#Kaan çaydamlı
Explore tagged Tumblr posts
Text
4 notes
·
View notes
Text
bir yere yorum yaptım çoçuğun biri cevap olarak ‘kaan çaydamlı niye seni takip ediyor’ demiş. Bilmem belki 7/24 kaybedenler kulübü izleyince evrene otomatik manifest yapmışta olabilirim takibime karşılık beni görünce belki sikerim diyip takip etmişte olabilir kaan bana pek güven vermiyor doğrusu
1 note
·
View note
Text
Gidermiş, çünkü oraya ait olmadığını bilirmiş. Çünkü öğrenilmek için değil, bilinmek içindir bazı şeyler.
Öyledir çünkü... yaşayan şeyler sadece var oldukları anın anısına aittirler.
#KaanÇaydamlı
18 notes
·
View notes
Text
Üzeine konuşulamayn üzerine, içmeklazım...
4 notes
·
View notes
Text
Su yön sormaz, pusulası yerdir. (Kitab-ı Mente/692)
#kitab-ı mente#kaan çaydamlı#kaybedenler kulübü#mete avunduk#6.45#satürn fısıldayacak#bahama kuşkusu
4 notes
·
View notes
Text
iyi olan tek şey denizin üstüne yayılmakta olan kötü rum şarkılarıydı. bir de levrek. saçlarıyla oynamaktan ve üşümekten hiç vazgeçmeyecekmiş gibiydi. İyi bir günbatımından beklenebilecek her şey vardı gökyüzünde, tüm sıcak renkler, hafif bir esinti ve şarap kokusu. hiç gülümsemedi, hiç gülümsemeyecekmiş gibiydi. eski bir hikaye anlatmaya başladığı sırada, ayağının hemen altında küçük bir halka oluştu, sustu.
sanki ‘bazen iri bir horoz balığı kadar hırçınlaşabilir her şey; bazen tartaros çukuru kadar derinleşebilir’ demek istedi. o sırada gök yüzünden bir örs düşse ancak dokuz gün dokuz gece sonra varabilirdi yeryüzüne ve tunçtan bir örs düşse yeryüzünden ancak dokuz gün dokuz gece sonra varabilirdi gözbebeklerine.
gerçekten öyleydi, inanın…
uzun, ışıksız ve soğuk bir yoldu, elini adamın göğsünde ısıttı. sonra sevişelim dedi, doğurmak istiyorum kendimi!
-hiçbir kadın doğuramaz(mı)
beni yeniden-
11 notes
·
View notes
Text
Çok sıcakmış hava. Ama hep sıcakmış zaten. Dünyanın o bölgesinde, zaten sıcak olan bir denizin ortasında soğuk olması zaten beklenmezmiş. Mustafa Musa'nın yaşadığı yerde toprağın sahibi ve o toprağın üstündeki harnup ağacının sahibi ayrı kişiler olurmuş. Eğer bir tarlanız varsa ve o tarlanın içinde bir harnup ağacınız varsa; o kendinize ait koca tarlanın ta ortasındaki o iri, o devasa harnup ağacının harnuplarını, keçiboynuzlarını toplayamazmışsınız. Çünkü toprağın sahibi olmak, toprağın üzerinde yetişen harnup ağacının sahibi olmak anlamına gelmezmiş o coğrafyada. Bunun dışında her şey bildiğimiz gibiymiş aslında. Çok üzüm olurmuş, iyi üzüm olurmuş ama o üzümden şarap olmazmış! O kadar şekerliymiş ki üzüm ancak konyağa dururmuş! Ve o kadar şekerliymiş ki üzüm; kazayla yerseniz, kontrolsüzce, bir ay damağınızdan gitmezmiş şekerin yanığı.
Aslında her şey biraz da kontrolsüzce olduğunda, hep bir iz bırakır insanın damağında.
Hiç toprağı olmayan ama çok fazla harnup ağacı olan buranın sorumlusu ‘’Çiçek Mustafa’‘ diye bilinirmiş. Denizin hemen kıyısında, tepenin hemen üstünde, o tepenin hemen arkasında yayılmış küçük kasabada her evin avlusu olurmuş. Her evin avlusunda bir kuyu olurmuş. Her evin avlusunun kenarında bir limon ağacı olurmuş. Her limon ağacının kenarında bir mutfak olurmuş. Mutfaktan elini uzattığında limon ağacına ulaşacak kadar yakın olurmuş mutfağın penceresi. İncir olurmuş. İnciri içinde bırakan bir kümes olurmuş. İçinde güvercinler olurmuş. Bir de bir künk olurmuş. Künk’ün hemen ucunda bir pres olurmuş ki zeytinin yağı çıksın. Zaten incir ve üzümün olduğu yerde medeniyet olurmuş, hep öyle olmuş. Çiçek derlermiş Mustafa Musa’ya çünkü sadece keçi boynuzları ve kendisi varmış. Ve köyün içinde her yürüdüğünde kadınlar dönüp dönüp ona bakarlarmış. Tarlada yatarmış, kendine ait olmayan tarlalarda. Kendine ait olmayan tarlalardaki kendine ait olan harnup ağaçlarının altında.
Bir köpeği varmış. Hep onunla dolaşırmış. Belinde bir ip taşırmış. Köpeğinin boynuna ip bağladığını hiç görmemişler. Ama belinde hep bir ip görmüşler…Hava çok sıcakmış. Çok fazla konuşmazmış. Bazen onun adımlarına hep uyum sağlayan köpeğinin de konuştuğunu duyarmış. Hep ‘Zeplin, zeplin, zep-’ dermiş. Belki de köpeğin adıymış, bunu kimse bilmezmiş. Hiç, ama hiç, ama hiç takmamış onları köpek ’Zeplin’ diye çağırdıklarında. Ama Mustafa Musa ne zaman “Zeplin” dese köpek döner bakarmış Mustafa Musa’ya. Ona şaşırırlarmış çünkü köpek sağırmış! Mustafa Musa ve Zeplin harnup ağacının altına geldiklerinde, harnubun gölgesine serildiklerinde Mustafa Musa belindeki ipi çıkarır; önce kendi ayağına bağlar, sonra sağır köpeğin, kara sağır Zeplin’in boynuna bağlarmış. Köyde, hani yeri gelirse Mustafa Musa nerede diye sorarsa biri çocuklara ayağına köpek bağladı derlermiş. Bu biraz da yani tam olarak “Mustafa Musa uyuyor” anlamına gelirmiş. Sadece uyurken bağlarmış Zeplin’i ayağına. Çünkü Çiçek Mustafa imiş. Eğer köyün içinde yürürse bütün kadınlar döner ona bakarmış. Bir gün anlamışlar ki ne zaman Mustafa Musa ayağına kör bir köpek bağlasa aslında 'bir erkeğin canı yanmış’ demekmiş. Ağır pompacıymış Mustafa Musa. ‘Çiçek Mustafa’ demişler ona. Köyün içinde her yürüdüğünde bütün kadınlar döner ona bakarmış. Ne zaman ayağına sağır bir köpek bağlayıp bir harnubun gölgesinde uyusa bütün erkekler hızla evine koşarmış!
Bir gün vurmuşlar Mustafa Musa’yı bir harnup ağacının altında. Bir erkeği ancak masum olduğunda vurabilirsiniz. Çünkü ayağına köpek bağlamadığı bir gün, ona bakan bir kadına bakmadığı bir gün vurmuşlar Çiçek Mustafa’yı bir harnup ağacının altında.
O günden sonra o kasabada; o havası çok sıcak kasabada, o üzümünden sadece konyak olan kasabada, eğer hazırlıksız bir anda ağzınıza üzüm attıysanız şekeri bir ay boyunca boğazınızı yakan kasabada herkes, uyurken ayağına köpek bağlamaya başlamış..
Kaan Çaydamlı
30 notes
·
View notes
Text
Mustafa - musa
‘Çok sıcakmış hava. Ama hep sıcakmış zaten. Dünyanın o bölgesinde, zaten sıcak olan bir denizin ortasında soğuk olması zaten beklenmezmiş. Mustafa Musa’nın yaşadığı yerde toprağın sahibi ve o toprağın üstündeki harnup ağacının sahibi ayrı kişiler olurmuş. Eğer bir tarlanız varsa ve o tarlanın içinde bir harnup ağacınız varsa; o kendinize ait koca tarlanın ta ortasındaki o iri, o devasa harnup ağacının harnuplarını, keçiboynuzlarını toplayamazmışsınız. Çünkü toprağın sahibi olmak, toprağın üzerinde yetişen harnup ağacının sahibi olmak anlamına gelmezmiş o coğrafyada. Bunun dışında her şey bildiğimiz gibiymiş aslında. Çok üzüm olurmuş, iyi üzüm olurmuş ama o üzümden şarap olmazmış! O kadar şekerliymiş ki üzüm ancak konyağa dururmuş! O kadar şekerliymiş ki üzüm; kazayla yerseniz, kontrolsüzce, bir ay damağınızdan gitmezmiş şekerin yanığı.
Evet, aslında her şey biraz da kontrolsüzce olduğunda hep bir iz bırakır insanın damağında.
Hiç toprağı olmayan ama çok fazla harnup ağacı olan buranın sorumlusu 'Çiçek Mustafa’ diye bilinirmiş. Denizin hemen kıyısında, tepenin hemen üstünde, o tepenin hemen arkasında yayılmış küçük kasabada her evin avlusu olurmuş. Her evin avlusunda bir kuyu olurmuş. Her evin avlusunun kenarında bir limon ağacı olurmuş. Her limon agacının kenarında bir mutfak olurmuş. Mutfaktan elini uzattığında limon ağacına ulaşacak kadar yakın olurmuş mutfağın penceresi. İncir olurmuş. İnciri içinde bırakan bir kümes olurmuş. İçinde güvercinler olurmuş. Bir de bir künk olurmuş. Künkün hemen ucunda bir pres olurmuş ki zeytinin yağı çıksın. Zaten incir ve üzümün olduğu yerde medeniyet olurmuş, hep öyle olmuş. Çiçek derlermiş Mustafa Musa’ya çünkü sadece keçiboynuzları ve kendisi varmış. Ve köyün içinde her yürüdüğünde kadınlar dönüp dönüp ona bakarlarmış. Tarlada yatarmış, kendine ait olmayan tarlalarda. Kendine ait olmayan tarlalardaki kendine ait olan harnup ağaçlarının altında.
Bir köpeği varmış. Hep onunla dolaşırmış. Belinde bir ip taşırmış. Köpeğinin boynuna ip bağladıgını hiç görmemişler. Ama belinde hep bir ip görmüşler…Hava çok sıcakmış. Çok fazla konuşmazmış. Bazen onun adımlarına hep uyum sağlayan köpeğinin de konuştuğunu duyarmış. Hep ‘Zeplin, zeplin, zep-’ dermiş. Belki de köpeğin adıymış, bunu kimse bilmezmiş. Hiç, ama hiç, ama hiç takmamış onları köpek ’Zeplin’ diye çağırdıklarında. Ama Mustafa Musa ne zaman 'Zeplin’ dese köpek döner bakarmış Mustafa Musa’ya. Ona şaşırırlarmış çünkü köpek sağırmış! Mustafa Musa ve Zeplin harnup ağacının altına geldiklerinde, harnubun gölgesine serildiklerinde Mustafa Musa belindeki ipi çıkarır; önce kendi ayağına bağlar, sonra sağır köpeğin, kara sağır Zeplin’in boynuna bağlarmış. Köyde, hani yeri gelirse Mustafa Musa nerede diye sorarsa biri çocuklara ayağına köpek bağladı derlermiş. Bu biraz da yani tam olarak ‘Mustafa Musa uyuyor’ anlamına gelirmiş. Sadece uyurken bağlarmış Zeplin’i ayağına. Çünkü Çiçek Mustafa’ymış. Eğer köyün içinde yürürse bütün kadınlar döner ona bakarmış. Bir gün anlamışlar ki ne zaman Mustafa Musa ayağına kör bir köpek bağlasa aslında 'bir erkeğin canı yanmış’ demekmiş. Ağır pompacıymış Mustafa Musa. ‘Çiçek Mustafa’ demişler ona. Köyün içinde her yürüdüğünde bütün kadınlar döner ona bakarmış. Ne zaman ayağına sağır bir köpek bağlayıp bir harnubun gölgesinde uyusa bütün erkekler hızla evine koşarmış!
Bir gün vurmuşlar Mustafa Musa’yı bir harnup ağacının altında. Bir erkeği ancak masum olduğunda vurabilirsiniz. Çünkü ayağına köpek bağlamadığı bir gün, ona bakan bir kadına bakmadığı bir gün vurmuşlar Çiçek Mustafa’yı bir harnup ağacının altında.
O günden sonra o kasabada; o havası çok sıcak kasabada, o üzümünden sadece konyak olan kasabada, eğer hazırlıksız bir anda ağzınıza üzüm attıysanız şekeri bir ay boyunca boğazınızı yakan kasabada herkes, uyurken ayağına köpek bağlamaya başlamış…’
18 notes
·
View notes
Video
tumblr
Çok sıcakmış hava. Ama hep sıcakmış zaten. Dünyanın o bölgesinde, zaten sıcak olan bir denizin ortasında soğuk olması zaten beklenmezmiş.
Mustafa Nusa’nın yaşadığı yerde toprağın sahibi ve o toprağın üstündeki harnup ağacının sahibi ayrı kişiler olurmuş. Eğer bir tarlanız varsa ve o tarlanın içinde bir harnup ağacınız varsa; o kendinize ait koca tarlanın ta ortasındaki o iri, o devasa harnup ağacının harnuplarını, keçiboynuzlarını, toplayamazmışsınız. Çünkü toprağın sahibi olmak; toprağın üzerinde yetişen harnup ağacının sahibi olmak anlamına gelmezmiş o coğrafyada. Bunun dışında her şey bildiğimiz gibiymiş aslında.
Çok üzüm olurmuş, iyi üzüm olurmuş ama o üzümden şarap olmazmış! O kadar şekerliymiş ki üzüm ancak konyağa dururmuş! Ve o kadar şekerliymiş ki üzüm; kazayla yerseniz, kontrolsüzce, bir ay damağınızdan gitmezmiş şekerin yanığı. Aslında her şey biraz da kontrolsüzce olduğunda, hep bir iz bırakır insanın damağında...
#Erken Kaybedenler#Kaybetmek#kaybedenler kulübü#kaybedenlerkulübü#kaybedenler#galiba#Galiba Kaybediyoruz Abi#galibakaybediyoruzabi#Mustafa Nusa#Mustafa Nusanın hikayesi#edebiyat#kitap#kaybedenler kulübü yolda#kaybedenlerkulübüyolda#müzik#radyo#kaan çaydamlı#mete avunduk#Nejat işler#film#güzel kaybettik#kaybettik albayım#kaybedenlerduragi#acı#aşk#umut#yol#yolda#sinema
26 notes
·
View notes
Text
“Alışmak o kadar zor ki
bazen sevmekten daha zor!”...
- Kaan Çaydamlı
0 notes
Photo
Yol, zamanın bir fonksiyonu değildir.
Hız, yolun zamana bölünmüş halidir.
İvme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez.
Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir.
Aksi durum yolda durmaktır. Durmak sıkıcıdır.
Yolda durmak, yolda olmak anlamına gelmez.
Yolda durmak, yolda durmak anlamına gelir.
Yolun bittiği yerde durulmaz. Ya önce durulur ya durulmaz.
Bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar.
O sularda balık da vardır.
Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak, diğeri bej olabilir.
Su, aktığı yerin rengine bürünmez ama sana öyle gelebilir.
Ayrıca yol, bitmez. O, labirentin duvarıdır.
Yol asla bitmez.
7 notes
·
View notes
Text
Engerekli Metinler/Başyazı
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir. Hız yolun zamana bölünmüş halidir. İvme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez. Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir, aksi durum yolda durmaktır. Durmak sıkıcıdır. Yolda durmak yolda olmak anlamına gelmez, yolda durmak yolda durmak anlamına gelir. Yolun bittiği yerde durulmaz. Ya önce durulur ya durulmaz. Bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar. O sularda balık da vardır. Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak diğeri bej olabilir. Su aktığı yerin rengine bürünmez. Ama sana öyle gelebilir. Ayrıca yol bitmez. O Labirentin duvarıdır…
3 notes
·
View notes
Text
ekşi sözlüğe kaan çaydamlı ve mete avunduk gelmiş. kaan'a "o ilk filmdeki mimar kıza ne oldu?" diye sormuşlar. cevabı da; "iki çocuğu var, iki kız."
30 notes
·
View notes
Photo
Eğer birinin gözlerinin içine bakamıyorsanız ya görmekten korktuğunuz bir şey vardır ya da bilmekten.
- Kaan Çaydamlı
(Kaynak: Instagram - dergiot - https://www.instagram.com/p/BakIPifl9zP/)
#sözler #anlamlısözler #güzelsözler #manalısözler #özlüsözler #alıntı #alıntılar #alıntıdır #alıntısözler #şiir #edebiyat
14 notes
·
View notes
Text
Gidebilirsin demiş olmalı kadın "ceketin eskiyene kadar gidebilirsin"
Kadın adamın daha önce hiç bir kadında görmediği kadar siyahtı.
1 note
·
View note
Text
bir gün bir kadın tanıyacaksınız çok güzel olacak, her şeyi. ağlayacaksınız, yağmur olacak. dolu dolu olacak gözleriniz, anne sözü dinler gibi masum. ağlayacaksınız. bir gün bir kadın gelecek, bakacaksınız. alamayacaksınız gözlerinizi. çok güzel olacak her şeyi. bir kitap tutacak elinde. bir rafa koymak isteyecek onu. bırakacaksınız bir raf seçecek. o rafta iki kitap seçecek. o raftaki o iki kitabın arasına bırakacak, karşınıza oturacak. 'çay ister misin?' diyeceksiniz. isteyecek. çay yapmaya gidiceksiniz. giderken düşünüceksiniz 'ne kadar güzel' diye. çay yaparken düşünüceksiniz 'elbisesi ne kadar güzel' diye. çayı koyarken düşünüceksiniz 'gözleri ne kadar güzel' diye. limon alacaksınız eğilip. eğilirken düşünüceksiniz 'dudakları ne güzel' diye. sonra limonu keseceksiniz. keserken düşünüceksiniz 'göğüsleri ne kadar güzel' diye. limonu çayın içene koyacaksınız. koyarken düşünüceksiniz 'gördüğüm en iyi kalçalar galiba' diye. sonra çayı alıp içeri gidiceksiniz. oturdugu yere giderken düşünüceksiniz 'ben ne yapacağım diye!?' diye. oturacaksınız. bakacaksınız. o da bakacak. belki bir şey söyleyecek. ama büyük ihitimâlle şunun gibi bir şey söyleyecek: 'sanki bana ait değil vücudum' diyecek belki. sonra çıkıp gidecek geldiği gibi. siz o kitabı arayacaksınız, bulamayacaksınız. o kitabı ararken düşüneceksiniz her şey daralacak, oda daralacak, yatak daralacak, tadı kaçacak. sonra bir gün bakacaksınız ki hakikaten rüzgâr alıp götürmüş her şeyi. sonra bir gün bir şey yazcaksınız. bir gün bir dize söyleyeceksiniz: 'şarkılarda düşünmek seni bana getirmez ki' öyle adam olacaksınız sonra işte. başka türlü olmuyor! kaan çaydamlı
1 note
·
View note