#Mizancı Mehmed Murad
Explore tagged Tumblr posts
Text
Başka bir kimsenin canını yakmadım, lakin yüreğimi ezdim.
17 notes
·
View notes
Text
Kitaplar...
212) İlber Ortaylı,Erol Şadi Erdinç- İttihat ve Terakki Osmanlı İmparatorluğu��nda Gizli Örgütlenmeler ve Darbeler
1859 Kuleli Vakası: Bu harekete katılanların ağır cezalar almadığını biliyoruz, asılan yok.Sultan Abdülmecid öyle şeyi sevmezdi zaten
Ezoterizm söz konusu değil. Kaldı ki bunlar kapalı gruplar değil. Mesela İsmailiye... Bunların camileri başkalarına kapalıdır. Hatta modern zaman cemaatlerinden Ahmedilik vardır. Berlin’de bile onlardan değilsen camilerine giremezsin.
Sultan Murad kahvehaneleri İSlam’a aykırı olduğu için kapatmadı.Tütün konusundaki fetvalar son derece sınırlıdır. Bunlar da “mekruh” tabiri kullanılmıştır, tütün için “haram” diyen yalnızca Ebu Suud Efendi’dir.
içkiyle dili çözülen, kafeinin parlattığı zekayla cevher yumurtlayanların İstanbul ahalisini kışkırtması istenmezdi. Kahvelerdeki ortaoyunu ve Karagöz’de esaslı politik taşlamalar da bulunurdu. Yasaktı o yüzden Sultan Hamid İstanbul’unda ortaoyunu.
Yenikapı mevlevihanesi mesela, ‘. Abdülhamid zamanında bir ara Jön Türklerin buluşma yeri oluyor, ama daha sonra kütüphanesi kundaklanıyor.
Türkiye’de meşrutiyet fikrinin propagandasına yapılan çok önemli katkılardan birisi, Mustafa Fazıl Paşa’nın 1867 yılında Sultan Abdülaziz’e yazdığı Mektubun Yeni Osmanlılar tarafından tercümesi olmuştur. Broşür haline getirilen bu mektubun Yeni OSmanlılar tarafından Türkiye’de dağıtılması, sonuç olarak, imparatorluğun her tarafında önemli bir dalgalanmaya sebep oldu... Ali Suavi, bize Mektub’u belirli bir perspektife yerleştirmemize ve bu tür yeniliklerin kökenini belirlememize yardımcı olan bilgiler sunmaktadır. Suavi’ye göre, gerçekte mektubun taslağı, Ganesco adlı bir Romen tarafından düzenlenmiş ve daha sonra Mustafa Fazıl tarafından yeniden yazılmıştı.(Şerif Mardin- Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu
Ve dikkatimizi çeken bir şey daha var, o da bunun Batı’daki partiler gibi olmaması. Bu çok önemli. İttihat ve Terakki’nin modeli Balkan tipidir, der Tarık Zafer Tunaya
Cumhuriyet Halk Partili olarak ölenler, Demokrat Partili olarak ölenler, partisiz olarak ölenler var ama hepsi İttihatçı.Ters düşmüş olsalar bile birbirlerini kollarlar.Şu kadarını söyleyeyim: Ali Kemal linç edilmiştir, zavallı karısı ne akrabasına ne de bir arkadaşına gitmemiş; Hüseyin Cahit Bey’e gitmiştir.
Sarayburnu’nda şimdi İmarat’ı Askeriye’ye tahsis olan Gülhane Mektebi adını alan eski Mekteb’i Tıbbiye’i Askeriye’de bir teneffüs saati esnasında o vakitlerde mevcud olan Hilali Ahmer barakaları karşısındaki ağaçlar altında elimde kitap dolaşırken, İshak Sükuti yanıma sokuldu, yeni bir şeyler olup olmadığını sordu. Ben: ‘Gel arkadaş, düşündüklerimi sana biraz anlatayım. Aziz vatanın bugünkü durumu ve idare tarzıyla yok olup gideceğini hepimiz biliyoruz.Bu hususta her vakit ve hemen her serbest saatlerimizde birbirimizle dertleşip duruyoruz; fakat bu tehlikenin giderilmesi için bir çare düşünüp bulamıyoruz. Bence böyle kuru mülahazalar ve mütalaalarda dert yanacağımıza, faaliyete geçmek lazımdır. İshak: Ne gibi bir faaliyete? Ben: Bir cemiyet halinde çalışmakla İshak: Güzel ama, sen kime itimat edip de böyle tehlikeli bir işe teşebbüs etmemezi düşünüyorsun? Ben: Evvela sen,bir; Mehmed Reşid’i göstererek, bu da iki,olduk üç. İşte bir cemiyet başladı demektir! Mehmed Reşit’e işaret ederek yanımıza çağırdık. Fikrimizi açtık. Bu sıra, o zaman çok sofu olan Abdullah Cevdet ikindi namazını kılarak mektebin camisinden çıkıp yanımıza gelince: “Alınız bir de dördüncü” dedim. (İbrahim Temo’nun anıları)
Önemli nokta Abdullah Cevdet’in Cenevre’de Abdülhamid’e karşı ‘Kürt’ muhalefeti yapan Bedirhan Paşa’nın akrabalarıyla işbirliği yapmamış olması ve Türkçeyi milli bir kültürü sağlayacak araç saymış olmasıdır.
Sultan Murad, Farmason olup kendisini de çok teşvik eylediği halde reddettiğini ve bir gün köşküne yemeğe davet edip sofrada Şehzade Nureddin Efendi ile Farmasonların ajanı Klementi de bulunduğundan, Klementi kendisine senn yaşın Nureddin Efendiden büyük ise de onun mevkii seninkinden çok yüksektir diye hakaret etmesiyle, kendisi de “Birader, sen beni buraya tahkir ettirmek için mi davet ettin? diyerek hemen sofradan kalmış ve c��lusuna kadar bir daha görüşmemiş olduğunu ve cülusundan bir iki gün sonra kendisini tebrik için gidince iki ellerinden yakalayıp ‘Birader, halim pek fena’ diye ahval-i sıhhiyesinden şikayetere başlamış ve halinde bir hayri tabilik görmesine mebni ellerini çekip kurtararak ‘biraz da validenizi görüp tebrik edeyim’ diye yanından savuşmuş ve hastalığın daha o zaman başlamış idüğünü ve fakat hastalığı adi cinnet değil, çok işret ettiği için cinnet-i sekeriyye olduğunu söylerdi.
İnciraltı İçtimaı dediğimiz içtima meydana geliyor. Burada artık cemiyetin nizamnamesi, reisi, kasadarı falan oluşuyor.Cemiyet İttihad-ı Osmani adı altında çalışmalarına başlıyor, ama gizli olarak.
Dr. Nazım Ve İshak Sükuti, ihtilalin yüzüncü yılı münasebetiyle Fransa’ya gitmiş olan Ahmed Rıza ile görüşüyorlar. Ahmed Rıza, cemiyetin adının İttihat ve Terakki olarak değiştirilmesini istiyor.
Abdülhamid, baş hafiyesi Ahmer Celaleddin Paşa’yı Avrupa’ya gönderiyor. Celaleddin Paşa, doğrudan doğruya Mizancı Murad ile anlaşıyor. “Hakan siyasi mahkumları affedecek ve istediğiniz hakları tedricen verecek. Şayet dönmezseniz, yurttaki bütün mallarınıza el konacak” diyor.
Mevlanzade Rıfat diye bir adam var. Hem jurnal karşılığı Abdülhamid’den para alıyor hem de Abdülhamid’den öğrendiklerini İttihatçılara satıyor. Abdülhamid bunu anlamış. Bir jurnalciyi cezalandırmak istemiyor. Bunun yerine ona yanlış bilgi veriyor ve Mevlanzade de bu yanlış bilgiyi İttihatçılara satıyor. Ama İttihat ve Terakki’ye ihanet etmek, ölümle cezalandırılır. Galata Köprüsü üzerinde Mevlanzade’yi öldürmek istediler, onun yerine gazeteci Ahmed Samim vuruldu yanlışlıkla. Ateş eden, “Al Mevlan” diyor, ama ikisi de birbirine çok benzediği için yanlışlık oluyor.
1902′de Jön Türkler ilk kez bir kongre yapıyorlar Paris’te. Kongrede anlaşmazlık çıkıyor ve merkeziyetçiler ve ademimerkeziyetçiler olarak ikiye ayrılıyorlar. Ademi merkeziyetçiler, Prens Sabahaddin grubu. Merkeziyerçiler ise Ahmed Rıza Bey grubu. İttihat ve Terakki adını kullanmaktansa, bazı sözcükleri alıp yeni bir adlandırmaya gidelim diyorlar. Burada kurulan vemiyetin adı Terakki ve İttihat oluyor.Burada kurulan cemiyetin adı Terakki ve İttihad oluyor. Kelimeleri yerini değiştiriyorlar. Bunlar, merkeziyetçi olanlar.
Talat Paşa ve arkadaşları Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kuruyorlar.Bu da Abdülhamid’in istibdadına karşı çıkma amacıyla kuruluyor. Paris ile anlaşıyorlar. Paris, dış merkezi umumi, Selanik ise iç merkezi umumi oluyor.
Cemiyetin karşısına Halaskar Zabitan diye bir örgüt çıkıyor. Kurtarıcı Zabitler.Bunlar durumdan memnun olmayan subaylar. Bu,üç dört tane zabitin sağa sola mektuplar yazarak birtakım insanları tehdit ettiği bir kuruluş.
20 Mayıs 1878 tarihinde Ali Suavi, birkaç yüz muhacir ile Çırağan Sarayı’nı basmış ve Sultan Murad’a karşı bir darbe girişiminde bulunmuştur. Ancak Beşiktaş Zabıta Amiri Yedi Sekiz Hasan Paşa, askerlerle olay yerine gelmiş, Ali Suavi’nin başına sopayla vurarak onu öldürmüştür. Askerler 23 muhaciri öldürmüş,kalanlarını esir almıştır.
Sadrazam Kamil Paşa istifasına “cihet-i askeriyeden gelen teklifle istifa ettim” kaydını koyduruyor; Enver Paşa buna itiraz ediyor, “cihet-i askeriye ve halktan gelen” diye düzelttiriyor. Sultan Reşad bu istifayı kabul ediyor ve Mahmud Şevket Paşa sadarete geliyor.
Bir çingene kadına fal baktırıyor, kadın buna, “Senin kaşında beyazlık var, bu cihangirlik alametidir,” diyor. Ömrü boyunca bu söze uygun yaşıyor. (ENVER)
TBMM’nin Ankara’da ilk toplandığı yer, İttihat ve Terakki kulübüdür;adamlardaki gayreti düşün artık. Şehrin kenarında, istasyona doğrudur bu kulüp binası. Önü de meydandır, ta vilayete kadar açıktır.
Kazım Karabekir mesela, bir taraftan İttihatçı yemini etmiş, bir taraftan da Misak-ı Milli için mücadele ediyor.
4. Ordu Kumandanlığı’ndan alınan Zeki Paşa, İttihat ve Terakki’nin bu çılgınlıklarını çok ağır bir dille eleştiren savaş raporları yayımlamıştır.
Alman bahriyelileri iyi asker değildir, Almanya da deniz ülkesi değildir.Alman bahriyelileri zorluklar içindeki, kızağa çekilmiş Türk bahriyelilerini tanıyorlar; olumsuz kanaatleri buradan geliyor. Buradaki Alman Büyükelçisi Hans von Waggenheim de öyle, “Kesinlikle olmaz!” diyor. Kayzer bunu “Sen, sus bakalım” diye haşlamış. Fakat hem Almanya’da hem de Avusturya’da kara askerleri, “Hayır, bunlar iyi askerdir,” diyor ve bizi alıyorlar.
Teşkilat’ı Mahsusa, öncelikle İstanbul’u korumakla yükümlü bir kuruluş. Daha sonra Ermeni tehciri ile ilgili çok önemli çalışmalar yapıyor. Teşkilat-ı Mahsusa, Harbiye Nezareti’ne bağlıdır.
İngilizler bu tehciri Almanların yaptırdığını söyler, ki bu doğrudur. Çünkü durdurma emaresi gördükleri anda, Türklere “devam” demişlerdir.
İttihatçılar arasında hırsız olmaz, eğer biri hırsızlık yaparsa, onu en yakın arkadaşı öldürür. Alman hükümeti bunlara en küçük bir yardım yapmadı, hatta korumaları bile yoktu. Talat paşa öldürüldüğünde ayakkabısının altı delikti.
İttihat ve Terakki’de hırsız yoktu, ta sonuna kadar. Mesela Kara Kemal’in elinde cemiyete ait milyonlar var. Kendisi sigara tiryakisi, ay sonunda parası bitiyor. Cemiyetin parasına elini sürmek yerine arkadaşından borç alıyor. Kara Kemal öyle yanlış anlatılmıştır ki. Kemal Tahir’in Kurt Kanunu adlı romanında tasvir ettiği Kara Kemal uydurmadır, malzemeye getirdiği yorum da kötüdür.(İzmir suikastı giriimi davasında mahkum olunca intihar etmiştir.)
İttihatçılar, Abdülhamid’e karşı toplantılarını rahat yapabilmek için mason localarında toplanmışlardır.
1 note
·
View note