#21 mayıs 1864
Explore tagged Tumblr posts
Text
Soykırım ve sürgünün 160. yılı Beylikdüzü’nde anıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/172653/soykirim-ve-surgunun-160-yili-beylikduzunde-anildi/
Soykırım ve sürgünün 160. yılı Beylikdüzü’nde anıldı
Çerkeslerin 1864 yılında yaşadığı soykırım ve sürgün, 160.yılında Beylikdüzü’nde unutulmadı. Beylikdüzü Belediyesi ve Çerkes Kültür Evi Derneği iş birliğiyle düzenlenen anma töreninde, meşalelerle yapılan kortej yürüyüşünün ardından “Nart Ateşi” yakıldı. “Çerkes soykırımını unutmayacağız, unutturmayacağız” diyen Beylikdüzü Belediyesi Meclis 2. Başkan Vekili Seyhan Topaloğlu, “Hiç kimsenin, hiçbir kültürün, hiçbir insanın ve ülkenin böyle acılar yaşamamasını diliyorum” ifadelerini kullandı.
İSTANBUL (İGFA) – Çarlık Rusya’nın 21 Mayıs 1864’te Çerkes halkına uyguladığı soykırım ve sürgün yolunda hayatını kaybedenler, 160.yılında Beylikdüzü’nde anıldı. Beylikdüzü Belediyesi ve Çerkes Kültür Evi Derneği tarafından Yaşam Vadisi 2. Etap’ta düzenlenen anma töreni meşalelerle yapılan kortej yürüyüşü ile başladı. Törenin devamında ise Çerkes Soykırım ve Sürgün Anıtı’na çelenk bırakılarak Nart Ateşi yakıldı.
“ÇERKES SOYKIRIMINI UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ”
Beylikdüzü Belediyesi Meclis 2. Başkan Vekili Seyhan Topaloğlu, törende yaptığı konuşmada, “Çerkeslerin yaşadığı sürgün ve katliamdan dolayı yaşanılan bütün acıları paylaşıyorum. Bu konuyla ilgili yapılan bütün mücadelelerde yanınızda olacağımızı belirtmek istiyorum. Hiç kimsenin, hiçbir kültürün, hiçbir insanın ve ülkenin böyle acılar yaşamamasını diliyorum. Çerkes soykırımını unutmayacağız, unutturmayacağız. El ele birlikte olarak tüm acı çekenlerin yanında olmaya çalışalım” ifadelerini kullandı.
“NE KADAR BÜYÜK BİR ACI OLDUĞUNU TARİF EDEMEM”
Çerkes Kültür Evi Derneği Başkanı Mehmet Yetişkin ise “21 Mayıs 1864’te yüz binlerce kişi hayatını kaybetti. Hemen akabinde de sürgün süreci başladı. Kendi vatanımızdan bu şekilde sürüklenmenin, atılmanın ne kadar büyük bir acı olduğunu tarif edemem. Bir daha hiçbir ulusun böyle bir felaketi yaşamamasını diliyorum” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından soykırım ve sürgün sürecini anlatan belgesel gösterimi yapıldı. Ardından sembolik mezar taşlarıyla nöbet tutularak bu süreçte hayatını kaybedenler anıldı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
“Çerkes Sürgünü’nün unutmayacağız, unutturmayacağız”
Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, 21 Mayıs 1864 yılında gerçekleşen Çerkes Sürgünü’nün 159. Yıl dönümünü andı. Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, Çerkes Soykırımı ve sürgününün 159. yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayınladı. “Unutmayacağız Başkan Oral, “Büyük Çerkes Sürgünü’nde yaşanan büyük acıyı paylaşıyor, hayatını kaybeden bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Çerkes…
View On WordPress
#Altınova#Çerkes#Çerkes Köyü#Çerkes Sürgünü#Çerkez#Belediye Başkanı#Metin Oral#Sürgün#Soykırım#Yalova
0 notes
Text
21 Mayıs 1864 -21 Mayıs 2023
Büyük Çerkes Soykırımının 159. Yıldönümü
308 yıllık katliam, 159 yıllık sürgüne rağmen yok edemediniz.
Tarih Rusya'yı emperyalist ve katliamcı, bizi vatansever yazacak.
Unutmadık, unutmayacağız.
Büyük Çerkes sürgünü ve soykırımın 158. senesindeyiz.
Yüzyıldan fazla süren savaşlarda ve sürgün yollarında can veren atalarımızı rahmetle, saygıyla anıyorum.
UNUTMA!..
UNUTTURMA!..
21 Mayıs 1864
23 notes
·
View notes
Photo
21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgün ve Soykırımı Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız..
#çerkessürgünü#21 mayıs 1864#circassian exile#circassian genocide#çerkez sürgün#çerkes soykırımı#adige#adiga
3 notes
·
View notes
Text
Ermeni acılarını paylaşan paylaşana...
Söz konusu 1915 olayları ve Ermeni tehciri olunca Ermeni acılarını paylaşan paylaşana...
Bizde sorumlu siyasetçilerin Ermeni acılarını paylaşma ve taziye furyası 2014 yılında başlıyor ve günümüze kadar da devam ediyor... Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Nisan 2015 tarihinde yayınladığı mesajında ‘’Ermeni toplumunun geçmişte yaşadığı üzüntü verici hadiseleri bildiğini ve acılarını samimiyetle paylaştığını’’ belirtiyor.
Yine Sayın Cumhurbaşkanı 24 Nisan 2016 tarihinde Ermeni Patrikhanesi’ne taziye mesajı göndererek ‘’Ermenilerin acılarını paylaşıyoruz’’ mesajını veriyor.
Yine Sayın Cumhurbaşkanımız, 24 Nisan 2018 tarihinde de Ermeni Patrikhanesi’ne taziye mesajı göndererek ‘"Ermeni vatandaşlarımızın tarihte yaşadığı acılara ortak olmak, bu acıları paylaşmak, Türk milletinin vicdani ve ahlaki duruşunun bir gereğidir" mesajını veriyor. Bu yıl da dâhil bu her yıl böyle mesajlar veriliyor...
Acaba sayın Cumhurbaşkanının danışmanları ne iş yapıyor. Tarihi konularda niçin Cumhurbaşkanımızı uyarmıyorlar.
Katledilen Türkler
Daha dün, 21 Mayıs tarihi, 21 Mayıs 1864 tarihinden itibaren, Rus İmparatorluğu tarafından Çerkeslere uygulanan toplu katliamın yıldönümü idi… Siz hiç Çerkezlerin acılarını paylaşan bir Rus siyasetçi duydunuz mu?
Balkan Savaşı'ndan sonra yüz binlercesi katledilen, yüz binlercesi de anayurdundan sürgün edilen Balkan Türklerinin acılarını paylaşan bir Yunan veya bir Bulgar veya bir Sırp siyasetçi duydunuz mu?
Josef Stalin'in emriyle Sovyet hükümeti tarafından 18 Mayıs 1944 tarihinden başlayarak Kırım Tatarları Sibirya’ya sürülmüştü (tehcir edilmişti) … Bu sürgünde binlerce Kırım Tatar Türkü katledilmişti... Sağ kalanlar da ya sürgündeki ve Sibirya’daki olumsuz koşullar nedeniyle yaşayamamışlardı... 18 Mayıs daha dört gün öncesiydi, sahi siz bu katliamın yıldönümünde Kırım Tatar Türklerinin acılarını paylaşan bir Rus siyasetçi duydunuz mu? Boşuna hafızanızı zorlamayınız. Duyamazsınız… Çünkü böyle bir üzüntü paylaşımı olmamıştır…
Bu yazımda Çerkeş katliamını, Balkan Türkü katliamını, Kırım Türkü katliamını anlatmayacağım… Bu yazımda Ermenilerin Van’da, Bitlis’te, Erzurum’da, Erzincan’da yaptıkları Türk katliamlarını da yazmayacağım… Eğer Ermeni terminolojisini kullanacak olursak bunların hepsi birer soykırımdır… Bu yazımda kimseciklerin pek bilmediği bir Ermeni –Fransız işbirliği ile yapılan bir Türk katliamını anlatacağım…
Çukurova’nın Fransızlar tarafından işgali
Birinci Dünya Savaşından sonra Mondros Ateşkes Sözleşmesi bahane edilerek Kasım 1918 tarihinden itibaren Çukurova bölgesi Fransa tarafından işgal ediliyor… Bu işgal sırasında Fransa, bölgede bir Ermeni devleti kurma vaadiyle Ermenileri kandırıyor. Önce gönüllü Ermeni taburları oluşturuluyor. Daha sonra, ABD, Mısır, Suriye ve Fransa’dan 200 bin Ermeni getirtiliyor. Bu şekilde Fransız Doğu Lejyonu’na bağlı Ermeni Lejyonu kuruluyor. Bu özel birliğe Fransız üniforması giydiriliyor, ellerine Fransız silahı veriliyor… Benzer uygulamayı da 1914-1915 yılarında Çarlık Rusyası Doğu Anadolu’da yapıyor… Adı geçen birlik 1921 yılına kadar bölgede akıl almaz katliamlar yapıyor… İşte bu Ermeni – Fransız ortaklığı Çukurova’da katliamlara başlıyor… Kimler katlediliyor? Tabii ki Türkler katlediliyor…
‘’Kaç Kaç’’ olayı
Fransız işgali altındaki Adana’da Fransız ve Ermeniler tarafından 10 Temmuz 1920 tarihinde Türklere karşı yapılan bu katliamın en büyüğüne girişiliyor. Bu harekât sonucu onbinlerce Türk Toroslara doğru kaçıyor. Dört gün süren bu hareket tarihte ‘’Kaç Kaç’’ olayı olarak adlandırılıyor. ‘’Kaç Kaç’’ olayı aslında Kurtuluş Savaşının Çukurova’da geçen bir safhası oluyor ve Fransız-Ermeni işbirliğinin Çukurova halkına hayat hakkı tanımamacasına giriştikleri imha hareketi karşısında Adana halkının Toros Dağlarının yamaçlarına çekilmesi hareketi olarak Millî Mücadele tarihimize geçiyor…
Ankara Anlaşması sonrası
20 Ekim 1921’de TBMM hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması’ndan sonra Fransız işgal kuvvetleri Suriye ve Lübnan’a çekilirken yanında bu katliamlara katılan 50 bin Ermeni’yi de götürüyor. Ardından, Fransızların Çukurova’da (Kilikya’da) yüzüstü bıraktığı Ermeniler önce Suriye ve Lübnan’a, daha sonra da Fransa’ya gidiyorlar... Fransa’da günümüzde yaşayan yaklaşık 600 bin Ermeni asıllı Fransız vatandaşının kökenini bu Ermeniler oluşturuyor…
Edebiyatta ‘’Kaç Kaç’’ olayı
Günümüzün popüler tarihçileri, edebiyatçıları pek bilmezler ama o günlerden kalan iki dörtlük ‘’Kaç Kaç’’ olayının o ürpertici manzarasını sanki bugünmüş gibi canlı canlı anlatıyor: (Yusuf Ayhan, Mustafa Kemal'in Pozantı Kongresi ve Adana'nın Kurtuluşu, Adana, İpek matbaası, 1963)
‘’On Temmuz bilseniz ne kara gündü
Obalar göç etti ocaklar söndü,
Adana bir yangın yerine döndü
O günden ruhlarda bir sızı vardı
O gün döküldü masumlar kanı
Bu kaç kaç ateşi sardı Seyhan'ı
Boğulmak istendi Türkün imanı
Şafakta Kaç Kaç'ın izleri vardı…’’
Ne yazık ki bu olay ne bilimsel kaynaklarda ne edebiyat alanında ne de sinema alanında işleniyor…
Sadece, kendisi de bir Çukurovalı, Adanalı olan Yaşar Kemal’in hemşerisi ve aynı zamanda Yaşar Kemal’in halefi olan (ki kendisi de bunu bilmez) yazar Serpil Ciritci’ ‘’Kavin’’ (Kerasus Yayınevi, 2017) adlı kitabında bu ‘’Kaç Kaç’’ olayından bahsediyor. ‘’Kavin’’, yazar Serpil Ciritci’nin üçüncü kitabıdır. (Serpil Ciritci’nin diğer kitapları: Gümüşlük Meleği, Bizim Mahalle Yayınevi, 2012 ve Kuantumun Gücü, Puslu Yayıncılık, 2014)
‘’Kavin’’, ‘’Kaç Kaç’’ olayı ile başlıyor. Kitapta Çukurova’nın o zamanki çiftlikleri, köyleri anlatılıyor, sonra günümüze İstanbul'a kadar uzanıyor... Geri planda Marşal yardımı, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 olayları yer alıyor.
Kitabın adı olan ‘’Kavin’’, Farsça kökenli olup, ‘’güçlü ve cesur kız çocuğu’’ anlamına geliyor. Kitapta ismi geçen "Kayra" ise ‘’büyük bir kimseden gelen iyilik, ihsan’’ anlamına gelen Türkçe kökenli bir isim. Türk Mitolojisine bakıldığında ise ‘’Kayra’’ kelimesi “Tanrı” anlamına geliyor...
Biz unutkan bir milletiz!...
Adana’da yapılan Toroslarda yapılan Türk katliamlarını, ‘’Kaç Kaç Olayı’’nı kim hatırlıyor? Unuttuuuuuk gittik değil mi? Biz zaten unutkan bir milletiz... O kadar çok şeyi unuttuk ki ‘’Kaç Kaç Olayı’’nı unutmuşuz çok mu?
Einstein; ‘Toplumlar, hiç ölmeyen ancak sürekli öğrenen tek bir insan gibidir’ diyor… Hani; hayat ileriye doğru yaşanılır, ancak geriye doğru anlaşılırmış ya. Sanki günümüzdeki bizleri anlatırcasına Goethe de; ‘’Üç bin yıllık geçmişini anımsamayan, sorgulamayan toplumlar günübirlik yaşarlar’’ diyor…
Kimse üç bin yıl öncesini unutmuyor (ki bu sayfalarda anlattım onları) ama vazgeçtim üç bin yılı, üç yüz yılı, son yüzyılı, son yılı, biz dünü unuttuk dünü…
Biz unutkan bir milletiz; bize yapılan her şeyi unuttuk. Geçen yüz yılın başlarındaki karanlık yılları, kan, ateş, felaket ve ihanet yıllarını unuttuk.
Balkanlardaki Türk katliamlarını unuttuk, Van’da, Gevaş’ta, Bitlis’te, Muş’ta, Bayburt’ta, Trabzon’da, Sivas’ta, Kars’ta, Iğdır’da, Ardahan’da, Kağızman’da, Nahçıvan’da, Erzurum’da, Erzincan’da, Adana’da, Toroslarda Ermenilerin katlettiği Türkleri unuttuk.
Yunanın Anadolu’yu işgal ettiğini unuttuk… Yunanın Anadolu’da yaptığı katliamları unuttuk…
Vahşi kapitalizmin kollarına atıldık, sosyal devleti unuttuk. Metafiziğin dipsiz kuyularına daldık, bilimi unuttuk. Türkiye’de Türkçeyi unuttuk. Bu Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu unuttuk, kurucusunu, ilkelerini, devrimlerini unuttuk. Ulusal egemenliği, bağımsızlığı, onuru, gururu unuttuk. Tarım ülkesi ülkemizde insanlarımızı beslemeyi, tarımı, hayvancılığı, üretimi unuttuk. Yüreğimizi yakan, yavrularımızı kıran, evlerimizi yıkan depremleri unuttuk.
Unuttuk, unuttuk, unuttuk…
Terör örgütü liderine ‘’sayın’’, şerefli ordumuzun genelkurmay başkanına ‘’terörist’’, şehitlerimize ‘’kelle’’ dediler; unuttuk. Sahte ve uydurma belgelerle, terör örgütü yöneticiliğinden bozma gizli tanıklarla şerefli ordumuzun kahraman askerlerine Ergenekon, Balyoz diye pusular kurdular, o pusuları mahkemelerde, o masum kahramanları zindanlarda unuttuk…
Bizler unutkan milletiz… Dünü unuttuk dünü… ‘’Kaç Kaç Olayı’’nı unutmuşuz çok mu?
Goethe; ‘’Üç bin yıllık geçmişini anımsamayan, sorgulamayan toplumlar günübirlik yaşarlar’’ diye söylemişti ya; bizler günübirlik yaşıyoruz işte…
Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır...
Böylesine unutkan bir millet olunca şaşkın ördek misali kimin kimden özür dileyeceğini şaşırıyorlar. Kavin kadar olamayanlar, her yıl Ermenilerin üzüntülerini paylaşanlar, onlardan özür dileyenler, Biden’in ‘’soykırım’’ suçlaması karşısında sus pus olanlar, bunun ardından ‘’tazminat’’ ve ‘’toprak’’ taleplerinin geleceğini hiç mi hiç görmüyorlar...
Osmanlı tarihini anlatan on iki ciltlik ‘’Tarih-i Cevdet’’ ve ‘’Tezakir-i Cevdet’’ adlı eserlerin sahibi, Mecelle'yi kaleme alan, Osmanlı’nın on dokuzuncu asırda yetiştirdiği en büyük devlet ve bilim adamı, tarihçi, hukukçu ve şair Ahmet Cevdet Paşa, tarih bilmeyen siyasetçilere şöyle diyor:
‘’Tarih bilmeyen siyasetçi, pusuladan anlamayan kaptana benzer, her ikisinde de karaya oturma tehlikesi, kaçınılmaz sonuçtur…’’
Mustafa Kemal Atatürk’ün altını çizerek yanına çok mühim olduğunu belirtmek için iki defa çarpı işareti koyduğu Leone Caetani’nin dokuz ciltlik ‘’İslam Tarihi’’ isimli eserinde geçen bir sözü bu gök kubbede çın çın çınlıyor:
“Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır...”
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN
7 notes
·
View notes
Text
21 Mayıs 1864, Çerkes Soykırımı. "Karadeniz en çok bize karadır."
1 note
·
View note
Photo
Sitemize "Çerkes Soykırımı kurbanları Taksim’de anıldı" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. https://8haberleri.com/cerkes-soykirimi-kurbanlari-taksimde-anildi/
0 notes
Text
📗Nikolay Chkheidze KİMDİR ? VLADİMİR LENİN ONUN HAKKINDA NELER SÖYLEDİ?📌
✴️NİKOLAY CHKHEİDZE: Nikoloz Chkheidze ( Gürcüce : ნიკოლოზ (კარლო) ჩხეიძე ; Rusça : Никола́й (Карло) Семёнович Чхеи́дзе , Nikolay Semyonovich Chkhidze ) yaygın olarak Karlo Chkheidze (21 Mart [ OS 9] 1864 - 13 Haziran 1926 olarak bilinir) bir Gürcü politikacıydı. 1890'larda Gürcistan'daki Sosyal Demokrat hareketi destekledi. Petrograd Sovyeti Yürütme Komitesi'nin Menşevik başkanı olarak (Eylül 1917'ye kadar) Rus Devrimi'nde (Şubat 1917 - Ekim 1917) önemli bir figür oldu . Daha sonra cumhurbaşkanlığı yaptıTranskafkasya Sejm (Şubat 1918 - Mayıs 1918) ve Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti'nde görev yaptı (Nisan-Mayıs 1918). Daha sonra Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti , Ulusal Konsey , Kurucu Meclis ve Parlamento meclislerinin (Mayıs 1918 - Mart 1921) başkanı oldu. 13 Haziran 1926'da Chkheidze , Fransa'nın Leuville-sur-Orge kentindeki resmi konutunda intihar etti . Paris'te , Père Lachaise Mezarlığı'na gömüldü.1892'de Chkheidze, Egnate Ninoshvili , Silibistro Jibladze, Noe Zhordania ve Kalenike Chkheidze (kardeşi) ile birlikte ilk Gürcü Sosyal-Demokrat grubu Mesame Dasi'nin ( üçüncü takım ) kurucusu oldu.
(Transkafkasya)
Ekim 1917'de Bolşevikler Rusya'da iktidarı ele geçirdi . O sırada Chkheidze Gürcistan'daydı. Gürcistan'da kaldı ve 23 Şubat 1918'de Tiflis'teki Transkafkasya Federasyonu'nun lideri oldu . Birkaç ay sonra federasyon feshedildi
Fransa
Mart 1921'de Kızıl Ordu Gürcistan'ı işgal ettiğinde Chkheidze ailesiyle birlikte Konstantinopolis üzerinden Fransa'ya kaçtı . 1923 ve 1924'te, sürgündeki Gürcistan Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin bir parçası olarak Chkheidze, Gürcistan'da bir ulusal ayaklanmaya karşı çıktı. Chkheidze , Irakly Tsereteli , Datiko Sharashidze ve Kale Kavtaradze, Oppozitsia adlı bir grup oluşturdular . Onlara göre Kızıl Ordu ve Çeka çok güçlüydü ve silahsız Gürcü halkı çok zayıftı. 1924 Ağustos Ayaklanmasından sonra 10.000 Gürcü idam edildi ve 50.000 ila 100.000 Gürcü sınır dışı edildi.Sibirya veya Orta Asya'ya.
VLADİMİR LENİN NİKOLAY CHKHEİDZE HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ: NİKOLAY CHKHEİDZE, TSERETELİY, STEKLOV, BU ÖNDERLERİN YANLIŞLIKLARI KÜÇÜK BURJUVA KONUMLARIDIR. İŞÇİLERİN BİLİNCİNİ. AYDINLATACAK YERDE KARARTMALARIDIR. KÜÇÜK BURJUVA YANILSAMALARI ÇÜRÜTECEK YERDE YAYMALARIDIR. YIĞINLARI BURJUVAZİ ETKİSİNDEN KURTARACAK YERDE, YIĞINLAR ÜZERİNDEKİ BURJUVAZİ ETKİSİNİ PEKİŞTİRMELERİDİR.( TEK ÜLKEDE SOSYALİST DEVRİM VLADİMİR LENİN).
#vladimir lenin#nikioay CHKHEİDZE#chkhkeidze#soviet union#sovyetler birliği#google art#google images#googletop#googlepodcasts#google play store indirme#buy negative google reviews#görseller#google search
1 note
·
View note
Text
Başkan Büyükkılıç, Çerkes Sürgünü’nü 160’ıncı yılında unutmadı
https://pazaryerigundem.com/haber/172555/baskan-buyukkilic-cerkes-surgununu-160inci-yilinda-unutmadi/
Başkan Büyükkılıç, Çerkes Sürgünü’nü 160’ıncı yılında unutmadı
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, 21 Mayıs 1864 yılında gerçekleşen Çerkes Sürgünü’nün 160’ıncı yıl dönümünde, “Çerkeslerin anavatanları Kafkasya’dan sürülmesinin 160’ıncı sene-i devriyesinde, hayatını kaybeden Çerkes kardeşlerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara da sağlıklı ömürler diliyorum” dedi.
Mehmet UZEL / KAYSERİ (İGFA) – Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, Çerkes Sürgünü’nün yıl dönümünde bir mesaj yayımlayarak, Çarlık Rusyası’nın, Kafkaslardan Çerkes halkını sürgüne göndermesinin üzerinden 160 yıl geçtiğini hatırlattı.
Başkan Büyükkılıç, Rusya’nın Karadeniz sahiline inme politikası gereği Kuzey Kafkasya’yı ele geçirme amacıyla başlattığı kanlı Kafkas-Rus Çarlığı Savaşı’nda, resmi olmayan rakamlara göre o dönem 1,5 milyona yakın Çerkes’in bir ay içinde sürgün edildiğini, yoldaki şartlar, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerle yaklaşık 500 bin Çerkes’in hayatını kaybettiğini söyledi.
Tarihin en acı ve sarsıcı olaylarından biri olarak nitelendirilen ve insanlık tarihine “kara leke” olarak geçen Çerkes Sürgünü’nün üzerinden 160 yıl geçmesine rağmen bu hazin hadiseyi unutmadıklarını ve unutmayacaklarını vurgulayan Büyükkılıç, “Osmanlı topraklarına bile ulaşamadan binlerce kişinin öldüğü bu sürgün tarihin en acı hadiselerinden birisi olarak nitelendiriliyor. İnsanlık dışı süreçte Çerkeslerin zulme ve işgale karşı verdikleri kahramanca mücadele de hep hafızalarda yer edecek. Kadim şehrimizde 100 bine yakın Çerkes yaşamını sürdürmektedir. Bu kapsamda Kayseri’deki Kafkas Dernekleri’mizin de çalışmalarını yakından takip ediyoruz” diye konuştu.
Başkan Büyükkkılıç, mesajında Yunus Emre’nin ‘yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz’ sözünü anımsatarak, “Ülkemizde barış, huzur ve kardeşlik içerisinde yaşamaya devam ediyoruz. Çerkeslerin anavatanları Kafkasya’dan sürülmesinin 160’ıncı sene-i devriyesinde, hayatını kaybeden Çerkes kardeşlerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara da sağlıklı, hayırlı ve uzun ömürler diliyorum” ifadelerini kullandı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
“Çerkes Sürgünü’nü unutmayacağız, unutturmayacağız”
Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, 21 Mayıs 1864 yılında gerçekleşen Çerkes Sürgünü’nün 158. Yıl dönümünü andı. Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, Çerkes Soykırımı ve sürgününün 158. yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayınladı. “Unutmayacağız Başkan Oral, “Büyük Çerkes Sürgünü‘nde yaşanan büyük acıyı paylaşıyor, hayatını kaybeden bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Çerkes…
View On WordPress
#Adapazarı#Adler#Altınova#Amasya#Anapa#Çerkes Sürgünü#Belediye Başkanı#Düzce#Filistin#Gelincik#Kafkasya#Karadeniz#Metin Oral#Novorossiysk#Ordu#Osmanlı İmparatorluğu#Rusya#Samsun#Sinop#Soçi#Suriye#Tokat#Yalova#Yozgat
0 notes
Photo
21 Mayıs 1864 Çerkes soykırımı
*****
Tarihin insanı beşikte salladığını gördüm
Gördüm tarihin çığlıklarını zor tutuğunu
Tarihinin göz yaşlarını gizlediğini gördüm
İnsanları gömdüğünü gördüm tarihin
21 notes
·
View notes
Text
#21mayis
1 note
·
View note
Text
21 Mayıs 1864: Çerkeslerin kara günü - AYŞE HÜR
27 Temmuz 1864'te Kafkasya Genel Valisi Mihail, "1567 yılında Çar VI. İvan'ın başlatmış olduğu Kafkas-Rus savaşlarının bittiğini" belirten belgeyi imzaladı ama sürgünler devam etti.
Arabistanlı Lawrence Çerkes ve Arap savaşçılarla birlikte Ürdün de (1916).
Osmanlı kaynakları, 13. yüzyıldan beri Kafkasya halklarından Adigelere, 17. yüzyıldan itibaren de Abhazlar, Ubıhlar, Dağıstanlılar, Çeçenler, İnguşlar ve diğer Müslaman Kafkasyalılara ‘Çerkes’ der. Bugün ise Çerkes deyince sadece Adigeler anlaşılıyor. Kabardey, Abzekh, Bjedug, Şapsığ, Besleney, Hatukhoay, Cemguy gibi boylardan oluşan Adigelerin M.Ö. 6. yüzyıldan bu yana, Azak Denizi’ni Karadeniz’e bağlayan Kırım Boğazı’ndan Gürcistan’a kadar uzanan ve Kafkasya diye anılan bölgenin kıyı şeridinde yaşadıkları kabul edilir.
4. yüzyıldan sonra Hıristiyanlıkla tanışan Adigelerin bir bölümü, 8. yüzyılda Bizans’tan kaçan yaklaşık 20 bin Yahudinin Kafkasya’ya yerleşmesi ve Türk kökenli Musevi Hazar Kırallığı ile kurulan ilişkiler sonucu Museviliği seçmişti. Çerkesler ve Abazaların İslamiyet’le tanışması 18. yüzyıl gibi geç bir tarihte oldu. Çerkesler Hanefi mezhebine girerken, Dağıstan ve Çeçen-İnguş bölgesinde ise daha önceki yüzyıllardan itibaren Şafiilik yayılmaya başlamıştı.
Taman Yarımadası’ndan Soçi'ye kadar uzanan Çerkesya, 1479'dan 1810 Rus istilasına kadar görünüşte Osmanlı İmparatorluğu’nun nüfuz alanındaydı ama aslında her zaman hür olmayı başarmıştı. Yine de 1787-1792, 1806-1812 ve 1827-1829 Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı’dan yana olan Çerkeslerin kaderi, sonuncu savaşı (da) Rusların kazanması üzerine radikal biçimde değişti. 1829 Edirne Antlaşması’yla Çerkesya Rusya’ya bırakılmıştı. Çar I. Nikola, Özel Kafkasya Kolordu Komutanı Kont Paskeviç’e, ‘dağlılar’ dediği bölge halkları için sadece iki seçenek olduğunu söylemişti: Bunlardan ilki ‘Dağlı halkları ebediyen itaat altına almak’, ikincisi ‘itaat etmeyenleri yok etmek’ti.
1837-1839 arasında Kuban nehri ve kolları boyunca kale ve karakollar inşa edildikten sonra Batı Adigelerinin dış dünya ile irtibatı kesildi. Bu nedenle 1839 kıtlığında bölge halkları büyük zarar gördü. 1840’larda baltalı Rus askerleri dağlıların bütün bahçe ve bağlarını yok etti.
Çerkesler, 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında topraklarını kaptırmamak için Osmanlılardan ve İngilizlerden yardım almaya çalışınca Rusya’nın tepkisi iyice sertleşti. 1857 yılının kışında Adagum Rus birliği Natukhay avullarını yakıp yıktı, dağlıların mallarını ve hayvanlarını yağmaladı. Köyler harabeye çevrildi, binlerce ‘dağlı’ esir edildi.
Şeyh Şamil’in esir düşüşü 6 Eylül 1859’da Doğu Kafkasya’da (Dağıstan-Çeçen-İnguş bölgesinde) efsanevi siyasi ve dini lider Şeyh Şamil’in esir alınmasından sonra Rusya bütün dikkatini Adige, Abaza ve Ubıhlara çevirdi.(Moskova civarındaki Kaluga’ya sürülen Şeyh Şamil, Rusların izniyle 1870’te hacca giderken İstanbul’a uğrayacak, bir yıl sonra Arabistan’da vefat edecekti.)
İlk adım General Melikov’un 1860’da İstanbul’a gönderilmesiydi. Abdülmecid’le yapılan anlaşma sonucunda Müslüman Kafkasyalıların küçük grup ve partiler halinde Osmanlı topraklarına göç etmelerine ilişkin mutabakat belgesi imzalandı. Bu anlaşma, ileriki yıllarda, Çerkeslerin ülkelerinden Rusya’nın zorlamasıyla değil gönüllü olarak ayrıldıkları yönündeki Rus tezine dayanak yapılacaktı. (Kemal Karpat’a göre bu anlaşma sadece 40-50 bin kişiyi kapsıyordu. Halbuki çeşitli kaynaklara gore 1858’den 1866’ya kadar 500 bin ila 2 milyon arasında mülteci Osmanlı topraklarına sığınacaktı. Bunların üçte biri Kırım Hanlığından, üçte ikisi Kafkasya’dandı.)
1861’de ikinci adım atıldı. Çar II. Aleksander Çerkesya’ya geldi ve Çerkeslere iki seçenek sundu: Ya silahlarını bırakarak Kuban Nehri’nin sol kıyısındaki bataklık Don bölgesine yerleşeceklerdi ya da Osmanlı topraklarına sürgün edileceklerdi. Onlardan boşalan yerlere de Ruslar ve Kazaklar iskân edileceklerdi. Çar’ın Çerkes toplumsal sisteminde önemli yeri olan serfliği de kaldırmayı planladığını bilen Çerkeslerin buna cevabı bağımsız bir devlet kurduklarını ilan etmek oldu.
‘Çerkes Meselesi hallolmuştur!”
1862-1864 arasındaki kanlı Rus-Çerkes savaşlarından sonra Rus ordularının Mzımta nehri civarında nihai zaferi kazandığı 21 Mayıs 1864 günü bu kanlı süreci sembolize eden tarih olarak Çerkeslerin yüreğine ve beynine nakşedildi. 27 Temmuz 1864’te de Kafkasya Genel Valisi Mihail, ‘1567 yılında Çar VI. İvan’ın başlatmış olduğu Kafkas-Rus savaşlarının bittiğini’ belirten belgeyi imzaladı ama sürgünler iki yıl daha devam edecekti… Üstelik bu süreçte Rusların en büyük yardımcısı bazı Adige, Şapsığ, Abhaz komutanlar, toplum liderleri olacaktı… Üstelik Çerkeslerin yanında olan Kazaklar, Polonyalılar ve Ruslar da vardı…
Malvarlıklarının yükte ağır kısmını, asıl olarak da sürülerini yanlarında götürememeleri için, ‘dağlılar’ın kara yoluyla göçü yasaklanmıştı. Dolayısıyla sürgünler Karadeniz kıyılarına yöneldiler. Aç ve çıplak yığınlar başta Taman, Tuapse, Anapa, Novorossiysk, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum, limanları olmak üzere sayısız liman, iskele ve koyda kendilerini yeni yurtlarına götürecek tekneleri, gemileri bekliyorlardı. Bu bekleyiş bazen günler, bazen aylar bazen ise bir yıl sürecekti. Bu yüzden daha ilk aylardan itibaren kadınlar, çocuklar ve güçsüz olanlar, açlık, hastalık ve soğuktan kitlesel halde ölmeye başladılar. Rejimin Kafkasya politikalarına hak veren Adolf Berje adlı Çarlık bürokratı bile şöyle yazacaktı: “17 bin dağlının toplandığı Novorossiysk koyunda gördüklerimi unutmayacağım. Hıristiyan olsun, Müslüman olsun, ateist olsun onların durumlarını görenler mutlaka çöker ve perişan olurdu. Ruslar, Çerkeslere hayvanlara bile yapılmayacak şeyler yaptılar. Şu gördüğüm olayları kâğıda gözyaşım damlamadan nasıl yazacağım? Kışın soğuğunda, kar, yağmur altında, evsiz, yiyeceksiz ve elbisesiz bu insanları tifo ve çiçek hastalığı da durumlarını iyice kötüleştiriyordu. Anasız kalmış bebekler ağlaşıyor, aç bebekler ölmüş annelerinin göğüslerinden anne sütü arıyorlardı. Genç bir Çerkes kadını paçavralar içinde, açık havada, ıslak toprağın üzerinde iki yavrusu ile birlikte uzanmış, biri ölüm öncesi çırpınışlarla yaşamla mücadele veriyor, diğeri ise soğuktan kaskatı kesilmiş annenin göğsünden açlığını gidermeye çalıyor. Binlerce insan göz önünde ölüp tükeniyordu ve böyle manzaralara sık sık rastlanıyordu (…) Dinsel bağnazlık, Rusya’ya karşı nefret ve Osmanlı Cennetiyle ilgili vaatler milleti bu duruma getirmişti…”
Bir başka kaynaktan sürgünlerin zorlu yolculuğunu izleyelim: “Osmanlı gemicilerinin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik yelkenlilere üç yüzden fazla sürgün Kafkasyalıyı balık istifi dolduruyorlardı. Biraz su ve azıktan başka yanlarına hiçbir şey alma özgürlükleri yoktu. 5-6 gün denizde kalındığında suları ve azıkları biten, salgın hastalıkların zayıflattığı sürgünlerin birçoğu yolda ölüyordu. 6 yüz kişiyle yola çıkan bir gemiden denizi aşıp sağ olarak karaya çıkabilenler yalnızca 370 kişiydi, Nusred Bahri gemisine Tsemez’den 470 kişi bindirildi. Fırtınaya yakalanıp kayalara vuran bu gemiden yalnızca 50 kişi kurtulabildi.” Benzer hikâyelerin Rus gemiciler için de anlatıldığını tahmin edebiliriz.
Osmanlı durumdan memnun mu? Gelelim madalyonun öteki yüzüne. Osmanlı İmparatorluğu, dinsel, politik ve askeri nedenlerle mülteci akınından memnun görünse de devletin en azından mali olanakları bu göçü kaldıracak durumda değildi. Daha 1860 göçlerinde İstanbul'da işler çığrından çıkmıştı. Bu yüzden daha sonraki yıllarda mültecilerin İstanbul’a sokulmaması, Anadolu’da tutulması kararlaştırılmıştı. Trabzon’daki Rusya Konsolosu Moşnin şöyle yazıyordu: “Sürgün başladığından beri Trabzon ve çevresine getirilen göçmen sayısı 247.000 kişiye varmıştır. Bunlardan 19.000’i yaşamını yitirmişti. Şu anda kamplarda 63.290 kişi kalmıştır. Burada günlük ortalama ölüm sayısı 180-250 kişidir. Tifo vahim boyutlardadır”.
19 Eylül 1864 tarihli Allgemeine Zeitung’da Konstantinopel (İstanbul) muhabirinin şu anlatıları yer alıyordu: “Samsun’da bildirildiğine göre (…) ölüm oranı sadece göçmenler arasında değil yerliler arasında da duyulmamış ölçülere vardı. 50 bin kadar ölü gömüldü. 60 bin göçmen açık havada veya şehrin sokaklarında yatıp kalkıyor.” Benzer raporların İmparatorluğun Karadeniz kıyısındaki Giresun, Fatsa, Ayancık, İnebolu, Akçaabat veya Varna, Burgaz Köstence limanlarından, hatta Kıbrıs’taki Larnaka limanından da geldiğini söyleyelim.
Yine bu raporlara göre sürgünler hayatta kalmaları için evlatlarını köle olarak satıyorlardı. Bu amaçla, Trabzon ve Samsun’da geçici köle pazarları kurulmuştu. Tahmini rakamlara göre sadece 1863- 1867 arasında 150 binden fazla Çerkes köle alınıp satılmıştı.
Tampon halk Çerkeslerin dili de gelenekleri de Türklere benzemediği için entegrasyonları (daha doğrusu asimilasyonları) zor oldu. Çerkeslerin çoğu Bulgaristan, Sırbistan, Makedonya ve Kuzey Yunanistan’a yerleştirildiler. Amaç hem Rusya’ya karşı tampon olmaları hem de yerel liberal hareketlere karşı silahlı güç olarak kullanılmalarıydı. Nitekim Çerkes çeteleri 1867 ve 1868’de Bulgar çetelerine karşı savaştı. Bu göçmenler açısından da uygun bir amaçtı çünkü onlar da Rusya tarafından desteklenen bu ayrılıkçı hareketlere karşı savaşarak adeta Rusya’ya karşı savaşlarını devam ettirmiş oluyorlardı. Ancak 1872'de İstanbul'daki Rusya Konsolosu İgnatyev'e verilen bir dilekçedeki şu satırlar, Çerkes mültecilerin kısıldıkları kapana dair önemli ipuçları içeriyordu: “8 yıldır beylerimiz eziyetler çektirerek bizi akıl almaz bir esaret altında tutuyorlar (…) Yapılan hataların ağırlığını itiraf ederek, 8.500 aile adına aşağıda imzası bulunan bizler (…) Çar II. Aleksandr'ın yüksek himayesinden yararlanmak için vatanımıza geri dönmemize izin verilmesini rica ediyoruz. Bunun için her türlü fedakârlığa hazırız.” Çarın bu dilekçeye cevabı kısa ve net oldu: “Geri dönüş söz konusu bile edilemez.”
Anadolu’da Çerkes gettoları Halkın ‘93 Harbi’ dediği 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında merkez, Çerkesleri Balkanlar’dan çekmek zorunda kaldı. 1877’de Kars’ın Rusların eline geçmesi üzerine buradaki Çerkesler de şehri terk etmek zorunda kaldı. 1878’de Çukurova bölgesinde 48 köy Kafkasya ve Bulgaristan’dan getirilen Çerkeslerce iskan edilmişti.
Çerkesler, görece homojen gruplar olarak yerleştirildikleri Batı Anadolu ve Orta Anadolu’da fazla sorun yaşamadılar ama Sivas’ta ve Adana’da Avşarlar gibi Türkmen aşiretlerinin yaz-kış göçleri sırasında maddi zararlara uğradılar. Ayrıca Akdeniz’in sıcak iklimi de Çerkesleri çok zorladı. Batı Karadeniz bölgesinde Gürcülerle, Çerkesler ve Abazalar arasında çatışmalar yaşandı Karadeniz bölgesinde Gürcü ve Çerkes kılığına giren Müslümanların eşkıyalık faaliyetleri ile Ermenilerin siyasi amaçlı çetecilik faaliyetlerinin faturası da ağırdı. Daha sonra Çerkeslerin bir bölümü (Şapsığlar, Kabardaylar, Abhazlar, Bjeduğlar) Suriye, Filistin ve Ürdün’e kaydırıldı. Bu yeni göçler, genel olarak Çerkeslerin ekonomik, sosyal durumunu kötüleştirdi.
Devletin vurucu gücü Çerkesler egemen etnik grup olan Türklerle iyi geçiniyordu ama diğer gruplarla ilişkileri ya Türklerin çizdiği şekilde ilerliyordu ya da güçler dengesine göre şekilleniyordu. Örneğin 1880’lerde Rumların yoğun bulunduğu Ordu-Samsun hattında Gürcülerle birlikte Rumlara karşı konulandırıldılar. Buralarda hatta Erzurum, Sivas gibi bölgelerde Gürcü kıyafetiyle eylem yapan Abazalar vardı. Maraş bölgesindeki kadim Ermeni yerleşimi Zeytun, merkezi devletin yönlendirdiği Çerkes gruplarca sarmalanmaya çalışıldı. Yine önemli bir Ermeni nüfusu barındıran Doğu Anadolu’da, Kürtlerle birlikte Ermenileri taciz ettiler. Ürdün ve Lübnan’da, merkeze boyun eğmeyen Dürziler ve Bedeviler gibi grupları ezmek için Çerkesler kullanıldı. Bu görevleri öyle iyi yerine getirdiler ki, ileriki yıllarda Ürdün’de yönetici sınıflara dahil olmayı başardılar. Bunlar olurken, bir yandan Çerkesler yerli halk tarafından asimile edilmeye karşı koymaya çalışıyordu, hem de kendi alt gruplarını (örneğin Adigeler Ubıhları) asimile ediyordu. Çerkeslerin izole yaşantıları onların sosyal ve kültürel açıdan muhafazakar olmalarına neden oldu. Aslında pek çok Çerkes, sivil ve askeri bürokraside önemli görevler aldı ama entelektüel gelişim bununla uyumlu olmadı. Çünkü içinde hareket ettikleri siyasal ortam II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimi idi. Çerkes elitlerinin alfabe geliştirme, edebiyat eserleri veya gazete yayımlama girişimleri Abdülhamit’in sansür yönetimine takılıyordu. Durum Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edildiği 1908’den itibaren değişmeye başladı. Çünkü İttihatçıların Balkanlar’dan Altaylara uzanan Turan ülküsü, Rusya’ya karşı Kafkas halklarına, bu bağlamda Çerkes mültecilere önemli roller yüklemeye müsaitti. Yine de 1908’de kurulan Çerkes Teavün Cemiyeti’nin nizamnamesinden anlaşıldığı üzere bu yıllarda hala Çerkesler için anavatana dönmek çok güçlü bir hedefti. Buna rağmen Çerkesler, Osmanlı Devleti’nin pis işlerinde görev almaya da devam ettiler. 1915’te Çerkes çeteleri ve Çerkes askeri elitleri önemli görevler üstlendiler. Örneğin İTC’nin yeraltı örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın ünlü tetikçisi Yakup Cemil Çerkes’ti. Kuşçubaşı Eşref Teşkilat-ı Mahsusa’nın liderlerindendi. 1915 Haziranında Ermeni Milletvekili Avukat Krikor Zohrap’ın başını taşla ezerek öldüren Binbaşı Çerkes Ahmet’ti. Bu durum, bir çeşit rehine psikolojinin ürünü mü yoksa, Çerkeslerin İttihatçıların Türkçülük fikriyatına duydukları sempatinin bir ürünü mü diye sorarsanız her ikisi de olabilir derim. Bunlara (yine ayrı bir yazı konusu olan) Harem’deki Çerkes kızlarının bir çeşit akrabalık hissi uyandırmış olmasını, merkezin ‘hamiyetperverlik' söylemi ile Çerkesleri manevi kıskaca almış olmasını da ekleyebiliriz. Ama asıl neden 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren bölgeye hâkim olan milliyetçi gerilim, çatışma ve savaş atmosferiydi. Böylesi bir ortamda, egemen grupların (bizim olayımızda Osmanlı, Rus ve İngiliz hükümetlerinin), azınlıkta olan etnik gruplar arasındaki gerilimleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeleri çok kolaydı. Hele de bu gruplar Çerkesler gibi otoktan (yerli) halklardan değillerse, yani kendi siyasi projelerini gerçekleştirecekleri bir coğrafyadan yoksunlarsa…. Bu açıdan bakılınca, önümüzdeki yıl ‘Çerkes Soykırımı’nın 150. Yılı’ dolayısıyla Rusya Federasyonu, iki yıl sonra da ‘Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı’ dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti epey sıkıntılı günler yaşayacak. Umalım ki iki devlet de bu gerilimleri eski tip inkar politikaları ile değil, çağdaş normlara uygun yüzleşme ve onarıcı adalet politikalarla geride bırakmayı seçerler…
Özet Kaynakça: John F. Baddaley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, Çeviren: Sedat Özden, Kayıhan Yayınları, 1996; Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler,Çeviren: Ludmila Denisenko, Yayına Hazırlayan: Yasemin Gedik, Belge Yayınları, 2004; Çerkeslerin Sürgünü, 21 Mayıs 1864, Tebliğler, Belgeler, Makaleler, Kafder Yayınları, 2001; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, Takav Matbaacılık, 1996; Cahit Aslan, “Bir Soykırımın Adı 1864 Büyük Çerkes Sürgünü”, avrasya.etu.edu.tr/wp-content/uploads/2013/05/birsoykiriminadi.pdf; ayrıca Nart ve Jineps dergilerinin ilgili sayıları.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/21-mayis-1864-cerkeslerin-kara-gunu-1134019/
1 note
·
View note
Photo
#U_N_U_T_M_U_Y_O_R_U_Z! 21 Mayıs 1864 - Büyük Çerkes Sürgün Soykırımı 157.Yılı! #adige #abkhazian #apsua #sürgün #büyükçerkessürgünü #21mayis #kefken #babali #гугъожъ #адыгэбзэ #адыгэ #апсуа #gugoj #shapsugh #skkd #circassiangenocide #circassian #cerkessurgunu #21maygenocide #21мая1864 #21марта #ZekiYÜNCÜOĞLU☣️ #KökTürüq_Manas 🌀 #DÜNYA_TÜRK_BİRLİĞİ_ORTAK_HEDEF_PLATFORMU_TÜRKİYE_KONSEY_BAŞKANLIĞI🤘☣️🙄 #KADİM_KÖKTUĞ_ATANMIŞLARI 🌀 (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CPJOoxohMjJ/?utm_medium=tumblr
#u_n_u_t_m_u_y_o_r_u_z#adige#abkhazian#apsua#sürgün#büyükçerkessürgünü#21mayis#kefken#babali#гугъожъ#адыгэбзэ#адыгэ#апсуа#gugoj#shapsugh#skkd#circassiangenocide#circassian#cerkessurgunu#21maygenocide#21мая1864#21марта#zekiyüncüoğlu☣️#köktürüq_manas#dünya_türk_bi̇rli̇ği̇_ortak_hedef_platformu_türki̇ye_konsey_başkanliği🤘☣️🙄#kadi̇m_köktuğ_atanmişlari
0 notes
Photo
21 Mayıs 1864 #ÇerkesSürgünü Unutmadık Unutmayacağız https://www.instagram.com/p/CPJPifwnlXF/?utm_medium=tumblr
0 notes