#Kızılay Bayrağı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kızılay Bayrağı
Kızılay Bayrağı, insan hakları ve insani yardımın simgesi olarak önemli bir anlam taşır. Kızılay, dünya genelinde kriz zamanlarında yardım sağlayan bir organizasyon olarak tanınır ve bayrağı, organizasyonun küresel çapta tanınan sembollerindendir. Kızılay’ın bayrağı, beyaz zemin üzerinde kırmızı bir hilal ve bu hilalin yanında kırmızı bir artı işareti ile tasarlanmıştır. Bu sembol, Kızılay’ın ilkelerinin ve misyonunun bir yansımasıdır; yardım, şefkat, eşitlik ve tarafsızlık gibi temel değerleri temsil eder.
Kızılay Bayrağının Önemi
Kızılay Bayrağı, yalnızca Türkiye’de değil, dünya çapında insani yardım ve acil yardım çalışmalarının önemli bir sembolüdür. Bu bayrak, Kızılay’ın yardım ettiği topluluklarda güvenin, yardımseverliğin ve insanlık değerlerinin simgesi olarak dalgalanır. Özellikle savaş ve felaket bölgelerinde, Kızılay Bayrağı, güvenli bölgeleri, barışı ve yardım ulaştırma çalışmalarını simgeler. Aynı zamanda Kızılay’ın uluslararası insani yardım organizasyonlarıyla olan bağlarını da güçlendirir.
Kızılay Bayrağı Modelleri
Farklı boyutlarda ve kullanım alanlarına göre üretilir. Dış mekan kullanımı için dayanıklı kumaşlardan yapılan bayraklar, uzun ömürlü olma özelliğine sahiptir. İç mekanlar için ise daha hafif kumaşlar tercih edilir. Kızılay Bayrağı, özellikle büyük etkinliklerde ve resmi organizasyonlarda sıklıkla kullanılır. Trend Bayrak, Kızılay Bayrağı’nı çeşitli boyutlarda ve farklı kumaş seçenekleriyle sunarak, bayrağın her koşulda kullanılmasını sağlar.
Kızılay Bayrağı Resimleri
Kızılay Bayrağı’nın görsel tasarımı, onun uluslararası yardım faaliyetlerini ve insani değerlerini simgeleyen güçlü bir imge sunar. Bayrağın beyaz zeminindeki kırmızı hilal ve artı işareti, insanlık onurunu ve her türlü yardıma olan çağrıyı simgeler. Bayrağın, kriz anlarında tanınabilirliği yüksek olduğundan, her zaman bu sembolün görünür olması önemlidir. Kızılay’ın bayrağı, çeşitli fotoğraflarda ve görüntülerde acil yardım, afet müdahale ve sağlık hizmetlerinin sembolü olarak karşımıza çıkar.
Trend Bayrak'tan Kızılay Bayrakları
Trend Bayrak, Kızılay Bayrağı üretiminde uzmanlaşmış bir firmadır. Firma, bayrağın tasarımından üretimine kadar her aşamada kaliteyi ön planda tutar. Trend Bayrak’tan alınan Kızılay Bayrağı, sağlam kumaşlardan üretilmiş olup, uzun süre dayanıklılığını korur. Hem iç hem de dış mekanlar için özel olarak üretilen bayraklar, uluslararası insani yardım organizasyonlarıyla uyumlu olacak şekilde tasarlanır. Trend Bayrak, ayrıca Kızılay Bayrağı’nı özel ebatlar ve renk seçenekleriyle de sunarak, bayrağın her yerde en etkin şekilde kullanılmasını sağlar.
Daha fazla bilgi ve ürünler için şu bağlantılara göz atabilirsiniz:
Makam Bayrakları
Masa Bayrakları
Bayrak Direği
Gönder Bayrakları
Takdim Flamaları
0 notes
Text
Y.T: ✔️08/02/2023✔️
#AltıŞubat…
Yaşadığımız size hikaye gelir
Belki anlatınca buhranı ..
Yaşadık, kan ve gözyaşı içinde
Uğultu ile başlayan tufanı
Asırlardır görülmemiş
Böylesi bir afet
Ne taş bıraktı dağlarda
Nede gözlerde yaş
Gece sabaha doğru
Surf üflendi sanıyorduk
Feryat,figan dillerde
Canhıraş biçimde
Sağa sola savrulduk.
Sözler düğüm düğüm dizilirken
Yürek bağırır acıdan
Susmak, anlatsın işte o zaman
Yaşarken yok olduğumuzu.
Yuva diye bildiğimiz meğer tabutmuş
Sıra sıra yıkılırken öğrendik
Dışarda kâr,tipi,fırtına
Allah'a emanet yaşayınca
Kul olduğumuzu öğrendik ..
Mütahit, ev yapıyor sanıyorduk
Meğer tabutları sıra sıra diziyormuş
Ev diye alınan harabe
Bir beton yığınıymış
Vatanın her bir ferdi devletiyle
Yardım için koşarken
Tırcı abilerimiz kadranı kapatmış
Sel gibi coşmuş geliyor yardıma
Askerlerimiz sokaklarda
Asayişi sağlıyor
Kızılay, AFAD, STK'lar
Bir tas çorba ile içimizi ısıtıyor.
Arama kurtarma ekiplerimiz
Kâr tipi dinlemedi
Daldı yıkıntlar deryasına
Sallanırken bile
Korku bilmeden dalıyordu
Bir insan boyu açtıkları tünellere
Yedi düvel gönüllüleri
Yaramıza merhem için koşarak
Gelip girdiler gönüllere
Arayıp buldukları canlarla
Güç veriyorlardı bizlere
Şimdi sarmak gerek yürekteki yarayı
Ayağa kalkıp sirkelenip
Devir almalı bayrağı
Giden yürekte kaldı
Kalan mahsun olsada
Bu dünya imtihan dünyası
Sevdiklerimiz geride kalsada…
6. Şubatta yaşanan depremin anısına……
#HamzaAkgül…
5 notes
·
View notes
Text
TAM İNANIYORDUM Kİ...
Tam İNANACAM...
Askerin başına geçirilen çuval, ve reisin ne notası, müzik notası mı veriyorsunuz? dediği geliyor aklıma.
Tam İNANACAM...
'sahte diploma,
Ayakkabı kutuları,
Para kasaları,
Sıfırladın mı oğlum,
bir kaç milyon kaldı baba geliyor aklıma...
Tam İNANACAM...
Rıza Zarrap, 700 binlik saat, tüyü bitmemiş yetim hakları geliyor aklıma...
Tam İNANACAM...
Bakara, makara ve camilerde, Hac'da
boy boy poz veren;
elinde Kuran'la siyaset yapan Din tüccarı sahtekarlar geliyor aklıma...
Tam İNANACAM...
Davul, zurnalı karşılanan PKK-PYD İŞİDLİ teröristler geliyor aklıma. Kazılan hendekler, kahraman Şehitler, kahraman Gaziler, döşenen mayınlar geliyor aklıma...
Tam İNANACAM...
BOP Eş başkanı REİS, İsrail, Amerika, emperyalistler
geliyor aklıma.
Tam İNANACAM...
Kızılay Maden Suyu şişesine kadar KALDIRILAN T.C.
Andımız, Ulusal Bayramlar; alçakça indirilen Bayraklar geliyor aklıma.
İstiklal Marşı'na ne gerek var? diyenler,
Türkiye Cumhuriyeti adından rahatsız olanlar, Atatürk’e, cumhuriyete düşman meclis başkanı, Türk bayrağı olmasın, Türkiye Bayrağı olsun diyenler geliyor aklıma.
Tam İNANACAM...
çalınan, sahte, mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan kukla YSK...
Dağıtılan kömürler, makarnalar;
suyu, elektriği olmayan köylere gönderilen buzdolapları, çamaşır makineleri
geliyor aklıma...
Tam İNANACAM...
Kıbrıs, Ege'deki adalar
geliyor aklıma....
Daha neler geliyor,
neler aklıma.
Madenlerde birilerinin çıkarı için ölen işçiler; tarikat yurtlarında tecavüze uğrayan
masum çocuklar,
bunları savunan hükümetimiz ve yalanları geliyor aklıma.
Satılan, yandaşlara peşkeş çekilen, yağmalanan,
talan edilen, fabrikalarımız,
kurumlarımız,
geliyor aklıma...
Üstelik kurdukları
bir fabrika bile yok iken; Yabancıların
her türlü; tohumdan,
diş macununa, deterjanından,
arabasına kadar; sömürenler
rahat etsin diye
değiştirilen gümrük kanunları, vergi oranları geliyor aklıma; Aslında, devletin yapması gerekirken;
devletin parası ile, tedavi olmasak bile, parasını ödediğimiz hastane yapıp,
rant elde eden yabancı sermaye ve yandaşlar...
geçmesek bile,
parasını ödediğimiz maliyeti yüksek *VURGUN* köprüleri,
oto yollar, tüp geçitler ve iflas ettirilen tarım...
Dışarıdan alınan samanlar, hayvancılık, yok parasına satılan şeker fabrikalarımız
ve bunlardan utanmayan bakanlarımız geliyor aklıma...
Tam İNANACAM...
açlıktan kıvransa bile
bunlara tepki gösteremeyen,
gösterdiğinde de,
sahte ve uydurma suçlamalarla sindirilen
halkımız geliyor aklıma...
Dünya'nın en pahalı
suyu, elektriği, benzini, doğal gazı
ha bire, dolar nedeniyle denilerek
tekrar tekrar yapılan zamlar;
dolar ve/veya petrol fiyatları düşünce de geri alınmayan o zamlar geliyor aklıma.
Bir de Gemicik"ler,
yatlar, villalar, saraylar, haram parayla hacca gidenler, saltanat sürenler, her yerde TORPİLSİZ yürümeyen işler
geliyor aklıma...
Bu aziz Türk Milleti'ne kurşun sıktıran,
uşak, maşa, hain, alçak FETÖ ve
onun elini öpmek için sıraya girip,
zerre kadar bedel ödemeyen,
hatta ödüllendirilen ve hala ahlaksızca siyaset yapanlar,
Ben bu davanın savcısıyım diyenler;
bir de, ne acı ki, o namussuzların bedelini ödeyen masumlar, haksızlığa uğrayıp, hala hukuk,
adalet bekleyen,
hapishanelerde
yıllarca haksız yere yatan Atatürkçüler, vatanseverler
geliyor aklıma...
Askerimize kumpas kuranlar; TSK' nın en önemli, en mahremine, en gizli dosyalarına, planlarına el koyanlar, koyduranlar ve
bunlara müsaade edip sahip çıkanlar
geliyor aklıma...
Tam ''İNANACAM...
Amerika, İsrail, ingiltere ve fransa’nın
Terörist olduğunu bile bile, masum insanların öldürülmesine, bu İslam ��lkelerinin parçalanmasına destek olması,
geliyor aklıma...
ve çok canım yanıyor...
Aklıma daha daha sayamayacağım
haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlikler geliyor...
Önümüzdeki seçimlerde bunları düşünerek oyumu kullanacağım...
UMARIM
DAHA GÜZEL GÜNLERİ GÖREBİLİRİZ...
3 notes
·
View notes
Text
Başkan Güder, Öğrencilere Tecrübelerini Aktardı
Battalgazi Belediye Başkanı Osman Güder, gençlerin daveti üzerine Niyazi Mısri Sosyal Bilimler Lisesi pansiyonunda kalan öğrencilerle bir araya geldi. Öğrencilerle tecrübelerini paylaşan Başkan Güder, ilçeye yapılan gençlik yatırımlarını da gençlere anlattı.
Medeniyetin Kalbi Battalgazi’de hayata geçirdiği Gençlik yatırımlarıyla ödül alan, hizmetleriyle de vatandaşların büyük takdirini toplayan Battalgazi Belediye Başkanı Osman Güder, gençlerin daveti üzerine Niyazi Mısri Sosyal Bilimler Lisesi pansiyonunda öğrencilerle bir araya gelerek sohbet etti. Yoğun sevgi seliyle karşılanan Başkan Güder, Pansiyonda kalan öğrencilerle tecrübelerini paylaşarak, öğrencilere eğitim hayatlarında çok çalışmaları tavsiyesinde bulundu. Okul Müdürü Abuzer Dönmez de Başkan Güder’e ziyaretlerinden dolayı teşekkür etti. Ziyarete katılan Kızılay Battalgazi Şube Başkanı Selma Özcan da Başkan Güder’in gençleri önemsediğini ve onlarla bir araya gelmesinin önemli olduğu kaydetti. BAŞKAN GÜDER: “GENÇLERİMİZİ YÜREKTEN SEVİYORUZ” Gençlerin istifade edebilmesi için ilçede önemli yatırımlar yaptıklarının altını çizen Başkan Güder, “Sizleri yürekten seviyoruz. Çünkü siz bizim umudumuz, geleceğimizsiniz. Sayın cumhurbaşkanımız Malatya’da gençlerle bir araya geldi ve gençlere verdiği değeri bir kez daha gösterdi. Bizlere şu talimatı vermişti; Gençleri geleceğe en güzel şekilde hazırlamanız lazım, elinizden gelenin fazlasını yaparak gençliğin istifadesine hizmetleri sunun. Bizler sizin emirlerinizdeyiz. Belediye başkanı olduğumuzda ilk yaptığımız gençlik merkezleri açmak. İlçede 5 tane gençlik merkezi açtık ve gençlerimiz buradan istifade ediyor. Battalgazi’ye 20 halı saha, okullarımıza 50 tane okul ve voleybol sahası yaptık. 5 bin seyirci kapasiteli spor salonu yaptık ve bu spor salonunda uluslar arası turnuvalar oynanabilecek. Bu yaptıklarımız gençler için yetmez. İnderesi’nde 3 milyon metrekarelik bir alan var ve bu alana gençlik kampı yatık. İlimizden ve il dışından gençlerin istifade edebilecek öğrencilerin kalıp kamp yapacağı yeri hazırlıyoruz ve gençlerin istifadesine sunuyoruz. Sizlerin kendinizi yetiştirebilmeniz için bu yatırımları yapıyoruz. Bizim gençlerimiz öncesinde hep başkalarına özenirken şimdi Türk gençlerinin hepsi bir idol. Bu yüzyıl Türkiye’nin yüzyılı olacak. Türkiye dünyanın en iyi ülkelerinden bile iyi bir durumda. Sizden arzu ve isteğimiz bu bayrağı daha yukarılara çıkarın.” dedi. Öğrencilerle bol bol hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmeyen Başkan Güder, program sonunda gençlere hediyeler takdim etti. Read the full article
0 notes
Text
Müze yapımı için hemen kolları sıvayalım
Sanatın içine tüküren Melih Gökçek, insanlık anıtını ucube diye yıktıran asrın liderimizle görüştü, sarayın karşısına yapılacak olan “müze”nin detaylarını konuştuklarını söyledi.
*
Bana sorarsanız, gelecek kuşakların ibret alması ve bu dönemi asla unutmaması için böyle bir müzeye hakikaten ihtiyaç var.
*
O müzede mesela… Kafamıza geçirilen “çuval” olmalı mutlaka.
*
Asrın liderimize takılan Yahudi cesaret madalyası, dindar cumhurbaşkanımıza takılan İngiliz şövalyesi madalyası, Hulusi beye takılan Amerikan liyakat lejyonu madalyası, yan yana sergilenmeli.
*
250 metrelik gemileri getirip müzeye koysan olmaz ama, gemicik rahat rahat sığar… Bi tane de Deniz Feneri maketi konmalı.
*
Feto'nun takkesi… Zekeriye Öz'e tahsis edilen makam mercedesi, Baransu'nun bavulu, Ergenekon hahamının kipası, CIA ajanı Graham Fuller'in “Yeni Türkiye” isimli kitabı, TRT kameraları eşliğindeki kazılarda bulunan boş lav silahı, Bülent Arınç'a suikast yapacak diye yakalanan aşçı çavuş'un kepçesi… Birarada durmalı.
*
Ay yıldızlı bayrağımızın milli renklerini yoketmek için tasarlanan “turkuaz” forma, Türk ibaresi çıkarılan Kızılay şişesi, olmazsa olmaz.
*
Süleyman Şah türbesindeki boş sanduka… Üstüne kitabe olarak, Ahmet Kiziroğlu'nun Stratejik Derinlik kitabı monte edilmeli.
*
Hazreti Muhammed'e çıkarılan Akp amblemli nüfus cüzdanı… Miting meydanlarında kürsüden sallanan Kuran'ı Kerim… Apronda kesilen devenin nazar boncuğu… Mekke'de ölen kindar nesil tetikçisi Hasan Karakaya'nın o gece kullandığı söylenen viagra kutusu… Akp'nin işine gelmeyen hiçbir şeyi görmeyen Mehmet Görmez'in sarığı… Tımarhanelik Kadir Mısıroğlu'nun püsküllü fesi… Cübbeli Ahmet'in 130 liraya sattığı, giyenleri doooğru cennete götüren nal-ı şerif takunyası… Jet Fadıl'ın Maldivler'deki devremülk tapusu… Müstakil salonda, tasavvuf müziği eşliğinde sergilenmeli.
*
TBMM aşçılarının bal kabağından yaptıkları Tayyip Erdoğan büstü… Anıtkabir'in avlusuna kargo şirketinin sponsorluğunda konulan morlu pembeli plastik kaydırak parkı… Devlet Bahçeli'nin püskeviti… Kemal Unakıtan'ın “Rabbim Cleveland dedi” diyen türbanlı eşinin Amerikan bayraklı tişörtü… Hüseyin Çelik'in adı, soyadı, bakanlık unvanı yazılı, kartvizit gibi çorapları… Görülmeye doyum olmaz yani.
*
En başköşede “ayakkabı kutusu” olmalı tabii… Ekonomi bakanımızın 450 bin dolarlık Patek Phillippe kol saati, içişleri bakanımızın oğlunun yatak odasındaki para sayma makinesi, Avrupa Birliği bakanımız tarafından okunup üflenip çerçeveletilmiş Bakara Suresi, “dedemin nasihatıdır, orospuyla memurun bahşişini en önce vermek gerekir” diyen hayırsever Rıza beyin dedesinin vesikalık fotoğrafı, “soyuyorsa beni soyuyor” diyen sayın vatandaşımızın donu, milletin orasına koyacağını izah eden müteahhit Cengiz'i temsilen bereket tanrısı Priapos'un heykelciği konulmalı.
*
Bu başköşenin hemen bitiğişinde, Ermenekli şehit madencinin babası Recep amcanın yırtık cızlavetleri olmalı.
*
(Cızlavetleri herkes hatırlar ama, bereket tanrısını merak edenler internetten ararken çoluğu çocuğu bilgisayardan uzak tutsun.)
*
“Cahil kesimin ferasetine güveniyorum, ülkeyi cahiller ayakta tutar, okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor” diyen profesörün ne kadar doğru düşündüğünü göstermesi bakımından, Akp döneminde gişe rekoru kıran Recep İvedik'in afişi sergilenmeli.
*
“Akp'ye oy vermeyenlerin kanı bozuk” diyen Akp milletvekilinin kan tahlili raporu… Amerikan vatandaşı büyükelçimiz Merve Kavakçı'nın “burada önünüzde, şimdiye kadar tabiyetinde bulunduğum her türlü devlet tabiyetini ve egemenliğini reddettiğime, bundan böyle ABD Anayasası'nı ve yasalarını iç ve dış düşmana karşı savunacağıma, ABD'ye bağlılık ve sadakat göstereceğime, kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet edeceğime yemin ederim, Tanrı yardımcım olsun” şeklindeki yemin metni… Yan yana çok şık durur.
*
Feto'nun Türkçe olimpiyatı için bastırılan Atatürksüz bir lira, Akp tarafından bastırılan Atatürksüz bir lira, padişahçı meclis başkanının asrın liderimize kestirdiği padişah sikkesi… Atatürk silüeti silinen Devlet Nişanı, TC ibaresi silinen Ziraat Bankası tabelası… İlelebet unutulmamalı.
*
İmralı tutanakları, Şivan Perver'in bağlaması, Obama'nın beyzbol sopası, Ankara'ya dikilen Kürdistan bayrağı… Hepsinin önüne uyarı levhası konulmalı, “bu köşeyi gezip, bunları gördüğünü söyleyen şerefsizdir” yazılmalı!
*
Bir kase organik hoşaf, bir kutu jöle, Kabataş'ta başörtülü bacımın suratına işeyenlerin deri pantolonu, referandumdaki mühürsüz oy pusulası, imam hatip öğrencilerinin icat ettiği hacı robot, ithal bir inek, önüne bir tutam ithal saman konulmalı.
*
Akvaryum yerleştirilmeli, Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi tarafından keşfedilen “Recepi” sazanı yüzdürülmeli.
*
Işıklandırılmış camekan içinde bir tel “götünün kılı” sergilenmeli.
*
Ak saray bin yüz küsur odalı…
Ak müzenin objeleri gez gez bitmez, en az 10 bin küsur odalı olmalı!
Yılmaz Özdil
1 note
·
View note
Photo
RT @Kizilay: ❝Kızılay milletinden aldığı güçle 150 yıldır iyilik yarısında bayrağı hakkıyla taşımaya devam ediyor.❞ -@drkerem https://t.co/2YpZyMNuYj
0 notes
Photo
GÖZALTINDAN NOTLAR / Dört yıl önce Ankara'da Gazi Üniversitesindeyken, fikirsel tartışmadan başka konu konuşmayan arkadaş çevrem ile sürekli olarak, üniversite yaşantısının monotonluğundan şikayet ediyorduk. Ne devamsızlığın olmaması, ne çok para harcama, ne sürekli il gezme, ne dersler ne gece yaşantısı umrumuzda değildi. Hep 68 ve 78 gecelik hareketlerini gıpta ile anıyor, daha sonra kendi üniversite ve gençlik yaşantımıza bakarak, şikayet ediyorduk. Bizler ortaokul sıralarından beri bugünleri beklemiştik. Ve günlerimiz ev, kantin, Kızılay arası geçip gidiyordu. Ne 1 Mayıs, ne 3 Mayıs zevkli geçmişti. Mayıs ayı içerisinde bu duranlıktan dem vuruken, ay sonunda hiç beklenmedik bir halk hareketi gelişti. Gezi Eylemleri. Bizden öncekilere dahi nasip olmamış, bizden sonrakilere de pek olacağını zannetmediğimiz bir tuhaflık. Cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en sistemli diktatöre karşı, cumhuriyet tarihinin en büyük, en uzun ve en etkin bir halk direnişi. Şahsen başlarda biraz karşıydım. Yine bir halt olmayacak konudan dolayı halk nazarında kötü anılacaktık. Fakat olayları takip etmemiz, yapılan hukuksuzluk ve vicdansızlık gelen toplumla birlikte beni de umutlandırmıştı. 31 Mayıs gecesi hiç uyamamıştım, sabah gün doğarken Emek den Kızılay'a yürüdüm. Orada arkadaşlar bulmuştum. Üniversitelilik belirtim olan uzun saçlarım, tişört, eşofman, maske ile koşuşturmaca başladı. Kızılay dan Kurtuluş Parkı, Meşrutiyet den Tunalı, Karanfil den Yüksel, Güven Park dan Tandoğan. Tanrım böyle bir mutluluk olamaz. Dikatör yurt dışında, sokaklar bizde, her yer Türk Bayrağı, kadınlı erkekli, yazılamalar, taşlamalar, çatışmalar, biber gazları, kapsül koleksiyonu, her şey. Bizimle gurur duyan Çankayanın Ulusalcı Laik teyzeleri, tıbbi malzeme dağıtan tibbiyeliler, Ulusalcılar, şerefsiz komünistler, birtakım İslamcılar, üç beş bozkurtçular... Binler, on binler, yüz binler. Biber gazı patlamalarını bastırıyor, Ya İstiklal Ya Ölüm sesleri. Anıtkabir'in duvarları titriyor Mustafa Kemal'in Askerleriyiz sloganlarıyla. Kolej de bir plastik mermi geldi dizime. Ayak bileğime de bir biber gazı, meşrutiyet de. Bilmem kaç kez düştüm, yere düşen kaç kişiyi kaldırdım. Arkadaşlarına ailesi katılma diye arardı, bizimkiler az kaldı oğlum biraz daha dayanın diye. Bir nevi bizimkiler için Çaldıranın rövanşıydı. Bir kaçının gözü çıkmıştı, kaç kadın dövüldü sayamadım. İki kere TOMAya yakalandım, tanzikli su o kadar da kötü değil. Sonuçta durmadan yüzünü limonla, sütle yıkıyor, kaç gündür orada burada yatıyorsun, iyi geliyor. Kaç gün sigara almadım, sigarasız da kalmadım. Ankara'nın bahçeli evlerinin arasında girip, salıncaklara oturup az sigara içmedim değil. Çok arkadaş edindim, çok yazı yazdım. Ateş yakıp, türkü söyledim. Sonra birbir düştü, Gezi Parkının çimenlerine canlar. Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş... Sonra kurtarılan bölgeler birbir düşmeye başladı. Meydan arsızlara kalmaya başladı. 6 yıldır hayalini kurduğumuz ihtilâle, 19 yaşımda ramak kala kavuşacakken, her şey hiç yaşanmamışa döndü. **** Tabii Gezi Eylemlerine bu kadar insanın katılması ne yazık ki bir popülerlik yarattı ve felsefesini anlayan, anlamayan, ciddi ve goygoycu herkes üşüştü. Bunun yaraları olduğu gibi zararları da vardı. Biz kendimiz hep o avamdan ayrı tutuyorduk, biz ölümüne çıkmıştık, ölmedik. Üstümüze ne düştüyse onu yaptık. Bu Gezi hassasiyetinde duyarlılar ile duyarsızlın ayrımını yıl dönümüne saklıyorduk. O gün Kızılay'a kim gelirse duyarlıydı. Diğerleri goygoycu. Biz yine üç arkadaş gittik. Şamil ve Caner. Şamil anarşistti, Caner ise Ulusalcı. Güven Park da toplanmıştık, bin kişi filan. Tabii emniyet direk müdahale, sonra hemen taşlar, sopalar, barikatlar. Çöp kovaladı devirme, yakma, ara sokaklara dağılma, sonra geri toplanma. Olaylar Olaylar. Polislerin kaskları, benim paramla alınmış Toma, akrep ve kirpikleri olduğu için bir çatışa çatışa geri çekilmeye başladık. Kızılay dan Kurtuluş metroya kadar çekildik. Bir biz bastırıyordu bir polis. Sonra çektiler gittiler. Tabii hemen reklam panolarını kırmalar, kaldırım taşlarını sökmeler, ateş yakmalar... Böyle devam ederken son bir dolaşalım, eve geçelim dedim. Hatta aramızda şakalaştık tutukluyorlarmış diye. Ankara Hukuka doğru giderken ara sokaklardan polisler kovalama başladı, hem bir yandan koşuyor hem öncekilere kaçmaları için bağırıyorduk. Böyle kargaşa anında biri tırnaklarını boynuma takarak, "Gel lan orospu çocuğu kaçma!" diyerek kendine çekti ve dengemi kaybettim. Yüz yüze gelmemizle yüzüme tokat yemem bir oldu tabi. Babam öyle vurmamıştı. Sonra saçlarımdan tutup biraz sürükledikten sonra elleri arkaya alarak, Ankara Hukukun önüne yüz üstü yatırdılar. O anı hiç unutmuyorum, başımdaki polis ayağını sırtıma koymuş beklerken, ben yüzümü yan çevirip arkaya başlamaya çalışıyordum. Bizden kimse var mı diye. Tam o sırada arkadan bir çevik, durduk yere, kalkan ve jopunu bırakarak, koşar adımlarla geldi, sırtıma, kalçama, bacaklarıma iki üç kere vurarak geri gitti. Sonra Ankara Hukukun duvarına sırtımızı dayadılar. Kadın polisler gelip su ikram etmişlerdi. Sonra başladılar, oğlum niye böyle yapıyorsunuz falan filan. Cevap vermedim tabii ki. Hiç tanımadığım kızlara erkeklere bakıp gülümsemek çok hoş oluyordu. Ekipler amiri geldi, bana seslenerek sen İspanyol musun dedi. Allah'a şükür Türküm diye cevap verdim. Neden bilmiyorum ordan bir Kürt polis bende Kürdüm dedi. Banane amk. diyemedim ya hala içimdedir. Amire dönerek ben İspanyola mı benziyorum dedim. Yok da bir İspanyol da tutuklanmış ondan soruyorum dedi. Amire sizden bir şey rica edebilir miyim dedim. Buyur dedi. Bakın memur bey, istediğiniz kadar dövün, ama anneme küfretmeyin dedim. Yok canım ne küfürü, kim ediyor filan dedi. Tek tek gösterdim, bir daha olmaz dedi. Sonra ekip arabaları geldi adli tıp için hastaneye götürdüler. Tabii arabaya biner binmez hemen polislerle muhabbeti kurdum. Onlar da başladı yanlış yapıyorsunuz, okuyun adam olun faso fiso. Açtım çözüm sürecini bir anda hepsi benden taraf oldular. Dedim PKKlılar her yerde cirit atıyor siz Türkleri topluyorsunuz filan. Haklısın ama işte emir kulu filan ayaklarına girdiler. Hastaneye ilk ben girdim. Genç bir doktor vardı, ne oldu sana dedi. Ben de korkarak ne olmuş dedim. Aynaya bak dedi. Baktım, boynum yırtılmış, kan filan akıyor kollarımın derisi filan soyulmuş. Sonra dediler anlat ne oldu, başladım uzun uzun anlatmaya zaten yakalanmışım. ******** Ordan sonra nezarethaneye götürdüler. İşte üsttekileri filan teslim ettik. O kadar dedim bir dal sigara içiy yok. Ne su ne bir şey. Neyse o sırada iki tane örgütçü kız getirdiler. Mallar hala direniyor. Yoksa bırakın, siz kimsiniz lan diye bağırıyorlar. Ulan itiş kakış yaşanıyor, ben yerde yüz üstü yatıyorum. Bu kızları zorla odaya bir soktular. Ağız burun pata küte girdiler. Ben sadece sesleri duyuyordum ama öyle bir dayak olamaz. Helal olsun kızlara iyi dayandı amk dişi ayıları. Kızlar içerden bağırıyordu insanlık onuru işkenceyi yenecek diye. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sonra beni erkekler koğuşuna koydular. Yirmi tane şap. Biri zaten bütün polisleri tanıyor. Devamlısı. Birinin ağzı burnu yer değiştirmiş. Tabi tanıştık. Üç kişi hariç herkes Ankara Üniversitesinden, biri ODTÜ, biri o İspanyol, biri de ben. Zaten Gazi Üniversitesi deyince herkes reis senin ne işin var burda filan demeye başlamıştı. İspanyolla filan konuşmaya başladım. Dil sınavları için Türkiye ye gelmiş yarın sınavı varmış. Olaylar olunca fotoğraf çekeyim diye dışarı çıkmış enayi. Onu da o arada almışlar. Madrid de yaşıyormuş. Sorduk Real mı Atletico mu? Barcelona dedi. Tabii PKKlılar dört köşe. Başladık geyiğe derken. Kadınlar koğuşundan sesler gelmeye başladı. 'Başımda saçlarım kardır' 'Deli rüzgarlarım vardır' 'Ovalar bana çok dardır' 'Benim meskenim dağlardır!' Sonra karşılıklı söylemeye döndü. Şehirler bana, bana bir tuzak! İnsan sohbetleri, sohbeti yasak! Uzak olun benden benden uzak! Benim meskenim dağlardır, dağlardır, dağlardır! Ardından özgürlük mahkumları, dağlara gel filan. Tabii Alevi aileden gelmenin yararları sayesinde hiç sırıtmadan eşlik ettim. Genç ve yavşak kişilikli bir polis memuru vardı. Diğerleri kendi halindeyken o sandalye çekmiş bizimle fikir tartışıyor, bir haltta biliyordu. Tartışmalara aşık olduğum için genellikle ikimiz tartışıyordu. Marxdan Mustafa Kemal'e Abdülhamid den Erbakan'a, Herlz den Humeyniye kadar geniş yelpazede her şeyi tartışıyoduk. Diğer arkadaşlar da araya girerek bana destek çıkıyordu. İğrenç, tam bir gevşek gülüşü vardı. O gece aynen şu cümleleri kurmuştu: "Siz okuyorsunuz ama okuduklarınızı düşünmüyorsunuz. Siz gerçekliği hep arka plana itiyorsunuz. Belli ki sizin yöntemlerinizle bu adamı deviremiyorsunuz. Bakın göreceksiniz devrimi biz yapacağız. Naptı Tayyip, her yeri tek tek yavaş yavaş ele aldı. Sizde aynı yolu denemelisiniz. Önce bir makamınız olacak ki bir şeyleri değiştirebilseniz. Siz sokak da yüz kişi ile bir şeyleri değiştireceğinize inanıyorsunuz. Ha illaki Erdoğan da gidecek ama mesele Erdoğan değil mesele fikrin devletleşmesi. Siz yakın zamanda kimin devrimci olduğunu göreceksiniz." Cemaat geçmişim de olduğu, 17-25 Aralık da yaşandığı için bu dallamanın cemaatçi olduğunu hemen anlamıştım. İşin tuhafı o zaman pek dikkat etmemiştim, bu adam bu konuları herkesin için de diğer polisleri arasında söylüyordu. Demek ki onlarda cemaatten. Örgütlenmeye bak. Adamın dediği doğru çıkıyordu ama devrim değil darbe yaptılar. Acaba o zamandan kafaya koyulmuş muydu? Bilinmez.. Neyse tan atınca tekrar adlı tıpa götürüp, tekrar muayene ettiler. Sonra avukatlar geldi, ifadelerimizi yazdırdık. Herkes başladı anama dövdü, babama sövdü, taciz etti, zevk için öptü filan. Sonra serbest bıraktılar, Gazi Mahallesinden Emeğe kadar yürüdüm. Eve vardığımda Şamil ile Caner yataklarında beni bekliyorlardı. Sonra başımdan geçenleri anlattım. Gülmeler, goygoylar sonra yatış. Mahkeme hala sürüyor. Üç yıllık mahkeme mi olur? Gözaltına alıyorsun, niçin dövüyorsun, hadi dövdün, niye yargılıyorsunuz, yargıladınız niçin uzatıyorsunuz? Bürokratik bürokratik işler ya. Şimdi dört yıl önceye bakınca davanın ne derece haklı, ne derece doğru tarafta yer almışım. Ne güzel anılar biriktirmiş diyorum kendi kendime.
0 notes
Text
#AltıŞubat… ((🇹🇷04:17🇹🇷))
Yaşadığımız size hikaye gelir
Belki anlatınca buhranı ..
Yaşadık, kan ve gözyaşı içinde
Uğultu ile başlayan tufanı
Asırlardır görülmemiş
Böylesi bir afet
Ne taş bıraktı dağlarda
Nede gözlerde yaş
Gece sabaha doğru
Surf üflendi sanıyorduk
Feryat,figan dillerde
Canhıraş biçimde
Sağa sola savrulduk.
Sözler düğüm düğüm dizilirken
Yürek bağırır acıdan
Susmak, anlatsın işte o zaman
Yaşarken yok olduğumuzu.
Yuva diye bildiğimiz meğer tabutmuş
Sıra sıra yıkılırken öğrendik
Dışarda kâr,tipi,fırtına
Allah'a emanet yaşayınca
Kul olduğumuzu öğrendik ..
Mütahit, ev yapıyor sanıyorduk
Meğer tabutları sıra sıra diziyormuş
Ev diye alınan harabe
Bir beton yığınıymış
Vatanın her bir ferdi devletiyle
Yardım için koşarken
Tırcı abilerimiz kadranı kapatmış
Sel gibi coşmuş geliyor yardıma
Askerlerimiz sokaklarda
Asayişi sağlıyor
Kızılay, AFAD, STK'lar
Bir tas çorba ile içimizi ısıtıyor.
Arama kurtarma ekiplerimiz
Kâr tipi dinlemedi
Daldı yıkıntıar deryasına
Sallanırken bile
Korku bilmeden dalıyordu
Bir insan boyu açtıkları tünellere
Yedi düvel gönüllüleri
Yaramıza merhem için koşarak
Gelip girdiler gönüllere
Arayıp buldukları canlarla
Güç veriyorlardı bizlere
Şimdi sarmak gerek yürekteki yarayı
Ayağa kalkıp sirkelenip
Devir almalı bayrağı
Giden yürekte kaldı
Kalan mahsun olsada
Bu dünya imtihan dünyası
Sevdiklerimiz geride kalsada…
6. Şubatta yaşanan depremin anısına……
#HamzaAkgül…
6 notes
·
View notes
Text
TEK CÜMLEDE 19 YILIN ÖZETİ
Deniz Feneri, Yimpaş, Kombassan, kurban paraları, ayakkabı kutuları, para kasaları, yetim, dul, fakir, fukara, garip gureba ve kul hakları, TÜRGEV, Rıza Zarrap, milyarlık saatler, Bakara,/makara, din tüccarları, davul, zurna ve törenle karşılama yapan PKK uşakları, Oslo, Dolmabahçe, Apo yandaşları ve İmralı ziyaretleri, askerin yoluna döşenen mayınlar, heba edilen kahraman şehitler, unutulan gaziler, inadına BOP eş başkanlığı sözleri, başına çuval geçirilen askerler, NOTA verilsin diyenlere “müzik notası mı bu verelim?” cevabı, alınan ancak hâlâ iade edilmemiş üstün liyakat nişanı, Allah Amerikan askerlerini korusun, üç beş şehit için meclisi toparlayamayız, askere kelle, askerse asker ölmek için maaş alıyorlar, Kızılay Maden Suyu şişesine kadar kaldırılan T.C. ibaresi, kaldırılan Andımız, tartışmaya açılan Nutuk, usulen kutlanan milli bayramlar, alçakça indirilen bayraklar, İstiklal Marşı’nda oturan gafiller, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adından rahatsız olan hainler, devletin adı Anadolu olsun, Türk bayrağı değil Türkiye Bayrağı olsun diyenler, TRT’ye çıkarılan Osman Öcalan, dağıtılan kömürler, makarnalar, suyu, elektriği olmayan köylere gönderilen buzdolapları, çamaşır makineleri, gözden çıkarılan Kıbrıs, feda edilen Ege adaları, sınırda petrol kaçakçılığı, Barzani’ye gönderilen paralar, sözde Kürt devleti televizyonuna TÜRKSAT’tan yayın izni, Türk düşmanı, bölücü alçak Şivan Perver, İbo eşliğinde gözyaşları dökülerek yakılan megri megri ağıtları, elele-kolkola verilen pozlar, madenlerde birilerinin çıkarı için ölen gariban işçiler, tecavüze uğrayan masum çocuklar, kadın cinayetleri, bağımsız basına yapılan baskı, yandaş basına destek, tutulmayan sözler, siyasi yalanlar, büyük şehirlerdeki talanlar, Katar’a satılan varlıklar, Cumhuriyetin kazanımlarını babalar gibi satanlar, katledilen ormanlar, tohumdan, samana, diş macunundan deterjana kadar dışarıdan ithal edilen ürünler, devlet kefaleti ile köprü yapıp aradan rant elde eden uyanık yandaşlar, alınan avantalar, üstünden geçmesek de parasını ödediğimiz maliyeti yüksek köprüler, oto yollar, tüp geçitler, uçmasak da parasını ödediğimiz havaalanları, hastalanmasak da parasını ödediğimiz şehir hastaneleri, alınan çifte maaşlar, çalınan sınav soruları, ananı da al git diyen zihniyet, milletin anasına küfreden yandaş işadamları, bitirilen tarım ve hayvancılık, zam yapıyor diye suçlanan esnaf, tanzim satış kuyrukları, çöpten yiyecek toplayan insanlar, beş milyon işsiz, mağdur edilmiş emekliler, yok edilmiş eğitim, bilgi yoksunu öğrenciler, sağlıktan, eğitime kadar her şeyi bedava karşılanan/istediği üniversiteye direk kayıt edilen mülteciler, kendi ülkesinde mülteci gibi yaşayan vatandaşlar, Dünya’nın en pahalı suyu, benzini, elektriği, doğalgazı, pahalı ancak çekmeyen internet ve telefon hizmeti, sıkıştıkça habire yapılan zamlar, 19 yılda sekiz kat artmış olan dolar, sekiz kat fakirleşmiş bir toplum, icralar, iflaslar, intiharlar, artan boşanmalar, dağılan yuvalar, ülkesinden soğutulduğu için yurt dışına giden beyinler ve yurt dışına kaçan sermaye, döviz artışından malına mal katanlar, hazineden yok olan paralar, avantadan gemicikler, yatlar, villalar, saraylar, saltanat süren aileler, kayıp damat, bir tarafta pudra şekeri çeken AK gençlik, diğer tarafta AÇ gençlik, malı götüren tosuncuklar, bitcoinciler, gri pasaportla insan ticareti, önlenemeyen koronavirüs salgını, kapatılan Hıfzıssıhha Enstitüsü, üretilemeyen yerli aşı, maske rezaleti, harcanmış olan kara gün akçesi, lebalep kongreler, lebalep Ayasofya açılışı, vatandaşa kesilen cezalar, tedbirlerde yandaşa uygulanan çifte standart, Suriyeli mülteci sorunu, mültecilere harcanan 40 milyar dolar, ödenemez dış borç, artan enflasyon, çöken ekonomi, önlenemeyen kriz, anti demokratik rektör atamaları, tahrip edilen eğitim sistemi, din istismarı, yaygınlaşmış hurafe düzeni, EYT mağdurları, KYK mağduru öğrenciler, atanamayan öğretmenler, onursuzca teslim edilen Rahip Brunson, Trump’ın onur kırıcı hakaret mektubu, onur kırıcı bir şekilde Putin’in kapısında bekletilen Cumhurbaşkanı, Aziz Türk Milleti’ne kurşun
1 note
·
View note
Text
New Post has been published on Pier 7 İstanbul
New Post has been published on http://www.pier7istanbul.com/kizilay-bayragi/
Kızılay Bayrağı
Kızılay Bayrağı
Kızılay Türkiye’de bulunan köklü bir kuruluştur. Her zaman halkın yardımcısı olan bir kurumdur. Savaş alanlarında da yaralanan ve ya hasta olan askerlerin yardımlarına koşmuştur. Hiçbir ayrım yapmaksızın her zaman yardımseverliğe kendilerini adamışlardır.
1947 yılında Türkiye Kızılay derneği olarak tanına bu kuruluşa Kızılay ismini Mustafa Kemal Atatürk vermiştir. Kızılay bayrağı beyaz zemin üzerinde sola doğru açık kırmızı bir ay şeklindedir. Bu durum karşıdan bakılarak görülebilir. Ancak Kızılay bayrağında ayın açık yüzü bayrak direğinin tersine doğru şekillenmiştir. Kızılayın şerefli görevi savaş zamanlarında Türk silahlı kuvvetlerine sağlık servislerini sorunsuz bir şekilde yerine getirmektir. Bunun içinde koruyucu ve belirtici işaret kullanmıştır. Kızılay haricinde hiçbir kuruluş bu işaretleri kullanamaz.
Kızılayın amacı hiçbir insan ayırmadan acıları yok etmek en aza indirmek için var gücüyle çalışmaktır. Her türlü desteği sonuna kadar sağlamaktır. Sürekli dostluğu, barışı, insaniyetliği hayat felsefesi olarak kabul etmişlerdir.
Kızılay bayrağı görüldüğünde üstündeki simge barışın simgesidir. Savaşın, kötülüğün değil insanlığın yardımın simgesidir. Aynı zamanda eşitliğin ürünüdür.
kizilay bayragi
0 notes
Photo
GÖZALTINDAN NOTLAR / Dört yıl önce Ankara'da Gazi Üniversitesindeyken, fikirsel tartışmadan başka konu konuşmayan arkadaş çevrem ile sürekli olarak, üniversite yaşantısının monotonluğundan şikayet ediyorduk. Ne devamsızlığın olmaması, ne çok para harcama, ne sürekli il gezme, ne dersler ne gece yaşantısı umrumuzda değildi. Hep 68 ve 78 gecelik hareketlerini gıpta ile anıyor, daha sonra kendi üniversite ve gençlik yaşantımıza bakarak, şikayet ediyorduk. Bizler ortaokul sıralarından beri bugünleri beklemiştik. Ve günlerimiz ev, kantin, Kızılay arası geçip gidiyordu. Ne 1 Mayıs, ne 3 Mayıs zevkli geçmişti. Mayıs ayı içerisinde bu duranlıktan dem vuruken, ay sonunda hiç beklenmedik bir halk hareketi gelişti. Gezi Eylemleri. Bizden öncekilere dahi nasip olmamış, bizden sonrakilere de pek olacağını zannetmediğimiz bir tuhaflık. Cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en sistemli diktatöre karşı, cumhuriyet tarihinin en büyük, en uzun ve en etkin bir halk direnişi. Şahsen başlarda biraz karşıydım. Yine bir halt olmayacak konudan dolayı halk nazarında kötü anılacaktık. Fakat olayları takip etmemiz, yapılan hukuksuzluk ve vicdansızlık gelen toplumla birlikte beni de umutlandırmıştı. 31 Mayıs gecesi hiç uyamamıştım, sabah gün doğarken Emek den Kızılay'a yürüdüm. Orada arkadaşlar bulmuştum. Üniversitelilik belirtim olan uzun saçlarım, tişört, eşofman, maske ile koşuşturmaca başladı. Kızılay dan Kurtuluş Parkı, Meşrutiyet den Tunalı, Karanfil den Yüksel, Güven Park dan Tandoğan. Tanrım böyle bir mutluluk olamaz. Dikatör yurt dışında, sokaklar bizde, her yer Türk Bayrağı, kadınlı erkekli, yazılamalar, taşlamalar, çatışmalar, biber gazları, kapsül koleksiyonu, her şey. Bizimle gurur duyan Çankayanın Ulusalcı Laik teyzeleri, tıbbi malzeme dağıtan tibbiyeliler, Ulusalcılar, şerefsiz komünistler, birtakım İslamcılar, üç beş bozkurtçular... Binler, on binler, yüz binler. Biber gazı patlamalarını bastırıyor, Ya İstiklal Ya Ölüm sesleri. Anıtkabir'in duvarları titriyor Mustafa Kemal'in Askerleriyiz sloganlarıyla. Kolej de bir plastik mermi geldi dizime. Ayak bileğime de bir biber gazı, meşrutiyet de. Bilmem kaç kez düştüm, yere düşen kaç kişiyi kaldırdım. Arkadaşlarına ailesi katılma diye arardı, bizimkiler az kaldı oğlum biraz daha dayanın diye. Bir nevi bizimkiler için Çaldıranın rövanşıydı. Bir kaçının gözü çıkmıştı, kaç kadın dövüldü sayamadım. İki kere TOMAya yakalandım, tanzikli su o kadar da kötü değil. Sonuçta durmadan yüzünü limonla, sütle yıkıyor, kaç gündür orada burada yatıyorsun, iyi geliyor. Kaç gün sigara almadım, sigarasız da kalmadım. Ankara'nın bahçeli evlerinin arasında girip, salıncaklara oturup az sigara içmedim değil. Çok arkadaş edindim, çok yazı yazdım. Ateş yakıp, türkü söyledim. Sonra birbir düştü, Gezi Parkının çimenlerine canlar. Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş... Sonra kurtarılan bölgeler birbir düşmeye başladı. Meydan arsızlara kalmaya başladı. 6 yıldır hayalini kurduğumuz ihtilâle, 19 yaşımda ramak kala kavuşacakken, her şey hiç yaşanmamışa döndü. **** Tabii Gezi Eylemlerine bu kadar insanın katılması ne yazık ki bir popülerlik yarattı ve felsefesini anlayan, anlamayan, ciddi ve goygoycu herkes üşüştü. Bunun yaraları olduğu gibi zararları da vardı. Biz kendimiz hep o avamdan ayrı tutuyorduk, biz ölümüne çıkmıştık, ölmedik. Üstümüze ne düştüyse onu yaptık. Bu Gezi hassasiyetinde duyarlılar ile duyarsızlın ayrımını yıl dönümüne saklıyorduk. O gün Kızılay'a kim gelirse duyarlıydı. Diğerleri goygoycu. Biz yine üç arkadaş gittik. Şamil ve Caner. Şamil anarşistti, Caner ise Ulusalcı. Güven Park da toplanmıştık, bin kişi filan. Tabii emniyet direk müdahale, sonra hemen taşlar, sopalar, barikatlar. Çöp kovaladı devirme, yakma, ara sokaklara dağılma, sonra geri toplanma. Olaylar Olaylar. Polislerin kaskları, benim paramla alınmış Toma, akrep ve kirpikleri olduğu için bir çatışa çatışa geri çekilmeye başladık. Kızılay dan Kurtuluş metroya kadar çekildik. Bir biz bastırıyordu bir polis. Sonra çektiler gittiler. Tabii hemen reklam panolarını kırmalar, kaldırım taşlarını sökmeler, ateş yakmalar... Böyle devam ederken son bir dolaşalım, eve geçelim dedim. Hatta aramızda şakalaştık tutukluyorlarmış diye. Ankara Hukuka doğru giderken ara sokaklardan polisler kovalama başladı, hem bir yandan koşuyor hem öncekilere kaçmaları için bağırıyorduk. Böyle kargaşa anında biri tırnaklarını boynuma takarak, "Gel lan orospu çocuğu kaçma!" diyerek kendine çekti ve dengemi kaybettim. Yüz yüze gelmemizle yüzüme tokat yemem bir oldu tabi. Babam öyle vurmamıştı. Sonra saçlarımdan tutup biraz sürükledikten sonra elleri arkaya alarak, Ankara Hukukun önüne yüz üstü yatırdılar. O anı hiç unutmuyorum, başımdaki polis ayağını sırtıma koymuş beklerken, ben yüzümü yan çevirip arkaya başlamaya çalışıyordum. Bizden kimse var mı diye. Tam o sırada arkadan bir çevik, durduk yere, kalkan ve jopunu bırakarak, koşar adımlarla geldi, sırtıma, kalçama, bacaklarıma iki üç kere vurarak geri gitti. Sonra Ankara Hukukun duvarına sırtımızı dayadılar. Kadın polisler gelip su ikram etmişlerdi. Sonra başladılar, oğlum niye böyle yapıyorsunuz falan filan. Cevap vermedim tabii ki. Hiç tanımadığım kızlara erkeklere bakıp gülümsemek çok hoş oluyordu. Ekipler amiri geldi, bana seslenerek sen İspanyol musun dedi. Allah'a şükür Türküm diye cevap verdim. Neden bilmiyorum ordan bir Kürt polis bende Kürdüm dedi. Banane amk. diyemedim ya hala içimdedir. Amire dönerek ben İspanyola mı benziyorum dedim. Yok da bir İspanyol da tutuklanmış ondan soruyorum dedi. Amire sizden bir şey rica edebilir miyim dedim. Buyur dedi. Bakın memur bey, istediğiniz kadar dövün, ama anneme küfretmeyin dedim. Yok canım ne küfürü, kim ediyor filan dedi. Tek tek gösterdim, bir daha olmaz dedi. Sonra ekip arabaları geldi adli tıp için hastaneye götürdüler. Tabii arabaya biner binmez hemen polislerle muhabbeti kurdum. Onlar da başladı yanlış yapıyorsunuz, okuyun adam olun faso fiso. Açtım çözüm sürecini bir anda hepsi benden taraf oldular. Dedim PKKlılar her yerde cirit atıyor siz Türkleri topluyorsunuz filan. Haklısın ama işte emir kulu filan ayaklarına girdiler. Hastaneye ilk ben girdim. Genç bir doktor vardı, ne oldu sana dedi. Ben de korkarak ne olmuş dedim. Aynaya bak dedi. Baktım, boynum yırtılmış, kan filan akıyor kollarımın derisi filan soyulmuş. Sonra dediler anlat ne oldu, başladım uzun uzun anlatmaya zaten yakalanmışım. ******** Ordan sonra nezarethaneye götürdüler. İşte üsttekileri filan teslim ettik. O kadar dedim bir dal sigara içiy yok. Ne su ne bir şey. Neyse o sırada iki tane örgütçü kız getirdiler. Mallar hala direniyor. Yoksa bırakın, siz kimsiniz lan diye bağırıyorlar. Ulan itiş kakış yaşanıyor, ben yerde yüz üstü yatıyorum. Bu kızları zorla odaya bir soktular. Ağız burun pata küte girdiler. Ben sadece sesleri duyuyordum ama öyle bir dayak olamaz. Helal olsun kızlara iyi dayandı amk dişi ayıları. Kızlar içerden bağırıyordu insanlık onuru işkenceyi yenecek diye. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sonra beni erkekler koğuşuna koydular. Yirmi tane şap. Biri zaten bütün polisleri tanıyor. Devamlısı. Birinin ağzı burnu yer değiştirmiş. Tabi tanıştık. Üç kişi hariç herkes Ankara Üniversitesinden, biri ODTÜ, biri o İspanyol, biri de ben. Zaten Gazi Üniversitesi deyince herkes reis senin ne işin var burda filan demeye başlamıştı. İspanyolla filan konuşmaya başladım. Dil sınavları için Türkiye ye gelmiş yarın sınavı varmış. Olaylar olunca fotoğraf çekeyim diye dışarı çıkmış enayi. Onu da o arada almışlar. Madrid de yaşıyormuş. Sorduk Real mı Atletico mu? Barcelona dedi. Tabii PKKlılar dört köşe. Başladık geyiğe derken. Kadınlar koğuşundan sesler gelmeye başladı. 'Başımda saçlarım kardır' 'Deli rüzgarlarım vardır' 'Ovalar bana çok dardır' 'Benim meskenim dağlardır!' Sonra karşılıklı söylemeye döndü. Şehirler bana, bana bir tuzak! İnsan sohbetleri, sohbeti yasak! Uzak olun benden benden uzak! Benim meskenim dağlardır, dağlardır, dağlardır! Ardından özgürlük mahkumları, dağlara gel filan. Tabii Alevi aileden gelmenin yararları sayesinde hiç sırıtmadan eşlik ettim. Genç ve yavşak kişilikli bir polis memuru vardı. Diğerleri kendi halindeyken o sandalye çekmiş bizimle fikir tartışıyor, bir haltta biliyordu. Tartışmalara aşık olduğum için genellikle ikimiz tartışıyordu. Marxdan Mustafa Kemal'e Abdülhamid den Erbakan'a, Herlz den Humeyniye kadar geniş yelpazede her şeyi tartışıyoduk. Diğer arkadaşlar da araya girerek bana destek çıkıyordu. İğrenç, tam bir gevşek gülüşü vardı. O gece aynen şu cümleleri kurmuştu: "Siz okuyorsunuz ama okuduklarınızı düşünmüyorsunuz. Siz gerçekliği hep arka plana itiyorsunuz. Belli ki sizin yöntemlerinizle bu adamı deviremiyorsunuz. Bakın göreceksiniz devrimi biz yapacağız. Naptı Tayyip, her yeri tek tek yavaş yavaş ele aldı. Sizde aynı yolu denemelisiniz. Önce bir makamınız olacak ki bir şeyleri değiştirebilseniz. Siz sokak da yüz kişi ile bir şeyleri değiştireceğinize inanıyorsunuz. Ha illaki Erdoğan da gidecek ama mesele Erdoğan değil mesele fikrin devletleşmesi. Siz yakın zamanda kimin devrimci olduğunu göreceksiniz." Cemaat geçmişim de olduğu, 17-25 Aralık da yaşandığı için bu dallamanın cemaatçi olduğunu hemen anlamıştım. İşin tuhafı o zaman pek dikkat etmemiştim, bu adam bu konuları herkesin için de diğer polisleri arasında söylüyordu. Demek ki onlarda cemaatten. Örgütlenmeye bak. Adamın dediği doğru çıkıyordu ama devrim değil darbe yaptılar. Acaba o zamandan kafaya koyulmuş muydu? Bilinmez.. Neyse tan atınca tekrar adlı tıpa götürüp, tekrar muayene ettiler. Sonra avukatlar geldi, ifadelerimizi yazdırdık. Herkes başladı anama dövdü, babama sövdü, taciz etti, zevk için öptü filan. Sonra serbest bıraktılar, Gazi Mahallesinden Emeğe kadar yürüdüm. Eve vardığımda Şamil ile Caner yataklarında beni bekliyorlardı. Sonra başımdan geçenleri anlattım. Gülmeler, goygoylar sonra yatış. Mahkeme hala sürüyor. Üç yıllık mahkeme mi olur? Gözaltına alıyorsun, niçin dövüyorsun, hadi dövdün, niye yargılıyorsunuz, yargıladınız niçin uzatıyorsunuz? Bürokratik bürokratik işler ya. Şimdi dört yıl önceye bakınca davanın ne derece haklı, ne derece doğru tarafta yer almışım. Ne güzel anılar biriktirmiş diyorum kendi kendime.
0 notes
Photo
RT @TurkKizilayi: #1919 metrelik Türk Bayrağı yürüyüşü için Kızılay Gençliği Samsun'da. #19Mayıs Atatürk'ü Anma,Gençlik ve Spor Bayra… https://t.co/4cTJPx1CR8
0 notes