Tumgik
#H. Barış Beledin
ruveranva · 9 years
Video
youtube
yeni bi’ şiir seslendirdim buradan dinlenebilir.
11 notes · View notes
ruveranva · 9 years
Text
ham maddeler: yelkenlinin ufku
Tumblr media
şu 1: düşünürken bile tüm seslerin kesilmesini, her şeyin susmasını istiyorum. neredeyse dünyanın durmasını bekliyorum. oturup dakikalarca yalnızca bir şeyi düşündüğüm oluyor, hiçbir şey yapmadan, olduğum yerde. bazen perdenin yanında ayakta, bazen yatağımda uzanmışken, bazen odanın ortasında halıya çöküp, bazen… işte bu anlarda kafamın içinde kendimle kavga ediyorum. bir başkasıyla kavga ediyorum. onu alt etmeye çabalıyorum. ve bu esnada dışarıdan gelen herhangi bir ses ya da başka bir şey beni o kadar öfkelendiriyor ki o anda etrafımda ne varsa hepsini kırıp dökmek istiyorum. çünkü baştan başlamam gerecek. yediğim yumrukları tekrar yemem gerekecek.
şu 2: sence de takım elbiseli deniz baykal’la takımsız deniz baykal arasında 30 yaş falan yok mu? http://goo.gl/zqJzCf - http://goo.gl/sRTEiy
şu 3:  2 gün önce gazetenin arasından bir koçtaş kataloğu çıktı. zaten vakit geçiremediğimden göz atmaya başladım. çok güzel bahçe takımları, aydınlatmalar, dekorasyon malzemeleri vardı. sonra da fiyatlarına baktım. ardından da kardeşime dönüp paranın ne kadar önemli bir şey olduğunu söyledim. tamam her şey değil ama, çok şey hakan, dedim. çünkü ben o resimlere bakarken onları 2 katlı ve çok güzel, müstakil bir evin bahçesine, salonuna, mutfağına koymuştum hep. henüz olmayan evime, henüz olmayan paramla aldığım henüz olmayan eşyalar koymuştum. işin en ilginç tarafıysa şu: bir yandan bütün bunların hayalini kurarken bir yandan da sadece para kazanmaya odaklanabilecek hırslı ve aptal bir adam olmadığımı biliyordum. böyle bir adam olmak da şart değil gerçi ama ne bileyim. sinirlendiriyor bu para beni. pakloyu da sinirlendiriyor bazen biliyorum. neyse çok uzar bu mevzu. hiç gereği yok.
şu 4: kendimle konuşurken en çok kullandığım söz: ‘abuk subuk konuşma’. o kadar sık kullanıyorum ki.
şu da 5: ‘’seni kanatlarımın altına almak için, wilfrid, kanatlarım olsun isterdim.’’
4 notes · View notes
ruveranva · 9 years
Video
youtube
personel müdürleri için bir şiir (charles bukowski)
3 notes · View notes
ruveranva · 10 years
Text
ham maddeler: mum
Tumblr media
şu 1: bir konuşma sırasında birine ‘seni ilgilendirmiyor’ diyemezsin kolay kolay. hele de konuştuğun bu kişi yakınınsa. birine bunu söylediğin zaman ya kızar ya da gücenir. oysa karşındaki de büyük olasılıkla her şeyin herkesi ilgilendiremeyeceğini bilmektedir. nedir bunun sebebi? neden alınırlar? ya ben? sanırım benim için de aynısı geçerli. üslup da pek etkilemez bunu. nasıl istersen öyle söyle. bir tür görgü kuralı olabilir. bilmiyorum. ama bazen çok söylemek istiyorum. kimlere veya ne zamanlar mı? seni ilgilendirmiyor.
şu 2: her ayın ortalarında (13-14-15-16) belirgin bir gerilim, stres ve kaygı yaşıyorum. bunları zaten hep yaşıyorum ama daha yoğun, belirgin ve kapsayıcı oluyor bu zamanlar. her şey kötüye gidecek gibi. yarın olmayacak, olsa da ‘yarın’ olmayacak gibi.
şu 3: iyi bir şeyler yapmanın, daha doğrusu iyi bir şeyler yapmaya kuvvet bulmanın en somut örneğini bir ramazan akşamı (aslında küçüklüğümden beri birçok iftar vakti) yaşadım. böyle düşünmek -hep unutmakla beraber- çok akla yatkın ve zekice geliyor. ezan yaklaştıkça o hep bilindik telaş başlar, karınlar acıkmış, susanmıştır. babam erkenden gelmiştir. patrona doğrultmuştur ayı. sonra sofraya oturulur, ezan okunur. oruçlar açılır, su içilir. ardından da çaylar. bunların herhangi bir yerinde annem ya da babam şunu söyler: ‘’oruç tutsan da geçiyor zaman, tutmasan da işte’’.
şu 4: şükür ki; saç, sakal ve tırnak gibi parçalarımızda sinir hücreleri yok. şimdi şunu da söyleyebilirsin çıkıp: ‘’olsaydı hiç kesmezdik ve normali bu olurdu’’. ben dedim çünkü kendi kendime. ama böylesi çok zorlama ve aptalca.
şu da 5: ‘’hayır. sen, yapbozun eksik parçası olmayı yeğliyorsun. tasını tarağını topluyorsun. şansını hiç denemiyor, hiçbir işe hiçbir umut bağlamıyorsun. sabanı öküzün önüne koşuyorsun, her şeyden sıtkın sıyrılıyor, dereyi görmeden paçaları sıvıyorsun, elindekini avucundakini yiyip bitiriyorsun, sermayeyi kediye yüklüyor, palamarı koparıyor, ardına bakmadan çekip gidiyorsun.’’
1 note · View note
ruveranva · 10 years
Video
youtube
2 notes · View notes
ruveranva · 10 years
Video
youtube
1 note · View note
ruveranva · 10 years
Text
ham maddeler: kar küresi
Tumblr media
Şu 1: karanlıkken ne güzel şehir. kapkaranlıkken. hem sokak lambalarından da korkmamız gerekmiyor böylece. değil mi nikolay? herkes hatalı.
Şu 2: sevgili zeki; insan görmek istemediği zaman gözlerini yumabilir ama duymak istemediği zaman ellerini kullanmak zorunda. bilirsin işte kulak kapağı diye bir şey yok.
Şu 3: müslümanım diyenin milliyetçisine uyuzum. demeyeninkine de uyuzum ama diyeninkine daha uyuzum. hazzetmiyorum. cirit atıyor sosyal mezralarda. kendi ırkının diğerlerinden üstün olduğunu savunuyor. bir yandan da tüm insanların eşit ve kardeş olduğunu, üstünlüğün yalnızca Allah'a yakın olmakla söz konusu olduğunu bildiren (hucurat/13) bir dinin mensubu bu adam. hem koca bir ırk nasıl bütünüyle mükemmel ya da bütünüyle rezil bir ırk olabilir ki? o ulusun içinde de tüm uluslarda olduğu gibi iyi ve kötü insanlar, önderler vardı, var. ve bu tavrını da sadece kendi ulusunu yücelterek değil, diğer bir ulusa hakaret ederek hatta ne hakareti küfrederek ortaya koyuyor. ben oldum olası 'ey türk!' kabilinden başlayan nutuklara kulak veremedim. benim kulak verdiklerim genelde 'ya eyyühennas' diye başlıyor.
Şu 4: bir sorun bulmalısın kendine. aksi halde sorun seni bulacak. kaçınılmaz bu. hal böyleyken de kendi sorununu seçmen çok daha mantıklı bir şey.
Şu da 5: ''ve ben öyle doluyum ki sesimin üzerinde namaz kılıyorlar''
11 notes · View notes
ruveranva · 10 years
Text
kız ve köpek
     saat gecenin on buçuğuydu. karşı binada oturan kızı yaklaşık elli metre yürürken izledim. peşinde beyaz, iri sayılabilecek bir köpek vardı. kız hızlı adımlarla yürüyordu. hemen arkasından gelen köpekten bir an önce kurtulmak ister gibiydi. sonra binanın demir kapısını açtı anahtarıyla. ben kendini içeri atıp hemen kapıyı kapatmasını bekliyordum. ama o içeride durup köpeğe döndürdü yüzünü. köpek yarım metre uzağında, kapının önünde dikilmiş ona bakıyordu. sonra kız eliyle bir şeyler yapmaya başladı. komut veriyor gibiydi köpeğe. belli ki kendini güvende hissediyordu artık. çünkü istediği zaman bir saniyede kapıyı kapatabilirdi. köpek saldıracak bile olsa kesinlikle başarılı olamayacaktı. kız bunun bilincinde, köpeğe karşı olan üstünlüğünü –aslında korkaklığını- kabul ettirmeye çalışıyor gibiydi. demir kapıyı suratına çarpmadan önce ona bir kez bile olsa hükmetmek istiyordu sanki.
     eliyle oturmasını işaret etti ona. ilkinde köpeğin kayıtsızlığıyla karşı karşıya kaldı ama pes etmedi. birkaç kez daha aynı hareketi yineledikten sonra oturdu köpek. arkasından da tam da beklediğim şey oldu. kız arkasını döndü ve daha ağır bir şekilde kapattı kapıyı. bunun üstüne köpek iyice yaydı vücudunu kaldırıma. bunu da ezildiği, kandırıldığı ya da alçak görüldüğü için değil, insanları tanımanın vermiş oldu kesin bir kayıtsızlıkla yaptı. kızın kendini soylu bir hükümdar gibi hissedip hissetmediğinden emin değilim. ama köpek kesinlikle bir köle, tutsak ya da soytarı gibi hissetmiyordu. nereden mi biliyorum bunu? bilmiyorum aslında. hissediyorum sadece. çünkü ben bir sokak köpeğini anlamaya çalıştım demin. 
0 notes
ruveranva · 10 years
Text
var/yok olmanın dayanılmaz ağırlığı
     varoluş ve yok oluş. sanırım kundera’nın kitabında fark ettim ilk defa, bu iki sözcüğün ‘dayanılmaz ağırlıklarını’. şimdi tam hatırlayamıyorum ama bir satır arasında bu iki sözcükten birine dikkat kesildim. bir an unuttum o paragrafta neden bahsedildiğini. yalnızca –kabul edelim- ‘varoluş’u düşündüm. hiç dikkat etmemiştim o zamana kadar. kelimeyi böldüm sonra, ayrı ayrı ve bütün olarak düşündüm. ‘var’ ve ‘olmak’. var ne demektir? bir şeyin bir yerde mevcut bulunması. peki olmak? o da bir geçişi ifade ediyor ya da bir durumu bu bağlamda. şimdi ikisini birlikte düşünelim, özgün anlamında. var olmak...mevcut bulunma, evrende bir yer işgal etme, diğer akıllarca bu mevcudiyetin onaylanması. evet böyle. bir de şöyle düşünelim tüm bu sayılan niteliklerin devam ettirilmesi ve ondan daha önce ve ilginç olarak da bu özelliklerin ilk olarak kazanılması! bir şeyin var olması ya da var olmaya başlaması şu demek: onun daha önceden yok durumunda olması. yani hiç olması. daha doğrusu hiç mi hiç olmaması!
     ben var oldum ve var olmaya devam ediyorum. sözcüğün ağırlığını kavrayabiliyor musun? oldum ve oluyorum. her dakika ve her saniye. ve bu mutlak yaratıcı hariç herkes ve her şey için geçerli olan bir şey.
     şimdi bir de ‘yok oluş’a bakalım. bu da benim için diğeriyle aynı ilginçlik ve ürkünçlükte. aynı metodu uyguluyorum. yok: bir şeyin –ki bu bile yadırganabilir- mevcut olmama durumu. olma ya da oluş: yine bu bağlamda bir geçişi ifade edebildiği anlamının yanında bir durumun sürdürülmesi.  peki ya yok oluş ve yok olma? yok oluş, varlığın hiçliğe bulanmaya, dönüşmeye başlaması ya da başlamışsa bu sürecin sürdürülmesi. yok olma ise varlık alanının –gözlemlediğimiz varlık alanının-  tamamen terk edilmesi.
     demin var olduğumu ve olmaya devam ettiğimi söylemiştim. ama şu da kesin ki aynı anda yok da oluyorum. bu kavramların arasında tecrübe etmediğim-iz, yalnızca çok çok uzaklardan, buzlu camlar arkasından tanıklık ettiğim-iz sadece bir tanesi var. ki onu da biliyorsun.
     beni bu denli şaşırtıp heyecanlandıran şeyin tam olarak ne olduğunu kestirememiş olabilirsin. bunun sebebi, bu kadar ağır, her şeyi kapsayan ve dilimizde kendisini çok ironik bir şekilde konumlandıran bu kavramların idrakine henüz varıyor olmam. bunların, o paragrafın akışının bir anda kesilip tokatmışçasına suratımda patlaması.
     özellikle de ‘yok olma’nın kendinde var ettiği o inanılmaz şaka!
1 note · View note
ruveranva · 10 years
Text
Ham Maddeler: Kiev Kozmonotu
Tumblr media
şu 1: balıkçıl ne demektir? balıkla beslenen canlı demek değil mi? evet. peki etçil ne demektir? o da et ile beslenen canlı demek. şimdi sorarım sana ey muhatap; balıkçıl bir kuş, örneğin martı da etçil sayılamaz mı? balığın eti et değil mi? örneğin ben de sürekli balık yiyen bir insan olsaydım ben de mi balıkçıl olacaktım. ama hiç balıkçıl insan duymadın değil mi? balıkçı kullanılır genelde. demek ki balıkçıl başka bir şey. gafa zehir.
şu 2: evde bi kettle (ketıl) buldum lakin alaaddin’nin lambası gibi. tabi ki sihirli olduğunu anlatmak için bu benzetmeyi yaptım yoksa içinden bi şey çıktığı falan yok okyaşınca. ayrıca ketıl okşanır mı? neyse uzatmadan bu ketılın neden sihirli olduğunu anlatayım. nescafe yapmak için su kaynatmam gerekiyor. ve suyu ketıla koymadan önce her zaman ölçerim bardakla. yani önce bardağı suyla doldurur sonra ketıla boşaltırım su ziyanlığı olmasın diye. işte ölçtüğüm suyu ketıla döküp kaynattıktan sonra aynı bardağa (suyu ilk başta ölçtüğüm bardağa) boşaltıyorum. ve her seferinde ketılın dibinde hatrı sayılır bir miktarda su artığı oluyor. olaya bilimin ışığında yaklaştığımızda suyun artmasının aksine buharlaşmadan ötürü eksilmesi gerekiyor. ve ketıla suyu boşaltmadan önce de içinde önceden kalma su falan olmadığına eminim. bence ketılım sihirli. kendisini dedem kullanmıştı hastanede ilk kez. okuyup üflemiş falan da olabilir ketıla narkozun etkisiyle, bilemiyorum. ayıkken neden yapsın di mi yaptıysa bile.
şu 3: çağdaş rus edebiyatı çok öksüz gelmiyor mu sana da? çağdaş rusları dünya mandallamıyor sanki. çünkü hiç duymadım. ha bir tane duydum yalan olmasın o amca da amerika’da yaşayıp ingilizce yazıyor. rus edebiyatı deyince dostoyesvskiler, tolstoylar, gorkiler, gogollar geliyor. iki yüz yıl geçmiş aradan neredeyse. yok mu yeni bir şeyler ya. merak etmiyo musun oğlum?
şu 4: beyaz çikolatayı da reddediyorum.
şu da 5: ‘’değişen ne? etrafımıza düşen bir şey mi var? neden rıza? bir kıza...karşı...girişilen bir hareketi doğru bulmuyorum. değişen hiçbir şeyi doğru bulmuyorum. ve bir anane halinde tekrarlanarak yorulan bir şeyin içinde bulunmayı, hiç olmazsa takunya kadar acayip ve sesli bir şeyin bulunmasında emeği geçmiş bir bayı da anlamıyorum. doğru bulmuyorum. ‘’
3 notes · View notes
ruveranva · 10 years
Text
Birkaç Lüzumsuz Şey
Tumblr media
Cumartesileri çok seviyorum. Bunun içindir ki bugün Pazar. Odadan yapmak parantezinde; kahvaltı, kahve ve çiş dışında çıkmadım. Bilgisayarı hayatımdan bir nebze de olsa ötelemek bana okumak ve yazmak gibi işlerde alan açıyor. Ben daha ziyade okumayı seçiyorum. Çünkü insan kendiyle yalnızca yazarken tam manasıyla karşı karşıya geliyor. Dikkat edin, baş başa kalıyor demedim.
Birkaç gündür omzumda inanılmaz bir acıyla uyanıyorum. Sağ omzumda. Ve her seferinde omzumun çıktığını falan düşünüyorum. Sağ kolum yatağa yapışmış bir halde bir süre yatakta kıvrandıktan sonra kalkmaya çabalıyorum. Yorgun uyanıyorum.
İnsan doğup büyüdüğü memleketini neden özlemez ? İnsan doğup büyüdüğü memleketini orda hiç yakını kalmamışsa özlemez. Zaten bir şehri güzelleştiren de anılardan başka nedir ki ? Bu güzellikte bile acı vardır şimdi. Bu güzellikte hiç arkadaş yoktur. Unutulmuşluk, zaten hiç olmamışlık… Kuru bir yutkunma vardır. Yine de dedemlerin bağ evinde çarpık çivileri düzeltmek istemiyor değilim, bir ağaç kütüğü üzerinde. Elimde çekiç. Eline vurursan orda da acı vardır.
25’e 5 varken ne kadar boş yaşadığım düşüncesi yakamı bırakmıyor. 25 dedim çünkü 25’ten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sanki. Belki olmaması çok daha iyidir. Neden böyle bir düşünceye kapıldım bilmiyorum. Gözlemlerim buna sebep olmuş olabilir. Artık telefon da çalmıyor. Birisi açmış olmalı.
Odamda iki tane duvar saati var. Biri 5:40 diğeriyse 10:40’da durmuş. Daha doğrusu durdurulmuş. Ben durdurdum onları. Dua etsinler sadece durdurdum, parçalayıp atmadım. Çünkü ikisinin de sesi –özellikle geceleri- beni deli ediyordu. Yoksa zamanla bir alıp veremediğim yok. Nefes alıyorum, hareket bile ediyorum biraz. Ve daha görünürüm.
Artık ben de bir axolotl’um Julio. Uzuvlarımı kemiriyorum.
0 notes
ruveranva · 10 years
Text
Ham Maddeler: Santorini
Tumblr media
Şu 1: Evde dedemin verdiği yaklaşık 20 ciltlik, 1600 basım bi ansiklopedi var. Zamanında Türkiye gazetesi dağıtmış. Bir aralar okuyordum. Bazı bilgiler çağının çok gerisinde kalmış tabi. Ama ansiklopedi okuyordum en nihayetinde marjinalliğe bakar mısınız. Ayrıca çok işlevsel. Mesela üstünde Kenan Evren’in fotoğrafı olan ‘K’ cildini çay tepsisi olarak kullanıyorum. Bir aralar da leptopun altına koyuyordum bilgisayar ısınmasın diye. Sonra işte bıyıklarımı falan kestim dün.
Şu 2: Bir daha Winston alanı, Churchilller kovalasın. Ama ben zaten seçemeyen bi adamım. Camel bulamayınca eski günlerin de hatırına alayım dedim. Kafamı seveyim.
Şu 3: Dün eve dönüyordum otobüsle. İneceğim durağa varmak üzereyken kalktım düğmeye bastım. Durmasını bekledim aracın lakin durmadı. Aman tanrım durmuyordu. ‘Hey sen !’ dedim şoföre ‘şu lanet olasıca arabayı durduracak mısın ha’. Hiç mandallamadı düğme bozukmuş. Sesimi yükseltmek zorunda kaldım baya bağırdım yani çınladı otobüs. Bi yandan çok kızgınım ama bi yandan da çok komik olduğumu düşünüp kendime gülüyorum içimden. Çünkü kızınca komik görünüyorum gibi geliyor bana. Aman yazmayacaktım bunu ya. Çünkü çok böyle otobüs, dolmuş anısı yazdım literatüre falan kazara böyle geçmekten korkuyorum.
Şu 4: http://i.hizliresim.com/38J1Q0.jpg Şimdi bu adam Hollanda Kralı arkadaşlar. Kral yani bildiğiniz. Yani sana geliyor kankan ‘hacı çok kral adamsın’ falan diyor ya işte bu adam kral oğlum zaten. Gerçi parlamenter monarşi var öyle tam da kral değil ama işte acıklı olan da bu zaten. Kralımsı gibi biraz. Öyle organının keyfine göre kelle alamıyorsun. Bir de hiç kral tipi yok , daha çok İskoç teknik direktörü havası var. Bir Alex Ferguson değil tabi.
Şu da 5: ‘Görünmez dışavurma (dışavurum) biçimlerinden biriyim artık.’
4 notes · View notes
ruveranva · 10 years
Text
Ham Maddeler: Olgulanan Algılar
Tumblr media
Şu 1: Buradan Türk oyun yapımcılarına sesleniyorum. Merhaba bu arada. Ey Türk oyun yapımcılığı ! Birinci vazifen ! Tamam tamam. Ne diyecem hacılar elin oğlu Guitar Hero yapmış ne biçim de tutmuş. Oğlum siz de yapsanıza bi Bağlama Hero, bi Kopuz Hero. Bence çok dikkat çekecektir. Hem kültürel değerlerimiz de korunmuş olur ? Ben mesela Barış başıma bu eksikliği gördüm, dile getirdim. Nasıl yapacağınızı da ben söylemeyim artık. Muhtaç olduğunuz kudret bi yerlerde mevcuttur nasılsa. Uğrarım yine.
Şu 2: Annem aktarıyor. Ananem zamanında çok pis uyuz olmuş dedeme. Dedem ne yapmış da bu kadar sinirlendirmiş kadını bilmiyorum, sormadım. Ama zaten bu kısma kadar hikayeyle pek ilgilenmemiştim. Neyse ananem dedemi boşamaya kalkmış. Bağ evinden ta şehir merkezine kadar burnundan soluyarak yürümüş, annem de yanındaymış. Annem bile küçükmüş o zamanlar hey. Ben söz konusu bile değilim daha. Neyse soluğu dedemin dükkanında almışlar. Dedem hiçbir şey söylemeden ikisini de tutmuş lokantaya götürmüş. Nohutlu pilav ısmarlamış birer porsiyon. (porsiyonu salladım bu göz ardı edilebilir) Ananemler de yine pek bir şey demeden geri dönmüşler. Ağzım açık kaldı hikayenin sonunda. Helal lan dede dedim. Bir nohutlu pilavla evlilik kurtarmış adam. Helal olsun dedim. Power of the nohutlu pilav dedim. Viva la nohutlu pilav !
Şu 3: Tesbihte hata olmaz. Abdestli dizilmiştir.
Şu 4: Şehrin en kalabalık caddesi eylemciler tarafından tutulmuştu. Trafik arap saçına dönmüş, caddeler dolmuş ve taşmak üzereydi. Sloganlar atarak yürüyen eylemcilerin, yolun çıkışını tutan polis kuvvetleriyle çatışması işten bile değildi. Gözlerinden öfke ve nefret fışkıran kalabalık grup susmadan, yorulmadan yürüyordu. Biraz önce müdahale için gelen güvenlik kuvvetleri, sayılarının azlığı sebebiyle göstericiler tarafından sert bir şekilde etkisiz hale getirilmişti. Evlerinin balkonlarından sarkan insanlar endişeli gözlerle olan biteni izliyorlardı. Grubun polisle arasında 50 metreden daha az bir mesafe kalmıştı ki yolun ortasına fırlayan kıvırcık saçlı, kısa pantolonlu bir çocuk, eylemcilerin önünde belirdi. Eylemcilerin lideri merakla çocuğun yanına doğru bir-iki adım attı. Çocuk bir şey söylemek istiyordu. Eylemcilerin lideri çocuğun hizasında eğildi ve ne istediğini sordu. Kalabalık eylemci grubu aralarında konuşmaya başlamıştı. Ne olduğunu, neden durduklarını merak ediyorlardı. Çocuk dik duran vücudunu biraz daha öne alıp net bir ses tonuyla konuştu: ‘’Abi ne dediğiniz hiç anlaşılmıyor yaa. Daha tane tane gözünüzü seveyim’’ Ambale olan grup polisle kucaklaşarak olaysız dağıldı.
Şu da 5: ‘’İç savaş çıksın istiyorum, dağa çıkmak istiyorum. (Lorca gibi) götten kurşunlanmak istiyorum. O kadar vuran olmuşsa biri de götüne gelmiştir.’’
1 note · View note
ruveranva · 10 years
Text
Makinistin Raysızlığı
Tumblr media
Telekineziyle taharet musluğu kapatabilmemin yakın çevremden hiç takdir görmemesi canımı sıkmıştı. Ben de gidip parkta uyudum o gece. Ertesi gün patrona sizi seviyorum müsaade ederseniz dedim. Patron kendime gelmemi söyledi. Kovula da bilirmişim ısrar edersem. Israr etmedim ben de. Zaten o kadar da çok sevmiyordum sanırım. Canım sıkılıyordu.
Eve dönerken süpermarkete girdim. 15 dakika boyunca dolandım. İhtiyacım olmayan ne varsa doldurdum sepete. Bebek bezi, saç kremi, çay bardağı seti, çiçek toprağı, oyuncak tren… Kasiyeri öpüp çıktım sonra. Ev sahibini de öpeceğim gelince.
Anahtarı deliğe sokup deliğe döndüğümde aklıma çark etti. Güneş kremi almayı unutmuştum. Böyle bir şeyi nasıl unuturum diye söylenerek kapattım kapıyı içerden. Hemen televizyonu açtım. Dün de öyle yapmıştım. 4 buçuk saat sonra da elektrikler gitmişti ve fark ettim ki zaten hiç izlememiştim. Bugünde elektrikler gitse ne güzel olur. Balkona çıkıp ay ışığı altında oyuncak trenimi oynarım. Hem bir işe yaramış olur hem de canım sıkılmaz. Belki patron da gelir onunla oynarız.
Sonbahara gireli 1 buçuk ay oldu. Ne son ne de bahar. Garip bir sıcak var. Ben artık soğuk olsun istiyorum. Çünkü bir sürü kazağım var. Tatil olsun istiyorum bütün kurumlar. 10 kurumdan 8’ine borcum var. Kuruluşumun 28. yıldönümüneyse daha aylar var.
Bağlamanın içine kaçmış leblebi gibi hissediyorum kendimi. Leblebi olduğumu biliyorum ama kimse beni görmüyor. Hem patronda leblebi sevmiyor. Milenyum çocukları gibi.
Çırılçıplak soyundum bir tek kazağım var sırtımda. Saat gece 10 buçuk. Oturdum halıya tren oynuyorum ampul ışığında. Patronu da alıyorum vitrinpaşa garından. Kazalar yapıyoruz mahsusçuktan. Tan.
Yaralıyız, kıpırdayamıyoruz. Ne çıkar ki bundan ?
Dan !
2 notes · View notes
ruveranva · 10 years
Text
İngilizce Dersinde Yazdığım Türkçe Şiir
Tumblr media
aptaldır insanlar kimi çok kimi az aptal ben mesela az aptalım
hiç trene binmedim dolayısıyla inmedim de kravatımı çözdüm gömleğimi bağladım alttan başladım iliklemeye düğmelerini
dedim ya az aptalım bayılıyorum kaybetmeye oyunlarınızı kızamıyorum bugün mahfuz’a bile seviyorum hüzün kovan’ı
adj. with two or more syllables gözlüğü göz önünde bulundurmalıyız bulundurmalıyız kayıp şeylerimizi aptalca genellemeler yapmamalıyız
yetiyor bana da bazı şeyleri bilmek beni kafamdan kurtaran kafan kafanda gerçeklenen omzum çok sonsuzum bozuk bir akılda yapık ruhum ıssızveussuzum
çok çıkışkanım öğretmenim çıkışamıyorum
1 note · View note
ruveranva · 11 years
Text
Ret ve Sakal
Tumblr media
Şiirsiz şairler de bilirim Karanlığın kıymetini bildiğim gibi gece Tuttuğum gibi sımsıkı kendi ellerimi Kenarda yaşamaya devam ettiğim sürece
Hayatta kalanları sürüklüyorum Hep yeniden yaralanmaları üzere Ve taşıdığımda hepsini çeke çeke siperlere Bir kendimi buluyorum
Ben kendimi mi sevmiyorum ?
Çok öte odalardan gelmesi gözlerini ovarak Ağlayabileceğine hiç ihtimal vermediğim altmışlığın Ben diye bir masal var bana, yalnız bana Tozunda top oynadığı hatıralarımın
Sahi sevmeli miyiz aptalları da ? Haklısın şimdi bunu da nereden çıkarttım Duydum ki pek hazzetmiyormuş kadınlar Evet Ben de bundan sakal bıraktım
0 notes