Tumgik
#Devlet Aklı
merhim71 · 13 days
Text
"Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür."
- Fatih Sultan Mehmet Han
Tumblr media
48 notes · View notes
ziyapasa-01 · 1 month
Text
İstanbul Beşiktaş'ta aşırı hız yapan Dağlı Otel'in sahibi Furkan Dağlı, önce park halindeki araçlara sonra da Dila Karslı isimli yayaya çarptı.
Dila Karslı olayda ağır yaralanırken, Furkan Dağlı durmadan olay yerinden kaçtı.
Olaydan 4 saat sonra polis tarafından yakalanan Furkan Dağlı'nın 31 suç kaydı olduğu ortaya çıktı. 31 suç kaydı olan ve tam kusurla bir yayayı ağır yaralayan Furkan Dağlı, savcılığa bile çıkarılmadan emniyetten serbest bırakıldı. (Halk TV)
**@** ne demiş İstanbul fethine layık olan komutan Fatih Sultan Mehmet:
"aklı öldürürsen, ahlâk da ölür. akıl ve ahlâk öldüğünde millet bölünür. Kadı'yı satın aldığın gün adalet ölür. ADALETİ ÖLDÜRDÜĞÜN GÜN DEVLET DE ÖLÜR."
Tumblr media
8 notes · View notes
baybaykus · 5 months
Text
CEHALET İNTİKAM MI ALIYOR?
Büyük Friedrich, Aydınlanma Çağı'nın önde gelen hükümdarından biri. İlham kaynağı Voltaire...
Neler yapmıştı:
1. Orduyu kuvvetlendirdi.
2. Prusya’yı adil bir devlet yaptı.
3. Okul sayısını artırdı. Aklı ve bilimi rehber edindi.
III. Mustafa…
Cahil bir adamdı. Ülkeyi müneccimlere danışarak yönetirdi.
Prusya girdiği bütün savaşları kazanınca, ”Her halde onun müneccimleri, benimkilerden daha iyi," diye düşünerek, Friedrich’ten üç müneccim rica etti. Kral, müneccim yerine akıl gönderdi
- “Benim üç müneccimim:
1. Güçlü bir ordu,
2. Güçlü bir ekonomi ve dolu bir hazine,
3. Tarih okuyarak günü anlayıp, geleceği öngörmek,” dedi.
Bizimki anlamadı tabi Kral’ın ne demek istediğini;
- “Kefere yardım etmek istememiş,” dedi. Hatta, “Batı bizi kıskanıyor” diye aklından geçirmiş bile olabilir.
O sırada, Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi olan amcasını ziyaret için İstanbul’a gelen Baron de Tott ile tanıştı. Baron kurmay subaydı. Fırsatı kaçırmak istemedi bizimki ve Osmanlı ordusunu inceleyerek kendisine bir rapor vermesini rica etti.
İnceledi Baron ve dedi ki:
- “Silahlarınız çok eski, subaylarınız bilgisiz. Okula ihtiyacınız var.”
Yutmadı tabi Sultan;
-“Medreselerimiz ve orada çok bilgili büyük alimlerimiz var” diye karşılık verdi
Ve karar verdiler, beraberce medreselerimizdeki alimleri sınamaya. Sultan,
- “İstediğin adama istediğin soruyu sor” dedi.
Adam göklerden değil, yerden bir soru sordu.
- “Bir üçgenin iç açılarının toplamı kaç derecedir?”
Kimsede cevap yok. Sonunda Medrese Emini bir cevap vermek zorunda olduğunu hissederek,
-“Üçgenine göre değişir, Sultanım,” dedi.
Baron bunu Avrupa’da ilkokul öğrencilerinin bildiğini söyleyince, Sultan yeni okullar açılmasını kabul etti.
Bu arada, Çeşme Deniz Savaşı çıktı ve cahil subayların kumandasındaki Donanmada bir gemi dışında tümü Ruslar tarafından yakıldı. Kurtulan gemi Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın gemisiydi.
Bu facia üzerine, öncelikle bahriyeli subayların eğitilmesi için okul açıldı: Mühendishane-i Bahri Hümayun; yıl 1773. Bu tarih mühendis eğitiminin başlangıcı olduğu için İstanbul Teknik Üniversitesi’nin de kuruluş tarihi olarak kabul edilir.
Bugün ülkemizde Prusya Kralının bahsettiği üç müneccimle kastettiği olgu, ne yazık ki yok.
Hala depremin bizim sınanmamız için gerçekleştiğini sananların çoğunlukta olduğu bir toplumda yaşıyoruz.
Yıl 2024...
81 ilin Valisi İmam Hatip mezunu.
250 sene sonra müneccim devrine döndük hamdolsun.
BAKALIM, CEHALET BİZDEN DAHA NE KADAR İNTİKAM ALACAK?
(Yazı alıntıdır.)
7 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 6 months
Text
Tumblr media
YARABBİ !!!
Bugün seçim var ve bizler oy kullanacağız.
Allah'ım bizler beşeriz, olurda eğer yanlış kişiye oy versek dahi sen ümmete ve millete hayırlı olanları başımıza getir.
Yarabbi sen kul ve kamu hakkından sakınan, senden korkan, hesap gününe inanan, aklı selim düşünen, vicdan sahibi ve halka faydalı haktan yana olanları başımıza getir.
Allah'ım bizden gibi görünüp, düşmandan yana olanları hüsrana uğrat, Hak için, devlet için, millet için çalışanları, batıl için çalışmalara galip kıl.
Yarabbi sen tuzak kuranların en hayırlısısın, Bu necip Millete tuzak kuranları, zalimleri ve destekçilerini kahhar ismi şerifinle kahret.
Sen hakkımızda hayırlı olana gönlümüzü razı eyle, gönlümüzün razı olduğunu da hakkımızda hayırlı eyle. (Amin)
Yedigimize ictiğimize ekmegimize aşimiza göz koyanlari başımızda uzak eyle
SEÇİMLER MİLLETİMİZ İÇİN HAYIRLI OLSUN İNŞALLAH...
14 notes · View notes
Biz de bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?
Bizim insan olarak hiç değerimiz yok mu?
Devletin yapmadığı görevleri yapmak suç mu?
Can sevmek, yaşam hakkını savunmak suç mu?
Olan biten her şey o kadar anlamsız ve saçma ki…
+
Yıllardır o kadar çok barınak faciasına şahit olduk ki!
Açlık susuzluk işkence tecavüz diri diri gömülme!
Kalplerine çamaşır suyu enjekte edilen canlar!
Bu zavallılar hiç kimsenin umurunda olmadı!
Şimdi de kısacık ömürlerine göz diktiler!
+
Birileri yine birilerini linç etme peşinde…
Birileri yine yalan haberlerle algı peşinde…
Birileri yine bizlere seçkinler falan filan demiş…
Birileri yine halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekte…
Peki biz onlara ne diyelim?
+
Maç mı daha önemli yaşam hakkı mı?
Futbolcular mı daha önemli yaşam hakkı mı?
Neden insan türü bu kadar bencil ve çok yüzlü?
Futbol için konuşanlar masum canlar için susuyor!
Futbol için yazıp çizenler masum canları umursamıyor!
+
Umarım herkes aklı selim bir biçimde bir kararı verir
Umarım herkes aklını kalbini vicdanını aynı anda dinler
Umarım azınlıkları değil de gerçek insanları dinlerler
Aklı olana bir şeyi bir kere söylemek yeterli olur sanırım
+
Gencecik veteriner hekim intihar etmiş!
Çocuk üzüntüden çamaşır suyu içiyor!
Bu yasa geçerse intiharlar artacaktır!
Benim komşumun çocukları bile tedirgin!
Abla bu olay gerçek mi diye soruyorlar!
7 den 70 e herkesin psikolojisini bozdular!
+
Her yerde çatır çatır cins hayvan üretip satıyorlar! Üretip satmanın yanı sıra bir de eziyet ediyorlar! Devlet bunlara dur demedikçe iyice azıtıyorlar! Biz bu canların hangi birine nasıl sahip çıkalım?
+
Bakın bugün Nilüfer ve Nilgün Tanca kardeşler Küçükçekmece'de apartman bahçesine sığınmış sakat ve yavru kedileri besledikleri için komşuları S.D ve oğulları tarafından öldüresiye dövüldüler. Durumları ağır. Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde gözetim altında tutulan iki kardeş de beyin kanaması ve göz kaybı riski taşıyorlar. Doktorlar gözüne ağır darbeler alan Nilgün hanımın görme kaybı yaşayabileceğini söylemişler.
+
Başka bir kadın arkadaş Tosya'da besleme yüzünden saldırıya uğruyor! Bu gece hastanede kalması gözetim altında tutulması gerekiyor! Arkadaşın kafasında darbeler var ayriyeten sinir krizi geçirmiş! Devlet besleyemezsin demiş! Vicdansızlar da besletmiyor!
+
Yine başka bir arkadaşın da 84 yaşındaki annesi kediye su ve yemek verdiği için komşusu tarafından taciz ediliyor, komşusu arkadaşın annesini korkutarak evde beslediği kediyi de öldüreceğim diyor!
Alın size daha şimdiden başladılar!
+
Hayvan ve hayvansever düşmanı, kadın düşmanı, kısacası her türlü canlının ve yaşam hakkının düşmanı yobaz troller, şimdi de Rukiye Bağcı teyzemizi ve oyuncu Özge Özder'i hedefe koymuşlar! Tüm sosyal medya mecraları, havuz medyası ve daha birçok hesaptan, iğrenç şeyler yazarak her koldan saldırıyorlar! Tehdit ediyorlar, hakaret ediyorlar, dalga geçiyorlar, ölmelerini istiyorlar, iftira atıyorlar… Kısacası yine olabilecek en ahlaksız en çukur en çirkin en iğrenç en korkunç en onursuz şekilde saldırıyorlar!
+
Doğa İnsan Hayvan Canlara Yaşama Barınma ve Adalet Derneği kurucu Başkanı Ayşen Değirmen; kadın hayvan, yaşam hakkı ve can düşmanı, havuz medyası, tüm sosyal medya mecraları ve daha birçok hesabın hedef göstermesi ve iftiraları sebebi ile tutuklanmış…
+
Paris2024 Olimpiyat açılışlarını izleyen oldu mu hiç aranızda merak ettim? Ben izlemedim, paylaşımları sosyal medyadan gördüm. Açılışta siyonist, satanist, paganist, kabalist, okültist, masonik kısacası ne kadar şeytani sembol varsa havada uçuşmuş! Tabi ki pedofili ve LGBT propagandası da malum! İklim değişikliği yalanıyla, iklim anlaşmasıyla, sömürdükleri ülkelerle, katlettikleri insanlar ve hayvanlarla, dünyada ve ülkemizde kedi ve köpeklerin katledilmesine olan teşvikleriyle; ölüm, vahşet, dehşet, savaş, kıyamet temalı, tüyler ürpertici korkunç bir açılış olmuş! Hele bizim ülkenin kıyafetleri tam bir rezalet, tam bir facia! Korkunç bir tasarım! Neresinden tutarsan tut elinde kalan bir organizasyon, tüm dünyanın da bunu alkışlaması...
#5199uYaşat #YaşamHakkı #DevletYaşatır #5199uUygula #CaydırıcıCeza #BizideUyutun #AdaletleYaşat #KomisyonuAç #YasayıGeriÇek #ÖldürmeYaşat #HayvanHakları #Adaletİstiyoruz #KatilBelediyeler #DerdimizAdalet #Çözümİstiyoruz #YasaGeçirilemez #ZulmüDurdurun #HayvanDüşmanı #BanaGözKulakOl #SessizlerinSesiyiz #YasaDeğilKatliam #YasaDeğilCinayet #Köpek #Köpekler #BarınakGerçekleri #MassacreinTurkey #HerYerSuçMahalli #KüreselOyunuBoz #ÇözümÖlümDeğil #habertürkBOYKOT #BelediyeGerçekleri #BarınaktaÖlüyoruz #HayvanDüşmanları #KomisyonuHalkaAç #KısırlaştırAşılatYaşat #KatliamaOrtakOlma #HerYerdeKatliamVar #BaşıboşİnsanSorunu #TürkiyedeKatliamVar #GerekenCezaVerilsin #Madde6yaDokunma #KatliamıYasalaştırma #YaşatanYasaİstiyoruz #YaşamEnTemelHaktır #YaşamHakkıKutsaldır #UyutmakÖldürmektir #KatliamYasasınaHayır #HayvanaŞiddeteHayır #HayvanaŞiddetSuçtur #HayvanKatliamınaSon #BarınaklarÖlümKampı #ŞiddetiAdaletBitirecek #VicdanınSesiAnkarada #HayvanlarıÖldürmeyin #6ıncıMaddeyiKaldırma #HayvanlarİçindeAdalet #KatliamdanYasamıOlur #AykırıToplamayıDurdur #ŞimdiDeğilseNeZaman #SokaktayımYanındayım #BarınaklardaKatliamVar #5199BilimselÇözümdür #SoykırımdanYasaOlmaz #YasalarÖldürmezYaşatır #KısırlaştırÜretimiDurdur #YavruKedi #KediYavrusu #HayvanlaraDokunmayın #6ıncıMaddeyeDokunma #ÖldürenYasaİstemiyoruz #HayvanaBelediyeVahşeti #KatliamVarSusmaTürkiye #BarınakDeğilÖlümKampı #BarınaklarÖlümKampıdır #KatilBelediyeİstemiyoruz #insan #insanlar #insanlık #HayvanlarYaşamakİstiyor #HayvanHaklarıAnayasaya #KöpeklerMahalleSakinidir #KısırlaştırAşılatYerineBırak #ÖlümBarınaklarıKapatılsın #TamKadroMeclisteHayırDe #ÖlümDeğilÇözümİstiyoruz #ŞiddetinHerTürlüsüneHayır #MahalleSakinimeDokunma #HayvanKatliamıİstemiyoruz #KısırlaştırAşılatYerindeYaşat #6ıncıMaddeKırmızıÇizgimiz #TümBarınaklardaKatliamVar #KediKöpekKatliamınaDurDe #YavruKöpek #KöpekYavrusu #YasayıGeriÇekKatliamaHayır #YasalHayvanKatliamınaHayır #TürkiyedeHayvanKatliamıVar #SokakHayvanlarınıKoruyalım #Uyutamazsın #Öldüremezsin #YasayıGeriÇekKatliyamaHayır #SokakHayvanlarıSahipsizDeğil #ÜlkedeHayvanlaraSoykırımVar #SokaktakiCanlarıUnutmayalım #SokakHayvanlarıYalnızDeğildir #SokakKöpeği #SokakKöpekleri #SokakKöpekleriniÖldüremezsin #KöpekBahaneKirliOperasyonVar #SokakHayvanlarınıÖldüremezsin #Toplayamazsın #Hapsedemezsin #BelediyelerCezaKapsamınaAlınsın #ÖldürenDeğilYaşatanYasaİstiyoruz #Açlık #Açız #Susuzluk #Susuyoruz #BelediyelerCezaKapsamınaAlınmalı #Sevap #Günah #İbadet #DilsizKullar #Müslüman #Müslümanlar #Müslümanlık #Güçlü #Zayıf #Merhamet #Haram #Helal #Kedi #Kediler #SokakKedisi #SokakKedileri #BurasıTürkiye #TürkHalkı #Türkİnsanı #TürkMilleti
3 notes · View notes
doriangray1789 · 6 months
Text
DEVLET BABA
Modern devlet teorisi, ilk olarak Niccolo Machiavelli’nin tanrısallıktan arınmış, laik/ dünyevi bir siyasal iktidar/devlet kurgusuyla başlamıştır.
Ardından Bodin egemenlik kavramını ortaya atmış ve onun niteliklerini ortaya koymuştur.
Hobbes ise toplum sözleşmesi kuramını geliştirerek modern devlet düşüncesini teorik bir temele kavuşturmuştur.
John Locke devlet iktidarının sınırlandırılmasını, Jean Jacques Rousseau halk egemenliği teorisini, Emmanuel Sieyes de ulus egemenliği teorisini savunmuştur…
Cicero, tüm staocular gibi mutlu yaşamı felsefe edinmiş, devlet üzerine yazdığı eserde, devleti yurttaşların içinde seyrettiği ve kaderini de kaptanının belirlediği bir gemiye benzetir. Hava güneşliyken seyir almak kolay olabilir ama asıl maharet devlet gemisini, fırtınalı havada alabora olmaktan kurtarmaktır. Halk, devletin iyi yönetilmesini istiyorsa iyi nitelikli adamları seçmelidir der.
Platon da devlet mutluluk felsefesi üzerine yazılmış bir metindir.
Bizim felsefemiz ise daha duygusal “DEVLET BABA” devlettir, sever de döver de
devlet, ataerkil toplumlarda, "baba"dır zaten...kısaca hem sever, hem dover...eve para getirir...bu paranın nasıl harcanacağına karar verir...sevdiği çocuklarına iyi davranır, onları ödüllendirir...kendisine karşı çıkanlara veya eleştirenlere, yani sevmediği çocuklarına karşı gaddardır...onları itina ile cezalandırır...
vatandaş aslında devlete derin bir aşkla bağlı. devletin başında kim olursa olsun onun biricik aşkı devlet. dolayısı ile devlet onun istediği gibi konuşsun/davransın istiyor. haksızlığa, hukuksuzluğa, soyulmaya, hatta işkenceye bile razı, o zaman daha katmerli seviyor. 'devlettir, sever de döver de'' diyor.
en küçük birimlerine bile aşkla bağlı. tapu kadastrodaki memurdan, kaymakama, nüfus memurundan, mal müdürüne kadar hepsine derin bir saygı sevgi besliyor. köy kahvesine jandarma geldiğinde ayağa kalkılıyor, polisin önünde esas duruşta duruyor, savcı, vali, kaymakam dedin miydi, zaten put. . selamsız bandosu gibi devletin şapkasını görse yetiyor.
yalnız aşkla sevdiği devlet hiç bunları görmüyor. hiç sevgi sözcükleri söylemiyor, söylerse de ortalığa söylüyor. tek bildiği hemen işini bitirip gitmek. vatandaş devletin arzularını tatmin etmekle yükümlü görüyor kendini ve zevk almasa da almış gibi yapıp bir sonrakine hazırlanmak. devletin ruh hali değişiyor bazen, daha derin, daha sığ, daha müslüman, daha tek adam, daha kapalı, daha açık, daha milliyetçi vs.. o zaman üzülüyor vatandaş. bu ruh hallerinde kendisini nasıl konumlandırıyorsa devleti,biricik aşkı da öyle yapsın istiyor. kalan herkesin üstüne yürüsün, ezsin, yok etsin istiyor. ihtirasla istiyor hem de. devlet düşündüğünden farklı davrandığında, küsüyor, arkasından gizli gizli konuşuyor ama sıra vazifesine gelince onu ihmal etmiyor. devletin zevk almasını sağlıyor.
çocuklarını da öyle yetiştiriyor. çok çocuk yapıyor ki, biri ölürse ötekini feda edebilsin. üzerine sadece o gün dönecek kameralara, ''devletimiz sağ olsun'' diyebilsin.
oysa başka yerlerde ilişki böyle olmuyor. devlet saygılı, vatandaşın ne dediğini dinliyor, kendini ona göre değiştirmeye yenilemeye çalışıyor. sonuç aynı olsa da, en azından bir mum ışığında yemek yiyor vatandaşıyla, bir iki tatlı söz, ne bileyim belki ön sevişme. gönlünü alıyor yani vatandaşın.
en sevmediği insanlar ise devlete karşı gelenler. bir vatandaşın devlete nasıl karşı gelebileceğine aklı almıyor. ''devlet vatandaş için var'' sözünü hazmedemiyor. koskoca devlet, itaat edilmesi, saygı duyulması, biat edilmesi, sorgulanmaması gereken devlet mi vatandaş için var? bu çok saçma. devlet ne derse o olur.
bu aşkı bozmak için bir sürü dedikodu çıkarıyorlar, yok orman, yok ağaç, yok, yolsuzluk ama vatandaşın aşkı hiç bitmiyor. hala devlet için her şeyi yapmaya hazır. seçme şansı verildiğinde, bu aşkın devam etmesini isteyecek..
4 notes · View notes
judasizm1 · 9 months
Text
Amerikan uşağı arap devletlerinden düşmanlık davranışları.. Bu şirketin abonelerine duyurulur, gereğini yapın..
Tumblr media
Arap sermayesinin ülkemde bulunma ve giriş şekline karşıyım. Çünkü içimizdeki çürük elmalar "düşman" diye ilan ettikleri arap ülkeleri ile şimdilerde kanka oldular. Ne oldu fetönün finansörü diye ilan ettiğiniz BEA'ne? BEA'ne verdiğiniz "kapitülasyon" denilebilecek tavizleri vermek için?
BeIn kanallarını ve bu şirketi protesto edebilirsiniz.
Ekonomik istila Özal ile başladı, toprak istilası ile şimdiki ucube yönetim şekliyle başladı. Yakında deprem bahanesiyle değerli topraklarınızı veya mülkünüzü elinizden alırlarsa alan devlet olmayacak, dış mihrapların kuklası olan siyasiler olacak, unutmayın!
Verdiniz yetkiyi, gördünüz etkiyi...
2023 fragmandı, 2024 ve 2025 oylarınızla çektiğiniz filmin finalini göreceğiniz yıllar olacak.. :))
Oy verin, daha çok oy verin.. Ebenizin hörekesini görünceya kadar oy verin cehalete.. Elinizde ne varsa alacaklar, cahillerin aklı dahil..
6 notes · View notes
alikaya-gonulbahcesi · 10 months
Text
Tumblr media
Putlar çeşit çeşit. Üstelik artık tahtadan, taştan, helvadan değil. Kimisi devleti, kimisi devlet adamlarını, kimisi hocasını, kimisi bayrağını, kimisi ırkını, kimisi mezhebini, kimisi eşini, çocuğunu, kimisi parasını, malını, mülkünü put edinmiş. Nasıl müşrikler putlarına dokundurtmuyorduysa şimdi de kimse putuna dokundurtmuyor. Devlet bizim devletimiz ama işleyişi bizim değil deyince itirazlar dillendiriliyor. Devlet adamları bizim ama zihniyetleri batının, hevalarının, heveslerinin deyince hop oturup hop kalkıyor birileri. Hoca eksik, hocanın yanlışları var deyince sen mi bileceksin tepkileri gelmeye başlıyor. Irkının bir önemi yok deyince ırkımız yücedir gerisi cücedir lafızları dolanıyor. Diğerleri de böyle işte. Allah’tan başka ilah edinip edinmediğimizi ara ara kontrol edelim. Bir bedende iki kalp barınmaz.
Namaz kılan insan alnı secdeye gittiği için aklı başına gelir. Neyi nasıl yapması gerektiğini, nerede eksik ve yanlışları olduğu, hangi tercihlerin doğru olacağını namaz insana öğretir.
Ama dosdoğru kılınmamış ve namazı hayatına te'sir etmemişse, hayatı namaza göre şekil almamışsa, namazı ahlakına yansımamışsa ... "Namaz kılıyor ama şunu/bunu yapıyor" Diyen insanların ağzına pelesenk oluyor o namaz. Rabbim razı olacağı şekilde kılanlardan eylesin.
6 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
🗣️ Muhalefeti Düşürebilseydik İktidar Kendiliğinden Düşerdi
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma sürecine benzer bir süreci yaşıyor.
Büyük Ortadoğu Projesi başka bir niyetle devam ediyor.
Yeni projenin adı Büyük Asya Projesidir.
Ülkemizin başına bir Zelensky arıyorlar.
Ukrayna Rusya Savaşı'nın da bununla ilgisi var.
Hedef Asya'nın kapısı Anadolu'yu parçalamak ve Türksüzleştirme projesini hayata geçirmektir.
Cumhuriyet Halk Partisini bile bu amaca yönelik bu niyeti taşıyan haçlı şövalyeleri ile masaya oturttular.
Türk ulusu medya, din ve tüketim ile kör edildi.
Muhalefeti düşürebilseydik iktidar kendiliğinden düşerdi. Ne muhalefet düşürüldü ne de kamulaştırmalar yaparak sermaye ve finans teröründen ülkeyi ve toplumu kurtaracak bir iradeyi ortaya koyacak muhalefeti ortaya çıkarabildik. Aynı amaca hizmet eden oyun yerine oyuncu değiştirmek oyunlarına alet oluyoruz.
Devlet yok şirketler var demekten daha büyük tehdit ne olabilir?
Bundan daha büyük milli güvenlik sorunu ne olabilir?
Hepsi küresel çetenin bu bölgede bir şer imparatorluğu kurmak amacına yönelik hizmet etmekteler.
Küresel çetenin şövalyesi siyasi parti ve ittifaklar bu ülkenin ve toplumun sorunlarına çözüm bulamaz.
Atatürk'ü bir poster olarak kullanarak toplumu aldatan sahtekarlığa destek vermek kendi kendini ihanet etmek demektir.
Atatürk ve Cumhuriyet'e ihanet etmek demek aldanan ve aldatanlara güç vermek demektir.
Özelleştirme projesinin, göç mühendisliği projesi ile demografik yapı değişikliğinin, deprem sonrası bölgenin inşaat ile yabancıya yurttaşlık satışı ve mülk satışına paralel bir yeni proje devreye alındığını, para, üretim, enerji, teknoloji vb her konuda ki dışa bağımlılık tehditleri bu amaca yönelik beslendi ve büyütüldü.
Tarihin en kanlı terör örgütlerinin siyasi örgütleri ile masaya oturan ittifaklar da bu amaca yönelik bir akıl tarafından sufle edildiğini anlamamış olmak ortak toplumsal aklımızı tamamen yitirmiş olduğumuzu gösteriyor.
Zaten bir toplum ortak aklı tüm yetkiyi tek bir kişiye yine 15 Temmuz kumpası sonrası bir sivil darbe ile yine bu muhalefetin verdiği destekle kaybetmedi mi?
Hukuksuz her cesaret ve hukuksuzluğa karşı direniş göstermemek bu amaca yönelik bir çabanın ortak oyunudur.
] Önder KARAÇAY [
7 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
FETÖ NEDİR?
Fetö şirktir, hurafedir, uydurma dindir, dini maddi çıkarlara alet etmektir, cehalettir, ihanettir ahmaklıktır.
Fetö "Haçlılar sizin kızınıza karınıza ilişmezler" diyecek kadar alçak bir cehalettir.
Fetö, uydurma dinin ve Risale-i Nur'un bir aynasıdır.
Fetö, Kur'an'da ne kadar yasaklanan batıl bir inanç ve kötü bir ahlak varsa, çıkarı için onu mubah kılan bir haramidir.
Fetö'nün Hristiyan ve Yahudi sevgisi, onlarla işbirliği ve dostluğu, onun cehenneme girmesine delil olarak yeten bir haindir.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor.
" Ey iman edenler müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin bunu yaparak Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"
(Nisa,144)
Fetö, Kur'an'sız cemaatin ve akılsız dinin en fanatik bir taraftarıdır.
Fetö, Şia ve Ehli Sünnetin bütün hurafelerini eserinde toplayan Said Nursi'nin nursuz bir talebesidir.
Fetö, tarihin karanlıklarını kendisinde toplayan kapkaranlık bir zihniyettir.
Fetö'nun Kur'an'daki tarifi şöyledir.
"Bunlar iman ile küfür arasında zikzakçı, mütereddit= kararsız, mütehayyir= şaşkın bir haldedir, ne onlara ne de bunlara yani ne müminlere yarayışlı olurlar nede kâfirlere, ikisi arasında bocalar dururlar.
Çünkü küfür ve şirkleri sebebiyle Allah onları şaşırtmıştır.
"Kim Allah'tan sapıklığının devamını isterse artık onun için bir yol bulamazsın"
( Nisa- 143)
Fetö, yukarıdaki âyette anlatılan münafıklardan daha aşağılık çıkmıştır.
Çünkü münafıklar müminlere yaramadıkları gibi kafirlere de yaramazlar.
Fakat Feto İslam dininin en büyük düşmanlarına köpeklik etmekten kaçınmamıştır.
Fetö'de Kur'an ahlakı olmadığı için, daha doğrusu fetö Kur'an, ilim,
akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir mukallid olduğu için Allah'ın hidayet, rahmet ve mağfiretinden uzak kalmıştır.
Feto Kur'an'sızlığın nasıl dehşetli bir hastalık olduğunu gösteren apaçık bir delildir.
Fetö'de iman, güven, merhamet, kanaat, ahde vefa, eman ve emniyet, sevgi ve adalet, kardeşlik ve istikamet yoktur.
Fetö, 1400 yıllık bir sorundur.
Fetö, hâlâ Allah'ın elçisini istismar ederek Resülüllahın hapiste olan teröristlerle beraber yemek yediğini anlatıyor.
Fetö'de hainlik, casusluk, mal toplama ve yığma, düşmanlara uşaklık, Müslümana ve Tevhid'e kin ve düşmanlık vardır.
Fetö, hoşgörü, dostluk ve muhabbeti İslam düşmanlarına karşı gösterirken, ümmete karşı kalleşlik, casusluk ve ihanet göstermiştir.
Fetö musibeti Diyanet'in ve ilahiyatçıların cehalet ve rezilliğini gösteren en güzel bir delildir.
Fetö'de iman edenlere karşı ihanet, Kur'an düşmanlarına karşı köpek gibi bir sadakat mevcuttur.
Fetö'de hiçbir ahlaki ilke mevcut değildir.
Allah'ın belası Fetö örgütünün üzerine lanet üzerine lanet yağmıştır.
Hangi şartla olursa olsun fetö'nün başarılı olmasını isteyen alçaktır, fetö'ye karşı sessiz kalan de alçaktır.
Fetö'nün kitabında mertlik ve cömertlik diye bir şey yazmaz.
Eğer fetö'de zerre kadar Kur'an bilgisi, az tefekkür, biraz aklı kullanma, asgari bir sorgulama ve minimum bir özgürlük sevgisi olsaydı kısaca Kur'an'a iman olsaydı bunların üzerine bela üstüne bela lanet üzerine lanet yağmazdı.
Devlet adamları Kur'ansız ve akılsız fetö'den ibret almazlarsa aynı akıbetin kendilerini de yakalayacağından hiç şüpheleri olmasın.
Ya Kur'an başa ya kuzgun leşe,
Ali Aydın
4 notes · View notes
acid-gramma · 1 year
Note
evlenmek ve cocuk yapmak için cok detaylı bi şartname hazırlanmalı artık devlet tarafından. ben jenerasyonuma hic ama hic guvenemiyorum. eskisi de kotuydu evet ama biz baya mutasyonlu neon yeşili tuhaf bi şeyiz bence genele vurursak eğer. cok aklı basında olanlar evlensin sadece . digerleri bi gitsin işine ya sikmiym
evt
4 notes · View notes
ziyapasa-01 · 2 years
Text
"Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.
Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür."
..demiş
___|| Fatih Sultan Mehmed..
*📌*Adaletsiz bir Ülkede Barış ve huzur olmaz.
Adalet birgün herkese lazım olacaktır.
Tumblr media
14 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
Siz bakmayın minberini, kalemini, gazetesini, televizyonunu bilerek veya bilmeyerek Amerikan Emperyalizminin verdiği startla işleve koyana, İran ve Türkiye'ye yazılan kader aynıdır.
15 Temmuz'da nasıl ki İran sabaha kadar uyumadı; Türkiye devlet aklı da şimdi orada yaşanan hadiselere karşı aynı ciddiyette...
400 yıllık sınırımızın Amerika'nın yaşından büyük olduğunu, cehaletin Suriye'de bize hangi musibetler yazdığını, düşmanın güçlü ancak bölgenin kadim medeniyetiyle ona direnebileceğimizi anlatmak elbette mümkün... Ancak bunca köküne, kültürüne, inancına yabancılaşmış "sesi gür"lerin içinde zor işimiz...
Zor değil; "Tebriz ile Diyarbakır'a aynı kaderi düşlüyor düşman...." açılımını yapmak, zor olan faşizmi yenmek...
3 notes · View notes
baybaykus · 3 months
Text
İNSANLAR DELİRMEZ
"DEVLET DELİRTİR"
ilginç bir gazete yazısı;
“Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısar.
Karısı Bella ışığı onun kıstığını bilmez ve devamlı kocasına sorar:
“Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?”
Jack ona sinirlenir “Sana öyle geliyor” der.
Bella ne olduğunu anlayamaz.
Işığın her gün biraz daha azaldığından emindir ama kocasının tepkisi yüzünden ışığın azalmadığına inanır.
Kendisinden şüphe duymaya başlar.
Bu şekilde karısını delirtmeye çalışan Jack’in uyguladığı bu yöntemi Gaslight isimli bir tiyatro oyununda izleriz. Oradan bir filme aktarılır. Ve nihayetinde psikiyatride bir terime evrilir.
Gaslighting, ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif eden bir terim. Karşısındakini çeşitli hileli tavırlar ve ithamlarla güçsüz, muhtaç, sorunlu ve hatalı olduğuna inandıran taraf, onu bu yöntemle yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir.
Aslen bir egemen ve mağdur ilişkisinin tanımıdır.
Kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlanır.
Aynı zamanda dini ve sivil tüm iktidarların en güçlü silahı da budur.
Devletler de halklara gaslighting uygular.
En iyi devlet de en kötü devlet de bu yöntemi sever.
Otoritelerin hepsi, karşılarındaki bireyleri tek başlarına değersiz, hatalı, tehlikeli, günahkâr olduklarına ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa felakete sürükleneceklerine inandırırlar.
Kendinden şüphe duyan insan, o yüzden devlete kayıtsız şartsız güvenir ve güçlü olmakla kötü olmak arasındaki ayrımı yapamaz hale gelir.
Mevcut devletten memnun olmadığı durumlarda bile bir benzerinin daha iyi olabileceğine ikna olur. O yüzden yıkar, yıkar ve yerine hep bir benzerini kurar.
İnsanlar devletsiz bir toplum hayal edemezler. Lidersiz bir hareket, babasız bir aile, kırbaçsız bir mutluluk... düşünemezler.
Otoritenin toplumda düzeni sağladığına, dünyayı daha yaşanır kıldığına ve olmadığı takdirde büyük bir kaosun ortasında bir başına kalacağına kanarlar.
Böylece babadan devlete, iktidarların baskıcılığını sorgulamaz, saldırganlığından şüphelenmez, yargılama ve cezalandırma yöntemlerini eleştirmezler.
Devlet ya da baba şiddetiyle yüzleşmek bile onları uyandırmaz.
Işığı, otorite kısar onlar ışığın kısıldığını zannettiklerini sanırlar.
İnsanlar, iktidarların zulmünde bile suçu hep kendilerinde ararlar.
İkili ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar irili ufaklı iktidarların çeşitli manipülasyonlarına kolayca kurban giden insan aklı;
Korkularla ve çaresizlikle donatıldığı bireysel hapishanesinden kurtulmak için, ya hırçınlaşıp büyük bir savaşı ölümüne göze alması gerektiğini ya da her şeyden vazgeçip erkenden kendi mezarına kendi kendine girmesi gerektiğini zannedecek kadar aklını kaybeder.
Oysa yapması gereken tek şey vardır.
Oturduğu yerden kalkması...
Gaz lambasının düğmesini yoklaması...
Gerçekten kısılmış mı yoksa tamamen açık mı bakması.
Hepsi bu kadar.
Şiddete başvurmadan, büyük savaşlara girmeden, dünyayı yakıp yıkmadan sadece sorunun merkezine odaklanıp, gerçeği görebileceği hamleyi yaparak kendi kaderini de dünyanın kaderini de değiştirebilecek olan insan...
Her seçim döneminde kendi iradesiyle seçtiğini zannettiği ama aslen ona dayatılan korkularının ve özgüvensizliğin rehberliğinde tercih ettiği iktidarların baskısı ve zulmü karşısında yaşadığı kısırdöngüden çıktığı gün gerçeği görecek.
Halklar delirmez, devletler delirtir.
3 notes · View notes
serhatnigiz · 2 months
Text
Bangladeş'teki Kendiliğinden Teknotik Kitle Hareketinin ve İsyanının Toplumsal Denetimizm Mücadelesi ile Olan Yakın Bağları Üzerine Değinmeler
Tumblr media
Tüm dünyada "egemenlik hakkının" sözde "seçim" ve "sandık" yoluyla "seçilmişlere" ve "atanmışlara" devredildiği temsiliyetist sistemler çöküyor! Krizden krize sürükleniyor!
Bagladeş devrimi de bu çöküşün halk kitleleri nezlinde ortaya çıkan bir yansımasından başka da bir şey değil. Temsiliyetist üç bacaklı devlet modelleri çöktükçe farklı çoğrafyalarda "ikili iktidar" durumu daha da gözle görülür bir hale geliyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun egemenlik hakkı ister seçilmiş olsun ister atanmış olsun bir avuç memur kastına devredildiği müddetçe, orada adına ister "demokrasi" denilsin, ister "insan hakları" denilsin, bir avuç devletlü zümre tarafından oluşturulmuş olan bütün bu rejimler, birer diktatörlük olmanın da ötesine geçemezler.
Hangi ülke olursa olsun "milleti" oluşturan emekçi sınıflar temsiliyetizm yoluyla asla kendi temel haklarını devletlü memur kastları karşısında güvence ve teminat altına alamazlar! Dolayısıyla, temsiliyetist sistemler içerisinde emekçi sınıflar kapitalizme ve emperyalizme karşıda bir güvence ve teminat sahibi de olamazlar, olmarı da mümkün değildir.
Yet'ki kimde ise kıllık ondadır! Ben devletim, ben memurum, yetki bende, istediğimi yaparım diyen temsiliyetist zihniyet ile devletin ve memurun bağımsız kurumlarca denetlenmesi gerektiğini söyleyen toplumsal denetimist zihniyet asla uzlaşamaz! Bangladeş devrimi de bu uzlaşamama halinin halkın kendiliğinden gelişen teknotik kitle hareketinin denetimist taleplerinin somut dışavurumu ve isyanıdır.
Temsiliyetizm sorunu asla temsiliyetizmin sınırları içinde kalınarak çözülemez. Bangladeş'te olduğu gibi, temsiliyetizm sorunu "demokrasiye dönülmesi" söylemi ile, daha net konuşursak üç bacaklı temsiliyetist-kapitalist devlet modelinin "istikrarlı hale getirilmesi" yalanı ile çözülemez.
Bagladeş'te ki "geçici" askeri diktatörlük rejimi ağzıyla kuş tutsa da, yasama, yargı ve yürütme kurumlarının "iç denge ve denetimine" dayalı sözde en modern burjuva devlet tipini seçim ve sandık yoluyla inşa edeceğini iddia etse de, bu sistematik için gereksinim duyulan göstermelik sol-temsiliyetist, sağ-temsiliyetist, islamcı-temsiliyetist, laik-temsiliyetist siyasal parti aparatlarını fonlasa da (ki bu projeye glokal-sermaye de sermaye katsa da), bütün bu yasamacılık (gerçekte yürütmecilik!) oyunları ile göz boyanmaya çalışılsa da, çok açık bir gerçektir ki; dünya üzerinde üç bacaklı temsiliyetist-kapitalist devlet modeli tüketim sürecine girmiş bulunmaktadır. Zor, baskı, manipülasyon yoluyla ayakta tutulmaya çalışılan bu temsiliyetist kurumlara karşı dünya genelinde büyük bir öfke duyulmaktadır.
Bu olgusal gerçekleri sadece denetimistler de değil, aklı başında tüm burjuva idelogları açıkca itiraf etmektedir. Dünya geneline yayılmış bölgesel savaşlar, çatışmalar, isyanlar, ayaklanmalar vs. durduk yere de yaşanmamaktadır. Temsiliyetist-kapitalist güçler bile gelinen noktada dünya üzerinde hakimiyet sağlayamamaktan, onca dezenformasyona, onca deformasyona ve onca algı yönetimine rağmen istedikleri ve arzu ettikleri oranda toplumları yönlendirememekten de şikayet eder bir duruma gelmişlerdir. Her yerde çeşitli biçimler altında insanların içinde yaşadıkları sistemi denetleme ve sistem üzerinde daha da çok söz sahibi olma talepleri hem bireysel düzeyde hem de kolektif düzeyde kendisini göstermektedir. Bu da yeni iletişim tarzlarını, yeni kavramları, yeni ifade ve muhalefet ediş biçimlerini de doğal olarak beraberinde getirmektedir.
İçerisinde yaşadığımız dünyada insanların robotlardan bir farkının kalmadığı, artık insanların geri dönüşü olmayacak bir biçimde pasif tüketici kitlelere dönüştürüldüğü gibi, son derece idealist ve gerçekten uzak yaklaşımların aksine Bangladeş devrimi gibi pek çok örnekte de görüldüğü gibi, kitlelerin temsiliyetizme, devletlü memur kastlarına, yolsuzluğa ve çürümeye dayalı kapitalizme ve emperyalist politikalara karşı öfkesi ne kadar kendiliğinden teknotik kitle hareketleri ve isyanları biçiminde gelişiyor olsa da, bu öfke tarihin en yüksek seviyelerindedir.
Yaşanan onca çalkantı, onca tepki, onca kızgınlık, onca sorgulama, onca yeni düşünce vs. hepsi insanlığın temsiliyetizme karşı yükselen toplumsal denetimist savaşımının ve taleplerinin bir ifadesidir.
Okyanusları geçmiş bu akıntı nasıl ki derede boğulacak değilse, kendiliğindenmiş gibi gözüken bu uyanışın kendi için savaşıma ve mücadeleye dönüşmesi de zaruri bir gerçek ve hakikat olarak karşımızda durmaktadır.
Sadece Bangladeş'te değil, tüm dünyada "ikili iktidarlar" ve "ön-devrimci" türbilanslarda bir artış olacağına, çok daha fazla sayıda emekçinin, gencin, kadının, ezilen sınıf ve katmanların ileri doğru atılacağına, karamsarlıktan ve yılgınlıktan beslenen ruh halinin paramparça olacağına, "bunlardan bir halt olmaz" denilen kitlelerin nasıl radikaleşeceğine, tüketim sürecine giren temsiliyetizm karşısında yükselişe geçen toplumsal denetimizm mücadeleleri ile birlikte tanıklık edeceğiz!
Bunlar daha hiçbir şey, devir alan ve daha da hızlanan bu toplumsal makinanın duracağını, önündeki setleri bir bir yıkarak yeni bir gelişme döneminin kapılarını açmayacağını sananlar yanıldıklarını çok net bir şekilde görecekler!
7.08.2024
Serhat Nigiz
Dipnot:
Bangladeş'teki gelişmeler ile ilgili Türkiye'de yaşayan liberal bir akademisyenin kaleme aldığı yazıya göz atmak isterseniz yazının bağlantı linki aşağıda:
"Hasina'nın rejimini anlamak, bu isyanın neden sıradan insanlar tarafından tamamen desteklendiğini anlamak için çok önemlidir. Protesto başlangıçta ayrımcılığa karşı bir öğrenci hareketi olarak başlasa da 1 hafta içinde daha geniş bir halk hareketine dönüştü. Dönüm noktası 14 Temmuz'da bir basın toplantısı sırasında Hasina'ya 1 haftadan uzun süredir devam eden iş kotalarına karşı öğrenci protestoları sorulduğunda yaşandı. Hasina cevaben şunları söyledi: "Özgürlük savaşçılarının torunları kota avantajlarından yararlanamayacaksa kim yararlanacak? Razakarların torunları mı?"
Hasina'nın bu sözleri protestoların büyümesine neden oldu. Öğrenciler Hasina'nın sözlerini, 1971 Kurtuluş Savaşı'nda yer alan özgürlük savaşçılarının torunlarına devlet memuru kontenjanının yaklaşık yüzde 30'unu tahsis eden "adaletsiz" kota sistemini protesto etme çabalarına küçümseyici bir yanıt olarak algıladı. Birkaç saat içinde öğrenciler protesto gösterilerine başladılar, Dakka Üniversitesi kampüsünde yürüyüşe geçtiler ve şu sloganları attılar, "Sen kimsin? Ben Razakar'ım."
0 notes
seslimeram · 3 months
Text
Yıkım - Her Günün Meseli
Tumblr media
Bir yazgı ya da kadermiş gibi yıkım her güne içkin kılınıyor. Dünden bugüne kadar ulaşıp bugünden de yarınlara varması söz konusu edilen hayata kasıt her ana içkin kılınıyor. Bir biçimde duraksamadan yenilenmiş, her gün başat öge kılınmış olagelen her hamle cürmün refakatinde şekillendiriliyor. Erk, muktedir, iktidarın sunduğu, güncellediği her edim tüm o olumlanabilir olanın tükenişini göstere geliyor. Bir yazgı ya da kadermiş gibi bütünüyle bu coğrafyanın yıkıcılığı her günün sabit bir pratiği olarak bir sınırı oluşturur. Düzenin ol yeni ülkesi bu cürüm sarmalı kapan olarak bina edilir. Yerleşik, kalıcı ve bir anlık, günlük değil aleni her güne dahil edilmiş olagelen tahayyüllerle bu çerçeveleme, çitleme hayatın ehven olanını yerle bir eder. Muktedirin ülkesi cerahatin yönünü de kalıcılaştırır. Fasarya değil doğrudan imal edilen her olgu var edilen her eylemle bir yıkım sarmalı imalattan tüm halka pazarlanır. Yoksunlaştırma, eksik kılma, yaralarıyla yaşama ve bir türlü nihai anlamda yüzleşme ihtimalinin toptan def edilmesiyle birlikte o yıkım şablonu sabitlenir. Bu yıkıcılığın ortasında hayata hiç yer var mıdır?
Düzeni var edenlerin biyopolitik bir tahakkümü eylem planı kıldığı / addettiği yerde tüm o yıkım hali her güne içkin kılınıyor. Bir uluslararası spor müsabakası, evrensel bir iyiliği var etme kurgusu olarak temellendirilen, gel gelelim endüstriyel bir tahayyülle birlikte bir kıyasıya siyaset arenasına dönüştürülmüş ol yeşil sahaların örovizyonu olagelen öro kap sırasında ülkenin temsilcisi bir futbolcunun milli ve yerli iktidarın ortaklarından ırkçılığın simgesi olagelen bozkurt işareti bu yıkım pratiğine örnek teşkil eder. Ezber edilmiş veciz, söyleniş, ifadelerle basitçe Azeri bir tarihçinin bir zamanlar o mimli siyasetim temellerini atan Türkeş efendiye öğrettiği bozkurt bugün yeniden bir gündem kılınır. Ne tantanalar ne laf kalabalıkları çarpıştırılır. Biz faşist değiliz denilirken, ari ırka ait değerlendirmelerden, Göktürklerden bu yana kullanıyoruz biz abi sakızına, ırkçı / turancı diye gezinen bir garez ve kin güder güruhun ortaklaşmasına birlikte ve beraberce ol yıkım her günün başat ögesi kılınır. Defaatle söylediğimiz gibi bir göçerler yurdu olagelen menzilin, kendine sadece ol Türk kimliğine ait bir yer sanılmasının utanç verici tezahürüne bir son ek, bunca yara bere içinde olunmasına rağmen imkanlar bulunduğunda nasıl da faşizme tutunulduğu bir kere daha kanıtlanır. Maç hikayedir, futbolcunun gösteren olduğu tepkime bir gösterinin detayı gel gelelim, hakikatini oradan çıkan gümbürtü ile kotaran devlet aklı gerçektir. İnsanlarını birbirine düşüren devletli için faşizm konuşulurken, uzunca zamandır inkar edilen ol kanlı geçmişi sahiplenen, bundan gurur duyan bir kitle ortaya çıkar. Onlar kendilerine alan / yer açmaya çabalarken, iktidarın küçük ortağı faşist partinin gerektiği hallerde siyasal İslamın temsilcisi olagelen esas aktöre bariz diz çöktürmesi gerçek kılınır.
Birlikte her şeyiyle aleni acayiplikler sarmalında bir ülke gerçek kılınır. Yıkım doğrudan eylemlerin ardından çıkagelen bir sonuca dönüşüyor. Memleket alt kümeden de düşüyormuş, ekonomik döngü ve parametreleri halkını süründürmek üstüne kuruluymuş, yeni vergilerle kallavi bir soygun düzeneğine devam ediliyormuş bunlar mesele edilmesin de yolumuza bakalım diye ne kadar garabetlik hal varsa onun diriltildiği bir güncellik hasıl olur. Yıkım zaten o’dur. Eski mafya tiplemelerinin memleket sevdalısına dönüştürüldüğü, kendisini ve her bir ülke yurttaşını açıkta bırakan, eksik koyan düzeni sorgulamak yerine bir kere daha ol nefrete bel bağlayanların sahneyi kapsadığı bir zeminde yıkımların bir sonu gelir mi? Sahi hiç böyle bir şey olabilir mi? Wan’da devletin kültür yolu nam bölgeye hakimiyet gösterisi sırasında sahne alan bir temsilin ezberlenen bir vecizi zikredip, Türklüğü dayatmasının orta yerinde hangi bahisler sorunları sahiden de konuşulur kılmaya yeterli gelecektir? Bunca kötülüğün var edilebildiği bir coğrafyanın ortasında, eşikler atlayan, kendi kendine yetebilen, demokrasisi olan bir ülke bahsinin de kof bir masala dönüşümünün ol temsili hakikati her ne yana düşecektir, sahi ama sahiden!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “DEM Parti, Muğla'da dört Kürt işçiye yapılan ırkçı saldırıya tepki gösterdi. Açıklamada, "İktidarın, seçme seçilme hakkını dahi tanımayan hukuksuz yaklaşımı bu tarz ırkçı saldırıların yaşanmasının zeminini oluşturuyor" denildi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, (DEM Parti) Emek Komisyonu Eşsözcüleri Mehmet Bozgeyik ve Sevtap Akdağ, Muğla’nın Seydikemer ilçesinde 29 Haziran’da Mardinli Kürt tarım işçilerine yönelik ırkçı bir saldırıya tepki gösterdi.
20-25 saldırganın bıçak, sopa ve silahla dört işçiye saldırdığı belirtilen açıklamada, dört işçinin kafa, kol ve bacaklarındaki kırıklarla ağır şekilde yaralandığı, işçilerin şikâyetine rağmen saldırganlar hakkında şimdiye kadar herhangi bir soruşturma başlatılmadığı vurgulandı.
'Münferit Bir Olay Değil'
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
Kürt işçilere dönük bu ırkçı saldırıyı münferit bir olay olarak görmek mümkün değildir. Bu saldırı, her dönem ülkenin değişik bölgelerine çalışmak üzere gelen Kürt işçilere yönelik yaygınlaşan nefret söyleminin ve saldırıların Muğla’daki yansımasıdır.
'Cezasızlıkla Geçiştiriliyor'
İktidarın toplumu kutuplaştırarak yönetme politikası, Kürt halkına dönük savaş ve şiddet siyaseti, ayrımcı dili ve 31 Mart seçimlerinden sonra bir kez daha tanık olduğumuz seçme seçilme hakkını dahi tanımayan hukuksuz yaklaşımı bu tarz ırkçı saldırıların yaşanmasının zeminini oluşturmaktadır. Yaşanan bu saldırılar her seferinde münferit ve adli olaylar olarak gösterilmeye çalışılmakta, cezasızlıkla geçiştirilmektedir.
'Sessiz Kalmayacağız'
Kürt kimliğine karşı her türlü ırkçı ve ayrımcı saldırıya zemin hazırlayan, toplumsal barışı zedeleyen ve çatışmayı körükleyen uygulamalara ve politikalara karşı sessiz kalmayacağız. Siyasi iktidar her fırsatta kullandığı kutuplaştırıcı nefret dilinden ve başta Kürt halkı olmak üzere geniş toplumsal kesimlere dönük ayrımcı politikalarından bir an önce vazgeçmelidir. Saldırılarla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmeli, olay tüm yönleriyle aydınlatılmalıdır. Irkçı saldırganlık yine cezasızlıkla ödüllendirilmemelidir.
DEM Parti olarak hukuki sürecin takipçisi olacak, ırkçı saldırganlığa ve onu üreten siyasete karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz."
Rudaw.net’den de iliştirelim: “İddiaya göre Mardinli tarım işçileri çalıştıkları seranın demirlerini boyamak için araçları ile dar bir sokaktan geçerken karşı taraftan gelen aracın şoförü ile yol verme tartışması yaşadı.
İşçilerin anlatımına göre, yolun dar olması nedeniyle tartışma büyümesin diye yol vermelerine rağmen karşı taraftan bir kişi “Doğu’dan gelip burada adam mı olmaya çalışıyorsunuz” dedikten sonra tartışma büyüdü. Ardından mahallede toplanan yaklaşık 25-30 kişilik bir grup işçilere sopalar, satırlar ve bıçaklarla saldırmaya başladı.
İşçiler saldırıya mahalle muhtarı Hilmi Deniz'in bizzat iştirak ettiğini belirtiyorlar.
Rûdaw’a gönderilen videoda işçilerin Abdurrahim Y., Abdulhalim Y., Resul Y. ve Ahmet Y.’nin kafa, kol ve bacaklarında kırıkların olduğu ve vücutlarında morlukların oluştuğu görülüyor.
Saldırıya uğrayan işçilerden Abdulhalim Y. mahalle muhtarı Hilmi Deniz’in gruba “Bunları daha öldürmediniz mi? Hala yaşıyorlar mı” dediğini, ayrıca iki el ateş ettiğini söyledi.
Mahalle muhtarının kendisine doğrudan hedef alarak ateş ettiğini söyleyen Abdulhalim Y., kendisini sakındığı için mermilerin hedefi olmaktan son anda kıl payı kurtulduğunu sözlerine ekledi.
Şikayetçi olmalarına rağmen jandarmanın işlem yapmadığını ve kimsenin gözaltına alınmadığını belirten işçiler seslerinin duyulmasını istiyor.”
Bir yazgı ya da kadermiş gibi yıkım her güne içkin kılınıyor. Dünden bugüne, bugünden de yarınlara taşınmasına çabalanan mütemadiyen saf bir kötülük hali ile yıkım her günün başat ögesi kılınıyor. Ucuz iş gücü olarak, sigortasız çalıştırılan insanların dar anları tam anlamıyla gözetilerek ağır yüklere koşulmasının yansısı uzun bir mesele. Bir de yukarıda okuduğunuz gibi, sadece günlük rutinlerine eklenmiş bir boya işini yaparken dahi hedefin ta kendisine dönüştürülen insanlar söz konusu olur. Kürd kimliğini kriminalize ederek ol istikamette hayat hakkını hiçe sayarak, “buraya geldiniz adam mı oldunuz” gibi kadüklük ötesi bir tespitle, salt sırf bir yurdun ayrışmasını değil, memleketin de aldığı istikametin en vurucu temsiline imza atılır. Onca insanın canı hiçe sayılarak darp edilir. Öldürülmeleri için komutlar bildirilir, öteki, diğer olarak anılan ifşa olunur. Gel gelelim o kör karanlığı var edenler hiçbir surette ele verilmez. Milli ve yerli ülkenin o yazgı kabilinden suna geldiği cerahat yekunu bir kere daha yıkım için harekete geçer. Ne hak vardır, ne hukuk, ne adalet çabası söz konusudur, ne eşit yurttaşlık. Bütün bu biriktirme hallerinin sonucunda canlarından şansa olmamış insanların el aman feryatları kalakalır geriye. Bir de koca bir ah!
Yıkım her gün yeniden bambaşka biçimlerde var ediliyor artık. Düpedüz yalın ve belirgin bir biçimde yok edicilik ekseninde yürüyen bir aksin yolunda, izinde durmak yok yola bir şekilde devam diye çıkagelen iktidarın kendine korunaklı zemin kıldığı siyasetten var edilen her hamle sokaktaki bir başkasının canına kastı işlevselleştiriyor. Bütünüyle çörüşüp çürümenin ötesine geçen bir menzilin hakikati karşımıza çıkıyor. Onca zamandır var edilen nefretin ulaştığı boyut, bir toprak parçasını ev olmaktan yine yeniden alıkoyuyor. Bunun farkında mıyız? Yeterince güçlü bir itiraz yükselmediği müddetçe ol katran karanlığı ve yıkımın her yanı yeniden kuşatabileceğinin ayırtına varıyor muyuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Kouzou SAKAI – The Lancet
Meramda Paylaşılan Haberler
DEM Parti'den Muğla'da Kürt İşçilere Yapılan Irkçı Saldırıya Tepki: Irkçı Saldırganlar İktidar Politikalarından Güç Alıyor
https://artigercek.com/emek/dem-partiden-muglada-kurt-iscilere-yapilan-irkci-saldiriya-tepki-irkci-309675h
Muğla’da Kürt İşçilere Saldırı: Ölesiye Dövüldüler https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/2906202422
0 notes