#Kubbealtı
Explore tagged Tumblr posts
proofhead · 1 year ago
Text
İstanbul Gezisi 2 - Topkapı Sarayı Müzesi
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cileklipalet · 5 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
maltepe camii kubbealtı tezyînatı.
93 notes · View notes
chatnoir0163 · 11 days ago
Text
Tumblr media
Michelangelo'nun muhteşem eseri Adem'in Yaratılışı Freski (Creazione di Adamo), Sistine Şapeli kubbealtı tezniyatı, 1511 dolayları...
Birinci sınıf dehaların, sanata karşı tutkulu ve ince ruhlu olanların kedi sevdikleri doğrudur.
19 notes · View notes
aynodndr · 2 months ago
Text
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Nüfus daha üç milyon bile olmamıştı.
İstanbul dediğiniz; sur içinden ibaretti.
Eyüp'te Rami'de, Zeytinburnu'nda oturan insanlar sokakta karşılaştıklarında, "Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorusuna "İstanbul'dan geliyorum, İstanbul'a gidiyorum cevabını verirdi."
Yani: Rami'de, Eyüp'te oturan İstanbulluyum demezdi, diyemezdi..
Zira İstanbullu olmak; Türkçesi, görgüsü, nezaketi ile ayrıcalıklı olmaktı ve başka bir şeydi.O zaman Eminönü gündüz milyon nüfuslu, gece mültecilerin, Arapların fink attığı bir semt değildi.
Azak yokuşunda tiyatro vardı.
Kocamustafapaşa'da merhum Nejat Uygur'un çevre tiyatrosu, tiyatro bitişiğinde zamanın assolisti Alâaddin Şensoy'un kafeteryası vardı ve daha da önemlisi o tiyatroyu her akşam dolduracak, o tiyatroyu ayakta tutacak kadar da seyirci vardı.
O yıllarda sanatçı dediklerimiz magazin haberleri ve burnundan kıl aldırmaz kibirli halleri ile değil, sanatları ve mütevazi kişilikleriyle anılırdı.
Alâaddin Şensoy; kafeteryası önünde bir çocuğa 25 kuruşluk dondurma doldururken, Nejat Uygur çocuklarla şakalaşırdı.
Günün 24 saati açık olan Koska kahvesi, Çakıl ve Gar gazinosu sanatçılarının program çıkışında gelmesiyle dolar, sanat sokağa taşardı.
Masmavi gözlü, bembeyaz saçlı, her gün düzenli tıraş olan Muratlılı muhacir Arif baba; nargile, ateş, çay servisini aksatmadan sürdürür, bir defa gelmiş ve iki saat oturmuş müşteriyi aylar sonra gördüğünde çayı kaç şekerli, kahveyi nasıl içtiğini hatırlardı.
Udi Hırant'ı da, Arif Sami Toker'i de orada tanımış ve dinlemiştim.
Marmara ve Küllük kahvehaneleri devrin aydınlarının ufuk açan sohbetlerine sahne olurdu.
Şehzadebaşı'nda, Çemberlitaş'ta sinema vardı.
Gedikpaşa'da cadde üzerinde bir bakkalın önünde bütün dekoru bir sandık üzerinde mavi muşamba ve camekan olan kimsenin ismini bilmediği "pala" namıyla maruf biri, torik lakerda satar, kunduracı kalfası öğle yemeğinde torik lâkerda-mor soğan yerdi.
O zamanlar Marmara'da torik olurdu, lâkerda da bir ayakkabıcı kalfasının yiyebileceği fiyattı.
Çarşıkapı'da Kubbealtı sebilinde börekçi İzmirli Cemal'de kuşüzümü ve fıstıklı kıymalı börek, Bulgar sütçü Nedelko'da
bal-kaymakla kahvaltı edilirdi.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı..
Su deyince aklımıza, "Hamidiye ya da Taşdelen" suyu gelirdi, su da henüz pet şişeye girmemişti, "Cam sağlığı can sağlığıydı."
Naylon poşet, pet şişe, ve gürültü kirliliği yoktu.
Devir: Kese kâğıdı, file zembil sepet devriydi..
Cami avlularında güvercin, her yerde ağaç, ağaçta serçe, denizde yelkovan kuşları ile martı sesleri olurdu.
Nişanca Kumkapı sokaklarında eşek üzerinde tel dolapta güveç kaplarda yoğurt satan Bulgar sütçü Boris'in zilinin sesi, Nişanca-Soğanağa arasında günün en sessiz zamanı kaldırımda duyulan tak-tak sesleri ardından Davudî bir sesin, değme şarkıcıya taş çıkartacak biçimde icra ettiği bildiğim hiç bir şarkıya benzemeyen şarkı mı, gazel mi, mani mi? anlayamadığım bir musiki icrası..
İsfahan da bir kuyu var
İçinde nane suyu var
Her güzelin bir huyu var
Ne yaman Acem güzeli
Nane suyu nane şeker
Benim canım her gün çeker
Mahmut Paşa meydanımız
Var tütüncü dükkanımız
Her güzele söz çakarız
Ne yaman acem güzeli
Nane suyu nane şeker
Benim canım her gün çeker
***
Diz altında iptidai bir tahta bacağıyla gezen nane şekeri satıcısının muhteşem sesidir bu ve o tak-tak sesleri de tahta bacağın kaldırımla buluşması ile musiki öncesi girizgâhı..
Boynunda çapraz biçimde asılı, deri kayışlardan oluşan bir kafes içinde billur kavanozda nane şekeri mi satmaktadır, ya da sanat icra edip şeker mi ikram etmektedir?.
Güneş yanığı bronz bir tenle inanılmaz tezat bembeyaz saç ve sakal, bir martının açık kanadını andıran gür, gümrah ve yine bembeyaz kaşlar..
Tepeden tırnağa sakız beyazı, kar beyazı bir gömlekle pantolon ve inadına dimdik, eyvallahı olmayan bir baş..
O sessizliğin hüküm sürdüğü tenhalıkta, açılan pencereler, hafif bir meltemde dalgalanan perdelerin ardında hayal-meyal genç, olgun, yaşlı kadın yüzleri ve caddenin iki yakasındaki açık pencerelerden kaldırıma düşen madeni paraların, yağmur taneleri gibi sessizliği delen sesleri...
Sokağa dökülen paraları toplayıp kanadı açık martı kaşlı, davudî sesli beyazlar içinde heykel duruşlu adama veren, onun verdiği şekerleri saygıyla alan çocuklar.
Sonra da aralık pencere, dalgalanan perdeler ardındaki meçhul ve müphem hanımefendilere bıçak sırtı gibi belli belirsiz bir tebessümle verilen baş selâmı.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Tepebaşı'nda çamlar vardı çamlar arasında da çay bahçesi, Şişhane'de Haliç manzaralı Kanun-i esasî kıraathanesi, Eyüp'te göç edemeyip insan merhametine sığınan leylekler...
Sirkeci'de Ali Muhittin Hacı Bekir'de demirhindi şerbeti, Kapalıçarşı'da çukur muhallebicide sakızlı muhallebi, Çemberlitaş'ta köfteci Saim babada başka hiç bir yerde bulamayacağınız Hıdrellez salatası ve şıra vardı.
İstanbul pet şişe, naylon poşet, çiğ köfte, arabesk ve mülteci istilası altında değildi.
Kebapçı deyince akla yumurtalı piyaz, Arnavut ciğeri, köfte ve külbastı yenilip, şıra içilen menüsü fakir ama lezzeti gani mütevazi Arnavut köfteciler gelirdi.
Çiçek pasajında madam Anahit sağdı ve akordeonuyla her masa müşterisine hitap edecek kadar zengin bir repertuarı vardı.
Sütçüler Bulgar, boza, dondurma, revani tulumba tatlısı satanlar Balkanlı, kasaplar Eğinli, en iyi aşçılar Bolulu, meyhanecilerin ünlüsü Rum olurdu.
Üsküdar'da Kanaat, Beyoğlu'nda Hacı Salih, Hacı Abdullah, Hacı baba, Mısır çarşısında Pandeli, Kapalıçarşı'da Havuzlu, Sirkeci'de Konyalı lokantaları İstanbullunun damağını şenlendirirdi.
Çatladıkapı'dan Yedikule'ye kadar olan sahilde "Lodosçu" denilen rızkını denizde, ve denizin karaya attıklarında arayan bir zanaat erbabı vardı.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Nüfus daha üç milyon bile olmamıştı.
Sokaklarında ayı oynatanlar, çubuğa dolanan rengârenk macun ve lahmacun satanlar vardı ve Gülhane parkı ayni zamanda hayvanat bahçesiydi.
Lâhmacun dedim de, lâhmacun: İstanbul'un yeni yeni tanıştığı üzeri beyaz muşamba kaplı oval tahta sandıklarda seyyar esnafça satılan sokak lezzeti, fukara taamıydı.
Beyoğlu İstiklal caddesinde, lâvanta ve kokina satan Roman kızları ile Beyoğlu çikolatası satan küçücük dükkânlar vardı.
Caddelerde troleybüsler, troleybüs içinde önden arkaya yürüyüp, mesafeye göre bilet kesen biletçiler..
Mecidiyeköy'ün dut bahçelerini hatırlamam ama zaman, Yedikule'de marul, Çengelköy'de salatalık, Arnavutköy'de çilek, Langa'da bostan, Kanlıca'da yoğurt, Beykoz'da paça, Emirgân'da çay, Sarıyer'de de börek, Vefa'da boza zamanlarıydı.
Kapalıçarşı'da ayakları dizden kesik Hamparsum, Eminönü'nde Nimet abla, kendisini tanımasak da; Galata köprüsü altında merhum uzun Ömer'in altı çok pençeli devasa pabuçlarının sergilendiği piyango satıcıları henüz talih ve umut satıyordu.
Galata köprüsü dedim de aklıma geldi; bir tane dolandırıcımız vardı Kız kulesi, Galata köprüsü ve Haydarpaşa garını satardı Sülün Osman'ı herkes tanırdı. Bunca yıl sonra bile tebessümle hatırlanır. Nice dolandırıcılar geldi geçti, ne adları kaldı ne sanları..
O yıllarda "Gangster" denirdi, bir tane banka soyguncusu vardı Necdet Elmas! adeta "Arkası yarın" izler gibi bir sonraki hamlesi "Arsen Lüpen" macerası gibi beklenirdi.
Radyoda radyo tiyatrosu, Orhan Boran'la Yuki, Müzeyyen Senar'ın ardında Yorgo-Aleko Bacanos'ların ismi anons edilirdi.
Merhum Selahattin Pınar'ın tamburu elindeyken kalbinin durduğu Kalamış'ta Todori, Beyoğlu Balık pazarında "Krepen'deki İmroz" Kumkapı'da kör Agop, Tarlabaşı'nda bir çok Yeşilçam filmine sahne olmuş İmrozlu Nikoli'nin işlettiği Hasır, Yedikule'deki Sefa, Kurtuluş'ta adına şiirler yazılan İlk kadın meyhaneci, madam Despina'nın meyhaneleri birer dünya markasıydı.
Samatya'da İstanbul'un belki de son koltuk meyhanesi Küçük Paris; şarabın bardakla satıldığı, birkaç leblebi iki dilim elmayla ayaküstü içen müdavimlerinin hizmetindeydi.
Henüz ezan da merkezi sistemle okunmuyordu.
O meyhanelerden çıkıp çorbacıya, çorbacıdan çıkıp sabahçı kahvesinde kahve içmeye gidenler; hangi cami müezzininin sabah ezanının daha iyi kıraat ettiğini bilir ve sabahın o sessizliğinde gözlerinde yaş, dudaklarında pişmanlık ve tatlı bir ürpermeyle huşû içinde ezan dinlerdi.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Nüfus daha üç milyon bile olmamıştı.
Ve henüz İstanbul'un siluetinde gök kubbeyi delen gökdelenler de gürültü kirliliği de, tabelalardaki dil ve görüntü kirliliği de yoktu.
Cami avlularında güvercin, caddede ağaç, ağaçta serçe, denizde yelkovan kuşları ile martı sesleri olurdu.
Ve o zamanlar gerçekten güzel zamanlardı..
Selâm ve muhabbetle..
TC Yahya Kaptan
4 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 year ago
Text
Huzur İslam'da diyorlar di ya
Para İslam'da dünyada en karlı ticaret din ticareti
İmamlık meslek değildir dinimize göre
Bu ülkede herkes imam olsa Allah'ın egdigini kimse dogrultamaz
Tumblr media
Türkiye'deki tarikatlar:
Tarikatlarda geçinen milyonlarca asalak
Türkiye'de bütün tarikatları biz kurduk diyor İsrail picleri
Yakalanan mossad ajanları
Tumblr media
1.Nakşibendi
2.Menzilciler,
3.İskenderpaşa C.
4.İsmailağa C.
5.Süleymancılar
6.Hazneviler
7.Yahyalı C.
8.Erenköy C.
9.Tufancılar
10.Kıbrısiler
11.Zilan C.
12.Reyhaniler
13.Hacegan C.
14.Işıkçılar
15.Arvasiler
16.Akfırat C.
17.Halidiye
18.Şeyh Muhammed
19.Nayır Erzincani
20.Bilvanis Grubu
21.Kadiri
22.Galibiler
23.İcmalciler
24.Tillocular
25.Muhammediye
26.Halisiye
27.Üveysler
28.Şeyh Osman C.
29.Zenbililer
30.Hüseyniler
31.Farukiler
32.Bilal-i Nadir
33.Kesnizani
34.Şettariye
35.Halveti
36.Cerrahiler
37.Uşşakiler
38.Şabaniye
39.Mısriyye
40.Ticaniler
41. Ruşeniye
42.İpek Yolu Gurubu
43.Sünbüliye
44.Nasuhiyye
45.İbrahimiye
46.Rifai Tarikatı
47.Kubbealtı C.
48.Çorum Dergahı
49.Mehmet Efendi C.
50.Maafiriler
51.Antakiler
52.Marufiler
53.Ayderussiyye
54.Sayyadiye
55.Zeyniyye
56.Sebsebiyye
57.Kantaniye
58.Bayramiler
59. Maşukiler
60.Aksarayiler
61. Edirneviler
62.Yakubi
63.Kabayiler
64.Kemaliler
65.Sühversiyye
66.Zeyniyye
67.Çeştiyye
68.Sabiriye
69.Nizamiyye
70.Fetullah Gülen C.
71.İlim Yayma C.
72.Kırkıncı Hocacılar C.
73.Yeni Asyacılar Grubu
74.Yeni Nesilciler Grubu
75.Aczimendiler
76.l Meşveretçiler
77.Medzehra Gurubu
78.Zehra Vakfı
79.Okuyucular (Kurtoğlu)
80.Yazıcılar
81.Sungurcular Grubu
82.Medrese Alimleri 83.Vakfı
84.Şalvarlı Efe C.
85.Hayrat C.
86.Norşin Dergahı (Şeyh Nurettin Mutlu)
87.Arif Efendi üfürükçü tarikatı
88. Hiranur
89. Adnan Oktarcılar (x)
Eksik varsa tamamlayın
6 notes · View notes
tripuck · 2 months ago
Link
0 notes
gurmesensin · 6 months ago
Text
Mantı Görünümlü Gözleme / Meşhur Bolu Gözlemesi - Kubbealtı
Helllööö, Uzun bir aradan sonra güzel bir öneri ile karşınızdayım. Bir Vedat Milor değilim ama size naçizane tavssssiyeler ile geldim. Pandemi dolayısıyla şehirler arası yolculuk uzuuun zamandır yapmıyorduk. Hem gözümüzün doğa ile hem de midemizin lezzetli yemekler ile doyduğu bir gezi yapmış olduk.Hem doğa hem lezzetli yemek denilince akla neresi geliyor? Bu doğru BOLUUU!Bolu’nun demokrasi…
0 notes
kuslarinuctuguyer · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı uzun zamandır aklımda olan ama ancak okuma imkanı buduğum kitaplardan biri. Kitap Ahmet Yüksel Özemre tarafından “Üç yaşımdan itibaren tam 53 sene bu ‘Attar Dükkânı'nın sadık bir müdavimi, sahiplerinin ise üç nesil boyunca dostu oldum” diye tanıttığı bir dükkanın hikayesi. Bu dükkan zahiren bir attar dükkanı olarak görünse de içinde pek çok hikaye barındırıyor. Hem sahiplerinin hem de onların misafirlerinin hem irfan hem de sanat ehli olması da bunun hikayelerin sebebi. Tasavvufu, sanatı ve de Üsküdar’ı sevenlerin zevkle okuyacaklarını düşündüğüm, insanı farklı bir zamanda kısa bir gezintiye çıkaran güzel bir kitap Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı. İyi okumalar… #üsküdardabirattardükkanı #ahmetyükselözemre #kubbealtı https://www.instagram.com/p/Bsi0eSCFcFW/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1bbbgz9a6re5m
5 notes · View notes
tevfikozdemir · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Kubbe altı😊 ➖👀 #kubbe #cami #kubbealtı #genişaçı #tevfiközdemir 📍#ig_mood 📍#allshotsturkey 📍#kadrajimdan 📍#anadolufotograf 📍#turkinstagram 📍#kadrajimturkiye 📍#kadrajimizdan 📍#turkeykadraj34 📍#anlatistanbul 📍#ig_fotografdiyari 📍#igersmood 📍#ig_dynamic 📍#ig_eurasia 📍#ig_serenity 📍#instagram 📍#ig_photostars 📍#portraitmood 📍#portrait_vision 📍#turkportal 📍#anadolugram 📍#ig_today (Rize) https://www.instagram.com/p/B3T_nhfnB0r/?igshid=1ukbjk5qig3yu
0 notes
benmisim · 3 years ago
Text
doğum günüme dört haftacık kaldı. hediye olarak kubbealtı lugatı'nın üç ciltlik misalli büyük türkçe sözlüğünü istiyorum.
5 notes · View notes
gegirti · 3 years ago
Photo
Tumblr media
yedinci sınıfta sınıf öğretmenimiz bizi şehre geziye götürmüştü. mevlana kültür merkezine gitmiştik. oradan da kütüphaneye gitmiştik. o zaman sözlükler arasında dolaşmıştım, hayal meyal hatırlıyorum elimde sözlük tutup kurcaladığımı. ama elimdeki kağıda goygoycu yazışımı asıl anlamının bu dilenciden geldiğini görüşümü hiç hatırlamıyorum. yıllar sonra kubbealtı lügatı aldığımda benim o zaman da bu sözlüğü açıp okuduğumu görmek, dahası bunu hatırlıyor olmak çok etkileyici geliyor bana. keşke ömrümü sözlüklere harcayabilsem. sözlük kadar güzel bir şey görmedim. aradığın her şey oluyo. bütün soruların ve sorunların cevapları sözlüklerde yazılıdır arkadaşlar. bunu unutmayın. 
2 notes · View notes
aynodndr · 1 month ago
Text
Tumblr media
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Nüfus daha üç milyon bile olmamıştı.
İstanbul dediğiniz; sur içinden ibaretti.
Eyüp'te Rami'de, Zeytinburnu'nda oturan insanlar sokakta karşılaştıklarında, "Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorusuna "İstanbul'dan geliyorum, İstanbul'a gidiyorum cevabını verirdi."
Yani: Rami'de, Eyüp'te oturan İstanbulluyum demezdi, diyemezdi..
Zira İstanbullu olmak; Türkçesi, görgüsü, nezaketi ile ayrıcalıklı olmaktı ve başka bir şeydi.O zaman Eminönü gündüz milyon nüfuslu, gece mültecilerin, Arapların fink attığı bir semt değildi.
Azak yokuşunda tiyatro vardı.
Kocamustafapaşa'da merhum Nejat Uygur'un çevre tiyatrosu, tiyatro bitişiğinde zamanın assolisti Alâaddin Şensoy'un kafeteryası vardı ve daha da önemlisi o tiyatroyu her akşam dolduracak, o tiyatroyu ayakta tutacak kadar da seyirci vardı.
O yıllarda sanatçı dediklerimiz magazin haberleri ve burnundan kıl aldırmaz kibirli halleri ile değil, sanatları ve mütevazi kişilikleriyle anılırdı.
Alâaddin Şensoy; kafeteryası önünde bir çocuğa 25 kuruşluk dondurma doldururken, Nejat Uygur çocuklarla şakalaşırdı.
Günün 24 saati açık olan Koska kahvesi, Çakıl ve Gar gazinosu sanatçılarının program çıkışında gelmesiyle dolar, sanat sokağa taşardı.
Masmavi gözlü, bembeyaz saçlı, her gün düzenli tıraş olan Muratlılı muhacir Arif baba; nargile, ateş, çay servisini aksatmadan sürdürür, bir defa gelmiş ve iki saat oturmuş müşteriyi aylar sonra gördüğünde çayı kaç şekerli, kahveyi nasıl içtiğini hatırlardı.
Udi Hırant'ı da, Arif Sami Toker'i de orada tanımış ve dinlemiştim.
Marmara ve Küllük kahvehaneleri devrin aydınlarının ufuk açan sohbetlerine sahne olurdu.
Şehzadebaşı'nda, Çemberlitaş'ta sinema vardı.
Gedikpaşa'da cadde üzerinde bir bakkalın önünde bütün dekoru bir sandık üzerinde mavi muşamba ve camekan olan kimsenin ismini bilmediği "pala" namıyla maruf biri, torik lakerda satar, kunduracı kalfası öğle yemeğinde torik lâkerda-mor soğan yerdi.
O zamanlar Marmara'da torik olurdu, lâkerda da bir ayakkabıcı kalfasının yiyebileceği fiyattı.
Çarşıkapı'da Kubbealtı sebilinde börekçi İzmirli Cemal'de kuşüzümü ve fıstıklı kıymalı börek, Bulgar sütçü Nedelko'da
bal-kaymakla kahvaltı edilirdi.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı..
Su deyince aklımıza, "Hamidiye ya da Taşdelen" suyu gelirdi, su da henüz pet şişeye girmemişti, "Cam sağlığı can sağlığıydı."
Naylon poşet, pet şişe, ve gürültü kirliliği yoktu.
Devir: Kese kâğıdı, file zembil sepet devriydi..
Cami avlularında güvercin, her yerde ağaç, ağaçta serçe, denizde yelkovan kuşları ile martı sesleri olurdu.
Nişanca Kumkapı sokaklarında eşek üzerinde tel dolapta güveç kaplarda yoğurt satan Bulgar sütçü Boris'in zilinin sesi, Nişanca-Soğanağa arasında günün en sessiz zamanı kaldırımda duyulan tak-tak sesleri ardından Davudî bir sesin, değme şarkıcıya taş çıkartacak biçimde icra ettiği bildiğim hiç bir şarkıya benzemeyen şarkı mı, gazel mi, mani mi? anlayamadığım bir musiki icrası..
İsfahan da bir kuyu var
İçinde nane suyu var
Her güzelin bir huyu var
Ne yaman Acem güzeli
Nane suyu nane şeker
Benim canım her gün çeker
Mahmut Paşa meydanımız
Var tütüncü dükkanımız
Her güzele söz çakarız
Ne yaman acem güzeli
Nane suyu nane şeker
Benim canım her gün çeker
***
Diz altında iptidai bir tahta bacağıyla gezen nane şekeri satıcısının muhteşem sesidir bu ve o tak-tak sesleri de tahta bacağın kaldırımla buluşması ile musiki öncesi girizgâhı..
Boynunda çapraz biçimde asılı, deri kayışlardan oluşan bir kafes içinde billur kavanozda nane şekeri mi satmaktadır, ya da sanat icra edip şeker mi ikram etmektedir?.
Güneş yanığı bronz bir tenle inanılmaz tezat bembeyaz saç ve sakal, bir martının açık kanadını andıran gür, gümrah ve yine bembeyaz kaşlar..
Tepeden tırnağa sakız beyazı, kar beyazı bir gömlekle pantolon ve inadına dimdik, eyvallahı olmayan bir baş..
O sessizliğin hüküm sürdüğü tenhalıkta, açılan pencereler, hafif bir meltemde dalgalanan perdelerin ardında hayal-meyal genç, olgun, yaşlı kadın yüzleri ve caddenin iki yakasındaki açık pencerelerden kaldırıma düşen madeni paraların, yağmur taneleri gibi sessizliği delen sesleri...
Sokağa dökülen paraları toplayıp kanadı açık martı kaşlı, davudî sesli beyazlar içinde heykel duruşlu adama veren, onun verdiği şekerleri saygıyla alan çocuklar.
Sonra da aralık pencere, dalgalanan perdeler ardındaki meçhul ve müphem hanımefendilere bıçak sırtı gibi belli belirsiz bir tebessümle verilen baş selâmı.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Tepebaşı'nda çamlar vardı çamlar arasında da çay bahçesi, Şişhane'de Haliç manzaralı Kanun-i esasî kıraathanesi, Eyüp'te göç edemeyip insan merhametine sığınan leylekler...
Sirkeci'de Ali Muhittin Hacı Bekir'de demirhindi şerbeti, Kapalıçarşı'da çukur muhallebicide sakızlı muhallebi, Çemberlitaş'ta köfteci Saim babada başka hiç bir yerde bulamayacağınız Hıdrellez salatası ve şıra vardı.
İstanbul pet şişe, naylon poşet, çiğ köfte, arabesk ve mülteci istilası altında değildi.
Kebapçı deyince akla yumurtalı piyaz, Arnavut ciğeri, köfte ve külbastı yenilip, şıra içilen menüsü fakir ama lezzeti gani mütevazi Arnavut köfteciler gelirdi.
Çiçek pasajında madam Anahit sağdı ve akordeonuyla her masa müşterisine hitap edecek kadar zengin bir repertuarı vardı.
Sütçüler Bulgar, boza, dondurma, revani tulumba tatlısı satanlar Balkanlı, kasaplar Eğinli, en iyi aşçılar Bolulu, meyhanecilerin ünlüsü Rum olurdu.
Üsküdar'da Kanaat, Beyoğlu'nda Hacı Salih, Hacı Abdullah, Hacı baba, Mısır çarşısında Pandeli, Kapalıçarşı'da Havuzlu, Sirkeci'de Konyalı lokantaları İstanbullunun damağını şenlendirirdi.
Çatladıkapı'dan Yedikule'ye kadar olan sahilde "Lodosçu" denilen rızkını denizde, ve denizin karaya attıklarında arayan bir zanaat erbabı vardı.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Nüfus daha üç milyon bile olmamıştı.
Sokaklarında ayı oynatanlar, çubuğa dolanan rengârenk macun ve lahmacun satanlar vardı ve Gülhane parkı ayni zamanda hayvanat bahçesiydi.
Lâhmacun dedim de, lâhmacun: İstanbul'un yeni yeni tanıştığı üzeri beyaz muşamba kaplı oval tahta sandıklarda seyyar esnafça satılan sokak lezzeti, fukara taamıydı.
Beyoğlu İstiklal caddesinde, lâvanta ve kokina satan Roman kızları ile Beyoğlu çikolatası satan küçücük dükkânlar vardı.
Caddelerde troleybüsler, troleybüs içinde önden arkaya yürüyüp, mesafeye göre bilet kesen biletçiler..
Mecidiyeköy'ün dut bahçelerini hatırlamam ama zaman, Yedikule'de marul, Çengelköy'de salatalık, Arnavutköy'de çilek, Langa'da bostan, Kanlıca'da yoğurt, Beykoz'da paça, Emirgân'da çay, Sarıyer'de de börek, Vefa'da boza zamanlarıydı.
Kapalıçarşı'da ayakları dizden kesik Hamparsum, Eminönü'nde Nimet abla, kendisini tanımasak da; Galata köprüsü altında merhum uzun Ömer'in altı çok pençeli devasa pabuçlarının sergilendiği piyango satıcıları henüz talih ve umut satıyordu.
Galata köprüsü dedim de aklıma geldi; bir tane dolandırıcımız vardı Kız kulesi, Galata köprüsü ve Haydarpaşa garını satardı Sülün Osman'ı herkes tanırdı. Bunca yıl sonra bile tebessümle hatırlanır. Nice dolandırıcılar geldi geçti, ne adları kaldı ne sanları..
O yıllarda "Gangster" denirdi, bir tane banka soyguncusu vardı Necdet Elmas! adeta "Arkası yarın" izler gibi bir sonraki hamlesi "Arsen Lüpen" macerası gibi beklenirdi.
Radyoda radyo tiyatrosu, Orhan Boran'la Yuki, Müzeyyen Senar'ın ardında Yorgo-Aleko Bacanos'ların ismi anons edilirdi.
Merhum Selahattin Pınar'ın tamburu elindeyken kalbinin durduğu Kalamış'ta Todori, Beyoğlu Balık pazarında "Krepen'deki İmroz" Kumkapı'da kör Agop, Tarlabaşı'nda bir çok Yeşilçam filmine sahne olmuş İmrozlu Nikoli'nin işlettiği Hasır, Yedikule'deki Sefa, Kurtuluş'ta adına şiirler yazılan İlk kadın meyhaneci, madam Despina'nın meyhaneleri birer dünya markasıydı.
Samatya'da İstanbul'un belki de son koltuk meyhanesi Küçük Paris; şarabın bardakla satıldığı, birkaç leblebi iki dilim elmayla ayaküstü içen müdavimlerinin hizmetindeydi.
Henüz ezan da merkezi sistemle okunmuyordu.
O meyhanelerden çıkıp çorbacıya, çorbacıdan çıkıp sabahçı kahvesinde kahve içmeye gidenler; hangi cami müezzininin sabah ezanının daha iyi kıraat ettiğini bilir ve sabahın o sessizliğinde gözlerinde yaş, dudaklarında pişmanlık ve tatlı bir ürpermeyle huşû içinde ezan dinlerdi.
Henüz İstanbul'un güzel zamanlarıydı.
Nüfus daha üç milyon bile olmamıştı.
Ve henüz İstanbul'un siluetinde gök kubbeyi delen gökdelenler de gürültü kirliliği de, tabelalardaki dil ve görüntü kirliliği de yoktu.
Cami avlularında güvercin, caddede ağaç, ağaçta serçe, denizde yelkovan kuşları ile martı sesleri olurdu.
Ve o zamanlar gerçekten güzel zamanlardı..
Selâm ve muhabbetle..
TC Yahya Kaptan
4 notes · View notes
veradansatirlar · 3 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Kubbealtı kafe ve kütphnesine aşığııım
3 notes · View notes
gezikent · 6 years ago
Text
Bolu'da Ne Yenir? Nerede Yenir?
Bolu’da Ne Yenir? Nerede Yenir?
AŞÇILAR DİYARI BOLU
Tabiatın kalbi Bolu, doğal güzelliklerinin yanı sıra yöresel mutfağı ve Mengenli aşçıları ile ünlüdür. Bolu aşçıları ile kendini tüm dünyaya kanıtlamış bir şehirdir. Böyle olunca Bolu denince akla ilk gelen şeylerden biri, Bolu mutfağı ile ünü ülke sınırlarını aşmış maharetli aşçıları.  Bolu’nun yemeklerinin bu kadar meşhur olmasının nedenlerinden birisi Roma, Bizans ve…
View On WordPress
0 notes
mustafaokutan · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Yolcu Nereye Gidiyorsun "Biz sefer ettik, fakat yol bizi imtihan etti; bu sefer eylemekten, yol armağanımız ne oldu? Toprak mertebesinden nebata geldik ve orada yeşerdik, geliştik. Sonra hayvan mertebesine geçtik, hisli iradeli olduk. Fakat yine bu yol bizi imtihandan kalmadı. Sefer ederken dağarcığımızdaki armağanı kim yaptı? Yol gönüldür, yolcu sensin. Bu yol geçmek için nefs feragatından başka ne çare? Geç... fakat cennete varmak için değil, kopupgeldiğin noktaya ulaşmak, asıl benliğini bulmak için geç." Sayfa:492 bugün başladım #semihaayverdi #yolcunereyegidiyorsun #kubbealtı ⚽️Okumak beyin sporudur 🏀 ⚾️Bu karenin ve yorumun sahibi @ozkankayaoz teşekkürler 🏐sağlıklı beyinler için takip etmelisiniz. 🏈Konu etiketimizi #kitapokufotografcek takip edin ve kullanın . 🏉İsminiz en başta yayınlansın. 🎾Fotoğraf ve hikayenizde bizi paylaş bizde kitaplarınızı paylaşalım. 🏸Facebook gebzevecevresifotograflari 🏓Tumblr ,🏒 Twitter ve 🏑Google + da biz varız🏏🎳 #fotografcekkitapoku#kitap#kitapkurdu#yazar#edebiyat#kitaplar#kitapkokusu#okumahalleri#kitapaşkı#kitaptavsiyesi#kitapsevgisi#kitaplik#kitaplariyivar#kitapsever#kitapyurdu#okuyorum#kitapoku#instakitap#okudumbitti#kitapokuyorum#kitapyorumu#kitapaskı#kitapönerisi#kitapağacı#kitapsözleri https://www.instagram.com/p/BsFtrRJlKWr/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=5ltksh1rtj08
0 notes
gamzeguzelhan · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Baktıkça içimi açan iki şey var; Biri gökyüzü, Bir diğeri camilerin kubbealtı. 🍀 #istanbul #uskudar #çamlıcacamii #büyükçamlıcacamii #huzur ☁️ (Çamlıca Camisi) https://www.instagram.com/p/B2U6ffzjRBx/?igshid=1vlef2h3njj5k
4 notes · View notes