Tumgik
#Korunması gereken bitkiler
Text
Dünyada ve Türkiye'de Nesli Tükenen ve Tehlikede Olan Bitkiler
Dünyada ve Türkiye'de Nesli Tükenen ve Tehlikede Olan Bitkiler
Tumblr media
#BitkiTürleriVeTehditleri, #BiyoçeşitlilikKaybı, #DoğalYaşamAlanlarındakiBitkiTehditleri, #DoğalYaşamAlanlarındakiBitkiTehlikeleri, #KorumaAltındakiBitkiTürleri, #KorunmasıGerekenBitkiler, #KüreselBitkiKorumaÇabaları, #NesliTehlikeAltındaOlanBitkiler, #NesliTehlikeAltındakiTürkBitkileri, #NesliTükenenBitkiler, #SoyTükenenBitkiTürleri, #TürkBitkilerininKorunması, #TürkiyeDeBitkiKorumaProjeleri, #TürkiyeDeNesliTükenenBitkiler, #TürkiyeDekiBitkiTürleriVeTehditleri, #TürkiyeDekiKorumaAltındakiBitkiler, #TürkiyeNinBiyoçeşitlilikZenginliği, #TürkiyeNinEndemikBitkiTürleri https://is.gd/3hOnk9 https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/dunyada-ve-turkiyede-nesli-tukenen-ve-tehlikede-olan-bitkiler/
Dünyada ve Türkiye’de nesli tükenen ve tehlikede olan bitkiler, biyolojik çeşitliliğin korunması ve doğal ekosistemlerin sürdürülebilirliği açısından büyük öneme sahiptir. Bu bitkiler, çeşitli nedenlerden dolayı popülasyonlarının azalması veya tükenme riski altında olmaları sebebiyle dikkate değerdir. Nesli tükenen ve tehlikede olan bitkilerin korunması, doğal yaşam alanlarının ve ekosistemlerin sürdürülmesi için kritik bir adımdır.
Dünyamız, sayısız bitki türünün ev sahipliği yaptığı bir yerdir. Ancak, doğal yaşam alanlarının tahribatı, iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri gibi etkenler, bazı bitki türlerinin neslinin tükenmesine yol açmıştır. Nesli tükenen bitkiler, biyoçeşitlilik ve ekosistemlerin korunması açısından büyük bir kayıp olarak değerlendirilmektedir.Dünya genelinde birçok nesli tükenen bitki türü bulunmaktadır. Bu bitkiler, endemik bölgelerde, yüksek rakımlı dağlarda, sulak alanlarda veya tropikal ormanlarda yaşayan türler olabilir. Her biri benzersiz özelliklere ve değere sahip olan bu bitkilerin korunması büyük önem taşımaktadır.
Nesli tükenen bitkiler, ekosistemlerin denge ve işleyişinde kritik bir rol oynar. Bunlar, habitatlar için barınak sağlar, toprak erozyonunu önler, karbondioksit emisyonlarını düzenler ve diğer canlılar için besin ve yaşam kaynakları sunar. Dolayısıyla, bu bitkilerin korunması, doğal ekosistemlerin sürdürülebilirliği ve gelecek nesillerin refahı açısından büyük önem taşır.Bilimsel araştırmalar, koruma programları ve farkındalık çalışmaları yürütülmektedir. Bunun yanı sıra, tohum bankaları ve botanik bahçeleri gibi kuruluşlar, nadir bitki türlerinin korunması ve yeniden üretilmesi için önemli çalışmalar yapmaktadır.
Nesli tükenen bitkilerle ilgili olarak yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri, doğal yaşam alanlarını korumak ve sürdürülebilir tarım ve ormancılık uygulamalarını teşvik etmektir. Ayrıca, bu bitkilerin ekosistemlerdeki önemini vurgulamak, farkındalığı artırmak ve koruma çabalarına destek olmak da büyük bir etkiye sahiptir.
Dünyada ve Türkiye’de Nesli Tükenen ve Tehlikede Olan Bitkiler
Bitki Türü Bilimsel Adı Tehdit Seviyesi Yaşam Alanı Atlıhan Seseli atlanticum Nesli tükenmiş Akdeniz çevresi Tecle Astragalus nitidiflorus Nesli tükenmiş Türkiye Çayır hanımeli Heliotropium supinum Nesli tükenmiş Avrupa, Kuzey Afrika Madeira begonyası Begonia masoniana Nesli tükenmiş Madeira Adası Azor sıvacısı Melanitta fusca Nesli tükenmiş Azor Adaları Acıbadem Prunus dulcis Tehlikedeki (EN) Orta Doğu, Kuzey Afrika, Akdeniz Ejderha Ağacı Dracaena draco Tehdit Altında (VU) Kanarya Adaları, Madeira, Kap Verde Seylan Tarçını Cinnamomum verum Kritik Tehlike (CR) Sri Lanka, Güney Hindistan Seylan Mavi Orkide Vanda tessellata Tehlike Altında (NT) Sri Lanka, Hindistan Seylan Elması Dillenia indica Tehlike Altında (NT) Seylan, Hindistan, Güneydoğu Asya Son Kahve Ağacı Coffea benghalensis Tehlike Altında (NT) Hindistan, Bang
Türkiye’de nesli tehlikede olan bitkilerin bazıları ise;
Bitki Türü Bilimsel Adı Tehlike Durumu Ada çayı Sideritis trojana Tehlike Altında (NT) Anadolu zambak Lilium candidum Tehlike Altında (NT) Anzer sarısı Crocus ancyrensis Tehlike Altında (NT) Asma çiçeği Jasminum grandiflorum Tehlike Altında (NT) Belgrad orkidesi Dactylorhiza serbica Tehlike Altında (NT) Dağ nergisi Galanthus woronowii Tehdit Altında (VU) Kartanesi Leucojum aestivum Tehdit Altında (VU) Karagöl meyvesi Eriobotrya deflexa Tehdit Altında (VU) Kavaklı börülce Vicia pontica Tehdit Altında (VU) Üçgül Helleborus orientalis Tehdit Altında (VU)
0 notes
doriangray1789 · 8 months
Text
Yaşamak kutsal mı?
Yaşamak sadece nefes alıp vermek mi? Yaşamın kendisi değil kutsal olan. Kutsal olan adil insanca bir yaşam, kutsal olan onurlu bir yaşam, kutsal olan güvenli bir yaşam, kutsal olan haysiyet sahibi bir yaşam. Yaşamın kendisi değil, sırf yaşamak değil kutsal olan.
yaşamın kutsallığı ile kastedilen yalnız insan hayatının kutsallığı mıdır?
hastalıklı hayat algılarımız doğruyu iyiyi vicdanı, kısır akıllarımızın sınırlarına hapsolmuş ilkel düşünce yapımızda keşfetmek ve gerçek anlamlarına varabilmek için aşırı yetersiz, aşırı egoist.
kimse kandırmasın kendini, bu hayat ya tüm canlılar, türler ve ırklar için aynı kutsallıkta, ya da tüm canlılar ve insanlar için hiç bir kutsiyet ifade etmemekte.
size schopenhauer'ın selamını getirdim. diyor ki:
"canlılık çoğalmak, yok etmek ve yok olmaktan ibarettir. hem de hiç bir nedeni olmadan."
canlı olma halinin, özel olarak insanın canlılığının ne demek olduğunu ve bunu kutsal sanmanın ne büyük bir yanılgı olduğunu anlatmak istiyorum.
öncelikle insan hariç türler doğayı korumayı hiç düşünmediler. "doğayı korumak" diye bir şeyin mümkün olmayışındandır belki de. bu türler de doğanın kendisi, bir parçası oldukları için bizden farklılar. fifth ape olarak, bilince ve akla (!) sahip olduğumuz için önce yeryüzünün hakimi olduk, sonra onu korunması gereken bir şey addettik boyu uzaya varan egolarımız yüzünden. kaldı ki doğa dünya ile de sınırlı değil, evrenin tamamı "doğa" aslında. bunu idrak edemeyişimiz ve canlılığı kalıplarımızla anlamlandırmaya çalışıyor olduğumuz gerçeği sizi de benim kadar korkutmuyor mu?
hepimiz canlıyız. her yer canlı, her yer direniş. ancak, arthur gibi benim de canlılığın özü ile alakalı sıkıntılarım var. insanı ele alınca bu ülkedeki gibi ağaç gördü mü ağzında köpüklerle baltasına koşan vandal ile tek bir ağacın etrafına türlü koruma yapan japon gibi zıt canlılar var evet. fakat buradaki ekolojik hassasiyet ne kadar genel-geçer? çünkü aynı japon (veya çinli, tam hatırlamıyorum) pandaların nesli tükenmesin diye de uğraşıyor. bu ilk bakışta güzel bir şey gibi görünmekte fakat burada söz hakkı bizim mi gerçekten? dünyada varolmuş türlerin %99'u şu an aramızda değil. doğanın dengesiyse daha güzel course correction olamazdı sanırım. bu mekanizmanın varacağı yer belki de canlılığın devamının yapıtaşı olabilir, en sonunda değineceğim.
burada şu parantezi açmak çok önemli; insanın katlettiği habitatlar, kontrolsüz avladığı hayvanlar, yerini yurdunu değiştirdiği bitkiler, vs. gibi etkenler sonucu oluşan tür yok olmaları konusunda mutlaka bilincin ve aklın getirdiği yerde insanın tasarrufu ne olabilirse uygulanmalı sonuna kadar
bizler çok uzun süren yok ediş ve yok oluş olaylarının bir parçası olarak şu anda bulunduğumuz yerde bulunabiliyoruz. demek istediğim öl ya da öldür değil, öl ve öldür DEĞİL yok etmemiz gerekiyor mu? O zaman yok olmamız da gerekiyor, sadece aradaki süre hayat diye anlamlandırdığın "an" mı?
4 notes · View notes
evgormobilya · 2 months
Text
Tumblr media
OFİS DEKORASYONUNDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Ofis dekorasyonu, çalışanların verimliliğini ve motivasyonunu artıran önemli bir faktördür. Doğru düzenlenmiş bir ofis, hem estetik açıdan hoş hem de işlevsel olmalıdır.
1. Ergonomik Mobilyalar Seçin
Ergonomi, ofis mobilyalarının seçiminde en önemli kriterlerden biridir. Uzun saatler boyunca rahatça çalışabilmek için ergonomik ofis sandalyeleri ve ayarlanabilir masalar tercih edilmelidir. Çalışanların sağlığını korumak ve verimliliği artırmak için doğru oturma pozisyonunu destekleyen mobilyalar seçmek önemlidir.
2. Doğru Aydınlatma
Aydınlatma, ofis dekorasyonunda göz ardı edilmemesi gereken bir diğer unsurdur. Doğal ışık, çalışanların enerji seviyesini artırır ve göz yorgunluğunu azaltır. Mümkünse, ofisi doğal ışık alacak şekilde düzenleyin. Ayrıca, masa lambaları ve ayarlanabilir ışık kaynakları kullanarak yeterli ve doğru aydınlatma sağlanmalıdır.
3. Renk Seçimi
Renkler, ofis ortamında psikolojik etkiler yaratabilir. Mavi ve yeşil tonları, sakinlik ve odaklanma sağlarken, sarı ve turuncu tonları enerji ve yaratıcılığı artırabilir. Ofis dekorasyonunda bu renkleri dengeli bir şekilde kullanarak hem şık hem de motive edici bir ortam yaratabilirsiniz.
4. Düzenli ve Fonksiyonel Depolama Alanları
Ofislerde düzenin korunması, çalışanların verimliliği açısından oldukça önemlidir. Dosya dolapları, raf sistemleri ve çekmeceli üniteler gibi fonksiyonel depolama alanları oluşturarak çalışma alanlarını düzenli tutabilirsiniz. Ayrıca, kablo yönetim sistemleri kullanarak karmaşayı azaltabilirsiniz.
5. Bitkilerle Doğallık Katın
Ofis ortamına bitkiler eklemek, hem estetik açıdan hoş bir görüntü sağlar hem de hava kalitesini artırır. Çalışma masalarına küçük saksı bitkileri veya ofis köşelerine büyük yapraklı bitkiler yerleştirerek doğal bir atmosfer yaratabilirsiniz.
6. Rahat Dinlenme Alanları
Çalışanların dinlenebileceği rahat alanlar oluşturmak, motivasyonu ve verimliliği artırır. Rahat koltuklar, kahve masaları ve sessiz köşeler ile dinlenme alanları tasarlayarak çalışanların kısa molalarda rahatlamalarını sağlayabilirsiniz.
7. Kişiselleştirilmiş Çalışma Alanları
Çalışanların kendilerini daha iyi hissetmeleri ve motive olmaları için kişiselleştirilmiş çalışma alanları oluşturmak önemlidir. Her çalışanın kendi zevkine uygun küçük dekoratif objeler, aile fotoğrafları veya ilham verici tablolarla masalarını kişiselleştirmesine izin verin.
8. Açık Ofis Alanları
Açık ofis alanları, iletişimi ve işbirliğini artırırken, ferah bir çalışma ortamı sağlar. Ancak, gürültü ve dikkat dağınıklığını önlemek için akustik paneller ve bölücü duvarlar kullanarak alanları bölmek iyi bir fikir olabilir.
9. Sanatsal Dokunuşlar
Ofis duvarlarına yerleştirilecek sanat eserleri, post-modern tablolar veya motivasyonel alıntılar, ortama estetik bir dokunuş katarken, çalışanların moralini de yükseltebilir. Sanat, yaratıcı düşünmeyi teşvik eder ve ofis dekorasyonunu zenginleştirir.
10. Teknolojik Altyapı
Ofis dekorasyonunda teknolojik altyapının doğru planlanması da büyük önem taşır. Wi-Fi erişim noktaları, şarj istasyonları ve kablosuz bağlantı çözümleri ile teknolojik cihazların sorunsuz çalışmasını sağlayabilirsiniz. Ayrıca, toplantı odalarında projeksiyon cihazları ve interaktif panolar gibi teknolojik donanımlar bulundurmak iş süreçlerini kolaylaştırır.
0 notes
yetistiricilik-com · 4 months
Text
Ağaç Hatmi Yetiştiriciliği
Tumblr media
Ağaç Hatmi Nedir?
Ağaç Hatmi Yetiştiriciliği, özellikle tropik bölgelerde yetişen bir tür bitkidir. Latince adı Ficus elastica olan ağaç hatmi, genellikle iç mekanlarda süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Büyüklüğü ve gösterişli yaprakları ile dikkat çeken ağaç hatmi, bakımı kolay olması nedeniyle popüler bir bitki haline gelmiştir. Ağaç hatmi, hava kökleri oluşturabilen bir bitki türüdür. Bu özelliği sayesinde köklerini havadan besin ve su alarak büyütebilen ağaç hatmi, doğal ortamında genellikle ağaç gövdelerine sarılarak büyüme gösterir. Yapraklarının parlaklık ve doğal yeşil rengi ile dikkat çeken ağaç hatmi, iç mekanlarda kullanılan dekoratif bitkiler arasında öne çıkmaktadır. Ağaç hatmi yetiştiriciliği, son yıllarda ev dekorasyonu ve bitki yetiştirme tutkunları tarafından ilgi görmekte ve hobi olarak da tercih edilmektedir. Bu nedenle ağaç hatmi yetiştiriciliği ile ilgili detaylı bilgilere yer vereceğim.
Ağaç Hatmi Yetiştiriciliğine Başlangıç
Ağaç hatmi yetiştiriciliğine başlamak için öncelikle uygun bir ortam ve toprak seçimi yapmak gerekmektedir. Ağaç hatmi, ışığı seven bir bitki türü olduğu için doğrudan güneş ışığı alan bir yerde yetiştirilmelidir. Ancak, aşırı güneş ışığından korunması gerektiği unutulmamalıdır. Ağaç hatmi için uygun bir toprak seçimi de oldukça önemlidir. Hava kökleri oluşturabilen ağaç hatmi, drenajı iyi olan ve hafif asidik bir toprakta daha iyi gelişim gösterir. Toprağın sürekli nemli olması da ağaç hatmi yetiştiriciliği için önemli bir faktördür. Ağaç hatmi yetiştiriciliğine başlamak isteyenler için hazır toprak karışımları bulunmaktadır. Bu karışımları tercih ederek, ağaç hatmi için uygun bir toprak hazırlamak mümkündür. Ayrıca, ağaç hatmi için uygun saksı seçimi de oldukça önemlidir. Genellikle derin ve geniş saksılar tercih edilmelidir.
Ağaç Hatmi Sulama ve Bakımı
Ağaç hatmi yetiştiriciliğinde sulama oldukça önemli bir faktördür. Ağaç hatmi, nemli topraktan hoşlanan bir bitki türüdür. Bu nedenle düzenli ve yeterli miktarda sulama yapılmalıdır. Ancak, köklerin çürümemesi için aşırı sulamaktan kaçınılmalıdır. Ağaç hatmi bakımı, düzenli olarak yaprakların temizlenmesi ve toprağın kontrol edilmesi gerekmektedir. Yaprakların tozlanmaması ve kirli bir görünüme sahip olmaması için periyodik olarak yaprakları silmek faydalı olacaktır. Ayrıca, toprak kontrol edilerek gerektiğinde besin takviyesi yapılmalıdır. Ağaç hatmi yetiştiriciliğinde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da bitkinin boyu ve yapraklarıdır. Ağaç hatmi, gerektiğinde budanarak kontrol altında tutulmalı ve istenmeyen dallar temizlenmelidir. Bu sayede bitkinin daha düzenli ve estetik bir görünüme sahip olması sağlanabilir.
Ağaç Hatmi Çoğaltma Yöntemleri
Ağaç hatmi yetiştiriciliğinde çoğaltma yöntemleri de önemli bir konudur. Ağaç hatmi genellikle kök çelikleriyle veya yaprak çelikleriyle çoğaltılmaktadır. Kök çelikleriyle çoğaltma işlemi, ağaç hatminin köklerinden alınan bir parçanın toprağa dikilerek yeni bir bitki elde etme yöntemidir. Yaprak çelikleriyle çoğaltma ise ağaç hatminin yapraklarından alınan parçaların toprağa dikilerek yeni bitkiler elde edilmesini sağlar. Bu yöntemlerle ağaç hatmi çoğaltma işlemi oldukça kolay ve başarılı sonuçlar vermektedir.
Ağaç Hatmi Yetiştiriciliğinde Karşılaşılan Sorunlar
Ağaç hatmi yetiştiriciliği yaparken karşılaşılabilecek bazı sorunlar bulunmaktadır. Özellikle aşırı sulama sonucu kök çürümesi, yaprak dökülmesi ve yapraklarda lekelenme gibi sorunlarla karşılaşılabilir. Bu sorunların önüne geçmek için düzenli bakım ve sulama yapmak önemlidir. Ayrıca, ağaç hatmi yetiştiriciliğinde haşere ve hastalık sorunları da yaşanabilir. Bu durumda bitkinin düzenli olarak kontrol edilmesi ve gerektiğinde müdahale edilmesi gerekmektedir. Kimyasal ilaçlar yerine doğal yöntemlerle sorunlara çözüm bulmak da mümkündür. Bu makalede ağaç hatmi yetiştiriciliği konusunda temel bilgileri paylaştım. Ağaç hatmi yetiştiriciliği hakkında detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler için bu makale faydalı olacaktır. Ayrıca, ağaç hatmi yetiştiriciliği yaparken dikkat edilmesi gereken noktaları ve başarılı bir yetiştiricilik için ipuçlarını da aktardım. Umarım ağaç hatmi yetiştiriciliği konusunda bu makale size yardımcı olur ve merak ettiğiniz tüm sorulara cevap bulabilirsiniz. Read the full article
0 notes
pazaryerigundem · 5 months
Text
ERÜ’de gelengi besleme etkinliği
New Post has been published on https://pazaryerigundem.com/haber/168805/erude-gelengi-besleme-etkinligi/
ERÜ’de gelengi besleme etkinliği
Tumblr media
Erciyes Üniversitesi’nde (ERÜ) Kampüs içerisindeki ekolojik dengenin korunması, bu konudaki hassasiyetlerin ortaya konulması adına çok sayıda çalışma yürütülüyor.Bu çalışmalardan biri de Kampüsün şirin canlıları gelengilere yönelik…
Mehmet UZEL / KAYSERİ (İGFA) – Geçtiğimiz haftalarda yapılan gelengi besleme etkinliğinin ardından bugün yine Erciyes Üniversitesi Kampüsü içerisinde gelengilerle ilgili bir yaşam alanının oluşturulması ve gelengilerin erken dönemde yaşadıkları beslenme sıkıntısının giderilebilmesi amacıyla gelengi besleme etkinliği düzenlendi.Etkinlik kapsamında Veteriner Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Öğr. Üyesi İmdat Orhan başkanlığındaki “Hayvanları Yaşatma ve Koruma Kulübü” öğrenci topluluğu, Rektörlük Binası önünde ERÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Oktay Özkan ve Genel Sekreter Prof. Dr. İbrahim Narin ile buluşarak, gelengi yaşam alanları ile gelengi yaşama potansiyeli yüksek olan yuva çevrelerine yiyecek bıraktı.
Burada bir açıklama yapan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Oktay Özkan, Erciyes Üniversitesi’nin sürdürülebilirlik ve çevre konularında, ekolojik denge anlamında üniversitedeki çalışmalarda Türkiye’de öncü üniversitelerden biri olduğunu vurgulayarak, bu anlamda birçok konuda ciddi başarılar elde edildiğini, Erciyes Üniversitesi’nin GreenMetric konusunda Türkiye’de 3., dünyada 85. Üniversite olduğunu söyledi.
Yine sürdürülebilirliğin birçok alanında Erciyes Üniversitesi’ne ait farklı derecelerin mevcut olduğunu ifade eden Prof. Dr. Oktay Özkan, “Üniversitemiz Veteriner Fakültesi ile özellikle gelengiler konusunda hassasiyetimiz var. Bu konuda geçen sene itibariyle bir izleme komitesi oluşturmuştuk. Bu izleme komitesi, gelengilerin Kampüs içerisindeki yaşam alanlarının oluşturulması, bu alanların muhafazası ve bu konunun nasıl çözüleceği ile ilgili, özellikle de popülasyon artışı konusunda birtakım önerilerde bulundu, raporlar hazırladı. Biz de bu anlamda onlara destek verdik. Kulübümüz de bu anlamda ciddi çalışmalar içerisinde. Onlara da ayrıca teşekkür ediyoruz. Bugün de yine bu alan içerisinde gelengilerle ilgili bir yaşam alanının oluşturulması ve onlara erken dönemdeki sıkıntıları olan beslenme ile ilgili katkıyı sağlamak üzere burada bulunuyoruz. Bu anlamda da Üniversitemizin çok farklı yerlerinde gelengilerin yaşam alanlarının tespiti ve bunların muhafazası ile ilgili çalışmalar, yine hem bizim tarafımızdan hem de kulüp ve Veteriner Fakültesi aracılığıyla devam etmektedir. Bu konuda bize sağladıkları destekten dolayı öğrencilerimize ve hocalarımıza teşekkür ediyoruz” dedi.
Konuyla ilgili farklı projeleri de olduğunu belirten Prof. Dr. Oktay Özkan, özellikle güvercinler için bir alan oluşturduklarını, Üniversitemizde var olan bir projenin Üniversitemizin farklı yerlerine yayılması konusunda çalışmaları olduğunu ifade ederek, “Yine kedi besleme ile ilgili de güzel çalışmalarımız var. Sonuçta sizlerin de katkılarıyla sürdürülebilir bir üniversite kavramı açısından yapılması gereken her şeyi yapacağız. Bu konuda size desteklerimiz devam edecek” şeklinde konuştu.Yine bir gelengi besleme etkinliğinde bir araya geldiklerini vurgulayan Veteriner Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi İmdat Orhan ise, “Bayramdan önceki dönemde yani gelengilerin erken uyanma dönemlerinde de bir besleme yapmıştık ama bugün de bir gelengi besleme planlaması yaptık. Öğrenci arkadaşlarımız da bizlere yardımcı oluyorlar. Buradaki amaç aslında şu anda yeni uyanmış gelengilerin açlık sıkıntılarını bir nebze olsun giderebilmek” açıklamasında bulundu.
Normalde gelengilerin tohum sever hayvanlar olduğuna yani bitkilerin tohumlarını, özellikle doğadaki yabani otların tohumlarını tüketerek beslendiklerine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi İmdat Orhan, erken dönemde henüz bitkiler tohumlanmadığı için gelengilerin açlıkla ilgili sıkıntı çekebildiğine dikkati çekti, onlara destek olmak açısından öğrencilerle birlikte bir gelengi besleme etkinliği düzenlediklerini söyledi.Bunun yanında daha önceden, geçen aylarda ve geçen senelerde tespit edilmiş olan gelengi yaşam alanları bulunduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi İmdat Orhan, “Bu alanların öğrenciler tarafından görülebilmesi ve bir farkındalık oluşturulması açısından bu noktalara tabelalar yaparak, bu noktaların gelengilerin yaşam alanları olduğunu herkese duyurmak istedik.
Gelengilerin yaşam döngülerinin ve operasyon sayısının izlenmesi, sayılarındaki artışın not edilmesi ile ilgili zaten bir komitemiz var. Bundan sonraki süreçte o komite de çalışmalarına devam ederek sadece gelengilerin değil, diğer yabani hayvanların da yaşam döngüleri ile ilgili izleme yapacak. Üniversitemiz ve Rektörlüğümüz ile el ele doğal yaşama katkıda bulunmayı düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
esenyurtsuaritma · 3 years
Text
Esenyurt Su Arıtma
Tüm canlılar yaşamını sürdürebilmek için suya ihtiyaç duyarlar. Bitkiler su ihtiyaçlarını topraktan karşılarken insanlar ise bunu musluktan, damacanadan ya da arıtma cihazlarından karşılamak zorundalar. Arıtılmış olan her su içilebilir, ancak arıtma yapılırken de bazı önemli hususlara dikkat edilmesi gerekir. Örneğin su arıtılırken içerisinde bulunması gereken minerallerin yok edilmemesi ve pH değerinin korunması gerekir. Esenyurt su arıtma cihazı satışı yapan firmamız sağlıklı suya erişimi kolay hale getirmek için hizmet vermektedir. Arıtma cihazlarını nen güzel yanı kaynağının bitmemesidir. Yani suyu doğrudan musluktan alıp arıttığından dolayı damacana sular gibi olur olmadık yerde bitmez. Çerkezköy su arıtma hizmetimizde bölgedeki herkesin ihtiyacı olan temiz suya ulaşımı sağlayabiliriz.
Küçük şehirlerde yaşamanın dezavantajlarından bahsederken büyükşehirlerin hep avantajlı olduğundan söz edilir. Oysaki İstanbul’da çeşmeden akan suyun dahi temiz olmadığı herkes tarafından bilinir. Bunun için temiz su içilmek isteniyorsa arıtılmış su en ideal olandır. Kapaklı su arıtma cihazı sayesinde musluktan akan suyu temiz bir şekilde içebilirsiniz. Marketlerden alınan damacana suların ne denli sağlıklı koşullarda hazırlanmış olduğu bilinmez. Bunun için damacana suları kullanmak yerine arıtılmış suları içmek daha sağlıklı olacaktır. Herkesin günde en az 2–3 litre su içmesi gerekiyor, dolayısıyla her gün litrelerce su almak ekonomik olarak da sıkıntılı olacağından dolayı arıtıcı kullanmak size tasarrufta sağlayacaktır.
1 note · View note
canimdunya · 3 years
Text
Hangi çiçek hangi ayda ekilmelidir?
Yemyeşil bir bahçe veya renk renk çiçekleri ile ta uzaktan bile fark edilen cıvıl cıvıl bir balkona sahip olmak birçok insanın hayali olabilir. Böyle bir heves veya merakı olmayan insanlar bile güzel bitkilerin yer aldığı bahçe veya balkonlarda bulunmaktan zevk alır. Ve bana kalırsa bitkilerin, insanın içini kıpırdatmak ile ilgili bildiği bir şey var sevgili okur.
Tumblr media
Bitkiler sağlıklı bir biçimde büyüyebilmesi için besin takviyesi, sulama, budama ve toprağın pH kontrolünün yapılarak dengelenmesi gibi faktörler oldukça önemlidir. Özellikle çiçeklerin sağlıklı ve verimli büyüyebilmeleri için göz önünde bulundurulması gereken bir diğer faktör ise ekim mevsimidir. İç mekan bitkileri için de dış mekan etkileri için de ekim zamanı büyük bir etkiye sahiptir. Buradan yola çıkarak yaptığımız araştırmalardan edindiğimiz bilgilere göre çiçeklerin ekim zamanı için en ideal olan ayların bir listesini hazırladık.
Hangi çiçek hangi ayda ekilmelidir?
Ocak ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Zorlu kış koşullarına sahip aylardan biri olan ocak ayında iyi bir yetiştirici olabilmek için dikkat edilmesi gereken en önemli şey, bitkilerin korunmasına dikkat etmektir. Bitkileri korumak için toprağın üzerine saman, turba ve bitki yaprağı yığınları serilebilir. Aynı zamanda bitkileri sulama periyotlarının da buna göre düzenlenip, azaltılması gerekir. Ocak ayında ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Ametist
Lobelya
Begonya
Pelesenk
Camgüzeli
Sabır ağacı
Hercai menekşe
Şubat ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Şubat, gül fidanlarının budandığı ay olarak bilinir. Çim alanlarda kış gübresi şubat ayı içerisinde tamamlanmalıdır. Ayrıca havalar soğuk olsa da şubat, ilkbahar hazırlıklarını yapmaya başlanabilecek aylardandır. Bahçe ve balkon düzenlemek için ideal bir zaman olabilir. Şubat ayında ekilebilecek başlıca çiçekler şunlardır;
Buz çiçeği
Bodur mavi çan
Karagözlü suzan
Bodur kolyoz (Coleus)
Gayret çiçeği (Gaillardia)
Mart ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Mart ayı, oldukça sert mevsim şartları görülebilen dolayısıyla da bitkilerin korunması gereken aylardandır. Önceki aylarda bitkileri korumak için toprak üzerine serilen saman, turba veya bitki yığınlarının mart ayında yenilenmesi gerekebilir. Mart ayında ekilebilecek başlıca çiçekler şunlardır;
Deliotu
Flos çiçeği
Latin çiçeği
Gayret çiçeği
Hüsnüyusuf
Peygamber çiçeği
Kadife (Tagetes Patula)
Zinya (Kirli Hanım çiçeği)
Nisan ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Yaz hazırlıklarına başlamak için en ideal ay, nisan ayıdır. Nisan ayında sağlıklı bitkiler yetiştirebilmek için dikkat edilmesi gereken nokta ise bitkileri doğrudan güneş ışığına maruz bırakmamaktır. Çiçeklerinizi doğrudan güneşe maruz kalmayacak şekilde  konumlandırabilir ya da gölgelenme örtüleri kullanabilirsiniz. Nisan ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Mine
Karanfil
Petunya
Ateş çiçeği
Cam güzeli
Yıldız çadırı
Gündüz sefası
Şeflera (Schefflera)
Godetya (Yer açelyası)
Mayıs ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Bir önceki aya kıyasla güneşin daha hissedildiği mayıs ayında da çiçekleri güneş ışığından korumak önemlidir. Dolayısıyla evde yetiştirilen çiçeklerin doğrudan güneş ışığına maruz kalmayacak şekilde konumlandırılmalı veya gölgelenme işlemi mutlaka yapılmalıdır. Mayıs ayında ekilebilecek başlıca çiçekler şunlardır;
Müge
Açelya
İnci çiçeği
Sardunya
Hor çiçeği
Haziran ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Haziran ayı denince akla ilk gelen çiçek, güldür. Aynı zamanda haziran, tırmanıcı çiçeklerin ekilmesi ve rafya ipi ile güçlendirilmesi gereken aydır. Haziran ayında ekilebilecek başlıca çiçekler şunlardır;
Açelya
Petunya
Ortanca
Sardunya
Kadife çiçeği
Temmuz ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Havaların iyiden iyiye ısınmaya başladığı dolayısıyla da bitkilerin daha fazla suya ihtiyaç duyduğu ayların başlangıcıdır. Temmuz ayında bitkilere verilen su miktarının artırılması gerekir. Ayrıca ayıklama işlemi de bu ay içerisinde yapılmalıdır. Temmuz ayında ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Açelya
Papatya
İpek otu
Ortanca
Hanımeli
Manolya
Sarı açelya
Ebegümeci
İndigo ağacı
At kestanesi
Amber çiçeği
Yalancı karanfil
Erkeçsakalı çiçeği
Ağustos ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Ağustos, yazlık çiçekler için gübreleme yapılacak son aydır. Ağaç nakilleri ise ikinci haftadan itibaren yapılmalıdır. Yabani ot ayıklama, ilaçlama, sulama işlemleri yapılabilir. Aynı zamanda ağustos, sonbahar hazırlıklarına başlamak için ideal aylardandır. Ağustos ayında ekilebilecek başlıca çiçekler şunlardır;
Lale
Limon
Zambak
Lavanta
Sardunya
Sümbülteber
Eylül ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Pek çok bölgede ılıman geçen eylül, ay sonuna doğru soğukların etkili olabileceği bir aydır. Dolayısıyla soğuk havalara karşı bitkileri korumak için hazırlık yapmak için en ideal zamandır. Eylül ayında toprağın organik ya da mineral gübre ile gübrelenmesi ve temizlenmesi gerekir. Eylül ayında ekilebilecek ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Lale
Sümbül
Aster çiçeği (Yıldızpatı)
Ekim ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Ekim, toprak işlemesi için en ideal aydır. Ay boyunca toprak havalandırılmalı ve kış hazırlıkları yapılmalıdır. Organik gübre, ekim ayı içerisinde verilmelidir. Ekim ayında ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Lale
Sümbül
Kardelen
Dağ lalesi
Süsen çiçeği
Allium çiçeği
Arap sümbülü
Çiğdem çiçeği
Ağlayan gelin çiçeği
Kasım ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Kış mevsiminin zorlu hava şartlarının başladığı kasım ayı, çiçeklerin soğuklara karşı korunmasının en önemli olduğu aylardandır. Sonbahar budaması kasım ayı içerisinde yapılmalıdır. Budama işlemi özellikle süs çalıları ve küçük ağaçlar için oldukça önemlidir. Kasım ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Nergis
Sümbül
Aslanağzı
Kale bitkisi
Süs lahanası
Allium çiçeği
Hercai menekşe
Aralık ayında hangi çiçekler ekilmelidir?
Aralık, budama işlemlerinin en sık yapıldığı aydır. Ayrıca don olaylarının başladığı ay olduğu için çiçeklerin üzerine koruyucu yaprak örtüsü serilmesi gerekebilir. Aralık ayında ekilebilecek çiçeklerden bazıları şunlardır;
Açelya
Manolya
Çuha çiçeği
Yılbaşı çiçeği
Siklamen çiçeği
Atatürk çiçeği (Ponsetya)
Kış sümbülü (Kış ortancası)
Velhasıl
İçimizi de bulunduğu yeri de güzelleştiren canım çiçeklere sahip olabilmek için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Ekim zamanı da bunlardan en önemlilerinden biridir. Doğru zamanda doğru çiçek ekimi ve devamında gösterilen ilgi ile güzelleşmeleri güzelleşeceğimiz bir bahçe, balkon veya ufak da olsa cıvıl cıvıl köşeye sahip olabiliriz. Çiçekler yalnızca büyüyüp, oldukları yeri güzelleştirmek ile kalmazlar sevgili okur. Ben, aynı zamanda büyüttüklerine ve güzelleştirdiklerine de inanırım. O yüzden hepimiz için renk kattıkça güzelleşeceğimiz çiçek gibi bir dünya diliyorum. Gülümseme ve sağlık ile kalın.
Tumblr media
Hangi çiçek hangi ayda ekilmelidir? yazısı ilk önce Canım Dünya üzerinde ortaya çıktı.
from Canım Dünya https://ift.tt/3uMaZ3p
0 notes
miatosuaritma · 4 years
Text
Dünya Su Günü Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
New Post has been published on https://www.miato.com.tr/dunya-su-gunu-ne-zaman-ve-nasil-ortaya-cikti-2/
Dünya Su Günü Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
Susuzluk ve su kaynaklarının kuruduğu veya sınırlı sayıda kaldığı bir dünya nasıl olurdu bir hayal edin. İklim şartları değişir ve dolayısıyla bitkiler de yok olmaya başlardı. Susuzluk, besin zincirinin başından sonuna kadar kopmalara ve yok olmalara sebep olurdu. Bitkiler su alamadıklarında kurur otçul hayvanların susuz ve ana besinleri bitkiler olmadan nesilleri tükenirdi. Etçil ve hepçil hayvanlar da aynı şekilde yok olmaya mahkum olurlardı. Bu şartlar altında insanın yaşaması da pek mümkün olmazdı.
Bu tür bir senaryonun kulağa ne kadar korkunç geldiğinin farkındayız. Öyleki dikkat ettiyseniz susuz bir dünya fikri çoğu kıyamet filminin de senaryosunda yer alır. Ancak gelişmiş ülke ve şehirlerin vatandaşlarına rahatça tedarik ettiği içme suyunun varlığına kendimizi o kadar alıştırmış bir durumdayız ki çoğu zaman suyun önemi su kaynaklarının önemi ve bu hayati elementin eğer korumazsak sonsuza kadar bize yetmeyeceğini düşünemiyoruz. İşte tam da bu yüzden Dünya Su Günü ortaya çıkmıştır.
Suyun Hayatımızdaki Önemi Nedir?
İnsan vücudu için suyun önemi tartışılmaz. Öyle ki vücudumuzun hiçbir şey yemeden birkaç haftaya kadar dayanabilmesine rağmen su olmadan yalnızca birkaç gün hayatta kalabileceği biliniyor. Su sayesinde vücudumuz toksinleri dışarı atar. Buna ek olarak suyun faydaları anlamında birçok madde sayabiliriz:
Su sayesinde vücudumuzdaki besinler hücrelere taşınır.
Su beyne oksijen taşınmasına da yardımcı olur.
Su vücut sıcaklığımızın kontrolünü sağlar.
Su bizlere yalnızca içme suyu olarak mı fayda sağlar? Elbette ki hayır. Suyu günlük hayatımızın neredeyse her alanında kullanırız. Bunlara örnek verecek olursak;
Tarımda sulama
Elektrik üretimi
Hayvancılık
Besinlerin hijyeninin sağlanması
Genel anlamda sanitasyon
Dünya Su Günü ve diğer tüm günlerde suyun zengin kullanım alanları ve yaşamın sürekliliği için olan öneminin farkına varmalıyız. Doğru su kullanımı ve tasarruf hakkında bilinçlenmek küresel anlamda daha iyi ve sağlıklı bir gelecek için büyük önem taşıyor.
Milyonlarca İnsan Temiz Sudan Yoksun
Dünya Su Günü ile dikkat çekilen susuzluk ve kuraklığın ciddiyetini anlamak için dünyada ne kadar insan bu durumdan etkileniyor yaklaşık sayılarla bakalım.
Birleşmiş Milletler’in raporuna göre her yıl yaklaşık 000 insan içilebilir su, sanitasyon ve hijyen eksikliğinden hayatını kaybediyor.
Bu sayı her gün içtiğimiz renksiz, kokusuz içme suyumuzu düşününce çok da olası gelmiyor değil mi? Ancak dünyada susuzluk farkındalık yaratılması gereken hayati bir konu.
Bu akıl almaz sayının 000’inin beş yaş altı çocuklar olduğunu biliyor muydunuz? Henüz hayatla tam tanışamadan onu kaybeden bu çocuklar çoğunlukla kolera, dizanteri, ishal, hepatit A ve tifo gibi sanitasyon eksikliği kaynaklı hastalıklar yüzünden can veriyor.
Dünya Sağlık Örgütü de bu rapora ek olarak Sahra altı Afrika ve Asya’da birçok evin sağlık tesisinin ve okulun el yıkamak için suyu ve sabunu olmadığını belirtiyor.
Yaşamın en temel gereksinimlerinden birine ulaşımı olmayan bu insanların da her canlı gibi su tüketmeye hakkı var. Bu farkındalık yaratılırsa suyun sürdürülebilir bir konuma getirilmesinin önemini anlamış oluruz.
Dünyada Temiz Su Kaynakları
Temiz su kaynakları ne yazık ki sürekli aynı miktarda kalmıyor. Kentleşme, endüstrileşme, nüfus miktarındaki artış, çevre kirliliği, artan su tüketimi gibi faktörler kullanılabilir su kaynaklarının azalmasına sebep olmuş ve hala olmaktadır. Birleşmiş Milletlerin yayınladığı rapora göre iklim değişikliğinin artan su krizi üzerindeki öngörülen etkisi %20 (Water for People, Water for Life, UN World Water Report, UNESCO-WWAP 2003). Bunların yanı sıra su kaynaklarının bilinçsiz ve yanlış kullanımı da suyun azalmasında etkilidir.
Peki dünyada temiz su kaynaklarının dağılımı ne durumda?
Ön görülene göre dünyadaki toplam su kaynağı yıllık 43,750 km3. Bu su kaynaklarının küresel dağılımı yüzdelik dilimde şu şekilde;
%45’i Amerika
%28’i Asya
%15.5’i Avrupa
%9’u Afrika’da bulunmaktadır.
Dünya Su Günü Nedir?
Su insan vücudunda depolanmaz. Bu yüzden her gün belirli miktar su tüketmemiz gereklidir. İhtiyaç duyulan su miktarını düzenli olarak tüketmemek vücudumuzda ciddi problemlere sebep olur. İçme suyu hücrelerin, dokuların ve metabolizmanın düzenli çalışmasında, zararlı madde ve toksinlerin atılmasında önemli rol oynar. İşte tüm canlıların yaşamının vazgeçilmezi olan su adına Dünya Su Günü 1993 yılında 22 Mart tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiştir.
Dünya Su Günü Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Dünya su günü yalnızca su hakkında değildir. Aynı zamanda küresel ısınmaya ve iklim deği��ikliğine de dikkat çekme amacı güder. Dünya su günü küresel ısınmayla gitgide azalan su kaynaklarının sürdürülebilirliğini korumak adına suyun daha planlı ve dikkatli kullanılması gerektiğine dikkat çeker. Suyun etkili kullanılması, sera gazı yayılımını ve dolayısıyla iklim değişikliğinin dünya üzerindeki etkilerini azaltmaya yardımcı olur.
Dünya Su Günü fikri ilk kez, 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma konferansında ortaya atılmıştır. 1993 yılında ise her yıl 22 Mart gününün dünya su günü olarak belirlenmesi kararlaştırılmıştır.
Küresel anlamda temiz su oranının artırılması, sınırlı sayıdaki su kaynaklarının korunması, artırılması ve ulaşılabilirliğinin sağlanmasını teşvik etme amacıyla Birleşmiş Milletler,  Dünya Su Günü fikrini ortaya atmış ve böylece bu anlamlı gün ortaya çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler’in, Dünya Su Günü için ana mesajlarından birisi şudur; “Beklemeyi Göze Alamayız.”
Bu mesaj ile temiz su kaynaklarının doğru kullanımının iklim değişikliği ile doğrudan ilgili olduğu anlaşılıyor. Ayrıca etkili su kullanımının, sel, kuraklık, kıtlık, kirlilik gibi faktörleri önlemede etkili olduğu ve bir an önce çözüm yöntemleri üretilip hayata geçirilmesi gerektiği aktarılıyor.
Suyun Değerini Biliyor, Buna Göre Çözüm Üretiyoruz
Yaşamın kaynağı olan su düşük kalitede olduğunda ve zararlı bileşenler içerdiğinde devamlı tüketimi safra kesesi taşı kireçlenme ve böbrek taşı gibi ciddi sağlık sorunları doğurabilir. Bu nedenle  MIATO olarak sizlere ulaşan içme suyunun en güvenli ve sağlıklı hali olarak ulaştığından emin olmak için MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazını geliştirdik. Damacana su ve pet şişe suların çevreye verdiği kirliliğin önüne uzun ömürlü cam depolama ile geçiyoruz.
MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazı ters osmoz sistemi ile sudaki zararlı bileşenleri filtreleyerek suyunuzu kalitesinin artmasına yardımcı olur. Son olarak MIATO olarak suyun değerini yalnızca Dünya Su Günü adı altında değil hergün biliyor bu doğrultuda çözüm üretiyoruz. Su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve gelecek nesillere yaşamın kaynağı olan suyu bırakabilmek adına farkındalığın ve çözüm önerilerinin artmasını umuyoruz.
0 notes
kafaustuedebiyat · 4 years
Text
DOĞANIN HAKLARINI DA SAVUNMADAN İNSAN OLAMAYIZ
   İçinden tertemiz ırmakların aktığı, sayısız türde ağacın ve çiçeğin birbirine sarılarak kardeşçe yaşadığı bir ormanın ortasında hiçbir canlıya görünmeden gezinebildiğinizi düşleyin. Gürül gürül akan ırmakların içinde hayatınızda hiç görmediğiniz güzellikteki renkleri doğanın üzerine giydirdiği balıklar huzur içinde yüzüyorlar. Irmağın kenarına ceylan sürüsü su içmeye iniyor sanki aklınızda çalan eski bir türküyü size hatırlatırcasına. Bir yandan onları izleyip, su içmelerindeki ahenge misafir oluyorken bir yandan da içgüdüsel şekilde etraflarında bir tehlike var mı yok mu anlamaya çalışıyorsunuz. Sularını içip ormana seke seke geri dönüyorlar, bu arada da ağaçların ulaşabildikleri yapraklarını yiyorlar tabi. Ağacın yapraklarını tutan dallarda yüzlerce çeşit böcek gezinme halinde, bazıları öbek öbek geziyorlar bazıları ise iri cüsseleri ile tek başlarına. Toprakta gezinen sürüngenler ağaca sarılıp tırmanıyorlar, önlerine çıkan ve kaçamayan böcekleri yiye yiye. Ağaç boyunca yükselirken primatlar dallara uzunca kolları ve kuyruklarıyla sarılmışlar. Daha da yükseğe çıkınca artık bu mükemmel tablonun rengi yeşilden maviye doğru kayıyor.
   Ormanın yeşilinin bittiği yerde göğün mavi türküsü başlıyor. Bu türküyü yırtıcı kuşlar kanatlarıyla söylüyorlar. Yorulunca ya dallarda gezinen böcek peşindeki sürüngenleri ya da ırmağın içinde olmakla beraber yüzeye yakın yüzen balıkları avlamak için çıktığı göklerden yeryüzüne doğru inişe geçiyor. Adeta yüzmekten çok uçmaya çalışan bir balığı tek hamlede kapıp göğe doğru kanatlarını açıyor. Bu arada yırtıcı kuşların sesinden ürken sincaplar, fareler, tavşanlar gibi türlü memeliler hemen kulakları ile çevrelerini tarayıp kendi güvenli alanlarına kaçışıyorlar. Kaçışan farelerden birini sezen koca bir yılan hemen peşine düşüp fareyi yiyor. Sincap ise ağaçların altına yönelip palamut bulma umuduyla geziniyor ve sonunda bir palamut buluveriyor, hemen biraz dişleyip yuvasına doğru taşıyor. Palamudun düştüğü dalın etrafında sürekli dönen yaban arıları var çünkü kovanları o dalların birinde yapılı. Arılar vızıltılarla uzaklardan sezdikleri egzotik çiçeklerin kokusuna doğru uçuyorlar gruplar halinde... 
   Anlatmaya dünya durdukça devam edebileceğimiz egzotik hikâye, çevremizde göremiyor olsak bile milyonlarca yıldır doğada kendi kendine bir döngü halinde yaşanan doğal süreçlerin yalnızca bir parçasından ibaret. Çok uzunca bir süre boyunca hikâyede dallarda kendi halinde salınan bir takım primatlar da son derece uyum içinde yer aldılar. Ancak doğanın cilvesiyle her nasıl olduysa bu primatlar diğer canlılardan onları farklı kılacak iki şeyi kazandılar: bilinç ve irade. Evet, hikâyenin devamı bizimle alakalı ancak bu kadar eskiden başlayıp çağımıza nasıl geldiğimizi anlatmak için işgal etmiş bulunduğum birkaç sayfanın yeterli olmayacağı da aşikâr. O yüzden son zamanlarda ülkemizde yaşanan doğa katliamları ve kırımları ile bu güzel hikâyemizin nasıl yok ediliyor olduğunu kısaca anlatmak gayesindeyim.
   İstanbul’a gidelim önce. Binlerce yıllık, kadim, efsanelere konu olmuş, imparatorlukların topraklarında yaşamak için sayısız savaşlar verdiği sonu olmayan şehire. Bu şehrin kuzeyinde yukarıda bir kesitini paylaştığımız hikayenin benzeri yaşanıyordu. Sayısız su havzası, endemik bitkiler, çeşitli hayvan popülasyonları, beton suratlı ruhsuz kentlerimizden uzakta, huzur içinde bütüncül bir ekosistem altında hayatlarını sürdürüyorlardı. Fakat devleti yönetenler o güzelim masalsı ormanlara hiç gitmeden sadece masa başında açılan birtakım haritalar üzerinden Üçüncü Havalimanı, Üçüncü Köprü, Kuzey Anadolu  Otoyolu gibi doğayı beton ve asfalta boğacak projeleri ile hikayenin kalbine hançer sapladılar. 8.500 hektar ormanlık alanı yok ederek betona gömme kararı aldılar.
   Üçüncü Havalimanı; tüm bilimsel ve teknik veriler yok sayılarak kuşların göç güzergâhlarına inşa edildi, sayısız kuş milyonlarca yıldır kullandıkları göç yollarından sırf yüzlerce uçakla insanlar başka yerlere uçacak diye mahrum bırakıldılar. Her gün kullandığınız yolun bir anda ölümcül tehlikeli bir hale gelse ne düşünürdünüz? Emin olun kuşlar da bunu düşünüyorlar artık. Kuşların çaresizliğinden insanlar azıcık daha hızlı seyahat edecek diye yabanıl hayvanların nasıl yuvasız bırakıldığına gelelim. Dallarında gezinebilecekleri ağaçları yok artık sincapların, haliyle besinleri de azaldı, belki de çoğu yok oldu. Tilkiler, sansarlar, kurtlar, gelinciklerin de yaşayabilecekleri bir ortam kalmadı. Çoğu aç kaldı, sonunda öldü. Direnip hayatta kalanlar çareyi başka yerlere, daha uzak yerlere gidip besin aramakta buldu. Şehrin yok ettiği ormanlardan kaçan tilkiler ve kurtlar sonunda şehre indiler. İşte böyle adım adım, yavaş yavaş ait olduğumuz sevsek de sevmesek de her an etkileşimde bulunduğumuz “doğa”yı kendi uydurduğumuz medeniyet kavramı uğruna katlediyoruz. Medeniyet düşüncesinin insanlığın uzun erimli bir intiharı olabileceğinden şüphelenmemiz gerekiyor belki de.
   İstanbul’dan Çanakkale’ye gidelim. En az İstanbul kadar eski zamanlara dayanıyor insanların bu şehirdeki ilk izleri. Antik Yunan anlatılarındaki efsanelerin süslediği bir dağa çıkıyoruz: Kazdağları’na ya da diğer bir ismiyle İda Dağı’na. Uzunca süredir burada devletin kendisine verdiği ruhsat ile Alamos Gold ve yerli taşeronu Doğu Biga Madencilik şirketleri altın madeni kurmaya çalışıyorlar, bu amaçla Kazdağları’nda tam anlamıyla doğa kırımı suçu işliyorlar. 200.000’den fazla ağaç sırf altın uğruna katledildi. İstanbul’da şehrin akciğerlerine beton doldurulmasına pek de itiraz edemeyen insanlık Kazdağları’nda yaşanan doğa katliamına karşı bir direniş başlatmayı başardı, uluslararası hamlelerle doğaya karşı sermayenin nasıl suç işlediği tüm dünyaya gösterildi.
   Ne mutlu ki bu direniş hala devam ediyor, Kazdağları’nda doğayı ve dolayısıyla bir bütün olarak yaşamın kendisini savunmak için aylardır “Su ve Vicdan Nöbeti” tutan insanlar var. Belki size çok uzaktır Kazdağları, her istediğinizde gidemeyebilirsiniz, temiz havasından bir nefes almak için ya da ormanlarının gölgesinde dinlenmek için, ancak aklınızdan ve yüreğinizden tüm varlığınızın sonsuz doğanın küçük bir unsurundan ibaret olduğunuz gerçeğini hiç çıkarmayarak Kazdağları ile bütünleştiğinizi hissedebilirsiniz her zaman.
   İnsan dışındaki canlılara hiçbir anlam ifade etmeyen, ayrıca insan için bu kadar önem taşıması da son derece absürt olan, altın denilen madene ulaşmak için kesilen her ağacı sanki parmaklarınızın kesiliyor gibi düşünün. Üstelik bu yetmiyormuş gibi altın toprak ile karışık halde bulunduğu için şirketler siyanür kullanarak altını ayırmak amacıyla toprakları zehirlemek istiyorlar, bu madde de sulara karışacak ve su kaynakları zehirlenecek. Kesilen parmaklarınızdan içeriye son derece yakıcı ve ölümcül, size korkunç ızdıraplar yaşatacak bir zehri zerk ettiklerini getirin aklınıza. İşte böylesi dayanılmaz işkenceler yapıyoruz bir parçası olduğumuz doğaya, insanım diyen kimsenin böyle bir şeye hakkı olamaz.
   Son olarak ülkemizin dört bir yanında ayılar, kurtlar, tilkiler, kartallar, domuzlar, keklikler gibi binlerce yabanıl canlının öldürülmesi için yapılan ihaleler bu güne kadar kamuoyunda görülmeyen bir tepkiyle karşılandı. Bu hayatı bir bütün olarak görmemiz ve kendimizi onun mütevazı bir unsuru olarak kabul etmemiz için umut verici bir gelişme oldu. En üzücü olan ise bu ihaleleri açan kurumun Tarım ve Orman Bakanlığı olması. Ormanları ve yaban hayatını koruması ve geliştirmesi gereken bir kurum, masum canlıları hiçbir sebep yokken katledilmesine aracılık ediyor, üstelik bundan inanılmaz paralar kazanıyor. Tüm dünyada olduğu gibi yıllardır ülkemizde avcılık faaliyetleri ve ihaleler sürdürülüyordu fakat doğaya fazlasıyla yabancılaşmış olduğumuzdan olsa gerek insanların vicdanı masum ve kendi dünyasında yaşamaya çalışan canlıların katledilmesine sonunda sessiz kalamadı.
   Dersim’de halkın “Hızır’ın davarı” dediği ve kutsal saydığı dağ keçilerinin avlanması için açılan ihalelere karşı dava açıldı. Halkın inançlarına göre bu dağ keçilerini avlayıp etini yiyen kişilerin başına türlü türlü musibet gelirmiş. Bu anlamda aslında dağ keçilerinin korunması kültürel bir haktan kaynaklanan zorunluluktur. Dava sonucunda Hızır’ın davarlarının katliamına yol açacak ihale iptal edildi. Dağ keçileri, Munzur’un sarp yamaçlarında özgürce gezinmeye devam edecekler.
    Bir başka katliam ihalesi ise Eskişehir’de yapılmıştı. Doğa ile bütünleşmek isteyen insanlığın vicdanı bir kez daha kendisini gösterdi. Bu kez avcıların namlusunun ucunda Kızıl Geyikler vardı. Hayvan hakları örgütleri, yerel belediyeler, Eskişehir Kent Konseyi birlikte itiraz ettiler ve sonuçta önce ihalenin yürütmesi durduruldu, ardından ihale iptal edildi.
   Hepimiz insanız ve dokunulmaması gereken temel haklarımız var. Bu haklardan başta geleni de “yaşam hakkı”dır. Bana kalırsa bu hak sadece bize özgü değildir, parçası olduğumuz sonsuz doğadan gelir yaşam hakkı. İnsan olmak istiyorsak var olduğumuz doğanın haklarına saygı duymadıkça insan haklarının gerçek değerine asla ulaşamayacağını anlamalıyız. Bu sebeple başta kesitini sunduğum hikâyede tüm canlılar ile “bir ağaç gibi tek ve hür/bir orman gibi kardeşçesine” yaşamak için Nazım ustanın davetiyle bizi de kapsayan doğayı ve doğayla ruhunu bütünleyenleri selamlıyorum. 22 Temmuz 2020
0 notes
kocaalihaber · 5 years
Text
0 notes
mehmetkali · 7 years
Text
Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları ve Önemli Kuş Alanları Güncelleniyor http://ift.tt/2FtQmPT
Önemli Doğa Alanları ve Önemli Kuş Alanları Çalıştayları 2-3-4 Mart tarihlerinde onlarca akademisyen, araştırmacı ve kuş gözlemci tarafından Ankara’da gerçekleştirildi.
  2004 – 2006 yılları arasında bir çok doğa koruma kurumu ve kırktan fazla akademisyenle iş birliği içerisinde yürütülen Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları (ÖDA) envanteri çalışması ile 305 önemli doğal alan tanımlanmış, yapılan çalışma 2006 yılında Doğa Derneği tarafından bir kitap halinde yayınlanmıştı. 2016 yılında ise Önemli Doğa Alanı yaklaşımı Dünya Doğa Koruma Kurumu (IUCN) tarafından dünya genelinde korumada öncelikli alanları belirlemek için uluslararası standart olarak kabul edildi.
  Üzerinden geçen 11 yıla rağmen doğa korumacılar ve doğa hukukçuları tarafından yaygın olarak kullanılmaya devam eden Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları envanterinin güncellenmesi için geçtiğimiz günlerde Ankara’da iki çalıştay düzenlendi. Bunlardan ilki 2 Mart’ta Doğa Derneği ve Sualtı Araştırmaları Derneği’nin çağrısıyla gerçekleşti. Bitkiler, Memeliler, Sürüngen ve Çiftyaşamlılar, Kelebekler ve Deniz Alanları konusunda çalışan 49 uzman Türkiye’nin Önemli Doğa Alanlarını güncellemek için bir yol haritası oluşturdu.
  İkinci çalıştay ise kuş gözlemcileri, kuş fotoğrafçıları ve kuşlar hakkında çalışan akademisyenleri bir araya getirdi. Kuşların nesillerini sürdürebilmeleri için özel önem taşıyan coğrafyaları tanımlayan Önemli Kuş Alanları (ÖKA), dünyada alan koruma için kullanılan en yaygın yaklaşımlardan biri. Türkiye’de Doğa Derneği tarafından belirlenen 184 ÖKA bulunuyor ve bu alanlar Önemli Doğa Alanlarının önemli bir alt başlığını oluşturuyor. Türkiye’nin kuş gözlemcileri; kuşlar konusunda yapılan çalışmaların çoğalması, alanlar üzerindeki tehdit ve baskıların artması gibi sebeplerle ÖKA envanterinin güncellenmesi için 3-4 Mart’ta Ankara’da bir araya geldi. ÖKA çalıştayına Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinden ve yaklaşık 20 ilden 70’i aşkın kuş gözlemci katıldı. İki günlük çalıştayda ÖKA kriterlerini sağlayan kuşların uzun vadeli izlenmesi için kuş gözlemcileriyle birlikte bir temel oluşturuldu.
  Konu hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç: “Önemli Doğa Alanları ve Önemli Kuş Alanları bu ülkenin en önemli mirası, belki de en kıymet vermemiz gereken zenginliğimiz. Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları’nı ve Önemli Kuş Alanları’nı güncellemek üzere bir araya gelen yaklaşık 120 kuş gözlemci, uzman ve araştırmacıya şükranlarımızı sunarız. Her bir araştırmacının çok değerli bilgisi bir araya geldiğinde ülkemizin ne denli zengin olduğu, hangi alanları acilen korumamız gerektiği ve yazık ki geçtiğimiz on yılda neyi kaybettiğimizi çok daha iyi anlamış olduk. Doğa Derneği, Türkiye’nin bu benzersiz alanlarının güncel durumunu belirlemek üzere iki yıllık bir program başlattı. Türkiye’de doğanın korunması için çalışan tüm kişi, platform ve kurumları bu programa ortak olmaya ve bu çalışmayı birlikte geliştirmeye ve tamamlamaya davet ediyoruz. Doğal alanları ne kadar iyi tanır ve belgelersek, onları el birliği ile koruma şansımız o kadar artıyor” dedi.
  from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2IgPBv1 via IFTTT
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Farmakoloji Nedir?
Farmakoloji, eczabilimi olarak ifade edilen canlı organizmalar üzerindeki ilaç etkilerini ve ilaçların yapılarını araştıran, inceleyen bilim dalı olarak bilinir. Farmakoloji kapsamında yeni sentezlenen ve bitkilerden ayrıştırılan maddeler deney hayvanları ve insanlar üzerinde kullanılıp, incelenerek yeni ilaçların geliştirilmesi sağlanır.
Farmakolog Kimdir?
Farmakolog, farmakoloji dalında çalışan, ilaçların canlılar üzerindeki etkilerini araştıran ve ilaç geliştirme aşamalarında çalışma gösteren kişidir. Yeni ortaya çıkan hastalıklar için tedaviye yönelik panzehirlerin ve ilaçların bulunmasında etkili rol oynarlar.
Hat sanatı nedir? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Farmakolog Ne İş Yapar?
Farmakolog görevleri şu şekilde sıralanır:
Hangi hastalıklar için hangi ilaç kategorilerinin kullanılacağına farmakolog karar verir.
İlaçların etkilerini deneyler kapsamında araştırır.
Tıp doktorları ve eczacılar ile diyalog halinde çalışarak, ilaçların denemesi için uygun koşulları sağlar.
Var olan bir ilacın geliştirilmesini ve aynı formül ile yeniden üretilmesini sağlar.
Gıdalarda bulunana renklendiricilerin ve kimyasalların insan vücuduna ne gibi etkiler yaptığını laboratuvar ortamında araştırır.
İlaçların kanda hangi düzeyde bulunması halinde tedavilerin etkili olacağını belirler.
Çevrenin korunması için alınacak önlemlere katkıda bulunur.
İş güvenliği ve sağlığı alanlarında belirli çalışmalar yürütmekle görevlidir.
Kalite ve prosedür standartlarına uygun çalışmayı sağlamakla yükümlüdür.
Farmakoloji mesleki alanının geliştirilmesine ilişkin faaliyetleri yürütür.
Farmakoloji Alt Dalları Nelerdir?
Farmakoloji alt kolları hakkında bilgiler şu şekilde sıralanır:
Radyo Farmakoloji: Radyoaktik maddelerin canlı vücudundaki etkilerini ve bu içerik ile işaretlenmiş ilaçları inceler.
Klinik Farmasi: Eczacıların farmakoloji bilgileri ile hasta yararına karışımlar hazırlaması işlemidir.
Moleküler Farmakoloji: İlaçların canlı vücudunda moleküler düzeyde etkilerini ve davranışlarını inceler.
Biyokimyasal Farmakoloji: İlaçların canlılara yaptığı biyokimyasal etkileri inceler.
Kronofarmakoloji: İlaçların çeşitli kullanım zamanlarında canlılar üzerinde yaptıkları değişik etkileri ele alır.
Kardiyovasküler Farmakoloji: İlaçların kalp, damar ve dolaşım sistemine nasıl etki ettiklerini inceler.
Endokrin Farmakoloji: Canlıların hormonları üzerinde ilaç kullanımı ile oluşan etkileri inceler.
İmmünofarmakoloji: İlaçların bağışıklık sistemi üzerine yaptıkları etkileri ele alır.
Psikofarmakoloji: İlaç kullanımı ardından canlının psikolojisinde ve hareketlerinde hangi değişimlerin yaşandığını inceler.
Nörofarmakoloji: İlaçların sinir sistemi üzerindeki etkilerini inceler.
Farmakoterapi: Hastalıkların tedavisinde tüm ilaçların konularını ve etkilerini ele alan klinik farmakoloji alt dalıdır.
Klinik Farmakoloji: İlacın alımı ardından insanın tüm vücudunda gelişen değişimleri ve sürecin genelini inceleyen alt daldır.
Farmakokinetik: İlacın insan veya deney hayvanı üzerinde emilimini, vücuttaki döngüsünü, atılma işlemini, organizmanın ilaca yaptıklarını inceler.
Farmakodinamik: İnsan ve deney hayvanı üzerinde etkili olacak, ilaçları ve etki mekanizmalarını araştırır.
Nevrotik ne demek? Hakkında detaylar yazımızdadır.
Farmakolojiye Yardımcı Bilim Dalları Neler?
Farmakolojiye destek olan bilim dalları şu şekilde sıralanır:
Toksikoloji: İlaçların toksit, zehirleyici etkilerini inceleyen ve farmakoloji ile yanı anda uygulanan yöntemleri içeren bilim dalıdır. Zehir bilimi olarak bilinir.
Farmakognozi: İlaçların ham maddeleri ile ilgilenen, onları sınıflandıran ve içeriklerinden bahseden ana bilim dalıdır.
Farmakolojide Kullanılan Kaynaklar Nelerdir?
Farmakolojide başvurulan kaynaklar şu şekilde sıralanır:
Bitkiler: Afyon alkolidler, enzimler, kalp glikozidleri, yağ, selüloz gibi ilaç yapımında kullanılan içeriklerim tümü, bitkilerin kök, gövde, yaprak ve tohum bölümlerinden elde edilir.
İnsan ve hayvanlar: İnsanlarda ve hayvanlarda yer alan hormonlar, enzimler, gamma glugobin ilaçların geliştirilmesinde kullanılan temel maddelerdir.
Mikroorganizmalar: Küf mantarı tiplerinden elde edilen antibiyotik ve penisilinler, ilaç yapımında kullanılan temel maddelerdir.
Sentetik Madde: İlaçların daha bol miktarda ve daha ekonomik koşullarda üretilmesi amacı ile kullanılan sülfonomidler, eter, yarı sentetik penisilin bu guruba girer.
Radyoaktif İzotop: Hastalıkların teşhis ve tedavilerinde kullanılan, ardından gelen ilaç üretimine yönelik tıbbi çalışmalara ışık tutan izotoplardır.
İnorganik Madde: İyot, kalsiyum, sodyumklorür, demir gibi ilaç üretime konu olan kaynaklardır.
Farmakoloji Dersi Neleri İşler?
Farmakoloji dersinde işlenenler şu şekilde sıralanır:
Farmakolojinin konusu ve ana bilim dalına giriş,
İlaç uygulama yöntemleri,
Farmakokinetik diğer bir ifade ile ilaçların insan vücuduna girişi, dolanımı ve atılması süreçleri ve bu süreçlerde yaşanan tüm etkiler,
Farmakodinami,
Aynı anda kullanılan ilaçlar arasında etkileşimler,
Otonom sinir sistemine giriş,
Antikolinerjik ilaçlar,
Sempotolitik ilaçlar,
Santral sinir sistemi tedavisinde kullanılan ilaçların özellikleri,
Kal ve damar hastalıklarında kullanılan ilaçların özellikleri,
Endokrin sistem rahatsızlıkları ilaçları hakkında tüm bilgiler,
Sindirim ve solumun sistemi rahatsızlıkları için ilaçlar,
Kemoterapötik ilaçlar,
Farmakoloji dersi sırasında işlenen tüm bu konular ile ilaçlara yönelik geniş bilgiler edinilirken, yeni ilaç keşiflerinin yapılabilmesi amacı ile ilaçların davranışları ve ham maddeler hakkında detaylar da sunulur.
Parafin nedir? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Farmakolog Ne Tip Özelliklere Sahip Olmalı?
Farmakologların sahip olması gereken nitelikler şu şekilde sıralanır:
Farmakolog olmak isteyen bir kişi, güçlü bir hafızaya,
Akademik alanda yoğun şekilde çalışma isteğine,
Kimya ve biyoloji ana dallarında başarıya,
Bir konuyu derinlemesine araştırma alanında isteğe,
Tıp fakültesi eğitimine,
TUS sınavından alınan yeterli puan kapsamında eczacılık fakültesi mezuniyeti ardından farmakoloji ana bilim dalında yüksek lisansa hak kazanma koşuluna,
Eğitim alanında disiplinli çalışmaya yatkınlık özelliğine sahip olmalıdır.
Tıbbi Farmakoloji Bölümü Olan Hastaneler Hangileri?
Tıbbi farmakoloji bölümlü hastaneler, İstanbul Fakültesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi ve Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak ifade edilirler. Bu hastanelerin birimlerinde staj ve dala ilişkin çalışma koşullarından yararlanılır. Farmakoloji uzmanlık alımları sırasında çalışma gerçekleştirilir.
Farmakoloji Terimleri Nelerdir?
Farmakolojinin terimleri şu şekilde sıralanır:
İlaç: Patolojik olayları ve fizyolojik durumları, tedavinin geliştirilmesi amacıyla inceleme ardından çeşitli kaynakları bir araya getirerek keşfedilen ve farmakoloji dalı kapsamında ortaya koyulan üründür.
Doz: Bir defada hastaya verilen ilaç miktarını ifade eden farmakolojik terimdir.
Drog: Tedavi amacı ile kullanılan tek bir maddeye verilen isimdir.
Günlük Doz: Farmokologlarca gün boyunca kullanılması tavsiye edilen ilaç dozudur.
Yan Etki: İlaçların olağan ve güvenli dozlarında bile istenilen tesirler ile birlikte yaşanan istenmeyen etkileri ifade etmek için kullanılan farmakolojik terimdir.
Tosik Etki: Ölüme neden olabilen, aşırı doz kullanımında zehirlenme etkisine farmakoloji terimleri kapsamında verilen isimdir.
Muskat nedir? Merak edilen detaylar yazımızdadır.
The post Farmakoloji Nedir? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/farmakoloji-nedir/
0 notes
ebrarrrrrr · 6 years
Text
KOKUŞMUŞLUĞUN TIBBI – ROCKEFELLER İCADI
Batı tıbbının iyi yanları da var ve acil durumlarda çok faydalı olabiliyor. Fakat insanların artık günümüz tıbbının uyuşturucuları (ilaçlar), ışınları, ameliyatları ve daha fazla uyuşturucuları ile birlikte dönüp duran bir Rockefeller buluşu olduğunu ve yalnızca kar odaklı olduğunu öğrenmelerinin vakti gelmiştir.
Rockefeller’lar tabiî ki kara soyluların en zengin ve en güçlü ailelerinden biridir. Sahte hayırseverlik duvarlarının arkasında bütün dünyayı ele geçirmek isteyen ve zoraki kısırlaştırma, suları florürleme, kürtaj ve aşılar gibi öjenik temelli çalışmaları ile güç hırsları ile gerçek bir zorba, eşkiyadırlar.
Onlar birleşik devletleri, dünya sağlık örgütünü, dış ilişkiler konseyini, üçlü komisyonu, planlı ebeveynlik gibi ya bütün dünyada hüküm süren ya da toplumları kültürel olarak kontrol altında tutan daha bir çok komisyonun ya tam ya da kısmi kurucularıdır.
Bugün batı tıbbının baskınlığına rağmen, hatta henüz 100 yıl önce bile durum çok farklıydı. Yani buraya nasıl geldiğimizi hatırlamamızda fayda var. Okul tıbbı ve multinasyonel devasa ilaç holdingleri nasıl oluştu, nasıl bir dünya sistemi haline gelebildi? Alternatifler nelerdir?
PETROL-UYUŞTURUCU
19. yüzyıla gidelim. John D. Rockefeller, ‘’rekabet günahtır’’ demek için seçilmiş olan Rockefeller ailesinin başı olan adam, yerden yağ çıkararak yeni zengin olmuştu ve bu yağ ile kendisine yeni gelir kaynakları yaratma arayışı içerisindeydi ve insanı ruhsal, fiziksel ve sinir sistemi ile etkileyebilecek bir petrol türevi olan Kömür katranını kullanmak geldi (bu fikirlerin nasıl geldiği bambaşka bir konu). Bunlara ilaç deniliyor ve semptomları maskelemek veya durdurmak gibi etkileri var, ancak hastalığı veya sebebini iyileştirmiyorlar.
yeni dünya düzeninin akıllı fakat vicdansız diğer elit öncülerine yakışır olarak Rockefeller, petrol parasını büyük Alman ilaç karteli IG Farben'in bir kısmını satın almak için kullandı. Bu kartel aynı zamanda, ilerde Hitler’e, yeni dünya düzeninde öjeni temelli vizyonunu gerçekleştirmekte yardım etmiş ve onun ‘’üstün ırk’’ projesini, savaş için kimyasal ve zehir üreterek desteklemişti. Rockefeller'in kanatları altında ilaç üretiminin kontrolü ile kesin olarak kötü bir plan başladı, bu plan özgür ve sağlıklı insanlık açısından çok kötü fakat kar açısından bakıldığında harikaydı.
BATI TIBBININ BÜTÜN RAKİPLERİNİ YOK ETMEK
Rockefeller o zaman şiropratik, doğal tıp, alternatif hekimlik, homeopati ve fito terapi gibi birçok doktor ve metot çeşitleri olduğunu gördü. Batı tıbbının bütün rakiplerini yok etmeliydi, uyuşturucuların ve ışınların tek terapi olarak kabul edilmesini sağlamalıydı. 1910 kongresine bir rapor sunması için Abraham Flexner adında bir adamı görevlendirdi. Bu raporda, Amerikada gereğinden fazla doktor ve tıbbi okul bulunduğu, yüzlerce hatta binlerce yıldan beri kullanılan bu şifa yöntemlerinin bilime aykırı yalan dolan şeyler olduğu yazılıydı.
Tıp eğitiminin standardizasyonu için çağrıda bulundu ve yalnızca alopatik ilaçların tıp fakülteleri lisanslamasına izin verilmesini istedi.
Maalesef Kongre bu rapora reaksiyon gösterdi (enteresandır) ve bu talepleri yasalaştırdı. İnanılmaz bir şekilde bütün faydalı metotlar yok olacak ve hastalıkların yerini ameliyatlar, kurşun, civa gibi toksik ağır metal enjeksiyonları alacaktı! Çok sürmeden Esrarın şeytanlaştırıldığı ve suçlandığı görülecekti, tıbbi açıdan veya bir ham madde olarak içerisinde tehlikeli bir şey olduğu için değil, Rockefeller’nın gerçek uyuşturucuları ve petrolü için tehlike oluşturmasından dolayı!
Batı tıbbı, vücudun nihayetinde absorbe edemediği Big Pharma'dan elde edilen petrol ilaçlarına dayanmaktadır. Bu arada, doğanın en iyi bileşenlerini çalmak ve onları patentlemek için biyoprasi yapıyorlar.
"ETKİLİ" İYİLİKSEVERLİK İÇİN ROCKEFELLER VE CARNEGIE VERGİSİZ VAKFI
Hikaye burada bitmiyordu. Rockefeller ve bir diğer elit öncü Carnegie 1913’ten itibaren bu vergiden muaf tutulmuş vakıflarının gelirlerini, amerikanın en iyi tıp fakültelerine devasa destek sağlamak için kullanmaya başladılar, bunun bir şartı vardı: yalnızca alopatik ilaçların öğrenme planı uygulanacak ve ajanlarından birine okullarının yönetim kurulunda yer verilecekti.
Orwellian çeviri birimi tarafından elde edildiklerinde yatırımlarının geri dönüşünü gerektiren bu "verimli" plantropiye, hayırseverlik adını verdiler. Bitki ve bitkilerin doğal iyileştirme gücünden veya beslenmenin sağlığa öneminden bahsetmeyi ve diğer doğal bütün yöntemleri ortadan kaldırarak sistematik olarak bu okulların müfredatlarını kaldırdılar.
Sonuç bütün bu yöntemlerin önemini ve değerini bilmeyen doktorlar yetiştiren bir sistem oldu!
Birkaç on yıl sonra bu sistemi daha da kökleştiren yeni bir yasa geldi. 1946 tarihli Hill-Burton Kanunu, inşaat ve modernizasyon için hastanelere, ayrımcılık yapmamaksızın ve ücretsiz sağlık hizmeti sunmak koşuluyla hibe sağladı. Bu ilk bakışta iyi gibi görünse de, hastaların tedavisinde yalnızca onların belirledikleri ilaçlar kullanılacak ve böylece her gün ilaçlarla zehirlenen hastalar vasıtasıyla sistem kendi içinde tekrar kar getirisine dönüşecek ve Rockefeller uzun süreli ve hatta ömür boyu kendisine ait olacak müşterilerine yeniden kavuşmuş olacaktı.
Acı gerçek şu ki, genel olarak, Batı tıbbı doktorunuza gittiğinizde, tıbbi fabrika ürünleri için potansiyel bir pazar olarak görülüyorsunuzdur. Big Pharma için sizin iyileştirilmenizin kar bakımından hiçbir çekiciliği yoktur, çünkü iyileşmiş bir hasta kaybedilmiş bir müşteridir. Hatta hasta değilseniz bile Big Pharma sizi hasta olduğunuza ikna etmeye çalışır (örn. Psikiyatrinin gülünç rezil ve yalan yanlış semptomlar listesi ile) ki siz o piyasaya yeni sürülmüş olan ilacı kullanasınız. Doktora giden hamile kadınlara intravenöz sıvı çantaları, sancı yazıcıları (cihazlar), ultrason (incinirliği üst seviyede olan anne karnındaki bebeğe ışın), bir yığın ilaç, gereksiz kesmeler ve bütün bunları tamamlayan sezaryen doğum sunulur.
BİYO-KORSANCILIĞI: Batı tıbbının, Big Pharma’sının ticari modeli.
Bütün sentetik uyuşturucuların izole edilmiş olduklarını aklınızda bulundurun. Bunların çoğu bitkisel bileşenlerdi fakat bitkiler patentlenemezdi, bu nedenle Big Pharma doğal ilaçlarla ilgilenmiyordu. Bunun yerine biyo korsanlığına yöneldiler, doğal bileşenleri araştırıp, onları laboratuarlarda sentetik olarak üreterek bileşenleri çalmaya ve böylece patentlemeye başladılar.
Bir patenti aldıklarında onu mucize uyuşturucu olarak yaydılar, aynı zamanda bilimselliği çarpıtarak, yaptıkları hileler yolu ile, şifanın asıl kaynağı olan ve kendilerinin bileşenlerini çalıp sentetik olarak ürettikleri bitkinin şifalı etkilerini baskılayarak, değersizleştirerek onları insanlardan uzak tutma korsanlığını yaptılar.
İroniye bakın, bilin bakalım John D. Rockefeller ve Britanya kraliyet ailesi günümüzde hala hangi tıbbi yöntemi kullanıyorlar? Homeopati!!!
Modern Batı tıbbı, var olduğu iddia edilen noktasını kaybetmiş görünüyor: İnsanların iyileşmesi!
“ Confessions of a Medical Heretic “ kitabının yazarı Dr. Robert Mendolsohn, yayınladığı „Cleveland’s Marvellous Medical Factory“ başlıklı makalesinde Cleveland kliniğinin bir yıl içerisinde yapmış oldukları hizmeti (!) sıraladı: 2980 açık kalp ameliyatı, 1,3 milyon laboratuar testi, 73.320 elektrokardiyogram, 7770 bütün beden röntgeni, 24.368 cerrahi müdahale.
Şık duruyor fakat bunlardan hiç biri sağlığın korunması veya iade edilmesi bakımından kanıtlanmış bir etkiye sahip değildir. Bir insan için bir hastalık söz konusu olduğunda, onu korumak adına, yalnızca Rockefeller için daha fazla para anlamına gelen bir sürü işlemden geçirilerek sonuç olarak korunması gereken hastalık zorla yaratılır. Tıpkı mamografinin yeni meme kanserleri yaratma amaçlı kullanılması gibi!
PİLANTROPİ BİR SOSYAL KONTROL ARACIDIR
Rockefeller ve diğer elitler bu yöntemi sosyal kontrol aracı olarak kullanırlar. Bedava öğle yemeği, ister privat olsun (Rockefeller tarzı batı tıbbı), ister kamusal olsun (obama tarzı sosyalleştirilmiş batı tıbbı), gerçekte bedava değildir. Bir şeye bedava sahip olduğun zaman bile en azından verilerinden ve mahremiyetinden vazgeçmen gerekir. Sisteme bağımlı olmanızı istiyorlar, bu tuzağa düştüğünüz andan itibaren taksitleriniz çoğalacaktır.
Bu büyük bir vurgun, büyük bir ticarettir. Dr. Barbara Starfield’in 2000 yılında açıkladığı bir araştırmanın sonucuna göre, yalnızca Amerika’da yılda 225.000 insan, iatrojen (doktor terapisi kapsamında) nedenlerle yaşamını kaybediyor. Üstelik bu sayımda yalnızca direkt olan sonuçlar hesaba katılıyor!
Dr. Gary Null’ün 2011 yılında ‘’ Death by Medicine’’ raporunda yaptığı gibi indirekt bağlantılı ölümleri de sayarsak 784.000 gibi bir rakama ulaşıyoruz!!! Bu, her on yılda bir batı tıbbının öldürdüğü 7.8 milyon insan demektir!
Sonuç: Batı tıbbı, birleşik devletlerde ölüm ve yaralanmaların birincil sebebidir!
Ne zaman bir çok insan kademeli bir sahte bayrak saldırısında ölürse (örn. 11 Eylül’de 3000’den fazla) veya aşamalı bir zihin kontrolünde (50 üzeri), medyadan hiçbir şey duyamıyoruz. Amerikada her gün 616 – 2147 kişinin ölümünü batı tıbbına borçlu olduğumuz halde sessizlik hakim!
ROCKEFELLER DÜZENİ BATI TIBBINI AŞAN DOĞAL ÇÖZÜMLER
Batı tıbbı acil durumlarda ve mantıklı bir cerrahi müdahale de gereklidir, fakat hastalıkların çözümü değil hatta üreticisidir. Aynı zamanda bu hastalıkların gerçek çözümlerini,sizden elde ettiği paralarla finanse ettiği bilimsel araştırmaların sonuçlarını çarpıtarak, bilim adamlarını satın alarak finanse etmek yoluyla sizden saklamak için kullanır.
Bu düzeni anlamanın ve onu yıkmanın vakti gelmiştir.
0 notes
saglikadresin · 6 years
Text
Karaciğer Yağlanması Diyeti
Tumblr media
Karaciğer yağlanması diyeti yazımız, siz değerli okurlarımız için ayrıntılı araştırılmış ve en etkili yöntemleri ile yazılmıştır. Yazıdaki bilgileri iyice sindirip, yaşam tarzınıza uygulamaya özen göstermenizi öneriyoruz. Yazıda ki örnek diyet listesi her gün uymanız gereken liste değildir. Yazıdaki tüm tavsiyelere uyarak kendinize haftalık diyet listesi hazırlayıp, uygulamanızı tavsiye ederim.
Karaciğer yağlanması nedir?
Alkol kaynaklı ve alkolsüz karaciğer yağlanması olmak üzere, iki ana tip karaciğer yağlanması vardır. Karaciğer yağlanması beslenmede yapılan yanlışların sonucunda oluşur. Karaciğer yağlanmasına, yaşlanma, hakaretsiz yaşam, alkol kullanımı, yüksek tansiyon, hormonal rahatsızlıklar, yağ ve şeker açısından yüksek ama protein açısından düşük beslenme ve aşırı A vitamini alımı gibi nedenler etki eder.  Karaciğer yağlanması diyeti yazımızı iyice sindirerek okursanız bu sorunu çok daha kolay bir şekilde çözebilirsiniz. Karaciğer yağlanması başlangıçta çok belirti vermese de ileride yorgunluk, bitkinlik, ciltte görünen çeşitli sağlık sorunları (kızarıklık, kaşıntı gibi), baş ağrısı ve mide bulantısı gibi belirtiler ile kendini gösterir. Tipine bakılmaksızın karaciğer yağlanmasını tedavi etmenin başlıca yollarından biri diyettir. Adından da anlaşılacağı gibi, karaciğer yağlanması yaşıyorsanız karaciğerinizde olması gerektiğinden çok daha fazla yağ var demektir. Sağlıklı bir vücutta karaciğer, toksinleri uzaklaştırmaya, sindirim sitemine ve protein üretimine yardımcı olur. Karaciğer yağlanması karaciğere zarar verir ve verimli çalışmasını engeller. Karaciğer yağlanması diyeti özet olarak bunlardan oluşur; Bol bol yeşillikler ve meyveler. Baklagiller ve kepekli tahıllar gibi yüksek lifli bitkiler Çok az miktar şeker, biraz tuz, trans yağ, rafine karbonhidrat ve doymuş yağ kullanılabilir ama mümkün olduğu kadar bunlardan uzak duruyoruz. Alkolden tamamen uzak durmalıyız.
Karaciğer yağlanması diyeti için 11 tavsiye
Sağlıklı karaciğer yağlanması diyeti için tavsiye besinler; 1. Kahve anormal karaciğer enzimlerini düşürüyor Kahve içmeyi seviyorsanız içmeye devam edin, sevmiyorsanız alışmaya çalışın, yapılan çalışmalar, kahve içenlerin bu kafeinli içeceği içmeyenlere göre daha az karaciğer hasarına sahip olduğunu göstermiştir. Kafein, karaciğer hastalıkları için risk altında olan kişilerin anormal karaciğer enzimlerinin miktarını düşürdüğü gözlemlenmiştir. 2. Karaciğer yağlanması diyeti için yeşillikler Farelerde yapılan bir çalışma brokolinin karaciğerde yağ birikmesini önlemeye yardımcı olduğu göstermiştir. Ispanak, Brüksel lahanası ve lahana gibi daha fazla yeşillik yemek, aynı zamanda genel kilo kaybına da yardımcı olabilir. Kahvaltılık tarifler yazımızdaki "Peynirli ıspanaklı kaynamış yumurtayı" denemeyi unutmayın. 3. Balık türlerini tüketin Somon, sardalye, ton balığı ve alabalık gibi yağlı balıklar, omega-3 yağ asitleri bakımından zengindir. Omega-3 yağ asitleri, karaciğer yağ düzeylerini iyileştirmeye ve iltihapları azaltmaya yardımcı olabilir. Balık türlerini tüketmek karaciğer yağlanması diyeti için oldukça önemlidir. 4. Enerji için yulaf ezmesi Yulaf ezmesi gibi kepekli tahıllardan elde edilen karbonhidratlar vücudunuza enerji verir. Onların lif içeriği de sizi doldurur, bu da kilonuzu korumanıza yardımcı olabilir. Enerji veren besinler yazımızdan çok daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz. 5. Karaciğeri yağlanması diyeti için fındık ve ceviz Fındık ve cevizler omega-3 yağ asitlerinde bakımından oldukça zengindir. Yapılan araştırmalar, ceviz ve fındık yiyen karaciğer yağlanması olan kişilerin, karaciğer fonksiyonlarını iyileştirdiğini göstermektedir. Karaciğer yağlanması diyeti için bu maddeleri uygulamaya özen gösterin! 6. Karaciğerin korunması için avakado Avokadolar sağlıklı yağlarda yüksek değerlidir ve araştırmalar karaciğer hasarını iyileştirecek kimyasallar içerdiğini ileri sürmektedir. Ayrıca, kilo kontrolüne yardımcı olabilecek lif açısından da zenginler. 7. Süt ürünleri tüketebilirsiniz 2011 yılında farelerle yapılan bir araştırmaya göre, süt, peynir altı suyu proteinde yüksek düzeye sahiptir ve bu da karaciğeri hasara karşı koruyabilir. 8. Antioksidanlar için ayçiçeği çekirdeği ve kabak çekirdeği Bu çekirdekler, karaciğeri daha fazla hasara karşı koruyabilen bir antioksidan olan E vitamini kaynağı olarak zengindir. 9. Kilo kontrolü için zeytinyağı Zeytinyağı omega-3 yağ asitlerinde bakımından zengindir. Karaciğer yağlanması diyeti için yemeklerinizde zeytinyağı ve tereyağı kullanmanızı öneriyoruz. Yapılan araştırmalar, zeytin yağının karaciğer enzim düzeylerini düşürmeye ve kilo kontrolüne yardımcı olduğunu ortaya çıkarmıştır. 10. Kilo korumaya yardımcı sarımsak Sarımsak yemeklere sadece lezzet katmakla kalmaz, aynı zamanda deneysel çalışmalar, sarımsak kullanımının karaciğer yağlanmasına sahip olan kişilerde vücut ağırlığını ve yağ oranını azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir. 11. Yeşil çay tüketimini arttırın Karaciğer yağlanması diyeti süresince yeşil çay tüketebilirsiniz. Yeşil çay da antioksidan bakımından çok zengindir yinede fazla tüketilmesi önerilmez. Araştırmacılar yeşil çayın karaciğerde yağ depolanmasını azaltıp azaltamayacağını ve karaciğer fonksiyonlarını iyileştirip iyileştirmediğini araştırıyorlar. Ayrıca yeşil çayın kolesterolü düşürdüğü de kanıtlanmıştır.
Tumblr media
Nelerden uzak durmalıyız?
Karaciğer yağlanması yaşıyorsanız kesinlikle uzak durmanız gereken besinler vardır. Etkili bir karaciğer yağlanması diyeti olması için bunlara dikkat ediniz. Uzak durun! Alkol diğer karaciğer hastalıklarının yanı sıra karaciğer yağlanmasının başlıca nedenidir. Şekerli kurabiye, kola, meyve suları gibi yiyecek ve içeceklerden uzak durun. Yüksek kan şekeri karaciğerde yağ birikimini artırır. Kızarmış yiyecekler. Kızarmış tavuk, patates gibi yiyecekler yağ ve kalorilerde yüksektir. Tuz. Çok fazla tuz tüketmek vücudunuzun su tutmasını artırır. Tuzu günde 1.500 miligramdan az olacak şekilde sınırlayın. Beyaz ekmek, pilav ve makarna. Yüksek kalori ve içerdiği şeker nedeniyle karaciğer yağlanması diyeti için uzak durmalıyız. Kırmızı et. Sığır eti ve şarküteri ürünleri doymuş yağda yüksektir.
Karaciğer yağlanması diyeti için örnek program
Öğün Menü Kahvaltı •1 adet dilimlenmiş muz, 50gr kadar pişirilmiş yulaf ezmesi ve biraz badem. •1 fincan kahve, çay veya yağsız süt Öğle Yemeği • Balsamik sirke ve zeytinyağı sosu ile ıspanak salatası • 90gr haşlama tavuk • 1 küçük haşlanmış patates • 1 bardak kadar pişmiş brokoli, havuç veya başka sebze • 1 adet elma • 1 bardak süt Atıştırmalık • 1 adet dilimlenmiş elma veya 2 yemek kaşığı fıstık ezmesi ve sebzeler ile hazırlanmış humus Akşam Yemeği • 1 kase fasulye ve sebzelerle hazırlanmış salata • 90gr ızgara somon veya haşlanmış tavuk • 1 su bardağı kadar haşlanmış brokoli • 1 dilim tam tahıllı ekmek • 1 bardak dut • 1 bardak süt  
Karaciğer yağlanmasını tedavi etmek için ek yollar
Karaciğer yağlanması diyeti uygulamanın yanı sıra karaciğer sağlığınızı iyileştirmek için yapabileceğiniz birkaç yaşam tarzı değişikliği de vardır, bunlar: Daha aktif olun. Egzersiz ve diyetin birleşimi, ekstra kilo vermenize ve karaciğer yağlanmasını yenmenize yardımcı olabilir. Gidebiliyorsanız spor salonuna gidin, gidemiyorsanız da evde uygulayabileceğiniz sadece 10 dakika süren full body program yazımıza göz atabilirsiniz. Düşük kolesterol. Kolesterol ve trigliserit seviyenizi kontrol altında tutmaya yardımcı olmak için doymuş yağ ve şeker tüketimini bırakın yada minimuma indirin. Diyet ve egzersiz, kolesterolünüzü düşürmek için yeterli olmuyorsa, doktorunuza başvurun. Diyabeti kontrol altına alın. Diyabet ve karaciğer yağlanması genellikle birlikte görülür. Diyet ve egzersiz, her iki durumu da yönetmenize yardımcı olabilir. Kan şekeriniz hala yüksekse, bir uzmana gözükmeniz sizin için iyi olabilir. Karaciğer yağlanması diyeti hakkında tavsiyeleriniz ve deneyimlerinizi yorum atarak bize bildirin! Read the full article
0 notes
haberlersaglik · 6 years
Text
Agiz ve dis sagligi nasil korunur?
Diş Sağlığı Nasıl Korunur: Dişlerin çürümelere karşısında dayanıp uzun yıllar boyu temiz ve rahat kalmalarını sağlamak için diş sağlığına özen gösterilmesi gerekmektedir. Diş üzerine başlayan bazı hastalıklar iç organlara dek ilerlemektedir. böylece diş sağlığına gereken özeni göstermeniz sağlığınız açısından da son derece önemlidir.
Diş Sağlığı Nasıl Korunur
  Dişlerin çürümelere karşısında dayanıp uzun yıllar boyu temiz ve gizli kalmalarını karşılamak için diş sağlığına itina gösterilmesi gerekmektedir. Diş üstüne başlayan bir takım hastalıklar iç organlara değin ilerlemektedir. böylece diş sağlığına gereken özeni göstermeniz sağlığınız açısından da son derece önemlidir.
    Ağız ve Diş Sağlığını Koruma Önerileri
  Dişlerde görülen çürümelere karşısında derhal tedbir alınmalıdır. Ufak çürükler dikkate alınmadığında daha artı büyüyerek diş kayıplarına niçin olabilmektedir.
  Diş fırçalamaya ilave olarak ağız çalkala suyu da kullanılmalıdır. Ağız kokusunu önleme konusunda da başarılı olan ağız arıtma suları kaliteli markalardan seçim edilmelidir.
  Diş fırçalama tekniklerini öğrenip dişlerinizi doğru biçimde fırçalamalısınız. Dişlerinizin yalnızca önünü değil, arkadaki kısımlarını da fırçalamalısınız. Diş fırçalarken fazla bastırmadan her bölgeye eşdeğer olarak ulaştığından kesin olmalısınız.
  Diş fırçası seçimi fazla önemlidir. Sert ve kalın kıllara sahip olan fırçalar diş etlerinin kanamasına ve dişlerin üstteki tabakasının çizilmesine neden olur. Oluşan bu çizikler zamanla aşınarak çürük oluşumuna niçin olur.
  Dişlerinizin arasında kalan besin atıklarını gidermek için diş iplerinden faydalanmalısınız. Yabancı cisimlerle dişinizin arasını kurcalamak diş ve diş etlerinize hasar verecektir.
    Uzmanlar, ağız ve diş sağlığının korunması için dişlerin jurnal olarak düzenli şekilde fırçalanması gerektiğini belirtiyorlar. Fazla şekerli gıdalardan uzakta durulması gerekmektedir. Erken yaşlarda diş problemleri ortaya çıkması, beraberinde gelişim bozukluklarını da getirecektir.
  Asitli ve şekerli besinler ağız içindeki miktoorganizmaların etkilerini arttırmaktadır. Sert kabuklu fındık, Antep fıstığı gibi kuruyemişler dişlerle kırılmamalıdır. Ağız ve diş sağlığınız için dişlerinizle sert cisimleri kırmaya çalışmamalısınız, bu cins davranışlar diş minesinin çatlamasına ve ağız içindeki bakterilerin çoğalmasına neden olmaktadır.
Ağız ve diş sağlığı nasıl korunur?
Gokcek Market - ibrahim Gokcek - Sifali Bitkiler https://blog.gokcekmarket.com/agiz-ve-dis-sagligi-nasil-korunur/ Şifalı Bitkiler, Bitkisel Ürünler, Bitkisel Tedavi
0 notes
webmasterbilgiblog · 7 years
Photo
Tumblr media
New Post has been published on https://goo.gl/aUQzGe
MANYETİK ALANDAN KORUNMA
Tumblr media
Çevremize baktığımızda her yanımızın elektrikli aletlerle çevrili olduğunu görürüz. Bunlardan yeterince korunuyor muyuz? Manyetik bir alan oluşturan bu aletler bize zarar veriyor mu?
Öncelikle bilinmesi gereken nokta şudur: Bu gün bilim yalnızca elindeki imkânlarla verileri değerlendirebilmektedir. Dün sigaranın zararlarının olmadığını söyleyen bilim bugün zararlı olduğunu söyleyebiliyor. Bu gün WHO (Dünya Sağlık Örgütü), telefondan yayılan sinyallerinin kansere sebep olacak yeterli veri oluşturmadığını söyleyebilir. Ancak bu demek değil ki, telefon (ve türevleri) başka sorunlara sebep olmasın! Bu yüzden yapılması gereken, şimdiden kendi önlemlerimizi almaktır.
Manyetik Dalgalardan Korunma
Elektromanyetik dalgalar içinde yaşıyor olunsa da belirli şeylere dikkat edildiğinde yayılan radyasyonun üzerimizdeki etkisini azaltmak mümkündür. Korunma, her insana göre farklılık gösterebilmektedir. Bebeklerin ve çocukların manyetik dalgalara maruz kaldığı oran ile bir yetişkinin maruz kaldığı oranlar bir değildir. Hele ki hamilelerin korunmasız olmaları daha büyük bir risktir. Bu gün en basitinden bir cep telefonunun dahi yediden yetmişe herkesin kullanımında olduğunu gördüğümüzde riskin boyutu ortaya çıkıyor. Hamilelerin cep telefonu kullanması ise konunun ne kadar vahim olduğunu zaten ortaya koymaktadır. Anne karnındaki yeni birey oluşumu, yeni vücut sistem ve beyin oluşumu ne kadar korunması gereken bir durumdur. Bu yüzden manyetik dalgaların tesirini kişisel değerlendirerek önlemler alınmalıdır.
Hayat standartlarımızı sağlığımıza göre şekillendirirsek en basit korunma sürecine dâhil olmuş oluruz. Evlerimizde ya da çalışma ortamlarımızda konumlandıracağımız eşyalar, ortamın negatif enerjisini alan bitkiler, illa ki gerekli diye düşündüğümüz cihazların alternatifleri… Bunların hepsi bizim tekelimizde olan standartlarımızdır (bknz: manyetik alandan korunma yolları). Hem kendi sağlığımız hem de çocuklarımız için yapacağımız küçük dokunuşlarla daha umutlu yarınlara bakabiliriz. Umutlu yarınlar diyoruz çünkü WHO’nun verilerine göre kanserin oluşumu kesin olarak ispatlanamamasına rağmen aynı cihazların erkeklerde üreme hücresi oranının düşmesi ispatlanmış bir veri olarak bu gün karşımıza çıkıyor. Evet, belki kansere sebep olmayan manyetik dalga yayan cihazlar daha başka, ama telafisiz durumlara sebep olabiliyor.
Sürekli gelişen teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığının rahatlığını yaşarken, sağlığımızdan olabileceğimizi unutmamalıyız. Bu gün belki kanser yapmayan “görünmez enerji” yarın hangi görünür zararlar verecek şu an kestirmek zor. Belki gün gelecek görünmez enerjilerin görünür olarak yaptığı etkiler analiz edilebilecek.
Yararlanılan kaynak: http://www.kadinlahersey.com/radyasyondan-korunma-yollari.html
0 notes