısı aşırılık yanlıları arasında 2019'da Yeni Zelanda'nın Christchurch kentindeki iki camide 51 ibadetçiyi katleden Brenton Tarrant ve Ağustos 2017'de Charlottesville'de "Birleşin" eylemindeki karşı protestoculara saldırmaktan yargılanan ABD Yükseliş Hareketi'nin birkaç üyesi var. Diğer Azov gazileri Avustralya, Brezilya, Almanya, İtalya, Norveç, İsveç, Birleşik Krallık ve diğer ülkelere döndü.
Svoboda'nın ulusal seçimlerdeki azalan başarısına rağmen, giderek Azov Taburu ile bağlantılı olan neo-Nazi ve aşırı milliyetçi gruplar, Ukrayna'da sokakta ve Ukrayna'nın batısındaki Lviv çevresindeki Ukrayna milliyetçiliğinin merkezinde yerel siyasette güçlerini korudular.
Başkan Volodymyr Zelenskyy'nin 2019'da seçilmesinden sonra, aşırı sağ, Donbas'tan ayrılıkçı liderlerle müzakere etmesi ve Minsk Protokolünü takip etmesi halinde onu görevden almakla, hatta ölümle tehdit etti. Zelenskyy "barış adayı" olarak seçimlere katılmıştı, ancak sağın tehdidi altında, terörist olarak reddettiği Donbas liderleriyle konuşmayı bile geri çevirdi.
Trump'ın başkanlığı sırasında ABD, Obama'nın Ukrayna'ya silah satışı yasağını tersine çevirdi ve Zelenskyy'nin saldırgan söylemi, Donetsk ve Luhansk'ı zorla geri almaya yönelik yeni bir saldırı için silahlı güçler oluşturduğu Donbas ve Rusya'da yeni korkular yarattı.
İç savaş, hükümetin neoliberal ekonomik politikalarıyla birleşerek aşırı sağ için verimli bir zemin yarattı. Darbe sonrası hükümet, 1990'larda Doğu Avrupa'da uygulanan "şok terapisi"nden daha fazlasını uygulamaya koydu. Ukrayna, 40 milyar dolarlık Uluslararası Para Fonu kurtarma paketi aldı ve anlaşmanın bir parçası olarak 342 devlete ait işletmeyi özelleştirdi; maaş ve emeklilik kesintileri ile birlikte kamu sektörü istihdamını %20 oranında azalttı; sağlık hizmetlerini özelleştirdi ve kamu eğitimine yatırım yaparak üniversitelerinin %60'ını kapattı.
Ukrayna'nın yaygın yolsuzluğuyla birleştiğinde, bu politikalar yozlaşmış yönetici sınıf tarafından devlet varlıklarının yağmalanmasına ve diğer herkes için düşen yaşam standartları ve kemer sıkma tedbirlerine yol açtı. Darbe sonrası hükümet, model olarak Polonya'yı aldı, ancak gerçek, 1990'ların Boris Yeltsin Rusya'sına daha yakındı. 2012 ve 2016 yılları arasında GSYİH'de yaklaşık %25'lik bir düşüşün ardından, Ukrayna hala Avrupa'nın en fakir ülkesidir.
Başka yerlerde olduğu gibi, neoliberalizmin başarısızlıkları aşırı sağcılığın ve ırkçılığın yükselişini ateşledi ve şimdi Rusya ile olan savaş, dünyanın dört bir yanından binlerce yabancılaşmış gence, daha sonra kendi ülkelerini terörize etmek için evlerine götürebilecekleri askeri eğitim ve savaş deneyimi sağlamayı vaat ediyor.
Soufan Center, Azov Taburu'nun uluslararası ağ oluşturma stratejisini El Kaide ve IŞİD'inkiyle karşılaştırdı. Azov Taburuna ABD ve NATO desteği, 10 yıl önce Suriye'deki El Kaide bağlantılı gruplara verdikleri desteğe benzer riskler taşıyor. Bu beslemeler, IŞİD'i yarattıktan sonra hızla eve dönüp pusuya yattılar ve kararlı bir şekilde Batılı destekçilerine karşı döndüler.
Şu anda, Ukraynalılar Rusya'nın işgaline karşı direnişlerinde birleşiyorlar, ancak ABD'nin Ukrayna'daki neo-Nazi vekil güçleriyle ittifakının, milyarlarca dolarlık sofistike silahların aşılanması da dahil olmak üzere, benzer şekilde şiddetli ve yıkıcı bir geri tepme ile sonuçlanması bizi şaşırtmamalı.
https://www.salon.com/2022/03/10/are-there-really-neo-nazis-fighting-for-ukraine-well-yes--but-its-a-long-story/
Türkçeye Çeviren: Reha Alpay
https://ekoloji.org/te-grubu-hakkinda-2/29-genel/168-gercekten-ukrayna-icin
0 notes
Text
CIA Direktörü Burns: Şu gri saçlarımı Putin'in Rusya'sıyla uğraşmakla ağarttım
CIA Direktörü Burns: Şu gri saçlarımı Putin’in Rusya’sıyla uğraşmakla ağarttım
ABD’nin Moskova Büyükelçisi olduğu dönemde Rusya lideri Putin’de “sürekli yakınma”, “hırs”, “güvensizlik” ve “intikam tutkusu” gözlemlediğini ifade eden CIA Direktörü Burns, “Şu gri saçlarımın çoğunu Putin’in Rusya’sıyla uğraşmakla ağarttım” dedi. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde, Rus liderin Ukrayna’nın yönünü…
View On WordPress
0 notes
Text
TÜRKİYE CUMHURİYET 6.CUMHURBAŞKANI FAHRİ SABİT KORUTÜRK KİMDİR ? ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İLE ANISI NELERDİ ?Türk asker ve siyasetçi, eski Türk Deniz Kuvvetleri komutanı ve Türkiye'nin 6. Cumhurbaşkanı. 1957–1960 yılları arasında Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmış olan Korutürk, 1973–1980 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmüştür.Partisi -BağımsızDiplomatlık dönemi DüzenleBu görevini yürütürken meydana gelen 27 Mayıs 1960 Darbesi sırasında Askeri hükûmet tarafından Dışişleri Bakanlığı’na getirildiyse de daha sonra bundan vazgeçilerek 27 Haziran 1960 tarihinde Moskova Büyükelçisi olarak görevlendirildi. 27 Ağustos 1960 tarihinde askerlikten emekli edilerek Dışişleri Bakanlığı kadrosuna nakledildi. 5 Eylül 1964 tarihine kadar dört yıldan fazla Moskova Büyükelçiliği görevinde bulundu. 1 Ağustos 1965 tarihinde meslekten büyükelçi olmadığını ileri sürerek Dışişleri Bakanlığından istifa etti ve emekli oldu.Senatörlük Dönemi Düzenle7 Haziran 1968 tarihinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından Cumhuriyet Senatosu kontenjan senatörlüğüne getirildi. 6 Nisan 1973 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar görev yapti.Cumhurbaşkanlığı devrinde Türkiye'nin çalkantılı bir döneminde oluşu rolünü kilit konumuna getirmişti. Zira bu devirde kurulan koalisyon hükümetlerinin oluşumu ve yaşaması için büyük çaba gösterdi. Kendisinin de deyimiyle Türkiye'yi bu devirde hükümetsiz bırakmadı. Devrinde Kıbrıs Harekâtı gerçekleştirildi ve ülkedeki sağ-sol siyasi çatışması tüm hızıyla yayıldı.Cumhurbaşkanlığı döneminde Boğaziçi Köprüsü açılarak hizmete girdi. Özellikle devletin itibarını yeniden tesis için uğraş verdi. 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı boyunca 8 hükûmet kuruldu. 1980 yılında, yedi yıllık hizmet süresini doldurarak Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldı ve Anayasa uyarınca "Tabii Senatör" sıfatıyla Cumhuriyet Senatosunda görev aldı. 12 Eylül Darbesi sonrası Anayasa'nın ve Meclisin feshedilmesi üzerine Tabii Senatörlük görevi de sona erdi.6.CUMHURBAŞKANIMIZ FAHRİ SABİT KORUTÜRK İLE ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ANISI:Yaşamı hep İstanbul’da ve denizde geçen genç bir subay Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nda görevli olarak ilk kez Ankara’ya gelir; Ankara’da mutlu bir rastlantı sonucu Atatürk ile tanışır ve üstelik O’nun tarafından belirlenen bir senaryoda “bilinmeyen yabancı” rolünü oynar. Bu genç subay sonradan Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Türkiye’nin 6.ncı Cumhurbaşkanı olacaktır. Oramiral Fahri S. Korutürk’ün “yaşamımdaki en unutulmaz, en heyecanlı an” dediği bu tarihi karşılaşmanın öyküsü; 1935 yılında Ankara’da Karpiç Lokantası’nda geçiyor. æO AN“1935 senesi ilkbahara girerken hayatımda ilk defa Ankara’ya gidiyordum. İstiklâl Harbi’nden sonra Ankara, Anadolu’nun ortasında bir efsane bir hayal şehri idi. I.Dünya Harbi’nin sonu, memleketin istilasını (Askeri) Lise ve Harp Okulu çağının heyecan ve idraki içinde gördükten sonra, şimdi Cumhuriyetimizin 10. yılını arkaya atmış bir Deniz Harp Akademisi mezunu olarak kendimi bahtiyar ve muhitimdeki insanları bahtiyar hissediyordum. Atatürk gençliğine emanet ettiği bütün inkılâplarını bitirmiş, bunların hepsinin üstünde her vatandaşta yakın mazinin mirası (aşağılık duygusu) silinmiş milletin nefsine güveni yeniden kazanılmıştı. Kışlalarda (Bir Türk Cihana Bedeldir), okullarda (Ne Mutlu Türküm Diyene) sözleri duvarlara asılmış ve bütün millette bu vecizelere yürekten iman belirmişti.Deniz Harp Akademisi mezunu olmamıza rağmen Kurmay Subay olabilmek için o zamanki adıyla Erkân-ı Harbiye-i Umumiyede karargâh stajı görmek ve Riyasete, Kurmaylığımızın tasdiki lâzım geliyordu. Biz, Deniz Harp Akademisi’nin yetiştirdiği ilk kurmay subayları olacaktık. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Mareşal Fevzi Çakmak ve II. Reis Orgeneral Asım Gündüz idi. Ben, Müdürü, Kurmay Albay Kemal Yaşınkılıç (sonradan Jandarma Genel Komutanı, Orgeneral) olan İstihbarat Şubesinde staj görüyordum. O tarihlerde istihbarat subayları dâhi, askerlerin ecnebilerle teması kesin olarak yasaktı. Sefaretteki resmi kabullere sefaret mensuplarının davetlerine gidemiyorduk. Fakat diğer taraftan devrimler arasında kadın’ın cemiyet içinde erkek ile eşit haklara kavuşması, sosyal hayata yeni bir hareket getirmiş, Ankara’da muhtelif vesilelerle resmi ve hususi toplantılar, davetler, resmi kabuller ve balolar tertip etmek âdet olmuştu. Atatürk, daima halk arasında idi. O’na kır kahvelerinden, halk evlerine, ordu evlerinden, şehir lokantalarına kadar her toplulukta tesadüf etmek mümkündü. Bu halk içinde dolaşmak, O’na devrimlerinin nasıl ve ne suretle yayılıp derinlere kök saldığı hakkında en isabetli müşahedeleri sağlıyordu. Atatürk, halkla yaptığı bu temaslarda genç, ihtiyar, kadın, erkek seçtiği kimselere günün konuları hakkında sorular soruyor, aldığı cevapları hazır bulunanların sohbet konusu haline sokuyordu, sonunda istediği hedefi ve gayeyi açıklıyordu. Bu arada geçen esprileri, şakaları, takdirleri ve acı tenkitleri kulaktan kulağa etrafa yayılıyor; Atatürk’e tesadüf, hayranlıkla, merakla ve hatta itiraf olunmalıdır ki endişeli bir istekle aranıyordu.***1935 senesi, henüz evlenmemiştim. Bir bayram arifesi idi, arkadaşlar İstanbul’a şuraya buraya dağılmışlardı, yalnızdım. O zamanlar Karpiç’in şahsen idare ettiği Şehir Lokantasında yemek yemeği ve sonra da bir gece lokaline gitmek istedim.Karpiç, o tarihte, diplomatlar dâhil Ankara’nın en seçkin simalarının toplandığı bir lokanta idi.O akşam da her zamanki gibi kalabalık ve neşeli idi. Dipte bir köşede sonradan Belçika sefaretine mensup olduklarını öğrendiğim bir grubun gerisinde tek kişilik bir masa buldum ve genç bir subayın vereceği en sade siparişleri vererek gelecekleri beklemeye başladım. Aradan çok geçmeden Karpiç’in yardımcısı Süreyya, telaşla yanıma geldi. Atatürk geliyor, kendisine yer açmamız lâzım, diyerek benim masamı büsbütün köşeye itti ve elindeki beyaz peynirle tek rakıyı masama bırakıp büyük sofrayı hazırlamaya koyuldu. Bir sefaret grubu ile Atatürk’ün geniş sofrası arasında bir köşeye sıkışmış olmayı oldukça yadırgadım. Bir ara lokantadan çıkmak mı yoksa oturup bu köşeden ilgi çekici simaları takip etmek mi daha iyi olur, diye düşündüm. Henüz bir karara varmadan, Atatürk, kalabalık maiyetiyle salonda göründü. Herkes ayağa kalktı, artık bana kimsenin bakması, hesabımın görülmesi mümkün değildi. Tesadüf hükmünü icra edecekti.Atatürk’ün sofrasında hatırlayabildiğim kadarıyla, hemşireleri Makbule Hanım, Prof. Afet Hanım, Falih Rıfkı Atay’ın refikası (eşi) ile bir milletvekilinin kızı olduğu sonradan öğrendiğim bir genç hanımla, devrin bakanları, büyük elçileri ve milletvekilleri bulunuyordu. Ezcümle Dr. Tevfik Rüştü Aras, Şükrü Kaya, Saffet Arıkan, Moskova Büyük elçisi Vasıf Çınar, Falih Rıfkı Atay dikkatimi çekiyordu. Bir müddet sonra fark ettim ki, Atatürk’ün masasındakiler, bir kısmı açıkça bakarak, bir kısmı belli etmeksizin gözleyerek, hakkımda konuşuyorlardı. Evvelce o masada oturanlardan hiçbirisi ile tanışıklığım yoktu. Sivil giyiniyordum, sigara içiyordum ve sâkin görünmeye çalışıyordum. Fakat çok geçmeden Tevfik Rüştü Aras’ın Atatürk ile bir şey konuşarak üzerimde durmaları ve daha sonra Hariciye Vekilinin masama gelerek kendini takdim edip oturması, bende garip bir heyecan uyandırdı. Dr. Aras, Atatürk’ün, sofradaki arkadaşlarına beni göstererek, tanıyıp tanımadıklarını ve kim olabileceğimi tahmin ettiklerini sorduğunu, kimsenin beni tanıyamadığını, fakat umumiyetle hal ve hareketlerimden bir ecnebi olabileceğime hükmettiklerini, halbuki Atatürk’ün benim bir Türk olduğum intibaında bulunduğunu ve gerçeği öğrenmeye geldiğini söyledi. Hariciye Vekiline Erkân-ı Harbiye İstihbarat Şubesinde vazifeli bir Deniz Kurmay Stajyeri olduğumu söyledim. Dr. Tevfik Rüştü Aras beni tanımış olmaktan memnun olduğunu, Atatürk’ten işaret almadan lokantayı terk etmememi söyleyerek yerine döndü.Müzik çalıyor, dans etmek isteyen, istemeyen, Gazi’yi yakından görebilmek için, oyun bahanesiyle ortaya çıkıyor, masalar, sandalyeler boşalıp doluyordu. Bütün bunların hemen hiçbirini göremiyor gibi idim. Zihnen, Tevfik Rüştü Aras’ın söylediklerinden ve benim cevabımdan neler doğabileceğini çözmeye çalışıyordum. Fakat bu zihni çalışmalardan henüz bir netice çıkaramadan, Atatürk’ün yerinden kalktığını ve ağır ağır adımlarla sofrasını dolaşarak masama geldiğini ve çok kibar bir jestle güya oturması için yer ister gibi karşımda durduğunu gördüm. Milletçe hayranı olduğumuz harika insanla göz göze ve karşı karşıya idik. Bana oturmamı işaret ederek kendisi de oturdu:–Bir Deniz Subayı olduğunuzu öğrenmekten çok memnun oldum.. Yalnız masanızın sadeliği dikkat çekiyor; Onu tamamlayacağız. Bize kendinizi bir ecnebi olarak tanıtacaksınız. Söyleyiniz bakalım hangi yabancı dili biliyorsunuz ve Ankara’da ne maksatla bulunabilirsiniz?Milli hudutlar dışında bulunup ecnebi dili üzerinde staj fırsatı bulamamıştım. Memleket içinde ecnebilerle temas yasak olduğundan bildiğim Almanca ve İngilizce, kitap okuyup tercüme yapmayı pek az geçiyordu. Fakat bu mazeretleri münakaşa etmek yeri ve zamanı değildi. Zati gayretlerime ilaveten Denizaltı Filosu’ndaki ecnebi mütehassıslarla olan temaslarım, Deniz Harp Akademisi’ndeki Alman subaylarının senelerce yaptıkları takrir ve onlarla yapılan münakaşalardan kuvvet alarak ve o sıralarda, Hükümetin, denizaltı gemisi satın almak hususundaki tasavvurlarını da hatırlayarak Atatürk’e:– Türk Bahriyesi’ne denizaltı gemisi satmak isteyen bir Hollanda firmasının mümessili olarak Ankara’da bulunabileceğimi ve Hollandalı olarak Almanca konuşmakta olduğumu iddia edebileceğimi söyledim.– Güzel, şimdi ben seni anlattığın gibi tanıyorum, diyerek masasına geçti.Bütün bir gece bir ecnebi hüviyeti içinde hakiki şahsiyetimi gizlemek ve bu arada beliren çeşitli şüphe ve tereddütleri sükûnetle savabilmek mücadelesi içinde geçmişti. Atatürk, sofradaki arkadaşlarına benim ecnebi olduğum yolunda yaptıkları tahminde haklı olduklarını söylemişti, fakat masanın yanı başında hüviyeti meçhul bir yabancının oturtulmasına, sinirlenmiş görünüyordu.Sormalar, soruşturmalar yapılıyor, ciddi tahkikat için benden hüviyet ve pasaport istenmesine kadar iş genişliyordu. Pasaportumun otelde olduğunu söylemem üzerine emniyet memurları tarafından dışarı davet olunmuştum. Bir memur refakatinde masadan kalkarak lokantadan çıkıyordum ki, Atatürk, müdahale ederek bir ecnebiye bu tarzda muamele yapılmasının pek kaba bir hareket olacağını ileri sürmüş, kendisinin ve arkadaşlarının sofralarında konuşmalarla bu yabancının hüviyetinin daha nazik bir şekilde ortaya çıkartılabileceğini söyleyerek, beni karakola düşmekten alıkoymuştu. Böylece, Gazi’nin masasına davet olunuyordum.En büyük şansım, sofrada ve ortalıkta iyi Almanca bilen bir kimse olmamasında idi. Atatürk’ün misafirleri arasında bulunan Milletvekillerinden birinin kızı Almanca tahsil ediyormuş. Bu genç kız keşf olunca ikimize yan yana sofranın ortasında yer verilmiş ve sağlı sollu soru yağmurları başlamıştı. Tercümanımın da, benim gibi Almancası eksikti. Tuhafı şu ki ikimiz de birbirimizin bu dil bozukluğunu fark ediyor, fakat her ikimiz de bunu açıklamıyorduk. Bana Türkçe sorulanları tabii anlıyor, onları cevaplandırmak için, Almanca tercümesini bekliyor; verdiğim Almanca cevabın tercümanım lisanıyla Türkçeye çevrilişini duyunca, etrafın itirazını ve şüphesini dağıtmak için, Türkçe müdahale etmekten kendimi güç zapt ediyordum. Bu imtihan ne kadar sürdü, bilmiyorum. Zaman oluyor, Ankara’da daha başka hususi bir maksatla bulunduğum şüphesi galip gelerek derhal sofradan uzaklaştırılıp tekrar esaslı bir isticvaba sevk edilmem isteniyor, zaman oluyor, Atatürk’ün bulduğu bir izah ile hava tekrar yumuşuyordu.İçkiden ve münevver zümrenin ortasında oynamakta olduğum bu ağır oyunun yükünden artık bunalmıştım. Bu defa, Atatürk, ‘Herr’e (baya) bir soru da ben soracağım’ diyerek bana o saate kadar sorulan soruların en ağırını tevcih etti:– Biz Modern Türkiye’de bir takım inkılâplar yaptık. Batının münevver adamlarınca acaba bunların hangileri malumdur ve onlar en çok neyin üzerinde dururlar, dedi. Ve sonra yine kendisi sorunun ağırlığını hissederek:– Mesela Türkiye’de bir Harf İnkılâbı yapılmıştır. Herr bunun hakkında acaba ne düşünür, diye sorusunu daralttı. Konuşmalar günlük konular veya askerlik konuları dışına çıktıkça bu oyunun Alman dilinde idamesine imkân kalmayacaktı. Çok kısa cevap vermek lâzımdı. ‘Türkler için olan faydasını ve zararını münakaşa edemeyeceğim. Fakat Latin harflerinden sonra Batılılar için Türkçeye alâka artmıştır. Sonra turistleriniz için yazılarınızı okuyarak memleketinizin sokaklarında dolaşmak kolaylaşmıştır. Yeni harflerinizle Türkçe, bir Çince, bir Arapça olmaktan çıkmıştır,’ dedim. Atatürk:– Pekiyi benim söylediklerimi acaba yazabilir mi, diye sordu. Ben manasını anlamadan ve pek büyük yanlışlar yapmaktan korkmadan pekâlâ yazabileceğimi söyleyince, etraftan kâğıt kalem getirildi. Atatürk bana şöyle dikte ettirmeye başladı:Bayanlar, Baylar,Her iyiyi ve güzeli daima ecnebiye mal etmeye taraftar olmayınız. Türk Milleti medenidir, cesurdur. Almış olduğu vazifeyi, her Türk genci müşkül şartlar altında da, başarmaya kabiliyetlidir. Nitekim ben, zannettiğiniz gibi bir ecnebi değil, damarlarımda asil Türk kanı olan bir Türk Genci ve bir Türk Deniz Subayıyım (ve devamla) şimdi artık kalk ve bunu ana dilinle oku, diyerek sözlerini bitirdi.Ben tekrar ana dilime kavuşmanın, esas hüviyetimi bulmanın bahtiyarlığı içinde yerimden fırladım. Yazdıklarımı, temiz Türkçemizin emsalsiz ahengi içinde heyecanla okudum. Masadakiler de büyük bir heyecan uyanmıştı. Hanımlar başta olmak üzere, herkeste umumi bir hayret, türlü türlü tefsirler ve münakaşa ihtiyacı ortalığı bir uğultuya boğmuştu. Bu arada Atatürk, bana, Mareşal Fevzi Çakmak’a hitaben bir mesaj yazdırdı. Bunda mealen:Deniz İstihbarat Subayı Fahri Sabit’i bir vesile ile tanıdığını söylüyor ve diktesini keserek; ‘Tabii Karpiç’te rakı içerken gördüm desem, senin için pek iyi olmayacaktır,’ diye gülüyor ve devamla kendisine mühim bir vazife verdiğini ve bu subayın aldığı vazifeyi başarıyla ifa ettiğini işaret ediyor ve kendisinin görevlendirdiği hizmetin tam ehli bulunduğunu kaydettikten sonra, bu gibi subaylara daha mesuliyetli vazifeler ve çalışmalarında daha geniş imkânlar verilmesinin uygun olacağını söylüyordu.O zaman Mareşal Hazretlerinin şahsiyeti ve çalışma tarzı genç bir Subay olarak aramıza öyle bir mesafe koymuştu ki; sabah olup da ortalık aydınlandıktan sonra onun odasına girerek, böyle bir gecenin hikâyesini yapmak ve Atatürk’ün hakkımdaki mesajını masanın üzerine koymak, bana imkânsız göründü. Durumu sadece harekât şube müdürümüze bahsettim. Deniz Harp Akademisi’nin kuruluşunda ve Deniz Kurmay Subayı yetiştirmek hususunda cidden büyük gayretler sarf etmiş olan II. Başkan Korgeneral Asım Gündüz’ün olaydan haberdar olduğu şüphesizdi. Bundan sonra bana verdiği vazifelerde Atatürk’ün notlarının bir tesiri olup olmadığını bilmiyorum. Fakat memleket içinde ve dışında meslek ve memuriyet hayatımın müteakip yıllarında deruhte ettiğim hizmetlerde, Atatürk ile karşılaştığım gecenin hatırasını ve bilhassa o geceyi kaparken Atatürk’ün bana söylediklerini, daima bütün tazeliği ile canlandırarak karşılaştığım müşkül ve mesuliyetli davaların hallinde bana sonsuz bir kuvvet kaynağı olduğunu hiçbir zaman unutamıyorum.Filhakika Atatürk, o geceyi benim müteakip hayat ve hüviyetim için ailemin ve çocuklarımın isim ve hüviyetleri için fevkalade etkisi olacak bir telkin ve bir hediye ile kapamak istemişti.Sofrada sükûnet geri gelince bana soyadı alıp almadığımı sordu. O tarihte soyadı kanunu vatandaşları bütün hızı ile meşgul ediyordu. Kendisine henüz almadığımı söyleyince:– Biz bu memlekette bir takım inkılâplar yaptık ve bunların korunmasını şahsiyet sahibi Türk Gençliğine emanet ettik. İşte bu gençlerden biri de sensin. Sana Korutürk soyadını versek ne dersin, dedi.Fırtınalı bir gecenin her türlü tahayyülün üstünde bir mükâfatı belirmişti. Şükranla kabul edeceğimi ve bu ismi taşımakla hayatımda en büyük şerefi bulacağımı, söyledim. Gece Karpiç’ten çıktığımda ortalık ağarmaya başlamıştı.O akşam daha yakından gördüm ki, Atatürk cesareti ve medeni olmayı seviyordu. En çok kullandığı ve belli ki sevdiği kelimelerden biri ‘Medeniyet’ kelimesi idi. Esasen O, ‘Memleketi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız’ derken, kabiliyetine, çalışkanlığına güvendiği Türk Milleti ve Türk Genci’nden istediklerini de açıklamış bulunuyordu.01.12.1965-ModaFahri S. KorutürkOramiral (Emekli)6 Nisan 1973 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Oturumunda kullanılan 557 oydan 365’ini kazanan Fahri S. Korutürk, ilk oylamada, Türkiye’nin VI. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş ve and içtikten sonra nöbeti devralmıştır. Fahri S. Korutürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Oturumunda, Cumhurbaşkanlığı yemin metnini okuduktan sonra yeni görevinde kürsüden ilk kez hitap etmiştir:“Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ün her türlü sorunun çözüm yeri olarak işaret buyurdukları Yüce Meclisin, naçiz şahsıma gösterdiği ilgi ve güvene şükranlarımı arz ederim. Bana tevcih buyurulan bu yüksek görevi, biraz önce içtiğim anda sadık kalarak, başta Yüce Meclis olmak üzere, bütün Milletimin ve Devlet kuruluşlarımızın desteği ile gereği gibi yerine getirmeye çalışacağım. Bu konuda rehberim andım olacaktır.”Ertesi sabah, Fahri S. Korutürk, 7 Nisan 1973 günü, bir Deniz Yüzbaşısı olarak Atatürk’le ilk karşılaşmasından 38 yıl sonra, Anıtkabir’dedir.Yine O’nun, Büyük İnsan’ın huzurundadır.Bu kez, Cumhurbaşkanı göreviyle…Türkiye Cumhuriyeti’nin VI. Cumhurbaşkanı, Anıtkabir Şeref Defteri’ne şunları yazmıştır:“Ulu Önder Atatürk,38 yıl önce henüz genç bir Subay iken mutlu bir tesadüfle bana; ‘Biz bu memlekette Cumhuriyeti kurduk. Bir takım inkılâplar getirdik ve onları gençliğe emanet ettik. Bütün bunları gençlik koruyacaktır. Onlardan biri sensin! Sana, Korutürk soyadını veriyorum!’ demiştin. Bugün, Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığım ilk gün, kulaklarımda ve kalbimde duymakta olduğum o müstesna sesinin ve sözlerinin idraki içinde, huzurunda saygı ile eğiliyorum.
7 Nisan 1973 Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk
#fahri korutürk#fahri sabit korutürk#atatürk#anılar#Gazi Mustafa Kemal Atatürk#cumhurbaşkanları#cb#yaşasın halkların kardeşliği#devlet adamı
1 note
·
View note
Photo
Japonya’nın Moskova Büyükelçisi, Rusya Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı
0 notes
Text
"ABD'nin Ukrayna'daki çatışmaya doğrudan katılmasının riskleri artıyor"
“ABD’nin Ukrayna’daki çatışmaya doğrudan katılmasının riskleri artıyor”
23-27 Eylül tarihlerinde Ukrayna’nın doğusunda yapılan “referandum” sonucunda Rusya Federasyonu’na dahil olan yeni topraklar aynı zamanda Kırım’ın resmi Moskova tarafından savunulacak. APA, Rusya’nın ABD büyükelçisi Anatoly Antonov’un bunu Rusya’nın First Channel yayınında söylediğini bildirdi. Ona göre, Rus diplomatlar Amerikalı meslektaşlarına “DPR”, “LPR”, Zaporozhye ve Kherson eyaletlerinin…
View On WordPress
0 notes