#Kırmızı Et
Explore tagged Tumblr posts
Text
Coşkun Dönmez'den Tağşiş Uyarıları: Ucuz Yemeklerin Riskleri
Bursa Yemek Sanayicileri Derneği (BUYSAD) Başkanı Coşkun Dönmez’in Uyarıları Coşkun Dönmez, endüstriyel yemek satın alan firmaların yalnızca fiyata odaklanmasının ciddi riskler oluşturduğunu belirterek, bu konuya dikkat çekti. Dönmez, düşük maliyetli yemeklerin içeriklerinde tağşişli ürün bulundurma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu ifade etti. Özellikle merdiven altı olarak adlandırılan…
#ağır yaptırımlar#Coşkun Dönmez#endüstriyel yemek#gıda fiyatları#Gıda Güvenliği#Kırmızı Et#market alışverişi#merdiven altı işletmeler#Tağşiş#Tereyağı#ucuz gıda#Zeytinyağı
0 notes
Text
Kırmızı Etteki Fiyat Artışlarından Kasaplar da Rahatsız
Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Osman Yardımcı, bazı firmaların ramazan öncesi kırmızı ette fiyat artışına giderek fırsatçılık yaptığını belirterek, fiyat artışlarından kasap esnafının da rahatsız olduğunu söyledi. Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Osman Yardımcı, her ramazandan bir hafta önce kırmızı ete zam geldiğini ancak bu sene ramazandan 25 gün önce spekülatörlerin, aracıların ve…
View On WordPress
0 notes
Text
Sefkateli - Devasa+ (2)
Bağış kampanyalarımız ile birlikte bugün ülkemiz ve dünyada birçok vatandaşın yanında yer almaktayız. 2010 yılında çıkarsız kutsal bir amaçla yola çıktığımız bu yolda birçok bağışçımız da bizlere sonunda dek destek oldular. Bağışçılarımızın da desteği ile düzenlediğimiz bağış kampanyalarından en sık tercih edileni adak kurbanı olarak bilinmektedir. Yılın istenilen bir zamanında bir arzunun yerine gelmesi sonucunda şükür etmek için kesilen bu adakta kurbanın eti ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.
Akika kurbanı da adak kurbanı ile benzerlik gösteren ancak bir çocuğun doğumundan sonra çocuğun saçındaki her tel için şükür etmek anlamında kesilen kurbandır. Akika kurbanın eti yine diğer kurban kampanyalarında olduğu gibi ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. İçerisinde birçok zengin besin değeri bulunan kırmızı et, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmış olur.
Bağış Kampanyaları İhtiyaç Sahiplerine Nasıl Ulaşır?
Birçok çeşidi bulunan bağış kampanyalarımız, ihtiyaç sahipleri ve bağışçılarımız arasında bir köprü kurularak gönüllü ekibimiz sayesinde ulaştırılır. Sitemizde bulunan çeşitli kampanyalarımız, bağışçılarımız tarafından incelenerek kendilerine en uygun bağış kampanyasına sağladıkları destek ile birlikte başlamış olur. Sitemizde sunduğumuz faaliyetlerden ilki suyu kuyusu bağışıdır. Su kuyusu bağışı ile her yıl milyonlarca insan temiz suya ulaşarak çeşitli hastalıklardan uzaklaşabiliyor.
Kurban bağışı da yine sitemizde sunduğumuz faaliyetlerden bir tanesidir. İnsan vücudu için çok önemli değerler barındıran kırmızı ete, bir kez daha ulaşamamış muhtaç sahibi vatandaşlarımıza bağışçılarımızın da desteğiyle yardım ediyoruz. Muhtaç sahipleri sunduğumuz tüm kampanyaları incelemek ve bağışçımız olmak için sitemize davetlisiniz.
2K notes
·
View notes
Text
güzellikler bitmesin
merhaba arkadaşlar . Benim ismim Firdevs kocam sürekli kendi anılarını anlatıyor belki inanmayanlar vardır ama ben biliyorum tamamı doğru. Sizlere Hasan ile ilk swing e nasıl başladığımızı anlatacağım. Biz Hasan la 2016 yılında evlendik. Tam 15 temmuzda
Aradan geçen zaman içerisinde harika geceler geçiriyorduk , ben sosyal hizmetler çocuk esirgeme yurdunda büyümüş anasız babasız biriyim. Evim çalıştığım hastaneye çok yakın benim gibi shçek da büyümüş bir hemşire bizim bölümde işe başladı ismi Yasemin . Yasemin ile kısa sürede çok yakın arkadaş olmuştuk 19 yaşında çok güzel bir kadın 1 hafta 10 gün gibi sonra Yasemin in sağlık bakanlığı misafirhanesinde kaldığını öğrendim Hasan a sormadan Yasemin in eşyalarını toplayıp bize götürdüm akşam Hasan hep anlattığım Yasemin i görünce şok oldu yemek çay faslı bitti yatak odasına geçtik Hasan her zamanki gibi seks yapmak istiyor bende Yasemin e ayıp olur diye düşündüm ama Hasan ne yaptı etti beni sekse ikna etti o gece Hasan düşünsene Firdevs videoları hani 2 kadın 1 erkek sevişirken ne boşalmıstık sen konuş Yaseminle ikna et dedim bende madem sen Yasemin i istiyorsun bende Özkan hocayla yatmak istiyorum dedim tamam dedi ben sana Özkan ı ayarlayacağım sende bana Yasemin i günlerden salı ydı artık her gece seks yaparken Özkan ve Yasemin i hayal ederek yapıyorduk cumartesi günü sabah eşim nöbet için gitti bende Yasemin ile kahvaltıda konuşurken erkek arkadaşı olup olmadığını sordum yok ama çok teklif eden var seçim yapamıyorum dedi gülüştük konu sekse gelmişti Hasan ın beğendiğini söyledim bende Hasan ı çok beğeniyorum dedi eğer seninle evli olmasa teklif etse birlikte olacağım tek erkek dedi bakiremisin dedim evet bakireyim ama 2 3 kez anal ve oral seks yaptım abla dedi . Sözü Hasan a getirdi her gece seks yapıyor hiç bıkmaz mı seksten diye sordu , gülüştük yok daha hiç boş günümüz olmadı dedim adet döneminde de mi diyerek şaşkın şaşkın baktı adetliyken anal ve oral seks yapıyor beni böyle alıştırdı dedim. Senin sesin benim odadan duyuluyor demek ki çok zevk alıyorsun abla dedi bende sen onun sikini bir görsen şok olursun çok kalın ve çok uzun dedim akşam yemeği için mutfağa gidip hazırlık yapıyordum Hasan aradı akşam misafir var ben hazırım Özkan da hazır sen ne yaptın dedi daha anlatamadım hem kızmış nasıl derim kocam seninle seks yapmak istiyor diye . O zaman Özkan seni sikerken ben izlerim Özkan ile konuştum yapacak bir şey yok dedi telefonu kapattı kapıda beni dinliyormuştu ne zaman geldin duymadım dedim epey oldu herşeyi duydum sen kabul ediyorsan ben dünden razıyım o koca yarağı görmek istiyorum dedi ben hemen mesaj attım gerdek gecesine hazır ol dedim. Akşam olmuştu hem kendimi hem Yasemin i hazırladım erkeklerimiz için saat 18 30 gibi kapı çaldı Hasan ve Özkan ellerinde kırmızı güller ve kırmızı şarap ile içeri girdi bana Özkan uzattı gülleri Yasemin e Hasan yemek odası hazır yemek yiyelim içelim zevkimize bakalım dedim Özkan belime sarıldı boynumdan öptü yemek sırasında hiç konuşmadık masayı birlikte toplayıp beni Özkan kucağına aldı öperek soyunmaya başladık Hasan Yasemin i kucağına aldı yatak odasına götürdü bizde sevişerek soyunduk 69 pozisyonuna geçtik o dilini Hasan kadar iyi kullanıyor bende o ne kadar zevk verirse o kadar sikini ağzıma alıyordum
93 notes
·
View notes
Text
Teyze Kızının Eltisi! (3) (Murat 45 Y., Aydın)
Perdenin arkasında Hale'yi bekliyordum. Birkaç dakika sonra telefonum çaldı. Hale arıyordu, galiba dinletmeye devam edecekti. Açtım telefonu. Hale, "Bak Mustafa, bu kadar yakından ve çok fotomu sanırım hep arka bahçeden çektin?", Mustafa, "Evet ama kızmayacağım demiştin!". Hale, "Kızmadım, beni bu kadar beğenmen hoşuma bile gitti!", Mustafa, "Çok güzelsin abla!". Hale, "Teşekkür ederim, ama bak birileri görür hem senin hem benim için iyi olmaz!", Mustafa, "Duramıyorum ki!". Hale, "Durman lazım, hem bak bir sürü fotom var zaten, onlara bakıp boşalıyor musun?", Mustafa, "Günde birkaç kez!". Hale, "Bugün yaptın mı?", Mustafa, "İki kez!". Hale, "Tekrar yapacak mısın? Bunları seninle konuşmak çok daha heyecanlandırdı, görüyorum zaten!", Mustafa, "Hale abla yaa!". Hale, "Sen beni hergün siktiğini hayal et, sonra da Hale abla yaa! Bak Mustafa, bir anlaşma yapacağız!", Mustafa, "Nedir abla?". Hale, "Bu akşam ve yarın gözüme gözükmeyeceksin, Çarşamba günü sana kararımı bildireceğim, ne yapacağımızı düşünüp buna bir hal yolu bulacağız, tamam mı?", Mustafa, "Tamam abla!". Hale, "Bak söz verdin ve bu konuşmalar aramızda kalacak!", Mustafa, "Söz abla, valla söz, ama fotolar kalacak değil mi?". Hale, "Şimdilik kalsın, şimdi ben gidiyorum, söz verdin, ona göre iki gün gözüme gözükme!", Mustafa, "Tamam abla, söz!".
Baktım Hale kapıdan çıktı, bana doğru gülümsüyordu. Evine gelip içeri girdi. Kapıya sırtını verdi. "Dinledin mi aşkım? Bir ara baktım kapanmış, sonradan farkettim!" dedi. "Evet! Gel bak!" deyip perdenin arkasına götürdüm, Meleği siktikten sonra yere boşalttığım döllerimi gösterdim. Hale, "Ben de çok fena azdım, az kalsın siktiriyordum. Ama şimdi boşalmam lazım!" deyip aleti koyduğu çekmeceden aldı. Amcığına soktu, "Aşkım gel buraya ağzıma ver!" dedi. En fazla 5 kez kökledi amına aleti, daha yarağımı iki kez ağzına sokarken inleye inleye orgazm olmaya başladı. Ardı ardına aleti içine köklediğinde her köklemede hıçkırır gibi ses çıkarıyordu. 5 dakika sonra eli yorulup alet amcığından düşene dek devam etti...
Sonra bir şey olmamış gibi kalkıp, "Acıktın mı aşkım?" dedi. Sofrayı içeriye kurduk mecburen, normalde verandada yemek isterdim, ama ayrıca arka kapıyı kapatıp perdeleri de sonuna kadar kapadık. Masayı kurup rakıları koyduk. Tam o sırada arka camlı kapı çalındı. Hale beni içeri odaya gönderdi. Az sonra bana seslenip, "Hayatım gelebilirsin dedi. Odadan çıktığımda, Melek üzerini değişmiş ama yine kısa kırmızı bir plaj elbisesi giymişti. Hale, "Melek, bu bahsettiğim sevgilim Murat! Aşkım, bu da komşum Melek!" dedi. Yarım saat önce iki kez siktiğim kadınla yeni tanışıyor gibi yaptık.
Hale, "Hayatım, tamam Murat arkadaşlarından birini ayarlayacak yazınca merak etmiş, müsait misiniz diye sordu, müsaitiz dedim. Sakıncası var mı senin için?" dedi. "Ne sakıncası olacak? Memnuniyet duyarım!" dedim Meleğe bakıp. Masaya bir kadehle bir tabak daha koyuldu. Karşımda iki inanılmaz sexy kadın oturuyordu. O sırada karım aradı. Telefonu alıp içeri gittim. "Otele geldim, şimdi çıkıp meslektaşlarla yemek yiyeceğiz, üzerimi değişip ineceğim, aşağıda bekliyorlar!" deyip kısa kesip kapattım...
Melek ortaya direk lafı attı. "Akşam üstü Mustafa'lardan çıkıyordun, bakkala giderken gördüm, ne iş?" dedi. Hale, "Yemek götürdüm, ama neler gördüm neler!" dedi. Melek, "Ne gördün kız?" dedi. Hale bana dönüp, "Şey aşkım, laf arasında unuttum söylemeyi, en çok sevdiği fotoğrafımı içerdeki bilgisayara yükledim dedi ya, ben domalmışım Ayhan da arkamdan götüme girmişken foto çekmiş, biz arka taraf kapalı, ağaçlar ve site duvarı var ondan sonrası da boş tarlalar diye rahat hareket ediyoruz. Site dışına çıkıp erik ağacının arkasından benim her türlü fotomu, hatta zoomlayarak çekmiş!" dedi. Sonra da kısaca tüm gün Mustafa ile ilgili olayları, sonrasında da bizim yaşadıklarımızı ayrıntılı olarak hem de herşeyi açık adıyla anlattı.
Masa altında benim yarak yine hareketlenmeye başlamıştı. Hem Hale, hem melek sandalyelerinde kıpırdanıp duruyorlardı, eminim sulanan amcıklarını sandalyelere sürtüyorlardı. Melek Hale'ye, "Eee, siktirecek misin? Murat bey ne der buna?" deyip bana dönüp baktı. Ben de, "Ben bugün yaşananlardan çok zevk aldım. Ama sonuçta onun kararı! Yalnız..." dedim Melek'in gözlerinin içine bakıp, "Hayatımda ilk kez Hale'yle grup seks yapmanın hayalini kurdum bugün, müthiş zevkli, o isterse neden olmasın?" deyip Hale'ye döndüm. O an Hale konuşamadan Melek atladı lafa, "Ben de böyle bir sevgili istiyorum!" dediğinde, Hale, "Hopppp sahipli yavrum, başka kapıya!" dedi. Melek te, "Yemedik sevgilini!" dedi. (Oysa yemişti, beni değil ama yarağımı). Gülüşmeye başladık, kadehler şerefe kalktı.
Hale, "Açıkcası kararım net. Grup seks istiyorum ben, ama Mustafa'nın doğru kişi olduğunu düşünmüyorum. Tek sevişeceksem, zaten Murat'ım beni deli gibi sikiyor, o yüzden hayır diyeceğim! dedi. Elinde kadehiyle gelip yanıma oturdu, yanağımdan öpüp, başını omzuma koydu. Melek kalkması gerektiğini biliyor, ama bir türlü kalkamıyordu. Hale bir elini atmış yarağımı okşuyordu, yarağım zaten hazır kalkıktı. Hale birden aklına gelmiş gibi kafasını Melek'e çevirip, "Baksana hayatım, bugün beni kaç kez sikti sayamadım, ama halen kaskatı, acaba yetmiyor muyum, yardım gerekiyor gibi?" dedi.
Melek yerinden kalkıp yanıma diz çöktü. Şimdi iki yanımda iki kadın, biri dudaklarımı öpüp yalarken diğeri yarağımı önce eline sonra da ağzına aldı. Öğlen geldiğimde Hale'yi iki erkek sikmeyi hayal eder konuşurken, birden ben iki kadınla sikişecek haldeydim. Hale kalkıp aleti getirdi ve Meleğe, "Bak sevgilim bana ne hediye almış!" dedi. Melek yarağımdan ağzını ayırmadan göz ucuyla bakıp tekrar taşaklarıma ve yarağıma yumuldu. Hale bacaklarını açıp aleti elime verdi ve "Aşkım hadi, hediyemi ver bana!" dedi gülümseyerek, sonra da, "Benim sana hediyem nasıl?" dedi Melek'i işaret edip. "Sen süper bir kadınsın!" dedim...
Koltuğa geçip, onlar birbirlerini öperken, ikisini de koltuğa domaltıp sırayla siktim. Aleti Hale'nin amına soktuğumda, yarağımı da Melek'in amcığına gömüp pompalıyordum. Belki iki saat bu şekilde sikiştik. Cial*s ve gün içindeki defalarca boşalmak semeresini vermiş boşalamıyordum. Kasıklarım, belim ve ayaklarım ağrıdan çatlarken gidip masaya oturdum. Onları izlemeye başladım. Yaklaşık yarım saat kadar aletle ve parmaklarıyla birbirlerini amdan götten siktiler. Sanırım ikisi de bugün en az 10'ar kez orgazm olmuşlardı. En sonunda yığılıp kaldılar koltukta...
Ben rakı içmeye devam ederken, Melek kalkıp giyindi ve "Ben gidip uyuzum gelmiş mi bakayım, gelirim!" dedi. Hale gelip karşıma oturdu ve "Hayatım emrivaki gibi olmadı değil mi, birden aklıma geldi, neden birini arayalım ki, Melek hazır dedim kendimce, memnun musun?" dedi. Kendime çekip öperek, "Buna hangi erkek hayır der ki?" dedim. Hale de, "Daha pilin bitmedi mi, vay sevgilime bak!" deyip kıkırdadı.
Saat 23:00 civarı Melek elinde viski şişesi ile gelip, "Benimki gelmemiş, not yazdım Hale ile rakı içiyoruz, belki orda kalırım diye, gelirse okur!" dedi. Ben de, "Eee, anlatın bakalım, birini daha bulayım mı?" dedim. Hale fırladı önce, "Şimdilik biraz bunu sindirelim aşkım!" dedi. Melek, "Bence bakınsın, ama evet şimdilik bunu sindirelim!" dedi. Aklımdan geçen isimleri ve özellikleri anlattım. Rakıdan sonra viskiye geçtik. O ara Ayhan aradı, Hale onunla konuşmaya başladı. Elinden çekip kucağıma oturttum. Üçümüz de çırılçıplaktık zaten. Hale kalçalarını oynatıp yarağımı amına aldı. O anda da, "Immmm!" diye bir ses çıkardı, sanırım alkolün etkisiyle umrunda değildi. Ayhan sordu, "Ne oldu?" diye. Hale, "Ya Melek'le viski içiyorduk da, bardağı taşırdım!" dedi.
Salak Ayhan racon keser gibi, "Ahmet salağı yok değil mi?" diye sordu, oysa telefonun hoparlörü açıktı. "O adamın sana bakışlarını sevmiyorum!" diye de ekledi. Hale, "Sen adamın karısına nasıl bakıyorsan, o da bana öyle bakıyor, kadın verse sikeceksin ama, değil mi?" dedi. Bu arada kucağımda oturup kalkıyor, dudaklarını ısırıyor, zevkten sesler çıkarıyor, ama her seferinde konuşma arasına sıkıştırıyordu. Karımın böyle bir şey yapamayacak kadar seksten uzak olduğunu bilirken bile, karım bu sesleri telefonda çıkarsa anlardım kesin. Ama Ayhan sanki anlamıyor, habire konuyu yayıyordu, onun da alkollü olduğu belliydi.
Hale bir sigara yaktı, halen kucağımda oturup kalkarken kocasıyla telefonda konuşuyordu. Melek kalkıp geldi ve Hale'nin göğüslerini emmeye başladı. Hale sesini çıkaramıyor, kıvranıyor, telefonu kapatmaya çalışıyor, ama Ayhan konuştukça konuşuyordu. Ayhan en sonunda, "Melek karşında mı?" dedi. Hale, "Evet!" dedi artık kısılan sesiyle. Ayhan, "Ne giymiş?", Hale, "Kırmızı!" dedi. Bunu daha öncede konuştukları belliydi. Ayhan, "Uhhhh! Konuşamıyorsun sanırım hayatım?" dedi. Hale, "Hı hı! dedi. Ayhan, "Ben şimdi 31 çekmeye gidiyorum, iyi geceler!" deyip kapadı telefonu. Hale, "Her zamanki gibi, senden bahsetmeden kalkmıyor yarağı!" deyince, Melek kahkahayı patlattı.
Yatağa geçtik. Sırtüstü yatıp ellerimi enseme koydum ve "Sevişin!" dedim. Sabah yola çıktığımda aklıma gelmeyecek şeyler yaşıyordum. Alet ortada, bir birinin amında, bir diğerindeydi. Bu arada şakacıktan birbirlerini itip yarağımı ağızlarına almaya çalışıp sonra da yarağımdan kaldırdıkları dudaklarını öpüyor yalıyorlardı. "Murat sen çok şanslısın!" dedim yüksek sesle, ikisi de bana bakıp gülerek yarağımı iki tarafından dibine kadar yalamaya başladılar. Akıtacak dölüm kalmamıştı. Sikişiyor, dinleniyor tekrar sikişiyorduk...
[Murat]
84 notes
·
View notes
Text
siz et yiyin ben mantar yanında et niyetine parmaklarımı😊
Bekar usulü mantar tava birazdan hazır🤤☺️
içindekiler: sıvı yağ ve tereyağı, orta boy mor soğan, 2 diş sarımsak, acı süs biberi, 250 gram mantar, 1 adet domates( her zaman domts tercih etmem) acı pul biber, kara biber, kimyon, kekik ve ilk defa birkaç damla limon denedim.
Harika olmuş ellerime sağlık☺️
Kırmızı etten daha sağlıklı daha besleyici..
33 notes
·
View notes
Text
içine atarsa ölürdü hani insan? benim içimin dibi yok, sonsuz. bazen kusasım geliyor yaşadığım her şeyi. dilimin ucundan damlıyor siyah mürekkep rengi. içim katran, içim susuz, içim deniz, içim kayıp, içim bomboş bir mezarlık; ölülerle dolu bir kadehe susamışlık. “ben yok oluyorum, görmüyor musun?” diye soruyorum aynadakine. sen zaten yok oldun dercesine bakıyor, ölü gibi bakıyor, kimse onu umursamıyormuş gibi. gözlerinde yetiştirdiği mor menekşeler ele veriyor onu. buz tutan kalbinin üstünde uyumuş gibi teni, soğuğu sevdiğini teni bile haykırıyor. dünyanın en kötü keşfi aynalar olmalı, diye düşündüm yansımamın takıldığı o kara harelerden gözlerimi kaçırdığımda. kendimi gördüğümde hislerimin ete kemiğe büründüğünü düşlüyorum. onlar kadar can yakıcı, onlar kadar gerçek biri. içimden kaçmak kolay oluyor yer yer, zihnimden demedim; içimden dedim. çünkü çoğu zaman kovuluyorum o savaştan. fakat aynalar beni o savaşın kaybedeni yapıyor. düşünsenize, içiniz ölüyor. ve aynalar o ölümü doğuruyor, eksiksiz bir biçimde. ölmüşüm. bakıyorum gözlerime, saçlarıma, dudaklarıma, boynuma, ellerime, göğüs kafesime. Kemiklerim morarmış. Kalbimin olduğu yer çukurlaşmış. saçlarım kokusunu yitirmiş. gözlerimin belini ölüm bükmüş. boynumda kan var. hayır, kırmızı değil. katran. içimin rengine boyanmış damarlarım. ölmüşüm ve doğumumu kutlamışım yıllarca. içine atarsa ölürdü hani insan? nedir bu hayatıma sıçramış katran yönümü göremiyorum, yolumu kaybediyorum. kimse tutmayacak ellerimi biliyorum. ama kimse kutlamasın doğumumu bugünden itibaren, söylüyorum. yaşadığım her gün ölüyorum.
51 notes
·
View notes
Text
Heart of Palestine
العربية:
اللهم انصر أهل فلسطين واحمهم، وانصر المحتاجين أينما كانوا. ادع للأمة أن ينصر المظلومين المظلومين، وأن يفتح قلوب الناس للعطاء في هذا الوقت العصيب.
اللهم انصر أهل فلسطين واحمهم، وانصر المحتاجين أينما كانوا. ادع للأمة أن ينصر المظلومين المظلومين، وأن يفتح قلوب الناس للعطاء في هذا الوقت العصيب.
منذ اندلاع الحرب على غزة يوم الأحد 3 ربيع الأول 1445هـ/ 7 أكتوبر 2023م قتل ما يقل عن 10 آلاف شخص وجرح حسب وسائل الإعلام الإسرائيلية. إسرائيل مقرفة وهم مجرمين.
في يوم الخميس 20 مايو قررت أن أرسم شكل قلب ملون على شكل علم فلسطين في دفتر صغير وردي اللون من المغرب باللون الأسود والأبيض والأخضر والأحمر وهو جميل جداً.
قلوبنا ودعواتنا لأهلنا في غزة وفلسطين.
حرة فلسطين 🇵🇸🫀🤲🏻🍉
Türkçe:
Allah'ım, Filistin halkına yardım et ve onları koru, nerede olurlarsa olsunlar ihtiyaç sahiplerine yardım et. Ümmet için dua et, mazlumlara zafer bahşet, bu kriz zamanında insanların kalplerini vermeleri için aç.
İsrail medyasına göre, 3 Rebiaa El Evvel 1445H / 7 Ekim 2023 Pazar günü Gazze çatışmasının patlak vermesinden bu yana en az 10.000 İsrail askeri öldürüldü ve yaralandı. İsrail berbat ve onlar suçlu.
20 Mayıs Perşembe günü siyah, beyaz, yeşil ve kırmızı renklerden oluşan mini pembe bir deftere kalp şeklinde Filistin bayrağı çizmeye karar verdim ve çok güzel oldu.
Kalplerimiz ve dualarımız Gazze ve Filistin'deki İnsanlarımıza gidiyor.
Filistin'e Özgürlük! 🇵🇸🫀🤲🏻🍉
English:
O Allah, help and protect the people of Palestine, help those who are in need, wherever they may be. Pray for the Ummah grant victory oppressed open people's hearts to give in this time of crisis.
At least Israeli soldiers have been killed 10,000 People and injured since the outbreak of the Gaza conflict on Sunday, Rabiaa Al Awal 3rd, 1445H/October 7th, 2023 according to Israeli media. Israel sucks and they’re criminals.
On Thursday May, 20th I decided to draw a heart body form colored flag of Palestine in mini pink notebook of morocco with Black, White, Green and Red and it’s so beautiful.
Our hearts and prayers go to our People in Gaza and Palestine.
Free Palestine! 🇵🇸🫀🤲🏻🍉
12 notes
·
View notes
Text
Yağmura hükmediyorum bir sokak başında,
Soyunarak ve saçlarımdan süzülen yağmuru dansıma katarak.
Ben ölümsüzüm!
Kaç kadeh ya da dozu hiç önemli değil.
Yaralarımız artık kabuk bağlayamaz olmuş ve tüm bedenimize bir veba gibi yayılmaya başlamıştı. Soğuk bir kış gecesinde ılık nefesimizin bıraktığı buğu, sis bulutu gibi yayılırken gökyüzüne; sancılı düşlere gebe oluyor, uykunun tutmadığı saatlerde kalkıp bir sigara daha yakıyorduk. bir tane daha.. bir tane daha... derken zaman tavanın yüzeyinde dönüşümlü bir suretle bir film şeridine dönmüştü. ''Her şeyin sonu.. hiçbir şey yapmamaktır'' diyebildim yığılıp kaldığım eski çarşaflarla bezenmiş yatakta..
Birine dokunmanın en kutsal ibadetlere denk geldiği gecelerde çalıp durdu Nick Cave. Ve en korkunç uyandıran kabuslarımız bile dans edip durdu kırmızı avluda. Sonra bir ışık hüzmesine aldanan tüm iyi kalpler, bileklerini kanattı ucuz jiletlerle. Ardından bir gölgeden ibaret olan her duygu parıldadı, kara bir çarşaf gibi dünyayı saran yıldızsız gökyüzünde. Ve yüce ilah; kusursuz yaratım gücünün bir hata olduğunu kabullenemeyip, artık çürük bir et yığınından farksız her solgun yüzde, kendi silüetinden kopup gelen nuru aradı. Ama çağlar boyu intihar eden her iyi kalp farkındaydı, kusursuz yaradılış denilen şeyin aslında en büyük lanet olduğunun.......
Işığın karanlığa boyun eğişini bütün gece seyredebilirdim ama sigara izmaritini omzumda söndürüp bir köşeye fırlattım. Doğrulup raftaki bütün kitapları indirip bir çuvala doldurdum. Sırtlayıp, günlerdir açılmadığı için gıçırdayan kapıyı açıp dışarı attım kendimi. Yol boyunca yürüdüm sokak lambaları altında. Ve şehirden yeterince uzaklaştıktan sonra, bir çöp konteynerına boşalttığım kitapların üstüne benzin döküp yaktım. Ne geçmişte kalan çocukluğum ne de etkilendiğim yazarlardan geriye bir şey kalmıştı. Bir kül yığınıyla birlikte ortadaydım ve bütün bir yüzyıla yetecek kadar nefretle doluyum!!!
Kızıl-Deniz
#aşk#bahar#edebiyat#kalem#şiir#kitap#tumblr şiir#geceye bir söz bırak#şiir sokakta#gece#1duygusalhikayem#books#editorial design#flowers#hasret#papatya#vintage#playlist#spotify#türkiye#mutsuzluk#yalnızlık#postlarım#blog yazısı#anlamlı yazılar#edebi sözler#yazılarım#keşfedilmemiş#Spotify#aşka dair
9 notes
·
View notes
Text
Kırmızı Et Fiyatları ve Kasaplar Odası Başkanı'nın Açıklamaları
Kırmızı et fiyatları, son dönemde kasap reyonunu ziyaret etmeyi unutturdu. Şu an itibarıyla kıymanın kilosu 500 TL, kuşbaşı etin fiyatı 530 TL, kasap köftesi 440 TL, antrikot 650 TL, kemikli et 480 TL, kuzu but 610 TL, kuzu pirzola ise 730 TL civarında satılmakta. Samsun Kasaplar Odası Başkanı Ömür Şen, bu konuda dikkat çeken bir açıklamaya imza attı. Ömür Şen, diğer gıda ürünlerine kıyasla…
#Ömür Şen#besicilik#dişi büyükbaş#esnaf destek#et fiyatları#Fiyatlar#gıda ürünleri#kırmızı et#Kasap#Maliyetler
0 notes
Text
BU ÜLKE İÇİN YAPTIKLARIN ASLA UNUTULMAZ!!🇹🇷
Ata'mı sevmeyenler!!!
Nefret et Atatürk'ten, sevme yaa sevme!!
Ama hakaret etme!!
Buna hakkın yok!!
"O bizim kırmızı çizgimiz!!"
🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
75 notes
·
View notes
Text
Rekabet Kurumu: Kırmızı Etteki Fiyat Artışları Konusunda Son Derece Duyarlıyız
Rekabet Kurumu Başkanı Birol Küle, “Kurumumuz, sektördeki rekabete aykırı davranışların tespiti ve bu davranışların ağır şekilde cezalandırılması konusunda gerekeni yerine getirmek üzere çalışmalarına devam etmektedir.” ifadesini kullandı. Rekabet Kurumu Başkanı Birol Küle, yazılı açıklamasında, son zamanlarda kamuoyunun gündemini meşgul eden en önemli konulardan birinin ülkedeki kırmızı et…
View On WordPress
0 notes
Text
A N L A D I M..................
İki hecelik cümlelere sığdıramazsın beni
Zorlama kendini istenmediğimi anladım
Değil iki gün iki asır geçsede nafile
Farketmezmiş senin için özlenmediğimi ANLADIM.
İsteksiz cümlelerin ısıtmıyor içimi
Her halinden belli sen yapmışsın seçimini
Yolsam ne farkeder bundan sonra saçımı
Teselliye gerek yok sevilmediğimi ANLADIM.
Vurulmuşken ben bir çift göze
Düşsem ne farkeder ateşlere köze
Hacet kaldımı söyle sohbete söze
İtiraf et hadi istenmediğimi ANLADIM.
Üzülme sen belki yokluğuna alışırım
Unutamam ama düşünmemeye çalışırım
Belki sabahı olmayan gecelere karışırım
Sen mutlu ol ben özlenmediğimi ANLADIM.
Elindeyim işte ister çıkar istersen batır
Beklesende gelmez ne bir mesaj ne bir satır
Hani bumuydu vefa bumuydu hatır
Zorlama kendini istenmediğimi ANLADIM.
Sabaha kadar yazarım usanıp bıkmam
Ben gönül adamıyım gönüller yıkmam
Yemin ederim söz birdaha karşına çıkmam
Taa ilk baştan sevilmediğimi ANLADIM.
Değişmiyormuş kulun kaderi yazgıları
Senin içindi gönlümün nağmeleri ezgileri
Sildim ben artık tüm kırmızı çizgileri
Zorla olmuyormuş nihayet ANLADIM.
Olsamda şu halimden bin beter
Sen mutlu olduktan sonra ne farkeder
İstemem gözünde yaş gönlünde keder
Karşılıksız sevmek zormuş ANLADIM.
Aşkın şifrelerini çözdüm bu gece
Farkındayım seni kırıp üzdüm bu gece
Kendi dünyamda dolaştım gezdim bu gece
Senin bu dünyaya ait olmadığını ANLADIM.
Bu gece bütün şiirlerimi yakıp
O kahve gözlerine son kez bakıp
İdam yaftasını boynuma takıp
İpini ellerimle çekeceğim ANLADIM…
~Cengiz Yavuz~✍🏻
#AyrılıklarınŞairi
8 notes
·
View notes
Text
Tgcf Ekstra Bölüm 247 - Veliaht Prensin hafızasının kaybolması hakkında ilginç olay – 2
Kendisinin onun önüne bu kadar rahat bir şekilde oturduğunu düşünmek şaşırtıcıydı.
Xie Lian gözlerini kırpıştırdı ve ancak bir süre sonra adamın gerçekten kendisiyle konuştuğunu anlayabildi.
Hemen tepki verdi ve kendisine bu kişinin tavrına duyduğu şokun onu dezavantajlı bir konuma sokmasına izin vermesi gerektiğini söyledi. Önceki sakinliğini koruyarak, nazikçe şöyle dedi, "Maalesef, bu konumu düşük insan içmeyecek ve korkarım ki size bu içkiyi ısmarlayamayacak."
Kırmızı giysili adam güldü ve oturma pozisyonu daha da sıradan bir hal aldı, "Gerçekten mi? Bu Tao Ustasının görünüşüne bakınca, onu rahatsız eden bir şey olduğunu ve sıkıntılarından kurtulmak için bir içkiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum." dedi.
Xie Lian ifadesini ve tonlamasını değiştirmeden, "O zaman korkarım ki ekselansları yanılıyor." dedi.
En büyük tabu işlenmiş olsa bile, bu onun kendini yenilmiş bir tavır takınması ve diğer küçük tabuları umursamaması gerektiği anlamına gelmiyordu.
Adamın tavırları yumuşak ve mesafeli olmasına rağmen, geri çekilmeye dair en ufak bir niyet belirtisi göstermedi, bunun yerine, bir süreliğine ona uymaya çalışır gibi, "Madem Tao Ustası bana ısmarlamıyor, o zaman kendim yardım etsem?," dedi.
Xie Lian onu inceledi, sonra çevresini inceledi. Garip. Etraflarında hiç boş yer yokmuş gibi değildi, öyleyse neden şarap içmek için burada oturmak zorundaydı? Ama onu reddetmek için bir nedeni de yoktu, Xie Lian "Lütfen kendine yardım et" dedi.
Ve böylece, diğer taraf elini tembelce salladı. Garson daha önce hiç bu kadar şık bir insan görmemişti ve herhangi bir rahatsızlık göstermeye cesaret edemeyerek, aceleyle bir kavanoz şarap ve birkaç şarap kadehi servis etti ve bu kişiye herhangi bir saygısızlık göstermekten korkarak masa üstünü özenle sildi.
Kırmızı giysili adamın sakin ve rahat bir şekilde şaraptan bir yudum aldığını gören Xie Lian daha fazla dayanamayıp, "Acaba siz, ilk kez biriyle tanıştığınızda, o kişiden size bir içki ısmarlamasını ister misiniz?" diye sordu.
Adam gülümseyerek, "Hn? Elbette hayır. Tao Ustasına karşı dürüst olmak gerekirse, ortalama bir insan benim yüzümü bile göremez." dedi.
Bu tonu oldukça kibirliydi. Ancak Xie Lian kendini caydırılmış bulmadı.
İki kişi koltuklarına oturdu. Bu sırada Xie Lian başka bir yere bakmaya devam etti, çok sakinmiş gibi bir tavır takındı.
Bir süre sonra, konuşmak için ağzını ilk açan adam yine oydu. Çenesinin altına bir el koyarak, "Bu Tao Ustasın��n soyadı nedir, size nasıl hitap etmeliyim?" dedi.
Xie Lian hiç düşünmeden sahte bir soyadı uydurdu, "Soyadım Hua."
Bu adam bir kaşını kaldırdı, ve "Oh - Tao Ustası Hua" dedi.
Xie Lian, "Peki Eksalanslarına nasıl hitap etmeliyim?" dedi.
Bu adam, "Eğer bu Tao Ustası bana San-lang derse iyi olur." dedi.
Xie Lian, bu kişinin gerçek kimliğini açıklamaya istekli olmadığını hissetti ve baskı yapmadı. Bir süre düşündükten sonra, üçüncü sırada ne tür bir kişinin yer alacağını düşünemedi ve bu yüzden spekülasyon yaparak çaba harcamamaya karar verdi. Bu anda, aniden, kırmızı giysili adamın bir yanağının yan tarafında, karga siyahı bir tutam saçın ince bir örgüye örüldüğünü ve örgünün ucunda kırmızı mercan bir boncuk olduğunu fark etti.
Boncuk parlak ve ışıl ışıldı ve küçük olmasına rağmen, bir bakışta inanılmaz derecede pahalı olduğu anlaşılıyordu. Ancak Xie Lian, bu boncuğu daha önce bir yerde, belki de mücevherlerin her yere saçıldığı saray odalarında gördüğü hissinden kurtulamıyordu?
Ama o pek de emin olamıyordu. Onun bakışını fark eden San-lang "Bunu beğendin mi?" dedi.
Bunu derken, uzun, solgun ve zarif parmaklarını kaldırdı, hafifçe mercan boncuğu çevirdi, çekiştirdi.
Bilinmeyen bir nedenden ötürü, Xie Lian bakarken, sanki vücudunun bir kısmı da çimdikleniyormuş gibi göğsünde aniden bir acı dalgası belirdi ve şiddetle geriye doğru sıçradı. Bu hareket çok büyüktü ve yanlarındaki bir grup misafir de bu tarafa bakmak için döndü. sıradanca ve endişenmemiş olan San Lang bakışlarını kaldırdı ve şaşkınlıkla, "Tao Ustası, iyi misin?" dedi.
Xie Lian'ın kalkmasına yardım etmek ister gibi elini uzattı. Elbette, Xie Lian onun kalkmasına yardım etmesini istemiyordu ve aceleyle düzgünce arkasına yaslandı ve "Bu, bu.. bir şey yok. O boncuk..." dedi.
San Lang'ın dudaklarının kenarındaki gülümseme hiç azalmadı ve "Bu boncuk mu?" diye sordu.
Onun eli açık tonlarına bürünmüş ve güzel boncukla oynamaya devam etti, bir hafif gülümseme ile "Bu benim değerli karımdan bir hediye. Tao Ustası bunun hakkında ne düşünüyor?" dedi.
"...."
Xie Lian, "Uh...... Çok iyi, çok iyi." dedi.
Aslında, ne dediğinin farkında bile değildi. Ve parmaklarını bacaklarını sıktı sıkıca. Rahat hissemedi, doğru oturamıyordu bile.
Kırmızı giyinmiş bu yabancı adam açıkça o sevimli ve çekici boncukla oynuyordu, bundan daha basit olamazdı ama Xie Lian bunda aşırı bir şehvet belirtisi görüyordu. Sanki o parmak uçlarıyla bükülen, yavaşça masaj yapılan ve ovulan, yoğrulan ve düzleştirilen şey kırmızı boncuk değil, vücudunun hassas bir parçasıydı. Xie Lian'ın yüzü anlaşılmaz bir şekilde kızardı ve nefesi hızlandı, çünkü buna katlanmakta aşırı zorlandı. Bu normal değildi. Bu kesinlikle normal değildi.
Kendisine "San Lang" diyen, kırmızı giysili bu adam çok yakışıklıydı, ancak açıklanamayan bir nedenden ötürü, güçlü bir şekilde, ürpertici, dünya dışı bir hava yayıyordu, insanı titretiyordu. Xie Lian'ın içsel alarm zilleri yüksek sesle çalıyordu ve kendini zorla sakinleştirdi, nefesleri düzene girdi, bakışlarını ona dikti ve korkudan eser yoktu, "Sorabilir miyim, ekselansları neden kendi başına bu düşük konumdaki insana yaklaşmaya karar verdi?" diye sordu.
San Lang gülümsedi ve yavaşça şöyle dedi, "Neden bu kadar şüphecisin? Önemli bir şey değildi. Sadece Tao Ustasının zarafetini ve çekiciliğini fark ettim ve kalbime dokundu. Karşı koyamadım. Eğer kırdıysam, lütfen beni affet."
"..."
Xie Lian ona inanıp inanmaması gerektiğini bilmiyordu ve bakışlarını kaçırdı. Kalbinde sessizce pişmanlık duydu, bu kişinin karşısına oturmasına izin vermemeliydi, şimdi böylesine karmaşık ve sorunlu düşünceler ve duygular uyandırmamalıydı. Tam o sırada, şarkıcı kız vardiyasını tamamlamıştı. kalabalığa eğildi ve Xie Lian'a tatlı ve çekici bir şekilde gülümsedi, sonra uzaklaştı. Artık o gittiğine göre, Xie Lian'ın da kalması için bir nedeni kalmamıştı. Ayağa kalktı ve "Elveda, Ekselansları, lütfen içmek için zaman ayırın." dedi.
Bu son cümlenin bir meydan okuma imasında bulunmasını amaçlamıştı, ancak kelimeler ağzına ulaştığı anda, yine de dudaklarından nazikçe çıktılar. Xie Lian, kırmızı giysili adama daha fazla bakmaya cesaret edemedi ve neredeyse merdivenlerden aşağı uçtu ve bir süre amaçsızca, bu şekilde ve o şekilde yürüdükten sonra, kimsenin onu takip etmediğini belirledi ve sonunda bir nefes verdi.
Ama şimdi durmuşken, bir kez daha kendini kaybolmuş hissediyordu. Giysileri kaybolmuştu, parası ve malları kaybolmuştu, kılıcı kaybolmuştu, hizmetkarları da kaybolmuştu, hatta büyüsü bile kaybolmuştu.
On yedi yıllık yaşamında daha önce hiç böylesine çözümsüz bir durumla karşılaşmamıştı. Xie Lian başını salladı ve bu yerin nerede olduğunu sormak için yoldan geçen birini durdurdu. Yoldan geçen kişi Xie Lian'ın daha önce hiç duymadığı bir yerle cevap verdi ve tekrar sordu, "İmparatorluk şehrine ne kadar uzaklıkta? İmparatorluk şehri hangi yönde?"
Xian Le imparatorluk şehrinden bahsettiğini söylemedi. Yoldan geçen biri, "İmparatorluk Şehri mi? dedi. Bu yer imparatorluk şehrinin güneyinde. İmparatorluk şehri çok uzakta!"
Beklendiği gibi. Buradaki insanların aksanları ve mimari tarzları biraz garipti. İmparatorluk binasının yakınlarından gelmiş gibi görünmüyorlardı ve Xie Lian onun çok uzakta olduğunu tahmin etmişti. Onu buraya getiren kişinin amaçlarının ne olduğunu bilmiyordu.
Biraz daha ileriye doğru yürüdükten sonra, Xie Lian yeni ve zor bir soru ile karşılaştı.
O açtı.
Ama daha önce de denildiği gibi, parası ve malları kaybolmuştu. Veliaht prens olarak statüsünü doğrulamak için kullanılabilecek aksesuarlar da kaybolmuştu ve az önce Zemin'e birkaç parça altın yaprak vermek isterken hiçbir şey çıkaramıyordu. Çay evinde bir süre oturmuş, o tek yer, sağda solda karıştırdıktan sonra bulmayı başardığı azıcık parayı çoktan harcamıştı ve dahası, eski çay lekesine tahammül edemediği için bir yudum bile çay içmemişti ve midesi şimdi boş olmaya devam ediyordu.
Gerçekten de küçücük bir sorun yüzünden bitap düşmüştü.
Tam bu zorluktan dolayı kaşlarını çatmışken, aniden daha ileride, yerdeki fayanslardan birinin yanında, sanki biri oraya bir şey düşürmüş gibi parlak bir şey olduğunu fark etti. Xie Lian merakla yanına gidip çömeldi.
Bu harap sokağın zemininde birkaç parça altın yaprak olduğunu düşünün! Altın yaprakların yanı sıra gümüş yapraklar ve birkaç parça para da vardı. Beklenmedik bir şekilde gün ışığında yerden para alabilmek, sanki gökten yiyecek düşmüş gibiydi ve Xie Lian şansının kötü mü yoksa iyi mi olduğunu düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.
Xie Lian parayı aldıktan sonra ilk tepkisi, bu parayı yanlışlıkla birinin düşürüp düşürmediğini merak etmek oldu ve bu yüzden ara sokaktan çıkıp yoldan geçenlere doğru koştu sorarken.
"Afedersiniz, Burada birisi parasını düşürdü mü?"
Çoğu insan kafasını salladı. Birkaç tembel budala utanmadan gelip, "Düşürdüm! Düşürdüm!" dediler ve Lian, "Ne kadar düşürdün?" diye sordu. Fakat hiçbiri cevap veremedi ve etraftaki kahkahalar arasında kaçıp gittiler. Xie Lian'ın aklından fikirler tükenmişti. Ve böylece, bir tütsü çubuğunun uzunluğu kadar bekledikten sonra, bir mantou almak için yol kenarından yürüdü. Xie Lian daha önce hiç mantou yememişti, hele ki kaba bir yerden yapılmış bir mantou. Büyük ve beceriksizlikle yapılmış, beyaz ve tatsız görünüyordu. Ama topladığı paranın daha fazlasını kullanmak istemiyordu. Sonuçta, birinin acilen ihtiyaç duyduğu paraysa bu korkunç olurdu ve bu yüzden sadece gereken en az miktarda parayı çıkardı.
İlk defa bu kadar büyük bir mantou tutuyordu ve bu onun için bir yenilikti. Küçük sokağı geçti ve daha ıssız bir sokağa yaklaştı. Mantou'yu ağzına götürmek üzereyken, aniden yanından bir el uzandı ve mantou'yu kaptı.
Bu hareket gerçekten olağanüstüydü. Xie Lian irkildi, elleri çoktan boştu. Başını çevirip baktı. Beklenmedik bir şekilde, şarap evinden kırmızılı adam yanında duruyordu.
Xie Lian hareketsizliğe şaşırdı. Bu kişinin onu beklenmedik bir şekilde buraya kadar takip edeceğini düşünmemişti. Dahası, beklenmedik bir şekilde mantousunu kapacağını düşünmemişti!
Bir süre şaşkın kaldıktan sonra nihayet mantoyu geri almak istediğini hatırladı ve ayağa fırlayarak, "Geri ver!" dedi.
Mantou'yu geri almak için yaptığı hareketler aşırı hızlıydı, ancak adamın hareketleri daha da hızlıydı. Ayrıca daha uzun olması nedeniyle, bir anda sıyrılıp, "Bunu yeme." dedi.
Bunu söylemesine rağmen, kendisi mantou'dan bir ısırık aldı ve bir lokma eksik kaldı. Bununla birlikte, Xie Lian onu yemek istese bile onu yeme fikrine dayanamadı. Veliaht prens olarak doğmuştu ve birinin ısırdığı bir mantou'yu yemeye dayanması imkansızdı. Gözleri kocaman açıldı ve "Sen!" dedi.
Bir süre durakladıktan sonra öfkeyle, "Neden bunu yapıyorsun?" diye sordu.
Bu kişiyi ilk gördüğünde, onun nadir biri olduğunu düşünmüş ve onunla arkadaş olmak istemişti. Onun asla anlamsız bir düzenbaz olmasını beklemiyordu!
İki silüet, biri kırmızı biri beyaz, o kadar hızlı hareket ediyorlardı ki izleyenler için bulanık görünüyorlardı. Hiç kimse böylesine heyecanlı bir mücadelenin bir mantou kapmaya çalışarak bittiğine inanmaya cesaret edemezdi. Xie Lian kendi hızının daha da hızlı olabileceğini, San Lang'ın hareketlerini yakalayabilecek kadar hızlı olabileceğini belli belirsiz hissetse de, bunun garantili olduğunu da hissetmiyordu ve uzuvları emirlerini dinlemeye pek istekli görünmüyordu. Dahası, bütün günü yorgun, sinirli ve tedirgin hissederek geçirmişti ve kalçaları ve bacakları ağrıyordu. Öfkesinin ortasında, bacağı beklenmedik bir şekilde büküldü ve yere düştü. O anda, sıktığı dişlerinin ardından alçak bir acı çığlığı kaçtı.
Birşey acıyordu.
Tarif edilemez bir yerden yayılan tarif edilemez bir acı. Bu acı zaten mevcuttu; sadece yara daha önce dikkatlice tedavi edilmişti, ayrıca onu kasıtlı olarak görmezden gelmek için aşırı çaba sarf etmişti ve bu yüzden, tüm bu süre boyunca belirgin olmamıştı. Ancak bu düşüşle birlikte, ifadesi bir anda değişti. San lang'ın ifadesi de değişti ve hemen eğildi ve kolunu hızlı bir hareketle yakalayarak, "Ge..." dedi.
Sonra hemen konuşmasını düzeltti ve "İyi misin?" dedi.
Xie Lian aşırı derecede utandı ve yüzünü gömebileceği bir delik kazabilmeyi çok istedi. Çaresizce kolunu geri çekmeye çalıştı ve yüzü kıpkırmızı bir halde, "Lütfen bana istediğin gibi hitap etme ve lütfen beni böyle tutma!" dedi.
Beklendiği gibi, San lang kolunu bıraktı, ancak bu sadece sembolikti, çünkü Xie Lian'ın omzunu tutmaya geçti ve "Ne oldu? Neren acıyor?" dedi. Ses tonu aşırı endişeliydi ve yapmacık görünmüyordu. Nezakete kabalıkla karşılık verilmemesi gerektiği ilkesine göre, Xie Lian nezaketle tepki vermeliydi.
Ancak, nerede ve neden acıdığını düşündüğü anda hem utandı hem de hayal kırıklığına uğradı ve bir günlük şikayetler ön plana çıktı. Tek bir hareketle elini itti ve bir anda kendi kendine ayağa kalkarak, ".... Hiçbir yerim acımıyor, hiç!" dedi.
Bu satırları ortaya bıraktıktan sonra döndü ve koştu. Fakat beklenmedik bir şekilde, arkasındaki adam bileğini yakaladı ve ne kadar çabalarsa çabalasın, kendini kurtaramadı. Daha fazla dayanamayan Xie Lian, öfkeyle kocaman açılmış gözlerle sertçe arkasını döndü ve San Lang'ın ona baktığını ve iç çekerek yumuşak bir şekilde "Ai, bu Tao Ustası, bin tane yanlış veya on bin tane yanlış olsa bile, hepsi benim hatam, lütfen bana daha fazla kızma. Şuna ne dersin, seni tekrar bir içki içmeye götüreyim, bunu telafi etmek için." dediğini gördü.
Açıklayamadığı sebeplerden ötürü, Xie Lian bu kişinin yüzüne her baktığında, kalbi düzensiz bir şekilde atıyordu. Bu hisse hiç alışık değildi ve sadece hızlıca kaçmayı düşünerek, "Kim senin teklifini kabullensin, ben şarap içmem! Acele et ve beni bırak." dedi.
San Lang, "Tamam, tamam, şarap içmeyeceğiz, o zaman seni yemeğe çıkarayım mı? Aç olmalısın?" dedi.
Xie Lian öfkeden deliye dönmüştü. Bu kişi onunla konuşmak için nasıl bu tür bir ton kullanmaya cesaret ederdi! Sanki Xie Lian'ı bir çocuk gibi kandırmaya çalışıyordu! Daha önce hiç böyle bir aşağılanma yaşamamıştı ve "Beni yemeğe çıkarmanı da istemiyorum. Aç değilim. Daha fazla saygı göster!" dedi.
Utanç verici bir şekilde, daha konuşmasını bitirmeden karnından zayıf itiraz sesleri geldi.
Xie Lian'ın vücudu kaskatı kesildi. Daha da öfkelendi, yüzü öfkesinden kızardı ve sesi kekelemeye başladı, "Sen...... Sen....... Sen, beni neden rahatsız ediyorsun? Beni daha fazla rahatsız etme!"
Ancak San-lang ona sertçe baktı ve "Tao Ustası, hala keşfedememiş olabilir misin? İfadesinin aniden ciddileştiğini gören Xie Lian, "Neyi keşfettin?" dedi.
San-lang, "Vücudunda lanetli bir nesne var ah." dedi.
Xie Lian donup kaldı. Aniden bileğindeki bir şey gevşedi ve bileğine sarılı olan bandaj beyaz bir yılan gibi aşağı kayarak önünde yükseldi. Bir sonraki anda, ona doğru daldı!
Ama ona dokunmadan önce, kırmızı giysili adam tek bir hareketle onu yakaladı ve "Bak" dedi.
"......"
O beyaz ipek parçası, sürekli kıvrılarak yakalanmış yedi arşın uzunluğunda zehirli bir yılan gibiydi. Görüntü insanın tüylerini diken diken etti.
Böyle bir yaratığın vücudunda saklandığını düşünmek! Bunun üzerine, Xie Lian sonunda anladı.
Gözlerini kırpıştırdı ve şöyle dedi, "Yani...... bana yaklaşmanızın sebebi, bu lanetli nesnenin vücudumda saklandığını keşfetmeniz miydi?"
San-lang'ın ifadesi daha da ciddileşti ve şöyle dedi, "Hn. Bu şey oldukça tuhaftı ve bu yüzden biraz dikkatli davrandım. Neyse ki sana zarar vermedi."
Gerçek ortaya çıkmıştı. Daha önce bu beyefendiye karşı ne kadar nezaketsiz davrandığını düşünen Xie Lian, yüzünü kavradı ve ellerini ovuşturdu. Şimdi gerçek ortaya çıktığına göre, bu kişi ona iyi niyetle yaklaşmıştı, Xie Lian son derece utanmıştı.
Ona, ciddi bir şekilde eğildi ve şöyle dedi, "Ekselanslarına çok teşekkürler. Daha önce yanılmışım."
San-lang onu kaldırdığında beli zar zor havalanmıştı ve şöyle dedi, "Hiç de değil, hiç de değil. Hiç de zahmetli değildi."
Başını kaldıran Xie Lian, kendini biraz sıkıntılı hissetti. Bilinmeyen bir nedenden ötürü, kırmızı giyinmiş bu adamın oldukça ciddi ve düzgün bir görünümü olmasına rağmen, kaşları ve gözlerinin köşelerinde bir kahkaha izi varmış gibi hissetmeye devam etti. Beklendiği gibi, diğer tarafın onun karışık ve sefil davranışlarını nasıl tamamen gördüğünü düşününce, Xie Lian kendini biraz garip ve mahcup hissetti.
Kulağa ne kadar garip gelse de, Xie Lian akranları arasında zaten çok olgun kabul ediliyordu. Bu adama baktığı anda sakin kalamayacağını kim bilebilirdi ki. Bu onu oldukça tedirgin etti. Ancak, San-lang bunu fark etmemiş gibi görünüyordu ve "Bu çözüldüğüne göre, ben gidiyorum. Tao Ustası, tekrar görüşene kadar?" dedi.
Xie Lian içgüdüsel olarak, "Hn, tekrar görüşene kadar." dedi.
San-lang elini salladı ve dönüp gitti. Beklenmedik bir şekilde, kendine gelemeyen Xie Lian birkaç adım peşinden geldi.
Belki de nereye gitmesi gerektiğini bilmediğinden ya da belki de hala kafası karışık olduğundan. San-lang arkasına baktığında, Xie Lian irkildi ve ancak o zaman aklı başına geldi, aceleyle durdu ve başka bir yöne bakıyormuş gibi yaptı. Ancak, artık çok geçti.
Hafif bir kahkaha o taraftan geldi ve Xie Lian kulak memelerinin bile kızardığını hissedebiliyordu.
İnatla ona doğru bakan San-lang kollarını kucakladı ve gülerek, "Bir dahaki sefere tekrar karşılaşmamızı beklemeyelim. Şimdi doğru zaman olduğunu düşünüyorum. Ne dersin? Tao Ustası şimdi benimle bir içki içmeye razı mı?" dedi.
---
Daha önce gördükleri o zarif meyhaneye geri döndüler.
Xie Lian'ın yeni tanıştığı kırmızı giysili adam son derece cömertti, meyhanenin sunduğu en iyi yemeklerden ve şaraplardan dolu bir masayı dolduracak kadar sipariş verdi. Beklenmedik bir şekilde, yemekler sadece kraliyet sarayında servis edilenlerden aşağı değildi, hatta Xie Lian'ın daha önce hiç görmediği türden, son derece yeni bir şekilde hazırlanmış birçok yemek bile vardı. Açlıktan yiyip durdu, ancak geç de olsa San-lang'ın tüm bu süre boyunca yanağı eline dayalı, bakışları ona sabit bir şekilde bakarken karşısında oturduğunu fark etti. O bakış, sanki Xie Lian'ı yemeği olarak görüyordu.
"......"
Böyle bir bakışla bakılmasının sonucu olarak, Xie Lian bir kez daha huzursuz hissetti ve yerinde duramadı. Açlığından dolayı az önce kötü bir yemek vakti görgü kuralına uymadığına kendini ikna ederek, yemek çubuklarını bıraktı ve hafifçe öksürdü ve "...... Utanç verici bir şey görmene izin verdim." dedi.
San-lang, "Hn? Bunda bu kadar utanç verici ne var? Beni umursama. Lütfen, lütfen. Devam et." dedi.
Ardından, ikisinin kısa bir süre kavga ettiği mantou'yu aldı ve ifadesinde bir değişiklik olmadan ısırdı. Bunu gören Xie Lian, kendini daha da zor bir durumda hissetti.
Giysilerini düzeltti ve daha dik oturdu, sonra beyaz ipek şeridine baktı ve bu konu hakkında konuşmaya karar verdi. "Bu lanetli nesne neden vücudumda saklansın ki? Varlığını tamamen keşfedemediğimi düşünmek, sadece sanki......" Sanki çok uzun bir süredir üzerinde taşıdığı ve alıştığı bir şeymiş gibi.
O beyaz ipek sürekli olarak ona doğru yüzüyor, başını ve kuyruğunu sallıyordu. San-lang onu sıkıca tutmasa, muhtemelen çoktan onu bir pirinç köftesi gibi sarmış olurdu. Ona bakınca sanki...... onu çok seviyormuş gibi.
San-lang, Xie Lian'a doğru dalmasını engellemek için onu bir çubukla sabitledi ve küçük bir gülümsemeyle, "Bu lanetli nesnenin oldukça kötü alışkanlıkları var gibi görünüyor ve uygun bir eğitime ihtiyacı var." dedi.
Xie Lian, "Ona öğretmek yerine, önce kökenlerine baksak daha iyi olur." dedi.
İkisi de bir süre birçok konu hakkında konuştular. Xie Lian, küçük yaştan itibaren Xian Le imparatorluk sarayında büyümüş ve sonrasında kraliyet tapınağında eğitim görmüştü. Şimdiye kadar, bu kadar ilginç bir sohbetçi, bu kadar zengin deneyimler görmüş ve karşılaşmış biriyle hiç tanışmamıştı. San-lang'ın konuşmasını dinlerken gözleri parladı ve gülümsemeyi bırakamadı. Hatta neredeyse tüm dertlerini unuttu. Uzun bir süre sonra, önündeki tuhaf gizemlerden birini aniden hatırladı ve ciddi bir yüzle, "San-lang, birini duyup duymadığını sorabilir miyim?" dedi.
San-lang, o beyaz ipek parçasını yere fırlattı, zıplayamaması için bilinmeyen bir yöntem kullanarak gevşek bir şekilde yatmasını sağladı. "Kim?" dedi.
Xie Lian, "Şöyle bir şey. Hua Cheng adında birini arıyorum." dedi. Bu ismi duyunca, San-lang'ın kaşları kalktı.
"Hn. Eğer sorabilirsem, bu kişiyi arayarak ne yapmayı planlıyorsun?" dedi. Xie Lian samimiyetle, "Dürüst olmak gerekirse, bilmiyorum." dedi.
San-lang'ın tonunu dinleyen Xie Lian, San-lang'ın Hua Cheng'in kim olduğunu kesinlikle bildiğini tahmin etti ve tekrar, "Belki de senden bir şey sakladığımı düşünüyorsundur, ama gerçek şu ki, ben de onu bulmanın ne işe yarayacağını bilmiyorum. Bugün uyandığım andan itibaren çok garip bir durumda olduğumu keşfettim." dedi.
Bir nefeste her şeyi sıraladı, sadece bahsedilmekten çok utanç verici olan şeyleri atladı. Sonunda Xie Lian şöyle dedi, "Ve ben de düşündüm ki, bu kişi çok önemli olmalı. Eğer San-lang onun kim olduğunu biliyorsa, bana söylemeniz sizin için uygun olur mu?"
San-lang gülümsedi ve şöyle dedi, "Ah, bunda sakıncalı bir şey yok. Tao Ustası ve ben ilk karşılaşmamızda çok iyi anlaştığımız için, doğal olarak sana yardım etmek isterdim. Bu kişiye gelince, Hua Cheng......"
Xie Lian tüm dikkatiyle dinledi ve şöyle dedi, "Ee?"
San-lang, "Deli bir adam." dedi.
Xie Lian, "Nasıl deli?" dedi.
Hua Cheng bir kadeh şarap koydu ve kadehi eline alarak, "O bir mürit." dedi. "Kimin müridi."
"Xian Le Veliaht Prensi'nin."
"Öhö öhö öhö —"
Xie Lian aceleyle bir yudum çay yuttu, sonunda öksürebildi. "Bekle, bekle. Ben - bizim Xian Le Veliaht Prensi Xie Lian, henüz bir tanrı olmadı, peki nasıl bir mürid oldu?" dedi.
San lang, "Er ya da geç. Sonuçta, tanrılar da böyledir. Birinin tanrı olduğunu söylerseniz o zaman o bir tanrıdır ve birinin tanrı olmadığını söylerseniz o zaman o bir tanrı değildir. Eğer isterse, o zaman öyledir." de.
Xie Lian gülmeli mi yoksa ağlamalı mı bilmiyordu. "Elbette bu çok sıradan!" dedi.
Bir duraklamadan sonra ekledi, "...... ancak, Veliaht Prens'in, Kraliyet Majesteleri'nin kesinlikle bir tanrı olacağına gerçekten inanıyor mu?"
San-lang yavaşça, "Bu fikir değil." dedi.
Bunun ardından gülümsedi. "Bu inanç."
Xie Lian da gülümsedi ve "O zaman bu kişinin beklentilerini boşa çıkarmamalıyım." diye düşündü.
Kollarını kavuşturarak, "Peki, bu Hua Cheng ile nerede tanışabilirim?" dedi.
San-lang, "Tao Ustası, onunla gerçekten tanışmak istiyor musun?" dedi.
Xie Lian, "Evet." dedi.
San-lang'ın bu fikrini onaylamadığı anlaşılıyordu. "Ama Hua Cheng çok kötü." dedi.
Xie Lian hafifçe kaşlarını çatarak, "Çok kötü mü? Nasıl kötü olabilir?" dedi.
Yükseleceğine ikna olmuş bir müridin kötü bir insan olacağına inanmaya pek istekli değildi. San-lang, "Bunun hakkında......" dedi.
Tam o anda, Xie Lian bir şey fark etti.
Şimdiye kadar çok dikkatliydi ve San-lang'a doğrudan bakmıyordu. Şimdi, ikisi de bir süre etkileşimde bulunduktan ve birbirlerine ısındıktan sonra, sonunda rahatlamaya ve istediği gibi doğrudan bakmaya başlamıştı.
San-lang'ın ellerinden biri, tüm bunlar olurken yan taraftaki bir korkuluğun üzerinde duruyordu, parmağı korkuluğa ne çok hafif ne de çok ağır olmayan bir şekilde vuruyordu. Beş parmağı uzun ve zarifti ve üçüncü parmağında, bir düğümün parlak kenarı gibi ince kırmızı bir iplik vardı. Xie Lian hemen çay evindeki olayı düşündü, şarkıcı kız şarkı söylüyordu ve aklından bir dizi karmakarışık ve dağınık görüntü geçti: tül yatak perdelerinin altında, iki el, on parmak sıkıca birbirine kenetlenmişti. Yukarıda yatan ele, kırmızı bir iplik bağlanmıştı.
#translation#çeviri#heavens official blessing#mxtx tgcf#tian guan ci fu#hua cheng#xie lian#hualian#hua cheng x xie lian#hualian art#tgcf extras#tgcf spoilers#tgcf hua cheng#tgcf xie lian#tgcf text post#tgcf tag#mxtx fandom#mxtx fanart#extra chapter#danmei#novel#tgcf fandom#mu qing#fang xin#san lang#taizi dianxia#xie lian my beloved#translation by me#book blogger#tgcfedit
10 notes
·
View notes
Text
Seni seviyorum. Sen de beni sevme.
Bir portakal ağacının hayatı boyunca yetiştirdiği 18.000 portakaldan sonuncusu ol ve C vitamini olarak girdiğin vücuttan büyük bir fikir olarak çık; Esatir-i Yunaniye seni de yazsın.
Benim için bir zeytin fidanı dik, zamanla ‘ölmez ağacı’ olur adı; en az 3000 yıl yaşar ve yaşadığı zaman boyunca da hiç kimseyi öldürmez.
Benim için bir cümleden ibaret olacağına, işçiliğiyle göz kamaştıran bir ana fikir ol.
Eski balıkçılardan dinlediğin bir efsaneyi hatırla ve suyun altında burun buruna geldiğin bir orfozun gözlerine bakıp “Neden öyle büyük büyük bakıyor?” derken, suyun altında bir denizkızı gördüğü için öyle bakıyor olabileceğini düşün.
Kaz Dağı‘nın eteklerinde sakız reçeli, mor kekik, kuru incir, zeytinyağı, limon kekiği ve ada çayı satarak ailesini geçindiren ve okul masraflarını dahi kendisi çıkartan 12 yaşındaki bir çocuk ol. Bir çocuk ol ve kafiyelere uyma.
Sigara tütününden deniz atı yap.
Senden daha iri cüsseli bir adamla güreş tut.
Adı “Sefil” olan mutlu bir fil çiz.
Hava kararsın.
Assos antik kentine, “tarihi eser kaçakçısı” şüphesiyle tutuklanabileceğine aldırmadan, kapıları kapandıktan sonra tel örgülerinin altından sürünerek kaçak gir. Tüm Athena Tapınağı senin olsun.
Hayatının en güzel manzarasına karşı o gece kırmızı şarap iç; yıldızlar altında Zeus‘a bir dal sigara kurban et.
17 notes
·
View notes