#Gavs Sânî Hazretleri (k.s.)
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yâr İle Bayram' ların kıymetini Yâr'sız geçen ilk bayram anlatır bize...
21 notes
·
View notes
Text
Bir insan sabah kalkınca abdestini alsa, sonra da, "Yâ Rabbi! Sen rezzâk-ı mutlaksın.Çalışsak da çalışmasak da rızkımızı verirsin.Lakin rızık için çalışmayı sen bize vâcip kılmışsın.Biz senin rızan için vâcip kıldığın üzere rızkımızı kazanmaya gidiyoruz" derse ve niyetini bu şekilde yapıp işine başlarsa, Gavs-ı Bilvânisî (k.s) onlar için şöyle diyor:O insan bütün gün başını secdeden kaldırmayan kişinin sevabını alır.Böyle bir sevabı kazanmak için sadece niyet yeterlidir.
Gavs-ı Sânî Hazretleri
58 notes
·
View notes
Text
Gavs-i sani k.s.a sözleri
Gavs-i sani k.s.a sözleri
Gavs-ı Sânî Seyyid Abdulbaki Hazretleri (k.s)nin Sözleri – Kerem Çakır
View On WordPress
1 note
·
View note
Text
Allah dostlarıyla yapılacak sohbetle elde edilecek faydayı hiçbir şey temin etmez. Bunun en açık örneği Sahabe-i Kiram’dır. Sahabelerden derecesi en aşağı olan bir sahabi bile en yüksek hadis bilgininden, en değerli fakihten ve en büyük veliden daha üstün ve daha faziletlidir. Bu üstünlüğün nedeni hiçbir zaman kitap okumak ve eser incelemek değildir. Çünkü Sahabenin çoğu okur-yazar bile değildi. Bu üstünlüğün nedeni bilgi çokluğu ve kültür zenginliği de değildi.
Bir arif şair bunu şöyle dile getirir:
“Evliyanın sohbetinde bir saat kalıvermen, / Hayırlıdır bir asırlık gafilâne ibadetten.”
Abdurrahman-i Tahi Hz,(138.mektup):"Allah'a ulaşmak 50 bin senelik yoldur. Bu da uyanıklık ilim, amel, hac, riyazet, zühd, kusursuz namaz ve nefsi yok ederek Allah'ın rızasına ulaşılır. Bununla beraber ben 50 bin yıllık yolda elde edilecek şeylerin mürşidimin sohbeti ile elde edileceğine inanıyorum." buyurdular.
İnsan sadıklarla beraber olursa…
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadık kullarımla beraber olun."1
Ayetiyle tarif edilen sadıklardır. Onlar hak yolda rehberlik yaparlar. Kalpleri Allah'a bağlarlar, zayıflamış imanı kuvvetlendirir, sönmüş sevgiyi canlandırırlar. Bir ömür boyu dini yaşayarak ihya ederler. Demek ki Allah’tan korkmanın en güzel yolu Allahu Teâlâ’nın sadık ve salih dostları ile beraber olmaktır.2 Zahirdeki bu sevgi ve beraberlik sonuçta insanı: “Kişi sevdiği ile beraberdir.”3 hadisinin müjdesine ulaştırır.
Dünyada Allah dostlarını seven, hayatının sonuna kadar peşlerinden giden kimse -inşaallah- ahirette de onlarla beraber olur. Efendimiz’in (s.a.v) şu müjdesini duyup da sevinmemek elde değil:
“Bir kimse sevdiği bir topluluğun amelini yapmamış olsa bile kıyamet günü onlarla birlikte mahşer yerine getirilir ve beraberce hesaba çekilir.”4
Mürşide gitmekten maksat
Mürşid-i kâmile gitmenin ve ziyaret etmenin en önemli faydası, onun nazarları altına girmek, kendisiyle aynı meclisi paylaşmak, feyiz ve edebinden nasiplenmek, üzerindeki ilahi nur, heybet ve huşuya bakıp Allahu Teâlâ’yı hatırlamak-zikretmek, günahlardan şiddetle kaçınma duygusu ve ibadetleri tatlılıkla yapma arzusu oluşur.
Rabbü’lalemin, velileri nurunu yansıtan birer ayna yapmıştır. Güneş nasıl dış dünyamızı aydınlatan, ısıtan, meyveleri tatlandıran ve olgunlaştıran bir sebep yapılmışsa, veliler de gönül dünyamız için manevi nur, feyiz, şuur, tat ve hayat sebebi yapılmıştır. 6
Mürşide gitmekten maksat, Allah rızasına ulaşmak, kötülükten kaçmak, hasta kalbe ilaç, garip gönle gerçek bir dost aramak, kısaca manevi bir hicret yapmaktır
Bu büyüklerin meclisine katılan insanın ruhu sevinir, kalbi rahatlar, gönlü huzurla dolar. İnsan Rabbül âlemine kulluk yapmanın sevincini yaşar. İşte bu, Yüce Sadatların elinden tutmanın bereketiyle Allahu Teâlâ’nın kuluna ikram ettiği bir hâldir. Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimize varis olan bu Allah dostlarının eli, Resûlullah (s.a.v) Efendimizin elini temsil etmektedir. Onlara tutunan kimse hiç kopmayan nurlu bir halkaya tutunmuş olmaktadır.
Bir Allah dostunu ziyaret etmenin ilk faydası, Allah için sevginin ve ziyaretin sevabına ulaşmaktır. Allah için sevilen bir Müslüman kardeşi ziyaret etmenin hediyesi ilahi muhabbet ve Cennettir. Resûlullah s.a.v Efendimiz bu konuda şu müjdeleri vermiştir; “Size Cennet ehli olanlarınızı haber vereyim mi? Bir şehrin (memleketin) öbür ucunda bulunan din kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse Cennetliktir.” 7
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri ise şöyle buyurmuştur: ‘’Bu zamanda insanlara yapılabilecek en büyük iyilik, tövbeyi tarif etmek ve bir mürşid-i kâmile yönlendirmektir. İnsanlara yapılacak en büyük iyilik budur.‘’
Kudsi hadis: “Benim için birbirini sevenleri, birbirini arayıp soranları birbirini ziyaret edenleri, birbirine ikramda bulunanları, bir araya gelip meclis kuranları muhakkak ben de severim.”8
Velilerden Yansıyan Nur Ve Feyiz
Resûlullah (s.a.v) Efendimize: “Ey Allah’ın Resûl��! Allah’ın velileri kimlerdir?” diye sorulduğunda şu cevabı verdiler:
“Allah’ın velileri g��rüldüklerinde yüce Allah’ı hatırlatan kimselerdir.” 9
“Sizin hayırlılarınız, görülmeleri size Allah’ı hatırlatan, sözleri ilminizi çoğaltan, ameli ahirete rağbetinizi artıran kimselerdir.
Sâdât-ı Kiram’ın nazarı kaplumbağanazarı gibidir. Kaplumbağa yumurtasını yapar, biraz geri çekilir, yumurtaya bir müddet nazar eder. Sonra onu kuma veya toprağa gömüp gider. Onun bu bakışı yumurtayı olgunlaştırmaya yeter ve belli bir müddet sonra yavru meydana gelir. Sâdât-ı Kiram’ın nazarı da kalbi olgunlaştırır. Allah dostlarının nazarı ilahî bir nurdur. Bu nur kalbin ilacı olur.
Allahu Teâlâ kudsî bir hadiste dostlarına verdiği bu nur hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ben kulumu sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. O benimle görür, benimle işitir, benimle tutar, benimle yürür. Benden herhangi bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himâye ederim.”11İşte, Sâdât-ı Kiram bu yüce devlete ermiştir. Allahu Teâlâ onlara bu yetkiyi vermiştir.”12
Sahabe-i Kiram (r.anhüm), Allah Resûlü (s.a.v) ile sohbet ve beraberlikleri ile bu fazileti ele geçirmişler, kendilerinden sonra gelen en büyük alim ve arifleri fazilette geçmişlerdir. Onlar bu fazileti çok amelleri ve yüksek ilimleri ile değil, âlemlere rahmet olan Yüce Peygamberimizin (s.a.v) saadetli sohbet ve nazarlarıyla şereflenerek elde etmişlerdir. Kendilerinden sonra gelenler, ne kadar salih amel yapsalar, ilim elde etseler, onların elde ettiği bu fazileti ele geçiremezler.
Manevi nazar böyledir. Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimizin ilim ve manevi hallerine varis olan kâmil mürşidler, rabbani âlimler ve arifler de, Efendimizin (s.a.v) kalplere nazar etme, feyiz akıtma, onları sevgi ile olgunlaştırma, uyandırma sıfatına derece derece varis olmuşlardır. İşte bu nuru taşıyan zatlar ile aynı meclisi paylaşan, onların sohbet halkasına ve feyiz dairesine girenler de, amelle elde edilemeyen nice feyze, şuura, nura, sevgiye ve kalp uyanıklığına ulaşırlar. Sadatların terbiyesi ve feyiz vermesi daha çok nazarla olmaktadır. Bunun binlerce örneği vardır. Onlar hiç konuşmadan, doğrudan kalbe yönelerek ve oraya ilahi feyiz akıtarak insanları tövbeye sevk etmişler, Allah yoluna ısındırmışlar, kötü sıfatlarını değiştirmişler ve onlara pek çok güzel haller kazandırmışlardır.
Mürşidle Çıkılan Manevî Hicret kapısı tövbe ile açılır
Mürşid terbiyesi tövbe ile başlar. Tövbe kalple Allah’a dönmek ve manevi bir hicret yapmaktır. Bu hicret isyandan itaate, gafletten zikre, cehâletten ilme, kötü ahlaktan edebe doğru yapılan manevi bir hicrettir.
Bu konuda Rasulullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Gerçek muhacir, Allah’ın nehyettiği kötü şeylerden uzaklaşan kimsedir.”14
“Asıl mücahit, Allah’a itaat hususunda nefsi ile cihad eden kimsedir.”15
Rasulullah (a.s) Efendimiz, Uhud harbi dönüşünde, etrafındakilere: ”Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” buyurdu. Ashab: “Ey Allah’ın Resûlü, büyük cihad nedir?” diye sorunca, şu cevabı verdiler: “En büyük cihad, (Allah’ın emirlerini yerine getirmesi için) nefisle yapılan mücahededir.”16 buyurdu.
İrtibatı Koparmayalım
Mürşidin yanına gidip tövbe etmenin en büyük faydalarından biri de nefsin daha süratli olarak ıslah olmasıdır. Mürşidin nazarı çok tesirlidir. Nefsin ıslah edilmesi daha kolay olur. Müridin muhabbeti artar. İç âlemin terakkisi nazarla çok daha fazla olur. Onun bu imkânı iyi değerlendirmesi gerekir. Mürid, senede en az bir defa mazereti yoksa mürşîdini muhakkak görmelidir.
Menkıbe
Bir gün İmâm-ı Âzam (r.ah) hocası İmam Cafer-i Sadık (r.a) hazretlerinden ilim ve hadis dinlemeye gelmişti. Hocası elinde bir asa ile çıkageldi.
İmâm-ı Âzam (r.ah), Ey Resûllah’ın (s.a.v) evladı, siz henüz asaya ihtiyaç duyacak bir yaşta değilsiniz, dedi.
Cafer-i Sadık (r.a), Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asâ Hz. Resûllah’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) asâsıdır; onu bereket için yanımda taşıyorum, dedi.
İmâm-ı Âzam (r.ah), hemen ileri atılıp bastona sarıldı ve Ey Resûlla’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) evladı, müsaade buyurun, onu öpeyim, dedi.
Cafer-i Sadık (r.a.) hemen kolunu açtı ve İmâm-ı Âzama (r.ah) göstererek, Vallahi sen bilirsin ki bu ten Hz. Peygamber’in (sallallâhü aleyhi ve sellem) hücrelerini taşıyan bir tendir ve şu gördüğün kıllarda onun kılındandır. Onu öpmüyorsun da asâyı mı öpmek istiyorsun, dedi.18
Üstad Necip Fazıl Kısakürek", şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.
Ünlü şair Bay Necip Fazıl “hakikat”ten habersiz bohem (düzensiz, savruk, Yarınını düşünmeden günü gününe tasasız, derbeder bir yaşayış) bir yaşantı içinde debelenirken “kurtarıcım” diyeceği Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerini tanır.
Hayatını, Arvasî hazretlerini “tanıyıncaya kadar” ve “tanıdıktan sonra” diye iki ana bölüme ayıran Üstad, bu hususu O Ve Ben kitabını takdim ederken şu çarpıcı cümlelerle ifade etmiştir:
Üstat, bir akşam çalıştığı bankadan çıkar Eminönü’nden vapura biner. Kendisine İslami telkinlerde bulunacak esrarengiz bir adamla karşılaşır. Yanına oturan adamla önce zahiri meseleleri konuşur. Necip Fazıl tasavvuftan sorunca adam Beyoğlu’nda Ağa Camii’nde Cuma günleri vaaz veren Abdülhakim Arvasi Hazretleri’ni işaret eder. Vapur Beylerbeyi’ne vardığında karşılıklı selamlaşıp ayrılırlar. O andan itibaren Necip Fazıl’ın zihninde hep fuhşun merkezi olan Beyoğlu’nda yalnız Cuma günleri vaaz veren Büyük Veli vardır. Kiminle konuşursa konuşsun hakikatte aklı hep Ağa Camii’ndedir.
Bir Cuma günüdür ve yanında arkadaşı ressam Abidin Dino vardır.
Necip Fazıl, kendisiyle tanışmasını “O ve Ben” isimli eserinde şöyle anlatır;
“Cami… Girince sol tarafta, yerden bir iki basamak yüksekliğinde, balkonumsu bir yerde, sarıklı, beyaza yakın kır ve uzun sakallı bir zat… Önünde, kitabını koyduğu küçük bir yer masası… Etrafında, diz üstü veya bağdaş kurup oturmuş bir küme insan… Aralarına geçip oturduk. Son derece tesirli bir ses… Tane tane konuşuyor.
Ders bitince ön sırada oturan bir gencin yardımıyla kürsüden indiler. Etrafındakilere şefkatle baktılar. Potinlerimizi giyip kendilerini kapıda beklemeye başladık. Başlarını kaldırıp o anlatılmaz gözlerini üzerimize diktiler.
“Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel, /Bir akşamdı ki, zaman donacak kadar güzel."
Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız; / Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız!”
Sıcak bir ilkbahar günü… Kaşgari Dergâhı… İkinci buluşma…
– Tasavvuftan bir şeyler biliyor musunuz? Okuduğunuz kitap oldu mu?
Bahriye mektebindeki hatıramı anlattım. Semeretü’l-Fuad ve Divan-ı Nakşi’yi söyledim. Son zamanlarda da, karıştırdığım Marifetname… Nakşi Divanı’nın kimin eseri olduğu sualine cevap veremedim.
İşte ateşten harflerle beynimi dağlayarak söyledikleri ilk fikir: “Bu iş kitapla olmaz. Akılla da varılmaz. Hiç yemeğin lezzeti çatal bıçakla aranıp bulunabilir mi?”
Bir yakınının ifadesiyle bana, “Sen gemidesin! Ayak silmeye mahsus bir paspas olsan yine gemidesin! Seni bırakmazlar! Aldıklarını bir daha bırakmazlar.”
Muarızları önceki şiirlerini kullanıp O’na zafiyet isnat etmek istediklerinde Üstat şöyle cevap vermiştir: “Geçmişi dürdüm çöp tenekesine attım. Çöpleri karıştırmak ise kedi ve köpeklerin işidir.”
0 notes
Text
Onu hayâl etsem gönlüm huzur bulur,
Onun adını andığımda da,
Ona kavuşmuş kadar lezzet duyarım.
[ İbrahim Hakkı Erzurûmî k.s ]
37 notes
·
View notes
Note
Selamun aleyküm
Kalbimizi nasıl yumuşatacağız? Anlaşılan kaskatı bi kalbim var.. Zikre birkaç defa başlayıp sebat edemediğim için bıraktıysam ve yine sebat edemeyeceğimi biliyorsam ne yapacağım? Nefis hep ne iğrençlik var onu istiyor.. Artık müslümanca yasamak gerçekten çok zor bir şey gibi geliyor :( Allah bana hidayet versin
Ve Aleykümselam. Elbette zikirle yumuşar...
Zikir konusunda bizden nasihat istemeyin, gerçek ehli olan Semerkand Tv’deki Hocalarımızdan, Şemsettin Bektaşoğlu Hoca’dan, Merhum Mehmet Ildırar Hoca’nın zikir sohbetlerini dinleyin, inanın size çok daha faydası olur, tesiri olur. Vekil ile konuşun, güzel bir fırçalasın sizi bununda faydası çok olur. Ama ehli nasihat etmiş, ara ara bizde okuruz o nasihatları paylaşayım sizinle. Allah hepimize hidayet etsin.
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:
‘’Zikre devam ediniz, virde önem veriniz, çünkü kalbin tek ilacı zikirdir. Nefsin çirkin sıfatları ancak zikir ile değişir. İnsan mürşit nezaretinde sürekli çektiği zikir sayesinde terbiye olur.’’
Büyük arifler zikrin kâmil bir mürşidin gözetiminde, onun nezareti altında yapılmasını faydalı görmüşlerdir. Bunun birinci faydası mürşidi kâmilin dua ve himmet desteğidir. İkinci faydası kalbin ve çekilen zikrin kontrol altında olmasıdır.
Zikir gafletle de çekilse yine de terk edilmemelidir. Allah’ın (c.c) ihsanı boldur. Gafletle zikre devam edenin kalbine huzur verebilir. Huzurlu zikirden de fenaya yükseltebilir.
Zikirde kalbin huzurlu değil diye tamamen zikri terk etme. Çünkü hiç zikirsiz gafil olmak zikrin içinde gafil olmaktan daha kötüdür. Umulur ki Allah (c.c) seni gafletli zikirden uyanık zikre, uyanık zikirden huzurlu zikre ve ondan da masivadan gaybet zikrine yükseltebilir. Bu Allah’a (c.c) hiç zor değildir.
Bediüzzaman Said Nursî hazretleri Mesnevi-i Nuriye’de sofinin mesleğinin zikir olduğunu, nefsin çirkinliklerinden sıyrılıp ahlâk-ı hamideye geçmeye sebep olacağını bildirmektedir:
“Ey aziz olan kimse, bil. Zikreden adamın ilâhî feyizleri çeken muhtelif mânevî güzellikleri (latifeler) vardır. Bunların bir kısmı kalp ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı ise şuursuzdur. Gaflet ile yapılan zikirler bile, bu ilâhî feyizden mahrum kalmazlar.”
Onun için kardeşler, tasavvufta sofi illâ zikir sahibi olmalıdır ki Allah’ın feyzini çeksin.
Zikir kalbin cilasıdır, onu manevi kirlerden temizler, içindeki gafleti yok eder. Kalp zikrin nurları ile aydınlar ve parlar. Bu nur insanın bütün vücuduna yayılır, her organ ondan bir pay alır, nurlanır, vücut Allah sevgisi ile tatlanır.
Hâlbuki zikir, lambaya gelen ışığı taşıyan kablolar gibi, Allah’ın nurunu kalbe taşır. Böylece kalp nurlanarak selim bir hâl alır. Kalb-i selim sahipleri de nefsin heva ve hevesine uymayıp, yalnızca Allah’a bağlanırlar.
Zikredememek nefsin işidir. Zikrettirmemek nefsin ustalığıdır. Şeytanın hıyanetidir. Çünkü zikir ile nefsin helâk olacağını bilir.
Bir adamın beş bin kere meşakkatle, zorla nefsine çektirdiği zikir, muhabbetle çekilen yüz bin zikirden daha faziletlidir. Niye? Çünkü muhabbetle çekenin mücahedesi zahmetle çekeninkinden azdır. Muhabbetli çektiği için feyzi çok olur. Zahmetle çekenin de Allah katında sevabı ve yakınlaşması çok olur.
Bize de zikir konusunda dua et inşaAllah...
22 notes
·
View notes
Text
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:
‘’Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse Allah’ı çokça zikretmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş olurlar. Şeytanı kuvvetli olanın ise dini zayıf olur. Onun için haramlardan uzak durulmalıdır. Yavrularım! Bana doğru yaklaşın! Alkol ve uyuşturucu iyi bir şey değildir. Cenâb-ı Allah yüce kitabında bu tür şeylerin kullanılmasını kesin olarak yasaklamıştır. Bunlar insana hem zahiren hem de batınen zarar verir. Mesela alkol ve uyuşturucu kullanan kimsenin hem ailesinde hem de kendisinde huzur görülmez. Bu evde hep bir huzursuzluk vardır, geçimsizlik vardır. Arkadaş çevrenize dikkat edin. Sufilerden ayrılmayın, onlarla beraber olun. Hatme-i hâcegânı ihmal etmeyin. Kötülerle oturup kalkan kötülerden olur. Evliyalarla oturup kalkan evliyalardan olur. Gelip yüce Allah’a tövbe ettiniz. Sakın tövbenizi bozmayın. Şunu iyi bilin ki tövbe ve pişmanlık bu dünya da olur. İnsan pişmanlığını bu dünya da dile getirmelidir. Bizler hep beraber ‘’Ya Rabbi, bütün yapmış olduğum günahlardan pişmanım!’’ dedik. Allah Teâlâ’ya söz verdik. Sözümüzde duralım.
Babam Seyyid Abdülhakim (k.s) hazretleri anlatmıştı: Bir çocuk, şu delikte yılan vardır dese, hiç kimse o deliğe elini sokmaz. Orada yılan olmadığını bilse dahi her ihtimale karşı yine de elini o deliğe sokmaz. Hz. Âdem’den (a.s) beri gelen yüz yirmi dört bin peygamber ve onların yolunu takip eden varisleri Allah dostları uyarmışlardır. Ancak insanoğlu yine de onların sözüne kulak vermemiş ve emir-nehiy, helal-haram dairesini ihlal etmişlerdir. İnsan küçücük bir çocuğun sözüne değer verirken, Allah’ın elçilerinin sözüne sırt çevirmesi şaşılacak bir şey değil midir? Allah Teâlâ ve O’nun Resulü Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) bizlere ebedi olan bir hayattan bahsetmişlerdir. İlelebet olan bu hayat nedir bilir misiniz? Elli sene değil, yüz sene değil, bin sene de değil; bu sonsuz bir hayat demektir. Allah kuluna irade vermiş ve onların önüne, imtihan gereği iki yol koymuştur. Bunlardan biri hayır diğeri şerrin yoludur. İnsan, kendisini Allah’a götüren yola sokmalıdır. Zira ikisinin sonunda da bir karşılık vardır. Birinin karşılığı mükâfat, diğerinin ki ise ceza ve azap…
Yavrularım! Sizler henüz gençsiniz. Dikkatli olun. Şeytan düşmanınızdır. O size asla acımaz. Tövbe ettiniz, tövbenizi bozmayın. Buraya kadar geldiniz. Pişman oldunuz. Biz size dua edeceğiz sizlerde tövbenizi bozmayınız. Hepiniz hoş gelmişsiniz. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun.’’
130 notes
·
View notes
Photo
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri bir sohbetlerinde ise şöyle buyurmuştur: ‘’Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse Allah’ı çokça zikretmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş olurlar. Şeytanı kuvvetli olanın ise dini zayıf olur. Onun için haramlardan uzak durulmalıdır. Yavrularım! Bana doğru yaklaşın! Alkol ve uyuşturucu iyi bir şey değildir. Cenâb-ı Allah yüce kitabında bu tür şeylerin kullanılmasını kesin olarak yasaklamıştır. Bunlar insana hem zahiren hem de batınen zarar verir. Mesela alkol ve uyuşturucu kullanan kimsenin hem ailesinde hem de kendisinde huzur görülmez. Bu evde hep bir huzursuzluk vardır, geçimsizlik vardır. Arkadaş çevrenize dikkat edin. Sufilerden ayrılmayın, onlarla beraber olun. Hatme-i hâcegânı ihmal etmeyin. Kötülerle oturup kalkan kötülerden olur. Evliyalarla oturup kalkan evliyalardan olur. Gelip yüce Allah’a tövbe ettiniz. Sakın tövbenizi bozmayın. Şunu iyi bilin ki tövbe ve pişmanlık bu dünya da olur. İnsan pişmanlığını bu dünya da dile getirmelidir. Bizler hep beraber ‘’Ya Rabbi, bütün yapmış olduğum günahlardan pişmanım!’’ dedik. Allah Teâlâ’ya söz verdik. Sözümüzde duralım. Babam Seyyid Abdülhakim (k.s) hazretleri anlatmıştı: Bir çocuk, şu delikte yılan vardır dese, hiç kimse o deliğe elini sokmaz. Orada yılan olmadığını bilse dahi her ihtimale karşı yine de elini o deliğe sokmaz. Hz. Âdem’den (a.s) beri gelen yüz yirmi dört bin peygamber ve onların yolunu takip eden varisleri Allah dostları uyarmışlardır. Ancak insanoğlu yine de onların sözüne kulak vermemiş ve emir-nehiy, helal-haram dairesini ihlal etmişlerdir. İnsan küçücük bir çocuğun sözüne değer verirken, Allah’ın elçilerinin sözüne sırt çevirmesi şaşılacak bir şey değil midir? Allah Teâlâ ve O’nun Resulü Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) bizlere ebedi olan bir hayattan bahsetmişlerdir. İlelebet olan bu hayat nedir bilir misiniz? Elli sene değil, yüz sene değil, bin sene de değil; bu sonsuz bir hayat demektir. Allah kuluna irade vermiş ve onların önüne, imtihan gereği iki yol koymuştur. Bunlardan biri hayır diğeri şerrin yoludur. İnsan, kendisini Allah’a götüren yola sokmalıdır. Zira ikisinin sonunda da bir karşılık vardır. Birinin karşılığı mükâfat, diğerinin ki ise ceza ve azap. Yavrularım! Sizler henüz gençsiniz. Dikkatli olun. Şeytan düşmanınızdır. O size asla acımaz. Tövbe ettiniz, tövbenizi bozmayın. Buraya kadar geldiniz. Pişman oldunuz. Biz size dua edeceğiz sizlerde tövbenizi bozmayınız. Hepiniz hoş gelmişsiniz. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun.’’
93 notes
·
View notes
Text
Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri buyurdu:"Şu anda ihlâs kaybolmuş, yeryüzünde çok nadir olmuş. İslâm adına hizmet eden muhtelif cemaatler var. Ama niyetleri karışmış, dünya bulaşmış. Farklı farklı şeylerle o güzel hizmetlerin ucundan tutuyorlar, ona iştirak ediyorlar.Allah (c.c) bunu kabul etmiyor. İnsana öyle kanaat geliyor ki, emr-i bil-ma'ruf nehy-i ani'l-münker ile ilgili haberler, hadis-i şerifte övülen o kutlu yol, bu Sâdât’ın yoludur.Şu anda yeryüzünde hizmet edenler var; ama böyle bir irşad kapısı yoktur."
28 notes
·
View notes