#ABD Tarihi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Trump, Kennedy ve King Suikastı Dosyalarının Gizliliğini Kaldırıyor!
Trump’tan tarihi adım! ABD Başkanı Trump, Kennedy ve Martin Luther King Jr. suikastlarına ilişkin gizli belgelerin kamuoyuna açıklanması için kararname imzaladı. Belgeler, 15 ila 45 gün içinde yayımlanacak. Trump’tan Tarihi Karar Donald Trump, John F. Kennedy, Robert F. Kennedy ve Martin Luther King Jr. suikastlarına dair gizli belgelerin paylaşılması için kararname imzaladı. Açıklanacak…
#ABD Tarihi#gizli belgeler#JFK dosyaları#Kennedy suikastı#Martin Luther King Jr.#Robert F. Kennedy Jr.#Trump
0 notes
Text
Ahmed Şara'dan Suriye'nin Geleceğine Dair Açıklamalar
1 minute Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed Şara, Al Arabiya televizyonuna verdiği röportajda, ülkedeki siyasi süreç, anayasa çalışmaları ve seçimler hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Şara, Ulusal Diyalog Konferansı’nın toplumun tüm kesimlerini bir araya getireceğini belirterek, “Geçiş sürecindeki kararlar bu konferansta oylanacak. Herkesin katkı sağlayabileceği bir süreç olacak”…
#ABD yaptırımları Suriye#Ahmed Şara açıklamaları#BM 2254 kararı#Heyet Tahrir Şam feshedilmesi#Kürtler Suriye#PYD YPG müzakereleri#Rusya Suriye ilişkileri#Suriye anayasa çalışmaları#Suriye ekonomik yapılanma#Suriye seçim hazırlıkları#Suriye seçim tarihi#Suriye siyasi süreci#Suriye uluslararası ilişkiler#Suriye yeni yönetim#Ulusal Diyalog Konferansı#Şara&039;nın açıklamaları#İdlib kalkınma projeleri#İran müdahaleleri Suriye
0 notes
Text
ABD'nin Tarihi ve Kültürel Mirası
Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihi ve kültürel mirası, zengin bir çeşitlilik sunar. Ülkenin geçmişi, yerli halklardan modern göçmenlere uzanan geni�� bir yelpazeyi kapsar. ABD’nin kültürel dokusu, farklı etnik grupların bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Ülkenin demografik yapısı ilgi çekicidir. Beyaz nüfus %61,6 ile çoğunluğu oluştururken, Siyahiler %12,4, Asyalılar %6, çok ırklı gruplar %10,2…
0 notes
Text
Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimi 2024: Anket Sonuçları ve Adaylar
Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimi Geri Sayımı Başladı Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri için geri sayım hızla devam ediyor. Peki, ABD başkanlık seçimleri ne zaman gerçekleştirilecek? Seçimler ayın kaçında yapılacak? ABD SEÇİMLERİ NE ZAMAN? ABD, 5 Kasım’da, ilk kadın başkanını seçme ya da eski başkan Donald Trump’ın tekrar göreve dönme ihtimali arasında bir tercih yapacak.…
#2024 seçimleri#ABD başkanlık seçimi#anket sonuçları#Cumhuriyetçi Parti#Demokrat Parti#Donald Trump#Kamala Harris#seçim tarihi
0 notes
Text
Çin, Şanghay.
Beijing'den yüksek hızlı trenle 3,5 saatte geliyoruz. İki şehir arası 1.214 km.
Emperyalist Batılı güçlere meydan okuma merkezi.
Şanghay, Çince ‘denizin üstünde’ anlamına geliyor.
1800’li yılların sonundan itibaren İngiltere, Fransa ve ABD, şehirde kendilerine özel imtiyaz ve güvenlik bölgeleri kurmuş.
Emperyalist Batılı güçlere 20. yüzyılda Japonya da katılınca şehir tamamen sömürgeleştirilmiş.
Bu dönemde Çinliler şehrin kuzeyinde yaşıyor.
Yabancıların olduğu bölümlere girmeleri kolay değil. Ancak özel izinle olabiliyor.
Fakat şimdi burası Batı'ya meydan okuma merkezi.
Avrupa bankalarının işgal ettiği ‘Dış sahil kordonu’nda bugün Çin bankalarının merkezi binaları yer alıyor. Şanghay’ın ticaret hacminin büyümesi genelde ‘patlama’ kelimesiyle anlatılıyor. Bölgede sadece bir bölümün gayri safi yurt içi hasıla, 3,4 trilyon dolar.
Türkiye'nin hacmi 1,2 trilyon dolar. Siz hesaplayın...
Kent bugün gökdelen sayısı bakımından dünyada beşinci sırada.
En görkemli yapısı, Doğu’nun İncisi Kulesi.
Yaklaşık 468 metre yüksekliğinde. Üzerine çıkıp 360 derece şehri görebiliyorsunuz. Ayrıca yolunuz düşerse Şanghay rıhtımında gece nehir seyahati yapmanızı öneririm.
Doğu’nun İncisi Kulesi'nin tabanında Şanghay Tarih Müzesi'nden seçilmiş parçalar var. Seçilmiş parçalar var dediğime bakmayın, o kadar büyük ki, saatlerinizi harcayabilirsiniz. Özellikle maketler ve maketlere kurulan hologram sistemleriyle, eski günler canlandırılıyor.
Çin müzecilikte gerçekten çok ileri gitmiş. Dijitallikle gelenekseli birleştiren çok yaratıcı sunumları var.
Müzede Çin tarihini ve sosyal yaşamı ayrıntılarıyla bulabiliyorsunuz.
Çinli komünistlerin kalesi
Şangay’ın Çin tarihi için çok özel bir yeri var.
Çin Komünist Partisi (ÇKP)'nin 23 Temmuz 1921'de ilk ulusal kongresini yaptığı bina Şanghay’da bulunuyor.
İki katlı tuğla binada gizlice düzenlenen kongre Fransız işgal güçlerince fark edilince parti yöneticileri arka kapıdan kaçıyor ve bir tekneyle Zhejiang eyaletinde bulunan Jiaxing şehrine doğru yol alıyorlar ve ÇKP’nin ilk kongresini denizin üzerinde daha sonra “Kızıl Tekne” alını alacak olan bu teknede tamamlıyorlar.
Grup, gemiyi kiralamak için o dönem fena bir para olmayan sekiz gümüş sikke harcıyor ve büyük davalarını özel olarak görüşmek üzere Nanhu Gölü'nün merkezine yelken açıyorlar. Mao Zedong’un da aralarında bulunduğu ÇKP’nin ilk lider kuşağı, yanlarından bir polis devriye gemisi geçtiğini düşündükleri bir anda gerçek niyetlerini gizlemek için turist gibi davranarak o dönem bir zengin eğlencesi olan ve Çin dominosu olarak da bilinen “mahjong” bile oynuyorlar. Polis devriyesi geçtikten sonra grup “Komünist Parti çok yaşa!”, “Üçüncü Enternasyonal çok yaşa!” diye sessizce bağırarak bu sisli denizde ÇKP’nin doğuşunun temellerini atıyorlar.
Hatta Mao'nun İkinci Kongre için şehre geldiğinde kaybolduğu ve kongreye katılamadığı da anlatılıyor.
ÇKP yönetimi binayı ve çevresini 1952 yılında anıtsal bölgeye dönüştürmüş. 3 yıl önce de toplamda 3.400 metrekarelik bir sergi alanı oluşturulmuş. Burada ÇKP tarihini yansıtan 1100’ü aşkın eser sergileniyor.
Burada da dijital gösteriler çok dikkat çekiyor.
Biz geldiğimizde, Çin Komünist Partisi'nden gençlerin yeminine de tanıklık etmiş olduk.
Akşam da Nanjing caddesinde geziyoruz.
Burada da sokaklar tertemiz, şehir hareketli, taksiler ucuz, insanların yüzünden mutluluk akıyor.
Daha sonra Şıncın'a geçiyoruz...
#china#shanghai#şanghay#bund#Doğu'nun İncisi Kulesi#Orient Pearl Tower#东方明珠广播电视塔#上海#travel#gezi#china communist party#ccp#mao zedong
31 notes
·
View notes
Text
Türkiye, terör örgütü israil ile tüm diplomatik ilişkilerini askıya aldı.
ebedi koparmak lazım !
sıra abd üslerinde.
gazzede yaşanılan acının, şahit oldukları zorlukların hiç bir izahı yok. terör örgütü israilin bu vahşeti karşısında tarihi adımları atmakta geç kalıyoruz.
27 notes
·
View notes
Text
//Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.// demişti Franklin D. Roosevelt
SORU: Irakta 1 koyup 3 alacaktık (•••) aldıkmı ?
SORU: Suriye'yi işgal etmeye çalışan PKK+PYD+SDG (DEAŞ'a karşı mücadele eden bir örgüt
görüntüsü vermektedir..!!!!)
SMO ve HTŞ
Bütün bu grupları kim silahlandırıyor, kim besliyor ...
SORU : ABD, AB ve İSRAİL Suriye'de yer yerinden oynarken neden SESSİZ.❗️❗️❗️
“Türkiye Brüt Dış Borç Stoku”, 30 Haziran 2024 tarihi itibarıyla 512,0 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 42,6 olmuş.
İnsanların Barınma ve beslenme ihtiyacları dibe vurmuş bir durumdayken birdaha soruyorum
ABD, AB ve İSRAİL Suriye'de yer yerinden oynarken neden SESSİZ.❗️❗️❗️
SORU: ÖSO Özgur Suriye Ordusunu ABD ile birlikte biz kurduysa PKK+YPG+PYD ve SDG yi Kuranda ABD ise biz bu denklemin içinden nasıl ÇIKACAĞIZ..
Büyük Ortadoğu PROJESİ tıkır tıkır işliyor...
6 notes
·
View notes
Text
Hegemoniklik, Müslüman milletlere yönelik zulmünün sonunu bilmiyor. Bugün işgalci Siyonistler ve onların her yönüyle koruyucusu ABD, Filistin ulusunu bile inkar edecek ve Filistinlilerin hakları diye bir şeyi tanımayacak kadar ileri gitti. Ancak Filistin halkı, derin tarihi kökenlere ve yadsınamaz coğrafi bağlara sahip bir halktır. Ne tarihi kökeni ne de coğrafi bağlantısı olan, hayali ve sahte bir İsrail milletidir.
İMAM HAMENEY
2 notes
·
View notes
Text
GİBİ 5.SEZON 1.BÖLÜM (SİNEK) ÜZERİNE METAFORİK BİR YAZI
Çoğumuzun sevdiği “Gibi” dizisinin yeni sezonu yayınlanmaya başladı. Her zaman çok ilgimi çeken, güldüren, düşündüren, bazen hüzünlendiren “Gibi” 5.sezonuna enteresan bir giriş yaptı. Hazır Pazar gününe kadar bir konser yokken, bölümü izledikten sonra kafamda canlanan şeyleri not almaya karar verdim. Evet, burası bir konser bloğu sayfası idi fakat “inside.thecityof.glass” arada bir neden böyle şeyler de yapmasındı? İnternette biraz yorumlara baktıktan sonra tam olarak benim hissettiğim şeyleri ifade eden birkaç kişiyle karşılaştım. Bölümün yayınlanması üzerinden henüz çok vakit geçmediği için, zamanla daha fazla ortak yorumla karşılaşacağımı düşünüyorum. Bu zaman gelene kadar kendi izlenimlerimi yazmaya başlayayım, sonra tekrardan konuşuruz.
-HOLY SPOILER-
Bölümde dönemin siyasi aktörleri üzerinden metaforik bir anlatım tercih ettiklerini düşündüğüm için, anlaşılırlığı arttırmak adına biraz kodlama ve açıklama yapacağım, daha sonrasında akış üzerinden devam edeceğim.
Başlarken, bölüm hakkındaki düşüncelerimde bilinmesi gereken şey bu bölümün sadece arkadaşlık ilişkileri, kıskançlık, çekememezlik, toplum gözünde yükselme ve düşme, çoğu bölümde yapılan “ufacık saçma bir olayın aşırı büyümesi” vs. “Gibi” şeylerin dışında aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin belirli bir döneminden itibaren neredeyse günümüze gelene kadar olan kısmının metaforik olarak anlatıldığıdır. Buna dayanarak bölüm içerisindeki ilk kodlamalar benim düşünceme göre aşağıdaki “Gibi”dir.
Yılmaz (Süleyman Demirel) (S.D.)
Ersoy (Turgut Özal) (T.Ö.) (Bu zaten bet bir şekilde gösteriliyor.)
İlkkan (Bülent Ecevit) (B.E.)
Suna hanım (Sovyetler birliği) (S.B.)
Genç çocuk (Halk)
Servet abi (Amerika Birleşik Devletleri) (ABD)
Misafirler (Diğer ülkeler) (D.Ü.)
Candan abla (Yeni Rusya)
Erol (Liyakat)
Neden bu şekilde düşündüğüme bölümün akışı içerisinde bakalım. İlerledikçe daha fazla kodlama ve birtakım siyaset tarihi açıklamaları yapmaya çalışacağım. Doğru olabilir, yanlış olabilir. Dediğim gibi kolektif bilinç içerisinde bunların hepsini ileride daha doğru noktalara koyabiliriz. Haydi başlayalım!
BAŞLIYOR!
Yılmaz (S.D.) ve Ersoy (T.Ö.) bıkkın bir şekilde koltuklarında otururken, salonun arka kısmında, yemek masasında İlkkan (B.E.) misafirlerine Tarot falı bakıyor. Diğerlerinin aksine İlkkan’ın keyfi gayet yerinde. Önemli olaylardan bahsediyor, dışarıya açık, aksiyon halinde. İlkkan’ın misafirleri olan iki adet yaşlı teyzemiz, kendisini ilgiyle dinliyor. Tarot falını, İlkkan’ın ileri görüşlülüğü olarak yorumlayabiliriz. Karşısında oturan teyzeler de muhtemelen anlatılan dönem gereği eski Sovyetler birliğini (Komünizm ya da sol felsefe) temsil ediyorlar. Bir teyzemiz eski Sovyetler iken diğeri onun en büyük destekçilerinden belki Çin ya da Kuzey Kore vs. olarak konumlanmış olabilir. Neden böyle düşündüğümü bol bol açıklayacağım.
Yılmaz ve Ersoy, arkadaki konuşma devam ederken yine sıkılgan tavırlarla bir sinek problemleri olduğundan bahsediyorlar. (Belki “Ecevit hâkim” sol politikalardan ya da arka planda kalmaktan sıkıldılar, yeni bir oluşum lazım.) Ersoy dört tane muz yediğinden ve Roma dondurmacısına gittiğinden bahsediyor (Çikita muzu memlekete ilk defa Turgut Özal getirmiş. “Roma” belki de Özal’ın dışa açık politikalarını, dış sermayeyi, özelleştirmeleri vs. vurgulamak için kullanılmış. Ya da müthiş politik, sosyolojik, ideolojik fikirlerin, jikler, izmler ve istlerin, her bokun o döneme dayandığını, oradan çıktığını belirtmek için.) Sovyetler birliğine benzettiğimiz Suna Hanım (S.B.) için İlkkan; “Suna ablacığım, sen olmasan bu Dünya yok olur gider, her şeyi bir arada tutan bir enerjin var” diyor. Sanırım gözümüzde bir şeyler canlanmaya başladı. Hakikaten de çift kutuplu, kısmen güç dengeli Dünya düzeni, birçok ulusu bir arada tutan Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte hapı yuttu. Sol ideoloji çöktü, kapitalizm yeni tanrımız oldu. Suna hanım, bakılan Tarot falı için ödemesi gereken ücreti İlkkan’a sorduğunda, İlkkan kendisinden para istemediğini, ücretsiz rehberlik yaptığını söylüyor. Para istenmemesi ve karşılıksız yardım gibi kavramlar Yılmaz’ın canını fazlasıyla sıkıyor. Para almadan bir iş yapılması, Yılmaz’a (Sağ ideoloji, kapital düzen, sermaye piyasası vs.) Tarot falı kadar anlamsız geliyor, bu işi kafasında anlamlandıramıyor.
Evden kafeye geçildiğinde İlkkan’ı, karşısında oturmakta olan bir genç çocukla konuşurken görüyoruz. Çocuk İlkkan’ın kendilerine bir ümit olduğundan bahsediyor ve İlkkan’ı övüyor. Bu çocuğu köylü sınıf, tarım sınıfı ya da hiç bunlara da girmeden dümdüz “Halk” olarak konumlandıralım. Çocuğun bu övgüsüne daha fazla katlanamayan Yılmaz, İlkkan’a “paran var mı”? Diye soruyor. Yani bu işler, sevgi gösterileri, köylü şehirli el ele ayakları, sol ütopyalar bir yere kadar sürer. Senin paran var mı? Sermayen var mı? Bu değirmeni döndürebilecek misin? Ondan haber ver diyor. İlkkan, biraz parası olduğunu söylüyor. Yılmaz bunun üzerine sinek ilacı almaktan bahsediyor. Sinek burada önemli bir öğe olabilir. “ANAP” logosunu hatırlayalım. Petekten oluşan bir Türkiye haritası üzerine konmuş arı görseli gözünüzde canlanmıştır. Burada anlatılmak istenen şey arıyı sineğe benzetip bu yapıyı eleştirmek mi? Ya da “ANAP”tan belki ilelebet kurtulmak, bunu bir sorun olarak görmek? Veya tam tersine desteklemek fakat doğru kişiyle desteklemek mi bilinmez. Dönemi okuyalım ve büyüklerimizden dinleyelim. Sonuç olarak bu durum Yılmaz’ın fazlasıyla canını sıkıyor.
Meşhur 3’lümüz yolda yürürken, bence bilinçli şekilde daha batılı bir “Cast” olarak seçilen (Hatta beyaz ABD’li denilebilecek, kafasında bir tek yıldızlı şapkası eksik olan Sam amca.) Servet abiyle (ABD) karşılaşıyor. (“Servet” seçimine dikkat.) Ersoy, Servet abiyi evlerine davet ediyor. (Yabancı sermaye ülkeye davet ediliyor.) Servet abi çok hevesli, motive “hemen gidelim” diyor. Yılmaz bu tutuma karşı temkinli yaklaşıyor. (Belki ülke henüz hazır değil.) Servet abiyi ilk başta bir bahane uydurarak uzaklaştırma ve içeriye almama gayesinde. Yılmaz ayrıca Ersoy’un kendisine hiç danışmadan “sürpriz bir inisiyatif alarak” bu işe kalkışmasına ayrıca kıl oluyor. Sonuçta Servet abi bu işe çok sinirleniyor, İlkkan naif bir şekilde özür diliyor. Yılmaz buna da kızıyor. Servet abi eve gelmek için şartları çok fazla zorluyor, niye gelemediğini kesinlikle anlamıyor, anlamamakta ısrar ediyor hatta neredeyse güç kullanacakmış “Gibi” tavırlar bile sergiliyor. Yılmaz evin içerisindeki (ülkenin içerisindeki) problemi anlatmak zorunda kalıyor. Sinek probleminden bahsedildikten sonra Servet abi durumu anlayışla karşılayıp bir sinek ilaçlama numarası veriyor fakat bu numara yalan yanlış uydurma bir numara. (ABD’nin meşhur yardım olmayan yardımlarından, verilen kredilerin bin misli faizle geri alımından, ödenemeyince verilen imtiyazlardan vs. bahsetmek için çok güzel bir anlatım, kuvvetli bir sahneleme.)
Evimize geri dönüyoruz. Yılmaz, Ersoy’u Servet abiyi eve çağırdığı için azarlıyor. (İç siyasette konuşulmadan, ortak karar verilmeden, danışıklı dönüşümlü, kapalı kapılar ardında gizli kapaklı işler yapılmadan öyle dış sermayeye kucak açılmaz.) Ersoy tabi ki Servet abiyi savunmaya, zararı olmadığını anlatmaya, (özelleştirmeye, dışa açılmaya, borçlanmaya vs.) devam ediyor. (Ülkenin hayrına olacak.) Yılmaz böyle bir şeye müsait değilim derken, (en azından henüz) İlkkan misafirlerini (D.Ü.) beklediğini, seansının olduğunu, diğerlerinin içeriye gitmesi gerektiğini söylüyor. Bu, takdir edersiniz ki evin diğer liderleri tarafından kabul edilmiyor. Yılmaz bunun önceden konuşulması gerektiği kanaatinde. (Parlamento? Kapalı kapılar? Pazarlıklar?) Yılmaz burada muhafazakâr kanadı temsil ediyor. Geleni gideni olmadan, etliye sütlüye karışmadan, kendi küçük Dünyasında, evinde oturup televizyonunu izlemek istiyor. Misafirler geliyor, kartlar İlkkan tarafından yeniden dağıtılıyor. Kalabalık misafir ekibi içerisinde bu sefer Suna Hanım yok. Belli ki Sovyetler dağılmış. Bu misafir ekibini Avrupa birliği ya da diğer Dünya ülkeleri belki G8 vs. diye konumlandırabiliriz diye düşünüyorum. İlkkan övülmeye devam ediliyor. Yılmaz sıkılgan bir şekilde çoraplarını çıkarıyor (Muhafazakârlar kolları sıvadı) İlkkan bu işe çok sinirli. Bizi dış güçler önünde “takunyalarınla” rezil ediyorsun pozlarında. Bu ana kadar sessizce koltukta oturmakta olan Ersoy kapı zilinin çalmasıyla birlikte ayaklanıyor. Kapı Ersoy tarafından açılıyor ve sürpriz! Servet abi kapımızda! (Demokrasi geldi hanım!)
Ersoy tarafından hoşça karşılanan Servet abi, eve türlü bahanelerle davet edilmediği için çok kızgın. Herkesin içeride olduğunu öğrenmiş ve kapıya dayanmış. (X bir yerde önemli bir şey; savaş, kriz, maden, para, servet, vs. varsa eğer “ABD” orada olmadan olmaz.) En nihayetinde Servet abi içeriye Ersoy tarafından buyur ediliyor fakat öyle olmasaydı bile gerekirse zor kullanıp yine de içeriye girebileceğinin sinyallerini bize oyunculuk olarak veriyor. Bütün misafirler (Diğer ülkeler) İlkkan’la birlikte ayrı bir yerde, Servet abi Yılmaz ve Ersoy ayrı bir yerde konumlanmış durumda. Servet abi Yılmaz’ı azarlıyor, “herkes burada, ben nasıl yokum” diyor, Ersoy, Servet abiyi sakinleştirmeye çalışıyor. İlkkan’ın misafirlerle masada oturduğu sahne “Son akşam yemeği” tablosunu çağrıştırıyor, bu kısımda ayrıca bir metafor daha var.
Burada dönen konu Servet abinin ilgisini çekiyor, seansın ücretini soruyor. Seansın ücretsiz olduğunu, “sevgi ve saygı karşılığında” bakıldığını Yılmaz’dan öğrendiğinde, Servet abi “iyi” diyor ve gözleri parıldıyor. Tam da bu noktada çok kritik bir an yaşanıyor. Servet abi belki gözüne İlkkan’ı kestirmişken, Yılmaz ayağıyla bir sinek yakalıyor ve olayın bütün seyri değişiyor! Yakaladığı şey belki “ANAP” belki başka bir aktör, belki iç ve dış siyasete yeni bir soluk, belki sermaye kazanımı, belki bunların hepsi ya da hiçbiri. Ama bence Yılmaz’ın yakaladığı ya da bulduğu esas şey “Liberalizm”… Bunu zaten ilerleyen bölümlerde yine bet bir şekilde gözümüze sokularak görme fırsatı yakalıyoruz. “Liberalizm” ve “Liberal” politikalar sayesinde birçok şey mümkün kılınabilir, anlatılabilir, sevimlileştirilebilir. Zaten günümüzde yaşadığımız birçok sıkıntıda yanlış uygulanan bu politikaların artçılarından ibaret. Velhasıl kelam öyle de olsa böyle de olsa, sonuç olarak bunların hepsi aslında sadece bir “Sinek”…
Yılmaz’ın yakaladığı sinek ve dolayısıyla Yılmaz, bir anda evin içerisindeki herkesi inanılmaz etkiliyor. Bu olayı çok yüksekten yaşıyorlar. Sanki bir bayram havası var. Bir keşif yapılmış, maden bulunmuş, savaş kazanılmış “Gibi”. Bu bayram havası içerisinde en büyük gazı tabi ki Servet abi veriyor ve Yılmaz’la Servet abi nihayet barışıyor. (We're all living in Amerika!) Bütün misafirler Yılmaz’ın yanında toplaşıyor, bu olayın en büyük “şakşakçısı” tabi ki Ersoy oluyor. Bu arada İlkkan arka planda kalmış, unutulmuş, modası geçmiş pozisyonda kalıyor. Mutfakta (Mecliste?) Yılmaz ve Ersoy cephesiyle İlkkan ters düşüyor, kavgalar, gürültüler çıkıyor. İlkkan bu olayın “bir seferlik şanstan ibaret” olduğunu söylüyor, diğerleri buna karşı “olmamış “Gibi”mi davranalım?” diyor. (Para bir kere gelir, har vurup harman savurursak eğer bir daha gelmeyebilir ve hiç de hoş olmayan sonuçlarla karşılaşabiliriz aklınızı başınıza alın demek istiyor. Bu ve bunun “Gibi” söylemler muhafazakâr sağ kanadın hiçbir zaman kanadında olmadı, olmayacak. Varken harca, nasıl harcarsan harca.) İlkkan mücadeleye devam edeceğinin sinyallerini veriyor ve yumruğunu duvara vuruyor. (Masaya değil.) Halkın bütün kesimlerinde Yılmaz’ın popülaritesi artıyor. İlkkan hala “o öyle her zaman olmaz, şans oldu şans” demeye, insanları tırnak içerisinde “uyarmaya” devam etse de artık ortada yakalanmış bir sinek olduğu için bu uyarılar kimseye geçmiyor. Üretmeden tüketmek, yalan yanlış yatırımlar, “lale devri” had safhada.
Misafirler tekrardan eve geliyor fakat bu sefer İlkkan ve seansı için değil, Yılmaz için oradalar. Herkes evin içerisine doluşuyor (Dış sermayeler ülkeye giriş yapıyor.) Yılmaz, ayağıyla tekrardan bir sinek yakaladığında, Ersoy aşırı heyecanı sonucunda çayları deviriyor ve resmen yanıyor! (Turgut Özal öne çıkarıldı ya da atıldı ve sonunda yandı?) Tam da bu noktada Ersoy’un sırtında beliren Turgut Özal şeklindeki lekeleri görüyoruz. İlkkan artık masada yalnız hatta karamsar, depresif bir şekilde otururken diğer tarafta resmen zafer sarhoşluğu yaşanıyor. Burada giren müzikler ve kutlama havaları bana kazanılan bir seçim, kampanya süreçleri, balkon konuşmaları vs. “Gibi” atmosferleri anımsatıyor. Hemen Star Wars’tan bir alıntı yapayım; “Demek ki demokrasi böyle ölüyormuş. Alkış ve tezahüratla”. İlkkan’ın Yılmaz ve Ersoy’un yatağına koyduğu “Ölüm” kartları bir uyarı niteliği taşıyor. (Olacaklara karşı millet ve meclis uyarılmaya çalışılıyor?) Bunların da pek bir etkisi olmuyor tabi. Hangi uyarı dinlenmiş bugüne kadar? İlkkan mutfakta hüzünlü bir konuşma yapıyor ve bence sol siyasetin gerçek manada ilk defa ülkede uygulanmış olduğundan, hayata geçirilmeye yakınlığından ve sonrasında bunun nasıl elinden alındığından bahsediyor. Bu hissiyatlar Yılmaz’a geçmiş gibi görünüyor. Seksen sonu, doksanlı yılların başı siyasetinin “ayrı fikirlerde olabiliriz ama biz aynı gemideyiz” söyleminin o yıllarda hakikaten yaşanmış olan halini uygulamada görüyoruz
Yılmaz ve Ersoy, İlkkan’ın göz önünden düşmesinden rahatsız olmuş olacaklar ki İlkkan’ı biraz daha yükseltmek, eskisi gibi olmasa da kendine getirmek için kontrollü hamleler planlıyorlar. Bu iş için Candan abla (Yeni Rusya) seçiliyor. (Eski soldan düşman olmaz mantığı?) İlkkan sanki Candan ablaya yardım ettiğini hissedip mutlu olacak. (Dağılmış Sovyetlerin küllerinden doğan yeni Rusya’ya destek atılacak.) En azından plan buna benzer bir şey. Yılmaz, sinek yakalamaktan bir süreliğine vazgeçeceğini ancak uygun zaman geldiğinde, ileride devam edeceğini söylüyor. Böyle bir şey bırakılamaz. “Liberalizm” bırakılabilecek bir şey değil. Bırakıldı zannedersin fakat tekrar tekrar seni “liberize” eder. Bu bölümde müzik olarak Cem Karaca’dan “Raptiye Rap Rap” şarkısı kullanılsa çok yakışırdı diye düşünüyorum. Hep birlikte sözleri hatırlayalım.
Maaşla gırtlak gırtlak gırtlağa rap rap. Bir de kitap okuyor bakın şu çatlağa rap rap. Liberal, miberal malı kap, götür al rap rap. Eriyor liralar, mark kap, dolar al rap rap. Bul bir kaşalot, toriğini işlet rap rap. Bir koy üç al, üçünü de beşlet rap rap. Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap. N'aber nitekim gene geldi şapka rap rap.
Foto “Liberal”de, Ersoy’un sırtındaki Turgut Özal’a benzeyen lekenin fotoğrafları çekiliyor. Ersoy, seçim propagandasına hazırlanır gibi pozlar veriyor. Yılmaz “güzel” diyerek onaylıyor, fotoğraflar arasından seçimler yapılıyor. Fotoğrafçıya ödenen parayla alakalı bir konuşma geçiyor. Yılmaz’ın önceden fotoğrafçıdan 36 lira alacağı varken 73 lira vereceği oluyor. Sonuç olarak dükkândan para ödemeden ayrılıyorlar. Eczaneye gidiliyor, Ersoy’a alerji ilacı alınacak. Dükkânda çalışan Erol (liyakat) arkada konumlanırken, ön tarafta Yılmaz, Ersoy ve sonradan dükkâna giren Canan hanım kentsel dönüşüm konularını konuşuyorlar. Yılmaz ve Ersoy bu dönüşüm olayından aşırı mutlu. (Betona yatırım her zaman mutlu eder.) Canan hanımın eski binası yıkılmış (Sovyetler birliği) geçici olarak bir yerde kalıyor, sonra yeni binasına (yeni Rusya) geçecek. Erol bu muhabbetlerden rahatsız oluyor ve Yılmazla Ersoy’a parayı ödeyip gitmelerini söylüyor. Yılmaz ve Ersoy, Canan hanıma, İlkkan’a yardım alma kisvesi altında yardım edebilir mi diye soruyorlar. Canan hanım “tabiki” diyerek bu yardım işini hevesle kabul ediyor. 427 liralık ilaç ücreti Yılmaz tarafından kabul edilmiyor. Onun gözünde bu ilacın parası daha az olmalı (İşi ucuza kapatmaya çalışmak, devlet kadrolarının ödeme çıkmaması, meclis lokantası fiyatlarına alışık olup gerçeklikten kopmak?...)
İlkkan, Candan hanıma evin kapısını açıyor. Candan hanım İlkkan tarafından hoş bir şekilde karşılanıyor. Candan hanım inanılmaz zor bir dönemden geçtiğini söylüyor ve İlkkan’la neredeyse flörtleşir gibi konuşuyor. Yılmaz ve Ersoy kafede otururken, Erol’un ilacın kullanımını yanlış yazdığına dair bir muhabbete girişiyorlar. (Kesinlikle liyakatli insanlara, doktorlara, mühendislere, bilim insanlarına güvenmiyorlar, kendi bildikleri en doğrusu. Doğruyu söyleyen, bilimin ışığında ilerleyen, akıl mantık sahiplerinin onların Dünyasında bir yeri yok. Bunlar her zaman sorun çıkaran, istemezükçüler… Bu ve buna benzer olaylara yaşamak zorunda olduğumuz dönem gereği çok hâkimiz.) Yılmaz başta o kadar negatif değilse bile, eczaneye geri dönüldüğünde başka bir yanlış ilaç vakasıyla karşı karşıya kalan teyzemizi görünce fikirleri hemen değişiyor. Erol aksini iddia etse de, bu ilacı doktorun yazdığını söylese de bunların hiçbiri işe yaramıyor. Yılmaz’ın gözünde Erol, Dünyanın yanmasından sorumlu, zararlı, toplumda yeri olmaması gereken suçlu biri. Derhal polis, güvenlik güçleri aranıyor. (Muhafazakâr iktidarda asla yeri olmayan, hapse atılan fikir, ilim, bilim insanları, düşünce suçluları?) Ersoy’un yaşadığı bu alerjinin ve kendisine yanlış bir tedavinin uygulanmasını düşünmesinin, kaygılanmasının Turgut Özal’ın zehirlenme teorileriyle bir ilgisi var mı bilmiyorum. İlkkan’ın kendini camdan attığı haberi duyulunca Yılmaz ve Ersoy evin önüne doğru koşturuyor.
Candan hanım İlkkan’ın ırzına geçmeye çalışmış. Candan hanımın beyanına göre kendisi İlkkan’a çamaşır asmayı gösteriyormuş. İlkkan buna karşılık olarak “saçmalamayın çamaşırları zaten ben asıyorum” diyor. Burada karşılıklı bir uyumsuzluk söz konusu. (Türk ve Rus sol yapıları temelde belki aynı ilkelere dayansa da arada kültürel farklılıklar var. Dışarıdan alınma felsefeler, ideolojiler, vs. bizde her zaman eklektik durmuştur, açıkçası bir boka yaramamıştır. Zaten burada söz konusu olan yeni Rusya ve bana kalırsa Don’t fuck with the Russians…) Güvenlik güçleri tekrar çağırılıyor. Suna hanımın durumundan İlkkan’a bahsediliyor. İlkkan artık Suna hanımı hatırlamıyor bile. (Good old Soviet days RIP…) Tam bu esnada Servet abi kadraja giriş yapıyor. İlkkan için, “bu uğursuzun falına inanan kaldı mı sorarım size diyor” Ee… Solculuk molculuk bitti. Artık sarılmamız gereken şey sadece kapital düzen, sermaye piyasası, şiştikçe şişen üretim ve tüketim bataklığı, ahlak yoksunluğu, materyalizm, Mc Donald’s, Coca cola, Metallica! Yılmaz bize bunu neden yapıyorsun diye çaresizce Servet abiye soruyor. Ne kadar haklı bir soru değil mi? Candan abla kaçmış, Yılmaz bağırıyor. “Ambulans çağırın, yardım edin, yardım edin bize!... (Çünkü bu saçmalıklar arasında ölüyoruz. Ölüm korkusuyla birlikte bilin bakalım neye sarılırız…)
Evet… En sonunda liyakat haklı çıkıyor tabi ama artık her şey için çok geç oluyor. Yılmaz, İlkkan eğer isterse Servet abiyi dövdürtebileceğinden bahsediyor ama İlkkan “Allah’ından bulsun” diyor. Ersoy yüksekten düşme kaygılarından bahsediyor. İlkkan, ölmeyeceğini bildiğini söylüyor fakat sürüneceğine dair sinyalleri sonrasında söylediği birbiriyle alakasız, saçma sapan sözlerle kanıtlıyor. Türkiye’de kendisini “Solcu” ya da en hafif tabirle “Muhalif” olarak tanımlayan kesimin kendi aralarındaki fikir ayrılıklarını, binlerce fraksiyona bölünmelerini, asla ortak bir zeminde birleşememelerini, herkesin kendi kesimine dair müthiş ideoloji, ideal ve ütopyalarının olduğunu bundan daha iyi hiçbir cümle açıklayamazdı diye düşünüyorum. İlkkan bize muazzam bir muhalefet özeti geçiyor. İktidarda olanlar ise tam aksine tek bir cemaat “Gibi” hareket ediyor. Bunun sonucunda senelerdir aynı sonuçlarla yüzleşiyoruz. Muhafazakârlar giderek çoğalırken biz giderek azalıyoruz. Bu bahsettiğim durumu sadece siyasette değil, yaşantımızın hemen her alanında, her alt kültürde gözlemlemek mümkün. Fazla okumak ve düşünmek belki demokrasinin açığını kullanan mutlak cehalete karşı her zaman yenik düşecektir bilemiyorum. Bunu zaman gösterecek. Elimden geldiğince bu bölümü kendimce yorumlamaya çalıştım. Sabırla okuyan arkadaşlara kucak dolusu teşekkürler. “Gibi”nin beşinci sezonu aşırı sinematografik, metaforik ve başka bir sürü “ikler” şekilde devam ediyor. Diğer bölümleri izlemenizi de tavsiye ederim, belki bir ara onları da yazma fırsatı yakalarım. Hoşça kalın!
youtube
4 notes
·
View notes
Text
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK BİR ARŞİV, İÇİNDE YOK YOK…
1- Türkiye'de yayınlanan ve yayınlanmış olan gazetelerin geçmişten günümüze tüm sayılarına ulaşabileceğiniz bir platform
https://t.co/Doz0MiMR3g
2- Tübitak'ın tüm yayın ve dergilerinin arşivi:
https://t.co/Ts07vP30xd
3- Milli kütüphane arşivindeki tüm taş plaklara ses dosyası olarak ulaşabileceğiniz bir platform
https://t.co/6d9xR1MEcX
4- Abd Meclis Kütüphanesi, 1800-2020 yılları arasında dünya üzerinde çekilmiş milyonlarca fotoğrafa ulaşabilirsiniz
https://t.co/TAnRGqCJNP
5- Yüz binlerce resim, çizim, karikatür ve görseli konularına göre arayabileceğiniz büyük bir arşiv
https://t.co/aQkjrZcVfr
6- 1920-23 arası TBMM 1. Dönem gizli celse kayıtları:
https://t.co/ibbq2sLiOz
7- Servet-i Fünun dergisinin yayınlanmış tüm sayıları:
https://t.co/g3oobfwnpY
8- İbb'ye ait Taksim kütüphanesindeki binlerce esere ücretsiz olarak ulaşıp, okuyabilirsiniz
https://t.co/OHRr39Bm0V
9- Sultan 2. Abdulhamit'in fotoğraf arşivi
https://t.co/ErRooRF69B
10- Geçmişten bugüne çizilmiş tüm haritalara ulaşabileceğiniz bir arşiv
https://t.co/sSek4ilFMl
11- Birleşmiş Milletler bünyesinde yayınlanan tüm eserlere ulaşabileceğiniz bir arşiv
https://t.co/4ALBiAtYlG
12- Balkanlar'daki Osmanlı eserlerinin olduğu fotoğraf arşivi:
https://t.co/mFrHHkEAyL
13- Türkiye'deki tüm yer isimlerinin tarihi, eski adları ve değişimlerini inceleyebileceğiniz bir platform
https://t.co/mP2bGx5HLI
14- Çekilmiş tüm filmlerin çarpıcı sahnelerinin olduğu bir arşiv
https://t.co/dyoYVG7Xsa
15- Telifsiz film, kitap, makale, fotoğraf arşivi
https://t.co/A4kjVB8PPx
16- Antik Yunan, Mısır, Çin ve Asya üzerine yazılmış binlerce esere ulaşabileceğiniz bir platform
https://t.co/ukIhS1nM1G
17- Marmara Üniversitesi'ndeki nadide eserlere online olarak ulaşabileceğiniz platform
https://t.co/2IXnhyxhBI
18- Dünyanın her yerinden yüzlerce üniversitenin ortak çevrimiçi kütüphanesi:
https://t.co/aEBpyME6mC
19- Her dilden birçok konuda makalelere, eserlere ulaşabileceğiniz dünyanın en büyük online kütüphanelerinden biri
https://t.co/eqwnmM8bLC
20- Telif süresi dolmuş tüm eserlere e- kitap olarak ulaşabileceğiniz bir site
https://t.co/NhKKR7tWvN
21- Türkiye'de 1950 öncesi çıkan sinema dergileri arşivi:
https://t.co/FuI2wk2GrK
22- Ücretsiz sesli kitap arşivi
https://t.co/93t8HhHgHT
3 notes
·
View notes
Text
VAN MİNIT İŞLERİ
Çok sık kullandığım bir cümlem var.
“Yobazlar dünyayı okuyamazlar.”
Çünkü vizyonları yoktur.
Büyük çoğunluğu lisan bilmez.
Çok kişi lisan bilmeyi o ülkede,
Çay kahve ısmarlamak için sanır.
Lisan bilmek o ülkenin düşünce yapısını okumaktır.
++
Avrupalı liderlerin çoğu 3-4 lisan biliyor.
Önemli okullardan diplomaları var.
Dünyayı algılayabiliyorlar.
Bizdeki üç büyük partinin başkanı lisan bilmiyor.
Dolayısıyla ülke dünyadan kopuk.
Başka bir dünyaya evrildik.
++
Her yıl Eylül ayında Cumbaba New York’a gidiyor.
Araya adamlar sokuluyor.
Bir televizyon söyleşisine çıkıyor.
Bir lider tv’ye niye çıkar?
O ülkenin halkına sempatik görünmek için.
Çağdaş dünyaya karşı defolu iseniz Tv’ye çıkmayacaksınız.
Son söyleşi başından sonuna kadar skandal oldu.
Ama Necip Türk milleti olayı anlamadı bile.
Cumbaba alışmış.
Basın mensuplarına önceden sorular veriliyor.
Tamamen bir tiyatro.
++
Malum konuya girdi:
Özgürlükler noktasında Türkiye, ABD ile mukayese edilemeyecek kadar çok daha özgürdür.
Elin Amerikalısı sordu:
“Sizin ülkenizde özgürlük varsa basın mensuplarını niçin hapse atıyorsunuz?”
Hatta dünyada en fazla aydının hapse atıldığı üç ülkeden birisiniz.”
“Bu yalanlara inanıyor musunuz?”
“Elimdeki liste ABD Kongresinin dış ilişkiler komisyonundan alınma.
Dünyadaki tüm ülkeler bu listede.”
“Bizde hapse girenlerin hepsi terörist.”
“Size göre sizin partiye oy vermeyen herkes terörist.”
“Bu iddialar yalan.”
“Demirtaş, Kavala davaları ortada.”
Malum o an çok sinirlendi ve tarihi cümlesini söyledi.
“BU KONULAR SİZİ NİÇİN İLGİLENDİRİYOR”
“Olur mu bir ülkede yapılan insan hakları ihlalleri herkesi ilgilendirir.
Basın mensupları halkın haber alması için çalışır.”
“Siz benim lafımı niçin kesiyorsunuz.”
Söyleşi son buldu.
Bunu tüm dünya seyretti.
Söyleşi yapılmasaydı daha iyi idi.
++
Ülkeye New York’ta yatırımcı arıyorsunuz.
Sonra diyorsunuz ki.
“BU KONULAR SİZİ NİÇİN İLGİLENDİRİYOR”
Yatırımcı ülkeye fabrika kuracak.
Sonra biri bu fabrikaya çökecek.
Yatırımcı hukukun olmadığı ülkeye gider mi?
++
Yandaş medya bu olayı şu şekilde özetledi:
“Reis Amerikalılara gereken dersi verdi.
Sonra sokaklarda Türkiye Yüzyılı diye araba gezdir.
Boş iş.
Turan Akıncı
2 notes
·
View notes
Text
ABD’nin Eski Başkanı Jimmy Carter, 100 Yaşında Hayatını Kaybetti
Hayatı ve Başkanlık Dönemi Jimmy Carter, 1977-1981 yılları arasında ABD başkanlığı yapmış, görev süresi boyunca ekonomik krizler ve diplomatik zorluklarla mücadele etmiştir. Demokrat lider, başkanlık döneminde düşük onay oranlarına rağmen görev sonrası insani yardım çalışmalarıyla dünya çapında büyük saygı kazanmıştır. Nobel Barış Ödülü ve İnsani Yardım Çalışmaları Carter, 2002 yılında Nobel…
#ABD başkanı#Amerikan tarihi#başkanlık tarihi#Carter Merkezi#insani yardım#Jimmy Carter#Nobel Barış Ödülü
0 notes
Photo
Orijinal İsmi: Leon Vizyon Tarihi: 7 Ekim 2022 Süre: 111dk Tür: Aksiyon, Dram, Suç Yönetmen: Luc BessonSenarist: Luc Besson Yapımı: 1994 - ABD , Fransa Mathilda, New York'ta yaşayan ailesi dağılmış 12 yaşında küçük bir kızdır. Ailesini sevmeyen Mathilda için en değerli varlığı küçük kardeşidir. Babası uyuşturucu işlerine bulaşınca mafya ailenin tüm bireylerini öldürür. O sırada alışverişte olan Mathilda ise olaydan kılpayı kurtulur ve Leon'un kaldığı daireye saklanır. Leon ise çok soğukkanlı bir katildir. Ancak Mathilda'ya karşı içten bir sevgi besler ve ona kol kanat gerer. Aslında babalık, arkadaşlık gibi kavramlar ona çok yabancıdır.
5 notes
·
View notes
Photo
Uzayda Mahsur Kalan Astronotlardan Tarihi Yürüyüş ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (ISS) görev yapan iki astronotunun, ilk kez birlikte uzay yürüyüşü gerçekleştirdiğini duyurdu. Uzayda mahsur kalan https://bursahabermedya.com/uzayda-mahsur-kalan-astronotlardan-tarihi-yuruyus/ #Dünya #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
BUSADER'DEN UZAK DOĞU ÇIKARMASI
Birleşik Uluslararası Sağlık ve Eğitim Gönüllüleri Dernekleri Federasyonu (BUSADER) tarafından düzenlenen kültür turuyla federasyon yöneticileri ve üyeleri tapınakları ve doğal güzellikleri ile ünlü Vietnam ve Kamboçya’yı ziyaret ettiler.10 gün boyunca Güneydoğu Asya’nın tarihi anılarına ve güzelliklerine yakından tanıklık eden BUSADER üyeleri, geziye Vietnam ile ABD arasında yaşanan savaşta halk…
0 notes
Text
Cumhuriyetimiz kutlu olsun! Devrimle kurulan Cumhuriyetimiz, yüz yıl önce olduğu gibi, yeniden devrimci görevlerle karşı karşıyadır. Önümüzdeki zorlukları yenmede, Büyük Devrimci Atatürk önderliğinde kazandığımız başarılar, en büyük kuvvet kaynağımızdır. Güvenlikte ve ekonomide ABD merkezli tehditlerin ağırlaştığı bir dönemde Cumhuryetimizin yeni yüzyılını karşılıyoruz. Bugün vatanımıza veCumhuriyetimize karşı ABD planlarının yeniden devreye sokulduğu, Türkiye’nin bir hükümet krizine sürüklendiği bir dönemdeyiz. Türkiye himayesinde Kürdistan adı altında İkinci İsrail planlarının yapıldığı, CIA merkezli kışkırtmaların gündemde olduğu günlerdeyiz. Ekonomide küresel çapta yükselen krizin derinleştiği, 1980 sonrası Türkiye’ye dayatılan borçlanma ekonomisiyle iflasın eşiğine gelindiği, Üreticilerin ve halkın zor durumda olduğu, sistemin tıkandığı bir durumdayız. Türkiyemiz bütün bu zorluklar içinden büyük bir karar ve çözümle çıkacaktır. Emperyalist kuşatmaları ve ABD’nin Türkiyemizi bölme hedefli bölgesel planları bozguna uğratacak kuvvet ve yeteneğe sahibiz. Yükselen işçi hareketi başta olmak üzere, çiftçilerimizden sanayicilerimize kadar Ekmek Teknesini koruyarak ve iç cepheyi pekiştirerek önümüzdeki zorlukları aşacak birikime sahibiz. Üretim Devrimini başaracak güçteyiz. Devlet, Millet ve Ordu beraberliğimizle emperyalist planları dağıtacak, dünya dengelerini değiştirecek, Suriye ile derhal askeri işbirliğini başlatacak, Asya’dan yükselen öncü konumlarımıza yerleşecek iradeye sahibiz. Bugün Cumhuriyet mevziiside olmak, zaaflarından arındırılmış Güçlü Devlet, Güçlü Hükümet hedefiyle ve iç cephede milletin topyekûn beraberliğini sağlayacak kararlı adımlar atmaktır. Emperyalist merkezlerin Türk milletinin yüksek karakterini hedef alan, halka ve devlete karşı güvensizlik yayan, çürümüş ideolojileriyle Cumhuriyetimizin inşa ettiği namuslu ve erdemli insanımızı hedef alan kara propagandalara karşı göğsümüz siperdir. Milletimize sonsuz güveniyoruz. Cumhuriyetimiz, yeni yüzyılda, Üreticilerin Millî Hükümetiyle tarihi bir atılım yapacaktır. Bu sorumluluk ve bilinçle görevlerimize hazırız. Kınından çıkmış kılıç gibiyiz!
#Cumhuriyet#Cumhuriyet Bayramı#29 Ekim#Atatürk#mustafa kemal atatürk#devrim#yeni yüzyıl#üretim devrimi#millet#halk#Türkiye Cumhuriyeti
35 notes
·
View notes