#Arşivden çıktı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ara Güler'in 'İstanbul Uyanıyor' kapılarını açtı
https://pazaryerigundem.com/haber/193281/ara-gulerin-istanbul-uyaniyor-kapilarini-acti/
Ara Güler'in 'İstanbul Uyanıyor' kapılarını açtı
Ara Güler’in henüz 18 yaşındayken kaleme aldığı “İstanbul’da Sabah” yazısından ilham alan ve şehrin geceden gündüze dönüşümünü gözler önüne seren “İstanbul Uyanıyor” sergisi 4 Mayıs 2025 tarihine kadar Ara Güler Müzesi’nde sanatseverlerle buluşacak.
İSTANBUL (İGFA) – Ara Güler’in Beyoğlu Güler Apartmanı’ndaki karanlık odasında ürettiği baskılar, kendisine ait fotoğraf makineleri, agrandizör ve diğer karanlık oda ekipmanlarıyla birlikte arşivden efemeranın sergilendiği “İstanbul Uyanıyor” sergi seçkisi Sultanahmet, Eminönü, Haliç, Galata, Taksim, Polonezköy, Paşabahçe, Ayvansaray ve Arnavutköy’e kadar uzanan İstanbul’a geniş bir bakış sunuyor.
9 Kasım’da açılan sergideki fotoğrafların yarısı ise Ara Güler arşivinden ilk kez izleyici karşısına çıktı.
“İstanbul Uyanıyor” sergisi, Ara Güler’in şehri geceden gündüze ve gündüzden geceye dönüşümünü ne kadar ustalıkla yakaladığını gözler önüne seriyor. Beyoğlu’ndaki karanlık odasında bastığı fotoğraflarla izleyiciye kimi zaman gözden kaçan anları ve mekânları yeniden keşfetme fırsatı sunan bu seçki, İstanbul’un ruhuna dokunuyor.
Ara Güler’in objektifinden çıkan fotoğraflar, İstanbul’un yalnızca tanıdık silüetlerine değil, aynı zamanda gecenin sabaha bağlandığı saatlerdeki sessizliğine de bir pencere açıyor. İstanbul’un uyanışını ele alan bu kareler, şehrin ilk saatlerinde atılan adımların izini sürerken, aynı zamanda İstanbul sakinlerinin içsel yolculuğuna da işaret ediyor. “İstanbul Uyanıyor”, Ara Güler’in şehrin ışığını takip ederek insanı ve gündelik yaşamı şiirsel bir görsellikle anlattığı, zamansız bir koleksiyonu sanatseverlerle buluşturuyor.
Ara Güler Müzesi’nin bu yeni sergisi 4 Mayıs 2025’e kadar Pazartesi günleri hariç Salı-Cumartesi 10.00-18.00, Pazar günleri ise 12.00-18.00 saatlerinde Yapı Kredi bomontiada’da ziyaret edilebilir.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Pinterest, Dotdash Meredith ile Yeni Video İçeriği Ortaklığını Duyurdu
Pinterest, Dotdash Meredith ile Yeni Video İçeriği Ortaklığını Duyurdu
Pinterest, bu sefer yayıncı ile başka bir özel video ortaklığını duyurdu Dotdash Meredithbir dizi tanınmış yaşam tarzı markasından içeriği uygulamaya getirecek.
Yukarıdaki tweet’e göre, Pinterest yeni ortaklığın getireceğini söylüyor yaklaşık 200 orijinal videolarını, izleyicilerinin “düğün sezonundan düğün sezonuna kadar” dahil olduğu yıllık anlarla uyumlu olacak şekilde platforma Bayram’.
Pinterest’e göre:
“Ortaklık, bu ay mutlaka izlenmesi gereken bir video serisi olan “Colorscapes” ile başlıyor. Hayatın her anına uyacak mevsimsel renk paletlerinden ilham alan masa manzaraları yakalayan Better Homes & Gardens ve Brides, bu ayın sonunda bu sezonun en popüler gelinlik stillerini ve gerçek insanlar tarafından 360’ta hayata geçirilen düğün trendlerini içeren “Wedding Dress 360”ı tanıtacak. -derece videolar. Better Homes & Gardens ayrıca, markanın 100 yılı boyunca yayınlanan ve bugün hala doğru ve yararlı görünen, zaman içinde test edilmiş ipuçlarını ve püf noktalarını “Arşivden Çıktı” başlıklı bir dizide paylaşacak.
Bu, uygulamadaki özel aktivasyonlarda Tastemade ve diğer tanınmış markalarla ortaklık kurduğunu da gören Pinterest’in genişleyen video içeriği baskısındaki en son gelişmedir.
Ocak ayında Pinterest, Conde Naste ile benzer bir ortaklığı duyurdu. Vogue ve Mimari Özet platforma. Bu genişletilmiş içerik aktarımı, ideal olarak Pinterest’in daha fazla katılım sağlamasına ve hedef kitlesini şu anda uygulamada oturum açan aylık 450 milyon aktifin ötesine genişletmesine yardımcı olacaktır.
Video, artık platformla birlikte son zamanlarda Pinterest için büyük bir kazanan oldu hizmet etmek günde bir milyardan fazla video görüntüleme4. çeyrekte video envanteri bir önceki çeyreğe göre %30 arttı. Tüm sosyal platformlarda olduğu gibi, video, uygulamadaki en ilgi çekici biçimdir ve Pinner’ların çoğu, video içeriğinin, Pin içeriğine dayalı olarak gerçekleştirdikleri eylemleri etkileme olasılığının daha yüksek olduğunu söylüyor.
Daha fazla yayıncı tarafından oluşturulan, özel video içeriğinin eklenmesi, daha fazla ilgi çekmeye ve daha fazla etkileşim oluşturmaya yardımcı olarak, kullanıcıları uygulamada daha geniş bir keşfe yönlendirebilir.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
Text
Din okulunda çocuklara cinsel istismar
ST.GALLEN- 2010 yılına kadar Kaltbrunn’daki bir Hristiyan okulunda çocuklar cinsel istismar ve tecavüze uğradı. Skandal, araştırma yapan bir hukuk bürosundaki görevli avukatların soruşturma raporlarıyla ortaya çıktı. 1995 yılında Kwasizabantu Misyonu (KSB) tarafından inşa edilen Hristiyan din okulundaki görevlilerin çocuklara şiddet, cinsel istismar ve tecavüzde bulunduğu ortaya çıktı. 1999 yılında St.Gallen’deki yetkililer tarafından okuldaki insanlık dışı uygulamalar ortaya çıkarılsa da, 2001 yılında St. Gallen Eğitim Konseyi “acil bir tehlike yok” kararıyla din okuluna soruşturma açılmasını engelledi. Cemaatteki sessizlik duvarını yıkmak çok zor olsa da, 2019'daki Alman kökenli yerleşimcilerin dini bir topluluk kurduğu Güney Afrika’daki gazete raporları sayesinde, istismarlar bir kez daha gün ışığına çıktı. Ortaya saçılan haberler nedeniyle İsviçre toplumu da çatırdadı. Okul sonra adını Evangelische Gemeinde Hof Oberkirch (EGHO) olarak değiştirdi. Daha sonra ise basitçe Christian School Linth (CSL) olarak adlandırdı. TANIKLAR ANLATTI Basında çıkan haberlerden sonra okul yönetimi cüret ederek, Eylül 2021'de bir hukuk bürosunu soruşturma yürütmesi için görevlendirdi ve arşivden 13 dosya sağladı. Ayrıca bağımsız raporlama yapabilmesi için iki psikolog da atadı. 58 öğrenci ve topluluk üyesi okulda maruz kaldıkları psikolojik travma, dini taciz, fiziksel ve cinsel taciz ile tanıklık ettikleri şiddet olaylarını anlattı. Birçoğu o dönemdeki olaylar nedeniyle halen tedavi gördüğünü söyledi. Okul yönetimi de “utanç ve özürle” bir mektup yayınladı. Okul halen faaliyetine devam ederken, bir yandan fiiller zamanaşımına uğradığı için, diğer yandan da soruşturma görevlileri (savcılar) faillerin isimlerini bulamadıkları için, “sadece tekrar süreci devam ettireceğiz” açıklaması” yaptı. Read the full article
0 notes
Text
Arşivden çıktı: Osmanlı Bankası İzmir Şubesi binasının tasarım hikâyesi
Lorans Tanatar Baruh
SALT Araştırma, Osmanlı Bankası Arşivi
SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarından bir kartpostalda, çevresindeki insanların yanı sıra hamal ve kamyonun işaret ettiği üzere ticaretin yoğun olduğu bir bölgede yer aldığı anlaşılan, kentin mimari simgelerinden Osmanlı Bankası İzmir Şubesi dikkati çekiyor. Konak’ta, Cumhuriyet ve Fevzi Paşa bulvarlarının kesiştiği noktada konumlanan, Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın örneklerinden yeni binasında 11 Şubat 1928’de faaliyete geçen şube, belli ki tanıtılmaya değer görülmüş ve bu amaçla kartpostallar hazırlanmıştır. Binanın inşa edildiği ilk yıllardaki durumu ve konumuna dair bir okuma yapmayı mümkün kılan; ancak, tasarımı ve inşa süreci üzerine ipucu vermeyen bu kartpostalın eksik bıraktığı hikâyeyi ise yine arşivden çıkan belgeler tamamlıyor.
Osmanlı Bankası'nın İzmir ve Ankara şubelerinin binaları, Türkiye’deki ulusal mimari üslup arayışında çağdaşları gibi Osmanlı Revivalizmi’nin benimsenmesi gerektiğine inanan, bankanın danışman mimarı Giulio Mongeri tarafından tasarlanmıştır. SALT Araştırma, Osmanlı Bankası Arşivi’nde yer alan yazışma ve yönetim kurulu tutanakları, her iki şubenin binalarının inşa sürecini detaylandırırken İzmir özelindeki görüş ayrılıkları hakkında bilgi verir. Bu belgeler, 1920’ler Türkiye’sindeki mimari tartışmalara işaret etmesi açısından dikkati çekicidir.
İzmir Şubesi binasının planlarının 31 Mart 1926’da Paris’e gönderilmesinin ardından bankanın mimarları Naville ve Chauquet bir inceleme yaparak rapor hazırlar. Mongeri’nin tasarımını çok ilginç ve uygulamaya değer bulduklarını; ancak, bir banka şubesine daha sade bir cephenin yakışacağını düşündüklerini belirtirler. Gişelerin bulunduğu avlunun yeterince iyi aydınlatılmadığının ve kat bağlantılarının karmaşık olduğunun altını çizen mimarlar, bu denli merkezî bir yerde konumlanacak olan binanın iyi bir tasarımı hak ettiğini ve vakit tanınırsa üzerinde çalışabileceklerini de ekler. Paris yönetimiyse bu rapora eşlik eden 26 Nisan tarihli ön yazısında, binanın tüm ihtiyaçlara cevap verebilecek nitelikte olması gerektiğini vurgular ve genellikle fuarlar için tasarlanan bu tür süslü cephelerin uygulanmasını tercih etmediklerini ifade eder.1
Diğer inşaat işleri için Ankara’da bulunan mimarla hemen görüşemeyen bankanın genel müdürü Pierre de Pougnadoresse, Paris’e cevabını ancak bir ay sonra gönderebilir. Mongeri’nin hükûmet ve çeşitli devlet kurumları tarafından birçok yapının inşası için görevlendirildiğini belirten Pougnadoresse, Cumhuriyet yönetiminin ulusal bir mimari üslup yaratmaya çalıştığını hatırlatır. Mimarın yeni binaların cephelerini bu arayışa uygun olmasına önem verdiğinin altını çizer ve cephe tasarımının uygulanması konusunda ısrarcı davrandığını iletir.2 Bir orta yol bulmak için çabalayan genel müdür, yerel beğenilerin dikkate alınmasının önemli olduğunun; ancak, bankanın da görüşlerinin dikkate alınarak cephe süslemelerinin olabildiğince sadeleşmesi konusunda mimarla tekrar görüşeceğini kaleme alır. Zaman darlığından ötürü istemeyerek de olsa bu öneriyi kabul eden Paris yönetimiyse iki ülkenin mimarlarının birlikte çalışmamalarından ötürü duyduğu üzüntüyü dile getirir.3
Mongeri’nin İzmir Şubesi binası için çizmiş olduğu planlar maalesef SALT Araştırma, Osmanlı Bankası Arşivi’nde bulunmuyor. Dolayısıyla banka yönetiminin yazdığı gibi mimarın daha sonra birtakım sadeleşmelere gidip gitmediği konusunda bir tespitte bulunmak mümkün değil. Ancak, piramidal çatı ile örtülü sekizgen köşe kulesi, binanın en üst katındaki pencere dizisinde kullanılan Bursa kemerleri, ikinci katın sivri kemerli pencereleri, Selçuk geometrik desenli balkon korkulukları, kemer alınlıklarındaki bitki motifli Osmanlı işlemeleri, taş rozetler ve mukarnaslı kornişleriyle bu binanın cepheleri Ankara’daki şube binasına göre çok daha süslü ve eklektik bir simgesel dil taşır. Mongeri’nin İzmir özelinde neden böyle bir cephe tasarımı tercih ettiği bilinmese de, İnci Aslanoğlu’nun da ifade ettiği gibi, bu özellikleriyle şube binası “ilk ulusal mimarlık döneminin ilginç bir örneğini” oluşturmaktadır.”4
SALT Araştırma, Osmanlı Bankası Arşivi, CDCPCP032, Paris Komitesi ile Yazışmalar. Gelen Evrak, 1926. 21 Nisan 1926 tarihli rapor, Paris Komitesi’nin 26 Nisan tarihli mektubunun eki olarak gönderilmiştir.↩
SALT Araştırma, Osmanlı Bankası Arşivi, CDCPCA029A, Paris Komitesi ile Yazışmalar. Giden Evrak, 1926. 520 numaralı mektup.↩
SALT Araştırma, Osmanlı Bankası Arşivi, CDCPCP032, Paris Komitesi ile Yazışmalar. Gelen Evrak, 1926. 8 Haziran tarihli 341 numaralı mektup.↩
İnci Aslanoğlu, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923-1938, İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2010, s. 245. Vurgu yazara ait değildir.↩
1 note
·
View note
Photo
#tbt Bu da arşivden çıktı 😊 geçtiğimiz yıllarda hayatım boyunca en ince ayrıntısına kadar özenerek aldığım, dünyanın 4 bi tarafındaki onlarca çeşit bitkinin bir araya getirilmesiyle @yunuskarma tarafından tasarlanmış çiçeklerden biriydi 😊 bu da anı olarak burada kalsın 🌸 design by #yunuskarma #yunuskarmaflowers https://www.instagram.com/p/ChIcYMss0sM/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
SALT'ın Arşivden Çıktı Videoları'nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT’ın Arşivden Çıktı Videoları’nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT ve Kalebodur’un yedi yıla yayılan ortaklığı sayesinde SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’nde biriken kaynaklar, bu yıl Arşivden çıktı videolarında ele alınıyor. Cumhuriyet döneminin mimarlık, tasarım, planlama ve koruma pratiklerinde öne çıkan, yapılı çevreye ilişkin beş hikâyenin ikincisi olan “Anıtkabir ve Mimarları” 10 Kasım 2021 tarihinde saltonline.org ve SALT Online sosyal medya…
View On WordPress
0 notes
Photo
SALT'ın Arşivden Çıktı Videoları'nda: Anıtkabir ve Mimarları
0 notes
Text
SALT'ın Arşivden Çıktı Videoları'nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT’ın Arşivden Çıktı Videoları’nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT ve Kalebodur’un yedi yıla yayılan ortaklığı sayesinde SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’nde biriken kaynaklar, bu yıl Arşivden çıktı videolarında ele alınıyor. Cumhuriyet döneminin mimarlık, tasarım, planlama ve koruma pratiklerinde öne çıkan, yapılı çevreye ilişkin beş hikâyenin ikincisi olan “Anıtkabir ve Mimarları” 10 Kasım 2021 tarihinde saltonline.org ve SALT Online sosyal medya…
View On WordPress
0 notes
Text
SALT'ın Arşivden Çıktı Videoları'nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT’ın Arşivden Çıktı Videoları’nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT ve Kalebodur’un yedi yıla yayılan ortaklığı sayesinde SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’nde biriken kaynaklar, bu yıl Arşivden çıktı videolarında ele alınıyor. Cumhuriyet döneminin mimarlık, tasarım, planlama ve koruma pratiklerinde öne çıkan, yapılı çevreye ilişkin beş hikâyenin ikincisi olan “Anıtkabir ve Mimarları” 10 Kasım 2021 tarihinde saltonline.org ve SALT Online sosyal medya…
View On WordPress
0 notes
Text
SALT'ın Arşivden Çıktı Videoları'nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT’ın Arşivden Çıktı Videoları’nda: Anıtkabir ve Mimarları
SALT ve Kalebodur’un yedi yıla yayılan ortaklığı sayesinde SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’nde biriken kaynaklar, bu yıl Arşivden çıktı videolarında ele alınıyor. Cumhuriyet döneminin mimarlık, tasarım, planlama ve koruma pratiklerinde öne çıkan, yapılı çevreye ilişkin beş hikâyenin ikincisi olan “Anıtkabir ve Mimarları” 10 Kasım 2021 tarihinde saltonline.org ve SALT Online sosyal medya…
View On WordPress
0 notes
Text
Arşivden çıktı: Kartpostalın göstermediği kent direnişi
Ümit Fırat Açıkgöz
SALT Araştırma, Fotoğraf Arşivi
SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarından bir kartpostalda, 1920’lerin ortalarından 1950’lerin sonlarına kadarki hâliyle Beyazıt Meydanı... Eski Harbiye Nezareti’nin girişi önünde, Ankara’nın İstanbul’a atadığı ilk vali, aynı zamanda şehremini olarak vekâleten görev yapan Ali Haydar Bey’in [Yuluğ] yaptırdığı havuz var. Halk arasında “Haydar Bey Havuzu” olarak bilinen bu havuzun etrafına 1924 ile 1926 arasında döşenmiş hat üzerinde manevra yapan bir tramvay da görünüyor. O dönem nüfusu bir milyonu bulmayan İstanbul’da, Sultanahmet dışında meydan nitelemesinin hakkını verebilecek tek alan olan Beyazıt Meydanı, otuz seneyi aşkın bir süre bu görüntüyü muhafaza etti.1 Bugün yetmiş yaş ve üzerinde olan İstanbullular meydanın bu vaziyetini hatırlayacaklardır.
Peki ya havuz ve özellikle de tramvay hattı projelerine İstanbulluların itiraz ve direnişlerini hatırlayan var mıdır?
Kartpostal, havuz ile etrafında manevra yapan tramvayı latif bir kent manzarasının ögeleri olarak sunuyor. Gelgelelim, inşa edildikleri dönemde, bu eklemelerin Beyazıt Meydanı’nın letafetini bozacağı ve halkın meydandan istifade etmesini engelleyeceği yönünde yoğun eleştiriler dile getirilmişti. Dönemin belediye meclisinde, İstanbulluların oylarıyla seçilmiş temsilciler her iki projeye de itiraz etmişlerdi. Özellikle, Osmanlı İmparatorluğu zamanında tramvay işletme imtiyazını alan yabancı sermayeli İstanbul Tramvay Şirketi’nin yürüttüğü ray döşeme projesi, hem belediye meclisi hem de yerel basında yerden yere vurulmuştu. Çoğu meselede görüş ayrılığına düşen meclis üyeleri ve farklı siyasi kamplardan gazeteler bu konuda tek ses olmuştu. Meydanların “arızasız” boşluklar olması gerektiği, Beyazıt Meydanı’nın ortasında manevra yapacak “köhne” tramvayların kent estetiğine darbe vuracağı, halkın itirazlarını hem belediyenin hem tramvay şirketinin hem de hükûmetin dikkate alması gerekliliği, meydanların belediye vergisi ödeyen kent sakinlerine ait olduğu yüksek perdeden dile getirilmişti. Bakanlar Kurulu, halkın taleplerini destekleyen bir karar yayımlamak durumunda kalmıştı. Ancak uzun ve karmaşık bir hukuki süreç sonunda, tramvay şirketi, imparatorluğun son yıllarında söz konusu projeyi onaylatmış olması sayesinde hattı kullanıma sokabilmişti. Hukuken elleri zayıf olsa da İstanbullular, projeyi iki sene boyunca engelleyebilmişti.
Arşiv, bazen bir merakı tek başına giderir. Bazen de kimi cevapsız kalan, kiminin cevabı ise başka arşivlerde olan sorular sorup kenara çekilir. SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarında bulunan bu kartpostaldaki meydan düzeninin nasıl ortaya çıktığı sorusu, ancak çeşitli ulusal ve yerel arşivlerde yapılan araştırmalarla bir cevap bulabiliyor.2 Sıklıkla hayal kırıklığı yaratan arşiv, bu kez araştırmacıya insaflı davranıyor ve onu ummadığı bir hikâye ile buluşturuyor: 1920’lerden bir kent direnişinin hikâyesi.
1950’lerin sonlarına gelindiğinde ise bu direniş çoktan unutulmuştu. İstanbullular bu kez, yapıldıkları dönemde çok eleştirilen havuz ve tramvay hattından müteşekkil meydan düzeninin ortadan kaldırılmasına tepkiliydiler. Gazeteci Burhan Arpad gibi, erken cumhuriyetin Beyazıt Meydanı’na ağıt yakanları vardı.3
Arşiv, şimdiyi rahat bırakmıyor. Gelecek kuşaklar, günümüzün tartışmalı projelerini hafıza mekânı olarak sahiplenecek mi?
Bitirirken, 1920’lerin ortalarında çokça sorulan bir soruyu biz de soralım: Meydan nedir? Cevabı ise, havuzlu ve tramvaylı meydanın kurulmasına da, kaldırılmasına da muarız bir tanık, hem esaslı arşivperest hem de etrafında olup bitenin keskin gözlemcisi bir İstanbullu, tarihçi Reşad Ekrem Koçu versin. “Cumhuriyet devrinin ilk on yılı içinde yapılmış olup da 1957de büyük Türk İstanbulumuzun üstünde bütün şiddeti ile hüküm sürmeğe başlayan vandal kasırgasında sökülüp kaldırılan” diye tariflediği havuz ve etrafındaki düzenlemeden yola çıkarak şöyle yazıyor Koçu:
“İstanbul Belediyesi, büyük bir havuz ve havuzun etrafına çiçek çimen tarhları yapdırarak meydanı öldürmüş, ağaçsız bir park içinden geçen müteaddid yollara halbetmiştir. Unutulmamalıdır ki meydan, olan, şehir içinde, iyi veya kötü, o şehir halkının toplanabileceği ârızasız boşlukdur. [...] Meydanlar mitinglerin, büyük siyasi nümayişlerin, ihtilallerin, onbinlerce insanı toplayan duvarsız ve tavansız salonlarıdır; onun içindir ki müstebit, despot idareler meydanları hiç sevmemişlerdir, meydanları şenlendirme, güzelleştirme adı altında, havuzlarla, tarhlarla, ağaçlarla ârızalandırmaya, mümkün olduğu kadar insan ayağının basacağı sahasını daraltmağa çalışmışlardır.”4
Taksim ve Eminönü, ancak 1940’ların başında modern meydan olmuştur.↩
Dönemin gazetelerini içeren süreli yayın arşivleri, İstanbul Belediye Meclisi (o zamanki adıyla Cemiyet-i Umumiye-i Belediye) toplantı tutanakları ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri.↩
Burhan Arpad, Yokedilen İstanbul, İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayını, 1983, ss. 43-45.↩
Reşad Ekrem Koçu, “Bayazıd Meydanı”, İstanbul Ansiklopedisi, 4. Cilt, İstanbul: Nurgök ve Hüsnütabiat Matbaaları, 1960, s. 2252. (Özgün metne sadık kalınmıştır.)↩
1 note
·
View note
Photo
Dolar uçtu Erdoğan'ın o sözleri arşivden çıktı. Tele 1 yayınladı
0 notes
Text
Nebahat Çehre’nin 34 yıl önceki hali arşivden çıktı
Nebahat Çehre’nin 34 yıl önceki hali arşivden çıktı
34 yıl önce Türkiye‘nin ilk bilim kurgu dizisi ‘Kavanozdaki Adam’da rol alan usta oyuncu Nebahat Çehre‘nin dizi setindeki görüntüsü yıllar sonra arşivden çıktı. TRT Arşiv’in hesabındaki paylaşıma, “Sunucumuz Nebahat Çehre ile ilk Türk bilim kurgu dizisi olan ‘Kavanozdaki Adam’ setindeyiz.” notu düşüldü. Oyuncunun yıllar önceki imajını gören sosyal medya kullanıcıları “Şimdi daha genç görünüyor”…
View On WordPress
0 notes
Text
Büyükçekmece'deki bir asır önceki hortumun kayıtları ve fotoğrafı arşivden çıktı https://sahrahaber.com/buyukcekmecedeki-bir-asir-onceki-hortumun-kayitlari-ve-fotografi-arsivden-cikti/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
#Genel#Büyükçekmece Gölü#hortum#İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Önder Kocat
0 notes
Text
Jüpiter, Sevgili JveV, A durağı ve F apartmanı
Vapurdan yazıyorum sana. Başım ağrıdı tüm gün, dersten erken çıkmak istedim buldum bir şeyler okudum derken yine akşam oldu. Başımda yine de hafif bir ağrı hala. Çok sık ağrımaz başım, hatta hiç ağrımaz diyebilirim, senede bir iki. Lodos hava mı yine öyle bir şeyden mi dedim ya da dün yaptığım çorbaya çok süt koydum yine gizli zehirlenme mi yaşıyorum bilmiyorum. Ama akşam oldu işte, yine eve gidip koltuğa uzanıcam, yapmam gerekenlerden kaça kaça saçma sapan şeyler izleyip midemi doldurucam. Yine niye bu döngüye girdim bilmiyorum, iyi gidiyordu halbuki, niye birden geldi yine? İyiydim.
Aynı telaşı ve aynı korkuyu kuşanmışlardı. Bu onları aynı bütünün parçası kıldığından, yüzlerinde garip bir güven de okunuyordu. Oyunun bozulmazlığının naifliği ayan olduğundan, bir tedirginlik de bu hale ekleniyordu. Sokağa çıkmanın külfete dönüştüğü bu zamanlarda tanıdım onu.
Vapur deniz yokmuşçasına ilerlerken, pencereden dışarı biz bakmıyorduk da sanki deniz bizi izliyordu. Günü bitirmenin, geceye erişmenin, yorgunluğun içinde o sekiz-on saati yaşamanın verdiği naif tatmin duygusuyla zamanın içinde yüzüyorduk. Eve vardığımda sana tüm bu duyumsadıklarımı yazmalı, hiçbir cümleyi yüklemsiz bırakmamalıydım. Her bir atom doyum noktasına ulaşmalı. Gecenin delip deşen karanlığında yatağımdan kalkıp pırıltılı gökyüzüne bakmak, balkonumun penceresinden evin karanlığından uzaklaşmak istemiştim halbuki. İlk defa bir yıldızın kaydığını gördüm. Gökyüzünü ikiye ayırırcasına hızlı bir hüzne bıraktı. Seslenmek istedim ama heyecanımdan sesim çıkmadı bile. İkinci bir yıldız daha hızla hareket etmeye başladı. O kadar aydınlıktı ki tenimde aydınlığını hissetmek istedim. İstedikçe daha da yaklaştı pencereme. Bir anda bütün evin karanlığını aydınlığa boğdu.
Gözümü kamaştıran ışığın arasından gördüm onu. Jüpiter’di bu! Yıllardır beklediğim an gelmişti, sonunda evimdeydi. O an, benden onca yıl uzakta, bihaber yaşamış birine, bütün hayatımı anlatmak istedim. Burada tanıdığım kimse yok. Sağda solda karşılaştığım insanların yüzlerine hiç böyle bakmamıştım. Dergilerin, fanzinlerin ne olabildiklerini buraya gelince anladım. bugün “A”dan kalkan son dolmuşlardan birine binmeden önce bir büfe standından eş dost havası topladım. Kelimeden arkadaşlarımı kolumun altına kıstırıp sevine sevine eve geldim. Baş ağrım bana bir saatte üç gün yaşatıyordu. Ne zaman eve girmiştim? Ne zaman karşılaşmıştım Jüpiter’le? Tüm bunlar dün mü yaşand��? Bu ışık hep beklenmedik zamanlarda patlıyor. Hiç ummadığın anlarda, ışık hızında yaklaşıyor ve bütün düzenini bozuyor. Karanlığı aydınlığa çeviriyor. Sanırım bu ağrılardan, sıkıntılardan kurtulabilmemin çaresi soyunmak, zira gittikçe hiçbir şey göremiyorum. Çok sıcak; düşüncelerimi, alışkanlıklarımı, varlığımı soymak belki merhem olabilir. Gözümün önünde o halimle oldukça zayıf, çaresiz durdum. Işık o kadar aydınlık ki üzerimde bir gölge bile yok. Bütün illüzyon dağıldı. Sanırım zehirlendim.
Belirsiz zaman, büyüleyici zaman; sen her bir parça ilerledikçe, geçmişe özlemim artıyor. Hüzün, tatlı zehir; her yerimde dolanıyorsun. Göz kapaklarımın arasındaki sıcak sıvı çoğalıyor. Burnumun içi sızlanıyor, zor nefes alıyorum. Benden uçup gitmenize daha fazla izin vermeyeceğim dedim içimden. Aslında yanlış bir gündeyim, pek de başa çıkamadığım bir hal aldı her şey, kabul etmem gereken şeyler çoğalarak üstüme geliyor yine… Hah şimdi oldu!
Sonunda beklediğim insan geldi! “Hasta oluyorum” dedim kaygıyla. “Olmuyorsun” dedi. “Gözlerine içine yeni bir renk, içine yeni bir şerbet verdik.”
"Gelirken bir yere mi uğradın?" diye sordum. "Evi bulamadım. 84 var 86 var ama 85 yoktu; ama yan sokakta aynı isimli başka bir apartman vardı" dedi. Pek inanmadığımı belli etmediğimi düşünerek "hadi ya orda da mı varmış F. apartmanı" dedim ve V.nin evine ilk gidişimde oturduğu apartmanın isminin de f. olduğunu hatırladım. Neyse bu daha ilk buluşmamızdı ve benim evimdeydik. Konuşmamıza odaklanıp, ona iyi bir ev sahibi olduğumu hissettirmeliydim. Çünkü ancak bu durumda bana içini açıp gelme nedenin gerçekte ne olduğunu söyleyebilirdi. Jüpiter her gün gelmez ya insanın evine. Bana burnundaki yanık kokusunu, kim olageldiğimi, pencere pervazındaki üç kuru naneyi, rastlantının gerekliliğini ve gelişine inşa edilmiş; hazır dikilmiş roller içindeki eğreti hali, dışarının bu aydınlığını, neyin ne önemi olduğunu, gördüğüm kadarını, pencereden sızan soğuk havayı ve nasıl olduğumu sordu.
"Onunla yüzleşecek, gerekirse dövüşecekti. Korkarak yaşamak onursuzca ve faydasızdı. Çelimsiz gövdesi sanıldığı kadar güçsüz değil, aksine öfkelendiğinde iri bir pehlivanı bile yere serebilirdi. Rakibinin iri ve tombul cüssesi onu korkutmak yerine hantal ve sarsak bir izlenim veriyor, bu onu daha da cesaretlendiriyordu." Sokak tarafındaki pencerenin camı titremeye başlayınca, dönüp oraya doğru baktılar. Onlarca kişi Jüpiter diye bağırarak pencerenin önünden geçti.
Sonra sokak sustu, her şey sessizliğe gömüldü. Gün geceye dönmüş, oysa Jüpiter'den hiç ses çıkmamıştı. Bu tuhaf ve gizemli birkaç saatin ardından yorgun ama mutlu koltuğuna yayıldı Sevgili J. Evet, kendisine böyle demekten keyif alıyordu. Arkasından bir viski koymuş ve arşivden bir film seçmişti. İçi huzurluydu, hatta belki de yıllar sonra bu gece ilk defa güzel bir uyku çekebilirdi. Daha uykusunun geldiğini anlamadan uyumuş, ve uyuduğunu anlamadan da uyanmıştı.
Hava henüz aydınlanmamıştı. Uykusunun beklediği kadar uzun sürmediğini düşündü ama aslında gün ertesi geceye varmıştı.
Olabildiğince yemiş, içmiş, izlemişti. Dün gece yatağına bulutların üzerinden yürümüşçesine vardığını hatırlayınca, haz duydu. Ona göre bir işi uzun uzun uyuduktan sonra yapmakla, yeteri derecede uyumadan yapmak arasındaki fark büyüktü. Yarın etrafı düzgünce derleyip, toparlayabilmek için olabildiğince uyumalıydı. Jüpiter’in yanındaki ay ışığı parlamayı bıraktı ve mat beyaz küre bir süre daha öylece bekledikten sonra, bir mum ışığı gibi bir anda söndü. Günler geceler, geceler de gündüzleri bir kaç kere daha bekledikten sonra yatağından hızlıca çıktı ve tuvalete gitti. Bir süre kolundaki saate daldıktan sonra, günü ilk önce dört dilime ayırdı. Patates, artık yemeğin içinden mideye parçalanarak taşınan bir hacim olmaktan çıkmalıydı. Çişini yaptıktan sonra uzun bir süre mutfak masasında oturdu ve listesine sabah, öğle, akşam ve gece yazdı.
Aklına patates bir kere düşmüştü, geri dönüşü yoktu. Listesine patates yazdı, patatesin kendisi için ne ifade ettiğini bir bir sıraladı. Liste yapma konusunda iyiydi, maddeler birbiri ardına sıralandıkça içinden mutlu bir dalga kabardı. Aklına sonra, bir şairin yazdığı sözlük düştü. Patatesi önce yermişti bu şair sözlüğünde, ama sahi, kimdi o? İlhan Berk miydi, Cansever miydi? Cansever'in sözlüğü var mıydı?
İsimleri hatırlamak konusunda liste yapmak kadar iyi değildi. Patatesin bir tür biçimsizliği, nafileliği vardı. Sıradanlığından yakınmamak mümkün değildi. Sonra ne ola ki pişman olmuştu bu şair, patatesten yıllar sonra özür dilemiş, patatesin büyüklüğünün tam da sıradanlıktan ileri geldiğini yazmıştı. Uluorta her şeye karışıp duran bu biçimsiz şey, kabuklu yitiş, patates!
Fırladı yerinden. Mutfaktan bir patates aldı, elinde çevirdi. Patatesin kabuğundan çıkmaya başlamış beyaz beyaz kökleri gördü ve sesli düşündü: Zaman gerçekten de doğrusal akıyor.
Elindeki patatesin kökleri onun bereketinin sembolüydü. Patates bir umuttu, varlığa duyulan çabanın umudu. Çürüyene kadar geçen her saniye yaşama, büyüme, yayılma ateşiyle doluydu. Göz kapaklarını her kapayıp açtığında, aynı patatesi görmediğinin farkındaydı. Pa ta tes. Patates. Pat a tes. P atates. Pa tates. Pata tes. Patat es. Patate s. Pat ates. Pattes. Bir patatesin büyüme potansiyeli, onun büyümesini sağlayan etmenlerin varlığına denkse, o zaman bir patates tek başına var olamazdı. Ama o şu an, ona yuva olacak ortam mevcut olmasa da büyüleyici bir şekilde büyümek için şansını deniyordu. Onu ikiye ayırdı. Derinlerde ham bir koku… Sanki atıl kalmış bir evin, tozlu ama temiz kokusu. Kesitin merkezinden çeperlerine yayılan donuk su yataklarından başlayarak, püre haline getirene kadar onu iyice ezdi. Ezdikçe çıkan kokunun, patates kızartması kokusundan farklı olmadığını not etti.
Yazan: Ahu Akgün, Ayılar, Necla Çelik, Gizem Karakaş, Uzay Kere, Semra Kızıltan, Romina Meriç, Berat Örnek, Meltem Sarı, Ayça Telgeren, Defne Tesal, Esin Uyar, Boğaç Uzun, Murat Yıldız ve Cin Zeynep
14 Aralık 2018 - 11 Haziran 2019
0 notes
Photo
Arşivden bugün payımıza bu çıktı 😁 . . Sony a6000 56 mm - f/4.5 - 1/640 sn - Iso 500 . . #hikayenipaylaş #igstage #SonyAlphaTr #farklıbak #igsanat #showmeturkey #efsad #turkshotss #kadrajimdan #gununfotografi #ig_phototurkey #turkobjektif #fotografvakti #turkportal #doğa #manzara #objektif #kadraj_arkasi #severekcekiyoruz #albumdenyansiyanlar #gulumseaska #benimgozumden #gununfotografi #turkinstagram #bendenbirkare #igturko #aniyakala #macro_turkey #doğadan #karadeniz #altinvizor @sonyalphatr @natgeoyourshot (Gümüshane Tekke) https://www.instagram.com/p/B_P4Er1j548/?igshid=1isw52blj82vp
#hikayenipaylaş#igstage#sonyalphatr#farklıbak#igsanat#showmeturkey#efsad#turkshotss#kadrajimdan#gununfotografi#ig_phototurkey#turkobjektif#fotografvakti#turkportal#doğa#manzara#objektif#kadraj_arkasi#severekcekiyoruz#albumdenyansiyanlar#gulumseaska#benimgozumden#turkinstagram#bendenbirkare#igturko#aniyakala#macro_turkey#doğadan#karadeniz#altinvizor
0 notes