#Dönemler
Explore tagged Tumblr posts
Text
Zar zor toparlandığın döneme tekrar girdiğini fark etmek
1510
24 notes
·
View notes
Text
"Tampon küçülmesi" viral oluyor: Tamponlar gerçekten küçülüyor mu?
Tamponlarınız hatırladığınızdan daha küçük mü görünüyor? Eğer öyleyse, yalnız değilsiniz. Son zamanlarda bazı kadınlar, tipik tamponların boyutlarının nasıl da küçüldüğü hakkında konuşmak için TikTok ve Reddit’e gitti; bunun nedeni, belki de şirketlerin ürünlerin boyutunu küçültürken aynı zamanda başkanın eleştirdiği ekonomik fenomen olan “küçülme”den kaynaklanıyordu. Joe Biden ve Kurabiye…
View On WordPress
0 notes
Text
Edebiyat Köşesi-Tanzimat Edebiyatı
Tanzimat Fermanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda Batı ile rekabet edebilecek yetenekli bir memleket olarak silkinip modernleşme hareketine başlamasına yol açmıştır. Bu hareketin bir parçası olarak Tanzimat Edebiyatı, yeni bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Tanzimat Edebiyatı, Batı edebiyatını temel alarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda çağdaş edebiyatın gelişmesinde önemli bir rol…
View On WordPress
0 notes
Text
ben bu sözü yıllar evvel sindirmek için etimden kanımdan eksilttim ve senin bana bunu demeye hakkın yok.
#iğrenç değilim#değilim abi#aynaya bakınca midemin alt üst olduğu dönemlere geri dönemem#her kötülüğü kendime reva gördüğüm zamanlara dönemem#ben sana ne yaptım#ne yaptım da dilin böyle keskin#doğmasa mıydım#ben sana yük müyüm#yemin ederim varlığım eksilsin sana dert olmasın diye küçüldükçe küçüldüm#nasıl hala seni iğrendiriyorum aklım almıyor#bir de seviyorum diyosun#iğrenç dediğin çocuğunu mu seviyorsun harbiden#23
7 notes
·
View notes
Text
toksik iliskimde çocuk evden kursa gidiyorum diye çıkıp ilk aşkını otogara yolcu etmeye gidip onunla birlikte otobüse binmisti. Evde benim oldugumu hatırlayıp manisada otobüsten inmisti böyle seyler de yasadim awk
13 notes
·
View notes
Text
son çırpınışımın bitiş jeneriğini izledim bugün
#hayatımdaki herkes bir yerde ortaokulda zorbalandığım dönemlere çekiyor beni#o zamanlarda içim çatırdıyor gibi oluyor#diyorum sende mi?#xxııı
1 note
·
View note
Text
KADİKOYANTİKAALANYERLER - PRO+
Kadıköy Antika Alan Yerler: Edebiyatın İzinde İkinci El Kitaplar Edebiyat tutkunları, nostaljiye özlem duyanlar ve kitap dostları, Kadıköy Antika Alan Yerler'i keşfedin! Sadece bir kitap alanlar satış noktası değil, aynı zamanda edebiyatın büyülü dünyasına kapı aralayan bir deneyim yaşatan bu yer, ikinci el kitap alanlar için bir cennet. Edebiyatın İzinde İkinci El Kitaplar: Geniş Koleksiyon: Kadıköy Antika Alan Yerler, geniş bir koleksiyon sunarak farklı dönemlere ait ikinci el kitapları bir araya getirir. Eski kitaplar alanlar seçeneği ile, nadir bulunan eserler ve klasikler, bu adresin raflarında sizi bekliyor. Edebiyatın Değerleri: Her kitap, kendi içinde bir hikaye barındırır. Kadıköy Antika Alan Yerler, eski kitapların değerini bilir ve bu değeri koruyarak kitapseverlere sunar. Antika kitaplar arasında dolaşırken, unutulmaya yüz tutmuş eserlerle karşılaşabilirsiniz. Kitap Alanlar ve Satanlar: Eğer siz de kitaplarınızı paylaşmak ve yeni kitaplar edinmek istiyorsanız, Kadıköy Antika Alan Yerler'i ziyaret edebilirsiniz. İkinci el kitap alanlar yerler için uygun bir alışveriş ve takas platformu sunar. Nostaljik Atmosfer: Kitapseverler için önemli olan sadece kitapların içeriği değil, aynı zamanda kitapların bulunduğu atmosferdir. Kadıköy Antika Alan Yerler, nostaljik bir atmosfer sunarak sizi geçmişe götürür. Kadıköy Antika Alan Yerler ile Kitap Dünyasına Yolculuk: Unutulmaz Anılar: Her kitap, okuyucusuna unutulmaz anılar yaşatır. Kadıköy Antika Alan Yerler, eski kitaplar aracılığıyla geçmişe bir yolculuk yapmanızı sağlar. Koleksiyonerler İçin Fırsat: Nadir bulunan eserleri arayan koleksiyonerler için Kadıköy Antika Alan Yerler, önemli bir fırsat sunar. Eserler arasında gezinirken, koleksiyonunuzu zenginleştirecek pek çok özel baskıya ulaşabilirsiniz. Edebiyatın Zenginliği: Kadıköy Antika Alan Yerler, edebiyatın zenginliğini keşfetmek isteyen herkesi bekliyor. Klasiklerden modern eserlere, şiir kitaplarından tarih kitaplarına kadar geniş bir yelpazede seçenek sunar. Kadıköy Antika Alan Yerler'i ziyaret edin, kitap kokulu bir dünyada gezinin ve edebiyatın büyüsüne kapılın. Kadıköy Antika Alan Yerler ile kitap alım satım hizmetlerinin büyülü dünyasında keşfe çıkın!
1K notes
·
View notes
Text
Karımla Karavan Anılarımız! (1) (Gökhan 48 Y., İzmir)
Merhabalar. Adım Gökhan. Bundan 4 sene önce başlayan ve evliliğimi fırtınalı bir şekilde alevlendiren olaylar silsilesini anlatmak istiyordum. O dönemler devletin yurt dışında çalışarak önemli bir mevkiinden müdür olarak 48 yaşında erkenden emekli olmaya hak kazanmış birisiydim. Karım Handan ise 32 yaşında, bembeyaz tenli, sarı saçları olan, düzgün ve şişmana kaçmadan hafif balık etli, dolgun vücutlu, göğüsleri 90C, kalçaları ise yuvarlak, hatlı ve kendini belli edecek şekilde olan bir kadındı.
Takdir edersiniz ki eşimle aramda 16 yaş gibi ciddi bir yaş farkı vardı ve bu yaş farkını her ne kadar kendime kompleks yapmasam da, bazı anlarda ciddi bir rakip gibi görebiliyordum. Bu sebepten ötürü yatakta olsun, aşk hayatında ol sun, romantizmde olsun ve maceraperest şeylerde olsun (Benden daha geçmedi!) havası verebilmek için sürekli kendimi kanıtlama gayreti içerisindeydim. Karım da bazen kavga ettiğimizde, bazen de takılmak ve beni sinir etmek için, "İstesem senden daha gencini bulurdum, ayağını denk al!"� derdi ve beni kızdırırdı.
Her ne kadar bunu sorun etmiyormuş gibi gözüksem de, içten içe bu ihtimalin doğruluğunu bilerek sinir olurdum. Neticede ben artık 50'li yaşlarına yaklaşmış, saçlarında ufak tefek beyazlar çıkan, sırf karısının yanında daha da yaşlı durmamak için düzenli olarak diyet yapan, cilt bakımı yaptıran, spora giden bir erkektim; karım Handan ise 30'lu yaşlarının başında, gayet alımlı, kendini her türlü erkeğe beğendirebilecek bir kadındı. Hatta son birkaç yıldır eşim ile aramızdaki yaş farkının iyice belirginleşmesiyle birlikte dışarıdan gelen delici bakışların bile farkına varmaya başlamıştım.
Bu ufak girizgahtan sonra, seks hayatımızı ve belki de evliliğimizi canlandıran, beni de ilişkimiz hakkındaki tüm endişe ve kaygıdan kurtaran o malum güne geçmek istiyorum. Lakin daha öncesine yine ufak birkaç şey anlatmak isterim. Ben emekli olduktan sonra, karımla birlikte en büyük hayalimiz olan karavan alma işine iyiden iyiye tutulmuştuk. Söylediğim gibi hem yurt dışı görevi, hem de iyi bir makamdan emekli olduğum için güzel de bir tazminat almıştım ve elimize geçen tazminat ile birlikte, yaptığımız birkaç aylık araştırmanın sonucunda Mayıs ayında güzel bir karavan almıştık.
Karım özel okulda bir öğretmenlik yaptığı için yaz aylarına kadar beklememiz gerekiyordu gezi yapabilmek için, ancak bu benim açımdan bir problem değildi. Ben de o sırada bu yeni karavana alışmaya çalışıyor ve onun ufak tefek eksiklerini gideriyordum. Zaten para konusunda da pek sıkıntımız olmadığı için karımın esasında çalışmasına bile gerek yoktu; ancak o prensipler gereği çalışmak istiyordu.
Haziran ayının ilk haftasından sonra okullar da kapanınca önümüzde 3 aylık muazzam bir boşluk oluştu. Ben zaten emekliydim ve beni eve bağlayan bir şey yoktu; karımın da 3 ay boyunca tatilde olması sebebiyle kendimize bir rota çizdik. İlk rotamız (daha önce hiç karavanla seyahat etmediğimiz için) daha bildiğimiz yerler olacaktı. O yüzden de İzmir'den başlayarak Akdeniz'e inecek ve Mersin'e kadar gidecektik. Sonraki seyahat durağımıza (eğer vakit kalırsa) oradan sonra karar verecektik. Biraz da yol bizi nereye götürürse mantığındaydık.
Haziran ayının 16'sında, sabahın ilk saatlerinde yola koyulduk. Gayet güzel geçiyordu ve istediğimiz yerde durup, istediğimiz yerde devam ederek birkaç gün boyunca seyahat etmiştik. Her gittiğimiz yerde denize girmeye ve bol bol gezmeye de çalışıyorduk. Eşim vücudunu sergilemeyi seven ve bundan çekinmeyen bir kadındı. Ben de asla baskıcı bir erkek olmadım. O zamanlar gerçekten böyle bir hissim yoktu ve karıma bakılması veya bakılmaması pek dikkatimi çekmiyordu. Bundan hoşnut durumda olup olmama gibi bir hissiyatım yoktu. Karım ne isterse giyebilir diye düşünen bir erkektim sadece.
Ancak her şeyi değiştiren şey, yolculuğa çıkışımızın 3. günü olan 19 Haziran'da meydana geldi. Karımla o gün bir şey yüzünden tartışmış ve sinirlerimizin de gergin olmasından dolayı daha önce etmediğimiz şekilde ciddi ve ağır bir kavga etmiştik. İkimiz de birbirimizle konuşmuyor, sadece yola bakıyorduk. Tam hatırlamasam da Muğla civarlarında bir yerde devam ederken bir otostopçu genç gördük. En fazla 19-20 yaşlarında olan bu genç muhtemelen üniversite öğrencisiydi ve yaz tatilini değerlendirmek için otostop çekerek geziyordu. İkimiz de otostop konusunda pek bilgili insanlar değildik, çünkü geldiğimiz ailelerin maddi durumları, yaşadığımız yerler gereğince bugüne kadar otostop çekmemiş veya otostopçu almamıştık.
O an o çocuğu almamı sağlayan etken neydi bilmiyorum, ama bir anda arabayı yavaşlatmaya başladım. Karım, uzun süren sessizliği bozarak, "Alma o çocuğu!" dedi; lakin onun dediğinin tersini yapacağım ya, "Alacağım!" diyerek arabayı durdurdum. Tabii daha o bir şey söyleyemeden çocuk hemen karavanın kapısını açarak içeriye geçti. Karım bana öyle ters ve hırçınca baktı ki (Demek sen benim dediğimi yapmazsın, görürsün o zaman!) der gibi bir ifade vardı yüzünde. Çocuk teşekkür ederek karavanın içindeki koltuğa oturdu.
Ben de ortamdaki gergin havayı ve sessizliği dağıtmak amacıyla çocuğa birkaç soru yönelttim. Adı Akın'mış, tahmin ettiğim gibi 19 yaşında ve üniversite öğrencisiymiş. Tüm sene boyunca biriktirdiği parayla birlikte o da bizim gibi gezgin olarak tatil yapmak istiyormuş. Ben o çocukla sohbet ederken, eşimin sinsi planlar yaparak beni yenmeye çalışacağını tahmin edemiyordum tabii. Aşağı yukarı çocuğu 40 kilometre kadar götürecek, sonra onu ayrılması için bir anayolun ayrımında bırakacaktım.
Birkaç kilometre gittikten sonra karım ayağa kalktı ve yanımdaki koltuktan, arkaya geçti. Üstünde, kalçalarının altına kadar gelen bir mini kot şort ile hafif dekolteli bir askılı bluz vardı. Göremiyordum ama karım ayağa kalkıp tüm endamını sergilediğinde, eminim bu 19 yaşındaki genç, karımı baştan aşağı süzmüştü. Karım, işveli bir sesle, "Bir şey içer misin Akıncığım?" dedi. Akın biraz tutukça bekledikten sonra, "Zahmet olmazsa soğuk bir şeyler alırım." dedi. Karım ona bir şeyler ikram ettikten sonra yanımdaki koltuğa oturmak yerine arkada, çocuğun oturduğu koltuğa oturdu. Ben de dikiz aynasından yola bakıyormuş gibi yaparak onları seyrediyordum.
Sohbet bir yerden sonra ben odaklı olmaktan çıktı ve karım ile Akın arasındaki bir diyaloğa döndü. Ben de bir şey demeden yolu takip ediyor ve ara ara da onları izliyordum. Karım bacak bacak üstüne atmış, saçıyla oynayıp ara ara da şuh gülüşler atıyordu. Amacını anlamıştım; beni kıskandırmak ve biraz da kızdırmak istiyordu. Onun oyununa gelmeyeceğim diye hiç sallamıyormuş gibi yapıyordum. Hatta güneşi bahane ederek güneş gözlüğümü takmıştım ki, onları izliyor olduğum belli olmasın diye; ama maalesef hayatımın hatalarından (veya önemli davranışların dan) birisini yapıyordum.
Ona müdahale etmeyip, tepkisiz kaldığımı gören karım biraz daha işi abartarak, konuşurken çocuğa dokunmaya başladı. Davranışları beni bile dimdik eden karım, bu 19 yaşındaki gencecik çocuğun eminim aklını almıştı. Zaten çocuk da oturuş pozisyonunu sürekli değiştirerek, erekte olmuş sikini saklamaya çalışıyordu. Ben ise halen olanları önemsemiyormuş gibi yaparak güneş gözlüğümün altından karımı ve çocuğu izliyordum. Karım o kadar şuh hareketler yapıyor, o kadar tutkulu ve istekli davranıyordu ki, beni bile dimdik etmişti. Karımın en iyi becerdiği şeylerden birisi de, istediği an istediği yerde bir hareketiyle erkeği tahrik edecek kadar becerikli olmasıydı. En yorgun olduğum ve seks istemediğim anlarda bile defalarca kez beni azdırıp benimle sevişmişliği vardı. Tabii benim yaşlarımda bir adam bile dayanamıyorken, 19 yaşında bir çocuğun buna dayanmasını beklemek mümkün değildi.
Bir ara artık ses gelmemeye ve konuşmalar kesilmeye başladı. Dikiz aynasından bir kere daha baktığımda ise karım ile Akın'ın öpüşmeye başladığını gördüm. Akın tamamen gözlerini kapatmış ve olan bitenden habersiz bir şekilde (belki de, Adam arabayı sürüyor, ben arkada karısını götürüyorum!) diye düşünerek öpüşüyordu; ancak karımın gözleri açıktı ve çocuğu öperken bir yandan da beni kesiyordu. O da aptal birisi değildi, elbette onları izlediğimi biliyordu, ama ses çıkartmadığım için onları görmediğimi (!) düşünerek elini çocuğun sikine attı pantolon üzerinden. Karmaşık duygular içerisindeydim; bir yanım çocuğu hemen arabadan atmak istiyordu, ama bir yanım da bu anın keyfi içinde olanların seyrinin doğal bir biçimde sonlanana kadar ne olacağını görmek istiyordu. Müdahale etmedim ve ben müdahale etmedikçe de karım biraz daha işi uçlara sürüklemeye başladı.
Yaklaşık 5 dakika sonra bir fermuar sesi duydum. Karım oturduğu yerden kalkmadan çocuğun önüne doğru eğilerek sakso çekmeye başlamıştı. Akın ise kasıntı ve tedirgin bir şekilde (Acaba fark eder mi?) endişesiyle birlikte mükemmel bir zevk alarak koltukta oturuyordu. Karım, dudaklarını iyice aralamış ve Akın'ın sikini yavaş yavaş, tadını çıkartırcasına emiyordu. Akın'ın dimdik, taze ve kalın siki, karımın dudaklarının arasında iyice ıslanmıştı. Karımın o güzel saksosundan sonra artık geriye kalan tek şey seks olmuştu.
Benden herhangi bir tepki gelmeyince karım yavaşça ayağa kalktı. Hemen üstünkörü, sanki bir bar tuvaletinde yaparmış gibi çabucak bitirmek istercesine şortunu ve külotunu aynı anda indirip, Akın'ın kucağına oturdu. Sırtı Akın'a dönük bir şekilde, Akın'ın sikini yavaşça am dudaklarına dayadı ve bir anda içine aldı. Karım zevkle zıplıyor ve sözde sesini duyurmamak ister gibi de dudaklarını sıkarak inlemesini azaltmaya (!) çalışıyordu. O an aniden direksiyonu sağ ve sola çevirerek şeritlerde zigzag çizmeye başladım ve karımın dengesini bozarak tamamen o çocuğun kucağında oturmasını sağladım. O da anlamış olacak ki, "Hayatım bir sorun mu var?" diye seslendi. Onları sözde göremeyeceğim bir yerde oldukları için bir yandan benimle konuşuyor, bir yandan da Akın'ın kucağında zıplamaya devam ediyordu. "Hayır canım, misafirimizle ilgileniyor musun? Çok trafik var ilgilenemiyorum pek!" dedim.
Karım gülerek, "İlgileniyorum canım, merak etme!" dedi. Birkaç dakika kadar sonra Akın ile eşimin fısıldaşarak konuştuklarını duydum. Fısıltıları duyuyordum, ama ne konuştuklarını anlayamıyordum; fakat karımın hareketlerinden, Akın'ın boşalmaya yakın olduğunu anladım. Herhalde üstünden kalkar ve başka bir yere boşaltır diye düşünmeme rağmen, karım yine aynı hızla hoplamaya başladı ve en sonunda Akın'ın, ne kadar zorlasa da tutamadığı, ufak bir iniltisini duydum. Karımın amına boşalmıştı. Çocuk ne kadar panik olduysa, karım üstünden kalkar kalkmaz hemen toparlandı ve ineceği yere daha 24 kilometre varken, "İzninizle ben burada ineyim." diyerek karavandan indi. Karım ve ben baş başa kalmıştık...
[Gökhan]
155 notes
·
View notes
Text
İNGİLİZLER ONA “EFSUNLU KEMAL” DERLERDİ
Mustafa Kemal, Çanakkale’de olağanüstü bir cesaret ve inançla mücadele etmiştir. Askerlerini imkânsız hücumlara kaldırmış, KENDİSİ EN ÖN SAFLARDA YER ALMIŞ, bizzat sıcak çatışmaya girmiştir. Ancak ölümün kol gezdiği Gelibolu sırtlarında, sanki “gizli bir güç” onu korumuş gibidir.
H.C. Armstrong, ATATÜRK’e “ağır hakaretler” içerdiği için bir dönemler yasaklanan “Bozkurt” adlı eserinde, Çanakkale Savaşlarını anlatırken uzun uzun Mustafa Kemal’in kahramanlığı üzerinde durmuş ve satır aralarında ölümün adeta ondan uzak durduğunu ifade etmiştir. İşte “ATATÜRK düşmanı” Amstrong’a bile şapka çıkarttıran ATATÜRK’ÜN ÇANAKKALE’DEKİ BÜYÜK CESARETİ ve bu cesaretin Amstrong’un yasaklı kitabına yansıması:
“BİR KERESİNDE YENİ KAZILMIŞ BİR SİPERİN DIŞINDA OTURUYORDU. Bir İngiliz bataryası sipere ateş açtı. Toplar menzili buldukça, şarapneller gitgide daha yakına düşmeye başladı; vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar.
‘Hayır’, dedi.SAKLANMAK ADAMLARIM İÇİN KÖTÜ BİR ÖRNEK OLACAKTIR.’ İlgisiz ve soğukkanlı bir tavırla kurmaylarıyla konuşurken, bir sigara yakıp, gayet sakin onu içti. Bu arada aşağıda siperin güvenliği altında duran adamları, büyülenmiş gibi onu seyrediyorlardı. Düşman topları bir başka hedefe yöneldiler. PATLAYAN ŞARAPNELLERİN TOZLARINA BULANMIŞ OLSA DA, Mustafa Kemal’e yine bir şey olmamıştı.”
“Bir başka olay da, Gelibolu’ya dönerken bir İngiliz uçağı, bindiği otomobili baştan aşağı taradı. Bombalar arabanın önünde ve arkasında ki yolda patladı, bir tanesi de ön cama çarpıp şoförü öldürdü. Fakat Mustafa Kemal’e hiçbir şey olmadı.”
“ZAMAN ZAMAN ELİNE BİR TÜFEK ALIP SİPERDEN DIŞARIYA UZANIYOR, Avustralya siperlerindeki belirli bir hedefe dikkatli ve telaşsız birkaç atış yapıyordu. Açık alanlarda adamlarına cesaret vermek için yavaş yavaş hareket ediyor, kısa menzilde bile, düşman avcıları onu vurmayı başaramıyorlardı.”
“Kesinlikle ve tümüyle hiçbir kurşunun ona rastlamayacağına inanmıştı. Bu inanç, ona olağanüstü bir korkusuzluk aşılamaktaydı.”
“TEKRAR TEKRAR ATEŞ ALTINA GİRMEKTEN GERİ DURMUYORDU. KENDİNİ HİÇ SAKINMIYOR; adamlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri onlarla paylaşıyor, ama çevresindeki tüm adamlar öldüğü halde ona hiçbir şey olmuyordu.”
Ancak bir seferinde az kalsın ölüyordu!
“...Sabaha karşı 3.00’da Mustafa Kemal SİPERLERDEN ÇIKTI, YÜRÜYEREK İLERLEDİ. İngilizler ateş açtı. Bir kurşun saatini parçaladı; fakat kendisine gene bir şey olmadı. Yaralanmış olsaydı, hücum asla gerçekleşmeyecekti... Türklere zaferi kazandıran ve yarımada ile İstanbul’u kurtaran, eldeki bu bir avuç asker ile Mustafa Kemal’in olağanüstü kişiliği oldu.”
Çanakkale’de Mustafa Kemal’in yanında olanlar da Armstrong’u doğrularcasına Mustafa Kemal’in “korkusuzluğunu” ve “korunmuşluğunu” vurgulamaktadırlar.
Cevat Abbas Gürer anılarında Mustafa Kemal’in korkusuzca ve fütursuzca ateş hattının içine kadar girip askerlerini idare ettiğini şöyle ifade etmektedir:
“...Conkbayırı’na akşam karanlıkta ulaşan Mustafa Kemal Sekizinci Fırka Kumandanı Bay Ali Rıza’yı ve yorulmak bilmeyen fırka arkadaşlarını gayrete getirmiş, sabaha kadar uyku uyumadan ve istirahat edilmeden, en küçük rütbeden en büyük kumandana kadar hummalı bir faaliyet neticesinde cüz’ü tamlarımız yenden seher vaktine kadar hazırlanmıştı.
Mustafa Kemal, tam bir gece olmayan zamana sığdırdığı bu baş döndürücü faaliyeti esnasında en ince en ufak ayrıntıyla ilgilenmiş, DÜŞMAN SİPERLERİNE KADAR BİZZAT YANAŞMIŞTI. O kadar ki geceyi ekseriyetle, hasım avcı hatlarının yanı başında geçirmişti. Tarafların avcı hatları arasında yalnız 11 metrelik bir mesafe vardı.”
Yine Cevat Abbas’ın anılarından:
“Kumandanımız evvelce oturmamı belirttiği ve işaret ettiği yerde, bir metre kadar akasında oturuyordum. Tepemizde dönüp dolaşan 11 teyyarenin ara sıra üzerimize bıraktığı bombaların gadrine uğramayaşımzın sebeplerini zihnen araştırmakla meşgulüm. ÖLÜM YAĞDIRAN BU HAVA KARTALLARININ ZULMÜNDEN KURTULMAK İÇİN KUMANDANIM HİÇBİR TEDBİR ALMAYA LÜZUM GÖRMÜYORDU.”
Cevat Abbas, Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki cesaretini, çalışkanlığını ve kahramanlığını şöyle gözlemlemiştir:
“Kumandanım, büyük dehası nispetinde ölçülemeyecek derecede fedakâr ve cesurdu. Ateş sahası dışındaki durumu ne ise, şiddetli ateşlerin ölüm yağdıran dehşetli sağnakları altında da onun vaziyeti aynı idi.
Gözle sayılamayacak ve akılları durduracak kadar insanların kat kat birbiri üzerine yığıldığı ateş hatlarında, SİPERLER ÜZERİNDE EKSERİYETLE ONU GÖRÜRDÜK. En katı yürekleri bile zaafa uğratan kanlı manzaraları veya taarruz ya da muvaffak olan yakın düşmanın ilerlemesini devamlı olarak görmemek için, KUMANDANIM DURDUĞU VEYA OTURDUĞU YERDE ARKASINI DÜŞMANA ÇEVİRİRDİ. Fakat sık sık değiştirdiği vaziyeti ile bu hareketini tamamıyle örter, etrafındakilere katiyen hissettirmezdi.
Kurmay heyetinin ateş haricindeki mesaisini, lüzum gördükçe ön siperlerde, avcı hatlarında, mitralyöz yuvalarında, şiddetli ateş hattında da isterdi.”
Ali Canip Yöntem de anılarında, Cesaret Tepesi’nde Mustafa Kemal’in askerlerine kurşun yağmuru altında bando mızıka eşliğinde öğle yemeği yedirdiğini yazmaktadır:
“Biz Çanakkale’ye gittiğimiz zaman henüz Anafartalar Muharebeleri olmamıştı. Mustafa Kemal yarbaydı. Fakat ilk kahramanlığını gösteriş, Seddülbahir’in kuzeyinde ve Anafartaların güneyinde İnglizlere ilk zapartayı atmış ve onları Arıburnu’nda dar bir yere mıhlamıştı.
Arıburnu’na geldik. Orayı gezerken birden bire İngilizlerin bir yaylım ateşi, yani bombardımanı ve aynı zamanda kulağımıza bir de mızıka sesi geldi.
Esat Paşa’ya sordum: ‘Paşam bu ne? Mızıka başladı. İngilizlerde de yaylım ateş!’
Cevap verdi:‘Dikkat edin bütün mermiler, şu üst tarafımızdaki Cesaret Tepesi’ne yöneliktir. Her gün öğle zamanı oldu mu, oranın Tümen Komutanı Mustafa Kemal, askerlerine bando ile yemek yedirir. Ve İngilizleri kıyıda dar bir yere mıhladığı için mızıka sesini duyan gemileri, Mustafa Kemal’e ateşle cevap veriler. Yemek bitince bando kesilir. İngilizlerde sırf hiddetlerinden açtıkları ateşe son veriler.”
Mustafa Kemal: 1913’te kaleme aldığı “Zabit ile Kumandan Arasında Hasbıhal” adlı eserinde, “Muharebede yağan kurşun yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenlere, ürkenden daha az zarar verir” demiştir. İki yıl sonra da 1915’te Çanakkale’de bu düşünce doğrultusunda, İngilizlerin gemilerinden karaya yağdırılan ve insanın ruh halini allak bullak eden top mermilerinin gürültüsüne askerlerini alıştırmak için onlara bando mızıka eşliğinde yemek yedirmiştir.
İşte gerçekler… İşte tarih….
34 notes
·
View notes
Note
Açıklamalı Ff alabilir miyizz ? (sıra sizde)
@halimiseyredenler Sayfamın halay başı kendisi , buranın en sevilen dost bloğu benim için,
@kimbuogii Sayfamızın değerli abilerinden , kendisi tam rb kralı,
@hukukcuzade-19 Rb kraliçesi kendisi, bu dönemler biraz kafası bozuk ama kendisi için her şey çok iyi olacakk
@herzamanbulutluu benim küçük kardeş bloğum
@lostgirlisdead seri rb yapılacak değerli bloglardan
@lahza-100 kendisi fotoğraf çekim ustası aynı zamanda bitkilerin orijinal isimleriyle şaka yapan arkadaşımız
@teomaninsinekvalesi Bloğun yalnız kralı 👑
@zemherigibi Amerikan ve ghetto esintisi taşıyor bloğu bu açıdan fav bloglardan
@paradoksadam @fearless-man tam en sevdiğim özgün bloglardan abilerim
@free-will-is-stressful seri beğeni atan nadide güzel bloglardan ( One of the rare blogs that like all the series )
@bulutdusmekister bloğun cool ablası 🌟
@nurunuzssblogg , @gokkusagitozuu , @cancekisenislakkelebek bunlarda gezip beğenebilecegin bloglar
Unuttuğum varsa kusura bakmayın lütfen🙏🏼
52 notes
·
View notes
Text
Ben artık okuduğum kitapta resim olmadığında üzüldüğüm dönemlere dönmek istiyorum
24 notes
·
View notes
Text
herkesin zor zamanlar yaşadığı dönemler vardır. kimisi atlatır, kimisi bir yerlerden atlar. ben ikisini de yapamıyorum.
236 notes
·
View notes
Text
Yine bu ergenlerin dinlediği lvbel5 ve türevleri masum ya. Siz hiç Arsız bela dönemine denk geldiniz mi korkunçtu. Hele ki erkeklerin beyaz gömlek üstüne saçları berbattı berbat. Bir de kendini yakışıklı sanıyordu bunlar. Kızların yüzünü kaplayan perçemler ve diz üstü etek ve beyaz gömlek ile güzel sandıkları dönemler
22 notes
·
View notes
Text
Benim için eğlenceden ziyade sınav yılıydı. Herkesin, her şeyin ufacık bir anda yok olabileceğini ya da seni bambaşka bir noktaya götürebileceğini öğrendim. Duygularım, düşüncelerim, hiç değişmez sandığım tavırlarım şimdi düşününce çok farklı yerlere evrilmiş. Büyümüş hissediyorum aynı zamanda da içimdeki çocuğu daha fazla yaşattığım bir yıl oldu. Olmaz dediğim şeylerin olduğu, olmasını istediğim şeylerinse imkansızlaştığı dönemler geçirdim. Her şeye rağmen, en önemlisi bana rağmen yanımda olan sevgilim; bu yılın bana getirdiği en güzel şey sensin. Bütün ruh hallerime, sürekli duygu geçişlerime, çoğu zaman umutsuz vaka tavırlarıma karşı sabır gösterdiğin ve hiçbir şekilde benden gitmediğin için teşekkür ederim. Canım arkadaşlarım ve ailem; bütün problemleri birlikte aşabileceğimize olan inancınızı hiçbir zaman yitirmediğiniz, her zaman sıkıca sarıldığınız, her şeyi halledilebilir kıldığınız için size de milyonlarca kez teşekkür ederim. Bu yazıyı içinizden sadece birkaçı görecek ama hep mutlu olun, hep iyi kalın vee hep benimle olunn!!! Mutlu yıllarr💋����❤
118 notes
·
View notes