Tumgik
#Hepsi birbirinden güzel filmler
donedonemevlana · 3 months
Note
Ya filmkoliksen yaz vibe film önersene pls
Geç cevapladım kusura bakma soruyu çok ciddiye aldığım için bütün film listelerimi karıştırdım
Bu arada çok tatlı bi kategorize etme şekli ben hiç yaz enerjisi kış enerjisi olarak ayırmamıştım filmleri. Bence yaz vibe dediğin hep romcomlardan alınıyor. O nedenle romcom sevmiyorsan söyle. Mesajımı görünce tekrar yaz boşa uğraşmadım diyim
1 Stranger Than Fiction
2 PK
3 Annie Hall
4 Paris'te Gece Yarısı 🌌
5 Ölü Ozanlar Derneği
6 La La Land
7 Aşkın 500 Günü
8 Mean Girls
9 Big Fish
10 Rüzgar Gibi Geçti
11 Can Dostum
12 Truman Show
13 Eternal Sunshine of the Spotless Mind
14 13 Reasons I Hate About You
0 notes
lfmcn · 9 months
Text
En İyi Yılbaşı Temalı Filmler
Tumblr media
Sevgili okuyucular, Bu yazıda size yıl başı için en sevilen filmlerinden bazılarından bahsedeceğim. Şahane Hayat, Yılbaşı Hikayesi, Aşk Her Yerde, 34. Caddedeki Mucize, Eğlenceler Oteli, Bir Noel Masalı ve Tesadüf gibi Noel temalı filmler, bu özel zamanı daha da heyecanlı ve unutulmaz kılıyor. Her biri farklı bir hikaye anlatıyor, ama hepsi de sevgi, umut ve mutluluk dolu. Bu filmleri izleyerek, Noel ruhunu doyasıya yaşayabilir ve sevdiklerinizle birlikte keyifli vakit geçirebilirsiniz. Hadi gelin, bu özel filmleri birlikte keşfedelim!
Tumblr media
İşte Yeni yıla girerken ailece izlenebilecek en güzel ve eğlenceli filmler;
Tumblr media
Şahane Hayat / It’s a Wonderful Life
Bir yıl daha sona eriyor ve yeni yıla girerken, aile ve arkadaşlarla birlikte geçirilen zamanın keyfini çıkarmak için mükemmel bir yoldur **yıl başı filmleri** izlemek. Özellikle **yeni yıl temalı filmler**, yılın son günlerinde ve yeni yılın ilk günlerinde izleyicilere keyifli anlar yaşatır. İşte bu noktada **şahane bir film** olan "Şahane Hayat / It’s a Wonderful Life" karşımıza çıkıyor. Bu klasik film, her yıl milyonlarca kişi tarafından izlenmeye devam ediyor. Film, hayatın değerini ve insan ilişkilerinin önemini anlatarak izleyicilere eşsiz bir deneyim sunuyor. Yılbaşı gecesi için mükemmel bir seçenek olan "Şahane Hayat", George Bailey'nin hikayesini anlatıyor. Bailey, intihar etmeyi düşünürken, meleğin yardımıyla hayatının değerini tekrar keşfeder. Bu duygusal ve düşündürücü film, yeni yıla girerken izleyicilere ilham veriyor.
Tumblr media
Yılbaşı Hikayesi / A Christmas Story (1983)
Yılbaşı Hikayesi, noel tatili boyunca yayınlanan klasik yeni yıl filmleri arasında yer alıyor. Bu film, nostaljik bir havayı ve aile bağlarını ön plana çıkararak izleyicilere eşsiz bir yıl başı filmleri deneyimi yaşatıyor. A Christmas Story, 1983 yapımı olmasına rağmen hala pek çok kişi için noel döneminin vazgeçilmezleri arasında bulunuyor. Filmin ana karakteri olan Ralphie, yılbaşı hediyesi olarak hayalini kurduğu kızıl ryder tüfek için her yolu denemektedir. Ancak ailesi ve öğretmenleri ona bu hediyeyle herhangi bir zarar gelebileceğini düşünerek tüfeğe karşı çıkarlar. Ralphie'nin zorlu ama eğlenceli noel macerası, izleyicilere unutulmaz anlar yaşatıyor. Film adı Yönetmen Oyuncular Yılbaşı Hikayesi Bob Clark Peter Billingsley, Melinda Dillon, Darren McGavin
Tumblr media
Aşk Her Yerde / Love, Actually (2003)
Aşk her yerde filmini izlemeyeniniz yoktur herhalde! Klasikleşmiş yeni yıl temalı filmler arasında yer alan bu film, romantik komedi sevenlerin favorisi. Başrollerde Hugh Grant, Keira Knightley, Emma Thompson gibi usta oyuncuların bulunduğu film, birbirinden farklı ve komik hikayeleri içermektedir. İzlemeyenler için yeni yılın vazgeçilmezlerinden birini kaçırdığınızı düşünüyorum. Film, yeni yılın ruhunu ve aşkın her yerde olduğunu tüm güzelliğiyle anlatıyor. Yıl başı filmleri arasında Love, Actually, her yaştan izleyici için keyifli bir seçenek. Yılbaşı akşamı için arkadaşlarınızla veya ailenizle keyifli bir film gecesi düzenlemek istiyorsanız, bu film tam da aradığınız türden. Her karakterin birbiriyle kesişen yollarını izlerken hem eğlenecek hem duygusal anlar yaşayacaksınız. Romantik komedi sevenler için kaçırılmayacak bir yapım olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Yeni yıl temalı filmler içinde Love, Actually, her yılbaşı akşamında tekrar tekrar izlenen bir kült filmdir. Filmin içeriğinde romantizm, komedi, dram ve tabii ki yeni yılın getirdiği umut dolu hisler bir arada bulunuyor. Bu yüzden yeni yılın coşkusunu doyasıya yaşamak isteyenler için kesinlikle önerilir. Love, Actually ile yeni yılın keyfini çıkarmak için bir araya gelip konsept bir film gecesi düzenlemek harika bir fikir olabilir.
Tumblr media
34. Caddedeki Mucize / Miracle On 34th Street
34. Caddedeki Mucize, yılbaşı ruhunu en iyi yansıtan ve her yıl izlenmesi kaçırılmaması gereken bir film. Bu klasik film, gerçek bir Noel hikayesini anlatır ve izleyicilere yılbaşı ruhunu yaşatır. 1947 yapımı olan 34. Caddedeki Mucize, Noel Baba'nın gerçekten var olup olmadığını sorgulatan bir hikaye anlatıyor. Macy's alışveriş merkezinde işe başlayan Kris Kringle, kendisini gerçek Noel Baba olarak tanıtır ve çocukların dilek listelerine uygun hediyeler getirir. Ancak bu durum işvereni ve birçok insan tarafından tuhaf karşılanır. Film, izleyicileri hem gülümseten hem de duygulandıran bir hikaye sunuyor. Büyüklere ve küçüklere hitap eden yıl başı filmleri arasında başı çeken 34. Caddedeki Mucize, her yıl tekrar tekrar izlenesi bir başyapıt.
Tumblr media
Eğlenceler Oteli / White Christmas (1954)
Yılbaşı temalı filmler arasında klasikleşmiş olan Eğlenceler Oteli, 1954 yapımı bir müzikal komedi filmidir. Başrollerinde Bing Crosby, Danny Kaye, Rosemary Clooney ve Vera-Ellen gibi dönemin ünlü oyuncularının yer aldığı bu film, her yılın vazgeçilmez yıl başı filmleri arasında yer alıyor. Filmde, iki eski savaş arkadaşı olan Bob Wallace ve Phil Davis, Nevada'da bulunan bir otelde Noel konseri vermek üzere harekete geçer. Fakat otele vardıklarında, otelin sahibi Edmund ve Emma'nın maddi sıkıntılar içinde olduğunu öğrenirler. Bunun üzerine arkadaşlar, otelin kurtarılması için ellerinden geleni yapmaya karar verirler. Başta müzikal sahneler olmak üzere yeni yıl filmleri arasında görsel anlamda oldukça etkileyici olan Eğlenceler Oteli, dansları, müzikleri ve duygusal hikayesi ile izleyicilerine unutulmaz bir yılbaşı deneyimi yaşatmayı başarıyor. Film, aynı zamanda unutulmaz White Christmas şarkısı ile de adından sıkça söz ettirmektedir.
Tumblr media
Bir Noel Masalı / A Christmas Tale (2008)
Bir Noel Masalı / A Christmas Tale (2008), izleyenleri duygusal anlamda etkileyen ve yeni yıl ruhunu en güzel şekilde yansıtan harika bir film. Yılbaşı temalı filmler arasında her yıl tekrar tekrar izlenen bu film, Noel ruhunu en iyi şekilde yansıtıyor. Bir Noel Masalı, aynı zamanda bir aile filmi olarak da dikkat çekiyor. Ailenin önemi, birbirine destek olma ve sevgi dolu anların ön plana çıktığı bu film, izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor. Yıl başı filmleri arasında her zaman özel bir yere sahip olan A Christmas Tale (2008), izleyicilere duygusal anlamda yoğun bir deneyim yaşatıyor. Bu filmi izlerken, yeni yılın coşkusunu ve aile sıcaklığını hissetmemek imkansız! Film Adı. Yönetmen          Yıl Bir Noel Masalı Arnaud Desplechin      2008
Tumblr media
Tesadüf / Serendipity (2001)
Tesadüf filmi, yeni yılın tadını çıkarmak isteyen sinemaseverler için harika bir seçenektir. Bu romantik komedi, yılbaşı temasıyla ve keyifli hikayesiyle izleyicilere unutulmaz bir film deneyimi sunuyor. Filmin başrollerinde John Cusack ve Kate Beckinsale gibi usta oyuncular yer alıyor. Yılbaşı ruhunu en iyi yansıtan filmlerden biri olan Tesadüf, izleyicilere romantizm dolu bir gece vaat ediyor. Yıl başı filmleri arasında yer alan Tesadüf, aynı zamanda tesadüflerin hayatımızdaki önemine odaklanıyor. Oldukça eğlenceli ve duygusal bir hikayesi olan film, yeni yılın coşkusunu ve heyecanını en iyi şekilde yansıtıyor. Kate Beckinsale ve John Cusack'ın muhteşem performanslarıyla izleyicileri kendine hayran bırakan bu film, yeni yıl akşamınızı renklendirecek. Read the full article
0 notes
mevsimsizcicek · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Güle Güle 2018.
Bu dönem 100’ün üzerine ödev yüklemişiz. Ayıptır söylemesi ben epey uzun yazarım her ödev için yaklaşık 5 sayfa yazdığıma eminim. Bu demek ki 500 sayfa yazı yazmışım 3 ay içerisinde.  Keşke aklımdakileri yazsaydım bu geçtiğimiz bir yıl boyunca. Belki şimdi bir kitabım olacaktı.
Çok yazı yazdım bu yıl. Geneli ödevlerim içindi. Günlüğün başına geçtiğim zamanlar ise hep bunaldığım zamanlar oldu. Yıl sonları yazılarımı ise bir başka seviyorum. Burada yazmadan önce yılın son günü günlüğüme yazıyordum ve madde madde tek cümlelik notlar oluyordu bunlar. Akademik yazıya alıştığımdan mıdır bilinmez ne zaman uzun bir yazı yazacak olsam kafamda hemen bir taslak beliriyor. Önce ana iskelet sonra ara başlıklar ve onların destekleri. Geçen yılımı değerlendirdiğim yazım için yine bir taslak belirdi kafamda. Yoksa hayatta dökemem içimdekileri. Haydi başlıyorum:
Kendimi çok sevdim.
Eğer bir gün hayatınızda ki en büyük pişmanlığınız ne deseler dört yıllık lise hayatım derim. Allah başka pişmanlık vermesin elbette. Bir dört yıl daha geçti ben mezun olalı. Ama bomboş geçen o dört yılımın üzüntüsü hiç çıkmıyor içimden. Hep geçmişe bağlı bir insan oldum. Hep. Odamın her biri köşesi hayatımın belli başlı dönemlerinden fotoğraflarla dolu. Ama liseden bir fotoğraf dahi bastırıp asmak istemedim. Çok üzdüm kendimi. Çok yıprattım. Çok canımı acıttım. Çok hırpaladım. Hepsini bizzat ben kendime yaptım. Halbuki öyle imkanlar içerisinde yüzüyordum ki. Şimdi düşününce aklım şaşıyor. Gittikçe düştüm, düştüm düştüm. Sonra bir gün dünyanın en klişe sözü ben de işe yaradı. Bu dünyada bir tane mutlufil var. Aiy cümlenin basitliğine ve klişeliğine bir bakın. Komik. Sonra. Sonrası yok. Söylemesi kolay ama yapması zor bir süreç. Her şeyini sevmek. Hatalarımı, eksikliklerimi, artılarımı, çabuk sinirlenişimi, çok duygusal oluşumu, kalabalıklardan kaçışımı, sessizliği sevişimi, saçımda sayısı gittikçe ve ciddi şekilde artan beyazlarımı, belirli günlerde çıkıp beni deli eden sivilcelerimi, küçükken düştüğüm iki metrelik çukur sonrası eğilmiş burnumu, gülünce kısılan gözlerimi, utanınca bozulunca sinirlenince saliseler içerisinde kızaran yanaklarımı…. Hatalarımı çok sevdim mesela. Yaptığımda beni deli eden, ben bunu nasıl yaparım, şimdi ne yapacağım dedirten hatalarımı çok sevdim. Her biri sayesinde yeni bir şeyler katmaya çalıştım kendime. Eksikliklerimi de çok sevdim. Hala tamamlayacak parçalarım var çünkü. Bir tek çok kırılgan oluşumu sevemedim ben bu yıl. Çok yıpratıyor beni. Öyle böyle değil. Bazen sabahlara kadar düşünüyorum, duş alırken, yemek yerken, yürürken. Hiç çıkmıyor kırıldıklarım içimden. Bir türlü kaba tabirle salmayı öğrenemedim. Kendini sevmek çok uzun bir yol. Hep sevebileceği bir şeyler buluyor insan kendin de. Bu yol devam edecek gibi. Etsin de zaten.
Güzel kitaplar okudum.
Evinde kütüphaneyle  ve kitapları seven bir aile de büyümüş olmak hayatta şükrettiğim en büyük nimet. Küçük bir ilçede yaşadık. Tatillerde Ankara’ya geldikçe elimizde kitap poşetleriyle gittik eve. Birbirinden güzel klasikleri çok erken yaşta okuyabildim. Kitaplar hakkında konuşacak bir çevrem oldu. Kitapçılara gidip, kendi okumak istediğim kitapları seçebildim. Hep çok şükrediyorum bunun için. Bu yıl çok kitap okuyamadım fakat okuduğum sayısı hayli az olan kitaplar öylesine güzeldi ki. Hepsi de harika zamanlar da çıktılar karşıma. Okuduğum cümlelere en çok ihtiyacım olan zamanda. Bir Kendime Düşünceler okudum mesela. Beni sarsan, kendime getiren. Bir İnsan Olmak okudum. Hatalarımı sevmeyi biraz da onunla öğrendim. Halil Cibran okudum. Üzerimdeki yükleri tek tek atmaya çalıştım. Bu böyle gider. Çok teşekkür ederim Allah’ım kitap sevgisini bana aşılayan, televizyon saatlerimizin yerine okuma saatlerimizin olduğu bir evde büyüdüğüm için.
Zaman yönetimi beni üzdü.
Üç yıldır düzenli ajanda kullanıcısıyım. Bir güne başlarken yapacağım iş bellidir. Aylık planlarım vardır. Fakat gelin görün ki bir türlü zamanımı verimli kullanmayı öğrenemedim. Bu yıl o kadar savaştım ki erken kalkmak, sabahın güzel saatlerini kullanabilmek için. Gece rahat uyuyayım diye denemediğim çözüm kalmadı. Kendimi başarısız saydığım tek konu olabilir. Ama yok vazgeçemem. Bu zaman yönetimi işini çözmeliyim. Sabahlarla barışmalıyım.
Bir insan hiç mi spor yapmaz.
Ben koşardım. Yürürdüm. Yüzerdim. Kısacık boyumla çok güzel basketbol oynardım. Kilomdan yana bir problemim yok olsa da kendimi seviyorum sloganından sonra gözüme batmadı. Fakat kendimi çok hantal hissediyorum. Bazen yataktan çıkarken sanki bir tuğla olmuşum gibi hissediyorum. Okula gidip gelirken ve kampüs içerisindeki yürüyüşlerimi saymazsak bu spor açısından utanılacak bir yıl yaşadım. Beni en çok yoran şeylerden birisi sürekli fiziksel olarak yorgun ve bitkin hissetmemdi. En azından hatamın farkındayım diyerek bir süre kendimi kandırmayı seçiyorum ama bunu da bir çözüme kavuşturmam gerek.
Güzel etkinliklerdi ama.
Hem de nasıl. Bu yıl birbirinden harika etkinliklere katıldım. Çok güzel oyunlar izledim, operaya gittim. Çok güzel filmler seyrettim. 25’ten önce 25 listemdeki bir maddenin üstünü canım Mabelciğimin konseriyle çizdim. Tek başıma sinemaya gittim. Kendimi dinledim. Tek başına iki yolculuğa çıktım. Çok güzel yerleri gördüm. Hepsini tüm hücrelerim tadını çıkarana kadar doya doya yaşadım.
Arkadaşlarım için çok teşekkür ederim.
Her gün şükredilecekler listesi ilk beş maddeden biri. Arkadaşlarım. Nicelik olarak az fakat nitelik olarak dünyalara bedel arkadaşlarım. Planlı olmayı, hayatta mutlu olacak şeyleri görebilmeyi, nefes almayı, gerektiğinde ara vermeyi, sevmeyi, gülmeyi, hayaller kurmayı, biz bunu yaparız demeyi öğrendiğim arkadaşlarım. Yanlarında sınırlarından kurtulmuş bir ben olabildiğim arkadaşlarım. Bu yıl bana çok iyi geldiniz. Teşekkür ederim.
Dağ evi.
Canım F. bu başlık senin için. Birbirimize komşu olduğumuz dağ evimizi hatırlıyorsundur. Seninle ilgili ne yazsam sonunda ağlarım. Sevgili Çikolatalı kurabiye, komşu olduğumuz dağ evimizde bir ikindi vakti beş çayımızı içmek dileğiyle. İyi ki yanımdasın.
Ortaya karışık.
Ben çok büyüdüm bu yıl. Peşinden koştuğum boş hevesleri bir bir balon gibi patlattım. Aklımdan çıkarmakta zorlandığım yüklerimi, bir bir sırtımdan atmaya çalıştım. Daha çok çocuk oldum. Daha çok yetişkin oldum. Çok fazla ağladım. Çok fazla güldüm. Zehirlendim. Sabaha kadar klozet başında ağlayarak geçirdiğim, su içmenin, yemek yemenin  zulüme döndüğü gün yaşamın korkunç ciddiyetini öğrendim. Annemin acilen ameliyata alındığı, telefon başında delirmiş gibi haber beklediğim gün kaybetme ihtimalinin ürkütücü gerçekliğiyle tanıştım.  Hakkımı daha çok savundum. Hataları daha çok gördüm. Daha çok eleştirdim. Daha çok yapıcı oldum. Yaptığım işin en iyisini yapmak için daha çok savaştım. İnsanların ne kadar kolay iftira uğrayabileceklerini başıma böyle bir olay gelince anladım mesela. İnsanların ne kadar tehlikeli olabileceğini de. Hırsın ne kadar korkunç bir şey olduğunu da. Bu konuda dua etmenin önemini de.
Muhtelemen yazacağım daha tonlarca şey var. Ama onlar günlüğüme. Belki bir gün kitap olurlar.
30.12.2018
57 notes · View notes
mantikutayr · 6 years
Text
bu hafta sizden gelen filmler ve ikinci kez izlediğim iki film: stalker ve torino atı. 
on günlük tatilim bitmek üzere, izlemek istediğim onca film vardı ama sizden öneri filmleri alınca bu filmlere öncelik verdim. sırasıyla da hepsini izledim. hepsi birbirinden güzel ama içlerinden bazıları biraz daha fazla etkiledi beni. 
sarmaşık - tolga karaçelik’in izlediğim ilk filmi. birkaç gün sonra kelebekler’i de izleyince tam oldu, tanıştık gibi oldu.. bana göre sinemada herhangi bir şeyi anlamlandırabilmek için önemli olan sembol okuyabilmek. metaforlar, semboller.. sarmaşık filminde bolca kullanılmıştı. farklı kültürel ve etnik özelliklere sahip 5 adamın bir gemide üç ay boyunca kalmak zorunda oluşu.. ve temsil ettikleri toplumsal gruplar. kelebekler filmi için düşündüklerimi yazmıştım. önce sarmaşık sonra kelebekler. 
nocturnal anima - gece hayvanları  / tom ford  izlediğim ikinci film. zihnimde oluşturduğum bir diyalogla yazmıştım düşündüklerimi ( spoiler.) listemde olan bi filmdi, dücane cündioğlu’nun önerileri arasındaydı aynı zamanda. başka bi dönemimde izleseydim belki bu kadar etkilenmeye bilirdim. film güzel film ama keşke o anki ruh halimle izlemeseydim, izlediğimden beri  filmin sonu ara ara gözümde canlanıyor. keşke izlemeseydim dedirtecek kadar ama dediğim gibi bu tamamen kişisel bi durumdu. 
dupa dealuri - tepelerin ardında / cristian mungiu üçüncü filmim. bi yetimhanede zor şartlarda beraber büyüyen  alina ve voichita. yetimhaneden ayrıldıktan sonra  voichita almanya'da tek başına ayakta durmaya çalışırken  alina, romanya'da bir manastıra sığınmış. tabi dünya’ya baktıkları yer artık aynı değildir.  dinin toplum üzerindeki etikisi.. ‘’baba’’nın şu repliğini sevdim ama:  ‘’bir yere giden kişi asla aynı insan olarak geri dönmez.‘’
bacalaureat / mezuniyet - cristian mungiu dördüncü ve konusu basit gibi görünen ama bana göre tam anlamıyla  sarsıcı bi film. graduation, izleyen herkesin -en az bir kere- penceresine taş attı. kızını ‘’dürüst’’ bi şekilde yetiştiren baba ve arkasından gelenler.. eminim bazılarımız izlerken ‘’ne var canım ne yaptı ki..’’ diyecek.. zaten işin raydan çıkışı burada oluyor ya da pencereye taş. repliklerine cevap verdiğimi hatırlıyorum:  ‘’dürüst bir dünyada yaşamıyoruz. hepimizin sırları var.’’ öyle mi? peki bu dürüstlüğü sağlayacak olan kim? “onlar’ın silahlarını kullanmak” ne de olsa günah sayılmaz değil mi? 
ne diyorduk: “ahlaken zayıf olanların her zaman bir mazereti vardır zaten.”
45 yıl -  andrew haigh beşinci filmim. yine nocturnal anima gibi tamamen kişisel olarak garip bi biçimde etkiledi bu film. haigh, birinin ömrü boyunca başkasıyla olsa dahi, aklını, kalbini işgal ettiği kişinin durumu da inceleseydi.. ki o zaman altıncı filmi izlemeyi günler sonraya ertelemek zorunda kalırdım sanırım. beni etkiledi ama, aması olan bi filmdi. 
what if -  an / christoforos papakaliatis altıncı filmim ve laterna ♥  programlı müzikleri kolu çevrilerek çalınan ayaklı bir tür org  yunanistan’da turistik yerlerde yaşlı amcaların sokaklarda çaldığı müzik aleti olarak da biliniyor. sırf o  laterna sahneleri için bi kez daha izlerim. film kader, an, zaman, aşk ve daha böyle bi çok kavramı sorgulattığı için sanırım öneriler arasında en etkilendiğim film oldu. 
fitzcarraldo - werner herzog yedinci filmim: batı almanya - peru ortak yapımı dramatik macera filmi. saplantılı bi opera aşığının ( fitzcarraldo ) güney amerika ormanlarında opera binası inşa etme çabaları anlatılmakta. film, perulu kauçuk kralı carlos fermín fitzcarrald'ıni gerçek hayat hikâyesinden uyarlanmış. evet güzel bi filmdi. 
sorun yaratan adam ya da uyumsuz adam -  jens lien sekiz bu sorun yaratan adam’ın hikayesi benim ‘’homasa cut şehrinde’’ isimli öykümün neredeyse aynısı. film ilerlerken hadi be demektenjgfkh çok garip.. bi sistem eleştirisi gibi duran filmin bazı sahneleri vardı ki kendi öykümden biliyorum :) burasını devam ettirirsem  spoiler olacak.. şöyle yapabiliriz belki filmi izleyecek olanınız sistemin dışında başka bi anlatım bulursa  benimle paylaşır, yani paylaşmasını isterim.
geldim ikinci kez izlediklerime: 
stalker - iz sürücü / andrey tarkovski 
yıllar önce izlemiştim iz sürücü’yü. tam olarak oturtmak için ikinci kez izlemem gerçekten çok iyi oldu. iz sürücü yasaklanmış ve kuşatılmış olan bölge’ye giden yolda bir profesöre ve bir yazara öncülük etmekte. yazar: ilham kaynağını aradığını ve sonrasında onun yalan olduğunu söyleyen, prof.: sırt çantalı -  sembolik olarak kitabi bilgi olarak yorumlanabilir.- fizik profesörü ve bilimi temsil ettiğini söyleyebiliriz. ‘’ gerçeği aramak.’’.. filmdeki köpek sete yanlışla girdiği ve filmin atmosferine uygun olduğu için sonradan dahil edildiği gibi bilgi var öyle olsun ya da olmasın köpeğin durduğu yer belki de nefstir. ikinci kez izlediğim için adım adım not ala ala gittim öyle fazla ayrıntı var ki o notları da toparlamam zaman alabilir..  “eğer en derindeki dileğinizi gerçekleştirme fırsatınız olsaydı, bunu gerçekten ister miydiniz?” stalker üzerine aldığım notlardan da yardım alarak yeniden üzerine düşünüp  uzun uzun yazmak istiyorum. 
the turin horse - torino atı -  béla tarr 
tarr son filmim dediği torino atı, stalker’e oranla çok daha fazla beni yoran çok daha fazla üzerine düşünmek için zaman ayırdığım film oldu. atla sisler içinde bir yolculukla başlıyor.. atın sembolize ettiği şeyi bulup filmi oradan okumak gerekiyor aslında. iyinin ve kötünün ötesindeyse bu film, at: iyi olanı temsil etmeli.. atın kırbaçlanması -  nietzsche. başlı başına  nietzsche. filmin özeti olan şu konuşmayı bırakıp bitireyim:  “her şey mahvoluyor. her şey değersizleşti. fakat şunu söyleyebilirim ki, onlar mahvetti ve değersizleştirdi. çünkü sözde masumane insani yardımla gelen bir çeşit afet değil bu. tam tersine insanın kendi kararlarıyla ilgili bu, kendi kararlarının kendisinin önüne geçmesiyle. tabii ki bunda tanrı’nın da eli var. hatta bana kalırsa, büyük bir payı var. ve bu pay ne olursa olsun, hayal edebileceğin en korkunç yaratılışa sahip. çünkü görüyorsun sen de, dünya bayağılaştı. benim ne söylediğimin bir önemi de yok, çünkü her şey satın alınarak değersizleştirildi. sinsi, alçakça bir savaşla ele geçirdiklerinden beri, her şeyi adileştirdiler. her neye dokundularsa, ki her şeye dokundular, onu değersizleştirdiler. işte bu nihai zafere kadar giden yoldu. muzaffer bir sona doğru giden. ele geçir, değersizleştir. değersizleştir, ele geçir. ya da istersen farklı şekilde de ifade edeyim: dokun, değersizleştir ve dolayısıyla ele geçir. ya da, dokun, ele geçir ve dolayısıyla değersizleştir. durum bu şekilde yüzyıllardır devam ediyor. yüzyıldan yüzyıla, her çağda. bazen sinsice, bazen kabaca, bazen kibarca, bazen acımasızca ama durmaksızın devam ediyor. değişmeyen tek şey ise şekli, pusudaki bir sıçan saldırısı gibi. çünkü bu mükemmel zafer, diğer taraf için de aynı şekilde gerekliydi. mükemmel, bir şekilde önemli ve asil olan her şey, böylesi bir savaştan kaçınmalı. herhangi bir mücadeleye girmemeli, bu sadece bir tarafın aniden mükemmelliğini, büyüklüğünü ve asilliğini kaybetmesi demek. şimdi kurdukları pusudan yönettikleri dünyaya saldırıyor bu kazanan galipler ve birilerinin onlardan bir şey saklayabileceği küçük bir köşe dahi yok. ellerini attıkları her şey zaten onların çünkü. ulaşamayacaklarını düşündüğümüz şeyler bile, ki onlar her yere ulaşır. çünkü gökyüzü şimdiden onların, düşlerimizin olduğu gibi. onların zaman, doğa ve sonsuz sessizlik. hatta ahlaksızlık bile onların, anladın mı? her şey ama her şey sonsuza dek kayboldu! ve o asil, önemli ve mükemmel pek çok şey orada kaldı, bilmem izah edebildim mi? bu noktada çark ettiler, durup anlamaya başladılar ve kabul etmek zorunda kaldılar, ne tanrının ne de tanrıların olmadığını. mükemmel, önemli ve asil olanın ise bu doğruyu en başından beri anlayıp kabul etmesi gerekiyordu. tabii onlar bunu anlamaktan oldukça yoksundu. inanmış ve kabul etmişlerse de, bunu anlamamışlardı. şaşkın ama boyun eğmemiş bir şekilde orada dururlarken bir şey oldu ve beyinlerinde çakan bir kıvılcım, sonunda onları aydınlattı. ve birden ne tanrının ne de tanrıların olmadığını fark ettiler. birden ne iyinin ne de kötünün olmadığını gördüler. akabinde görüp anladılar ki, eğer öyleyse aslında kendileri de yoktular! söndüler, yanıp kül oldular dediğimiz an bunlar olmuş olabilir sanıyorum. çayırda cayır cayır yanmaya bırakılan bir ateş gibi söndü ve yanıp kül oldu. biri daimi kaybedendi, diğeri doğuştan kazanan. mağlubiyet, galibiyet. mağlubiyet, galibiyet ve bir gün yine bu civarlarda fark etmek zorunda kaldığım ve sonunda fark ettiğim bir şey oldu, ben hatalıydım. şu dünyada herhangi bir değişimin asla olmamış olduğunu, ve asla olamayacak oluşunu düşünürken gerçekten de hatalıydım. çünkü, inan bana, artık biliyorum ki, bu değişim aslında gerçekleşti.”
11 notes · View notes
cantugakkas · 6 years
Text
Değerli dostlar,
7 yıllık Imdb üyesi olarak 1800’ü aşkın film izlemiş ve puanlamış bir film sever olarak, sizlerle izlemiş olduğum filmlerin yorumlarını paylaşma kararı almış bulunmaktayım. Eğer izleyecek filmler arıyorsanız, umuyorum ki film kritiklerim sizlere yardımcı olur. Hayatlara dokunabilmek ve dünyaları keşfetmek hisleriyle filmlerin her zaman yeri başka olmuştur bende… Film ve hayal dolu keyifli seyirler!!!
Tumblr media Tumblr media
Shakespeare’in en başarılı trajedilerinden biri olsa da Hamlet ve Machbeth gibi oyunlarının yanında her zaman geri planda kalmış oyunlarından biri olan King Lear modernleştirilmiş haliyle sinema filmi değil, bir televizyon filmi olarak uyarlanırken Anthony Hopkins, Jim Broadbent, Emma Thompson, Emily Watson gibi oyuncu kadrosuna sahip. Konusu; Yaşlanmakta olan Kral Lear, topraklarını 3 kızı arasında paylaştırmaya karar verir. Yaşça büyük olan kızları Goneril ve Regan, süslü sözlerle kralın aklını çelerken, en küçük kızı Cordelia ise ablalarının entrikaları sonucunda babası tarafından reddedilir. Onu gerçekten seven tek kızını uzaklara gönderen ve dalavereci, çıkarcı kızlarına ülkeyi teslim eden kral, bu kararı ile hem kendisinin hem de ülkesinin kaderini mühürler. Kralın kararı, trajediyi ve felaketleri beraberinde getirecektir… Eserinde olduğu gibi filmde de bu karmaşık yapının fazlalığını ve sembolik anlatımın derinliğini hissediyor ve yapımda da olayları anlamakta güçlük çekiyorsunuz. Hiçbir uyarlama piyesin kendisi kadar iyi olmasa da bu modern uyarlama ile oyunculuklarla birlikte Shakespeare’i hissetmek filmi güzel yapan ve anlamlandıran değerler olsa gerek. İyi bir tiyatro izleyicisi iseniz, tiyatral diyaloglarla dolu bu tiyatro eserini kaçırmayın… Filme puanım 6/10!
Film: King Lear (2018) |Yönetmen: Richard Eyre | Tür: Dram, Tarihi
This slideshow requires JavaScript.
Yıkık bir otelde bir araya gelen yedi gizemli insanın hikayesini konu eden El Royale’de Zor Zamanlar, karanlık geçmişleri olan 7 yabancı farklı yerlerden ve farklı hikayelerle yola çıkmışlardır. Sonunda hepsi Tahoe Gölü’ndeki yıkık bir otel olan El Royale otelinde bir araya gelirler. Hepsinin birbirinden sakladıkları ve geçmişe gömmeye çalıştıkları önemli sırları vardır. Bu gece her şeyin sonudur ve onların geçmişleriyle yüzleşip kendilerini kurtarabilmeleri için son bir şansları vardır. Birbirinden tamamen değişik, sırlar barındıran karakterlerin tüm derinliği ile birlikte salındığı ortam uyumuyla psikolojik gerilim türü film yapısını oldukça başarılı yansıtıyor. Türün gerekliliklerini yerine getiren, sürprizlerini ve keskin virajlarını senaryosunun içine dengeli bir şekilde dağıtmış, Jeff Bridges – Jon Hamm – Chris Hemsworth – Dakota Johnson güçlü kadrosuyla beraber başarılı bir yapım… Hikaye akışında bölümler başlıklar eşliğinde tiyatro aktı gibi geri dönüşler yapılarak, önemli olayları her bir ana karakterin gözünden bize sunuyor, bu geçişler filmde tek başına yer almamakla birlikte bir bütünlük içerisinde öncesinde ve sonrasında yer alan yeni olayları da aktarıyor. Bu yapı Tarantino filmi olan Identity’i anımsatıyor. Yapısıyla, temposuyla ve senaryosuyla açısından diğer psikolojik gerilim türü filmlerden oldukça farklı özellikler taşıyan film oldukça başarılı yapım olmuş. Filme puanım 6/10!
Film: El Royale’de Zor Zamanlar(2018) |Yönetmen:Drew Goddard | Tür: Polisiye, Gerilim
This slideshow requires JavaScript.
Tumblr media
Ölümcül Makineler, medeniyeti yok eden büyük felaketin ardından kurulan yeni düzende hayatta kalmaya çalışan insanların kendilerine yeryüzünde hareket eden büyük şehirler, dünyada dolaşarak daha küçük olan kasabaları vahşice yağmalamadığı yeni bir yaşam biçimi geliştirdiği   hikayesini konu ediyor. Filmde tüm detaylar, en ince ayrıntısına kadar düşünülse de sorun şu ki iki saatlik bir film bu kadar ayrıntıyı ve böylesine dolu bir hikayeyi anlatmak için yetmemiş, her şey hızla olup bitiyor. Bu da olayların derinliğine inememe problemini ortaya çıkarmış diğer yandansa filmin başarılı yönü; toplumsal ilişkileri, günümüz dünyasındaki gerçek kötüleri, filme; başarılı bir neden-sonuç ilişkisi ile işlemiş olması. Filmi özel kılansa iki konu var; birincisi Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit yapımcılarından yapılmış olması… ki bu özellikle Yüzüklerin Efendisi severler için heyecan uyandırmakta… bir diğeri ise tarihte bilinen “Afyon Savaşları”, filmde tam olarak bu tarihten yararlanıyor. Afyon Savaşları’nda İngiltere’nin Çin’e zorla uyuşturucu satmak ister ve Çin bu duruma direnince İngilizler daha önce tarihte görülmemiş dev savaş makineleri ile Çin’e saldır, aynı şekilde filmde de eski düzen yerleşik yaşam teröristler olarak nitelendirilerek yeni düzene karşı sorunlu olarak görülerek saldırılır. Bu noktalarıyla film dikkat çekse de derinliğinin olmaması ve her şeyin hızlı gelişmesi ağızda tat bırakma hissi bıraksa da yeterli tadı veremiyor, görsel olarak da başarılı işler yapılmış olsa da… Filme puanım 5/10!
Film: Ölümcül Makineler (2018) |Yönetmen: Christian Rivers | Tür: Bilimkurgu, Macera, Aksiyon
This slideshow requires JavaScript.
  VCA’nın Film Kritikleri Değerli dostlar, 7 yıllık Imdb üyesi olarak 1800'ü aşkın film izlemiş ve puanlamış bir film sever olarak, sizlerle izlemiş olduğum filmlerin yorumlarını paylaşma kararı almış bulunmaktayım.
0 notes
sondakikadunyacom · 4 years
Text
IMBD PUANI YÜKSEK FİLMLER
IMBD PUANI YÜKSEK FİLMLER Hangileri. Ölmeden önce izlenmesi gereken 20 film’i sizin için sıraladık. Hepsi birbirinden güzel filmler. Tek tek incelenerek sıralandı.
20. Bir Rüya İçin Ağıt (2000) ( Requiem for a Dream ) IMBD 8.3 Bir Rüya İçin Ağıt (2000) ( Requiem for a Dream )
Ölmeden önce izlenmesi gereken ilk filmimiz Bir Rüya İçin Ağıt (2000) ( Requiem for a Dream ) Film’i, uyuşturucu…
View On WordPress
0 notes
biviskiver · 5 years
Text
Heyecanı Doruklarda Arayanlara En İyi 7 Dağ / Dağcılık Filmi
Heyecanı Doruklarda Arayanlara En İyi 7 Dağ / Dağcılık Filmi
Bu yazımızda size tek solukta izleyebileceğiniz, adrenalin ve heyecan dolu en iyi dağ filmlerini derledik. Listemizdeki filmler izleyici yorumlarına bakılarak eklenmiştir. Sıralama değişkenlik gösterilse de genel olarak hepsi birbirinden güzel filmler diyebiliriz. Dilerseniz lafı daha fazla uzatmadan en iyi dağcılık filmleri listemize geçelim, umarım beğenirsiniz.
1. 127 Hours
Bu filmimiz…
View On WordPress
0 notes
istandistmag · 6 years
Text
Nebil Özgentürk “Babamın Berber Dükkanı Beni Belgeselci Yaptı”
“BABAMIN BERBER DÜKKANI BENİ BELGESELCİ YAPTI”
Bu kaçıncı röportajım, saymadım bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki; bazı isimler var, sohbet hiç bitmesin istiyorum. Sanki tüm yaşanmışlıklarını, biriktirdiklerini eleyip, sadeleştirip, hayatın formülünü bir çırpıda vereceklermiş gibi hissettiriyorlar. Nebil Özgentürk de o isimlerden biri. 600’den fazla yaşamın röntgenini çekti, urlarını buldu, kendine has renkleri olan hikayeleri, sarıya çalan içli anlatımıyla, renkli ekrandan bizlerle paylaştı. Torunlarımızın açıp bakabileceği, belgelerin altına imzasını attı. Ayın 30 gününün, en 20 gününü il il dolaşarak geçiren Nebil Özgentürk’ü yakalayabildiğim, kısa bir zaman dilimine sığdırmaya çalıştım. Olduğu kadar… Kısacası, kıymetini bilelim derim bu adamların. Her şeye kolayca ulaştığımız, bugün yapılanın yarın bir değerinin olmadığı günümüz düzeninde; mevzuları derinine zorlayan, okuyan, biriktiren, anlatan, gün yüzüne çıkarmak için çalışan, kendini adayanlardan elimizde çok da kalmadı…
Bir insanın hangi bilinçaltı duygusu, o insanı belgeselci olmaya iter?
Bu mesele benim dünyamda şöyle başladı. Babam geç okuma yazma öğrenmiş bir insan. Okuma yazmayı askerlikte öğrenmiş. Sanki intikam alırcasına yıllar boyunca kitap okumuş. Ve sonra bize, önceki yıllarda okuduğu kitapları, keyifle paylaştı. Hem biraz sınav yapar gibi hem de bir köy endüstrisi öğretmeni gibi. Bir de berberlik yaptığı için çok insan tanıyor. Adana gibi yerde; Orhan Kemal’den, Yaşar Kemal’e, Abidin Dino’ya, Hacı Ömer Sabancı’ya dönemin adamları babamın makinesinden geçtiler. Hepsi başını babama teslim etti. Böylece, bütün bu berber muhabbetleri, sivil toplumcu olması, eğitimci olması, kendi semtine okul yaptırmak için çaba sarf etmesi, onun fazla okutmaya ve eğitime meraklı olmasını anlatan şeyler. Bütün çocuklarını Avrupalar’da okutmak istedi. Bütün bu operasyonda ben, anlatıcılık diye bir şeyi babamda gördüm. Galiba eve gelen giden o edebiyatçı insanların, biraz da abim sayesinde aşina olduğum; Atıf Yılmaz’dan, Yılmaz Güney’e, Türkan Şoray’dan, Can Yücel’e kadar edebiyat ve sinema insanlarının bizim ev çevresinde olmaları benim başka bir meslek yapma şansımı ortadan kaldırdı. İşletme Fakültesi mezunuyum ama gönlüm hep şiirde, yazıda, anlatımda oldu. Babamdan da aldığım bu anlatıcılık refleksiyle yıllar sonra anlatıcı olarak var oldum.
Dönüm noktanız…
Ama asıl dönüm noktası muhabir olmam. Her alanda muhabirlik yaptım. Körfez’de, Romanya’da, Libya’da, Abhazya’da, Irak’da ben hep gazeteciydim. Bunlar da insana büyük tecrübe sağlıyor. Arkasından bizim Günaydın gazetesi iflas etti. Sabah gazetesine transfer oldum. Sağ olsunlar Zafer Mutlu, Selahattin Duman, Ekrem Çatay, Fatih Gedikoğlu benim için çok önemli isimler. Bir de Zülfi Livaneli var. Orada büyük bir şans yakaladım ve tam sayfa belgesel tadında portre yazılar yazmaya başladım. Ekrem Çatay, – Atv Genel Müdürü – bu portre yazılarını belgesel yapalım dedi ve mevzu alıp başını gitti. Ama ben kurbağa belselcisi değilim. Türkiye’nin hikayesini anlatıp, dertli, acı çeken insanların, acı çeken edebiyatçıların, sansüre uğrayan sinemacıların, cezaevine giren şairlerin hikayelerini anlatarak, bir Türkiye hikayesi anlatmayı da görev edindim.
Sayısız belgesele imza attınız. Belgeselin hammaddesi, yürünen hayat yolunun renkli, belki de biraz inişli çıkışlı olmasıdır. Günümüzde belgeseli çekilecek kadar hayatında renk barındırmış isim bulmakta zorlanıyor olacağınızı düşünüyorum.
Var askında. Mesela Tarkan ve Cem Yılmaz, yeni dünyanın yarattığı efsaneler. Yeni kuşak arasında kendilerine has çizgileri var. Toplumun ortak beğenisini kazanmış iki isim. Belgesellere konu olmuş efsane isimler kadar olgun birer meyve olmayabilirler ama iyi denilebilecek meyveler.
Kesinlikle alanında çok başarılı iki isimden bahsediyorsunuz ama benim kastettiğim şu; bir ismin belgesele konu olabilmesi için kozasını yırtarak bir şeyden bambaşka bir şeye evrilmesi, tırnak içinde biraz da mücadelelerle yoğurulması gerekiyormuş gibi geliyor. İlla maddi mücadelelerden bahsetmiyorum. Statüsel, kimliksel, toplumsal başkaldırışlara da sahip olmalılarmış gibi geliyor.
Yoksunluk ve yoksulluk bir başarı ivmesi kazandırır. Sırça köşklerde yaşayan çocuklarda büyük sanat yetenekleri görmedim kusura bakmasınlar. Mesela Mehmet Ali Birand, ayağı aksak olduğu ve yoksulluk da çektiği için belki de bu duruma intikam olsun diye ben iyi sunacağım, iyi bir televizyoncu olacağım diyerek kozasını yırtmaya çalıştı. Kozasını yırtmaya çalıştı, 40 tane ameliyat oldu dizinden. Cem Yılmaz da tezgahtarlık yapan bir adamın oğlu ve Cem o zaman babasının çalıştığı mağazadan tanıdığı bir adamın, küçük bir ricasıyla, bir mizah dergisinde çalışmaya başlıyor ve o mizah dergisinde, komiklikler yaparak, dikkat çekerek, sahne çıkıp beceri göstererek, Türkiye’nin en çok güldüğü adam oluyor. Bence bu bir kozayı yırtma hikayesidir. Tarkan, Çınarcık’ta bir barda sahne alırken, dünyada dinlenen bir adam haline geldiyse, bu da bir kozayı yırtma hikayesidir. Ama sana şu konuda katılabilirim; eskiyle kıyaslarsak, insanların, protest bir duruş sergileme cesareti yok. Parasını kazananın, susmayı tercih ettiği zamanları yaşıyoruz.
Ümidiniz var mı?
Yaşar Abi’den (Kemal) bir cümle gelsin o zaman. “Umutsuzlar, umut yaratan insanlardır.”
Belgesel çekerken, insanların hayatına balıklama, derinlemesine dalıyorsunuz. Sizi çok etkisi altında bırakan, tokatlayan kimlerin hayatları oldu?
Atilla İlhan. Lise 3. sınıftayken bile başına gelenlerden sonra, böyle nasıl kahramanlaşabildiğine insan şaşırıyor. Bir de Tarık Akan’ın dönüşümüne çok büyük saygım var. Bir insanın, bu ülkenin prensiyken, beyaz salonların adamıyken, birden bire Yol filminin Seyit Ali’sine, son 20 yılımızın toplumsal filmlerinin büyük karakterine dönüşmesi çok etkileyici. Düşünsenize, inanılmaz yakışıklı, bütün kızlar pervane ama o tüm bunları elinin tersiyle itip, 45 yaşında bambaşka bir adam oluyor. Aslında kazanabileceği paraları reddedip, 3 senede bir çekilecek, toplumsal filmlere yöneliyor. Bu beni çok etkiledi. Tarık Abi güzel yaşadı ve bir halk kahramanı gibi gömüldü. Atilla abi de öyle… Nazım şiiri yazdığı için sevgilisine, okuldan atılan, hapse atılan, tımarhaneye tıkılan, liseyi 10 yıl sonra bitiren ve 28 sene sonra devletin televizyonunda, gel Nazım programı yap denilen, Türk bayrağı ile gömülen bir adam. Çok ilginç bir hayat hikayesi… Latife Hanım belgeseli de benim için çok değerlidir mesela… Belgeselini çekmek bana nasip oldu. 28 sene aynı evde yaşamış yeğenleri konuştu. Latife Hanım’a saygı duymamak mümkün değil. Boşandığı 1925 yılından, öldüğü 1975 yılına kadar tek bir cümle konuşmadı. 1000 yıl evli kaldığı kişi Mustafa Kemal Atatürk. Sonuçta çok büyük paralar teklif eden yabancı kanallara direnip, konuşmayan kadın, saygı duyulasıdır. Sessizce bu dünyadan göçüp, gitti. Çektiğim belgesellerin listesine baktıkça, inanılmaz hayat hikayeleri barındırıyor bu ülke. Bazen idol, bazen ibret ama hepsi inanılmaz.
En çok konuşulan belgeseliniz hangisi oldu?
Arzu Okay. Kırmızı noktalı filmlerin, erotik yıldızı Arzu Okay, ağır erkek tiplerin sokaktaki baskısından dolayı intihar etmek üzereyken, ertesi gün, ben unutturacağım kendimi diyor ve tezgahtar oluyor. Tezgahtarlıktan, tezgah kuruyor. O tezgah 380 kişinin çalıştığı bir yer oluyor. Oradan ihracatçılığa, ihracat rekortmenliğine ve Paris’te bir büyük işletmeye dönüşüyor. Nebil Özgentürk 2000 yılında onu buluyor ve belgesel haftalarca konuşuluyor. Belgesel tarihinde ilk defa ilk 5’e girdik. Belki de “Bir Yudum İnsan” ın önünü açıyor.
Para sizin için ne kadar önemli?
Para hayatıma devam edebilecek kadar önemli. 3 çocuğum var. Onların eğitimlerini sağlayabilecek kadar önemli. Bir evde barınmamı sağlayabilecek kadar önemli. İstediğimi yiyebilecek kadar önemli. Kendime küçük de olsa molalar verebilecek kadar önemli. Ama bir yalı, bir yat kadar önemli değil.
Sizin hiç istemediğiniz ama hatra binaen yaptığınız bir iş oldu mu?
Yok, olmadı. Ben televizyonda çok özgürdüm. Kendimi sansürletecek hale getirmemeye çalıştım. Kendi küçük köşelerimi belirledim ve derdimi anlattım. Belgesellerimi ve tanıtım filmlerimi birbirinden ayırarak değerlendirmeli. Bu nokta, altını çizmem gereken bir konudur.
Kaç belgeseliniz var?
600’ü aşkın belgesel, 1200’ü aşkın program çektim.
İçinizde kalan ve yapmadan ölmek istemiyorum dediğiniz bir iş var mı?
Yaşarken, Elia Kazan’ı kaçırdım. New York’ta yan masamda oturuyordu. Bir Kayserili Rum çocuğudur Elia Kazan. Marilyn Borande’yi sinemaya kazandırmış olan isimdir. Belgeselini yapma şansım varken, bir dizi talihsizlik sonucu yapamadığım ve içimde kalan bir iştir. Şimdi yapmayı arzu ettiğim, bir belgesel yöntemi var. Dökü drama dediğimiz bir yöntemin sinemalara girmesini istiyorum. Müslüm bir sinema filmi değil mi? Müslüm sinema filminin donelerini biraz da, benim belgeselim sunmuştur. İsteğim, bir belgeseli, dökü drama mantığıyla sinemalar sunmak. Yani bir oyuncunun, onu canlandırması taktiğiyle… Öyle bir hayal kurmalıyım ki; bir belgeselcinin, sinema zaferi gibi olmalı. Mesela; insanları gişelere gidip, “Orhan Kemal belgeseline bir bilet” dediklerini hayal ediyorum.
İstanbul dediğimde, bir belgeselcinin gözünün önüne ne geliyor?
İstanbul’un henüz, hala yıpranmamış sokaklarına bayılıyorum. Cumbalı evleri olan, yaşanmışlıkları olan, eski İstanbul semtlerine bayılıyorum. Bu yıpranmamışlığı en çok Adalar’da yaşayabiliyoruz. Adalar bana muhteşem bir İstanbul duygusu verir. Özellikle Heybeliada. Sanırım en iyi koruyabildiğimiz yer Adalar. İstanbul’a muazzam bağlandığım yerler var. Mesela; Boğaz hattı. Boğaz, dünyada örneği olmayan bir coğrafya. Böyle bir manzara olamaz. Boğaz’a bakıp, aşık olmayan yoktur. Kuzguncuk gibi mahalle kültürünün ve eski dokunun korunduğu semtleri çok severim. İstanbul çok kaba bir yer oldu. Ama bu kabalığa rağmen, bozulmayan çok güzel insanların da yaşadığını biliyorum.
Adanalısınız. Adana denilince haliyle kebap geliyor aklımıza ama geniş bir mutfağı olduğunu biliyorum.
Evet, Adana denilince akla kebap geliyor ama inanılmaz yemeklerimiz var. Mesela, Adana’da ‘Kınalı Eller’ diye bir sivil hareket var. Bu hareket içerisinde 35 – 45 yaş arasında değişen kadınlar Türkmen böreği, analıkızlı, içli köfte gibi yerel yemekleri, annelerimizin, ninelerimizin yaptığı gibi yapıyorlar. Bunlar 18 kişilik bir kadın grubu. Dertleri, Adana’ya gelen hemen kebapçıya koşmasın, yöresel diğer yemekleri de tatsınlar ve bu lezzetler yaşasın. Bu kadınlar yemekleri satıp, kadınlara destek oluyorlar, evlilik çağına gelmiş ihtiyacı olan kızlara çeyiz alıyorlar vs. Ben de onları çok destekliyorum.
Çok kültürün birarada yaşadığı bir yer Adana. Bu mutfak kültürüne nasıl yansımış?
Gerçekten Adana, Antakya mutfağı sokak lezzetleriyle dolu. Benim annemin içli köftesinde, nohutlu ekşili bamyasında, analıkızlı köftesinde şu kök yatar; Ermeni kadının nefesi, Süryani annenin bakışı, Yahudi teyzenin hamur mahareti, Arap alevisi kadının ruhu, Kürt kadınının coşkusu, Türkmen kadının süsü veya sunumu diye devam eder. Çok uzun yıllardır birlikte yaşıyorlar. Ellerinin lezzeti birbirine geçmiş bu kadınların… Kültür alışverişi, lezzet yaratmış.
Elinizin lezzetiyle ilgili nasıl yorumlar alıyorsunuz?
Yaptıkları beğenilince, insan daha fazla şey yapmak istiyor. İçimde, yemek yapmayı becerebilen bir kadın dolaşıyor. Ev yemeklerini iyi yaparım. 18 yaşımdan beri yemek yapıyorum. En son doğum günüme 70 kişi geldi. Damak tadı gelişmiş, kül yutmayacak 70 kişiye yemek yaptım. Yemeklerimin süsü püsü yoktur ama lezzeti vardır. Yemek yaparak stres atıyorum. Eşim de vitesi boşa aldı. Evde mutfak işi bende.
İkizleriniz kaç yaşında oldu?
30. Onlar hiç yemek yapmayı bilmezler, yumurta dahi kıramazlar. Eşimle ayrıldığımızda kendimi ifade etme biçimi olarak, çocuklara, siz oturun ben size yemek yapayım dedim. Bu bir duygu veya özür. Sizi büyütemedim ya da ayda iki kez görüşüyoruz ama yemekle baba-oğul ilişkimizin aşka dönüştüğünü hissediyorum. Baba çok güzel olmuş dedikleri zaman çok keyif alıyorum.
Yemeğin birleştirici bir yanı var.
Olmaz mı? Ben zaten çok kalabalık bir ailede yetiştim. 9 kardeştik. Babamla annemin 50.  evlilik yıl dönümlerini kutladık. 62 çekirdek üye vardı. Bu da, bu arada 92 yılındaydı. O sofra babamın da hissettiği önerdiği bir şeydir. Babam eve gelirdi, başköşede otururdu, etrafında çocukları torunları gelinleri olurdu.
Röportaj: Zeynep Rana AYBAR
Fotoğraf: FİLMEKS / Furkan BULUN
Mekan: Electrolux Profesyonel, Taksim
The post Nebil Özgentürk “Babamın Berber Dükkanı Beni Belgeselci Yaptı” appeared first on İstanbul'a dair en güncel haber sitesi.
from WordPress https://istandist.com/nebil-ozgenturk-babamin-berber-dukkani-beni-belgeselci-yapti/
0 notes
Text
Sahneleri ya da duygusal sahneler..
Günümüzün ihtiyaçlarından birisi de sosyalleşmek dolayısıyla insan kendisini günlük yaşam koşturmacası içerisinden ne kadar soyutlarsa hayattan alacağı keyif ve zevkte bir o kadar fazlalaşacaktır. Örneğin film izleme siteleri sizi bu konuda günlük yaşantınızdan uzaklaştıracak olan en önemli sosyal faaliyetlerin başında geliyor. Amacınız günlük koşturmacadan kendinizi biraz daha sıyrılmak ise o zaman yapacağınız en güzel şey film sitelerinden bir tanesini ziyaret etmektir. Film sitelerinin büyük bir bölümünde kategorilerine göre filmler yer alıyor. Dolayısıyla her yaş ve de cinsiyete göre filmler ayrılıyor. Örneğin bayanların seyredebilecekleri pek çok film var ya da erkeklerin izleyebileceği filmler. Ancak bunun yanı sıra gündemdeki filmleri takip etmek istiyorsanız o zaman mutlaka bu sitelerden birini ziyaret edebilirsiniz. 2017 filmleri izlemek için sizlere önerebileceğimiz site adı ise http://www.filmslab.co/ sitedeki filmlerin hepsi birbirinden farklı ve insan gruplarına göre ayrılmış.
Örneğin Türkçe dublaj film izleyebilir ya da orijinal filmleri izleyebilirsiniz. Filmler hayatın en büyük stresini atmanız noktasında size iyi gelecektir. Filmlerdeki aksiyon sahneleri ya da duygusal sahneler size biraz da olsa kendinizi daha özgür ve de farklı hissettirebileceği için iyi bir sosyal aktivitedir. Film tercihiniz için yukarıda bahsettiğimiz site size alternatif olabilecektir. Ayrıca ücretsiz olan film sitesinden bir değil istediğiniz kadar film izleyebilirsiniz.
0 notes
guzelsozum-blog · 7 years
Text
Filmleri takip etmek istiyorsanız o..
Günümüzün ihtiyaçlarından birisi de sosyalleşmek dolayısıyla insan kendisini günlük yaşam koşturmacası içerisinden ne kadar soyutlarsa hayattan alacağı keyif ve zevkte bir o kadar fazlalaşacaktır. Örneğin film izleme siteleri sizi bu konuda günlük yaşantınızdan uzaklaştıracak olan en önemli sosyal faaliyetlerin başında geliyor. Amacınız günlük koşturmacadan kendinizi biraz daha sıyrılmak ise o zaman yapacağınız en güzel şey film sitelerinden bir tanesini ziyaret etmektir. Film sitelerinin büyük bir bölümünde kategorilerine göre filmler yer alıyor. Dolayısıyla her yaş ve de cinsiyete göre filmler ayrılıyor. Örneğin bayanların seyredebilecekleri pek çok film var ya da erkeklerin izleyebileceği filmler. Ancak bunun yanı sıra gündemdeki filmleri takip etmek istiyorsanız o zaman mutlaka bu sitelerden birini ziyaret edebilirsiniz. 2017 filmleri izlemek için sizlere önerebileceğimiz site adı ise http://www.filmslab.co/ sitedeki filmlerin hepsi birbirinden farklı ve insan gruplarına göre ayrılmış.
Örneğin Türkçe dublaj film izleyebilir ya da orijinal filmleri izleyebilirsiniz. Filmler hayatın en büyük stresini atmanız noktasında size iyi gelecektir. Filmlerdeki aksiyon sahneleri ya da duygusal sahneler size biraz da olsa kendinizi daha özgür ve de farklı hissettirebileceği için iyi bir sosyal aktivitedir. Film tercihiniz için yukarıda bahsettiğimiz site size alternatif olabilecektir. Ayrıca ücretsiz olan film sitesinden bir değil istediğiniz kadar film izleyebilirsiniz.
0 notes
reliyon-blog · 7 years
Text
Film tercihiniz icin yukarıda bahsettiğimiz..
Günümüzün ihtiyaçlarından birisi de sosyalleşmek dolayısıyla insan kendisini günlük yaşam koşturmacası içerisinden ne kadar soyutlarsa hayattan alacağı keyif ve zevkte bir o kadar fazlalaşacaktır. Örneğin film izleme siteleri sizi bu konuda günlük yaşantınızdan uzaklaştıracak olan en önemli sosyal faaliyetlerin başında geliyor. Amacınız günlük koşturmacadan kendinizi biraz daha sıyrılmak ise o zaman yapacağınız en güzel şey film sitelerinden bir tanesini ziyaret etmektir. Film sitelerinin büyük bir bölümünde kategorilerine göre filmler yer alıyor. Dolayısıyla her yaş ve de cinsiyete göre filmler ayrılıyor. Örneğin bayanların seyredebilecekleri pek çok film var ya da erkeklerin izleyebileceği filmler. Ancak bunun yanı sıra gündemdeki filmleri takip etmek istiyorsanız o zaman mutlaka bu sitelerden birini ziyaret edebilirsiniz. 2017 filmleri izlemek için sizlere önerebileceğimiz site adı ise http://www.filmslab.co/ sitedeki filmlerin hepsi birbirinden farklı ve insan gruplarına göre ayrılmış.
Örneğin Türkçe dublaj film izleyebilir ya da orijinal filmleri izleyebilirsiniz. Filmler hayatın en büyük stresini atmanız noktasında size iyi gelecektir. Filmlerdeki aksiyon sahneleri ya da duygusal sahneler size biraz da olsa kendinizi daha özgür ve de farklı hissettirebileceği için iyi bir sosyal aktivitedir. Film tercihiniz için yukarıda bahsettiğimiz site size alternatif olabilecektir. Ayrıca ücretsiz olan film sitesinden bir değil istediğiniz kadar film izleyebilirsiniz.
0 notes
tasoyunu-blog · 7 years
Text
En buyuk stresini atmanız noktasında..
Günümüzün ihtiyaçlarından birisi de sosyalleşmek dolayısıyla insan kendisini günlük yaşam koşturmacası içerisinden ne kadar soyutlarsa hayattan alacağı keyif ve zevkte bir o kadar fazlalaşacaktır. Örneğin film izleme siteleri sizi bu konuda günlük yaşantınızdan uzaklaştıracak olan en önemli sosyal faaliyetlerin başında geliyor. Amacınız günlük koşturmacadan kendinizi biraz daha sıyrılmak ise o zaman yapacağınız en güzel şey film sitelerinden bir tanesini ziyaret etmektir. Film sitelerinin büyük bir bölümünde kategorilerine göre filmler yer alıyor. Dolayısıyla her yaş ve de cinsiyete göre filmler ayrılıyor. Örneğin bayanların seyredebilecekleri pek çok film var ya da erkeklerin izleyebileceği filmler. Ancak bunun yanı sıra gündemdeki filmleri takip etmek istiyorsanız o zaman mutlaka bu sitelerden birini ziyaret edebilirsiniz. 2017 filmleri izlemek için sizlere önerebileceğimiz site adı ise http://www.filmslab.co/ sitedeki filmlerin hepsi birbirinden farklı ve insan gruplarına göre ayrılmış.
Örneğin Türkçe dublaj film izleyebilir ya da orijinal filmleri izleyebilirsiniz. Filmler hayatın en büyük stresini atmanız noktasında size iyi gelecektir. Filmlerdeki aksiyon sahneleri ya da duygusal sahneler size biraz da olsa kendinizi daha özgür ve de farklı hissettirebileceği için iyi bir sosyal aktivitedir. Film tercihiniz için yukarıda bahsettiğimiz site size alternatif olabilecektir. Ayrıca ücretsiz olan film sitesinden bir değil istediğiniz kadar film izleyebilirsiniz.
0 notes
Text
Kadar fazlalaşacaktır Orneğin film izleme..
Günümüzün ihtiyaçlarından birisi de sosyalleşmek dolayısıyla insan kendisini günlük yaşam koşturmacası içerisinden ne kadar soyutlarsa hayattan alacağı keyif ve zevkte bir o kadar fazlalaşacaktır. Örneğin film izleme siteleri sizi bu konuda günlük yaşantınızdan uzaklaştıracak olan en önemli sosyal faaliyetlerin başında geliyor. Amacınız günlük koşturmacadan kendinizi biraz daha sıyrılmak ise o zaman yapacağınız en güzel şey film sitelerinden bir tanesini ziyaret etmektir. Film sitelerinin büyük bir bölümünde kategorilerine göre filmler yer alıyor. Dolayısıyla her yaş ve de cinsiyete göre filmler ayrılıyor. Örneğin bayanların seyredebilecekleri pek çok film var ya da erkeklerin izleyebileceği filmler. Ancak bunun yanı sıra gündemdeki filmleri takip etmek istiyorsanız o zaman mutlaka bu sitelerden birini ziyaret edebilirsiniz. 2017 filmleri izlemek için sizlere önerebileceğimiz site adı ise http://www.filmslab.co/ sitedeki filmlerin hepsi birbirinden farklı ve insan gruplarına göre ayrılmış.
Örneğin Türkçe dublaj film izleyebilir ya da orijinal filmleri izleyebilirsiniz. Filmler hayatın en büyük stresini atmanız noktasında size iyi gelecektir. Filmlerdeki aksiyon sahneleri ya da duygusal sahneler size biraz da olsa kendinizi daha özgür ve de farklı hissettirebileceği için iyi bir sosyal aktivitedir. Film tercihiniz için yukarıda bahsettiğimiz site size alternatif olabilecektir. Ayrıca ücretsiz olan film sitesinden bir değil istediğiniz kadar film izleyebilirsiniz.
0 notes
mrandmrsjourney · 8 years
Photo
Tumblr media
Herkese Günaydın!! 🔆Eskiden tv de ne güzel çizgi filmler olurdu.. şu ankilere bakıyoruz da hepsi birbirinden çirkin karakterlerle dolu.. Biz Mickey&Minnie Mouse u, Goofy' yi, Tom&Jerry' yi istiyoruz.. Siz hangi çizgi filmleri istiyorsunuz❓❔❓ (Cinderella's Castle)
0 notes
Text
Izlemektir Hatta sobalı bir evde..
Bazen canınız çok sıkılır ve ne yapacağınızı bilmezsiniz. Hiç kimseyi çekecek ve konuşacak havanız da yoktur. Tek yapmak istediğiniz şey evinizde ayaklarınızı uzatarak televizyon izlemektir. Hatta sobalı bir evde yaşıyorsanız bu duygunun ne kadar mükemmel olduğunu da size anlatamam. Soba bir taraftan yanarken izlemek için bir film açarsınız ve o kesmez arka arkaya film izleyebilirsiniz. Bu her insan için vazgeçilmez bir tutkudur. İşte bugün kendinizi hiç bir şey yapmayacak hatta yapamayacak kadar halsiz ve de durgun hissediyorsanız sizinde yapmanız gereken şey http://www.susunuz.com adresine girerek istediğiniz bir filmi açıp izlemek
İster Türkçe dublaj izleyeceğiniz bir film olsun isterseniz de altyazılı izleyeceğiniz bir film. Buradaki tercih sizin inisiyatifinize kalmış. Amacınız kendinize bugün şöyle keyifli bir zaman ayırmak. Ayaklarınıza giydiniz sıcacık çoraplarınızı ve üzerinizde pijamanız ve bugün evinizde de misafire asla yer yok. 24 saat yalnızca size ait. Herkesin bunu en azından iki haftada bir yapması mükemmel bir şey çünkü bu sayede kendinizi yeni başlayan haftaya ve haftalara daha hızlı adapte edebilirsiniz. Ve enerjinizde tabii ki sizin iş hayatınıza doğrudan etki edecektir. Sonuç olarak toparlamam gerekirse sizlere yukarıda bahsetmiş olduğum siteden kafanıza göre bir seçeceğiniz bir film öneriyor. Film ismi vermiyorum çünkü hepsi birbirinden kaliteli ve güzel. İstediğiniz bir tanesini seçebilirsiniz. Hepsi de HD kalitesinde filmler.
0 notes
Text
Amacınız kendinize bugun şoyle keyifli..
Bazen canınız çok sıkılır ve ne yapacağınızı bilmezsiniz. Hiç kimseyi çekecek ve konuşacak havanız da yoktur. Tek yapmak istediğiniz şey evinizde ayaklarınızı uzatarak televizyon izlemektir. Hatta sobalı bir evde yaşıyorsanız bu duygunun ne kadar mükemmel olduğunu da size anlatamam. Soba bir taraftan yanarken izlemek için bir film açarsınız ve o kesmez arka arkaya film izleyebilirsiniz. Bu her insan için vazgeçilmez bir tutkudur. İşte bugün kendinizi hiç bir şey yapmayacak hatta yapamayacak kadar halsiz ve de durgun hissediyorsanız sizinde yapmanız gereken şey http://www.susunuz.com adresine girerek istediğiniz bir filmi açıp izlemek
İster Türkçe dublaj izleyeceğiniz bir film olsun isterseniz de altyazılı izleyeceğiniz bir film. Buradaki tercih sizin inisiyatifinize kalmış. Amacınız kendinize bugün şöyle keyifli bir zaman ayırmak. Ayaklarınıza giydiniz sıcacık çoraplarınızı ve üzerinizde pijamanız ve bugün evinizde de misafire asla yer yok. 24 saat yalnızca size ait. Herkesin bunu en azından iki haftada bir yapması mükemmel bir şey çünkü bu sayede kendinizi yeni başlayan haftaya ve haftalara daha hızlı adapte edebilirsiniz. Ve enerjinizde tabii ki sizin iş hayatınıza doğrudan etki edecektir. Sonuç olarak toparlamam gerekirse sizlere yukarıda bahsetmiş olduğum siteden kafanıza göre bir seçeceğiniz bir film öneriyor. Film ismi vermiyorum çünkü hepsi birbirinden kaliteli ve güzel. İstediğiniz bir tanesini seçebilirsiniz. Hepsi de HD kalitesinde filmler.
0 notes