#Mimarlık Öğrenci Proje Yardım
Explore tagged Tumblr posts
projemimari · 5 years ago
Text
Proje yardım Ekibi
Proje Yardım Ekibi mi arıyorsunuz? O zaman doğru adrestesiniz. Proje Mimari ekibi Proje yardım ekibidir. Proje ve tasarımlarda danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Ödev proje yardım ekibi arayışlarında profesyonel bakış açısıyla proje yardımı yapmaktadır.
Proje Mimarı, Proje yardımları, ödev yardımları vb konularda danışmanlık hizmeti sunan bir proje yardım ekibidir Proje ve tasarımlarda…
View On WordPress
0 notes
ergumuaz · 6 years ago
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. ��alıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes
grknckr-blog · 8 years ago
Text
Mimaride Kullanılan Programlar
1- AutoCAD 
AutoCAD
, Amerika Birleşik Devletleri merkezl iAutodesk şirketinin 1980'lerin başından beri geliştirdiği bir bilgisayar destekli tasarım (CAD =Computer Aided Design ) programıdır.
Teknik resim çizmek için kullanılan diğer programlar gibi vektör tabanlıdır. Yani CAD programı; çözünürlükten bağımsız, 2-boyutlu ve 3-boyutlu geometrik nesnelerin oluşturulduğu bir veri kümesidir. Bu alandaki ilk vektörel çizim programlarından biridir.
AutoCAD'in dosya biçimi DWG'dir. DWG, DraWinG (çizim) anlamındadır. Dünyaya bu dosya biçimini tanıtan programdır. DWG dosya biçiminin diğer CAD programları tarafından da tanınıp okunabilmesi için, DXF (Drawing interchange [X] Format) adında bir çizim aradeğişim biçimi de yine Autodesk firması tarafından oluşturulmuştur.
Üzerinde çalıştığı işletim sistemlerinin başında Microsoft Windows, Mac OS X, iOS, Android gelmektedir. İş istasyonu (workstation) sürümü de bulunur. 3 ve 2 boyutlu tasarım yapılmasını sağlamasının yanında, AutoLISP ve VisualBasic programlama dillerini de destekleyerek, programın özelleştirebilmesi ve otomatikleştirilebilmesini sağlar. Yani, bu programlama dilleri ile yazdığınız program parçalarını (rutinleri) AutoCAD programı içinde çalıştırarak, programı istediğiniz şekilde özelleştirebilir ya da komut akışını hızlandırıp otomatikleştirebilirsiniz.
Farklı alanlar için üzerinde geliştirilmiş özel sürümleri vardır. Özel sürümlerin en yaygın kullanılanlarından bazıları şunlardır:
AutoCAD Mechanical: Makine ve otomasyon tasarımı için
AutoCAD Architecture: Mimari tasarım için
Ayrıca GIS, mekanik, medya ve eğlence sektörleri için de tasarım ürünleri vardır.
Mühendisler, mimarlar, teknik ressamlar ve teknikerler tarafından kullanılan bir bilgisayar destekli teknik çizim ve tasarım programıdır. En yaygın kullanılan çizim programıdır. 
2- Allplan
30 yılı aşkın bir süredir Allplan, mimarları, mühendisleri, yüklenicileri ve yapı yöneticilerini, binaların planlanması, inşası ve yönetilmesi için inovatif yazılım çözümleri sunarak desteklemektedir. Bir CAD öncüsü olarak, Profesör Georg Nemetschek Yapı ve İnşa için Mühendislik Ofisini Münih şehrinde 1963 yılında kurdu. 1981 yılında, bu şirket CAD çözümümüz Allplan’ın ilk versiyonunu 1984 yılında pazara süren Nemetschek Programmsystem GmbH ismini aldı. Nemetschek Allplan GmbH 2008 yılında kuruldu ve 2015 yılında Allplan GmbH olarak isimlendirildi. Günümüzde, Allplan GmbH açık BIM (Yapı Bilgi Modellemesi) çözümlerinin önde gelen Avrupalı üreticisidir.
Mimarlar ve mühendisler için CAD programı sağlamanın yanı sıra, Allplan Allplan Allfa ile yapı yönetimi çözümleri, NEVARIS yazılımı ile yapı maliyeti kontrolü çözümleri sunmaktadır. Açık BIM platform, bim+ ile,  Allplan tüm proje paydaşlarının kesintisiz, disiplinler arası çalışma yapabilmelerini sağlamaktadır. Allplan lisans ve öğrenci lisansı sağlayıcısı FGA Mimarlık sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Aynı zamanda FGA Mimarlık tarafından verilen kaliteli eğitimle; arayüz tanımadan , pafta hazırlama  ve render işlemlerine kadar eğitim alabilirsiniz.   
3- Cinema 4D
Kolay öğrenilir ve son derece kuvvetlidir: Cinema 4D nefes kesen sonuçları hızla ve kolayca elde etmek isteyen 3D sanatçıları için mükemmel çözümdür. Yeni başlayanlar ve uzmanlıklarının bir bölümü olarak kullanacaklar da Cinema 4D’nin geniş araç ve özellik yelpazesiyle hızla etkileyici sonuçlar elde edeceklerdir. Cinema 4D’nin efsanevi güvenilirliği, talepkar ve zamana karşı yarışan 3D prodüksiyon için onu en uygun yazılım yaparken, her sanatçının gereksinimlerini karşılayacak içeriklerde, çekici fiyatlara sahip paketler halinde sunulması erişimi kolaylaştırmaktadır. 
KULLANIM KOLAYLIĞI
3D dünyasında başlangıç, dikkat çekici sonuçları kolayca oluşturabildiğinizde oldukça hızlı olabilir! Cinema 4D’nin sezgisel, kolayca anlaşılan işleyişi ve mantıksal düzenlenmiş arayüzü, yeni başlayanların hızla adapte olmalarına ve kontrolü ele almalarına yardımcı olur. Ve Cinema 4D’nin kullanım kolaylığının profesyonelleri etkilemesi asla durmuyor. Sınırsız sayıda eğitim filmi ve dünya çapında, yüksek yetenekli kullanıcı topluluğu, yeni başlayanların kolayca profesyonel seviyeye ilerlemelerine yardım ediyor.
SEZGİSEL ARAYÜZ
Cinema 4D kullanıcılarımızın gündelik çalışmalarının temelidir. Bu nedenle yeni özelliklerin sezgisel kullanımı ve kullanıcılarımızın onları nerede bulabileceklerini biliyor olmaları en başından emin olmaya çalıştığımız bir husustur. Cinema 4D arayüzü de, kullanıcıların ihtiyaçlarına göre kolaylıkla kişiselleştirilebilir.
FGA mimarlık tarafından Cinema 4D eğitimi verilmektedir.
4- Lumion 
Lumion 3D yazılımı; Mimarlar, Şehir Plancilari, Tasarımcılar, Proje Teknikerleri için projelerde hızlı ve etkileyici sunumların yapilabilmesini sağlayan bir render ve video olusturma yazılımıdır. Hizlı ve çok çesitli görselleştirme araçlarıyla zamandan tasarruf sağlayacak etkili bir görselleştirme programıdir. Mimarlık ve Tasarım sektörlerinin başlıca yazılımları; 3Ds Max, Revit Architecture, Sketch Up gibi programlarla uyumluluğu sayesinde, bu programlarda hazırlanan projelerinizi hızlı bir biçimde Lumion 3D ile yüksek çözünürlüklü render ve videolara dönüştürebilirsiniz. Kimler İçin
Mimarlar
İç Mimar
Peyzaj Mimarı
İnşaat Teknisyen/Teknikerleri
Şehir ve Bölge Planlama
İnşaat Mühendisleri
 Detaylı bilgi için tıklayınız. 
5-  ARCHICAD 
ARCHICAD, mimari ve tasarım endüstrileri için tasarlanmış, öncü Yapı Bilgi Modellemesi (BIM) yazılım çözümüdür. ARCHICAD’in mimari ve tasarıma olan odağı, en ileri teknolojisi ve yenilikçiliği ile bir araya geldiğinde, mimarların en iyi yaptıkları işe odaklanmalarını sağlar: harika yapılar tasarlamalarına. 17 lisan ve yerel pafta ve dokümantasyon standartları için 27 yerelleştirilmiş versiyonu ile ARCHICAD, yazılımın tercüme edilmiş halinin çok daha ötesinde olanaklar sunmaktadır. ARCHICAD mimarlara tasarım özgürlüğü sağlayan özel araçlar sunmaktadır.
6-  3D STUDİO MAX
 3Ds Max, Autodesk firması tarafından geliştirilen (ve hala geliştirilmekte olan)  dünyanın en popüler ve en çok kullanılan 3D modelleme ve animasyon programıdır. Tam adı “3D Studio Max” olarak literatürde geçmektedir.Hayal Gücünüzün sınırlarını zorlayan tasarımları hayata geçirmeniz için sonsuz  imkanlar sağlayan,  geleceğin tasarımcılarının programı 3ds Max’tir. Gelişmiş eklenti desteği, güçlü modelleme kabiliyeti ve nispeten kolay kullanımı ile 3 boyutlu modelleme yazılımları arasında en yaygın kullanıma sahip uygulamalardan birisi olup, bir çok hazır modeli, dersleri, eklentileri bulunan ve internet üzerinde bir çok dökümana sahip bir programlardan birisidir. 3ds max ile sınır tanımaz hayalgücünüzü sanal ortama taşıyabilir ve biraz sabırla gelecekte iyibir iş ve kazanç sahibi olabilirsiniz.
TARİHÇESİ; Autodesk 3Ds Max’in ilk prototipi Kasım 1988 tarihinde test edilmiştir. İlk prototip 4 kişi tarafından yazılmıştır. Bu 4 kişilik ekibin başında 3D Max’in fikir babası Tom Hudson vardır.  Bundan iki yıl sonra 3D Max 1 Ekim 1990 tarihinde piyasaya çıkmıştır. Dos ortamında çalışan ilk sürüm, Yost Group tarafından geliştirilmiş ve dağıtımcılığını Autodesk firması yapmıştır. 3D Studio 4. Sürümünden sonra Windows NT platformu için yeniden yazılarak 3D Studio Max adını almıştır. Bir süre Kinetix firması tarafından dağıtımı yapılmıştır. Kinetix, Autodesk’in alt kuruluşu olan Medya ve eğlence (multimedia) taraflı faaliyet gösteren firmasıydı.
3D Studio hayatımızda çok geniş bir yer tutuyor, biz farketmesekte. TV reklamlarında  , mimarlar, iç mimarlar, mimarlık öğrencileri, endüstriyel ürün tasarımcıları,mimari yapıların düzenlenmesinde , bilimsel örneklerin incelenmesinde , sinema ve özel efektlerde ,uzay simülasyonlarında ,çizgi film animasyonları, tıbbi ve ticari alanda , endüstriyel tasarımda jenerik hazırlanmasında ve daha bir çok alanda 3D Studio kullanılmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin hızla ilerlemesine paralel olarak 3D Studio baş döndürücü  bir şekilde gelişmekte ve hayatımızda vazgeçilmez bir animatör program olarak yerini almaktadır ve alacaktır. 3D Studio Max, Modelleme araçları (modelling tools), parçacık sistemi (Particle), Animasyon aracı, karakter animasyon ve hareket yakalama aracı, render  gibi özellikleri kendi bünyesinde barındırır.
0 notes
projemimari · 5 years ago
Text
Mimarlık Öğrenci Proje Yardım
Mimarlık Öğrenci Proje Yardımı, ile ilgili gelen arama ve maillere – Evet “Mimarlık öğrenci projelerine danışmanlık hizmeti sunmaktayız” şeklinde cevap vermekteyiz. mimarlık Öğrencilerinin Dönem projelerine, Sunum Dosyalarının hazırlanmasına, Plan kesit görünüşlerin hazırlanmasına, Mimarlık Projelerinin Photoshop’ta boyamasına, Mimarlık öğrenci projelerinin 3 boyutlu modellenmesine , Mimarlık…
View On WordPress
0 notes
projemimari · 5 years ago
Text
Mimarlık Öğrenci Proje Yardım
Mimarlık Öğrenci Proje Yardımı, ile ilgili gelen arama ve maillere – Evet “Mimarlık öğrenci projelerine danışmanlık hizmeti sunmaktayız” şeklinde cevap vermekteyiz. mimarlık Öğrencilerinin Dönem projelerine, Sunum Dosyalarının hazırlanmasına, Plan kesit görünüşlerin hazırlanmasına, Mimarlık Projelerinin Photoshop’ta boyamasına, Mimarlık öğrenci projelerinin 3 boyutlu modellenmesine , Mimarlık…
View On WordPress
0 notes
ergumuaz · 6 years ago
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes
ergumuaz · 6 years ago
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes
ergumuaz · 6 years ago
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes