#Aydınlanma Çağı Hakkında Bilgi
Explore tagged Tumblr posts
bernamegeh · 1 year ago
Text
Aydınlanma Çağı Düşünürleri ve Bilim Adamları
Aydınlanma Çağı, 17. ve 18. yüzyıllarda özellikle Avrupa’da gerçekleşen bir düşünsel harekettir. Bu dönemdeki düşünürler, bilim, akıl, özgürlük ve eğitim gibi konularda önemli fikirler geliştirdiler. Aydınlanma düşünürleri arasında şu önemli isimleri bulabiliriz: 1. **John Locke (1632-1704):** Bireyin doğuştan gelen haklarına vurgu yapan ve hükümetin bu hakları korumakla yükümlü olduğunu savunan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
deizmnet · 2 years ago
Text
Deizm Nedir ? Kısaca
Tumblr media
Deizm nedir? Deist hareket, Aydınlanma Çağı’nda ivme kazandı. Deistler Tanrı’ya inandılar, ancak Kalvinizm doktrinini reddettiler. Tanrı’nın dünyayı yarattığına ve insanlığı yönlendirdiğine inanıyorlardı. Bazı deistler, insanların gelecekte bir yaşama inandıklarına inanırken, bazıları inanmadı. Deist hareket İngiltere’de ortaya çıktı, ancak hızla Almanya ve Fransa gibi diğer ülkelere de yayıldı. O zamandan beri yatıştı, ancak bugüne kadar entelektüel bir güç olmaya devam ediyor.
Deizm nedir? ‘Deizm’ kelimesi, ‘tanrısız’ anlamına gelen Latince bir kelimeden türemiştir. 16. yüzyıldan beri, Descartes ‘tanrı tarafından teşvik edilen bilim’ kavramını ortaya attığında, bu akımı tanımlamak için deizm kullanılmıştır. Deizm nedir, Tanrı’nın dünyayı yarattığı ve sonra kendi yaratılışını yönetme işini insanlara bıraktığı fikrini reddeder. Bunun yerine deizm, insanlığın bu dünyada nasıl yaşayacağını keşfetmesine ve bunu yapmak için gerekli zekaya sahip olmasına itibar eder. İnsanlık bu zekayı doğrudan Tanrı’dan almamış olsa da, Deizm’in bir bilgi kaynağı olarak vahiy yerine aklı vurguladığını belirtmekte fayda var. . En ünlü deist muhtemelen ‘Akıl Çağı’ adlı ünlü risalenin yazarı Thomas Paine idi. Deist hareketle ilişkili diğer önemli şahsiyetler arasında, tümü 17. yüzyılda İngiltere’de bilimsel düşüncenin temellerini atan John Locke, George Berkeley ve Thomas Jefferson yer alır. Bilimsel düşünceye ek olarak, bu adamlar ‘The Federalist Papers’ gibi eserlerle siyaset felsefesine öncülük ettiler. Bütün bu adamlar dindar ailelerden geliyordu ama Kalvinizm’i reddettiler ve nihayetinde deizmi benimsediler. İnançlarını, en mantıklı ve evrensel yasalarla tutarlı olduğunu düşündükleri şeye göre organize ettiler -organizm olarak bilinen bir kavram.
Organizm, Jefferson’ın yazılarının çoğunu deizm sorusu etrafında organize eden şeydir. Jefferson, organize bilgi birikiminin sonunda ilahi gerçeğe – doğal vahiy olarak bilinen – yol açtığına inanıyordu. Jefferson, Graham’la İsa’nın ilahiliği hakkında yaptığı yazışmalara ek olarak, Jefferson’a göre Yeni Ahit İncili’nin kendi versiyonunu da yazdı. İsa’nın tek Tanrı’ya inanan ve vaazlarını özverili sevgi ve hayırseverlik yoluyla uygulayan bir adam olduğunu öne sürdü. Bu ilkelere göre yaşadığı için, kendi güçlerine olan inancıyla manevi aydınlanmaya ulaştı. Yeni Ahit’te İsa’dan hem “Bilge” hem de “Kurtarıcı” olarak söz edilmesinin nedeni budur – o, hem evrensel gerçeği hem de kendine olan kişisel inancıyla ruhsal aydınlanmayı somutlaştırır.
Felsefi bir hareket olarak deizm, vahiy yerine aklı vurgular Tanrı ve insan doğası hakkında bilgi arayışında. Bazı deistler ölümden sonraki yaşamı reddederken, bazıları da ahirete inanır. Günümüzün en ünlü deist’i muhtemelen Thomas Pains’tir – ‘Akıl Çağı’nın yazarı. Çalışmaları, sonunda Aydınlanma döneminde Deist hareketin bir parçası olan birçok kişiye ilham verdi. Deizm, geleneksel Hıristiyan çevrelerindeki bazıları tarafından kötülenmeye devam ederken, modern bilim, fikirlerini çığır açıcı bir bilgi haline gelecek kadar zekice organize edecek kadar önce hurafeleri sorgulayanlara borçludur. Peki neden deizm ?
Deizm nedir?
Deizm, belirli bir dine inanma zorunluluğu olmaksızın daha yüksek bir gücün veya Tanrı’nın varlığına inanan bir inanç sistemidir. Herhangi bir ibadet ve bağlılık içermeyen, bunun yerine evreni Allah’ın yaratıp bir kenara koyduğu fikrine odaklanan bir inanç sistemidir. Bu, Allah’ın insanın ve evrenin işlerine karışmadığı, uzaktan O’nu izlediği anlamına gelir. Deistler, her insanın kendi kaderinden sorumlu olduğuna ve ahlaki ve etik bir hayat yaşayarak bundan en iyi şekilde yararlanması gerektiğine inanır.
Deistler ayrıca herkesin neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirlemek için akıl yürütme ve kendi yargısını kullanma hakkına sahip olduğuna inanır. Bu, bireylerin belirli bir dinin öğretilerine güvenmemeleri gerektiği anlamına gelir.
1 note · View note
eerdemezgi · 3 years ago
Text
Denis Diderot ve Aydınlanma Çağı
Denis Diderot Kimdir ?[1]
Denis Diderot, 5 Ekim 1713 tarihinde Fransa’nın Champagne ilinin Langres kasabasında doğmuştur. Paris’te parlak bir öğrenim yaptıktan sonra, babasının bıçakçı dükkânının başına geçecek yerde, edebiyat mesleğine atıldı. Her konuyla ilgilendi ve romanda, tiyatroda, edebi eleştiride aynı derecede yetenekli olduğunu gösterdi. Gazeteci ve sanat eleştirmeni oldu.
Denis Diderot“yaygın olan düşünüş tarzını değiştirmek için kurulmuştur” dediği Ansiklopedi’yi, Aydınlanma’nın temel metni haline getirme uğraşısı veren en önemli düşünürlerdendir.
Edebiyat alanında da birçok katkısı bulunan Diderot’nun başlıca özelliği romanları şekil ve içeriğinin yanı sıra, felsefi olarak da incelemesiydi. Romantizm akımının öncüsü ve hümanist olan Diderot; zengin kiliseler kontrolünde bir endüstri olarak gördüğü Hıristiyanlık dinini reddetmiş ve birçok aşırı dincinin saldırılarına uğramıştır.
Bütün bunların yanında Diderot, tiyatro alanında da birçok yenilik getirmiş, gerçeği ve toplumsal sorunları sahneye sokmaya çalışmış, kimilerince modern tiyatronun gerekçi ve toplumcu kolunun öncüsü sayılmıştır.
Bütün bunların yanında Diderot, tiyatro alanında da birçok yenilik getirmiş, gerçeği ve toplumsal sorunları sahneye sokmaya çalışmış, kimilerince modern tiyatronun gerekçi ve toplatılmıştır.
Diderot’un bir felsefe öğretisi yoktur. Eserleri arasında en kalıcı olanlar romanları ve özellikle de “Rameau’nun Yeğeni”dir.
Denis Diderot, 31 Temmuz 1784 tarihinde Fransa’nın başşehri Paris’te ölmüştür.
Eserleri:
· Sır Tutmayan Mücevherler
· Gayrimeşru Oğul
· Aile Babası
· Rahibe
· Kaderci Jacques
· Rameau’nun Yeğeni
· Aktörlük Hakkında Aykırı Düşünceler
· Kocaman bir cilt oluşturan Mektuplar’ı ve bu arada özellikle kadın arkadaşı Sophie Volland’a yazdığı mektuplar da ilgi çekicidir.
· Filozofça Düşünceler isimli yapıtı da mahkeme kararınca yakılmıştır.
Ünlü Sözleri
· Yalanın faydası bir defa içindir, gerçeğin faydası ise sonsuz ve ölümsüz.
· İnsanı taş ya da kırık kalpli yapan bu dünyadan gidiyorum. Beni nereye gömerlerse gömsünler.
· Güler yüzle söylenen bir yalanı bir anda yuttuğumuz halde, acı gerçeği ancak damla damla yutarız.
· İnsan, hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeylerle geçirir.
Aydınlanma Çağı Nedir?[2]
· Her konuda akla öncelik tanıyan düşünce sisteminin etkisi ile 18.y.y.'da Avrupa’da bilimde ve felsefede büyük gelişmelerin olduğu döneme Aydınlanma çağı denir. Bu dönemde; Akılcılık, bilim ve teknoloji gelişti. Sanayi devriminin temelleri atıldı.
· Aklın kullanılması ile doğru ve yararlı olan bilgiye ulaşılabileceği savunuldu.
· Gözlem ve deney önem kazandı. Bunun sonucu oluşan bilim dalları gelişti.
· Doğa bilimlerinde Newton fizik ve matematik alanlarında çalıştı. Kopernik dünyanın güneş çevresinde döndüğünü ve güneş sisteminin varlığını kanıtladı. Galilefizik alanında çalıştı. Dekart analitik geometriyi geliştirdi.
· Sosyal Bilimlerde akılcı görüş benimsendi. Jean-JacquesRousseau gibi düşünürler toplumsal konuları işlediler.
· Güzel sanatlar ve müzikte ünlü sanatçılar yetişti. (Mozart ve Bach gibi.)
· Avrupa’da siyasal ve sosyal gelişmeler oldu.
Aydınlanma Çağı, aklı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönelme dönemdir. Kant, aydınlanmacılığı, "aklı kullanma cesareti" olarak tanımladığında, genel olarak Aydınlanma Çağı'nın felsefesini vermektedir. 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkıp gelişmiş ve "aydınlanma" fikriyle yaygınlaşmıştır.
Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Öte yandan bilim alanındaki önemli gelişmeler de aydınlanma çağına öncülük eder ve bu çağda ayrıca çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler kaydedilir. Daha 15.yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni keşifler ve icatlar bu süreci hazırlamış, bunun sonunda da "karanlık çağ" olarak değerlendirilen Orta Çağ’ın sonuna gelinmiştir. Deney ve gözlem, aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel yöntemim ilkeleri biçiminde ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir.
Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve Aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren Modernite denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır.
Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Dekart ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa’daki endüstri devrimleri de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda modern yaşamın temelleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi vardır.
[2] Aydınlanma çağı. Türkçe Bilgi. (n.d.). Retrieved February 17, 2022, from https://www.turkcebilgi.com/ayd%C4%B1nlanma_%C3%A7a%C4%9F%C4%B1#post
[1] Denis Diderot Kimdir. Biyografi. (n.d.). Retrieved February 17, 2022, fromhttps://www.biyografi.net.tr/denis-diderot-kimdir/
1 note · View note
yldrmcengiz1905-blog · 8 years ago
Text
COĞRAFYANIN ORTAYA ÇIKMASI ve GELİŞİMİ
Geçmişte coğrafya farklı kimselere farklı zamanlarda farklı şeyler ifade etmişti şimdi de farklı şeyler ifade etmektedir. Bazılarında uzak yerler ile ilgili imajlar uyandırıp, hiç kimsenin gitmediği yerlere giden cesur kaşifleri hatırlatırken; diğer bazıları içinde coğrafyacı, dünyanın en uzun nehirleri, en yüksek dağları, en büyük şehirleri hakkında ansiklopedik bilgidir. Coğrafya en eski inceleme alanlarından birisidir. İlk coğrafyacı da, diğer tarafta ne olduğunu görmek için bir ağaca tırmanan veya bir akarsuyu geçen insandı. Belki de o kişi hala coğrafyacıların sordukları o soruları kendi kendine sormuştur; orası neresi ve orada ne var? Coğrafya da temelde insanın kendi yapısında bulunan, kendilerininkinden başka ülkeler, yerler hakkındaki eski ve gidilemez merakın ürünüdür. Coğrafyanın ortaya çıkması insanoğlunun kendi çevresi ve başka yerleri tanıma merakının sonucunda olmuştur. Bu kişisel merakın coğrafya olarak nitelenebilecek çalışmalar haline gelmesi M.Ö.1.yüzyılda olmuştur. Bundan önceki çalışmalar dünyanın tanınması, ölçülmesi, tasvirleriyle ilgili genel çalışmalardı. İlk Yunan yazımlarında bu çalışmalar üç grup halinde görülmektedir: · Topografik Gelenek-yeryüzünün ve üzerinde yaşayan insanların tasviri. · Matematik ve Astronomik Gelenek-yeryüzünün çeşitli kısımlarının ölçümü. · Teolojik Gelenek-insanın yeryüzünde varoluş nedeni hakkındaki soruların yanıtlarının bulunmaya çalışılması. Topografik yazımların tümü Herodot’un (yaklaşık M.Ö.485-425) Tarihler adlı yapıtında birikmişti. Değişik yerler ve insanlar hakkındaki merak coğrafi bilgilerin artmasını sağlamıştır. Topografik çalışmaların yanında yeryüzünün ölçülmesi ve astronomi de gelişmeye başlamıştır. Tales güneş sistemini incelemiş çeşitli ölçümler yapmıştır. Pisagor dünyanın bir ateş etrafında başka gök cisimleriyle birlikte dönmekte olduğunu ileri sürmüş ve gök cisimlerinin yuvarlak olma olasılıklarının daha fazla olacağı üzerinde durmuştu. Dünyanın yuvarlaklığı Plato (yaklaşık M.Ö.427-347) tarafından derinlemesine incelenerek ortaya konulmuştur. Topografik ve astronomik hesaplar teolojik gelenekle sıkı sıkıya bağlantılıydı. Dünyanın büyük güç tarafından bir yaratılış amacı ve bir düzeni olduğu; çevrenin insan üzerinde bir etkiye sahip olduğu ve insanın da çevreyi değiştirdiği inancı vardı. Helenistik Çağın sonuna doğru, Roma İmparatorluğu’nun güçlenmesiyle coğrafi bilgiler de artmaya başlamıştı. Yunanlı Strabo’nun (yaklaşık M.Ö.60-M.S.21) dünyanın tasvirlerini içeren 17 ciltlik çalışması Geographia’nın çıkmasıyla coğrafya “kendi yaşayan ifadesi”ni bulmuştur. Bundan sonra Plinius’un (M.S.23-79) Doğal Tarih adlı çalışması önemli bir çalışmadır. Burada yerküre bir astronomik konum içinde ele alınarak “dünyanın ve elemanlarının bir dökümü” yapılmıştır. Batlamyus (M.S.90-168), Strabo ve Plinius’un çalışmalarına zıt çalışmalar yapmıştır. Çalışmasında belirli yerlerin çeşitli özelliklerinin hesaplanmasıyla ilgili matematik ölçümler (enlem, boylam vb.) ağır basmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden, Avrupa’da aydınlanma çağı olan 15.yy’da Rönesans çağına kadar uzun bir dönem boyunca batıda çok az coğrafi bilgi birikimi olmuştur. Bu yüzden de Batlamyus’un coğrafyayla ilgili kitabı 1406’da Latince olarak tekrar ortaya çıktığında bile hala coğrafi bilginin en yetkili tek kaynağı olarak kabul ediliyordu. Strabo ve Batlamyus’un coğrafyaları sayesinde klasik dönemin coğrafyası ortaçağda da hayatta kalabilmeyi başarmıştır. 476’da Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle Avrupa’da “karanlık çağ”a girmiş, coğrafyası da bundan etkilenmiştir. Birçok çalışma yok olmuş ve de tahrip edilmiştir. Doğu Asya’da ise askeri fetih amaçlı coğrafi bilgiler artmıştı. Avrupa karanlık çağı yaşarken Çin’de geniş bir coğrafi literatür birikmişti. Haritacılık da büyük ilerleme göstermiştir. İslam dininin yayılmasıyla coğrafya biliminde bir başka büyük gelenek ortaya çıkmıştı. Yunan ve Roma eserleri Arapça’ya tercüme edilmiştir. Yapılan fetihler, doğuyla ticari ilişkiler nedeniyle Çin’den gelen kültürel ve bilimsel etkiler coğrafi bilgilerin artmasını sağlamıştır. Mekke’ye yapılacak hac ziyaretleri için çeşitli bilgilerin sağlanması gerekli olmuştu. Bu sebeple sayısız rehber hazırlanmıştır. İslam coğrafyacılarının ilk çalışmaları öncekilerden yapılan alıntılardan oluşuyordu. El Mukaddisi’nin (M.S.945-988) çalışmalarıyla yeni bir bakış açısı gelmiştir. Yazdıkları tamamen kendi deneyimlerine dayanıyordu. El İdrisi (1099-1180) Avrupa hakkında bilgi toplamış, dünyanın diğer kesimleriyle birlikte bir harita hazırlamıştır. Arap gezginleri arasında en tanınanı İbni Batuta’dır (1304-1368). Hindistan, Anadolu, Batı Afrika ile ilgili tasvirleri hem çok ayrıntılı hem de çok önemlidir. İslam coğrafyacıları dünya hakkında topografik hesaplar ve kartografik tasvirler kadar, astronomik çalışmalar da yapmışlardır. 15.yy.’ın başlangıcında Avrupa’daki Rönesans ve Keşifler Çağı olarak bilinen kültürel yeniden uyanışla birlikte Avrupa tekrar coğrafi bilginin merkezi haline geldi. Araştırma ve fetihler yoluyla bilinen dünyanın sınırları iyice genişledi ve o kadar çok yeni coğrafi bilgi Avrupa’ya taşındı ki Avrupalılar bunları kataloglama ya da organize etmek için yeni yöntemler bulmaya çalıştılar. Bu sırada esas olarak Almanya’da modern coğrafya çalışmaları ortaya çıkıyordu. 1650’de Bernhard Varen’in Geographia Generalis adlı eserinin yayınlanması ile coğrafyanın şekilsel olarak sınırları belirlenmiş ve coğrafya kozmografi teriminden ayrılmıştır. 18.yy.’ın ikinci yarısında Almanya’da coğrafi uygulama ve teoride ikinci bir atılım ortaya çıktı. Anton Friedrich Bösching (1724-1793) Yeni Dünya Tasviri adlı eserinde yeryüzünün korografik ve topografik en doğru tasvirini arama çabaları göstermiştir. Bu eserdeki bölgesel tasvirlere ilk kez nüfus yoğunluğuyla ilgili istatistiklerin de katılmasıyla eser ayrı bir önem kazanıyordu. Alman filozofu Immanuel Kant’ın teorik düzeydeki çalışmaları coğrafyanın gelecekteki gelişmesi üzerinde çok etkili olmuştur. Ona göre tarih olguların zamanla ilişkili olarak incelenmesi, yani kronoloji ise; coğrafya da olguların mekanla bağlantılı olarak incelenmesi yani korolojiydi. 1802’de yayınlanan Fiziki Coğrafya adlı eserinde fiziksel coğrafyayı dış duyular, insanı da iç duyular içinde tutarak çözümlüyordu. Bu iki tür duyu yoluyla elde edilen algılar insanın dünyaya ilişkin tüm ampirik bilgisini sağlıyordu. Kant, coğrafyayı mekansal kalıpların –bir yerden diğerine olan benzerlik ve farklılıkların- incelenmesi olarak, yani bugünkü anlayışa yakın bir şekilde tanımladı. 19.yy. boyunca bilimsel coğrafya olayların dağılış nedenlerini araştırarak her zamankinden çok daha canlı bir şekilde gelişme olanağı bulmuştu. Bu sırada iki Alman bilim adamı Alexander von Humboldt ve Karl Ritter çalışmaları ile modern coğrafyanın temellerini atmış ve eski tasvirci coğrafya ile modern analitik coğrafya arasında bir geçiş oluşturmuşlardır. Humboldt, geniş seyahatler yapmış, fiziki coğrafyanın yanında, insanın ekolojik sistemin bir parçası olduğu inancını da ortaya koymuştu. Coğrafyaya asıl katkısı “neden ve etki” ilişkisine dikkat çekmesiyle olmuştur. Bazı fiziksel olayların mekansal açıklamasını araştırırken coğrafyayı keşfetmiştir. Daha çok olguların düzeni ve sınıflandırılmasıyla ilgilenmiştir. Tutkulu bir bitkibilimci olarak da coğrafyaya doğa bilimlerinin sınıflandırma yöntemini getirmiştir. Ritter, beşeri coğrafyaya bir bilim ruhu kazandırmış ve insanların mekansal davranışlarının yasalarla açıklanabileceğine inanmıştı. Tarihten esinlenmiştir. “Doğa ve Tarih” sürekli birbirine bağlanan, düşüncelerinin durmaksızın gidip-geldiği iki terimdi. 19 ciltlik muazzam eseri Die Erdkunde (Coğrafya) ile ün yapmıştır. Humboldt ve Ritter modern akademik coğrafyanın kurucusu, günümüz coğrafyasının “büyükbabaları” sayılmaktadır. 1859’da Charles Robert Darwin’in (1809-1882) Türlerin Kökeni adlı kitabının yayınlanmasıyla Humboldt ve Ritter dönemiyle bir sonraki bağlantı sağlanmıştır. Evrim teorisi 19.yy.’ın ikinci yarısı boyunca yavaş yavaş benimsendiğinde, coğrafyacılar “insanlar ve onları çevreleyen ortamlarının yüzyıllar boyunca yerden yere ve zamana göre değiştiğini, bir evrim geçirdiğini” kabul etmişler ve Darwin’in doğal seçim üzerine olan görüşlerinden de genel bir “insan-yer ilişkisi” teorisinin çıkarılabileceğini görmüşlerdi. 19.yy.sonu ve 20.yy. başlarında bazı coğrafyacılar insan faaliyetlerinin ve başarılarının fiziki çevre tarafından kontrol edildiği sonucuna varmışlardı. İnsanlar ve habitatları arasındaki çevreci determinizm olarak anılan bu yorum özellikle Amerikalı coğrafyacılar arasında 1920’ler öncesinde çok tutulmuştu. Coğrafyacı Friedrich Ratzel’in bu görüşün yayılmasında rolü büyük olmakla birlikte, çevreci determinizm en çok başka üç coğrafyacının adıyla özdeşleşmiştir:Semple, Huntington ve Demolins. Bu sırada Fransa’da çevreci determinizmden etkilenmeyen coğrafyacılar ortaya çıkmıştı. Paul Vidal de la Blache’nin önderliğindeki Fransız coğrafyacılar beşeri coğrafyada öncü çalışmalar yapmışlar ve fiziksel çevrenin insana, kendi habitatını kullanma yolunu seçebileceği çok çeşitli fırsatlar sunduğu sonucuna varmışlardı. 1920’lerde ABD’de de çevreci determinizm şiddetle eleştirilmeye ve alternatif fikirler ileri sürülmeye başlanmıştı. Deterministlerin dünyaya yalnızca bir sebep ve etki şeklinde baktıkları ve insanla çevresi arasındaki ilişkiyle ilgili sorulara cevaplarının önceden belirlenmiş ve hep aynı olduğuna işaret ediliyordu. Günümüzde de beşeri coğrafyada insan-çevre ilişkisinde başlıca iki yaklaşım açık olarak gözlenmektedir. 1.İnsanın çevre ile ilişkilerinin incelenmesi ve 2.insanın mekanı nasıl kullandığı ve düzenlediğinin incelenmesi. Bunlar, bütün unsurların birbiriyle ilişkili olduğu bir işlevsel bütünlük içindeki iki sistem ya da yapı olarak kabul edilebilirler. İnsanın çevre ile ilişkilerinin incelenmesinde, coğrafyacı, içinde insan ile çevrenin birbirini karşılıklı olarak etkilediği ekolojik sistemin şekil ve yapısını esas alır. İkincisinde, yani insanın mekanı kullanma ve düzenlemesinin incelenmesinde ise coğrafyacı bu kez insanın ekonomik, toplumsal ve siyasal faaliyetleri yoluyla birbiriyle karşılıklı etkilenme içinde bulunduğu mekansal sistemin şekil ve yapısını inceler. Yakın yıllarda insan bilimlerinin geleneksel temel bilimlerle yeniden yapılanmayı sağlayıcı bir mücadele içine girdiği gözlenmektedir. Bu coğrafyaya Schaefer (1953) ile giren ve çok taraftar bulan pozitivizm olarak anılan akımdır. Son yılların, coğrafyada da hissedilen, moda akımı post-modernizmde ise matematik kesinlik yoktur; geçmişteki görüşlerin büyük kısmını reddetmeyi içine alan bir akım olduğu için bazı bakımlardan bu terimin yeni ve farklı olan herşey için kullanılması moda haline gelmiştir. Soja (1989), Harvey (1989) ve Cooke (1990) tarafından yazılmış yakın zamanlı üç coğrafya kitabı en azından bu konudaki tartışmaların ana hatlarını çizmektedir. 1950’lerden sonra “toplumsal yapının ve insan unsurunun rolünün çeşitli yönlerden vurgulanması” olan yapısalcılık ve insan deneyimlerini göz önüne alan ve coğrafyayı beşeri bir bilim dalı olarak niteleyen hümanizm akımları oluşmuştur. Böylece coğrafya pozitivizm, hümanizm ve yapısalcılık olmak üzere üç parçaya ayrılmış oldu. Fakat coğrafyacıların çoğu kendilerini bu üç epistemolojiden birine ait gibi görmüyorlardı. 1980’lerde coğrafyanın insanla ilgili konularla açık ya da kapalı ilişkisi üzerine yorumlar artmış, 1990’larda da coğrafyacıların en tuttukları konuları doğrudan insanla ilgili olanlar oluşturmaya başlamıştı.
0 notes
bernamegeh · 1 year ago
Text
Aydınlanma Çağı Nedir, Nasıl Başladı ve Temel Özellikleri
Aydınlanma Çağı (17. ve 18. yüzyıl) Avrupa tarihinde, bilimsel, entelektüel ve kültürel gelişmelerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. Bu dönem, Orta Çağ’ın karanlık ve dogmatik ortamından çıkışı simgeler ve rasyonel düşünce, bilimsel yöntem, özgürlük ve insan hakları gibi değerlere vurgu yapar. İşte Aydınlanma Çağı hakkında bazı temel bilgiler: 1. **Zaman Çerçevesi:** Aydınlanma Çağı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes