Tumgik
#Dönüşümde
imarpanosu · 1 year
Link
#KentselDönüşüm'de #YarısıBizden nasıl hayata geçecek? 20 soruya 20 cevap ile #detay #haber için tıklayın...
0 notes
velovis · 10 months
Text
yıllardır bir kitap yığınının ortasında kalmış sonra da rastgele bir anda bulunmuş aşk mektubu gibiyim. kağıdım sararmış, yazılarım silik silik, gönderen ve alıcı belli değil, bir hikayesi de yok üstelik. anlattığı duygunun yangını bir ateş böceğinin ışığını hatırlatıyor okuyana, yalnızca karanlıkta dikkatli bakarsan görünüyor. alıcının adresi okyanusun ortasında bir adaymış aslında, ama birkaç harf silindiğinden birkaç gün sonra geri dönüşümde parçalanacakmış bu kağıt parçası, ya da eksik harfler bulununcaya dek bir tavan arasının kıyısında köşesinde -hiç bulunmayacağını her harfinde hissederek- tozlanacakmış. gibi.
49 notes · View notes
sikayetname · 11 months
Text
Ah benim gönlü güzel sevdiğim;
Biliyorm zor günler geçiriyoruz. Gözlerine baktığım zaman içimi bi burukluk kaplıyor. Her şeyin üst üste geldiği bu günlerde bakışlarının yorgun olduğunu fark ediyorum ve üzülmekten kendimi alamıyorum. Canımızın sıkkın olduğu her an sığınacak tek limanım olduğun gibi aynı şeyi senin de hissetmeni isterim. Dışarıda ne olursa olsun bütün çekişmelerden uzak, iki yüzlü insanların samimiyetsizlerinden uzak tek liman olalım hep.
Dalgar vurur kıyılara, en büyük gemiler bile demir atarlar limanlara bilirsin. Hepsinin sarsıldığı zamanlar olmuştur elbet okyanuslarda ama bir tek bağlı olduğu limanda güvende olurlar. Sen benim en güvenli limanımsın sevdiğim.
Hem bütün zorluklara, maceralara birlikte atıldığım; hem de her dönüşümde dinlendiğim huzur bulduğum, her şeyimi paylaştığım sırdaşım...
Bu hayatı beraber yaşamak için çıktığımız bu yolda başka "kimse olmasa bile dünyamı seninle sürdürebilirim" diyebileceğim güzel kalbin hiç değişmesin. Hep güzel bak bana olur mu? Çünkü bilmeni isterim ki ben ne olursa olsun hep seninleyim. Aldığın her kararda arkandayım.
Zorlukları her zaman birlikte göğüsleyelim. Her zmana güzel şeyler olacak değil ya hayatta, arada kötü yanlarını da tattıracak. Önemli olan sıkıntıları da "biz" olarak yenebilmek.
Ve sana söz sevdiğim, ben hep yanında olacağım ve her şeyi "beraber" yapablieceğiz.
İyi ki varsın gözlerimin nur'u. Seninle guru duyuyor ve çok seviyorum. Tek dayanağım can yoldaşım...
38 notes · View notes
musmutsuzz · 8 months
Text
her spordan dönüşümde kahve çikolata alıyorum yeter yeterr tüm sporum boşa gidiyo
8 notes · View notes
etaali · 8 days
Text
Tumblr media
✨İmâm Muhammed Bâkır (a.s)’ın ashabından Hamrân diyor ki:
✨Ben Hz. Hüseyin (a.s)’ın türbesini ziyaret ettim; dönüşümde İmâm Muhammed Bâkır (a.s) benim yanıma geldi… Şöyle buyurdu: “Müjdeler olsun ey Hamrân, kim Resulullah’ın Ehlibeyti’nin şehitlerinin türbelerini sırf Allah rızası ve Resulullah’a yakınlaşmak için ziyaret ederse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından temizlenmiş olur.
📚Emâl’it Tûsî, C.2, S.28
6 notes · View notes
eaudavie · 1 year
Note
Oof her tumblra geri dönüşümde aklım karışıp sana yazıyorum, sen kimsin, oğuz kimdi, arinle kim ne, sizin alakanız neydi hepinizi mixliyorum god damn ☠️
JFWKDJEKDKEKDFK ben su sen kimsin🤨🤨
Arinle oguz sevgililer, ben arinin arkadasiyim oyle xkskxkedkskdj
20 notes · View notes
sayebulut · 2 years
Text
İçime her dönüşümde kendimi , seninle konuşuyor halde buluyorum.Yaşadıklarımı sana anlatıyor bazen kendimden dahi gözlerimi kaçırıyorum. Sahi ?
22 notes · View notes
0achlyss · 8 months
Text
yıllardır bir kitap yığınının ortasında kalmış sonra da rastgele bir anda bulunmuş aşk mektubu gibiyim. kağıdım sararmış, yazılarım silik silik, gönderen ve alıcı belli değil,bir hikayesi de yok üstelik. anlattığı duygunun yangını bir ateş böceğinin ışığını hatırlatıyor okuyana, yanlızca karanlıkta dikkatli bakarsan görünüyor. alıcının adresi okyanusun ortasında bir adaymış aslında,ama birkaç harf silindiğinden birkaç gün sonra geri dönüşümde parçalanacakmış bu kağıt parçası, ya kıyısında köşesinde -hiç bulunamayacağını her harfinde hissederek- tozlanacakmış. gibi
2 notes · View notes
visalebeskal-a · 1 year
Text
şule gürbüz'ün kıyamet emeklisi kitabının ikinci cildini araya başka kitaplar da sıkıştırarak okuyorum. her geri dönüşümde şule gürbüz'ü özlemişim yav hissi vaki oluyor. şulecim gürbüz hanımefendi
14 notes · View notes
konnektom · 10 months
Text
Büyük ilim ve tefekkür insanı Dr.Haluk NURBAKÎ den nakledilen yaşanmış gerçek bir dramatik Hikaye...
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde Başhekim iken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurtdışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat karda mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap, bacak kemiklerindeki metasaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu.
Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
- Doktor bey, dedi.
- Ben size... dargınım."
- "Niçin ? " diye sordum
- Siz... dindar bir insanmışsınız niçin banada, ALLAH'I... ölümü... ahireti... anlatmıyorsunuz?
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için, bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
- " Doktorlara ulaşmak kolaydır dedim. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın...
"Konuşmaya mecali olmadığından "ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu dersler" hızlandırılımış öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarini bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.
Vefatına bir hafta kadar kala:
- "Doktor bey, dedi. Ben ölürken ne söylemeliyim?"
- "Senin durumun çok özel" dedim. Kelime-i şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince Muhammed(s.a.v) sana yeter.
" O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı.
Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek :
- "Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor." Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed(s.a.v)" diyemezsem?"
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.
Ertesi gün O'na:
-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
Ve Serap, bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde, son sorusunu sordu:
- "Doktor bey...Azrail...bana ...nasıl...görü..necek?"
- "Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen evine gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
- "Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
- Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve Kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
-- Doktor bey'e söyleyin, dedi.
▂ ▃ "Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş !!!"▃ ▂
Dr.Haluk NURBAKÎ den alıntıdır...
Görselde de Kendi fotoğrafı ve hastası Serap Hanımı temsilen birleştirme bir foto ekledim...
Tumblr media
2 notes · View notes
imarpanosu · 2 years
Link
#Kentseldönüşüm'de müteahhitle masaya 1-0 mağlup oturmamak için #detay #haber e tıklayın...
0 notes
biktim-amk-hayattan · 2 years
Text
Okuldan eve dönüşümde, yoldan geçerken hiç bakmadım sağıma soluma. Belki bir tır, belki bir araba.. olmadı. Sırtımdaki çanta mı, yoksa senin zorla bana yüklediğin şeyler mi ağır geldi, anlayamadım. Ama çok ağırlaştı bir anda. Bir kaldırım çiçeği ortak oldu yüküme. Bir direk tuttu ellerimden. Sanki uçuyormuşum gibi hissettim bir an, başım döndü. Dünya benim için, ilk defa bu kadar hızlı döndü. Düştüm. Ellerimde yaralarla yeniden kalkmayı denedim. Kimse yardım etmedi, kimse tutmad�� ellerimden. Kimse sarmadı ellerimdeki yaraları. Görüşüm bulanıklaştı. Ağlıyormuşum. Bakkaldaki amcanın bana baktığını görünce hemen toparlanmaya çalıştım. Hışımla kalktım ayağa, düzelttim üstümü başımı. Saçlarımı ellerimle taradım, sildim gözyaşlarımı. Tiksindim kendimden.
14 notes · View notes
derilx · 11 months
Text
Ayağa kalktım ve baktım,
Hayatımın her zerresine kadar canımı acıtanlara seslendim. 13 yaşındayken de aynıydım. 21 oldum, ben büyüdüm, acının boyutuyla beraber büyüdüm ama yine aynıyım! Kafamın içinde bırak da konuşayım. Sessizliğimi dinle, bekle, sana anlatayım. Ne dinledin ne de bekledin. Arkamı her dönüşümde insanların ihanetine uğradım, bu lanetle yaşamayı bildim. Ama ben yapamadım, onlar gibi başkalarında huzur aramadım.
Ben sadakatimi aldatılsam da bozmadım, bu ise benim en büyük aptallığım oldu.
Zaten ben huzuru hiç bulamadım, eski bir yer yatağında. Sıcak bir ranzada yada sözde sevgili kucağında. Bitmez denen çokça şeyin bittiğini, olmaz denen birçok şeyin olduğunu gördüm. Birine inanmak için fazla fazla yaşadım ben hayatı.
Ve belki de aradığım huzur, duvarlarım arasındaki yalnızlığımda saklı yegane hazinemdi. Değiştirmeye başladım, kendimi, dostlarımı, ailemi, şehrimi, yollarımı, her şeyimi.
Aitsizlik hissi arttıkça denemelerim çoğaldı.
Her şeyim oldu, her şeyimi kaybettim. Tekrar kazandım, tekrar yanışını izledim. Oran ayırt etmeksizin risk aldım, kadın ayırt etmeden yattım.
Hayatla sevişmenin zevkini bana ancak ölümle sevişmek tattırabilir,
bunu anladım.
2 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Text
benim uykum vardı daha..
annemlerin ev mahalle arası olunca sokaktaki her sese, gürültüye, olaya maruz kalıp vakıf oluyor insan. hareketli de bir mahalle. önce belediyenin çöp toplama aracı geliyor, çöp konteynerını alıp arabanın içine boşaltma işi var ki sanki izmir'i yerinden kaldırıyor sarsıyor sonra tekrar yerine koyuyor. vallahi abartmıyorum. sonra patetescisi, soğancısı bahçıvan deriz biz buna niye bahçıvan demişler bilmiyorum. sokaklarda dolaşıp arabayla meyve sebze satana bahçıvan deniyor burada. kapıdan her şey geçiyor çocukken ne severdik osmanlı şeker macunu satarlardı alırdık. mısırcı geçerdi yine geçiyor, halıcısı, terlikçisi, penyecisi, perdecisi. geçen ne geçti inanamazsınız. evde kalan kitapları, defterleri verecek yer bulamaz ya kimse, artık okullar topluyor gerçi biz okullara veriyoruz işte o kitapları satın almak için satıcılar türemiş valla iyi ticaret artık para geri dönüşümde. biz çocukken bıçak makas bileycisi, şemsiye tamircisi bile geçerdi. hey gidi çocukluğum gel sarılayım ❤️
6 notes · View notes
etaali · 26 days
Text
Tumblr media
✨İmâm Muhammed Bâkır (a.s)’ın ashabından Hamrân diyor ki:
✨Ben Hz. Hüseyin (a.s)’ın türbesini ziyaret ettim; dönüşümde İmâm Muhammed Bâkır (a.s) benim yanıma geldi… Şöyle buyurdu: “Müjdeler olsun ey Hamrân, kim Resulullah’ın Ehlibeyti’nin şehitlerinin türbelerini sırf Allah rızası ve Resulullah’a yakınlaşmak için ziyaret ederse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından temizlenmiş olur.
📚Emâl’it Tûsî, C.2, S.28
3 notes · View notes
edebiyatsoylesileri · 2 years
Text
Can Yücel / Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade etmektir
Tumblr media
"Bir kez gözaltındayken 'Hayatını anlat' dediler, bir başladım, nasıl susturacaklarını bilemediler, sonunda ...tir ol git deyip kovdular." Yaşamını 'en güzel şiiri' olarak niteleyen Can Yücel, yaşadıklarını, düşündüklerini yine kendi üslûbuyla anlatıyor.
İlkokul üçteyim. Küçücük çocuk. Boğaziçi okulunda okurdum. Evden yolladılar. Leyli yollandım. Hem aynı şehirde oturacaksın hem de okula leyli yollanacaksın. Çok bozuldum, çok üzüldüm. Evde, ikiz kardeşimle kavga ediyorum diye yollandım. Benimsemedim. Her şeyi benimsemediğim gibi... Futbol vardı, futbol oynuyordum... İyi bir futbolcu olacaktım. Nasıl gol atacağım hâlâ rüyama girer... Zaten şiirde de hep nasıl gol atacağımın peşindeyim ya! Ankara'da Taşmektep. Ahır gibi. Bombok bir yer. Futbol da yok. Üstelik vekil oğlusun. Bombok bir durum. Hiç sevmedim... Ortaokul bitti. Atatürk Lisesi. Aynı numara, orayı da sevmedim. Klasik şube harikaydı. Harika kadro, Nurullah Ataç, Cevdet Kudret ders veriyor. Nâzım okuyoruz. Dünya edebiyatını tanıyoruz. Latince öğreniyoruz. Sekiz öğrenciyiz. Gazi Yaşargil de orada. Gazi çok çalışkan, bize karışmaz. Orada komün kurduk. Harçlıklarımızı komüne verip para biriktiriyoruz. Dışarı gitmek için. Sonra tüm topladığımızı Gaziciğimize verdik, onu dışarı yolladık.
Hayatta kuş gibiliğe razı değilimdir
Ben babama hep posta koyuyorum. Tek parti numarası vardı ya. Utanıyorum senden derdim. O da niye utanıyorsun diye çıldırıyordu. Arabasına binmezdim. Öyle bir gerginlik işte. Sonunda beni Cambridge'e postaladılar. Bu da çılgınlık. Ben Dil Tarih Fakültesi'nde Almanca öğrenmiştim, Alman edebiyatını biliyorum. İngilizce bilmiyorum. Niye yolluyorsunuz beni Cambridge'e! Çılgınlık işte! Züppelik işte! Cambridge'de Allah muhafaza kuş gibiyim. Ben de hayatta kuş gibiliğe razı değilimdir. Bütün Katolik papaz çocukları benim Latincenin on mislini biliyor. Ben de kafayı modern tarihe taktım. Bertrand Russel derse gelir... Ama hem kuş gibiliğe hem ukala İngiliz numaralarına yokum... Ayrıldım Linkfield'e gittim. Bülent, Rahşan orada. Ali Neyzi, Yavuz Bayraktar orada. Havuzlu, tenis kortlu, lüks evlerde oturuyorlar, ama yemek yiyecek paramız yok. Babam geldi ziyarete. Mezarlıktan ebegümeci toplayıp ikram ediyoruz.. Londra'da resim tarihi öğrenmek için 'Court of Institute of Art'a gidiyorum. Orada bizim ressamları buldum. Avni, Bedri Rahmi'ler, Selim, Şadi Çalık, İlhan Koman. Orada hem eğlendik hem öğrendik... Arada şişeye giriyoruz...
Şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın
İlk şiirimi on yaşında yazdım. Babamın metresi olan hanımın yuvasındaydım. Yuvada bir çocuk öldü. Çok üzüldüm. Arkasından şiir yazdım. Ben mümkün olduğu kadar aile içinde yaşadım. Bütün serseriliğime rağmen aile köklerimi kaybetmedim. Aile değil sade, arkadaşlarım için de böyledir. Öldükleri zaman şiir yazarım. Şiire, babamın yardımı çok oldu. Hep şiir çevresindeydim. Babam okur, babaannem okur... Şiire elverişli bir dünya yaratmıştı babam bana... İngiltere dönüşümde çevreme çok dikkatli baktım. Herkesle beraber olmayı ve dinlemeyi seçtim. Cahit'le, Orhan'la... Bu arada insan şiiri kaybedebilir de. Ama temelde şiir güdüsü yatıyordu. Dili iyi biliyorsan, şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın. Elbette hümanizma beni etkilemiştir. Böyle yetiştim ben. Baba Mevlevihane'de doğmuş, yetişmişti. Babam her ne kadar Batıcı, Atatürkçü, Batılılaşma hareketinin bir yiğini olarak yaşamışsa da Şark edebiyatı, mistisizm, Divan edebiyatı ve bizim temel gökkubbemiz musikisini de birleştirmişti. Ama ben o kadar şanslı değilim.
Aşk, kendine mahsus bir boğa güreşidir
Hayatımda, karım hariç, iki şey sevdim: Şiir ve politika. Şiir nedir, diye sorarlar. "Şiir göklerde uçan nazenin bir balon' değil; o balon çoktan patladı. Benim için şiir akıl ve heyecan meselesidir. İnsan beyninin yalnız yüzde onu bilinir, gerisi meçhul kıta. Şiir, beynin işlemeyen yüzde doksanını harekete geçirmektir. Şiir bir terlemedir. Güneş güneş sözlerle... ve böyle böyle eriyip gider. Dünya gibi tıpkı; döndükçe terleye terleye... Benim gördüğüm, aşk, sevmekten başlayan azgınlıktır. O kadar çok sevmek ve azmak lâzımdır ki aşk için, hiçbir boğa seni tutamasın, hiçbir toreador sana kırmızı şal göstermesin... Evet, aşk kendine mahsus bir boğa güreşidir. Picasso dahi bunu çok iyi bilir.
Diyalektik, şiirde öfke ve sevgi olarak tecelli ediyor
Oktay Rifat'ın söylediği gibi: Kelimeler, günlük konuşma ve iletişimde yıpranırlar. Oysa kelimeler bütünselliğin parçalarıdır. Şiir, kelimeleri bu galaksiye iade etmektir. Bu arada kurulan güzellikler, bütünlükler büyük bir 'happening' olur. Şiir, yaşamı çekip çeviren bir ilke. Diyalektik, şiirde öfke ve sevgi olarak tecelli ediyor. Bu sevgi ve öfkenin diyalektiği eytişimdir. Bu nedenle sevgi ve öfkenin bir bileşimi olarak ortaya çıkar sanat. Olanı kabul yerine olanı değiştirme yolunda bir çabadır, bundan dolayı verimlidir ve önemlidir. Bundan dolayı insan beyninin ince noktalarına kadar giren, süreklilik kazanan bir eylemdir. Şiir, gürültüden müziğe geçmektir. Şiir, evrenin içinde büyük seslerin molekül ve atomlardan başlayan bütünlüğü, bu bütünlüğün müziğidir. Şairin görevi bu musikiyi kurmaktır. Kozmosdan aşağı şiir yazılmaz. Üst tarafı minördür... Harika o ki, insanlar kendi adlarına değil, kâinat adına yazarlar. Bütünselliğin dışında şiir yoktur. Hayat ve ölüm de bütündür. Şiir bu bütünden çıkan büyük çılgınlıktır. Çok ağır geçen hayatımızın içinde ironi, bütünselliği bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kahkahasıdır. Bence kahkaha çiçekleri yaratmak Baudelaire'in 'Şer Çiçekleri'nden daha iyidir. Hiç olmazsa, kahkaha çiçeklerinden LSD yapılır.
Ben ihtiyarım, ilhamım genç
Hayatımda şiirden başka, çeviriyle uğraştım, onun dışında bir iki kısa memuriyetin dışında hiçbir iş tutmadım. Eskiden babaanneme anlatırdım: Bak şimdi, şu yazıdan elli lira kazanacağım, ötekinden şu kadar... diye. Kadıncağız kahkahalarla gülerdi. Hiçbiri doğru çıkmazdı. Para kazanmak için birtakım işler yaptım, tercümeler, fıkra yazarlığı. Ama aldığın para para değil, ekmek parası bile değil. Peki nasıl geçiniyorum? Ankara ve Dragos'daki baba evlerini sattık, Kuzguncuk'ta ev aldım. Artık babam sayesinde parasızlıktan şikâyetim yok. Şiir benim için meslektir. Düne ve geleceğe bakışımla birlikte yürüyen özgür bir meslektir. Son zamanlarda kitaplarımdan gelen parayla yaşamımı sürdürüyorum. Bu benim için çok önemli bir şey. Şiir yazmada intizamım var. Hep şiir düşünüyorum... Ben ki, büyük planlarda, İşçi Partisi döneminde on yıl şiir yazmadım... Şimdi ciddi olarak çalışma olanağım var. Rahatım yerinde. W. B. Yeats'in dediği gibi: Ben gençken ilhamım ihtiyardı. Şimdi ben ihtiyarım, ilhamım genç...
Bazı şeyler ancak çocukça anlatılabilir
Ben hep iki tür düş görüyorum. Ya futbol düşleri ya da erotik düşler. Erotik düşler, eski hikâyelerle. Kadınları çok seviyorum. Kadın erkek çelişkisi çok önemli. Çok yakın bu iki cinsin, bu çelişkiyi, gerilim içinde yaşaması bir mucize. Erotizm, bu gerginliği yaşama. Hayatın temelindeki erotizm bu. En güzel yanı insanları ayakta tutması. Yabancı bir televizyon görüncesinde bitkilerin nasıl çiftleştiğini seyrederken ağlıyorum... Derken, aklıma geliyor Güler'le ilk seviştiğimiz. Orada da ağladığını gülerek hatırlıyorum. Ben yedi yaşında, yetmiş yaşında gibi hissettim kendimi. Yetmiş yaşında da kendimi yedi yaşında gibi hissediyorum. Bundan dolayı iş karışık... Belli bir yaştan sonra insanda çocuklaşma demeyeyim de, dünyaya çocuk açısından, çocuk gibi bakma ihtiyacı doğuyor. Zaten bazı şeyler de ancak çocukça anlatılabilir geliyor bana.
Amerikalı general yüzünden mahkûm olduk
Şiirden değil, çeviriden yattım. Che Guevara'nın 'İnsan ve Sosyalizm'i ile Che, Mao ve bir Amerikalı generalin yazdığı 'Gerilla Harbi' kitaplarını çevirmiştim. Amerikalı general kontrgerillayı anlatıyor. Dava dört yıl sürdü. Amerikalı general yüzünden mahkûm olduk. Şairlerin hepsi hapisane kuşudur. Kendi kendilerine acımaktadırlar ki, insanın en büyük kabahati kendine acımasıdır. Ondan dolayı çok güç çıkıyor şiir, daha doğrusu şair çıkmıyor da şiir çıkıyor ara sıra. Cumhuriyet şiiri, bütün tek parti devrindeki gayretlere rağmen -Hececiler, şunlar bunlar- resmi şiir tutmadı. Şiir resmi kanalın dışında, siyasi olarak da onun dışında duranların inhisarında gelişti. Bu nedenle de menfi bir şey olarak bakılmıştır şiire Türkiye'de. Şimdi otel yaptılar ya, Sultanahmet Cezaevi'nden geçmemiş şair yoktur o devirde.
1980'den sonra şiir ve şair kendine acır hale geldi
Menfiden kasıt öfkeyse sevgiyle beraber olmalı bu. Nâzım'da da böyledir. Ama baskıdan ciddi zarar görmüştür şiir. Gençlere seslenme bakımından ayağı bağlanmıştır, kösteklenmiştir. Kitleye intikali güçleşmiştir. Ondan dolayı da kendi içine kapanmıştır. Hele 1980'den sonra şiir ve şair kendine acır hale geldi. Bir insan için kendine acımaktan daha kötü bir şey yoktur. Benim şiirimde de, siyasetimde de hâkim iki unsur var. Bu iki unsurun çelişkisi ve sentezi, bana yaşama gücü veriyor. Olupbitene ve olupbitenin sorumlularına karşı öfke; olması gerekene, olabileceğe ve onu getirecek olan büyük emekçi ve aydın kitlelerine sevgi... Öfke ile sevgi arasında çırpınan bir çelişkinin içinde yaşıyorum ben. Şiirlerimle de, siyasamla da, bana enerji, akıl ve yaşama sevinci veren şey, öfkeyle sevincin çelişkisi.
Kala kala küfretme özgürlüğü kalacak
Küfrü ve argoyu halk kullanıyor. Yazdığımız şey de halkın nabzı ve ağzı olduğuna göre, elbette bu küfür işi de kendiliğinden katılıyor işin içine. Aslında küfür bir özgürlük davasıdır. Türkiye'de de kala kala küfretme özgürlüğü kalacak. O özgürlüğü de elden bırakmak istemiyorum. Hırgür sevmeyen bir insanımdır. Ama hırgürsüz yaşanmıyor bu ülkede. İkincisi mahcubumdur, fakat artık yırtık olmadan yaşanmıyor. Mümkün olduğu kadar asude, kendini dinleyeek yaşamayı seviyorum, fakat çok patırtılı bir ülke. Bundan dolayı insanın mizaç doğrultuları, bu yaşam içinde kendi sonuçlarına varamıyor.
Aslında bir kül tabağıdır dünya
Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. İnsanlıktan umut kesmem. İnsan, zaman zaman iyimserlik ya da karamsarlık duyabilir. Fakat, insanla ilgili aşağı yukarı bütün gerçekler içinde bir tansık, bir mucize vardır. Bu mucize, umudu getiriyor. Ama umut durduğu yerde olmaz. Kazanarak, çalışarak, savaşarak edinilir. Umudun olmadığı yerde insan 'Herkes koyun gibi kendi bacağından asılır' diyerek, enayi gibi kendini, yaşamayı askıya alır, geberip gider. Aslında bir kül tabağıdır dünya. İçine bir güneş bastırılmış. Amma da izmarit ha!.. Ölmekten değil, ölümün acısı olmasından, işkenceden korkuyorum. Ölüm içimizdedir hep, her doğan çocuğun içinde. Ölüm bütünselliktir. Bu bütünselliği bozacak, beni parçalayacak acıdan korkuyorum. İnsanı ezici, bütünselliği bozucu her şeyden nefret ediyorum. (Cumhuriyet gazetesi / 15 Ağustos 1999)
5 notes · View notes