#Diyar Ilhan
Explore tagged Tumblr posts
Video
youtube
DER VIERER | HD Trailer (German)
"Der Vierer" aus dem Jahr 2024 ist eine deutsche Komödie, inszeniert von Iván Sáinz-Pardo.
In "Der Vierer" treffen die beiden Hauptfiguren Sophie (Julia Koschitz) und Paul (Florian David Fitz) die Entscheidung, ihre eingeschlafene Beziehung mit einem besonderen Date aufzupeppen. Während Sophie beruflich ehrgeizig ist, genießt Paul den Alltag in gemütlicher Routine – doch beide sind sich einig, dass etwas Neues her muss. Der Plan: ein "Vierer", um der Beziehung neuen Schwung zu verleihen. Die Überraschungsgäste des Abends sind die impulsive Mia (Lucía Barrado) und der eher zurückhaltende Lukas (Friedrich Mücke), die schon vorab in einer Bar auf Sophie und Paul warten. Doch noch bevor das Date richtig startet, bringt der Abend bei den beiden Paaren unerwartete Wendungen ans Licht und deckt verborgene Geheimnisse auf, die zu Missverständnissen und emotionalen Ausbrüchen führen. Nichts bleibt ungesagt, und die Situation eskaliert in einer Mischung aus Humor und Dramatik.
Follow us! Website ➤ https://passion-of-arts.de/ YouTube ➤ https://bit.ly/YT_PoA Instagram ➤ https://bit.ly/passion-of-arts-de-IG TIK TOK ➤ https://bit.ly/passion-of-arts-TIK-TOK Pinterest ➤ https://bit.ly/passion-of-arts-PIN
#youtube#Passion of Arts#Dein Fenster zur Filmkunst#Trailer#Der Vierer#Lucía Barrado#Florian David Fitz#Diyar Ilhan#Julia Koschitz#Friedrich Mücke#Simona Stefanova#Beziehungskomödie#Romantik#Humor#Partnerschaft#Beziehungskrise#Paartherapie#Bindungsprobleme
1 note
·
View note
Photo
Değil mi ki kavuşmalarımız topal, ayrılıklarımız koşar adım. Cahit Zarifoğlu Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız. Hasret duyarak atmaya başladım her bir adımı. Her biri kavuşma pahasına idi. Müsaitsen şayet, seninle biraz kavuşmaya ihtiyacım var. İbrahim Tenekeci Yağmurun toprağa kavuşması gibi… Bir toz kalkar yüreğimden, aşkınla yıkanırım. Bildiğim tek şey ayrılıktan sonra kavuşmanın daha acı olduğudur. İlhan Aladağlı Vedalarda başarısız olan kavuşmalardan pek büyük bir şey bekleyemez. Milan Kundera Ertesi gün sana kavuşmayacağım için, uyumadığım geceler var benim. Cemal Süreya Ne görsem ötesinde hasret çektiğim diyar, kavuşmak nasıl olmaz, mademki ayrılık var. Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı bambaşka. Montaigne Düşünsene birisi sana kavuşmak için Allah’a dua edip ağlıyor, Rabbim öylesine sevdir bize. Gülmeden ölmemek için mutluluğa kavuşmayı beklemeden gülünüz. Jean de La Bruyere Bana ayıplarımı, kusurlarımı söyleyen kimse Allah-ü Teâlâ’nın merhametine kavuşsun. Hz. Ömer Beni sana kavuşturacak tek şeyin ölüm olduğunu bilseydim, Azrail’in gelmesini beklemezdim. İnsanlar şu üç şeyden kurtulursa, huzura kavuşurlar: Kötü dil, kötü el ve kötü davranış. Cafer-i Sadık Baharda kışı, kışın da baharı özler insan. Kavuşmak şart mı? Boşver, bazı şeyler yokken güzel. Kavuşmak belki bir gün ama unutma prenses; suya aşık ateşler, aşığına kavuşunca ölür. Kahraman Tazeoğlu Seni unutma fikri bile, sana kavuşma umuduna bağlanıyor içimde. Senden kaçış varsa bile kurtuluş yok. Yakınlık, uzaklıktan daha sıkıntılıdır. Çünkü her yakınlıkta kaybetme korkusu, uzaklıkta ise kavuşma ümidi vardır. Gel be gel işte. Küfrüm tövbeme karışsın, aklım fikrime. Öyle bir gel ki bana nefes nefese. Cemal Süreya Koşayım, koşayım da, Hak yoluna düşen atlılara ulaşayım. Yok, olayım, yok olayım da sevgiliye kavuşayım. Mevlana Ya Rabbi! kalplerimizi ilminle süsle, ibadetinle bütün azalarımızı güzelleştir, takva ile keramete kavuştur. Seni unutma fikri bile, sana kavuşma umuduna bağlanıyor içimde. Senden kaçış varsa bile kurtuluş yok. Murat Menteş Her şey gönlümüzce olsun. Amin inşaAllah. En içten dileklerimle. https://www.instagram.com/p/B2s5YNGg2Wt/?igshid=132gjgrl3zewp
0 notes
Text
Ak Parti İstanbul adayları açıklandı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart 2019'da yapılacak yerel seçimlerde, partisinin İstanbul Büyükşehir ile ilçe belediye başkan adaylarını tanıttı. Sinan Erdem Spor Salonu'ndaki tanıtım toplantısı öncesi İstanbul'un farklı ilçelerinden gelen partililer salonu doldurdu. Türk bayrakları ve AK Parti bayrakları taşıyan katılımcılar, sık sık sloganlar attı. Sinan Erdem Spor Salonu'nda, partisinin 31 Mart Yerel Seçimleri İstanbul Belediye Başkan Adayları Tanıtım Programı'nda konuşan Erdoğan, tarih boyunca hep insanlığın göz bebeği olmuş, Hazreti Peygamberin övgüsüyle şereflenmiş, tek taşına tüm servetlerin feda edildiği kutlu şehrin bahtiyar insanlarını, Marmara'dan, Tuzla'dan Silivri'ye, Karadeniz'den, Şile'den Çatalca'ya kadar tüm ilçeleriyle "Ana gibi yar İstanbul gibi diyar olmaz" denilen bu dünya şehrinin şanslı insanlarının selamladığını dile getirdi.
Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım AK Parti'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım oldu. Erdoğan, " En güzide, kıdemli, tecrübeli, pratik, icraatçı bir ismi aday olarak gösterdik. İstanbul buna layık." dedi. Adaylar AK Parti Adalar'da Özlem Öztekin Vural, Arnavutköy'de Ahmet Haşim Baltacı, Ataşehir'de İsmail Erdem, Avcılar'da İbrahim Ulusoy'u belediye başkanlığına aday gösterdi.AK Parti, Bağcılar'da Lokman Çağrıcı, Bahçelievler'de Hakan Bahadır, Bakırköy'de Mehmet Umur, Başakşehir'de Yasin Kartoğlu'nu belediye başkanlığına aday gösterdi.AK Parti, Bayrampaşa'da Atila Aydıner, Beykoz'da Murat Aydın, Beylikdüzü'nde Mustafa Necati Işık, Beyoğlu'nda Haydar Ali Yıldız, Büyükçekmece'de Mevlüt Uysal'ı belediye başkanlığına aday gösterdi.AK Parti, Çatalca'da Mesut Üner, Çekmeköy'de Ahmet Poyraz, Esenler'de Mehmet Tevfik Göksu, Esenyurt'ta Azmi Ekinci, Eyüpsultan'da Deniz Köken, Fatih'te Ergün Turan'ı belediye başkanlığına aday gösterdi.AK Parti, Gaziosmanpaşa'da Hasan Tahsin Usta, Güngören'de Bünyamin Demir, Kadıköy'de Özgül Özkan Yavuz, Kağıthane'de Mevlüt Öztekin, Kartal'da Ebubekir Taşyürek, Küçükçekmece'de Temel Karadeniz'i belediye başkanlığına aday gösterdi.AK Parti, Pendik'te Ahmet Cin, Sancaktepe'de Şeyma Döğücü, Sarıyer'de Salih Bayraktar, Sultanbeyli'de Hüseyin Keskin, Sultangazi'de Abdurrahman Dursun'u belediye başkanlığına aday gösterdi.AK Parti, Şile'de İlhan Ocaklı, Şişli'de Nihal Yıldırım, Tuzla'da Şadi Yazıcı, Ümraniye'de İsmet Yıldırım, Üsküdar'da Hilmi Türkmen, Zeytinburnu'nda Ömer Arısoy'u belediye başkanlığına aday gösterdi. İstanbul'un 3 ilçesinde Cumhur ittifakı adayları tanıtıldı Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstanbul'un 3 ilçesinde biz aday göstermiyoruz, Cumhur İttifakı adayı olarak üç isim belirledik." dedi. Erdoğan, yerel seçimlerde Beşiktaş'ta MHP'den Serkan Toperi, Maltepe'de Ahmet Baykan, Silivri'de de Volkan Yılmaz'ı destekleyeceklerini bildirdi. Read the full article
0 notes
Text
Sizlayan burun diregi
Gurbette uzun yillar gecirmeyenler bilemez. Daha ne kadar surecek dusuncesi ve gelecegin belirsizligi kemirir durur insanin icini. Gecen yillarin bu belirsizligi surekli hale getirmesi de cabasidir... Uzaklar bircok seyi alip goturur insandan. Sevdiklerinden ayri, can cana hasret, kalp kalbe karsi yasamayi ogrenir, ogrenmek zorunda kalir can. Yillar gecip giderken, kavusulamayan her bayram, her an, sizlar burun diregi. Siz siz olun, sevgileri yarinlara birakmayin. Umutlari ve hayalleri de... Yarinin sizden neler goturecegini bilemezsiniz.
Uzatmanin anlami yok. Soylemek istedigim sozleri, sevdigim bircok sair benden yillar once en guzel sekilde ifade etmislerdi. Bu yazinin devamini onlara birakiyorum...
Göklerde Kartal Gibiydim
Göklerde kartal gibiydim. Kanatlarımdan vuruldum Mor çiçekli dal gibiydim, Bahar vaktinde kırıldım.
Yar olmadı bana devir, Her günüm bir başka zehir Hapishanelerde demir Parmaklıklara sarıldım.
Coşkundum pınarlar gibi, Sarhoştum rüzgarlar gibi İhtiyar çınarlar gibi Bir gün içinde devrildim.
Ekmeğim bahtımdan katı, Bahtım düşmanımdan kötü Böyle kepaze hayatı Sürüklemekten yoruldum.
Kimseye soramadığım, Doyunca saramadığım, Görmesem duramadığım Nazlı yarimden ayrıldım.
Sabahattin Ali
Sevgilim
Sevgilim, yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken
kapılar kapalı, dünya buzlu cam uyuşmuş gözlerimin önünde hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
Murathan Mungan
Yalnizlik Şiiri Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler. Orhan Veli Kanik
Sevgilerde
Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden (siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklımıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı; Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil
Sürgün
Gökyüzünde yeryüzünde Gün doğdu mu her gün ilk gün Her gün aydınlıktır Yoksa ümit her yer loş karanlıktır Yar gurbette can yürekte Bir kafeste ne amansız Sonsuz ayrılıktır geçmez zaman Her gece hep aynıdır Fırtınada ak ayazda sürgün her yerde hep yalnızdır Gül açsa da kuş uçsa da görmez Dargındır Her durakta her uykuda Sürgün her nefeste yalnızdır Her şafakta her yudumda Hasret sancıdır Yol alsa da, ses duysa da, dağ aşsa da her yan en son, her an son adımdır tek başına yalnızlık Bir yankıdır Zülfü Livaneli
İçimdeki Fırtına
Gün ağarırken tek başıma oturmuşsam Henüz daha gözlerimi bir an bile yummamışsam Sen yoksan yine bende yorgun ve yalnızsam Hele bir de birde canim hasretine kapılmışsam Ve gözümde tütüyorsan buram buram
İste o an bir fırtına kopar Sanki o an yer yerinden oynar Hoyrat bir rüzgar eserken Sallanan gemi misali Sallanır durur içimde dünya
Son ışıkları sönüyorsa sokakların Yeni bir gün giriyorsa penceremden yavaş yavaş Sen yoksan yine bense suskun ve bitkinsem Hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam Ve yılların hesabını saşırmışsam
İşte o an bir fırtına kopar Sanki o an yer yerinden oynar Kül rengi bir akşam vakti Kaybolan renkler misali Kaybolur gider gözümde dünya
Iste o an bir fırtına kopar Sanki o an yer yerinden oynar Bir koca çınar dalıdan Savrulan yaprak misali Savrulur gider güzelim dünya
Cigdem Talu
Çocuklar Gibi
bende hiç tükenmez bir hayat vardı kırlara yayılan ilkbahar gibi kalbim hiç durmadan hızla çarpardı göğsümün içinde ateş var gibi
başını göğsüme sakla sevgilim güzel saçlarında dolaşsın elim bir gün ağlayalım, bir gün gülelim sevişen yaramaz çocuklar gibi
hissedince sana vurulduğumu anladım ne kadar yorulduğumu sakinleştiğimi durulduğumu denize dökülen bir pınar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim güzel saçlarında dolaşsın elim bir gün ağlayalım, bir gün gülelim sevişen yaramaz çocuklar gibi
sözün şiirlerin mükemmelidir senden başkasını seven delidir yüzün çiçeklerin en güzelidir gözlerin bilinmez bir diyar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim güzel saçlarında dolaşsın elim bir gün ağlayalım, bir gün gülelim sevişen yaramaz çocuklar gibi
Sabahattin Ali
Geçmiyor Günler
burda çiçekler açmıyor kuşlar süzülüp uçmuyor yıldızlar ışık saçmıyor geçmiyor günler geçmiyor.
avluda volta vururum kah düşünür otururum türlü hayaller görürüm geçmiyor günler geçmiyor.
dışarıda mevsim baharmış gezip dolaşanlar varmış günler su gibi akarmış geçmiyor günler geçmiyor.
gönülde eski sevdalar gözümde dereler bağlar aynadan hayalin ağlar geçmiyor günler geçmiyor.
yanımda yatan yabancı her söz zehir gibi acı bütün dertlerin en gücü geçmiyor günler geçmiyor
Sabahattin Ali
Bir Fincan Kahve
cam kenarına oturduğum masadan yüzüme sokağı vuran tülün gölgesinde düşünüyorum: yavaş yavaş anıların da terk ediyor beni git gide azalıyor günün birinde birlikte bir fincan kahve içebilmenin sadakati hayali
neden mümkün olmuyor ayrılmak yok pahasına tüketmeden her şeyi
Murathan Mungan
Placebo
kaç hikayede kıydın kendine bir aşk için
aşk için söylenmiş bütün sözler yaban bütün yaralar derin tekrarlayarak karşılaştırılamaz yaralar derin
ümitsiz durumlar için bir yerlerde bulunduğunu sandığın o bir kaç kelime mümkün mü?
dilin ucu bu kadar uzakken sahibine
Murathan Mungan
Ayrılıklar Öğretti Bana
merdivende ayak sesleri içimin kapıları açılıyor herseferinde kimse yok, kimse yok, kimse yok ki yalnızlıkta seslerin birbirine ne çok benzediğini ayrılıklar öğretti bana
Murathan Mungan
Acıyor
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlar da orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığını Bir sevinç sanarak En başta mutsuzluk elbet Kasaba meyhanesi gibi Kahkahası gün ışığına vurup da Ötede beride yansımayan Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi Öbürünün bir kadından aldığı verem Bütün işhanlar��nın tarihçesi Bütün söz vermelerin tarihçesi Sevgim acıyor Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile O kadar korunmuş bir yazı yoktu Ne denmelidir bilemiyorum Sevgim acıyor Gemiler gene gelip gidiyor Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır Sonbahar geldi hüzün Kış geldi kara hüzün Ey en akıllı kişisi gündüzün Sevgim acıyor Kimi sevsem Kim beni sevse Eylül toparlandı gitti işte Ekim falan da gider bu gidişle Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar
Turgut Uyar
Pişmanlığın Geometrisi
bende unutup gittiğin yalnızca bildiklerin değil bilmediklerin mecbur almaya geleceksin çaresiz, bir gün benim burada olmadığım bir gün zamana işlemediğini göreceksin pişmanlığın yanılmaz geometrisinin
Murathan Mungan
Yalnizlik Siiri
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım Bu gece dağ başları kadar yalnızım Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından Dudaklarımda eski bir mektep türküsü Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim Gözlerim gözlerini arıyor durmadan Nerdesin? Attila Ilhan
Gerilerde
Çok gerilerde kaldı Bizi bazen bir şiirin uyandırdığı sabahlar Durup dururken içimizde parlayan sevinci tutuşan ümit Çok gerilerde kaldı Hayatı budalaca seven yanımız Çok gerilerde… Şimdi dönüşyolunun Karanlık düşüncelerinden yorgun Aynalarda unutkan dalgın bakışlar
Murathan Mungan
Bir Gün
O "bir gün" Yuvalanmış sanki içinizde Buğulu cam tıpkı Hiçbir şey görünmüyor Besbelli dışınızdan bakıyor size. Yokuş aşağı, yokuş yukarı Düzlerde, eğrilerde Yansır ondan size her ışık Bırakılmış bir bıçaktan döğüşte. Beklemek, avuntu--bir silah patladı uzakta-- Yakında bir tel koptu Durmanın durgunluğu--yeterse-- Sürsün bir süre böyle--ne çıkar-- Emzirsin içinizi o sonbahar bulutu. Gelecekte, dediniz--ama ne zaman-- Kim bilir, belki de geçmişte Yağmurlardan kalan kimsesizliğin Saklıdır acısı o "bir gün" de "Bir gün" buluşuruz--çok iyi-- :Bir gün" dü, hani nasıl--silinti-- Gerisi döküntü günler Ola ki beslemekte "bir gün"ü hepsi
Edip Cansever
Kirlardan Geliyorlar
kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber elbette kırlardan kırlardan gelecekler başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer sonsuza varmadan bir önceyiz sanki -o sayının da bir adı vardı unuttum - her şey öyle saydam öyle madensel kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna artık bu yokları var etmeyi usladık ağaçları budadık omandan balıkları tuttuk denizden hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber hey koca dünya nasıl avucumuzdasın nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin elbette kırlardan gelecekler kırlardan kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber ey güzelim sümbül ve teber ey canım gördüğüm sanki o değildi sanki kuşlar albümünden bir maden
Turgut Uyar
Başım Dönüyor İkimizden
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin Ön dişleriyle belli belirsiz Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz Evet mi hayır mı pek anlamadan. Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız Bir tayın dişinde ince taflan Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının. Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
Edip Cansever
Biliyorum Sana Giden
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım Bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; Bunun verdiği mutluluk da az değil ki Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
Cemal Sureya
Sevgilim Ben Simdi
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz". Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı Hepten hüzünlü bu günlerde Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye Masada tabaklar neşesiz Koridor ıssız Banyoda havlular yalnız Mutfak dersen - derbeder ve pis Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş Vantilatör soluksuz Halılar tozlu Giysilerim gardropda ve şurda burda Memo'nun oyuncak sepeti uykularda Mavi gece lambası hevessiz Kapı diyor ki açın beni kapayın beni Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi Radyo desen sessiz Tabure sandalyalardan çekiniyor Küçük oda karanlık ve ıssız Her şey seni bekliyor her şey gelmeni İçeri girmeni Senin elinin değmesini Gözünün dokunmasını Ve her şey tekrarlıyor Seni nice sevdiğimi
Cemal Sureya
Üçüncü Şahsın Şiiri
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım çöp gibi bir oğlan ipince hayırsızın biriydi fikrimce ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım felaketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka’dan geçsem limanda hep gemiler olurdu ağaçlar kuş gibi gülerdi bir rüzgar aklımı alırdı sessizce bir cigara yakardın parmaklarımın ucunu yakardın kirpiklerini eğerdin bakardın üşürdüm içim ürperirdi felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi jezabel kan içinde yatardı limandan bir gemi giderdi sen kalkıp ona giderdin benzin mum gibi giderdin sabaha kadar kalırdın hayırsızın biriydi fikrimce güldü mü cenazeye benzerdi hele seni kollarına aldı mı felaketim olurdu ağlardım
Attila İlhan
8.10 Vapuru
sesinde ne var biliyor musun bir bahçenin ortasi var mavi ipek kis çiçegi sigara içmek için üst kata çikiyorsun sesinde ne var biliyor musun uykusuz türkçe var isinden memnun degilsin bu kenti sevmiyorsun bir adam gazetesini katlar sesinde ne var biliyor musun eski öpüsler var banyonun buzlu cami birkaç gün görünmedin okul sarkilari var sesinde ne var biliyor musun ev daginikligi var ikide bir elini basina götürüp rüzgârda dagilan yalnizligini düzeltiyorsun sesinde ne var biliyor musun söyledigin sözcükler var küçücük seyler belki ama günün bu saatinde anit gibi dururlar sesinde ne var biliyor musun söyleyemedigin sözcükler var.
Cemal Sureya
0 notes
Text
Yaşam Yağmalanırken
Yaşama istencinin soluk almadan erkçe yağmalandığı uzamda, hiçbir tahayyül artık karşılığını bulmuyor. Yollar ve rotalar, sözler ve sualler artık duyulmuyor. Hiçbir sesleniş bu sınırlardaki çürümenin karşılığını tam olarak bildirmeye kâfi gelmiyor. Yaşam isteğinin tırpanlanması onu var edilen bir mesele değil devletlinin lütfü olarak sürdürülebilir bir tahayyüle dönüştürülmesi ile birlikte çürüme kesintisiz kılınıyor. Sınırlar, yeni kırmızıçizgiler yükseltiliyor. Biçarelik bir yönelim olmaktan ötede, artık teslim olmayan herkesin tek toplanma sahasına dönüştürülüyor.
Vurdum duymazlık sabitlenirken en basitinden hayır mefhumunun peşine düşenler, bu ‘kadük düzenin’ iyice garabetleşmesine müsamaha etmeyecekler kah hain, piyon ve maşa kah terörist ve darbeci yaftaları ile kuşatılıyor. Yaşama arzusuna ‘ket’ vurulabilsin demek bir iradeyse tam tersini savunabilmek, hayatı olduğu gibi var etmek bir biçimde engelleniyor. Yaşama istencini daraltmak enikonu sınırlandırmak o yepyeni sınırların belirginleştirilmesiyle sağlama alınıyor.
Hayat her nedir ki? Bahsedilen her nedir halen unutturulmaya çalışılıyor. Yıllar yılıdır yapılan ezberler işlenen hamleler -ülkenin her günü her anındaki çürütme istencini imliyor. İnsanların birbirlerine kırdırıldığı yer gerçektir, gerçekten gerçek. Cürümler var edilirken, körlük sağırlık mecazi değil tastamam paylaştırılandır artık. Yaşama gayretinin menzili işgal edildikçe, iğfali kesintisiz kılındıkça ol sessizlik, görmeme gayreti atık her yanda var edilir. Çürüten bir anlam değil hakikatteki eksiltmenin düzayak suretidir, ortada olan bitenin sonucudur. “Seçeneklerin” enikonu daraltıldığı muktedirin olur verdikleri haricindeki her şeyin talan edilmesinin yolunun sağlama alınmasıdır sonuç.
Sessizlik sağlama alınarak bir kez olsun kolaylandı mı da gerisi de çorap söküğü gibi getirilendir. Düzenin devamlılığı bu bahsin can yakıcı örnekleri ile doludur. Cürümler sofrasında müştereklerimiz yerildikçe, yıkıldıkça fecaat gündelikleştirilir. Sessizliği sağlama aldıkça daha kör odakların arşınlanması güncellene gelmektedir. Teslimiyet, temsilin önünde yükseltildikçe bu cürümler ağı, bir cinai şebeke, sağlama alındıkça ülke değil çukurun imali kesintisiz kılınmaktadır. Müştereklerimiz gündelik siyaset panayırında, iki ikaz, üç ihtar, dört zor, beş linç kartları kullanılarak -yıldırıya rehin edildikçe vahamet de artık gözle görülür kılınmaktadır.
Biz size yaşamayı; özgür, eşit ve adil ülke tahayyülünü değil, tam tekmil teslim olunan, yıkımı bile sessizce karşılayan bir ülkeye alışın diye buradayız diyen cüretin ettiğidir bir yandan da mesele. Alıştırmaya çaba sarf edilen “çürüten” bir düzlemin ta kendisidir. Reva görülen bahislerdeki; hainler, teröristler, geri zekâlılar ve sair şablonlardan türetilen / atfedilen hep o uygun görülerek cisimleştirilen, bizatihi bu çürütmenin temelleridir. Hiçbirimiz için bir yaşam ihtimali bırakmayana kadar devam edilecek bir fasit dairenin yeniden inşası günceldir.
Evet, hayır bahislerinden ötedeki seçeneksizlik zorbalığın dayatmaları işlevselleştirilmektedir. Yıkım o sözden artık hayatın tek gerçeğine evirilmişken çürüme artık bir gelecek tahayyülüne dönüştürülendir. Din ve milliyetçilik vurgusunu vatan, millet, sakarya nidalarının ortaklığında müesses nizamın bu en yeni sürümü içerisinde “hayatı bir hiçliğe” mahkûm kılmanın yollarını arayanlarca işlevselleştirilmektedir. Bir fikri dayatıp cürüm ve yıkımı salt teslimiyet için değil çürümeyi daim ‘son’ kılmanın güncesine, her şey katran karasının menziline çekiliyor.
Dibine yollandığımız yer bir çukurdur artık kesintisiz. Dibine doğru itilmeye çalışıldığımız basbayağı bir yarınsızlığın replikası olarak güncellenen, devlet aklının, normunun hayata karşıtlığının bir biçimde sabitlendiği sahnedir. Görülen ve yaşatılan, var edilen ve soluksuz güncellenmeye bu uzamda devam denilen bizatihi bu sert, karaşın, kirli ve paslı bir döngüdür. Çürütenin üstünde bir yolun ve yönün tayin edilmesi güncellene gelendir. Varlığını tekinsiz bir korku menzilinin ta kendisine rehin ettirerek güncelleyen aklın tercihleri hepimizin hayatında yeni yaraların da varlığını imlemektedir. Gidilecek, dönülecek, dönüşülecek bir yer / makam yoktur artık. Açık, seçik bir biçimde müştereklerimizin talan olunduğu sahneye rehinelik tek önceliktir.
Erkânın, muktedir olanın tahayyülü bu bahsi mütemadiyen diri tutan önermeleri, hamleleri barındırıyor artık. Amed’e 21 Mart günü Newroz kutlamalarına katılmak için Meleti'den gelen, üniversite öğrencisi Kemal Kurkut'un kontrol noktasındaki polisler tarafından vurularak öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturmaya gizlilik (kısıtlama) kararı verildi. Soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Kurkut soruşturması dosyasına gizlilik kararı verilmesi talebiyle Sulh Ceza Hâkimliğine başvurdu. Savcılığın talebini değerlendiren hâkimlik, Kurkut dosyası soruşturması için gizlilik kararı verdi.
Katledilen canın üzerine atılmadık yaftanın hiç çekincesiz bırakılmadığı, sürekli yinelene geldiği yerde bir kez daha ‘örtbas’ makamı devreye sokulmaktadır. Tam da anlatmak istediğimiz çürütme istenci işte bu tavrın refakatinde günceli yakalanan bir haldir. Süreklilik kazandırılan cürümler ekseninde, hayatların yağmalanması hiç kesintisizdir. Bakur Kürdistan’da yaşatılan kırımsa artık sorgulattırılmayan, görülmeyen, asla duyulmayandır. Örtbas etmek bu bahsin, ol nihai yıkım ekseninin en son kademesidir. Çürük, çarık ve tuzun çoktan koktuğu ülke barizdir. Çürük, çarık, eksik gedik ülke meydandadır açık bir şekilde, bir kez daha. Kemal Kurkut yirmi aydır var edilen ablukanın en son kurbanıdır iş bu menzilde.
Dibine doğru günden güne itildiğimiz menzil, bu yaşama tahayyülünün üstünün çizildiği bir sahanlığı imliyor bir kez daha. Sesle söz muktedir olan dışındakileri kapsamayan, gösterilmeyen, anılmayan bir tevatürdür cürümler işlenirken, yıkımlar sahiciyken bir hayır’dır bahsi tutturmuş gidiyorlar bahsi değil “aleniyette” var edilen yağma ile yıkım artık “göz ardı” ediliyor. Ses ve söz yutulurken, muktedirin hesabına yazılırken, sıradan olan çürümeye terk-i diyar ediliyor. Buna tanıklığımız hep güncelleniyor.
Yaşadığımızı var sayarken eksilmemizin çetelesi süreğen kılınıyor. Evet ya da hayır bahisleri ötesindeki, yerle yeksan etme bir düzene sokuluyor daim kılınıyor. Hain, terörist, bölücü, darbeci vs. yaftaları birkaç kez yinelendikten hemen sonrasında gebereceksiniz, canınıza kastımız var, ya sev ya terk et bir cüretle sıralana geliyor artık. Oluk oluk kan akıtmak bahsini eden mafyanın tehdidi, artık sokaklara yansıyan şiddetle yaşatılan baskılarda gözaltılar ve tahammülsüzlükle kendini ifşa ediyor. Evet ile hayır ötesindeki cürüm bu şiddet fasit dairesine rehin ülkede salt gerçekten gerçek kılınıyor.
Cürüm ortada yara hep dipdiri yıkım artık mübalağa değildir. 19 Yüzyıl tahakkümünün revize edilmiş şablonunda yaşamak arzusunun linçi güncellene gelendir. Bir mübalağa değil o sahiden sahici çürüme artık olağanımız kılınmaktadır. Yıllar yılıdır var edilen düzen hepi topu “ezberlerden” mülhem olan döngü bariz bir tahakküm olarak güncellenendir işte. Dünün iktidar cüreti bugün halen her yerde yargıyı güncelleyenidir, yıkım ise artarak, daima ivme kazanarak güncellenen bir meseledir. Bir sonuç çizgisi olmadığı için her günü bir evvelinden ağır çürüme ile donatıp, zehir etmek var edilendir. Sonuçsuzluğun bağında bir yarınsızlığın imalidir söz konusu olan.
İnsan Hakları meselinin artık toptan alaşağı edildiği bir düzlem – düzendir var edilen. Basitçe hayat hakkının talanı için eldeki hiçbir fırsatın kaçırılmadığı bir dönüşümdür yolunda yürünen halen güncellenen. Dünün yıkımını, kötülüğünü içselleştiren bugüne taşıyan, onunla yön, rota belirleyen menzilin var ettiği istikamet de her gün o çetelede, eksiltilen hanesini büyütmekten geçmektedir. Devlet zulmedendir. Devlet zulmün tarafında saf tutanların çatısıdır artık amasız ve fakatsız bir biçimde. Hedef gözetilerek şekillendirilen yıkımın süreğen kılınmasıdır.
Beden ve onu var eden tüm ihtimallerde olduğu gibi sıradanın hemen her anlamda “eksiltilmesini” ve kuşatılmasını sağlama alan cüret ortadadır. Yaşatıldığımız karanlık bir mizansen değildir artık onca nutuk bunca sesleniş arasında cürümlere boğdurulmak istenen hayatlarımızın kendiliğini yok etme istencidir. Artık abartı, mübalağa yahut da süslü cümleler yoktur. Olduğu gibi kastın güncellendiği, keskin bir yıldırı ekseni vardır. Merdin, Qoser’de Nurcan Baysal’ın konuştuğu, cezaevlerindeki açlık grevine girmiş insanlardan Aslan İlhan’ın annesinin tanıklığıdır anlatma ve bildirmeye çalıştığımız.
Hepi topu “15 dakikalık bir görüş” için Qoser’den ol İzmir’e giden Aysel İlhan “-Ama bu sefer 15 dakikayı bile dolduramadım. Çünkü oğlumun durumu çok kötüydü. Onu konuşturmak istemedim. 2 gardiyan kollarından tutmuştu. Duvarlara tutuna tutuna görüş odasına getirdiler. Mide kanaması geçiriyordu. Görme yetisini kaybetmeye başlamıştı. Sadece çok yakını görebiliyordu.” Kimsenin görmediği, görse de duymadığı artık hicap bile bildirmediği yıkımın cüretinin nasıl şekillendirildiği ortaya çıkmaktadır.
İçerisini de tıpkı dışarısı gibi mahveden bir karanlıkla donatmak, onu zorla, hınçla, kuşatmayla, yok etme istencini sürekli var ederek güncelleyen devletin hali, katil hali ortada görünendir. Yıkım ardıl sıra güncellendiği menzilde bir hayat emaresinin bile bırakılmadığı, esemesinin okunmadığı o katran karası yer artık afakîdir. Cürümlerin peşinin bırakıldığı, sorgulanmadığı, yıkımın nasıl olursa olsun sürekli var edilmesine çalışılan bir yerde bu katran karası / karanlık artık hepimiz için bir gelecek yutan tahayyüldür. Yarınsızlığın varlığının kesintisizliği, evet ile hayır meseli kadar, onları da aşan bir biçimde müştereklerimizin artakalanı için tehlike çanlarını çaldırıyor.
Düzen, yapım, sistem, başat olarak hayata kastı sıradan olanın gözden çıkartılmasını işlemeye devam etmektedir halen. Cürümlerin alenen sahiplenildiği menzilde, yarın tam da şimdi yerle yeksan edilmektedir. Tahakküm dili ve eylemi güncellendikçe var edilen yıkım için olasılıklar değerlendirildikçe bu çürüten deney sahası, onca kırımın havzası olan yerin gerçekliği bir kez daha sabitlenir. Müştereklerimiz uluorta yağmalanandır artık.
Podyumlardan verilen milli ve yerli vaatler ile atılan “nutukların” ardından bu çürüme çıkmaktadır. İki yüzlü efendilerce ezberden okunan şeyler çürümeyi kanıksatma gayretiyken var edilen iklim her şeyin yıkıldığı düzlemdir kesinkes. Yaraları daima kanatmaya devam diyen muktedir aklının eyledikleridir bu kati kesin yapılandırılan mesel/e. Dünün şimdileştirilmesi, şu anda yapılan ve biçimlendirilen tehditlerle birlikte cisimleştirilir. Hayat artık “tamamen rastlantısal” bir edimdir. Tamamen “tesadüfi” bir güzergahta ilerlenen, varlığı söz konusu edilen bir döngüdür, devinimdir. Muktedir aklınca bir fırsat bulduğunda “çürütmeyi” kesintisizleştirilmektedir.
Ankara Kızılay Alışveriş merkezinin önünde “evet bildirisi dağıtan AKP’liler dağıttıkları bildiriyi almayan bir kadın hakkına “bırak o zaten doğulu, baksana terörist” diye hakaret etmesi üzerine tepki gösteren kadın ise görüntüde olayı şöyle anlatıyor: “Okuma yazmam yok dedim, almadım. Baktım arkadan iri yapılı bir adam ‘bunları bırak oğlum’ dedi, bunlar terörist, terörist’ dedi. ‘Sana ne. Senden bir şey mi istiyorum’ dedim. Kadının fenalaşması ardından hastaneye kaldırılmasına tanık olan Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası çalışanı Ayla Eyüboğlu, kadının kendisine “terörist” diyen AKP’lilerden şikayetçi olmasına rağmen polisin söz konusu kişileri gözaltına almadığını söyledi.
Kadının mağduriyetini görüntülerken engellenmeye çalışıldığını belirten Ayla, “Polis kadının şikayetçi olduğu kişileri gözaltına almadı ama beni görüntü çektiğim için gözaltına almakla tehdit etti” dedi. Evrensel’de yayınlanmış olan yukarıdaki haber tek başına bütün meseli özetlemektedir. Anlatmak istediğimiz vahamet döngüsüne rehin olan ülkenin tek istikametini, tekil görüşünü, tek tip yaşam standardını bir kez daha örneklemektedir. Cürümler ekseninde bir ülke var edilmiştir, dünüyle yüzleşildiği var sayılan tahakkümün o en berbat hal ve türetimi artık onarılamaz bir yeni düzenlemeye tabi tutulur.
Sınırlar, yeni “kırmızıçizgiler” yükseltiliyor. Biçarelik açıkça, bir yönelim olmaktan ötede, artık teslim olmayan herkesin tek toplanma sahasına dönüştürülüyor. Geçtiğimiz ay içinde Yuhanna Aktaş’ın gözaltına alınması ile gündeme gelen Mardin Süryani Birliği Derneği kapatılır. DİHA’nın haberine göre, dernek isminde geçen “birlik” ile tüzüğünde yer alan “eş başkanlık” kavramları kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle feshedilir.
Sözün gerisini Aktaş getirecektir, kararın kendi toprağına geri dönmek isteyen Süryani yurttaşların umudunu kıran bir sonuç olduğuna vurgu yapan Yuhanna Aktaş, Süryanilere dönük gerçekleştirilen soykırımın 100'üncü yılı olduğuna dikkat çekerek, "Biz soykırımın yüzüncü yılında devletten kendi karanlık geçmişiyle yüzleşmesini ve Süryaniler için özür dilemesini beklerken devlet, Süryani derneğimizi kapattı. Bize yüz yıl öncesinin acı hatıralarını tazeletti" ifadelerini kullanır.
Yaşam istencinin soluk almadan erkçe yağmalandığı sahada, hiçbir tahayyül artık karşılığını bulmuyor. Yollar ve rotalar, ol sözler ve sualler artık duyulmuyor. Gerisi şu yukarıdaki bildirilenler kadar derinlerimize işlenmiş, hayatımız denilen edimin sınırlarında güncellenen bir mahvetme pratiğine dönüştürülüyor. Bu bahsin her neresi hayattır orası hep muğlak daima yanıtsız bırakılıyor. Yaraların üzerinde yükselen ülke gerçekten gerçek addediliyor tanımlanıp bu sahneye entegre ediliyor.
Şirnex'in Cizir ilçesinde 4 Eylül 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında kapı önünde oyun oynarken vurularak yaşamını yitiren 10 yaşındaki Cemile Çağırga’nın annesi Emine Çağırga hâlâ o günün acısıyla yaşıyor. Cemile vurulunca onu kucağında içeriye taşıyan ve yaşamını yitirdikten sonra bir gece koynunda tutan Emine Çağırga, daha sonra cansız bedeni kokmasın diye kızını buzdolabında sakladıklarını hatırlatıyor. Yaklaşan referanduma ilişkin konuşan anne Çağırga, “Biz nasıl ‘evet’ diyelim? Buzdolabında sakladığımız ve bodrumlarda can veren çocuklarımız için biz ‘hayır’ diyeceğiz” diyor. Dihaber mahreçli Dicle Müftüoğlu ile Zozan Fendik imzalı haberin satır aralarındaki Emin Çağırga’nın meramı aslen nerede olduğumuzu bir kez daha imliyor.
Yaşama istencini daraltmak enikonu sınırlandırmak o yepyeni sınırların belirginleştirilmesiyle sağlama alınıyor bugünün ülkesinde. Kırımlar, katliamlar, yok etmenin eşiğine taşımalar, artık ismi hiç anılmayan barış tahayyülü, buzdolabına kaldırılmış bedenler, toprağa verilmiş olanlar ve toprağın üstüne kalanlar için hayatın zehir edilmesi kendi döngüsünü, nihai çürümeyi otuz iki kısım tekmili birden var etmek için güncellenen ülke afişe oluyor. Hayat her nedir eksiksiz buna dair bir yanıt bırakmamak için dün şimdiye taşınıyor. Gitmeyen geçmiş hayatı çalıyor ne evet, ne hayır, ne de başka bir şerhe lüzum bıraktırmayacak bir biçimde.
Jamala ya da gerçek ismiyle Susana Cemaleddinova’nın Kırım Tatarları’nın sürgününü meram eylediği 1944 parçasında yer alan bir kaç dizedir bu bahsin tamamlayıcısı olacak olan. Bir memleket tahayyülünün elden alınması, hayatın hiçleştirilmesi söz konusu edilebilir belirli bir süre. Bir şeyler unutturulabilir. Hayatlara ipotek konulabilir. Canlar çalınabilir. Yara daimi bir biçimde ortada kalacak olandır, yüzleşilmedikçe! Birkaç satırda ortaya dökülen sesleniş iş bu bahiste anlatılamayanın çığlığıdır. Bugünü göremeyene, nereye yollandığımızı bilmeyene de son çağrıdır. Duyuyor musunuz?
“Kalbiniz nerede?
İnsanlık ayağa kalk
Tanrı olduğunuzu sanıyorsunuz
Ama herkes bir gün ölür.
Ruhumu geri almayın
Ruhlarımızı”
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görsel - Girls At The Memorial Cross – Minas AVETISYAN
#yaşama uğraşı#mesele#arzihal#reelpolitik#bakur kürdistan#yıkım#coğrafya#keder#katildevlet#azınlıklar#süryani#cemile çağırga#kemal kurkut#kırmızıçizgiler#devlet102#referandum#evet / hayır#anlam#çığlık#jamala#tanıklık#sessizin sözü#başka türkiye var
0 notes
Text
Cimriname pdf indir
İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han, baş veziri Emir Çoban’ın güzeller güzeli evli kızı Bağdat Hatun’a göz koyar. Ancak ne İslam’a ne de akla uymayacak bu isteği, veziri tarafından derhal reddedilir. E koca hükümdar boş duracak değildir ya? O da Cengiz Yasası’na başvurur. Güya Kara Tatar’ın eski batıl töresince sultanın isteği kadını kendisine hatun alma hakkı vardır. Buna rağmen münasebetsiz talebi kabul etmeyen Emir Çoban’ın direnişi, hem kendi hem de oğlu Diyar-ı Rum Valisi Emir Timurtaş Noyan’ın canına mal olur. Bağdat Hatun’u alan İlhan muradına erer, ama elbet yalan dünya, ona da kalmaz. Geride erkek varis bırakamayan Bahadır Han’ın tahtı için emirler arasında çekişme başlar. Öte yanda Emir Timurtaş’ın oğlu Küçük Şeyh Hasan ne pahasına olursa olsun, tahtı kimseye bırakmak niyetinde değildir. Çünkü Çobanlı atalarının İlhanlı Devletine büyük hizmetleri olmuştur. Şeyh Hasan, babasına çok benzeyen kölesi Kara Cimri’yi, tahta el koymak için kullanır. Eğittiği kölesini sözde babası olduğu iddiasıyla Emir Timurtaş’ın yerine geçirir. Zaten hikâye de burada başlar ya! Peki, Kara Cimri ona istediğini verebilecek midir? Mustafa Yörü ikinci romanı Cimriname’de ustaca kullandığı hiciv üslubu ve modern meddah diliyle, okuru hiç sıkmadan anlatımının cazibesine katıyor. Kitap boyunca adeta okuruyla konuşuyor. İlhanlı Moğol Tatarı’nın sıcak, samimi, gündelik dilini ve hayat tarzını hem mütevazı hem de ironik biçimde aktarıyor. Yazarın İshak Kuşu-Yitik Çulun Peşinde adlı yayınlanmış bir romanı daha bulunmaktadır. Yörü, İshak Kuşu-Yitik Çulun Peşinde adlı ilk romanında ise Cengiz Moğolları’nınHarzemşahlar Devleti’ni yıktığı süreçte, bütün servetiyle birlikte Tebriz’den yola çıkan Semerkandi Ailesi’nin kaçış serüvenini anlatıyor. Yurt tutma peşindeki ailenin maceraları çerçevesinde o dönem, okuyucunun önüne kuşbakışı seriliyor.
Cimriname pdf indir oku
#Cimriname E-Book İndir#Cimriname ebook indir#Cimriname ebook oku#Cimriname epub#Cimriname epub indir oku#Cimriname kitabı pdf indir#Cimriname online pdf oku#Cimriname PDF İndir#Cimriname PDF Oku#Cimriname ücretsiz indir oku#Ekitap
0 notes