Tumgik
#Başbakan Celâl Bayar
naaber1 · 3 years
Text
Bir Gül Bin Matem
Tumblr media
Atatürk’ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova’da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara’ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu. Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana’ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs’ta Ankara’ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul’a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu.
Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı’nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul’a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938’de Hatay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi Atatürk’ü çok sevindirip moralini düzeltti. Temmuz sonlarına kadar Savarona’da kalan Atatürk’ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O’nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu.
Tumblr media
Atatürk hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938 günü vasiyetini yazdırdı ve bütün mal varlığını belirli şartlarla, genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi'ne bıraktı. Kız kardeşine, manevi çocuklarına ve İsmet İnönü'nün çocuklarına para yardımı yapılmasını belirtti. Ayrıca Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna da belirli miktarlarda yardım yapılmasını istedi. Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara’ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı.
Hastalık giderek ilerliyordu ve Atatürk'ün karnında yeniden su toplanmıştı. Ekim ayında yeniden su alma işlemi yapıldı. İşlemin ardından 16 Ekim 1938 günü öğleden sonra Atatürk ağır bir komaya girdi. Hükûmet, ulusu Atatürk'ün sağlık durumundan haberdar etmek amacıyla 17 Ekim 1938'den itibaren Anadolu Ajansı aracılığı ile resmi tebliğler yayınlamaya başladı. Atatürk girdiği komadan 21 Ekim günü çıktı.
Çok istemesine rağmen sağlık durumu elvermediği için 29 Ekim 1938 günü Ankara'da cumhuriyetin onbeşinci yıldönümü kutlamalarına katılamadı. 29 Ekim 1938’de kahraman Türk Ordusu’na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!” sözü ile Türk Ordusu’nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda “Türk vatanının ve Türk’lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır” diyerek Türk Ordusu’na olan güvenini belirtmiştir.
Atatürk 1 Kasım 1938’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu’nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.
Tumblr media
Atatürk’ün hastalığı tekrar şiddetlendi. O anda yanında bulunan Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri  Hasan Rıza Soyak anlatıyor.
"Saat 18.00'den sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim; çok geçmeden fenalaştığını telefonla bildirdiler (saat 18.55). Telaşla hususî daireye koştum; yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu. Odaya girdiğim zaman Atatürk'ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış, oturuyor ve mütemadiyen öğürerek: "Allah kahretsin" diye söyleniyordu; ara sıra da hizmetçilerin tuttukları tasa koyu kahverengi bir mayi (pıhtılaşmış kan) çıkarıyordu.
Nöbetçi Doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar; bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu:
"Saat kaç?.."
Cevap verdim: "7.00 Efendim."
Aynı suali bir iki defa daha tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık; başucuna sokuldum:
"Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?.." diye sordum.
"Evet!.." dedi.
Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: "Dilinizi çıkarır mısınız efendim?"
Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi: "Lütfen biraz daha uzatınız!.." Nafile!.. Artık söyleneni anlayamıyordu; dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp'e dikkatle baktı ve "Aleykümselam" dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi"
9 Kasım günü ve gecesi bu ağır koma devam etti. Ertesi gün, gün doğduktan sonra Mustafa Kemal Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. O sabah aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler…
Tumblr media
Atatürk, söz konusu günde, 1939 yılından itibaren günümüze kadar her yıl farklı şekillerde anılmıştır. 1939 yılından 1960 yılına dek düzenlenen anma programlarında yas hep ön planda olmuş, 1960 yılından itibaren ise Atatürk için bir gün yas tutulmaya devam edilmekle birlikte 10-16 Kasım tarihleri arası Atatürk Haftası olarak isimlendirilmiş ve Atatürk bir hafta boyunca çeşitli etkinliklerle anılmaya başlanmıştır.
Atatürk ile ilgili olarak “yas” ya da “milli matem” gibi kavramlar doğal olarak ilk defa onun ölümüyle birlikte, 10 Kasım 1938’de kullanılmaya başlanmıştır.
10 Kasımlarda Atatürk’ü anma programları  zaman içinde değişimler yaşamıştır. Atatürk’ün vefatının ardından onu anmak için 10 Kasım 1939’da düzenlenen ilk anma programı, dönemin Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından Atatürk’ün vefat ettiği saatte, önceden görevlendirilmiş bir kişi tarafından ayakta beş dakikalık saygı duruşuna davet edileceklerdir. Sonrasında bir hatip, Atatürk’ün hayatı, memleket ve millet için yaptığı hizmetler hakkında bir hitabede bulunacak ve ardından Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün,10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün ölümünden hemen sonra söylediği beyannamesi okunarak anma töreni son bulacaktır.
Okullarda yapılacak olan törenlerle ilgili olarak yapılan düzenlemeler de diğerlerinden çok farklı değildir. Saat 09.05’te Atatürk’e saygı duruşunda bulunulacak ve ardından bir öğretmen tarafından Atatürk’ün hayatı, memleket ve millet için yaptığı hizmetleri hakkında kısa bir konuşma yapılacak ve törenin sonunda, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün söz konusu beyannamesi okunacaktır.
Basına yönelik yapılan düzenlemede ise yurt içinde yayımlanan bütün gazetelerden, baş sayfalarının siyah çerçeve içine alınması istenmiştir. Ayrıca gazetelerden, Atatürk’ün hayatını ve eserlerini anlatan, insanlarda Atatürk’ün ölümünden kaynaklanan acıyı ifade eden ve “Kemalizm’in” sonsuza kadar yaşayacağını belirten yazılar yazılması talebinde de bulunulmuştur. Radyoya yönelik yapılan düzenlemelerde en çok dikkat çeken husus radyo yayınlarının sadece sabah, öğlen ve akşam olmak üzere günlük haber vermekle sınırlandırılmış olmasıdır.
Başkent Ankara’daki tören ise saat 09.05’te, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün katılımıyla, Atatürk’ün Etnografya müzesinde bulunan kabri başında yapılan saygı duruşuyla başlamıştır.25 Beş dakikalık saygı duruşunun ardından, İnönü beraberinde bulunan Kâtibi Umumisi Kemal Gedeleç, General Kâzım Gökçe, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Seryaveri, Kalemi Mahsus Müdürü ve yaverleriyle birlikte Atatürk’ün kabrine çiçek koymuş ve binadan ayrılmıştır. Ardından TBMM Reisi Abdülhalik Renda, Başbakan Dr. Refik Saydam ve milletvekilleri Atatürk’ün kabrini ziyaret etmişlerdir. Sonrasında, kordiplomatik namına ABD Büyükelçisi Mac Murray, Atatürk’ün kabrine bir çelenk koymuştur. Bunu, halkın Atatürk’ün kabri önünden saygı geçişi takip etmiştir. Basından anlaşıldığına göre, akşam geç saatlere kadar devam eden ziyaretler sırasında Atatürk’ün kabrine çok sayıda çiçek konulmuştur.
Tumblr media
1939’dan, 1950 yılına kadar süren 10 Kasım Atatürk’ü anma programı ve etkinliklerine bir bütün olarak bakıldığında, 1939 yılına ait anma programının, özellikle de yas kavramı açısından, kendisinden sonraki yıllara da damgasını vurmuş olduğu görülmektedir.
1940 yılı anma programında, Ankara Halkevi’nde yapılacak törenden sonra Atatürk’ün geçici kabrinin bulunduğu Etnografya Müzesi’nin halkın ziyaretine açık bulundurulması gerektiği belirtilirken, ayrıca programa yurt dışında yapılacak anma etkinliklerinin düzenlenmesine yönelik olarak yeni bir madde eklenmiştir.
1944 yılında ise öncekilerden farklı olarak, programdaki “Bu merasimin köylere de teşmiline imkân verilecektir” ifadesi yeni bir düzenleme olarak dikkati çekmektedir. Böylelikle yapılan törenlerin ülkede daha geniş bir alana yayılmasının amaçlandığı görülmektedir. Ayrıca sonraki yıllarda radyonun akşam yayınında da bir değişikliğe gidilmiş ve radyoda Atatürk’ün hayatı, kişiliği, memleket ve millet için yaptığı hizmetler ve Türk inkılâbı hakkında yarım saatlik bir konuşma yapılması kararlaştırılmıştır.
1946’da ise çok partili siyasal yaşama geçilmiş olmasının izlerinin 10 Kasım programlarına da yansıdığına şahit olunmaktadır. Nitekim 1946’daki programa, Atatürk’ü anma toplantılarına diğer siyasi partilerin temsilcilerinin de davet edilmesine yönelik bir ibare konulurken55 1947’de ise o zamana kadar bu tür işlerin organizasyonlarını doğrudan yürüten CHP Genel Sekreterliği, artık yapılacak anma törenlerinde neler yapılması gerektiği konusunda bir ayrıma gitmiş ve CHP teşkilatlarını ilgilendirmeyen konuların takibini hükümete bırakmıştır.56 Tüm bunlara karşın, programlarda köklü bir değişim yaşanmamış, 1939’daki program, sonraki yıllarda da büyük ölçüde uygulanmış ve bu nedenle de 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinlikleri sürekli kendini tekrarlayan bir hale dönüşmüştür.
1950 yılından itibaren, CHP başta olmak üzere, diğer partiler de hükümetin belirlediği resmi törenlerin haricinde, alternatif törenler yapmaya başlamışlardır.70 Muhalefet partisi CHP, daha önce DP’nin de yaptığı gibi, 10 Kasımlarda resmi törenlerin dışında alternatif törenler düzenlemiş ve bu törenlerde kendi iktidarı dönemindeki anma programına benzer bir programı uygulamıştır.
10 Kasım Atatürk’ü anma günleri ile ilgili olarak zaman içinde yaşanan değişikliklere karşın, ilk günden itibaren uygulanan ve hiç değişmeyen, varlığını günümüze kadar devam ettirerek artık bir gelenek haline gelmiş davranışlar da sergilenmiştir. Toplumun hatırı sayılır bir kesimi tarafından ve içtenlikle benimsenen bu davranışlar, Atatürk’ün vefat ettiği saat 09.05’te onun anısına saygı duruşunda bulunulması; arabaların kornaları ile birlikte gemilerin, fabrikaların sirenlerini çalması ve tam o anda neredeyse ülkede hayatın tamamen durması;
Anıtkabir’de yapılması şeklinde sıralanabilir. 1939 yılından itibaren süregelen ve artık çok uzun bir süredir yası değil, bir saygıyı ifade eden bu geleneklerin oluşumunda ise 1939 yılındaki ilk anma programı oldukça belirleyici olmuştur.
Tumblr media
10 Kasım Atatürk’ü anma günü zamanla toplum tarafından o kadar benimsenmiştir ki, “milli hassasiyet” gösterilen anma günlerinden biri haline gelmiş ve yıllar içinde ülkenin siyasi atmosferine de bağlı olarak, törenlere katılım sürekli olarak artmıştır. . Dahası, 10 Kasım Atatürk’ü anma günlerinde sergilenen tavırlar, zaman içinde bir “ölçü birimi” haline gelmiş, en azından belli kesimler açısından, Atatürk’ü sevmenin veya benimsemiş olmanın bir ölçütü olarak kabul edilmiştir.
Cumhuriyetimizin Kurucusu Baş Komutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün 83. Ölüm yıl dönümünü saygı ve minnetle anıyor  açtığın yolda gösterdiği hedefe yürüyeceğime söz veriyorum.
Öyküm Ece Sinan
*KAYNAKÇA*
https://www.ytb.gov.tr/ozel-gunler/gazi-mustafa-kemal-ataturkun-olum-yildonumu
http://www.tosya.gov.tr/ataturk-diyor-ki
https://www.devletarsivleri.gov.tr/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nutuk 
3 notes · View notes
mustafakemalimcom · 4 years
Text
Atatürk Ankara'da Yapılan Güreşlerde
Atatürk Ankara’da Yapılan Güreşlerde
Güneş Kulübü tarafından 9 Mart 1938 Perşembe gecesi saat 21’de Ankara Halkevi’nde güreş teşvik müsabakaları tertip edilmişti. Bu güreşle­re Ankaragücü, Demir-Çankaya, Çankaya, Harbiye İdman Yurdu ve Mu­hafız Gücü kulüplerine mensup 35 güreşçi iştirak etmiştir.
Cumhurbaşka­nı Atatürk de ani olarak saat 22’ye doğru yüksek huzurlarıyla güreşleri seyretmek üzere Halkevi’ne gelir.(1)
Beraberin…
View On WordPress
0 notes
b-tonyukuk · 6 years
Text
Atatürk’ün Türk Silahlı Kuvvetlerine Son Mesajı
Ankara Hipodromunda yapılan geçit resminden önce Başbakan Celâl Bayar tarafından okunmuştur. “Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve zor anlarda eziyetten, felâketlerden, belâlardan ve düşman işgâlinden nasıl korumuş ve kurtarmış isen cumhuriyetin bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve araçları ile donatılmış olduğun halde görevini aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.
Bugün, cumhuriyetin onbeşinci yılını devamlı artan büyük bir rahatlık ve kudret içinde kavrayan büyük Türk milletinin karşısında kahraman ordu, sana kalpten teşekkürlerimi sunar ve bildirirken büyük ulusumuzun övünme duygularını da dile getiriyorum.
Türk vatanının ve Türklük toplumunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan oluşan görevini her an yerine getirmeye hazır olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inanç ve güvenimiz vardır. Büyük ulusumuzun orduya verdiği en son sistem fabrikalar ve silâhlar ile bir kat daha kuvvetlenerek büyük bir kendini fedâ etme ve yaşamayı değersiz görmekle her türlü görevi yerine getirmeye hazır olduğunuza eminim. Bu inançla kara, deniz, hava ordularımızın kahraman ve deneyimli komutanları ile subay ve erlerini selâmlar ve övgülerimi bütün ulus karşısında bildiririm.
Cumhuriyet Bayramı’nın onbeşinci yıldönümü hakkınızda kutlu olsun.” 29 Ekim 1938
17 notes · View notes
cinaraslan · 2 years
Text
TARİHTE BUGÜN(28 MAYIS)
1812 - Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Bükreş Antlaşması imzalandı ve 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sona erdi.
1871 - Paris Komünü düştü.
1913 - Osmanlı'da feminist örgüt sayılabilecek Teali-i Nisvan kuruldu.
1913 - Osmanlı feministleri kadın haklarını savunmak için Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti'ni kurdular.
1919 - İstanbul'da tutuklanan İttihat ve Terakki ileri gelenleri, Malta'ya sürgüne gönderildi. Malta sürgünleri olarak adlandırılan bu ilk kafilede 66 kişi yer alıyordu. Sürgünler 20 Kasım 1920'ye kadar sürdü.
1933 - Nasyonal sosyalistler, Almanya Komünist Partisi'nin bütün mallarına el koydu.
1940 - Belçika ve Hollanda Nazilere teslim oldu.
1953 - Kore Savaşı'nda 28-29 Mayıs'ta meydana gelen çarpışmalarda, Türk Tugayı 155 şehit verdi.
1952 - Yunanistan'da kadınlara seçme hakkı verildi.
1958 - Akis dergisi Yazı İşleri Müdürü Yusuf Ziya Ademhan 3 yıl, Başyazarı Metin Toker 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı; dergi de 3 ay kapatıldı.
1960 - Millî Birlik Komitesi, Orgeneral Cemal Gürsel'e MBK Başkanlığı'nın yanı sıra, Başbakanlık, Millî Savunma Bakanlığı ve Başkomutanlık görevlerini de verdi. Orgeneral Gürsel, aynı gün asker ve sivil üyelerden oluşan Bakanlar Kurulu'nu açıkladı. Başbakan Adnan Menderes, Kütahya yolunda tutuklandı. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve yedi bakanın Silahlı Kuvvetler gözetiminde olduğu açıklandı.
1984 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren, "aydın" tartışması için Manisa'da konuştu: "Birinci Cihan Harbi'nin sonunda memleket işgale uğradığı zaman, Atatürk Kurtuluş Savaşı'nı başlattığında, İstanbul'da, 'Bu savaş deliliktir. Kurtuluş çaresi ya Amerikan mandası ya İngiliz mandasıdır.' diye tutturan aydınlar vardı. Ben böyle aydınları ne yapayım?"
1984 - Bayrampaşa Cezaevi'nden dördü Devrimci Sol, biri Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) yöneticisi 5 kişi firar etti.
2013 - Taksim Gezi Parkı olayları başladı.
DOĞUMLAR
1925 - Bülent Ecevit, Türk devlet adamı, gazeteci ve politikacı (ö. 2006)
ÖLÜMLER
1986 - Edip Cansever, Türk şair (d. 1928)
Azerbaycan Cumhuriyet Günü
0 notes
Text
ATATÜRK’ÜN HAYATA GÖZLERİNİ YUMDUĞU GÜN
ATATÜRK’ÜN HAYATA GÖZLERİNİ YUMDUĞU GÜN
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 1938 yılının başlarında iştahsızlık ve halsizlik hissetmeye başladı. Vücudunun çeşitli yerlerinde kaşıntılar meydana geliyor ve burun kanamaları güçlükle önleniyordu. Bu kaşıntıların Çankaya Köşkü’ndeki karıncalardan meydana geldiği öne sürüldü ve köşk ilaçlanmaya alındı. Atatürk de özel bir kür tedavisi için Yalova Termal’e gönderildi. Termal Otelde, 22 Ocak 1938 günü Atatürk’ü muayene eden Dr. Nihat Reşat BELGER, karaciğer rahatsızlığından kuşkulandı ve Atatürk’e siroz teşhisi koydu. Ne olduğunu esasında Allah’tan başka kimse bilemezdi. Çünkü “ECEL GELMİŞ DİVÂNE; BAŞ AĞRISI BAHANE!” diye Atasözümüz vardır. Doktor BELGER’İN mutlak surette perhiz yapmasını tavsiye ettiği ATATÜRK, Termal Oteldeki tedavisine bir süre daha devam etti. Ancak doktorların bütün itirazlarına rağmen 01 Şubat 1938’de tedaviyi yarıda bırakarak Bursa’ya hareket etti.
ATATÜRK’ÜN sağlık durumunun ciddiyet göstermesi hükümeti de telaşlandırdı ve Başbakan Celâl BAYAR, Avrupa’dan iki hekim getirtilmesini önerdi. ATATÜRK, o günlerdeki Hatay sorunu yüzünden hastalandığının dışarıda duyulmasının iyi olmayacağını düşündüğünü belirterek bunu reddetti ancak Türk doktorlarının kapsamlı bir muayene yapmasını kabul etti. 06 MART 1938 günü beş Doktor Çankaya Köşkü’nde ATATÜRK’E bir ameliyat yaptılar ve siroz hastalığı teşhisini yinelediler. ATATÜRK’ÜN kesinlikle perhiz yapmasını ve yoğun çalışma temposunu da biraz düşürmesini istediler. ATATÜRK, bu önerilere olumlu yanıt verdi. Bu muayeneden bir süre sonra Başbakan Celâl BAYAR’IN tavsiyesi üzerine PARİS TIP FAKÜLTESİ’NDEN Profesör DR. Noel FİSSİNGER, Ankara’ya davet edildi. FİSSİNGER, ATATÜRK’E, “Efendim, büyük savaşlar kazanmış olabilirsiniz,  ancak bu olayda vaka sizsiniz ve ben de sizin komutanınızım, lütfen bu hususu unutmayınız” telkininde bulunmuştu. Fransız doktorun sözleri, tavsiyeleri ve tavırlarından memnun kalan ATATÜRK, doktorun tavsiyelerini ciddi bir şekilde uygulamıştır.
ATATÜRK’ÜN rahatsızlığı ve özellikle Avrupa’dan doktor getirtilmesi, dünyada geniş yankı buldu. Ölmek üzere olduğu ve siyasi mirasını kime bırakacağı yönündeki haberler üzerine ATATÜRK tüm dünyaya sağlıklı olduğunu göstermek isteyerek 19 MAYIS 1938 günü Ankara Stadyumu’nda halkın karşısına çıktı. Bu, Ankaralıların karşısına son kez çıkışı oldu. Kutlamalar çok parlak geçti, o günün anısına Ankara Stadyumu’nun adı 19 MAYIS Stadyumu olarak değiştirildi.
ATATÜRK, aynı gün törenden sonra, Hatay sorunu ile ilgili olarak MERSİN’E hareket etti ve daha sonra ADANA’YA geçti. Yapılan askeri geçit törenleri ile ordunun başında olduğunu gösterdi. Bu törenler işe yaradı, dış basında çıkan hastalık ve “ÖLÜYOR” tarzı haberler kesiliverdi. Ancak bu seyahat ATATÜRK’ÜN hastalığını iyiden iyiye arttırmıştı. ATATÜRK 26 MAYIS 1938 günü son defa ANKARA’DIN ayrıldı, İstanbul’a hareket etti.
05 EYLÜL 1938 günü ATATÜRK, vasiyetini yazdı ve bütün malvarlığını belirli şartlarla, genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bıraktı. Kız kardeşine, manevi çocuklarına ve İsmet İNÖNÜ’NÜN çocuklarına para yardımı yapılmasını belirtti. Ayrıca Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na da belirli miktarda yardım yapılmasını istedi.
06 EYLÜL 1938’de Fransız Doktor FİSSENGER üçüncü defa İstanbul’a geldi. ATATÜRK’ÜN karnında biriken su iyice artmıştı. O gün ATATÜRK’ÜN karnından tam altı litre su alındı. 18 EYLÜL 1938’de Başbakan Celâl BAYAR, Dolmabahçe Sarayı’na geldi ve dört yıllık ekonomik plân dosyasını sundu. ATATÜRK, ülke ekonomisi için çok önem taşıyan projelerin gerçekleşmesi için Türkiye’nin önünde en fazla üç yıl olduğunu, bir dünya savaşı çıkacağını ve bir an önce bu projelerin hayata geçirilmesini istedi.
Hastalık giderek ilerliyordu ve ATATÜRK’ÜN karnında yeniden su toplanmıştı. Ekim ayında yeniden su alma işlemi yapıldı. İşlemin ardından 16 EKİM 1938 günü öğleden sonra ATATÜRK ağır bir komaya girdi. Hükümet, ulusu ATATÜRK’ÜN sağlık durumundan haberdar etmek amacıyla 17 EKİM 1938’den itibaren ANADOLU AJANSI aracılığı ile resmî tebliğler yayınlanmaya başladı. ATATÜRK, girdiği komadan 21 EKİM günü çıktı. Çok istemesine rağmen sağlık durumu elvermediği için 29 EKİM 1938 günü ANKARA’DA Cumhuriyetin on beşinci yıldönümü kutlamalarına katılamadı. Bayram nedeniyle Ankara’da düzenlenen törenlerde Türk Ordusu’na hitaben yazdığı bayram konuşmasını Başbakan Celâl BAYAR okudu. ATATÜRK’ÜN T. B. M. M. Beşinci dönem dördüncü yasama yılını açış konuşmasını da 01 KASIM 1938’de Başbakan Celâl BAYAR okudu.
07 KASIM 1938 günü son defa karnından su alınma işlemi yapıldı. 08 KASIM 1938 akşamı saat 19’da ATATÜRK doktoru Neşet Ömer İRDELP’E bakarak “ALEYKÜMSELÂM” dedi ve son büyük komaya girdi.
09 KASIM günü ve gecesi bu ağır koma devam etti. ATATÜRK, 10 KASIM 1938 Perşembe sabahı saat 09’u 5 geçe, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
ATATÜRK’ÜN naşı 16 KASIM 1938 günü Dolmabahçe Sarayı tören salonunda katafalka konuldu.
Cenaze namazı 19 KASIM 1938 Günü Dolmabahçe Sarayı’nda kaldırıldı. Cenaze aynı gün Yavuz Zırhlısı ile İzmit’e, oradan da aynı günün akşama saat 20.30’da Ankara’ya götürüldü. Ertesi gün (20 KASIM 1938) Ankara’da başta Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ olmak üzere devlet erkânı tarafından karşılanan cenaze T. B. M. M. Önünde hazırlanan katafalka konuldu.
21 KASIM 1938 günü yabancı devletlerden gelenlerin de katıldığı bir cenaze töreni ile Ankara Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine konuldu.
ATATÜRK’ÜN ölümden 15 yıl sonra 10 KASIM 1953’de ATATÜRK’ÜN cenazesi Ankara Etnografya Müzesi’nden alınarak törenle ANITKABİR’E getirilmiştir. Allah, sonsuz rahmet eylesin ve ruhu şad olsun. Gazi Mustafa Kemal gibi bir lider bir daha da bu dünyaya gelmez.
3 notes · View notes
yemisenlioglu · 5 years
Photo
Tumblr media
____☀️🇹🇷cCc T.C. cCc ____ Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Ordularına Mesajı Ankara Hipodromunda yapılan geçit Töreninden önce Başbakan Celâl Bayar tarafından okunmuştur. Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve zor anlarda eziyetten, felâketlerden, belâlardan ve düşman işgâlinden nasıl korumuş ve kurtarmış isen cumhuriyetin bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve araçları ile donatılmış olduğun halde görevini aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. Bugün, cumhuriyetin onbeşinci yılını devamlı artan büyük bir rahatlık ve kudret içinde kavrayan büyük Türk milletinin karşısında kahraman ordu, sana kalpten teşekkürlerimi sunar ve bildirirken büyük ulusumuzun övünme duygularını da dile getiriyorum. Türk vatanının ve Türklük toplumunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan oluşan görevini her an yerine getirmeye hazır olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inanç ve güvenimiz vardır. Büyük ulusumuzun orduya verdiği en son sistem fabrikalar ve silâhlar ile bir kat daha kuvvetlenerek büyük bir kendini fedâ etme ve yaşamayı değersiz görmekle her türlü görevi yerine getirmeye hazır olduğunuza eminim. Bu inançla kara, deniz, hava ordularımızın kahraman ve deneyimli komutanları ile subay ve erlerini selâmlar ve övgülerimi bütün ulus karşısında bildiririm. 🇹🇷Laik CUMHURİYET Fazilettir... 🇹🇷Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene.... ☣️☀️🇹🇷cCc @yemisenlioglu1 cCc https://www.instagram.com/p/B1oTmcChUC_UDjHKDat5sTw3B6sB_EWoSJ-CqY0/?igshid=1v92ksnqhjfv9
0 notes
yazardegilim · 8 years
Text
“yanlış okumadınız. bu bir şaka yahut edebi sanat değil. mustafa kemal hastalığı nedeniyle değil hatay uğruna ölmüştür. üstelik bunun olacağının da bilincindedir. onun en büyük hayali bir gün bu vatan uğruna ölmekti. nitekim öyle de oldu. tüm tavsiyeleri reddederek hastalığı boyunca normal insan gayretinin üzerinde gayret gösterdi. komadan çıktığı gün dahi çalışmalarını sürdürdü. kendisini bir an olsun düşünmedi vatanı için ölüme yürüdü ve asla tereddüt etmedi. gelin, atatürk'ün son iki yılında neler yaptığına bakalım. 20 temmuz 1936: montrö sözleşmesi imzalanır ve lozan'da kabul ettirilemeyen hususlar batılı devletlere kabul ettirilir. mustafa kemal aynı gün kızı sabiha gökçen'e telgraf çeker: montrö bitti, sırada hatay sorunu var. 10 aralık 1936: atatürk, ankara palas’ta fransız büyükelçisi henri ponsot ile görüşür. türkiye'nin taleplerini bildirir. 16 ocak 1937: atatürk’ün, cenevre’de bulunan afet inan’a mektubu: “hatay üzüntüsüne, conker’in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin!” 22 ocak 1937: atatürk kurun (vakit) gazetesinde asım us imzasıyla hatay davasıyla ilgili olarak yazılar yazmaya başladı: “…acaba fransız devlet adamlarının bu işi böyle çıkmaza sokmaktan maksatları ne olabilir? …biz artık fransız devlet adamlarına hitap etmeye gerek görmüyoruz. bundan sonra fransızların kendi menfaatleri namına dostları ve müttefikleri olan devletlerin gerçeği yakından görerek durumun gereğine göre hareket etmelerini istiyoruz!” 23 ocak 1937: atatürk kurun (vakit) gazetesinde asım us imzasıyla hatay davasıyla ilgili olarak yazar: “zavallı fransa, bugün kendisine pek mütemayil bir dostunu daha kaybetmek üzeredir” 27 ocak 1937: atatürk kurun (vakit) gazetesinde asım us imzasıyla hatay davasıyla ilgili olarak yazar: “türkiye cumhuriyeti çok haklı olduğu hatay davasını ortaya atarken bunun bütün sonuçlarını düşünmemiş olduğunu kim iddia edebilir? dava uluslar arası olmuştur. davasında haklı olan türkiye’dir. artık dinlenilecek sözün kimin ağzından çıktığına çok dikkat etmelidir. türkün sözü, türkün haklı ve yerinde sözü türk’ün kendisidir. ona uymamak, onu tanımamak, onu hiçe saymak, buna cesaret gösterenlerin düşünmedikleri akıbetle karşılaşacaklarına asla şüphe etmemelidir” aynı gün cenevre’de milletler cemiyeti toplantısında hatay’ın bağımsızlığı kabul edilir. 13 haziran 1937: atatürk’ün, çiftliklerini hazineye bağışlaması nedeniyle millet ve meclis adına kendisine teşekkür telgrafı çeken başbakan ismet inönü’ye cevabı: “ söz konusu olan hediye, yüksek türk milletine benim asıl vermeği düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymete sahip değildir. ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere türk milletine canımı vereceğim!” 29 ekim 1937: atatürk, cumhuriyet balosu balosunda fransa büyükelçisi henri ponsot’yla sohbet etti: “…ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. onu almasam edemem. büyük millet meclisi’nin kürsüsünden milletime söz verdim: hatay’ı alacağım! milletim benim dediğime inanır. sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam!” 30 kasım 1937: hatay'da bağımsızlık kutlamalarına fransız ordusu müdahale etti. aynı gün atatürk ulus gazetesi'ne konuştu. fransa'yı eleştirdi. 25 aralık 1937: atatürk düşmandan kurtuluşu etkinliği için gaziantep'e geldi. "eğer bir gün millet, vatan ve cumhuriyetin yüksek menfaatleri gerektirirse o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek kahramanlıklar göstermeğe hazır bulunduklarına da şüphem olmadığı bilinmelidir!" 22 ocak 1938: atatürk’ün, bazı şikâyetleri üzerine yalova’da prof. dr. nihat reşat belger tarafından muayene edildi. “siroz başlangıcı” teşhisi konuldu. 23 ocak 1938: bu kez istanbul'dan yalova’ya çağrılan prof. dr. neşet ömer irdelp atatürk'ü muayene etti. 2 şubat 1938: bursa'da onuruna verilen baloya katılan atatürk dünyaya "ayaktayım mesajı verdi." balonun sonunda meşhur zeybek oyununu oynadı. 7 şubat 1938: atatürk öksürük ve göğüs ağrısı nedeniyle gece prof. dr. nihat reşat belger tarafından muayenesi edildi. zatürre teşhisinin konuldu. 8 şubat 1938: atatürk, prof. dr. neşet ömer irdelp ve prof. dr. nihat reşat belger tarafından tekrar muayene edildi. 27 şubat 1938: atatürk akşamüzeri şiddetli bir burun kanaması geçirdi. gece balkanları ilgilendiren uluslararası bir toplantı vardı. gitmemek olmazdı. biraz geç kaldıysa da toplantıya katıldı. toplantı saatlerce sürdü. 28 şubat 1938: celal bayar toplantıdan sonra yabancı hekim getirilmesini önerdi. atatürk cevap olarak: “ortada hatay meselesi var; hastalığım dışarıda duyulursa fena olur. dr. neşet ömer’le konuş; bizim doktorlar bir muayene ve konsültasyon yapsınlar..” dedi. 6 mart 1938: atatürk’e, çankaya’da prof. dr. neşet ömer irdelp, prof. dr. akil muhtar özden, dr. hüsamettin kural, dr. ziya naki yaltırım ve dr. asım arar’dan oluşan bir hekim grubu tarafından muayene ve konsültasyon yapıldı. 15 mart 1938: ağrıların ve rahatsızlıkların şiddeti arttı. atatürk celal bayar'a "“çocuk, ne yapacaksan çabuk yap; ben hastayım!” dedi. 28 mart 1938: paris’ten davet edilen prof. dr. fissenger’in ankara’ya geldi ve atatürk'ü muayene etti. içki ve sigarayı bırakmasını, günde 12 saatten fazla yatarak dinlenmesini söyledi. ertesi gün raporunu sundu. 30 mart 1938: hatay meselesi düşünülerek atatürk'ün hastalığı konusunda resmi açıklama yapıldı. atatürk’ün sıhhatinde endişe verici bir durum olmadığı ilan edildi. 17 mayıs 1938: fransız basınında atatürk'ün sağlığının iyi olmadığı haberleri yer aldı. 19 mayıs 1938: yoğun ısrarlara rağmen atatürk dinlenmeyi bırakıp gençlik ve spor bayramı etkinlikleri için stadyuma gitti. saatlerce gösterileri izledi. aynı gün ani bir kararla trenle mersin'e geçti. 20 mayıs 1938: hatay konusunda göz dağı vermek isteyen mustafa kemal askerî birliklerin geçit törenini 45 dakika boyunca ayakta izledi. 21 mayıs 1938: tüm gün mersin'i ve viranşehir'i gezerek denetlemeler yaptı. yorgun düştü. ertesi gün mersin açıklarına geçerek deniz gezintisi yaptı. 24 mayıs 1938: iki günlük istirahatın ardından saat 13.00’de mersin’den hareketle tarsus’a geldi. burada bir saat dinlendikten sonra trenle adana'ya geçti. atatürk parkı önünde piyade ve topçu birliklerinin geçit törenini yine ayakta izledi. akşama doğru fenalaştı. ankara'ya döndü. 29 mayıs 1938: mustafa kemal tekrar fenalaştı. prof. dr. neşet ömer irdelp tarafından muayene edildi. karnının su topladığı tespit edildi. 1 haziran 1938: atatürk hastalığının belli olmaması ve hatay sorununa zarar vermemesi için savarona yatına geçti ve orada kalmaya başladı. 2 haziran 1938: başbakan celâl bayar, içişleri bakanı şükrü kaya, istanbul valisi muhittin üstündağ savarona'ya çağrıldı. basına "istanbul imar planı" için toplantı yapıldığı söylendi. fakat hatay konuşuldu. 8 haziran 1938: prof. dr. fissenger’in çağrı üzerine ikinci defa türkiye'ye geldi. atatürk'ü muayene etti. günde 20 saat yatarak dinlenmesini ve kesinlikle çalışmaması gerektiğini söyledi. 14 haziran 1938: atatürk bu hastalık sebebiyle ölebileceğini hissetmeye başladı. öyle ki manevi kızı afet inan'a "tamamen iyileşme ümidi ve şansı kuvvetlidir." yazdı. 16 haziran 1938: atatürk savarona’ya başbakan celâl bayar, dışişleri bakanı tevfik rüştü aras, içişleri bakanı şükrü kaya ve maliye bakanı fuat ağralı’yı çağırdı. saatlerce çalıştılar. 17 haziran 1938: bir önceki gün yapılan çalışmalara devam edildi. atatürk prof. dr. fissenger’in tavsiyelerini dinlemiyor, günde 10 saatten fazla çalışıyor ve 9 fincan kahve ile iki paket sigara tüketiyordu. 20 haziran 1938: atatürk ve bakanlar yeniden savarona'da toplandı. toplantıya ek olarak mareşal fevzi çakmak da katıldı. çalışmalar kesintisiz 4,5 saat sürdü. 24 haziran 1938: atatürk savarona ile erdek'e geçti ve donanma komutanı amiral şükrü okan’la toplantı yaptı. bu toplantılarda hatay'a yapılacak askeri müdahaleler tartışılıyordu. aynı gece atatürk yüksek ateş nedeniyle fenalaştı. durumu hiç iyi değildi. 27 haziran 1938: atatürk celal bayar'ı savarona'ya çağırdı ve çalışmalara devam etti. 29 haziran 1938: atatürk ve bakanlar savarona'da yeniden toplandı. toplantının istanbul'un imarı konusunda yapıldığı açıklandı. 4 temmuz 1938: türk ordusu fransız hükümeti bilgisi dahilinde hatay'a girdi. 6 temmuz 1938: ordunun hatay'a girişi nedeniyle tüm yurtta gösteriler yapıldı. atatürk gösterilere katılamayacak kadar rahatsızdı. 9 temmuz 1938: atatürk ve bakanlar savarona'da üç saat süren toplantı yaptı. 10 temmuz 1938: atatürk yüksek ateş nedeniyle fenalık geçirdi. hastalığı zatürre şeklinde ilan edildi. 16 temmuz 1938: prof. dr. fissinger üçüncü defa istanbul'a geldi. mustafa kemal'e günde 22 saat boyunca yatakta kalmasını, sigara ve kahveyi kesinlikle tüketmemesini söyledi. 18 temmuz 1938: bir haftadır düşmeyen atatürk'ün ateşi, 36,5 seviyesine indi. 24 temmuz 1938: mustafa kemal celal bayar'la yeniden çalışmalara başladı. 26 temmuz 1938: mustafa kemal, fevzi çakmak ve celal bayar savarona'da toplantı yaptı. 30 temmuz 1938: mustafa kemal bir takım diplomatlarla gün boyu toplantı yaptı. akşam üzeri dış işleri bakanı ve başbakan celal bayar'la çalıştı. 31 temmuz 1938: viyana'dan davet edilen prof. dr. eppinger’in atatürk'ü muayene etti. 1 ağustos 1938: almanya’dan davet edilen prof. dr. bergmann atatürk'ü muayene etti. aynı akşam prof. dr. eppinger ve prof. dr. bergmann tarafından konsültasyon yaptı. 3 ağustos 1938: uyarılara rağmen atatürk çalışmaları sürdürdü. iç işleri bakanı şükrü kaya ile toplantı yaptı. 4 ağustos 1938: atatürk gün boyu çeşitli bakanlarla toplantı yaptı. aynı gece prof. dr. bergmann tarafından muayene edildi. sonraki iki gün boyunca muayeneler devam etti. 15 ağustos 1938: atatürk, dışişleri bakanı tevfik rüştü aras’la toplantı yaptı. 18 ağustos 1938: atatürk hatay'dan gelen ilerde hatay devlet başkanı olacaktayfur sökmen'le toplantı yaptı. 19 ağustos 1938: atatürk moskova büyükelçisi zekâi apaydın, varşova büyükelçisi ferit tek, tahran büyükelçisi enis akaygen, brüksel büyükelçisi cemal hüsnü taray, sofya büyükelçisi şevki berker, bağdat büyükelçisi tahir lütfi tokay ile toplantı yaptı. hatay'a askeri müdahale öncesi diplomatlar uyarıldı. 28 ağustos 1938: atatürk doğu bölgesindeki askeri manevraları tamamlayan fevzi çakmak'a telgraf çekti: "sizin ve tercüman olduğunuz aziz silâh arkadaşlarımın hakkımda gösterdikleri samimî ve asil duygular, o günlerdeki hatıralarımı canlandırdı, heyecanlarımı artırdı." ufukta harekat vardı. 29 ağustos 1938: dinlenmek olmazdı. atatürk celal bayar'la toplantı yaptı. italyan elçisi türk hükümetine güven mektubu sundu. 30 ağustos 1938: zafer bayramı kutlandı. atatürk rahatsızlığı nedeniyle dolmabahçe'den çıkamıyordu. gün boyu celal bayar'la birlikte çalıştı. 3 eylül 1938: hatay millet meclisi açıldı. 5 eylül 1938: atatürk vasiyetini yazdı. sona yaklaştığını hissediyordu. 6 eylül 1938: prof. dr. fissinger dördüncü defa türkiye'ye geldi ve atatürk'ü muayene etti. atatürk'ün durumu ciddiydi. çalışmaması gerekiyordu ama o dinlemiyordu. ertesi gün karnında toplanan su bir operasyonla alındı. operasyonun ardından "biraz olsun rahatladım." diyecek ve hatay meclis başkanı'na telgraf çekmeye gidecekti. 8 eylül 1938: atatürk ölüme meydan okurcasına cenevre toplantısı'na gidecek dışişleri bakanı tevfik rüştü aras’la çalıştı. 9 eylül 1938: atatürk hakkındaki hasta söylentileri yeniden alevlendi. atatürk paris büyükelçisi suat davaz'ı çağırdı ve toplantı yaptı. 10 eylül 1938: atatürk ısrarlara rağmen dolmabahçe sarayı’nda içişleri bakanı şükrü kaya ve budapeşte büyükelçisi behiç erkin’le çalıştı. 17 eylül 1938: atatürk celal bayar'la yeniden toplantı ve iki gün boyunca çalıştı. bayar'a "fazla vaktimiz yok, en fazla üç senemiz var. ne yapacaksak bu dar müddetin içine sıkıştırmaya bakmalıyız. bütçe filân düşünmeye gerek yoktur; memleketin bütün kuvvet kaynaklarını seferber ederek bu işleri yapmak lâzımdır." dedi. 21 eylül 1938: atatürk'ün karnı yeniden su topladı ve büyük sancılar çekmeye başladı. bu nedenle ikinci defa operasyonla karnından su alındı. 26 eylül 1938: atatürk ufak çaplı bir koma atlattı. 27 eylül 1938: komadan çıkan atatürk çalışmalara yeniden başladı. aynı gün müdavi ve müşavir hekimler tarafından muayene ve konsültasyon yapılması. 28 eylül 1938: atatürk, barbaros’u anma nedeniyle denizde düzenlenen ışık oyunlarını dolmabahçe sarayı’nın penceresinden izledi. bunun üzerine halk sarayın etrafına toplandı. geç vakitlere kadar fener alayı düzenlendi. 2 ekim 1938: atatürk cenevre'den dönen dış işleri bakanı tevfik rüştü aras'la toplantı yaptı. 3 ekim 1938: atatürk, dolmabahçe sarayı’nda başbakan celâl bayar ve atina elçisi ruşen eşref ünaydın'la toplantı yaptı. 6 ekim 1938: atatürk yeniden fenalaştı. artık bu işin geri dönüşü olmadığını fark etmiş olacak ki, yazdığı vasiyeti istanbul altıncı noteri ismail kunter’e teslim etti ve ekledi: gerektiği zaman kanunî muamelesini yaparsınız! 7 ekim 1938: ok yaydan çıkmak üzereydi. mustafa kemal bu millete en büyük hediyesi olarak canını vermeye hazırdı. dolmabahçe sarayı’nda mareşal fevzi çakmak ve almanya’daki askerî manevralardan dönen 2. ordu müfettişi orgeneral izzettin çalışlar ile toplantı yaptı. 8 ekim 1938: atatürk yakın dostu kılıç ali'yi saraya çağırdı ve uzunca görüştü. 9 ekim 1938: atatürk celal bayar'la toplantı yaptı. kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı yanına çağırdı. 10 ekim 1938: atatürk, başbakan celâl bayar, londra büyükelçisi fethi okyar, ve eski dostu salih bozok’la görüştü. 12 ekim 1938: atatürk, üç gün boyunca dışişleri bakanı tevfik rüştü aras’la toplantı yaptı. 15 ekim 1938: atatürk kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı yanına çağırdı. 16 ekim 1938: atatürk çok ağır bir komaya girdi. dört gün boyunca komada kaldı. ankara hareketlendi. iki resmi açıklama yapıldı. 19 ekim 1938: atatürk komadan çıktı. aynı gece bakanlar kurulu acilen çağırdı. toplantıya girdi. mustafa kemal ölüme alenen meydan okuyordu. doktorlarına tek tek teşekkür etti. 20 ekim 1938: atatürk celal bayar'la hasta yatağında toplantı yaptı. genel sekreteri hasan rıza soyak'a talimat verdi. tüm dünyaya atatürk iyileşti mesajı verildi. 22 ekim 1938: atatürk sadık adamı, genel sekreteri hasan rıza soyak'la görüştü. soyak anılarında atatürk'ün kendisine: "gel bakalım, ne dersin; biz gittik, geldik! bu doktorlar insana âdeta can veriyorlar!” yazdı. 24 ekim 1938: atatürk en küçük manevi kızı ülkü ile görüştü. 25 ekim 1938: cumhuriyet bayramı yaklaşıyordu. atatürk hasan rıza soyak'ı yanına çağırdı ve tam üç saat boyunca yatağı başında orduya göndereceği mesajı üzerinde çalıştı. 26 ekim 1938: atatürk kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı yeniden yanına çağırdı. 27 ekim 1938: atatürk meclis konuşması için celal bayar'la 40 dakika boyunca hasta yatağında çalıştı. 29 ekim 1938: atatürk ilk defa cumhuriyet bayramı'na katılamamıştı. ataları onlara gelememişti fakat halk atasına koştu ve sarayın önünde kutlamalar yapıldı. atatürk yatağından kalkıp balkona çıktı ve dakikalar boyunca halkı selamladı. 3 kasım 1938: atatürk rahatsızlandı ve muayene edildi. 4 kasım 1938: atatürk celal bayar'ı çağırdı ve toplantı yaptı. 5 kasım 1938: atatürk kız kardeşi makbule ve kızları afet ile sabiha'yı son kez yanına çağırdı. muhtemelen hakk vuku bulmadan evvel onları son bir kez görmek istemişti. 6 kasım 1938: atatürk yeniden rahatsızlandı. karnı yeniden su toplamıştı. ertesi gün üçüncü defa operasyonla karnından su alındı. 8 kasım 1938: atatürk üçüncü defa komaya girdi. 9 kasım 1938: atatürk tüm günü komada geçirdi. 10 kasım 1938: atatürk sabah saatlerinde sayıklamaya başladı. yanındakiler "ve aleykümselam" dediğini işitti ve sabah 9:05'te hakkın rahmetine kavuştu. 29 haziran 1939: hatay meclis'i türkiye'ye katılma kararı aldı ve vatan toprağına katıldı. “ mustafa kemal vatan için çalıştı, vatan için savaştı ve vakti zamanı gelince vatan toprağı hatay uğruna milletine en büyük hediyesi olarak canını vermekten çekinmedi. ruhu şad olsun.
Alıntıdır.
12 notes · View notes
exxennews · 6 years
Text
Avrupa iki bölümdü
New Post has been published on https://www.bitarafhaber.net/avrupa-iki-bolumdu/
Avrupa iki bölümdü
Harita , 1938 yılındaki Avrupa ülkelerinin durumunu gösteriyor. Almanya ve İtalya’nın renkleri koyu. İkisi üst üste Avrupa’nın yukarıdan aşağısına bir bölge oluşturuyor. Bu yüzden onlara mihver (eksen) devletleri deniliyor. İkisinin de amacı, statükoyu değiştirip sınırlarını genişletmek… Bunu önlemek ve statükoyu korumak isteyen devletler de İngiltere ve Fransa. Küçüklü büyüklü öteki devletler bu cepheleşmede yerlerini belirlemeye hazırlanıyorlar. Türkiye’nin amacı belli: Bu cepheleşme bir savaş haline gelirse, o savaştan mümkün olduğu kadar uzak kalmak.
MİYASE İLKNUR: Atatürk’ün, Cumhuriyet’in 15’inci yıldönümü törenlerine hastalığı dolayısıyla katılamadığını, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasında tedavisinin devam ettiğini hatırlatmıştık. O gün Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri, İstanbul’daki resmi törenlerde bulunduktan sonra okullarına dönerken vapuru sarayın önüne yönlendirmişlerdi. Atatürk’ü, İstiklal Marşı söyleyerek selamlamışlardı. Atatürk de odasının penceresi önüne gidip onlara selam göndermişti. Bu kutlamadan çok duygulanmıştı. Başbakan Celâl Bayar aracılığıyla Ankara’ya gönderdiği mesaj, o gün Hipodrom’daki törende okunmuştu. Bunun arkasından bir de 1 Kasım günü Meclis’in açılışı sırasında Meclis’te okunan bir konuşması var.
ALTAN ÖYMEN: Evet, o konuşmayı da Celâl Bayar okudu. Sonuçta,o konuşmayla da milletvekillerine veda etmiş oldu Atatürk.  Cumhurbaşkanları, malûm, her yıl 1 Kasım’da, Meclis’in yeni toplantı yılının açılışı dolayısıyla Meclis’e hitap ederlerdi. Ülkenin genel durumu üzerindeki görüşlerini bildirirlerdi. Bunu o yıl böyle dolaylı yoldan yapmış oldu Atatürk.
O konuşmada söyledikleri de dış politikamız açısından ilginçtir. Dış politikamızın daha önceki yıllardaki gelişmelerine ek olarak, Hatay sorununun artık çözülme yoluna girmesinin kesinleştiğini açıklamıştı. Türkiye’nin genel dış politika çizgisinin barışçı olduğunu vurgulamıştı. Ve diğer ülkelerle diplomatik ilişkilerimizin bir özetini vermişti.
O arada uluslararası sorunların giderek daha da şiddetlendiğine işaret etmişti. Ama Türkiye’nin bütün sorunlarını görüşmeler yoluyla çözülmesini istediğini, daha önceki yıllardaki 1 Kasım konuşmalarındaki gibi, bir kere daha belirtmişti.  Şimdi burada önümde o konuşmanın o günkü Cumhuriyet’te yayımlanan bir metni var. Sonuç olarak diyor ki:
“Cumhuriyet hükümeti, en yakın komşuları ile olduğu kadar, en uzak devletlerle olan münasebetlerini, dostluklarını, ittifaklarını ona göre tanzim etmeyi bilmiş ve bu sayede harici siyasetimizi sağlam esaslara istinad ettirmiştir.”
Almanya ve Avusturya
-MİYASE İLKNUR: 1938 yılındaki, Avrupa’daki savaş tehlikesi giderek artıyor. Bunun nedenleri üzerinde konuşabilir miyiz? Neden başladı bu büyük savaş tehlikesi?
ALTAN ÖYMEN: Bence birinci neden, Birinci Dünya Savaşı sonunda oluşan koşullar… 1919 ve 1920 yılında, savaşı kazananların kaybedenlere kabul ettirdiği barış koşulları çok ağırdı. Yenilenlerin başındaki Almanya, sadece anavatan topraklarından bir kısmı ile Afrika’daki kolonilerini kaybetmekle kalmamıştı. Aynı zamanda -başta Fransa olmak üzere- galip ülkelere büyük miktarlarda savaş tazminatı ödeme yükümlülüğü altına girmişti. Alman İmparatoru II. Wilhelm, tahtını bırakmıştı. İkinci Alman İmparatorluğu bitmişti. Yeni kurulan Cumhuriyet, ülke içindeki sorunlarla baş edemez hale gelmişti.
Tamamen parçalanıp, bölüştürülen Avusturya-Macaristan imparatorluğu çökmüştü. Topraklarında küçük küçük devletler kurulmuştu. Ama hiçbiri huzura kavuşmamıştı. Çoğunun, gerek kendi içinde, gerek komşularıyla önemli sorunları vardı. Bir kısmının yönetimleri ülkelerinin sınırlarından memnundu. Ama bir kısmı, sınır değişikliği istiyordu.
İtalya ve Rusya
İtalya, Birinci Dünya Savaşı’nı aslında galipler safında bitirmişti. Ama savaş sonundaki toprak paylaşımında umduğunu bulamamıştı. Yeni arayışlar ve çalkantılar içindeydi. Çalkantıların en büyüğü, tabii, Rusya’daydı. Rusya, Birinci Dünya Savaşı’na İngiltere ve Fransa’yla müttefik olarak katılmıştı. Savaşın bitişinden önce ise 1917 devrimini yaşamıştı. Çarlık yönetimi bitmişti. Yerine Sovyetler Birliği’nin kuruluş süreci başlamıştı. O süreçte dış savaştan kurtulmak isteyen Sovyet yöneticileri, gerek Almanya ile gerek Osmanlı Devleti’yle Brest Litovsk’da barış antlaşmaları imzalamışlardı. Batı’daki topraklarından bir kısmından vazgeçmeyi kabul etmişlerdi. Savaş bittikten sonra, o topraklar üzerinde yeni bir Polonya ile Letonya, Litvanya, Estonya kurulmuştu. Çarlık Rusyası topraklarından bir kısmı da, Avrupa’nın doğusundaki devletlere geçmişti. Rusya bu durumdan elbette memnun değildi. Ama o durumu hemen değiştirmeye kalkmak gibi bir niyeti yoktu. Almanya’da komünizm karşıtı hareketlerin geliştiğinin farkındaydı. Almanya’yı kendisi için tehlike olarak görüyordu.
Özetle: Almanya ile İtalya, savaş sonrasındaki yeni Avrupa düzeninden memnun değildi. O düzenin değişmesini istiyorlardı. Bunu gerçekleştirmenin fırsatlarını kolluyorlardı. Onlara ek olarak Avrupa’da statükonun değişmesini tercih eden küçüklü büyüklü başka devletler de vardı.
Diktatörlükler…
-MİYASE İLKNUR: Evet, birinci neden bu. Peki, ikinci neden?
ALTAN ÖYMEN: Savaş tehlikesinin artmasının ikinci nedeni, Avrupa’daki belirli ülkelerin rejimlerinin, önce demokratikleşir gibi görünürken, bunun tam tersine akımların gelişmesiyle, birer birer totaliterleşmesiydi. Bazılarının çok koyu bir diktatörlük haline gelmeleriydi. Yeni diktatörler ihtiyaçları olan “dış düşmanlar” olarak, savaş galibi ülkeleri gösteriyorlardı. “İç düşman” ihtiyacını da ülkelerinin içindeki belirli siyasal ve sosyal gruplar arasından belirliyorlardı. O durum, ülkesine göre değişiyordu. Bazı ülkelerde “iç düşmanlar” komünistler oluyordu. Bazısında Yahudiler, bazısında ikisi birden… Bazısında başka akımlar ve azınlıklar…
Karagömlekliler
Avrupa’daki o totaliter yönetim istekleri, ilk olarak İtalya’da gerçekleşti. 1883 doğumlu, meslek olarak önce öğretmenliği, sonra gazeteciliği seçen, o arada siyasete de merak salıp önce sosyalistliğe, sonra sağcılığa yönelen Mussolini, 1921’de kurduğu Ulusal Faşist Parti’nin milletvekili olarak Meclis’e girmeyi başardı. Kendisine sıfat olarak “II Duce” (Lider) sözcüğünü seçti. İtalya ekonomisinin çöküntüye uğraması sonucunda çoğu işsiz kalan gençleri “Karagömlekliler” grubu içinde örgütledi. Üyeleri, siyah renkli gömleği tercih eden grup, partinin vurucu gücü haline geldi, ülke içinde kitle hareketlerine başladı. Komünist gruplarla çatışmalara girdi. Mussolini de parti lideri olarak, iktidara gelirse yapacağı işler hakkındaki vaatlerini giderek artırdı. Hedefi, sadece ekonomik sıkıntıları gidermek değildi, İtalya’ya eski Roma İmparatorluğu’nun görkemli günlerini geri getirmeyi vaat ediyordu.
1922’de, İtalya’da bir liberal hükümet vardı. Ülkede giderek artan sorunların ve toplumsal hareketlerin üstesinden gelemiyordu. Mussolini, Kral Viktor Emmanuel’i “Ben bu işi başarırım” diye ikna edince, Kral, yeni bir hükümet kurma görevini Mussolini’ye verdi. Sonrası, malûm, Mussolini, kısa zamanda basını, adaleti, eğitim kuruluşlarını, orduyu, sivil toplum kuruluşlarını kontrolü altına aldı. Seçim yasalarını değiştirdi. Öteki partileri kapattı. Kiliseyi etkisi altına aldı. İtalya’nın diktatörü oldu. Eski Roma İmparatorluğu’nun toprakları hakkındaki niyetlerini gerçekleştirme yolunda da adımlar atmaya başladı. Malûm, Roma imparatorluğu bir zamanlar, Akdeniz’in tümüne ve Afrika’nın bir kısmına hâkimdi. Mussolini de, kendini o imparatorluğun “vâris”i sayarak Akdeniz’i kendi denizi gibi görüyordu. Arnavutluk, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye gibi, o denizin etrafındaki ülkeleri de yayılma hedefleri arasında gördüğü muhakkaktı. Bunun zaten Roma radyosuyla birlikte İtalyan basınında da örnekleri görülüyordu.
Afrika’da o zamanki adıyla Trablusgarp, bugünkü adıyla Libya, zaten, 1911’den beri kendi yönetimi altındaydı. Yeni bir hedef olarak o zamanlar Türkiye’deki adı Habeşistan olan Etiyopya’yı seçmişti. 1935’te oraya hücum etti. Savaş, yerli halkın direnişiyle uzun sürse de sonuçta kazanan Mussolini oldu.
Almanya’da Hitler
Almanya’da Hitler’in -1933’te-iktidara gelişi veya getirilişi, seçim yoluyladır. Onun diktatörleşmesinin de ayrı bir hikâyesi var. Daha sonra değiniriz. Ama 1938’de artık, o diktatörleşme sürecini tamamlayarak, Avrupa’daki siyasi ve askeri hedeflerine doğru ilerlemeye başlamıştı. İtalya’yı da yanına alarak, kıt’adaki savaş tehlikesini büyütüyordu.
İspanya’da Franco…
İtalya’nın Etiyopya’daki savaşı devam ederken İspanya’da iç savaş (1936-1939) başlamıştı. Bir yanda Cumhuriyetçiler ve komünistler vardı. Onların karşısında da General Franco’nun askeri güçleri yer almıştı.
İki tarafın da Avrupa’nın öteki ülkelerinden destekçileri vardı. O desteği devletler doğrudan vermiyorlardı. Ama onları oraya “gönüllü birlikler” adı altında gönderiyorlardı. Milletler Cemiyeti kurallarına göre savaşmak resmen yasak ya… O gönüllü birlikleri gönderirken resmen, sanki bundan haberleri yokmuş gibi davranıyorlardı. Cumhuriyetçiler adına savaşan “gönüllüler” Fransa, İngiltere gibi Batılı ülkelerden gönderiliyordu. Franco’dan yana gönüllülerin başında ise Hitler Almanyası’ndan gönderilenler vardı.
1938 yılı Kasım ayına girilirken, Avrupa’nın siyasal tablosu ana hatlarıyla böyleydi. Türkiye’deki olayları anlatırken o tablodaki değişiklikleri de yeri geldikçe anlatacağız.
Çocuk gözüyle: Okula giriş
Okumayı yazmayı teyzemden öğreniyordum. Teyzemin adı Hamiyet’ti. Bir süredir Ankara’daydı. İlkokul öğretmeniyken Gazi Eğitim Enstitüsü’ne girme hakkını kazanmıştı. Orada okuyup ortaokul öğretmeni olacaktı.
Bana alfabeyi, okula gitmeden çok önce söktürmüştü. Zamanın ilkokullarının ilk sınıfında okunan alfabe kitabı, bana başka çocuklara göre çok daha ilginç geliyordu. Çünkü kitapta baştan itibaren kullanılan erkek çocuk adı Altan’dı. Resimlerde görülen şaşkın yüzlü çocuk, Suna adlı kızın karşısındaysa ve elinde top varsa altındaki yazı “Altan ona top at”tı. Bir atın yanındaysa “Altan ata nal al”dı.
1938 yılının Eylül’ünde ilkokula başladım. O zamanki okul kıyafeti tüm devlet okullarında tek tipti. Önlüklerimiz kumlu gri kumaştandı. Adı “önlük kumaşı”ydı. Bir de öğretmenlerin önlüklerinin kumaşı vardı. Saten denilirdi. Simsiyahtı ve daha pahalıydı. Bazı aileler çocuklarının önlüğü ondan olsun isterlerdi. Buna izin verilmezdi. Önlükler genellikle evde dikilirdi. Üzerlerine de beyaz pike veya patiskadan birer yaka takılırdı. Yakanın uçları yuvarlak olacaktı. Biçimini değiştirmek veya ona herhangi bir süs eklemek yasaktı.
Biz o zaman tam bilincine varmasak bile, bunlar, aileler arasındaki gelir farkının okuldaki çocuklara yansımaması için yapılan ve uygulaması sıkı tutulan düzenlemelerdi. Hiçbir öğrencinin giyimiyle kuşamıyla başkalarına karşı üstünlük görüntüsü vermemesi isteniyordu. Öğrencilikte üstünlük, çalışkanlıkla, bilgiyle kendini göstermeliydi.
Bu uygulama, bizim evdeki terbiye sistemine de uygundu. Annem de, babam da doğrudan veya dolaylı olarak anlatırlardı ki, insanın parası olsa bile giyimi kuşamı, yemesi içmesi abartılı olmamalıdır. Herkes birbirine zengin-fakir gözetmeden aynı şekilde davranmalıdır.
Kaynak: CUMHURİYET GAZETESİ
0 notes
cinoldayi-blog · 7 years
Text
Dayidan' mesajlar http://www.cinoldayi.com/347-2/
Atatürk Haftası, 10 Kasım 1938 günü saat 09:05’te yaşamını yitiren Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına düzenlenen; onun yurtseverliği, inkılap ve ilkelerinin anlatıldığı, radyo ve televizyonda Atatürk’ün konuşmalarının kendi sesinden 
dinletildiği, Atatürk’le ilgili filmlerin gösterildiği haftadır. 10-16 Kasım tarihleri arasına karşılık gelir.
10 Kasım günü Anıtkabir ziyaret edilmekte, başkent Ankara’da resmi tören yapılmaktadır. Türkiye’nin genelinde de yas tutulmaktadır. Her yıl 10 Kasım günü, saat
09:05’te trafikteki arabalar durur ve 4 dakika korna çalarak anma etkinliklerine destek verirler. Ayrıca, tüm bayraklar 10
Kasım günü yarıya indirilir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 76.Yılı… Ülkemizde ise bu önemli günde Atatürk saygıyla anılıyor. Ülkemizde her gün bu tarihlerde etkinlikler düzenlenir. Bu önemli gün/hafta ise Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına düzenlenen; onun yurtseverliği, inkılap ve ilkelerinin anlatıldığı, radyo ve televizyonda Atatürk’ün konuşmalarının kendi sesinden dinletildiği, Atatürk’le ilgili filmlerin gösterildiği haftadır.
   Saat 9’u beş gece ülke genelinde sirenler çalınır; rafikteki arabalar durur ve 4 dakika korna çalarak anma etkinliklerine destek verirler. Okullarda resmi bölgelerde törenler düzenlenir; siyasi büyükler ve kişiler Anıtkabir’e bu günde akın ederler. Ülke genelinde Millet Meclisi hariç tüm bayraklar bu günde yarıya indirilir.
  ATATÜRK’ÜN BİZE VEDASI!
Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığının bozulmasına ve ölümüne neden olan hastalık konusunda çeşitli iddialar vardır. Bir karaciğer rahatsızlığına dair hemen herkes aynı fikirdedir. Ancak hastalığın adı konusundaki tartışmalar günümüzde bile devam etmektedir. Atatürk’ün sağlığı 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. 1938 başlarında iştahsızlık ve halsizlik hissetmeye başladı. Vücudunun çeşitli yerlerinde kaşıntılar meydana geliyor ve burun kanamaları güçlükle önleniyordu.
Siroz teşhisi konulması
Bu kaşıntıların Çankaya Köşkü’ndeki karıncalardan meydana geldiği öne sürüldü ve köşk ilaçlamaya alındı. Atatürk de özel bir kür tedavisi için Yalova Termal’e gönderildi. Termal Otel’de, 22 Ocak 1938 günü Atatürk’ü muayene eden Dr. Nihat Reşat Belger, karaciğer rahatsızlığından kuşkulandı ve Atatürk’e siroz teşhisi koydu. Doktor Belger, Atatürk’e mutlak surette perhiz yapmasını tavsiye etti. Atatürk, Termal Otel’deki tedavisine bir süre daha devam etti, ancak doktorların bütün itirazlarına rağmen 1 Şubat 1938’de tedaviyi yarıda bırakarak Bursa’ya hareket etti.
  Fransa’dan doktor getirtilmesi Atatürk’ün sağlık durumunun ciddiyet göstermesi hükümeti de telaşlandırdı. Başbakan Celâl Bayar,Avrupa’dan iki hekim getirilmesini önerse de Atatürk o günlerdeki Hatay Sorunu yüzünden hastalığının dışarıda duyulmasının iyi olmayacağını düşündüğünü belirtti ve bunu reddetti. Türk doktorların kapsamlı bir muayene yapmasını kabul etti. Nihayet 6 Mart 1938 günü beş doktor Çankaya Köşkü’nde Atatürk’e bir konsültasyon yaptılar ve siroz hastalığı teşhisini yenilediler. Atatürk’ün kesinlikle alkolü kesmesi gerektiğini ve yoğun çalışma temposunu biraz düşürmesini istediler. Atatürk bu önerilere olumlu yanıt verdi. Bu muayeneden bir süre sonra Başbakan Celâl Bayar’ın tavsiyesi üzerine Paris Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Noel Fissenger Ankara’ya davet edildi. Fransız doktor Atatürk’ü muayene etti ve diğer doktorların teşhis ve tavsiyeleriyle örtüşen bir tanı-tedavi ortaya koydu. Fransız doktorun sözleri ve tavsiyeleri ve tavırları Atatürk’ü oldukça memnun eder cinstendi. İlk teşhisten sonra Fissinger Atatürk’e “Efendim, büyük savaşlar kazanmış olabilirsiniz ancak bu olayda vaka sizsiniz ve bende sizin komutanınızım, lütfen bu hususu unutmayınız” telkininde bulunmuş ve Atatürk de gerçekten doktorun tavsiyelerini ciddi şekilde uygulamıştır.
Son kez Ankaralıların karşısına çıkışı
Atatürk’ün rahatsızlığı ve özellikle Avrupa’dan doktor getirtilmesi, dünyada geniş bir yankı buldu. Atatürk’ün ölmek üzere olduğu ve siyasi mirasını kime bırakacağı yönündeki haberler üzerine Atatürk tüm dünyaya sağlıklı olduğunu göstermek istercesine 19 Mayıs 1938 günü Ankara Stadyumu’nda halkın karşısına çıktı. O gün son defa Ankaralıların karşısındaydı. Kutlamalar çok parlak geçti hatta o günün anısına Ankara Stadyumu’nun adı 19 Mayıs Stadyumu olarak değiştirildi..
Hatay Sorunu’nun çözülmesi
Atatürk aynı gün törenden sonra Mersin’e hareket etti. Daha sonra Adana’ya geçti. Askeri geçit törenleri yaptırdı ve ordunun başında olduğunu herkese gösterdi. Yaptıkları işe yaramıştı, dış basında hastalık, hatta “ölüyor” tarzı haberler kesildi. Fransızlar Hatay konusunda tüm şartları kabul ettiklerini bildirdiler. Ancak bu seyahat Atatürk’ün hastalığını iyiden iyiye arttırmıştı. Atatürk 26 Mayıs 1938 günü son defa Ankara’dan ayrıldı, İstanbul’a hareket etti.
Atatürk, İstanbul’da 1 Haziran 1938’den 25 Temmuz 1938’e kadar Savarona Yatı’nda kaldı. Yaz sıcakları üzerine tekrar Dolmabahçe Sarayı’na döndü. Bu arada Hatay sorunu da çözüldü ve Türk Ordusu Temmuz ayı başlarında Hatay’a girdi.
Atatürk’ün karaciğerindeki rahatsızlık iyiden iyiye artmıştı. Doktor Fissenger ve Türk doktorların tekrar yaptıkları muayeneler karında su toplanmaya başladığını gösteriyordu
Vasiyeti
5 Eylül 1938 günü Atatürk vasiyetini yazdı ve bütün malvarlığını belirli şartlarla, genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bıraktı. Kız kardeşine ve manevi çocuklarına, İsmet İnönü’nün çocuklarına para yardımı yapılmasını belirtti. Ayrıca Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na da belirli miktarlarda yardım yapılmasını istedi.
6 Eylül 1938’de Fransız doktor Fissenger üçüncü defa İstanbul’a geldi. Atatürk’ün karnında biriken su iyice artmıştı. O gün yapılan su alma işlemi ile Atatürk’ün karnından tam 6 litre su alındı. Fakat buna karşılık Atatürk’ü daha da rahatlatmak için 12 litre su alındığı söylendi. 18 Eylül 1938’de Başbakan Celâl Bayar, Dolmabahçe Sarayı’na geldi ve dört yıllık ekonomik plan dosyasını Atatürk’e sundu. Atatürk ülke ekonomisi için çok önem taşıyan projelerin gerçekleştirilmesi için Türkiye’nin önünde en fazla üç yıl olduğunu, bir dünya savaşı çıkacağını ve bir an önce bu projelerin hayata geçirilmesini istedi.
Komaya girmesi Hastalık gitgide ilerlemekteydi. Atatürk’ün karnında yeniden su toplanmıştı. Ekim ayında yapılan bir işlemle bu su da alındı.İşlemin ardından 16 Ekim 1938 günü öğleden sonra Atatürk ağır bir komaya girdi. Hükümet, ulusu Atatürk’ün sağlık durumundan haberdar etmek için 17 Ekim 1938’den itibaren Anadolu Ajansı aracılığı ile resmi tebliğler yayınlamaya başladı. Atatürk girdiği komadan 21 Ekim günü çıktı. Çok istemesine rağmen sağlık durumu elvermediği için 29 Ekim 1938 günü Ankara’da cumhuriyetin onbeşinci yıldönümü kutlamalarına katılamadı. Bayram nedeniyle Ankara’da düzenlenen törenlerde Türk Ordusu’na hitaben yazdığı bayram konuşmasını Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk’ün hastalığı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkamayışı bayrama hüzün düşürdü.29 Ekim akşamı Ankara’dan dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri Dolmabahçe Sarayı önünden geçerken Atatürk’e büyük sevgi gösterilerinde bulundular. Atatürk’ün TBMM beşinci dönem dördüncü yasama yılını açış konuşmasını da 1 Kasım 1938’de Başbakan Celâl Bayar okudu.
0 notes