#Bekri Çeşnici
Explore tagged Tumblr posts
yurekbali · 3 years ago
Text
Tumblr media
Hatay: Defteri Olan Meyhane / Bekri Çeşnici Meyhaneyi meyhane yapan nedir? Nedir insanları, evlerine gitmek dururken sigara dumanının bol olduğu mekâna çeken şey? Meze desen, evde de âlâsı olur. İçki desen, bakkaldan alıp evde de içersin. En çoğu, evin hanımının, “Şu zıkkımı içmesen olmuyor mu?” sözlerine boyun eğersin. Ama yine de olmuyor. Kimileri, evin yolunu tutmak varken meyhanenin şu dönemlerde buğulu kapısını açıp masaya kurulmayı yeğliyor. Ve meyhanelerimizin en baş müşterileri, şairler, yazarlar, ressamlar, oyuncular, gazetecilerdir. Ama ne gariptir ki Türkiye’nin sanat ve düşün merkezi olduğu kadar meyhanelerinin odağı da olan İstanbul’un Asya yakasında, içkili lokanta boldur da yakın zamanlara kadar pek meyhane yoktu. Birkaç tektekçi, Gramatikos gibi tarihe karışmış küçük meyhanelerin dışında, Kadıköy yakasında bir zamanlar bir Koço, bir de Todori vardı ki bu sonuncusu da bir dönemle birlikte yok oldu gitti. 1967’de Kadıköy’de bir zamanlar “Kumluk” tabir edilen yerde, Hatay Lokantası açıldığında, birden sanatçıların uğrak yeri olmasının nedeni, belki biraz da bu yokluktu. Bu yokluğun Hatay’ın birden parlamasındaki etkisini nasıl yadsıyamaz isek Hataylı Ali Demir’in açtığı yere 75’te garson olarak giren, dört yıl sonra da ortak olan Mehmet Ali Işık’ın, alçak gönüllü ve sevimli kişiliğinin rolünü de göz ardı edemeyiz. Nitekim artık emekli olan Ali Demir’in yerine dükkândaki görevi üstlenen Tevfik Demir de hemen bu gerçeği vurguluyor. 1967’de açılması ve 75’te Mehmet Ali Işık’ı da kadrosuna almasıyla Hatay, Kadıköy’ü mekân etmiş yazar çizeri, şairi nasıl sevindirdiyse, 1986 yılında, “temerrütten tahliye edilip” kapanmasıyla da öylesine üzmüştür. Lale Filoğlu, Cemal Süreya’nın Hatay’ın kapanması üzerine, 1986’da Milliyet Sanat Dergisi’ndeki günlüğüne “Hatay Öldü” diye başladığını yazıyor. Ama bütün ölümler gibi erken olan ölümüyle bizi öksüz bırakan Cemal Süreya’yı, Hatay öksüz bırakmaz. Biraz sonra Bostancı’da vapur iskelesinin arkasında, Bağdat Caddesi’nin daralıp demiryoluyla kol kola girdiği yerde yeniden açılır Hatay. Ve o Hatay’ı şöyle anlatır Cemal Süreya, Filoğlu’na: “Hatay bir içkievi. Ama biz sanatçıların özellikle Kadıköylülerin hayatında, içkievi niteliğini aşan bir ağırlığı da olmuş. Evimiz olmuş bizim.” Duvarlarına yazarların fotoğrafları, dergi sayfaları asılan bir yer olmuş Hatay. Defteri olan tek meyhane belki de. Cevat Dereli, Burhan Uygur, Edip Cansever gelir, o deftere resim yapar, şiirler yazarlar. Yüzlerce şairin dizeleri, birbirleri için yazdıkları satırlar... “Bir kahvedir aynı zamanda. Çay içmeye de gidebilirsin. Ben birçok yazımı orada yazdım. Posta kutusu: Mektuplarım oraya gider. Emanetçi: Bavulumu on gün orada bıraktım. Bir taşra lokantası gibidir, yemek yemek şart değildir.” Hatay Lokantası deyince Cemal Süreya’yı anmamak olmaz. Ama yalnız o mu var, Cevat Dereli, Arif Damar, Tevfik Akdağ, Refik Durbaş, Mehmed Kemal (Duvardaki yazılarının çokluğuna bakınca, ‘Maşallah Mehmed Kemal buraya bir girmiş, giriş o giriş, hiç çıkmamış’ diyesiniz geliyor. Oysa o şimdilerde Etiler’de oturduğundan artık az gelir olmuş Hatay’a). Salâh Birsel, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ece Ayhan, Sabahattin Kudret Aksal, Atilla Tokatlı, Behzat Ay ve daha niceleri, Hatay’ı mekân tutmuşlardır. Ve Cemal Süreya’nın sözünü ettiği Hatay’ın defterleri şu günlerde, ünlülerin dizeleri ve desenleriyle dolu olarak sekizinci cildine varmıştır. Hatay’da imza günleri yapılır. Yakında Sabahattin Kudret Aksal’ın imzası olacak. Duvarlarda resim sergileri vardır. Bu hafta Sevinç Karaca’nın sergisi vardı. Kısacası kendine özgü bir yer, bir ��enlik mekânıdır Hatay. Ve Hatay direnir. Neye mi? Toplumun direnemediği arabeske direnir. Orada arabesk yoktur. Hatta çok güzel özgün bir Münir Nurettin bandı olmasına karşın, onu da ardından arabesk istemesinler diye herkese çalmazlar. Hatay’ı anlatırken mönüyü değil defterleri, resimleri, ressamları, ozanları anlatmak kaçınılmazdır. Tevfik Bey’e, “Buranın spesiyalitesi nedir” diye sorduğumda, “Humus, acılı köfte, lahmisini, içli köfte” yanıtını alınca şaşırıyorum. Masadaki heykeltıraş arkadaş da benim gibi şaşkın. “Ben burayı öylesine sanatçılarla özdeşleştirmişim ki adının Hatay olması bile bölgeyi çağrıştırmamıştı” diyor. Oysa Hatay mezenin lezzetli, fiyatın pahalı olmadığı bir yer olarak da ilginç. Hatay’dan ayrılırken “Neden buraya daha sık gelmiyoruz” diye soruyoruz kendi kendimize. - Bekri Çeşnici (Ali Sirmen), Hatay: Defteri Olan Meyhane (Cumhuriyet Dergi, 17 Şubat 1991) - Fotoğraf: Süha Derbent (Mehmet Ali Işık, Hatay Lokantası Defterleri ile)
23 notes · View notes