#Fatma Aliye Hanım
Explore tagged Tumblr posts
itsfusun-blog · 1 year ago
Text
Tarihte İlk Türk Kadın Yazar Fatma Aliye Topuz
Türk edebiyat tarihinde ilk roman yazan kadın edebiyatçı Zafer Hanımdır. Zafer Hanım ilk ve tek romanı Aşk-ı Vatan adlı eserini 1877 yılında yazdı. Daha sonraları Türk edebiyat tarihine 5 adet roman veren kadın yazar ise Fatma Aliye Topuz ya da Fatma Aliye Hanımdır. İlerleyen yıllarda edebiyat eleştirmenleri, birlikte yaptıkları çalışmalar ışığında Zafer Hanım tek bir roman yazmış olduğu için…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
spayki · 9 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Türkiye'nin ilk ''Kadın Müzesi'' İzmir'de ..
En güzel müze ..
Dünya'da 70 ülkede Kadın Müzesi var..
Türkiye'de ilk ...
Basmane'de , tarihi Tilkilik semtinde ..
Girişte, o efsane fotoğraf karşılıyor sizi..
Mustafa Kemal Atatürk 'ün, 1929'da, Ankara Palas' ta, manevi kızının düğününde, manevi kızı Nebile Hanım'a dans ederken çekilmiş fotoğrafı..
Kimler yok ki ?
Kurtuluş Savaşı Gazisi Kara Fatma gerçek ismi Fatma Seher , İlk Kadın pilot Sabiha Gökçen , Bombalı suikaste kurban verdiğimiz Bahriye Üçok , Türkan Saylan , Dünya güzelimiz Kerime Halis Ece , La Diva Turca Leyle Gencer ..
Birde ilkler ?
ilk kadın Doktor Safiye Ali
ilk kadın Hemşire Esma Deniz
İlk kadın Tiyatro sanatçısı Afife Jale
İlk kadın Gravürcü Aliye Berger
İlk kadın Romancı Fatma Aliye Topuz
İlk kadın Büyükelçi Filiz Dinçmen
İlk kadın Muhtar Gül Esin
İlk kadın Kaymakam Özlem Bozkurt Gevrek
İlk kadın Vali Lale Aytamam
İlk kadın Belediye Başkanı Müfide İlhan
İlk kadın Bakanı Türkan Akyol
İlk kadın Mimar Leyla Asım Turgut
İlk kadın Ressam Mihri Müşfik
İlk kadın Fotoğrafçı Naciye Suman
İlk kadın astrofizikçi Nüzhet Gündoğan
İlk kadın heyeltraş Sabiha Bengütaş
İlk kadın veteriner Sabine Aydemir
İlk kadın Rektör Ayşe Saffet Rıza
Alpar
İlk kadın Gazeteci Selma Rıza Faraceli
İlk kadın Karikatürcü Selma Emircioğlu
İlk kadın Kaptan İlgi Öztuncer
İlk kadın Subay Ülkü Sema Aydın
İlk kadın Polis Fikret Hanım
İlk kadın Polis Komseri Hikmet Cengiz
İlk kadın Emniyet Müd��rü Feriha Sanerk
İlk kadın Arkeoloğ Halet Çambel
İlk kadın Orkestra Şefi İnci Özdil
İlk kadın Opera Sanatçısı Semiha Berksoy
İlk kadın Türkiye Güzeli Ferha Tevfik
İlk kadın Hakim Suat Berk
İlk kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu
Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın,
İlk kadın Yargıtay üyesi Hakimi Melahat Ruacan
İlk kadın Sendikacı Zehra Kosava Duman
İlk kadın Sendika Başkanı Dervişe Koç
İlk kadın Dünya şampiyonu Sporcu Tennur Yerlisu
Otomobil Sürücü Ehliyeti olan ilk kadın Asıme Şahsuvaroğlu
Medeni Kanun'la evlenen Türkiye tarihinde ilk resmi nikahlı kadın Zehra Say
Anlatmakla bitecek gibi değil..
Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hemde deniz kokan İzmir de..
Türkiye'nin ilk Kadın Müzesin de..
Türkiye'nin olağan üstü kadınlarıyla sizleri bekliyor..
Tumblr media
22 notes · View notes
tferyal · 9 months ago
Text
Tumblr media
'' KADIN MÜZESİ ''🌹❤ Türkiye'nin ilk ''Kadın Müzesi'' İzmir'de .. En güzel müze .. Dünya'da 70 ülkede Kadın Müzesi var.. Türkiye'de ilk ... Basmane'de , tarihi Tilkilik semtinde ..
Girişte, o efsane fotoğraf karşılıyor sizi.. Mustafa Kemal Atatürk 'ün, 1929'da, Ankara Palas' ta, manevi kızının düğününde, manevi kızı Nebile Hanım'a dans ederken çekilmiş fotoğrafı..
Kimler yok ki ..?
Kurtuluş Savaşı Gazisi Kara Fatma gerçek ismi Fatma Seher , İlk Kadın pilot Sabiha Gökçen , Bombalı suikaste kurban verdiğimiz Bahriye Üçok , Türkan Saylan , Dünya güzelimiz Kerime Halis Ece , La Diva Turca Leyle Gencer ..
Birde ilkler ..?
ilk kadın Doktor Safiye Ali ilk kadın Hemşire Esma Deniz İlk kadın Tiyatro sanatçısı Afife Jale İlk kadın Gravürcü Aliye Berger İlk kadın Romancı Fatma Aliye Topuz İlk kadın Büyükelçi Filiz Dinçmen İlk kadın Muhtar Gül Esin İlk kadın Kaymakam Özlem Bozkurt Gevrek İlk kadın Vali Lale Aytamam İlk kadın Belediye Başkanı Müfide İlhan İlk kadın Bakanı Türkan Akyol İlk kadın Mimar Leyla Asım Turgut İlk kadın Ressam Mihri Müşfik İlk kadın Fotoğrafçı Naciye Suman İlk kadın astrofizikçi Nüzhet Gündoğan İlk kadın heyeltraş Sabiha Bengütaş İlk kadın veteriner Sabine Aydemir İlk kadın Rektör Ayşe Saffet Rıza Alpar İlk kadın Gazeteci Selma Rıza Faraceli İlk kadın Karikatürcü Selma Emircioğlu İlk kadın Kaptan İlgi Öztuncer İlk kadın Subay Ülkü Sema Aydın İlk kadın Polis Fikret Hanım İlk kadın Polis Komseri Hikmet Cengiz İlk kadın Emniyet Müdürü Feriha Sanerk İlk kadın Arkeoloğ Halet Çambel İlk kadın Orkestra Şefi İnci Özdil İlk kadın Opera Sanatçısı Semiha Berksoy İlk kadın Türkiye Güzeli Ferha Tevfik İlk kadın Hakim Suat Berk İlk kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın, İlk kadın Yargıtay üyesi Hakimi Melahat Ruacan İlk kadın Sendikacı Zehra Kosava Duman İlk kadın Sendika Başkanı Dervişe Koç İlk kadın Dünya şampiyonu Sporcu Tennur Yerlisu Otomobil Sürücü Ehliyeti olan ilk kadın Asıme Şahsuvaroğlu Medeni Kanun'la evlenen Türkiye tarihinde ilk resmi nikahlı kadın Zehra Say
Anlatmakla bitecek gibi değil..
Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem de deniz kokan İzmir de..
Türkiye'nin ilk Kadın Müzesin de.. Türkiye'nin olağan üstü kadınlarıyla sizleri bekliyor..
Alıntı
4 notes · View notes
edebiyatiturk · 3 months ago
Text
Fatma Aliye Hanım Romanları
Fatma Aliye Hanım Romanları Hakkında Detaylı Bir İnceleme Fatma Aliye Hanım Romanları Hakkında Detaylı Bir İnceleme Odak Anahtar Cümle: Fatma Aliye Hanım Osmanlı döneminin önde gelen kadın yazarlarından biridir. Fatma Aliye Hanım Kimdir? Fatma Aliye Hanım, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kadın romancılarından biri olarak tarihe geçmiştir. 1862 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Fatma Aliye, dönemin…
0 notes
ariadneofdionysos · 4 years ago
Text
Tumblr media
“öğrenim, dersler niçin?” diye soran sözlerinize de derim ki: insanın kendisinin tam insan olması, insanlığı anlaması, içinde yaşadığı dünyayı öğrenmesi için, yani kendimiz için değil mi?
2 notes · View notes
derdiderun · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Bir 50 liranız var mı acaba ?
Varsa lütfen çıkarıp arka yüzüne bakar mısınız. Orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz. Para üzerine fotoğrafı basılan ilk Türk kadını. Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında. İlk Türk kadın roman yazarı, ilk Türk kadın çevirmen, ilk “muhafazakar” feminist, eserleri batı dillerine ve Arapçaya çevrilen ilk Türk kadın yazar ve düşünür... Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz. Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi? Değil maalesef... Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var. Döneminin hemen hemen bütün İslamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir. Nimet okuldaki hocaların hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikâyetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar. Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım; İsmet bir katolik rahibesi olmuştur. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur. “Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der. Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile. Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider...
50 lira hala elinizde mi ?
Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama başka şeyler de olabilir. Bir Elifbâ, Namaz Kitabı veya bir İlmihâl Kitabı mesela. Yavrunuzu kimselerin eline bırakmayın ve O’nu iyi bir Müslüman olarak yetiştirmenin bir yolunu bulun.
(Alıntıdır)
231 notes · View notes
dwellordream · 3 years ago
Text
“Fatma Aliye was born on 26 October 1862 into a mansion in Istanbul. Her father, Ahmet Cevdet Pasha (1822–1895), was an influential bureaucrat of the Ottoman State, a lawyer and a historian. Her mother was Adviye Rabia Hanım. Fatma had a brother, Ali Sedat, and a sister, Emine Semiye (1864–1944), also a prominent figure in her time, though less so than Fatma. A Member of the Ottoman Parliament, Fatma Aliye’s father was appointed Governor of Egypt when Fatma was three years old and the family spent the years 1866 to 1868 in Aleppo. When she was thirteen, her father was appointed to another governorship and for six months the family resided in Janina (in the western Ottoman Empire; today Ioannina, Greece). 
Fatma Aliye’s early years as the daughter of a traditional Ottoman bureaucrat in the post-Tanzimat period were a mixture of mansion life and the new cultural milieu that accompanied ‘Westernization’ (i.e. political reconstruction through the adoption of ‘Western’ public and legal institutions). Fatma received no formal schooling, since at that time there were no high schools or colleges open to women, but was privately tutored at home until the age of thirteen; her father taught her Arabic, history and philosophy and she also took other private lessons. In 1875, her father became the Minister of Education. Fatma Aliye, who had now come of age, was not permitted to take lessons with male teachers and ordered to stay away from the selamlık (traditionally the part of the house reserved for men) and move into the harem (the part reserved for women). 
In 1878, the family spent nine months in Damascus due to her father’s new position. The following year, at the age of seventeen, Fatma Aliye was married upon her father’s wishes to Captain Mehmet Faik Bey (died 1928), one of the aide-de-camps of Sultan Abdülhamid. It was not a marriage based on love; Aliye’s husband was intellectually far less qualified than she and tried to keep her away from intellectual pursuits—at least for a while. Fatma Aliye gave birth to four girls: Hatice Faik Topuz Muhtar (born 1880); Ayşe Faik Topuz (1884–1967); Nimet Faik Topuz Selen (1900–1972) and Zübeyde İsmet Faik Topuz (born 1901). In 1885, her husband was posted to the central Anatolian province of Konya for a period of eleven months and Fatma Aliye, who had remained in Istanbul with her children, had the opportunity to return to intellectual pursuits, particularly writing. 
Later, her husband’s negative attitude to her intellectual life would change and he would even encourage her to publish. The fact that the Ottoman Empire was ruled by the Shari’a (Islamic law) had an impact not only on religious, but also cultural life. The dominant ideology of the period aimed at a synthesis between Islam and ‘the West’ and the resulting ‘civilizationalism’ found its way into Fatma Aliye’s views on women and women’s rights. She placed primary importance on the family and regarded women as the driving force of ‘civilization’ via their roles as mothers, emphasizing the need for women’s education, raising the problem of women’s freedom and responsibilities in ‘the family’ and in ‘society,’ and demanding rights for women within these prescribed boundaries. 
Some of her arguments, calling for sexual equality as well as the preservation of gender differences, reflected widespread currents of nineteenth-century European feminist thought. Her first translation from French, of George Ohnet’s novel Volonté (Meram in Turkish), was published in 1889. She did not use her own name for the reason that it was then considered inappropriate for a woman to publish and write. In Meram, the translator’s name appeared as “a Lady,” but among intellectual circles it was considered improbable that a woman could have really completed such an impressive translation. For a long time after, Fatma Aliye employed the pseudonym Mütercime-i Meram (the [female] translator of Volonté), but she published her novel Muhazarat (Useful information, 1892) under her real name. Muhazarat, which came out in a second edition in 1908, was the first novel by a woman in the Ottoman Empire.
After its publication, Fatma Aliye’s name began appearing in newspapers and magazines. For thirteen years (1895–1908), Fatma Aliye wrote the editorial column for the Hanımlara Mahsus Gazete (Newspaper for women). The publication, which came out twice a week, debated women’s issues and provided Turkish women intellectuals (such as Emine Semiye, Fatma Fahrünnisa, Gülistan İsmet, Nigar Osman and Leyla Saz) with a public forum. Aliye’s novels Ra’fet and Udi (The lute player), published in 1898 and 1899 respectively, also dealt with the kinds of subjects discussed in the pages of the Hanımlara Mahsus Gazete, such as women’s entrapment in arranged marriages. Aliye saw economic independence for women as a solution to this, and many other problems faced by women. 
Ra’fet and Udi were later translated into French, as was Fatma Aliye’s 1895 book about Muslim women, called Les femmes musulmanes. In a letter (dated 2 April 1895) sent by Nicolas Nicolaides, an editor of ‘L’agence Ottomane’ (a well-known contemporary publisher of works on ‘the Orient’), Aliye was informed that Les femmes musulmanes was being published at the same time by another publisher under another title and writer’s name! Fatma Aliye’s biography, covering her life until the age of 33, was written by Ahmet Mithat Efendi (a prominent intellectual of the period) and published in 1911 under the title of Fatma Aliye: Bir Osmanlı Kadın Yazarının Doğuşu (Fatma Aliye: the birth of an Ottoman woman writer). 
Aliye herself co-authored Hayal ve Hakikat (Dream and truth) with Ahmet Mithat Efendi in 1894. Following her interest in philosophy, Aliye wrote Teracim-i Ahval-i Felasife (Biographies of philosophers, 1900), in which she criticized ‘Western’ writers for their lack of knowledge regarding ‘Eastern’ societies, Muslim women and Islam. In a similar vein, she contributed to written debates with orientalists (such as the writer Emile Julyar) in articles published in French newspapers and wrote Nisvan-ı Islam (Women of Islam, 1896; translated into French and Arabic) and Taaddüd-i Zevcat’a Zeyl (Polygamy—an appendix, 1899). Further research by Aliye, published under the title “Ünlü İslam Kadınları” (Famous Muslim women, 1895), aimed to provide readers with examples of publicly active and intellectual ‘Eastern’ women performing socially valued roles. She demanded to know how women could remain so unaware of their own history (a critical issue for women abroad, as well as in Turkey). 
As a distinguished writer, she won international prestige, appearing in biographies of women writers, having her work exhibited at the library of the World’s Columbian Exposition (Chicago, August 1893) and cited in the catalogue of the Women’s Library at the same World Fair. Seven years later, she was invited to another exhibition in Paris, but could not accept. Fatma Aliye is also known as the founder of the first women’s association in the Ottoman Empire, the Cemiyet-i İmdadiye (Charity Society), established after the Greek war of 1897, in order to provide bereaved wives and children, as well as war veterans with material assistance. In recognition of her efforts she received a medal from Sultan Abdülhamid in 1899. She also worked for other charity societies: the Osmanlı Hilal-i Ahmer (Ottoman Red Crescent) and the Müdafaa-i Milliye Osmanlı Kadınlar Heyeti (National Defence Women’s Committee), founded by women following the Tripoli and Balkan Wars of 1911 and 1912. 
In order to defend her father and teacher, Ahmet Cevdet Pasha, against political attacks, Fatma Aliye wrote the book Cevdet Paşa ve Zamanı (Cevdet Pasha and his time), published in 1911. Between 1921 and 1929, she traveled to France several times for health reasons and to search for her daughter, Zübeyde İsmet, who had converted to Christianity and left Turkey. In the final years of her life, Aliye’s work did not receive much attention and she suffered increasingly from financial difficulties and poor health. She died on 14 July 1936 in Istanbul. General neglect of the Ottoman era in Turkish scholarship can be attributed in part to the ideological preferences of the Republican regime, through the decades from the 1920s up until the 1980s. In this latter decade, the number of studies on Ottoman society and Ottoman women began to increase in number and ideological paradigms have since shifted. Fatma Aliye is remembered in Turkish historiography today as a pioneering woman-writer and intellectual.”
-  Serpil Çakır, “ ALİYE, Fatma (1862–1936).” in Biographical Dictionary of Women’s Movements and Feminisms
13 notes · View notes
sevgilisultana · 3 years ago
Text
Seniha Sultan (5 December 1851- 15 September 1931)
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Daughter of Abdulmejid I and Nalandil Hanim
Wife of Mahmud Celaeddin Pasha
Mother of Sultanzade Sabahddin Bey and Sultanzade Ahmed Lutfullah Bey.
Sister of Sultans Murad (half), Abdul Hamid II (half), Mehmed V (half), and Mehmed VI.
Aunt of Sehzade Mehmed Selaheddin, Hatice Sultan (Murad), Fehime Sultan, Fatma Sultan (Murad), Aliye Sultan, Sehzade Mehmed Selim, Ulviye Sultan, Zekiye Sultan,Sehzade Ahmed Nuri, Naime Sultan, Sehzade Mehmed Abdulkadir, Naile Sultan, Sehzade Mehmed Burhaneddin, Sadiye Sultan, Ayse Sultan, Refia Sultan, Sehzade Abdurrahim Hayri, Hatice Sultan (Abdul Hamid II), Sehzade Ahmed Nureddin, Sehzade Mehmed Abid, Samiye Sultan, Sehzade Mehem Ziyaeddin, Sehzade Mahmid Necmeddi, Sehzade Omer Hilmi, Fenire Sultan, Ulviye Sultan (Mehmed VI), Sabiha Sultan, and Sehzade Mehmed Ertugrul.
Mother-in-law of Tabinak Hanım
7 notes · View notes
ottomanladies · 4 years ago
Note
Can you list consorts and children of mehmed v
Consorts
Kâmures Başkadınefendi (5.3.1855 - 30.4.1921): her name is variously written as Gamres, Kamres or Kamus (in an official record). It's palace teacher Safiye Ünüvar who called her Kamures in her memoirs. In palace records, her place of birth is shown to be Ganja, (now Azerbaijan), but Harun Açba is not so sure it is correct. She married the then-Prince Reşad on 30 September 1872 and a year later she gave birth to her only child, Şehzade ****Mehmed Ziyaeddin. When her husband became sultan, she was appointed Senior Imperial Consort. In 1918 she met King Boris III of Bulgaria and was presented as Queen of the Ottoman Empire. She also welcomed Empress Zita of Austria in the harem. According to Safiye Ünüvar, "[q]uite clearly she had once been beautiful, and she still retained something of her looks.". After Mehmed V's death, she moved in her step-son Necmeddin's palace in Kuruçeşme, and died there on 30 April 1921. She was buried in the mausoleum of Mehmed V Reşad. Princess Leyla Açab visited her when she heard that she was seriously ill: "She was pale, her face emaciated by the illness and her eyes sunken. But her voice was still soft and sweet."
Dürr-i 'Aden 2. Kadınefendi (16.5.1860 - 17.10.1909): official records state that she was born in Kars but Açba believes that she may have born in Sochi, where her family - the Voçibe family - resided. She was Mehmed VI's consort İnşirah Hanım's aunt. Her real name was Hatice and she was given to the Palace when she was very little, probably 3 or 4 years old. When she grew up, she married Şehzade Reşad on 10 October 1876 at the Velihad Mansion in Ortaköy. Two years later she gave birth to her only child, Şehzade Mahmud Necmeddîn, who was born with a hunched back and therefore never married. Her son's disability worried her to the point of sickness; when she contracted tuberculosis she went to the Validebağı Köşkü for a change of air but never recovered and died there on 17 October 1909. She was buried in Gülüstü Kadin's mausoleum.
Mihr-engız 2. Kadınefendi (15.10.1869 - 12.12.1938): official records state that she was born in Adapazarı but Harun Açba believes that she was born in Sochi instead and that she had fled to the Ottoman Empire with her family during the Russo-Turkish War of 1877–1878. Her real name was Fatma. In any case, she received a good education in the palace, where she learned to play the piano. She married Şehzade Reşad on 4 April 1887. She was very sickly, and Safiye Ünüvar described her like this: "Now, except for the Fourth Consort, the others were quite heavyset, so I cannot refrain from saying that I never expected to meet someone so slim. Later on I heard that she had been suffering from illness for the past few years. [...] I found this gracious and kindly lady and the Prince standing to receive me. Even now as I write these lines, I cannot forget my gratitude at this mark of esteem and respect they displayed toward me, and which I did not in the least deserve". After Mehmed V's death, she moved in her son's palace until the Dynasty was exiled; then they settled in Egypt, where she died in 1938. She was buried in Cairo.
Nâz-perver 3. Kadınefendi (1870 - 1930): a member of the Çikotua noble family, her parents were Prince Ismail Çikotua and Princess Aliye Dziapş-lpa. Her aunt was Dürrinev Kadınefendi, the consort of Sultan Abdülaziz. She took her in the palace at the age of 4 and made her learn French. She witnessed Abdülaziz Han's downfall, after which she lived in Feriye Palace with her aunt. When she grew up, she married Şehzade Reşad in 1888; in the same year she gave birth to her only child, Refia Sultan, who died on the same day she was born. When Safiye Ünüvar met her, she said: "There was something rather sad about her, the cause of which I learned later. It seems that having no children weighed heavily upon her, despite the fact that the Sultan treated her most kindly and graciously, and so she lived out her life in this rather downhearted fashion". She met Empress Zita of Austria and welcomed her in French, at which the Empress, surprised, said: "I did not know that Your Majesty spoke French". Her cousin Princess Mülkicihan Açba described her as such: "She was an exceptionally beautiful woman, with very long curly blonde hair, blue eyes, thick lips, slightly plump but not quite obvious thanks to her height. She spoke French, played the piano, the ud and the zither". During World War I, she visited hospitals; when she went out, people would come out to see her and pray for her. After Mehmed V's death, she first moved to her family's mansion in Beşiktaş and then to Fatma Pesend's in Vaniköy, where she died on 9 March 1930.
Dil-firîb 4. Kadınefendi (1890 - 1938): very little is known about her, she probably was Circassian and born in or near Istanbul. She married Şehzade Reşad in 1907, when he was Crown Prince, although official palace records state she was a gözde. After the death of Dürr-i 'Aden 2. Kadınefendi, she was promoted to the rank of Fourth Imperial Consort. In her memoirs, Safiye Ünüvar wrote that she was friends with her and that their friendship continued until her death. After Mehmed V's death, she lived in Yıldız Palace for a while, then she married a doctor and had a son with him. According to Harun Açba, she died of cancer in Istanbul in 1952; the genealogy of the Ottoman dynasty states instead that she died in 1938. Öztuna believes she died in 1953.
Children
Şehzade Mehmed Ziyaeddin Efendi (26.8.1873 - 30.1.1938): he was circumcised with Şehzade Abdülkaadir (Abdülhamid II's son). He lived in his father's apartments in Balmumcu and Ortaköy Palace from 1873 to 1909, then in Dolmabahçe Palace from 1908 to 1919, then in his own palace in Haydarpaşa until the exile of the Dynasty; at this point, he first settled with his children in Beirut and lastly to Alexandria. In April 1912 he welcomed George V of the United Kingdom and his wife Queen Mary to Egypt, as they were travelling to India. In the years before his death, he sailed on a foreign ship and watched Istanbul from the deck, as he could not enter in Turkey. When he tried to disembark as a common tourist, he was taken back to the ship by the Turkish police. He died in Alexandria of tuberculosis. Ziyaeddin Efendi married five times: to Pemiyân Hanımefendi on 9 January 1898; to Üns-i Yâr Hanımefendi on 16 August 1903; to Perî-zâd Hanımefendi on 18 January 1907; to Melek-seyrân Hanımefendi on 10 November 1911, and to Neş'e-mend Hanımefendi on 10 February 1923. With them, he had 8 children: Behiye Sultan (1900-1950), Dürriye Sultan (1905-1922), Rukiye Sultan (1906-1927), Hayriye Sultan (1908-1943), Şehzade Mehmed Nazim Efendi (1910-1984), Lutfiye Sultan (1910-1997), Şehzade Ömer Fevzi (1912-1986), Mihrimah Sultan (1920-2000)
Şehzade Mahmud Necmeddîn Efendi (23.6.1878 - 27.6.1913): he was circumcised with Şehzade Abdülkaadir (Abdülhamid II's son). His palace in Kuruçeşme passed to his stepmother Kâmures Başkadınefendi after his death. He never married and had no children. He was buried in his father's mausoleum.
Şehzade Ömer Hilmi Efendi (2.3.1886 - 6.4.1935): he was circumcised with Şehzade Abdülkaadir (Abdülhamid II's son). In 1909-13 he lived in Dolmabahçe Palace, in 1918-23 he lived in his palace in Nişantaşı and in his mansion in Bağlarbaşı. After he left Turkey, he lived in Nice from 1924 to 1935, after which he moved to Paris and then to Alessandria (Egypt), where he died. He left a memoir. Hilmi Efendi married thrice: to Hadîce Firdevs Gül-i Nev Başhanımefendi on 3 October 1910; to Baş-ter Başhanımefendi on 16 June 1914 and to Medîha Hanımefendi on 12 July 1921. Hilmi Efendi had two children, both with Hadîce Firdevs Gül-i Nev: Emine Mukbile Sultan (1911-1995), who married Şehzade Ali Vasib (a grandson of Murad V's), and Şehzade Mahmud Namik (1913-1963). Mukbile Sultan is author Ayşe Gülnev Osmanoğlu's grandmother.
Refia Sultan (1888): died on the same day she was born.
14 notes · View notes
gldnekr · 3 years ago
Text
“Bİ 50 LİRANIZ VAR MI?
Varsa lütfen çıkarıp arka yüzüne bakar mısınız. Orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz.
Para üzerine fotoğrafı basılan ilk Türk kadını.
Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında:
İlk Türk kadın roman yazarı,
İlk Türk kadın çevirmen,
İlk “Muhafazakar” feminist,
eserleri batı dillerine ve arapçaya çevirilen ilk Türk kadın yazar ve düşünür...
Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi (Kızı) Fatma Aliye Hanım'dan bahsediyoruz.
Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi?
Değil maalesef...
Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var.
Döneminin hemen hemen bütün islamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye Hanım 4 kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame De Sion’a kayıt ettirir.
Nimet, okuldaki hocaların Hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikayetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar.
Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım;
İsmet, bir katolik rahibesi olmuştur!
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur!
“Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek” der, Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “Bırakın, öldü bilsinler” der.
Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile.
Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider...
50 lira hala elinizde mi ?
Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama başka şeyler de olabilir.
Bir Elifbâ, Namaz Hocası veya bir İlmihâl kitabı mesela.
Yavrunuzu kimselerin eline bırakmayın ve onu iyi bir müslüman olarak yetiştirmenin bir yolunu bulun.
Hayatta daha önemli ne işiniz olabilirki ?
Tumblr media
5 notes · View notes
thelasttimeineternity · 3 years ago
Text
'Bir zaman herkes için sevgi hissi duymaya yetenekli olan kalbim, bugün nefret duygusundan başkasını göstermiyor.'
Fatma Aliye Hanım
1 note · View note
acz1kul · 5 years ago
Text
Bİ 50 LİRANIZ VAR MI ACABA ?
Varsa lütfen çıkarıp arka yüzüne bakar mısınız. Orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz.
Para üzerine fotoğrafı basılan ilk türk kadını.
Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında.
İlk türk kadın roman yazarı,
ilk türk kadın çevirmen,
ilk “muhafazakar” feminist,
eserleri batı dillerine ve arapçaya çevirilen ilk türk kadın yazar ve düşünür...
Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz.
Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi?
Değil maalesef...
Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var.
Döneminin hemen hemen bütün islamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir.
Nimet okuldaki hocaların hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikayetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar.
Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım;
İsmet bir katolik rahibesi olmuştur.
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur.
“Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der.
Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile.
Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider...
50 lira hala elinizde mi ?
Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama başka şeyler de olabilir.
Bir Elifbâ, Namaz Hocası veya bir İlmihâl Kitabı mesela.
Yavrunuzu kimselerin eline bırakmayın ve O’nu iyi bir müslüman olarak yetiştirmenin bir yolunu bulun.
Hayatta daha önemli ne işiniz var ki...Tarafıma gönderilen İbretlik bir hikaye. Siz de paylaşınız. Belki ibret olur hepimize.
199 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 5 years ago
Text
Bİ' 50 LİRANIZ VAR MI ACABA?
Varsa lütfen çıkarıp arka yüzüne bakar mısınız. Orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz. Para üzerine fotoğrafı basılan ilk türk kadını. Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında. İlk türk kadın roman yazarı, ilk türk kadın çevirmen, ilk “muhafazakar” feminist, eserleri batı dillerine ve arapçaya çevirilen ilk türk kadın yazar ve düşünür... Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz. Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi? Değil maalesef... Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var. Döneminin hemen hemen bütün islamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir. Nimet okuldaki hocaların hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikayetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar. Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım; İsmet bir katolik rahibesi olmuştur. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur. “Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der. Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile. Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider... 50 lira hala elinizde mi ? Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama başka şeyler de olabilir. Bir Elifbâ, Namaz Hocası veya bir İlmihâl Kitabı mesela. Yavrunuzu kimselerin eline bırakmayın ve O’nu iyi bir müslüman olarak yetiştirmenin bir yolunu bulun. Hayatta daha önemli ne işiniz var ki... | Ziya Er
Tumblr media
106 notes · View notes
edebiyatiturk · 3 months ago
Text
Fatma Aliye Hanım Eserleri
Fatma Aliye Hanım Eserleri Fatma Aliye Hanım Kimdir? Fatma Aliye Hanım, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yazılmış olan Türk edebiyatının önemli yazarlarından biridir. Onun hayatı, eğitimi ve kariyeri hakkında bilgi sunarak başlamak, okuyuculara yazarın eserleri hakkında daha derinlemesine bilgi almalarını sağlar. 9 Ekim 1862’de doğan Fatma Aliye, Tanzimat dönemi yazarlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın…
0 notes
aynurant · 5 years ago
Text
Tumblr media
Bİ ELLİ LİRANIZ VAR MI ACABA?
Varsa çıkarıp bakın; 50 tl nin arkasında bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz.
Para üzerine fotoğrafı basılan ilk türk kadını.
Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında.
İlk türk kadın roman yazarı,
ilk türk kadın çevirmen,
ilk “muhafazakar” feminist,
eserleri batı dillerine ve arapçaya çevirilen ilk türk kadın yazar ve düşünür...
Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz.
Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi?
Değil maalesef...
Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var.
Döneminin hemen hemen bütün islamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir.
Nimet okuldaki hocaların hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikayetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar.
Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım;
İsmet bir katolik rahibesi olmuştur.
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur.
“Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir.
Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der.
Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile.
Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider...
50 lira hala elinizde mi?
Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur.
5 notes · View notes
delitay · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Bİ ELLİ LİRANIZ VAR MI ACABA?
Varsa çıkarıp bakın; 50 tl nin arkasında bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz.
Para üzerine fotoğrafı basılan ilk türk kadını. Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında. İlk türk kadın roman yazarı, ilk türk kadın çevirmen, ilk “muhafazakar” feminist, eserleri batı dillerine ve arapçaya çevirilen ilk türk kadın yazar ve düşünür...
Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz. Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi?
Değil maalesef...
Çünkü madalyonun bir de öbür yüzü var.
Döneminin hemen hemen bütün islamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir.
Nimet okuldaki hocaların hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikayetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar.
Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım; İsmet bir katolik rahibesi olmuştur.
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur.
“Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir.
Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der. Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile.
Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider...
50 lira hala elinizde mi?
Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama başka şeyler de olabilir. Bir Elifbâ, Namaz Hocası veya bir İlmihâl Kitabı mesela.
Yavrunuzu kimselerin eline bırakmayın ve O’nu iyi bir müslüman olarak yetiştirmenin bir yolunu bulun.
21 notes · View notes