#Gül O��uz
Explore tagged Tumblr posts
Text
NASIL BAŞLADI -11
Sabah oldu her zaman ki rütinime başladım önce kahvaltı hazırladım yedik topladım. Sonran ev temizliği derken iyice yoruldum. Duşumu aldım. Mini eteğimi ve dekolteli cropumu giydim oturdum telefonla uğraşmaya başladım. Kapının zili çaldı. Abilerim hararetli bir şekilde içeri girdiler bu sefer ne selam vardı ne sabah. Salona geçmiş tartışıyorlardı. Konu Ali abinin arabasını abim çarpması ve baya hasar vermesiydi. Parayı nasıl bulacaklarını konuşuyorlar. Abimin üstünde çok gidiyorlardı.
M- amk senin Semih ya madem sürmeyi bilmiyorsun ne diye geçtin koltuğa
A- onu bunu bilmem bir şekilde ödeyeceksin bunu
-lsn param mı var amk sanki
A-banane amk
M- doğru diyor çocuk başka türlü halletmeliyiz.
O an gözler benim üzerimdeydi ama kimse cümleye giremiyordu. Ali abi söze girdi
A-bak Semih seni severim kankamsın kardeşimsin ama bana verdiğin hasar az uz değil ya şimdi şak diye parayı elime ver ya da
-ya da ne Ali
A-ya da gönlümü hoş eyle.
-o ne demek
A- şartım şu bu güzel bacını bana verirsin ben de borcunu unuturum. Ha ne zamana kadar tamir olana kadar.
Abim üzgün bir şekilde bana baktı. Bu beni birine ilk verişi değildi zaten. Hem babamın kulağına gitse abim için pek iyi olmazdı zaten Fikret abinin babasına borcu vardı bir de bununla uğraşamazdı. Hoş abiminde bu işten bu şekilde sıyrılması bir nevi işine gelmişti. Namusum umrunda değildi.
-iyi tamam hadi Gül sen artık Ali abinin orospususun onun gönlünü hoş et.
A-Gül kusura bakma ama borcumu bir şekilde almam gerekiyordu. Aklıma da başka bir şey gelmedi. Madem abinin parası yok geriye de seni bana vermek kalıyor.
Bunları söylerken hiç içten değildi. Abime şov yapıyordu. Yaklaştı beni dudağımdan öptü. Elleriyle göğüslerimi okşamaya başladı. Abim bu anı izlemek istemiyordu tam odadan çıkarken.
A-oo nereye Semih
-işine gör ben odama geçicem
A-yok dur burda nasıl karı sikilir öğren.
Abimin sözde delikanlılığı buraya kadardı. Ona söylenene itaat edip. Koltuğun karşısına oturup izlemeye başladı. O sırada Ali abi üstümü çıkardı ve memelerimi emmeye yalamaya başladı. Benim süt gibi bembeyaz memelerimde onun koca kıllı elleri dolanıyordu. Bir mememi ağzına alıp vakumluyor diğer eliyle mememi yoğuruyordu. Ağzını mememden çıkarınca salyaları mememden aşağı süzülüyordu.
A-oh bunlar nasıl memeler Gül bacım doyamıyorum yalamalara.
Şortunu çıkarıp attı.
A-Gül bacım güzel yala ki yarrağımı yerken çok çığlık atma diyerek güldü.
Bende başladım yalamaya. Önce mantar gibi başını sonra yavaş yavaş gövdesini ağzıma almaya çalıştım. Yarrağı bile kıllıydı Ali abinin. Hiç mi kesmiyordu. 5 dk yaladım ardından ağzıma patladı.
A-oh yut bakalım Gül hepsini güzelim benim.
Döllerini yuttum. Yarrağını dilimle temizlerken tekrar dimdik olmuştu.
A-birazda amının tadına bakalım.
Bir güzel amımı yaladıktan sonra o koca yarrağını amıma soktu. Ben de ufak bir çığlık attım. Ali amıma baktı
A-ulan Semih bu saten bozulmuş amk bana bozuk karıyı mı kakaladın.
İkiside birbirlerinden haberi yoktu. Ali abi abimin bilmediğini düşünüyordu abimde bilmemezlikten geliyordu. Ali abi beni domaltıp sikerken götüm ayrı memelerim ayrı sallanıyordu. Hemen yanımda da Mesut abi koca sikini çıkarmış sıvazlıyordu.
M-kankam gül bacımın ağzını ödünç alıyorum izin var mı.
A-al kankam al senin benim mi var.
Abim gıkını çıkarmıyordu bu duruma. Mesut abi başımı yarrağına doğru yaklaştırdı.
M-bak bakalım tadını beğenecek misin Gül.
Tadına çok bakmıştım ama yine bakmaktan zarar gelmezdi. Bu seferde Mesut abinin yarrağını sömürmeye başladım. Hem ağzım hem de amım doluydu. Ali abi tempolu bir şekilde pompalıyordu. Bş anda yarrağını amımdan çıkarıp götüme soktu. Brn o acıyla ağzımdaki yarrağı ısırdım. Mesut abi bir Tokat attı. Dudağımı patlattı hayvan.
M-orospu sikimimi koparcan He
A-gel kanka şu orospuyu tost yapalım da aklı başına gelsin.
Beni aralarına alıp sert sert sikmeye başladılar. Bu sefer abime nispet olsun diye acımadan sikiyorlardı.
A-işte karı böyle sikilir Semih
M-pompala ortak pompala diye güldü.
10 dk sonra ikiside içime boşaldı. Beni alıp banyoya getirip orda da bi posta siktiler.
Araba tamir olana kadar bu böyle devam etti. Sabahtan akşama kadar beni sikiyorlardı. Abimden çekinmiyor bilerek onun yanında beni sikiyolardı. Oyun oynarken yarraklarını yalıyor boşaltıyor porno izleyecekleri zaman azınca beni sikiyorlardı. Birkaç gün bu şekilde devam etti. Ve sonunda arabası tamir oldu. Ali abi de sözünü tuttu. Benim amım ve götümde iyice genişlemişti. Sonrasında üçüde üniversiteyi kazandı ve gitti. Bende yarraksız kalmıştım. Aradan bir yıl geçti. Zamanla genişleyen deliklerim yarraksızlıktan küçülmüştü. İnsanların üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Götüm sikilmekten baya büyümüş ne giyersem belli oluyordu. Bende yapabileceğim tek şey teşhirciliği yapıyordum. Kahvenin ordan geçerken kıvırta kıvırta geçiyor bakkala gidince bir şeyler alıyormuş gibi yapıp domakıyordum. Çoğu kişi beni tanımazdı. Babam ortaokul bitince beni liseye göndermedi ev işi yapayım diye. Dışarıya hiç çıkmazdım lazım bir şey olursa abim ya da kardeşim alırdı. Ama şimdi abim uzak bir şehirde üniversitede kardeşim de okuldaydı. O yüzden kimse karışamazdı hem kimse de tanımazdı. Bir gün mini etek üstüne beyaz bir gömlek sırtıma da bir çanta giydim. İç çamaşır zaten giymem. Okula gidiyormuş süsü vermiştim. Bizim ordaki bakkala gittim. Yine eğilerek bir şeyler bakınıyordum. Amım eğilince kabak gibi ortaya çıktı. Bunu gören bakkal amca fısıltıyla
-uff şu ama bak amına koyayım ne tatlı.
Ben o arada işime devam ediyor bi bacağıma yük veriyor sonra diğer bacağıma yük veriyordum. Bu şekilde etli am dudaklarım birbirleriyle sürtüşüyordu. Bakkal amca daha fazla dayanmayıp arkama geldi.
-ne arıyorsun güzel kızım yardımcı olayım.
Arkadan bana dayayıp o sert sikini sürtüyordu.
-dondurma arıyorum ama yok galiba amca
-olmaz olur mu gel göstereyim.
Amca önce kapıyı kitledi sonra masanın arkasına geçti. Fermuar sesi duydum. Bana yarrağını yalatacaktı belli.
-gel kızım erimeden yala dondurmayı
Masanın oraya doğru gittim. Yarrağı şahlanmış girecek delik arıyordu. Bende de delik boldu. Gittim yarrağını yalamaya başladım.
-nasıl beğendin mi dondurmayı
-çok güzel çok beğendim amca. Amcanın yarrağını bir güzel sömürüyordum. Tabi yılların yarraksızlığı. Bakkal amca dayanamadı ağzıma patladı. Hepsini yuttum.
-sen nerden öğrendin böyle güzel yalamayı.
Bende kikirdedim. Tam fermuarını kapatacakken
-amuşum da dondurma yalamak istiyor amca nolur bir kez daha yalayayım.
Amca şok geçirmiş gözlerle
-tabi kızım sen mi kırcam amuşunda dondurma yalasın.
Kalkık ve ıslak yarrağını benim amımda gezdirmeye, amımın sularıyla amıma fırça çekmeye başladı. Sonunda uzun zaman sonra yarrak yiyecektim.
-kızım hazır mısın amuşunun dudaklarında içeri doğru sokuyorum dondurmayı
-hazırım amca
Amca yavaş yavaş girmeye başladı. Amım sikilmeye sikilmeye baya bir darlaşmıştı. Baktı yavaş olmuyor eliyle ağzımı kapattı. Başıma gelecek olanı anlamıştım. Birden kökledi. Canım çok yanmıştı. Bakkal amcanın umrunda değil o sert sert pompalıyordu.
-ne der amuşun var dondurmamı sıkıştırıyor ama böyle de çok güzel.
Aşırı zevk alıyordum. Bitsin istemiyordum. Beni 10 dakika bacak omuzda siktikten sonra İçime boşaldı. Oluk oluk dölleri amımdan aşağı akıyordu. Eteğimi yukarı çekip bakkaldan çıktım. Bilerek kahvenin ordan geçtim. Kahvedekiler büyük ihtimalle bacağımdan aşağı doğru akan dölleri görmüşlerdir. En azından bazıları görmüştür.
157 notes
·
View notes
Video
youtube
Gecenin Matemini - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Hüzzam... Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/O7qjKBVDwvw Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Gecenin Matemini - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Hüzzam - Curcuna - TSM KORO) Beste: Selahattin Pınar Güfte: Mustafa Nafiz Irmak Makam: Hüzzam Usûl: Curcuna Seslendiren: Elif Güreşçi, Muazzez Ersoy Gecenin, matemini Aşkıma örtüp, sarayım Gittin artık ah, seni ben Nerde bulup yalvarayım Gittin artık, seni ben Nerde bulup, yalvarayım Şimdi ben tıpkı şifâsız Kanayan bir yarayım Şimdi ben tıpkı şifâsız, ah, ah Kanayan bir yarayım Gittin artık, seni ben Nerde bulup yalvarayım Gittin artık, seni ben Nerde bulup, yalvarayım CURCUNA USÜLÜ Curcuna Usulü Curcuna: Bu usul on zamanlıdır. 3 tane 10 zamanlı usul vardır. Bunların vuruşları aynı, yürüklükleri farklıdır. Curcuna usulünün 10/16’lık mertebesi vardır. Ancak 10/8’lik olarak da yazılır. Şarkılarda, türkülerde, ilahilerde, oyun havalarında ve saz semailerinin dördüncü hanelerinde kullanılmıştır. Acaba şen misin kederin var mı (Hicaz) Açmazsan eğer kalbime sen yâre-i hicran (Hicaz) Akşam olunca yârelerim sızlar (Muhayyerkürdî) Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek (Hicaz) Anlatılmaz bin dert ile geçiyor çileli ömrüm (Hicaz) Aşkınla sürünsem yine aşkınla delirsem (Hüzzam) Bahar geldi gül açıldı aşka geldi bülbül şimdi (Hicazkâr) Beni ateşlere salan o kapkara siyah gözler (Şehnaz) Bir güneş bahtıma bir gün doğacaktır sanırım (Uşşak) Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un (Kürdilihicazkâr) Derdimi anlatırdım ıssız geceler aya (Uşşak) Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım (Hüzzam) Geçti ömrüm yine hâlâ ben o bin dert ileyim (Nihavent) Göze mi geldim sen mi unuttun (Nihavent) Hançer-i aşkınla ey yâr gönlüm üzre vurma hiç (Hicaz) İçime hep hüzün doluyor (Rast) Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben hâlime (Nihavent) Ne müşkülmüş seni sevmek sana yâr olmak (Suzinâk) Senelerce aşkı anmış mahzun kalpler hep aldanmış (Hicazkâr) Selahattin Pınar (22 Ocak 1902, Denizli - 6 Şubat 1960, İstanbul), klasik Türk müziği bestecisi, udi ve tanburidir. Eserleri genelde melankolik bir havaya sahiptir. Hayatı Aslen Denizli'nin, Çal ilçesinden olup, babası Denizli Mebusu Sadık Bey'in görevi nedeniyle henüz 3 yaşındayken Denizli'lerin yoğun olarak yaşadığı İstanbul'un Altunizade semtine taşınmışlardır. Babasının karşı çıkmasına rağmen 12 yaşında ud çalarak musikiye başladı. Dönemin önemli bestekârlarından ders alan Selahattin Pınar ileriki yıllarda tanbur sazına geçti. "Üsküdar Musıkî Cemiyeti" adını alacak olan "Darü'l-Feyz-i Mûsıkî"nin kurucuları arasında bulundu. Burada Telgrafçı Ata Bey, Udî Sami Bey, Tanburî Cemil Bey'in öğrencilerinden Kadıköylü Fuad Bey gibi kimselerle ciddi çalışmalar yapılırdı. Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti olduktan sonra bu çalışmalara Necati Tokyay, Emin Ongan, Şükrü Tunar, Hâfız Burhan ve daha nice isim yapmış ve yapacak olan sanatkârlar katılmıştı. Bestenigâr Ziya Bey, Mızıkalı Celâl Bey, Udî Sami Bey, Hanende Hüsameddin Bey, Kâzım Uz ve Ali Rifat Çağatay hoca olarak görev yapıyordu. Selâhaddin Pınar bütün bu hocaların çeşitli yönlerinden yararlandı. Selahattin Pınar Doğum 1902 Çal, Denizli, Osmanlı İmparatorluğu Ölüm 6 Şubat 1960 (58 yaşında) Kadıköy, İstanbul, Türkiye Ölüm sebebi Kalp krizi Milliyet Türk Meslek Bestekâr Etkin yıllar 1923-1960 Evlilik Afife Jale (e. 1929; b. 1935) Seyyare Atıfet Pınar (?) Hatice Yıldız Levent ya da sahne adıyla Muazzez Ersoy (d. 9 Ağustos 1958; Uzunköprü, Edirne) klasik Türk müziği sanatçısıdır. 33. Türkiye Hükûmetinde Kültür Bakanlığının tavsiyesiyle verilmeye başlanan Devlet Sanatçısı ünvanına 1998'de[1] layık görülen sanatçı, seslendirdiği nostaljik şarkılardaki başarısından dolayı "Nostalji Kraliçesi"[2] olarak da[3] bilinir. Sanatçı 2006 yılında Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütünün “iyi niyet elçisi”[4] seçilmiştir.[5] Hayatı Çocukluğu ve gençlik yılları İstanbul'un Kasımpaşa semtinde geçen[6] sanatçının müzikle ilgilenmesinde en büyük etken, annesinin müziğe olan ilgi ve sevgisi oldu. Annesinin bu tutkusu sanatçıyı gençlik yıllarında etkisi altına aldı ve ortaokulu bitirdikten sonra öğrenimini müzik dersleri alarak sürdürmeye karar verdi. İrfan Özbakır ve Baki Duyarlar gibi müzik hocalarından dersler aldı. Sanatçı "tezgâhtarlık" yaparak[7][8] kazandığı birikimlerini müzik dersleri için harcadı. 1974 yılında küçük yaşta evlendi ve iki yıl evli kaldı. Bu evlilikten Ender isminde bir oğlu oldu. Eşinden ayrıldıktan sonra müzik dersleri almaya devam etti. HÜZZAM هزّام Türk mûsikisinde bir birleşik makam. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Dizisi, yerindeki hüzzam beşlisine eviç perdesinde bir hicaz dörtlüsünün eklenmesinden meydana gelmiştir: Yukarıdaki dizide aynı zamanda nevâ perdesi üzerinde bir hicaz dörtlüsünün de mevcudiyeti dikkati çekmektedir.
0 notes
Photo
Baharın gelişi ile hanelerimize ve bize mutluluk getiren güneş olurken Hıdırellez hürmetine ile de ete kemiğe bürünen Hızır #ilyas A.S. gibi her birimize Allah hayırlı ve bereketli sıhhatli ömürler versin inşallah Türk, töresi en eski kendi dini olduğunu hatırlatmakta fayda var töre kim olduğumuzu herzaman bize hatırlatır O yüzden baharla yenilenin inşallah Hıdırellez Nedir? “Az bilirim uz bilirim, Hıdrellezden sonra yaz bilirim” Türk kozmolojisinde “Mayıs” ve “Kasım” ayları çok önemlidir. Göktürkler yılı iki mevsime ayırır ve yılda iki kez bu “Geçiş” dönemlerinde ritüeller yaparlardı. Bu “Mevsim Döngüleri”, Yaz Tanrısı ve Kış Tanrısı adını verdikleri, iki Takımyıldızın, gece ve gündüz göğünde, ufuk çizgisinden yükselme zamanlarıydı ve onlar için çok önemli döngüsel zamanlardı. Ak Pars Takımyıldızı (Boğa Takımyıldızı) ve Ejderha Takımyıldızı (Akrep Takımyıldızı) Mayıs ve Kasım aylarında yapılan bu ritüeller “Yeniden Doğuş” ve “Ölüm” ile alakalı törenlerdi. 6 Mayıs da ateşler yakarak Yaz Mevsimini, 8 Kasımda da Kış mevsimini karşılarlardı. Şunu da eklemek gerekir, ‘Ulu’ kelimesi ‘Luu’ yani ‘Ejderha’ kelimesinden türetilmiştir. Türkler gece göğünde yükselmeye başlayan Ejderha Takımyıldızı için Mayıs ayında ateşler yakardı. Mayıs ayının diğer bir ismi ise ‘ULU AY’dır. 2500 yıl önce “Bahar Ekinoksu” (Gece-Gündüz Eşitliği) Mayıs ayında olurdu. Ejderha Takımyıldızının yükselmesi Mayıs ayına denk gelirdi. Hıdırellez Türk söylence kültüründe Hıdır-Hızır ve Ellez-İlyas’ın kavuşması olarak yorumlanır. Hızır ve İlyas’ın “Hayat Suyu” içerek ölümsüz olduklarına inanılır. Hıdırellez günü yağan yağmurlar ise Hızır ve İlyas’ın gözyaşlarıdır. Bu iki mitolojik kişilik, 5-6 Mayıs günleri yeryüzüne inerek insanların dileklerini yerine getirir. Bu kutsal günlerde “Hayat Ağacının” alegorik ifadesi olan ağaçlara, dilekler yazılır ve renkli kurdeleler bağlanır. İnsanlar kağıtlara çizdikleri hayallerini gül ağacının dibine gömerler. • Her ikisi de bereket dağıtır ve sıkıntıda olanlara ferahlık verirler. Yeryüzünde buluştukları gece birbirlerini aramak için gül kokusunu takip eder, gül ağacının altına bakarken yazılmış dileklerle #Hıdırellez #bereket #bolluk #güneş (Bahçelievler) https://www.instagram.com/p/COjyvfKBMFr/?igshid=1hskrjhby34ee
2 notes
·
View notes
Text
Limon Küfü
Susuşun akışa vücudun yılışa gereği varsa
nehr akardı ruhuyla ruhsuzluğuyla gırla
avutacaktı nehri sıngı kenetli susulma
susan olmadı başladı dadanma saldırısı
zigzag sanıldı hep hiç hepin hiçi yok oysa
ezilmedi solucan hokkabaz susturulmadı
kuşu kafes sorgulardı emzilirdi mankafa
uz basıldı yaraya uç verince salgın tuzu
ölüyse fısıldandı yıkanılmadı ha-keza
kırık kırbaç terazi gıcırtısı ıkınan lavta
yakıcı can kırık havliyle kucaklaşma
caydı tutturamadı kafiyeyi kırdı dişi
gizin kaldı kaburgalarda halvet şişi
yel izi kaldı güzün mafsallarda
bir mi o denildi bir onlar mı kırba
poturla tozudu kin toza bulanıldı huşuyla
takları tıklatmadı kokalı kırantalık çölleri
gavurluk tarlasının patlangıç dölleri
hırttan hırt körden kör zehirden acı
bu konrölör bu biletçi denildi dar be
dar bu kirin alıç karga palazı satanlar be
dar be mühmel darbeye söğdüren amca
kamaymışçasına kamaştırılmış ustura
topla taramadan kaydırmadan sık
nehir biter çeşme başlar hor sakızlı
nispet yaparcasına akış tatlıcıda
basbayağı örtülü öpüşlü örülmüşlüğüm
çıkıya tıkılmışlığım tıkıştırılmık tundra
hohlanmış bene nefessiz bırakılarak
süne sağır bene sünek ağdırıcı
atıl kütük kışır kin lök yavı
salta duruşum gururumken
yazık yerle tazılanmış tana
tanın damatlık alayı dama çıkan
hıkı tutmuş mazının cılık piri
yamuğun yampirinin biri
kimmiş avanak aşık kim
toplasan bunları kim
değilse ben?
el böğüre tutarık kavuştuğunda
var şekeri ekşimsiliğin tuzu da
pis püskülü imi sert, gömleği sarkık
şucu veya bucu olabilirdi adı
o verdi aşkınlığı aşkımıza
babalarımız zengin değil
hele uzak akrabalarımız hiç
babalarımız��n babaları da
bir türlü susup geçemeyiz
sınıfta sabit kalem kullanamayız
sabit kadem sokulmaz hiç sınıfa
nedense ne öğretmen ne de terzi
ses çıkarıyor kopya kağıdına
bıkkınlık acısı bilhassa bununla
bunun gibi birçok başkalarıyla
veriyor eziyet bınsırımıza
ten temas derdi deme derdi
gediklik işmarıyla süzük göz
ne hazır ne de engel şehlalığa
kalbin bulanık büküntüsü
inim inim sükunet
nabzı hafif tükürüklü
hüplüsü şeytan tırnağı
höpürtülüsünden çilmeler
roma çeşmelerinin sözleşmesi
gömdürülmüş sıcak küle ekşi nar
adası takım yanı cepli el dorado
uzun konçlu alman çizmeleri
balkanların tamamını işgal için
dendensiz kendimliğim
çimdikler parmak boğumları
ayran aksırtılı sümkürmeler
kuytu kollamalar diz boyu
kızdan kızlık almağa
seke dura sevdiğim
bir samsa baklava
eve dönüş yalnızlığı
bekle şimdi geliyorum
karton kutulu lokum
şarden şare bacalı
bostana su gidici
derin soluk bir evlek
birkaç dönüm binbir herek
keleğim kaymağımı dört döndüren
kaldıran sıvayı pul pul ıslığım
burmalı kaydıran pul bul bıyıklı
olsun burma bıyıklı nehirli
uysalca tıklı tırtıklı çeyiz
uyumsuzluğa erinme
bura burka oklavasız çisenti
hayale değmeden
tutunmadan kıymık rüya çimene
yokluk yoluklukta yoksanma duygusu
nerede benim çığrışı öksüz ökesiz
ılık ıpılık tüyün insafı belli belirsiz
yanağın yanağa yan yana safcana
şiirin üstüne şiir perçimleyip
gemli şiir üstüne gamsız şiir
kat karık katın katı şiir
şipşiir sisşiir şimşiir
kaş kaldırışı netame
safha sofyan sahaflar saf saf
baka baka bura burka
bakıntı sanırsın göz bağı
göz dağına aldırmalı takıntı
imbatı yüz yüze dokunmacı
kılıklı koza kızgın
koca bir nebze bir kırıntı
koklatır mı bekle bak
gece gölü gizlediği cildinin
benler benimler bendirimler
raptiyesini hızın kıskandığı
kütlesine temel çivisinin
garaz bağladığı
ımmortelle cilası
next time dağı
seviliş kızağı
ayıp şeyler ötesinde.
bahçenin en kuytu yerinde
en ayıp ısırganın en boylusu
en zifiri tuğlasıyla kuyunun
mahremin en son şıp şıpı
en uzun aralıklı yankı
en derin nefesli aksisadası
ezik çinko kovada hissedilen
itimada şayan o eziklikle
bir bakışlık ecel
bir ömür bir öpüşlük
bir sarılmalık bereket
beti benzi atık ve betinde
bereketi yok sadece lale
hizasında saf hasret safkan kaçış
evveli ahiri zil meriyyeti şal
aşkları resimli romanlardaki gül
madalyon kaybetme derecesinde.
allahın günü serçesiz güvercinsiz
kuytu dedim çukur asla demedim
sakat sakadan ab-ı hayat bekledim
sadece o dimdik bakışlı çulsu uçuşlu
leşin tazesine düşkün yaya kargalar
gâhi kuzgun ve gâhi angıtlarla
yani çivik çamçaklı zinanın
laciverdine düşkün gagalara
yüksüklülük umursamazlığı
pekmezlenmiş bağbozumu harmandalı
peki pekinliği pekçeliği zıkkımın
kalbim duracaktı demekten maksadım
yutkunmandı burnundaki sızlama
yemin billah etmedi benim için
uçak zarfı bulmağa kullanılmamış
göz pınarlarını apansız yaşartan kuka.
öpülmek istediğini bilseydim.
İsmet Özel
1 note
·
View note
Text
İyi Kalpli Çiçek Masalı
Bir zamanlar küçük pembe çitleri arasında rengarenk bir kulübe varmış. Bu kulübede yaşlı mı yaşlı fakir mi fakir ama çok iyi kalpli bir teyze yaşarmış. Bu teyzenin sadece bir çiçeği varmış. Yaşlı teyze bu çiçeği tam öleceği sırada sokakta bulmuş. Onun toprağını değiştirmiş, sulamış ve büyümesi için her gün ona güzel güzel şarkılar söylemiş.
Yaşlı teyze yalnız olduğu için sürekli üzülür ve ağlarmış. Çiçek artık bu duruma dayanamayıp bir gün o kadar çok ağlamış ki tohumları her tarafa saçılmış. Yaşlı kadın sabah uyandığında bahçesinde yeni çiçekler görünce çok mutlu olmuş ve o gün ağlamamış. Artık çiçeklerini her gördüğünde gülümsüyormuş. Çiçek de yaşlı kadını daha da mutlu edebilmek için kendi kendine tüm çiçek tohumlarını bulmaya söz vermiş. Ne yapabileceğini düşünmeye başlamış. Sonra da en yakın arkadaşı rüzgardan yardım istemeye karar vermiş. Rüzgar “Arkadaşlar birbirlerine yardım ederler.” diyerek, çiçeğin teklifini seve seve kabul etmiş. Menekşeyi bulması kolaymış, bir vazodan kapmış ve tohumunu çıkarmış. Karanfil, papatya, gül, lale ve yasemini bulmakta kolay olmuş, kimisini bahçeden almış kimisini tarladan koparmış. Sonrasında nadir olan tüm çiçeklerin tohumlarını da bir bir bulmuş. Ancak bir sorun varmış, her yere bakmasına rağmen Gökkuşağı Çiçeği’ni bulamamış. Her tarafa gitmiş, o kadar gitmiş ki sonunda başladığı yere geri dönmüş. Üzgün bir şekilde çiçeğe topladığı tohumları vermiş. Çiçek arkadaşına “Sana nasıl teşekkür etsem bilemiyorum canım arkadaşım.” demiş. Ama rüzgarın yüzü hiç gülmüyormuş. Çiçek sormuş “Neden mutsuzsun, bak tüm tohumları bulmuşsun?” Rüzgar arkadaşına Gökkuşağı Çiçeği’ni bulamadığını söylemiş. Çiçekte çok üzülmüş ama pes etmemiş. “Ben kendi kendime söz verdim. Tüm çiçekleri bulmak için elimden geleni yapacağım.” demiş. Sonunda akıllarına, yakın arkadaşları Şeker Kuş’ dan yardım istemek gelmiş. Şeker Kuş, rengarenk tüyleriyle ve sarı gagasıyla çok şık görünüyormuş. Bir ıslıkla onu çağırmışlar ve “Gökkuşağı Çiçeği’ni gördün mü?”demişler. İncecik ve güzel sesiyle “Gördüm.” demiş. “Nerede gördün?” diye sormuşlar. Kuş da “Onlar benim dünyadaki en sevdiğim yiyecekler, yerini söylersem siz onları alırsınız.” demiş. Rüzgar da “Sadece birkaç tohum alacağım, senin yemeğini almak ister miyim ben?” demiş. Kuş da “Peki o zaman söz ver.” demiş. Rüzgar söz vermiş, kuş da ”Mavi tepelerin ardında bulunurlar, yalnız dikkat et sakın çiçeklerini koparayım deme, söz verdin.” demiş. Rüzgar tamam diyerek yola çıkmış.
Rüzgar az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Tam Mavi Dağ’a yaklaşırken birdenbire bir yıldırım rüzgarın kafasına düşmüş ve rüzgar bilinicini kaybetmiş. Bir oraya bir buraya savrulup duruyormuş. Rüzgarın bu halini gören bulut sihirli yağmurlarını üzerine yağdırmış. Yağmurun yağmasıyla rüzgarın kendine gelmesi bir olmuş. Buluta çok teşekkür etmiş. Ama gözlerini açar açmaz ne görsün? Mavi dağlardan oldukça uzaklaşmış. Rüzgar, babası fırtına kralından yardım istemiş. Babası öyle esip gürlemiş ki kendisini bir anda Mavi Dağ’ın tepesinde bulmuş. Rüzgar tohumlardan alıp gideceği sırada çiçeklerin güzelliğini görüp büyülenmiş. Tam koparacakken arkadaşlığın gücü galip gelmiş ve vazgeçerek Şeker Kuşa verdiği sözü tutmuş. Tohumları alarak hızlıca çiçeğe doğru uçmuş. Tohumları hemen ekmişler, sulamışlar ve güzel güzel açmaları için şarkılar söylemişler.
Günler sonra tohumlar büyümüş ve tüm bahçe rengarenk güzel çiçeklerle dolmuş. Yaşlı kadın bahçesine çıktığında muhteşem bir manzara ile karşılaşmış. Sevinçten göz yaşlarını tutamamış. Tüm yanlızlığı ve üzüntüsü uçup gitmiş. Artık çiçekleriyle birlikte hep mutlu ve sevinçli olmuş.
İyi Kalpli Çiçek Masalı
0 notes
Photo
gelir silersen yasımı o zaman bitecek savaş barışacağım güllerin ağladığı vakit diyecek ümit yaşar sen gül en kırmızısından ben biraz ağlayacağım alışmalar canımın içi alışmalara alışamıyorum alışmalar bebeğim anca sen ve ben biz olunca alışacağım onlara biri vazgeçer gibi olurken diğeri tutamıyorsa sevmemiştir vazgeçen hatta daha çok sevmiştir belki tutmayandan sen şimdi bekle biraz biraz bak bekle biraz az gidip uz gitmek gelmek değilmiş bazen terliyorsa ellerin toprağa dokun rüzgar yeme ensenden ağrıyan yanın olunca dayanamıyorum dünyaya sen şimdi eğil biraz biraz bak eğil biraz sonra öp hayalinden beni fecci halde utanacaksın benim gibiysen sevdiğini insan içinde öpmekten sen benim gözümün gördüğü en nadide çiçeksin sevgilim. hasret ve şefkatle büyütüyorum seni içimde. hangi çiçeğe baksam seni görüyorum. hangi gecede uyusam gözlerine uyuyorum. sabah oluyor penceremi açıyorum. sokağım üsküdar oluyor. üsküdarı seyrediyorum üsküdardan çok uzak bi yerde. belimden sarılıp günaydın diyorsun. yaram acıyormuş gibi yapıyorum, kıyamıyorsun. yaram artık acımıyor . ama acısı geçmiş yaralarımı bile öpüyorsun sana. ne ihtişamlısın hiç unutmam dediğim yaraları bile affettiriyorsun. kahvaltı masasına oturuyoruz. kahvemiz ve tostlarımızla senin almanya maceralarını dinliyorum. kaldırım serçesi masamızda şakıyor. "beni de götürür müsün almanya?" diyorum, "gidelim mi bu yaz?" diyorsun.
3 notes
·
View notes
Text
......
ağaçlar maviydi,fonda usul usul yağan kar,biraz da içten içe yanan keman vardı..tam da terk edilmelik bir atmosfer..ne güzel de üzülünürdü,doya doya,salya-sümük.ama ben bu rüyayı değişik bir hüzün için kullanacaktım,hem de ne hüzün off!..haftalardır kan-ter içinde uyanıyorum,uyanır uyanmaz kontrol ediyorum,bakıyorum konuşabiliyor muyum diye..ilk anlar dilim dönmüyor,panikliyorum;çarpıntım başlıyor tekrar..bir yudum su içip hemen 'sevda' diyorum..şükürler olsun,konuşabiliyorum!
kimin yaptığını soruyor bana küçük çocuk,''kim vurdu beni?'' meğersem ben vurmuşum da utancımdan söyleyemiyormuşum.vurduğum kuş şimdi küçük bir çocuk olmuş,beni de nedense çok seviyor,sürekli yanımda katilini arıyor(uz).vicdan azabından öleceğim.öyle de sevimli,hayat dolu bir kuş ki bu..sürekli tahminlerde bulunuyor,ben sürekli terliyorum.''onu bulup soracağım,neden,neden vurdun beni,ben sana ne yaptım,diyeceğim..''..hiç..hiçbir şey yapmadın sen..günahsız, minnacık bir kuşsun sen..arkadaşlarım da vuruyordu diye bir mazeret onu ikna eder mi?beni etmiyor ki onu etsin..aslında öldürmek istememiştim,birazcık yaralayıp sonra tedavi edecektim,karton kutuda bakacaktım.pamuklar,kolonyalar..arkadaşlarım da bakmaya gelecek ve o zaman tüm ciddiyetimi takınacak ''elleme yarası mikrop kapar'' deyip kutunun ağzını kapatıp geri sürecektim..bir kuşum olacaktı.kalp atışlarını avcumda hissedecektim,ince ince titreyişlerinde üstüne çorabımı örtecektim.sabah uyanır uyanmaz yanına koşup,ölmediğini görerek sevinecek ,alıp öpecektim,yanağıma sürecektim.olmadı.taş hızlı gitti,taş gitmesi gereken yere gitmedi,taş istediğim ölçüde tahrip etmedi..taş...aştı tüm beklentilerimi..kader oldu..kadere karşı mı geleceğim şimdi?hem de benim aktörü olduğum bir kadere...
söylemeli..söyleyip kurtulmalı..adı sevda'ymış kuşun demiş miydim?göğsüme göğsüme sokuluyor,beni sev,der gibi..babasız bir çocuğun başını okşatmak istercesine sokulması gibi.. bu daha çok koyuyor insana,off!''insanlar hep böyle kötü mü'',diyor başını göğsümden kaldırıp gözlerime dikiyor bakışlarını..o an katili bildiğini ve fakat ititraf etmemi istediğini sanıyorum..bakışları fişek gibi işleyip geçiyor..dilim dolaşmaya başlıyor tam burada,o gözlerini ayırmıyor..küçükken şoka girerdim,tüm dünya kaybolurdu..o anlara dönüyorum..ağzımdan bir şeyler çıkmaya çabalıyor..hayır diyeceğim ona,bütün insanlar kötü değil,diyeceğim..mustafa amca'yı,haldun abi'yi,nigar teyzeyi ve daha bir sürü insanı örnek vereceğim,gül kalpleriyle..o gözlerime öyle baktıkça kelimeler,dilime yapışıyor,bağlıyor..anlamsız birkaç ses çıkarıyorum,konuşmak için zorluyorum..kafam dengesiz şekilde sağa,sola yukarı hareeket ediyor..nefes alamıyorum..sevda sanki hadi itiraf et der gibi bakıyor..işte o an uyanıyorum soluk soluğa..
Tanrım kaç tane cehennem var ?bu rüya da neyin nesi..elbet psikologlar bir şeyler sakladığımı ve bunun beni rahatsız ettiğini söyleyeceklerdir.kimbilir neyi saklıyorum ya da neleri..ama neden şimdi başladı bu kabuslar ? belki de vicdanımın ve suçlarımın kotası dolmuştur artık ve taşıyordur..belki de sevda'nın anlatmak istediği başka bir şeyler vardır.bilemiyorum,fakat affet beni sevda..sonsuza kadar affet..
1 note
·
View note
Text
Keloğlan ile Sihirli Kuş
Keloğlan ile Sihirli Kuş Masalı Bir varmış, bir yokmuş. Bir masal ülkesinde Gülyüz denilen, gül yüzlü, güler yüzlü bir kız varmış. Gülyüz, bir padişah kızıymış. Bigün gergefini kurmuş, nakış üzerine nakış işliyormuş özgü bahçede derken, görülmemiş güzellikte, gerdanı kınalı, gözleri zümrüt, gagası mercan bir kuş gelmiş, gergefin üzerine konmuş. Gözlerini kızın gözlerine dikmiş, başlamış içli bir ezgiyle ötmeye.. Gülyüz, sanki büyülenmiş benzer biçimde ayıramamış gözlerini kuştan Niçin sonrasında incili ipek çevresini kaldırıp atmış kuşun üzerine. Kuş, çevreyi mercan gagasıyla kaptığı benzer biçimde “pırr” diye kanat çırpmış, uçup gitmiş. Kız da arkasından bakakalmış. O günden sonrasında Gülyüz Sultan, her gün özgü bahçeye iner, hasret dolu gözlerle kuşu bekler dururmuş. Fakat ne umar. Bu göz kamaştırıcı kuş tekrar görünmemiş. Ufak sultan ise kuşu bir türlü aklından çıkaramıyormuş. Kuşun özlemiyle günden güne sararıp solmuş Ülkenin tüm hekimleri, padişah kızının derdine umar bulmaya çalışıyorlarmış. Onlar çalışadursunlar, biz haberi Keloğlan’dan verelim. Keloğlan, Gülyüz´ün çevresini kuşattığı günlerde gene yürüyerek yapıldak dağ bayır dolaşır dururmuş o yörelerde. Dağlar aşmış, dereler geçmiş, çıkınındaki azığı tükettiği bigün bir garipçe kuş gelmiş, bitkin kanatlarla bir çalı altına atmış kendini. Keloğlan sevinmiş, “Kısmetim ayağıma geldi meblağ, kızartır, yerim” demiş içinden. Usulca sokulmuş. Külahını atmış üzerine, kuşu tutmuş Bir de ne görsün? Ağzında sırma işlemeli incili bir çevre. Keloğlan şaşmış kalmış. Bu alımlı renklerle bezeli kuşu kesip yemeye kıyamamış. Ağzına su akıtmış, “Bu kuş, yuvasına daima inci mercan götürüyorsa yaşadık” demiş. İzleyip yuvasını bulmak için kuşu salıvermiş. Kuş uçmuş, Keloğlan koşmuş; kuş uçmuş, Keloğlan koşmuş. Derelerden sel ile, tepelerden yel ile, gitmiş kuşun peşinden, başındaki kel ile Sonunda, vara vara cennete eş, bin bir renkli bir bahçeye varmışlar. Kuşu yitirmiş bahçede fakat kendini kaybetmemiş Keloğlan Bahçeyi geçmiş, bir altın saray çıkmış karşısına. Saraya girmiş Kimseler yokmuş içeride. Keloğlan şaşkın, “Buranın normal olarak bir sahibi vardır” diye geçirmiş içinden. Dönmüş dolaşmış, bir kapıyı açmış. Bir yiyecek odası görmüş. Ne isterseniz varmış sofrada. Canı çekmiş Keloğlan´ın Elini uzatıp da bir lokma alacak olmuş: “Yerse ilkin Murat Şah yer!” diye eline bir kepçe vurmuşlar. Birden Keloğlan’ın eli şişmiş. Ne vuranı görmüş ne söyleyeni. Korkmuş Keloğlan, “Periler sarayı olmasın burası,” diye çıkıp kaçacağı sırada bir kanal sesi çalınmış kulağına. Derhal bir dolaba girip saklanmış. Birazcık sonrasında o gerdanı kınalı, kanadı nakışlı kuş gelmiş Odanın ortasındaki su dolu altın leğenin içine dalmış İnanamayacaksınız fakat, bir silkinmiş tüyünü teleğini dökmüş, civan bir delikanlı olmuş. Keloğlan gördüklerine inanamamış da olanlara akıl erdirmeye çalışırken delikanlı koynundan o incili çevreyi çıkarmış. Hem koklar hem de “Ah sultanım, nerelerdesin? Senin gözlerin de yaşlı mı şimdi?” diye gözyaşlarını silermiş. Bir süre ağlayıp söylendikten sonrasında gene kuş olmuş “pırr” demiş, uçup gitmiş. Keloğlan´ın ağzı açık kalmış. Derhal dolaptan fırlamış, kendini bu perili saraydan dışarı atmış. Arkasına bile bakmadan oradan firar etmiş Sihirli bahçeyi geçmiş, alaca karanlıkları aşmış, düze ulaşmış. Azca gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş. Derken bir bölgelere erişince bakmış ki bir kalabalık, bir kıyamet. Sokulmuş Keloğlan da ne oluyor, diye. Burası bir hamammış. Ülkenin padişahı, kızı Gülyüz Sultan´ın derdine umar bulamamış da bu hamamı yaptırmış. Dört bir yana da haber salmış “Her kimin başından garip vaka geçmişse gelsin anlatsın, hamamda da parasız yıkansın.” Demiş.Keloğlan, başından geçen hikayeyi Padişah’a anlatmış. Padişah: “Hamamı sana bağışladım. Ne olur bana oranın yerini göster!” diye yalvarmış Keloğlan´a. Böylece büyülü kuşun yoluna azca gitmişler uz gitmişler; sonunda Keloğlan bin bir renkli o büyülü bahçeyi bulmuş. Altın sarayı Gülyüz Sultan´a göstermiş: “Asil görüp şaşacaklarına içeride sultan kız kardeş Hadi eyleşmeden girelim saraya” demiş fakat Gülyüz, Keloğlan´ı tehlikeye atmak istememiş. Helalleşip ayrılmış; altın saraya girmiş, dolaba saklanmış. Birazcık sonrasında, büyülü kuş gelmiş, silkinmiş, civan yapılı bir genç olmuş. Sultanın çevresini çıkararak “Bu çevreyi işleyen eller sağ mı? Tekrar sultanımın yüzünü görebilecek miyim?” diye ağlayıp mendille gözyaşlarını silmiş. Kız derhal koşmuş, delikanlının kollarına atılmış. Meğer bu delikanlı da insan soyundanmış. O da bir padişah oğluymuş Murat Şah´mış adı. Masal buya iyi mi olmuşsa perilerin ağına düşmüş bigün. Tekrar da kurtulamamış tılsımlarından; Onu seven bir kayra eli, eline değinceye dek bozulmamış tılsım. Sultan ona sevgiyle sarılınca tılsım bozulmuş, periler ülkesinden beraber kaçmışlar. Kırk gün kırk gecelik düğünleri kurulmuş Mutlu bir yaşama başlamışlar. Keloğlan ile Sihirli Kuş Masalını dinlemek için lütfen oynat tuşuna basınız. keloğlan ile büyülü kuş masalı, keloğlan masalı dinle, keloğlan masalları, masal dinle
OKUDUYSANIZ yada IZLEDIYSENIZ PAYLAŞIN LÜTFEN HERKES OKUSUN ve IZLESIN. Read the full article
0 notes
Text
New Post has been published on Sevgili Bebeğim
New Post has been published on http://sevgilibebegim.com/hamilelikte-leke-ve-catlaklardan-korunma-yollari/
Hamilelikte leke ve çatlaklardan korunma yolları
Gebelik dönemi, vücutta hormonal ve fiziki şartların değişmesi sebebi ile farklı alanlara yönlendirilmiş kozmetik problemleri beraberinde getirebiliyor. Bu sorunların başında deri lekeleri ve çatlakları geliyor. Memorial Wellness Kozmetik Cildiye Bölümü’nden Uz. Dr. Makbule Dündar, gebelik döneminde cilt sağlığını korumak için önerilerde bulundu.
Hamilelikte de cildinizi güneşten koruyun
Bir Takım hamilelik hormonlarının vücutta melanin üretimini artıran ast etkileri bulunmaktadır. Cilt bu artışa armoni sağlayamadığı takdirde vücutta daha pozitif melanin salgılanır ve lekeler oluşur. Hamilelikte deri lekeleri gebeliğin birincil aylarından itibaren başlayıp yüz, meme ve karın bölgesinde görülebilir. Özellikle açık tenli kadınlarda daha artı görülen cilt lekeleri erken dönemde çare edilmediği takdirde kalıcı izler bırakabilir. Güneş ışığının etkisi ile bu lekeler daha da belirginleşir. Gebelik süresince güneşin zararlı ışınlarından korunurken, D vitamini sentezi için aşırıya kaçmadan güneş banyosu yapmak gerekir. Lekelerin artmasına yol açan güneş ışınlarından korunmanın en iyi yolu güneş koruyucular ve hamilelik boyunca cildi besleyen ürünler kullanmaktan geçmektedir.
Bulutlu havaya aldanmayın
Güneşin etkisini az gösterdiği kış aylarında daha hafif seyreden lekelenmeler üstünkörü olabildiği gibi cildin derin bölgelerine değin işleyebilir. Yazın bulutlu havalarda bile güneşin ultraviyole ışınlarının bu lekeleri artırabileceği unutulmamalıdır. Halk arasında gebelik maskesi olarak da bilinen deri lekelerinin hamilelik döneminde çoğaltma göstermesinin sebepleri arasında progesteron düzeylerinde artışla birlikte yumurtalık ve tiroit fonksiyonlarının bozulması yer almaktadır. Hamileliğin dışında doğum yoklama haplarını kullanılması, hormon replesman tedavisi de ciltte lekeler oluşmasına sebep olabildiği bilinmelidir.
Hamilelik lekelerinin rengine dikkat
Kloasma yani hamilelikle oluşan cilt lekelerinin tedavisinden önce kullanılan ilaçlar veya mevcut hastalıklar sorgulanmalıdır. Lekelerin cildin yüzeyine yakınlığı ya da derinliğiyle birlikte tipinin ortaya konulması tedavinin şeklini ve süresini belirleyebilir. Kahverengi görülen lekeler genel olarak daha yüzeysel olurken, mavimtırak veya siyaha yakın lekeler deri yüzeyinin daha derinlerine yerleşir.
Leke için pratik tedavi yöntemleri
Gebelik sürecinde oluşan lekeler, bebek dünyaya geldikten daha sonra kaybolabilmektedir fakat geçmediği durumlarda çeşitli kozmetik uygulamalar önerilebilir. Gebelik döneminde mutlaka bir dermatoloji uzmanıyla görüşülerek ciltteki değişiklikler ve tedavi yolları konusunda planlama yapılmalıdır. Uygulamalar deri lekelerinin tipine tabi olarak seçilmekte ve seans seans yapılmaktadır. Hafif lekelenme durumunda ve seans arasında değişik renk açıcı madde taşıyan; (örn; glikolik asit, kojik asit, C vitamini, fitik asit, hydroquinone vs) kremler uygulandığı süre mutlaka sabahleyin güneş koruyucu (en düşük SPF 30 – SPF 50) göstermek gereklidir. Üstünkörü lekeler renk açıcı kremler, lazer ve kimyasal peeling uygulamalarıyla en ince ayrıntısına kadar geçer, derin lekelerse tamamen geçebilmekle birlikte bazen hafif şekilde kalabilir.
Tedaviye rağmen tekrarlayabilir
Gebelik sürecinde ciltte çıkan lekeler inatçı olabileceği gibi sık sık baştan da edebilirler. Özellikle güneşten korunmaya karşın tedbirlerin ihmal edildiği durumlarda lekelerin tekrarladığı görülür. Hamilelik lekelerini tedavisi yavaş ilerleyebilir. Sabır gerektiren kir tedavisinde yumuşak yöntemler seçilmelidir. Agresif tedavi yöntemleri bazen ters tesir yaparak lekelerin artmasına yol açabilir.
Cilt çatlaklarına çağdaş dokunuşlar
Hamilelik döneminde oluşan deri çatlakları artan teknolojiyle birlikte modern yöntemlerle kolayca tedavi edilebilmektedir. Cildimizde kollajen ve elastin bantlardaki kırılmalar sonucu ciltte çatlak görüntüsü ortaya çıkıyor. Cildimiz hamilelik döneminde kilo alımı ve vücudun genişlemesiyle birlikte bu sürece harmoni sağlayamamakta ve çatlak görünümü ortaya çıkmaktadır. Karın, bel, meme bölgesi hatta kollar çatlakların en sık görüldüğü noktalardır.
Çatlaklara karşı yağların gücünden faydalanın
Hamilelik öncesi ve süresinde cilde bol bol nebati yağlar sürülmelidir. Badem yağı, gül yağı ve çeşitli medikal yağlar hamileliğin 2. üç aylık döneminden itibaren sürülmelidir. Bu dönemde bol su tüketimi ve sağlıklı beslenme de büyük ağırlık taşımaktadır.
Çatlak tedavisinde geç kalmayın
Çatlaklar erken dönemde kırmızı renklidir ve bu süreçte tedavi uygulandığında % 100’e yakın başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Oysa 1 yıl içinde fildişi beyaz rengini alarak daha kalıcı ülkü kazanç ve tedavisi de güçleşir. Son dönemde çatlak tedavisindeki en etkili yöntemleri fraksiyonel lazer tedavileridir.
Çatlak tedavisi emzirmeye engel yok
Fraksiyonel lazer uygulamasında cildin derinlerine inildiği için çok kısa sürede başarılı sonuçlar alınabilir. Fraksiyonel lazer tedavisinde çatlak oluşumu yüzeyselse fazla derine inmeye de lüzum kalmamaktadır. Cildin kimyasal madde olmaksızın soyulma işlemi olan dermabrazyon ve mezoterapi denilen deri altına ilaçların enjekte edilmesi yöntemleri ile kombine olarak uygulanabilen fraksiyonel lazer tedavisi çok daha seri ve olumlu sonuç vermektedir. Lazer tedavileri doğumdan 2-3 ay sonradan, annenin bebeği emzirme döneminde rahatlıkla uygulanabilmektedir. Çare sonrası denize girilmemesi ve o bölgelerin güneşten korunması önemlidir.
#beyaz çatlaklara kesin çözüm#beyaz çatlaklara kesin çözüm tedavisi#çatlaklar için kesin çözüm#çatlakları olan ünlüler#kırmızı çatlaklar
0 notes