#2. haçlı seferi
Explore tagged Tumblr posts
Text
ANMA:
BUGÜN 07 OCAK (1220)
TÜRKİYE SELÇUKLU SULTANI
1.İZZEDD��N KEYKAVUS’UN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
I. İzzeddin Keykavus, (d. 6 Kasım 1180 - ö. 7 Ocak 1220), Türkiye Selçuklu Sultanı'dır (1211-1220).
Saltanatı döneminde ülkesini dünyaya ve denizlere açan sahil ve limanlara kavuşturmuş; ticaretin gelişmesini sağlamış, Haçlıların İstanbul’u işgaliyle ortaya çıkan durumdan çok iyi istifade ederek; Komnenos Hanedanı’nı, Kilikya Ermeni Krallığı’nı, Eyyûbîler ve Artukluları Selçuklu Devleti’ne tâbi kılmıştır. Sivas'ı Devletinin başkenti yapmış; Anadolu'daki Selçuklu tıp eğitim yeri ve hastanelerinin en büyüklerinden olan Sivas Darüşşifası'nı yaptırmıştır.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev'ın büyük oğludur. Çocukluk, gençlik yılları ve meliklik hayatına ilişkin fazla bilgi bulunmaz. Babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahttan indirilmesinden sonra babası ile birlikte uzun seyahatlere katıldı, sonunda babası ve kardeşi I. Alaeddin Keykubad ile beraber Dördüncü Haçlı Seferi öncesine kadar (1200 - 1204 arası) İstanbul'da Bizans İmparatorluğu'nda kaldı. Bu sırada eğitimi ile Seyfeddin Ayaba ilgilenmişti.[1]
II. Süleyman Şah'ın ölümü üzerine tekrar sultan olmak üzere Konya’ya doğru harekete geçen babası, geçişine izin vermeyen İznik İmparatoru I. Theodoros Laskaris ile anlaşma yaparak Ladik, Honas ve bazı kaleleri bırakmayı kabul edip; kaleler teslim edilene kadar onu kardeşi Alaeddin Keykubad ile rehin bıraktı. İki kardeş, bir süre İznik de tutsak olarak kalsa da daha sonra Hacib Zekeriya'nın yardımı ile kaçarak Anadolu'ya geçtiler.
Izzeddin Keykavüs, babasının Sultanlığı sırasında Malatya melikliğine atandı. Melikliği sırasında babasının hocası Mecdüddin İshak idarî işler ve öğrenimini tamamlama konusunda kendisine yardımcı olmuş;[2] 6 yıl sonra babasının Alaşehir Muharebesi'nde ölümü üzerine 1211'de tahta çıkmıştır.
Tahta Çıkışı ve Alaaddin Keykubad ile mücadelesi
Yenilgi ile sonuçlanan Alaşehir Muharebesi’nden sonra Selçuklu komutanları Sultanın cenazesini bile almadan Konya’ya dönmek zorunda kaldılar. Seyfeddin Ayaba ve bazı komutanlar esir düşmüştü. Konya’da toplanan devlet ileri gelenleri İzzeddin Keykavüs’ün tahta çıkmasının uygun olacağına karar verdi. Keykavüs, üç gün yas tuttuktan sonra Kayseri’ye gitti. Biat, yas ve tahta çıkma törenleri Kayseri’de yapıldı. Konya’ya hareket edeceği sırada kardeşi Tokat Meliki Alâeddin Keykubad saltanat davasıyla ortaya çıkarak şehri kuşattı. Erzurum Meliki Mugīsüddin Tuğrul Şah ile Ermeni Kralı I. Levon da kuşatmaya katılmıştı. İzzeddin Keykavüs, Kayseri subaşısı Celâleddin Kayser’i para ve değerli hediyelerle Ermeni Kralı I. Levon’a gönderdi.[2] Kendisine para ve tahıl ile Luluva (Ulukışla), Ereğli ve Lârende (Karaman) kaleleri teklif edildi. Teklif kabul eden Levon’un ittifaktan ayrılıp ülkesine dönmesinden sonra Mugisüddin Tuğrul Şah da kardeşi el-Melikü’l-Eşref’in ülkesine saldırmak üzere olduğunu öğrenip Erzurum’a döndü. Keykubad kuşatmayı kaldırıp Ankara Kalesi’ne sığındı. Orduyu Konya ovasında toplayıp Ankara’ya sefere çıkan Keykavus, şehri kuşattı. Kuşatma, 1213 ilkbaharına kadar devam etti. Keykubad, kalede erzağın azalması üzerine kendisi ve kale halkının canına dokunulmaması şartıyla teslim oldu. Kale halkına dokunulmadı; Keykubad ise Malatya yakınlarındaki Minşâr Kalesi’ne hapsedildi. Keykâvus onu öldürmek istediyse de hocası Mecdüddin İshak buna engel oldu.[2]
Fetihleri
I. İzzeddin Keykavus, kardeşi I. Alaeddin Keykubad’ı etkisiz hale getirip iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra bütün dikkatini Anadolu'da ticaretin canlandırılmasına verdi. Kıbrıs Krallığı’yla bir anlaşma yaparak iki ülke arasındaki ticareti serbest hale getirdi.
Mısır ve Suriye’den gelen Güney-Kuzey ticaret yolu, Karadeniz’de Sinop ve Samsun limanlarına ulaşıp karşı sahildeki Sudak limanına geçerek kuzeydeki kürk yolu ile birleşmekteydi. Samsun, Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde fethedilmişti. Keykavus, planlı fetih politikası sonucu kuzey ticaret yolunu açmak için Sinop'u Trabzon İmparatorluğu'ndan aldı (1214). Keykavus’ün ani bir baskınla kuşattığı Sinop, İznik İmparatorluğu ve Trabzon İmparatorluğu arasında mücadele konusu idi. Trabzon İmparatoru Aleksios Komnenos'un bir av sırasında pusuya düşürülerek Anadolu Selçukluları tarafından esir edilmesi şehrin teslim alınmasında çok faydalı oldu. Sinop’un fethi ile Trabzon merkezli Komnenos Hanedanı Selçuklulara bağlandı ve 1243’teki Kösedağ yenilgisine kadar bağlı kaldı. Zafer, komşu devletlere ve Abbasi halifesine fetihnamelerle iletildi. Sultan, bu başarı nedeniyle "Es-sultânü’l-gālib" ünanını aldı. Sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir Sinop Valisi ve komutanı olarak atandı.
Ermeni kralı Levon, Keykavüs ile Keykubad arasındaki taht mücadelesi sırasında kendisine bırakılan Luluva (Ulukışla), Ereğli ve Lârende (Karaman) kalelerini yönetemeyeceğini anlamış; Hospitalier Şövalyelerine vermek istiyordu. Keykavus Sinop’un fethinden sonra düzenlediği seferle bu kaleleri ele geçirdi ve Antalya’ya yöneldi.
Keykavus ile Keykubad arasındaki taht mücadelesi sırasında Antalya’nın Hristiyan halkı ayaklanmış, Selçuklu muhafızlarını öldürüp şehre hâkim olmuşlardı (1212). 24 Aralık 1215’te şehir karadan ve denizden kuşatıldı. Sultan, bir aylık kuşatmadan sonra teslim olan şehre büyük bir törenle girerek tahtına oturdu. Antalya’nın fethiyle Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus ilk kez “Sultanü’l-bahreyn/iki denizin sultanı” unvanını kullandı. Şehirden kaçan halk bir fermanla geri davet edildi. Antalya’nın 1216'da ikinci kez fethi ile Akdeniz ve Karadeniz de iki önemli limanın Türklerin eline geçmesini sağladı.
Sultan, Güney ticaret yolunu engelleyen Kilikya Ermeni Kralı I. Levon'un Haçlılarla arasının açılmasını fırsat bilerek sefere çıktı; 1216 yılı baharında Maraş üzerine hareketle Yabanlu ovasında ordugâh kurdu. Keban Kalesi önünde yapılan savaşta Ermeni ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Ermeni prensi ile 1218 yılında anlaşma yapıldı. Ermeniler Selçuklular’a tabi olmayı, vergi vermeyi, bazı sınır kalelerini iade etmeyi kabul etti. Sultan da Sis Kalesi’ni vereceğini açıkladı. Bu sefer sayesinde Anadolu-Suriye ticaret yolu güvence altına alındı; Anadolu, ticaret kervanlarının merkezi durumuna geldi.
Suriye seferi
1216 da, önemli bir ticari kavşak olan ve Eyyûbîler'in elindeki Halep'i almak için, Selahaddin Eyyubi'nin büyük oğlu Melik Efdal ile ittifak kurarak bu bölgedeki toprakların paylaşımı konusunda anlaştı. Başlangıçta bazı kaleler alınsa da Melik Efdal'ın taraf değiştirmesi ve ordusundaki emirlere olan güvensizlik nedeniyle harekâtı yarıda keserek geri döndü (bu sefer sonrası Elbistan'a döndüğünde, güven duymadığı çoğunluğu gulam kökenli emirleri bir eve doldurarak yaktırdığı rivayet edilir).
Ölümü
I. İzzeddin Keykavus, ikinci kez Halep üzerine sefer hazırlığı yaptığı sırada vereme yakalandı. Erbil Hükümdarı Muzafferüddin Gökbörü, Diyarbakır Hükümdarı Melik Salih, Mardin Hükümdarı Artuk Arslan'ın kendisini metbu tanımış; Büveysir'de birleşen müttefikler Selçuklu ordusunu beklemekteydi.[3] Hastalığı artan Sultan, hekimlerin tavsiyesine uyularak havasının ve suyunun iyi geleceği ümidiyle Malatya yakınında Viranşehir'e götürüldü. Çok geçmeden orada öldü (1220) ve Sivas'ta 1217 de yaptırdığı Darüşşifa'daki türbesine gömüldü.
Ölümüyle yerine kardeşi I. Alaeddin Keykubad Sultan oldu. (I. Alaeddin Keykubat'ın Sultan olmasının, ölüm döşeğinde iken İzzeddin Keykavus'un, oğlu olmadığından, Kezirkerp kalesinde tutuklu olan Aleaddin Keykubad'ı çağırtarak varis ilan ettiği ya da aynı gerekçe ile ümera'nın Aleaddin Keykubad'ı serbest bırakması nedeniyle olduğu yönünde iki görüş vardır).
Unvanları
Sultanü'l Galip 1214 Sinop'un Fethi
Sultanü'l Bahreyh 1216 Antalya'nın Fethi
Yaptırdığı eserler
Malatya Ulu cami
Malatya Hekim han
1213-14 Burdur Evdir han
1217 Sivas Darüşşifası
0 notes
Text
“FETHULLAHÇILAR & EL KAİDE’NİN EZOTERİK KRİPTOLOJİ ‘I’LİKTELİĞİ” & “FETHULLAHÇILARIN HÂLİDİYYE’YLE EZOTERİK BAĞI” & “TÜRKER ERTÜRK”
++++ ÖNEMLİ NOT: Linklere tıklandığında, Tumblr’ın sebebi meçhul bir şekilde linkin başına eklediği “https://href.li/?” ifadesinden kurtulmak için iki yol var: a) Tıkladığınız linkinin başına eklenen o ifadeyi adres çubuğundan silebilirsiniz veya b) linki tıklamak yerine, kopyalayarak adres çubuğuna yapıştırabilirsiniz. Başlangıç notu: Aşağıdaki deşifre analizin PDF versiyonu için bknz. https://www.dropbox.com/s/quh25m5n1mz0rpk/fethullahcilar.ve.el.kaidenin.ezoterik.kriptoloji.I.likteligi.ve.fethullahcilarin.halidiyyeyle.ezoterik.bagi.ve.turker.erturk.pdf ++++
Yıllardır bilimum deşifre analizimde Fethullahçıların “‘I’. İlkler // ‘II’. İlkler” olarak şematize edilebilen “ezoterik kriptoloji ve yol haritası”nın nihai hedefinin “Medeniyetler Çatışması” tezinin/projesinin bir parçası olarak küresel boyutta
“Neo Cihad X Neo Haçlı Seferi”
olduğunu yazdım(https://fetvayadiren.tumblr.com/post/109435195877/birinci-ilkler-ikinci-ilkler veya https://www.dropbox.com/s/0eny0czhmu0mrji/1.ilkler.vs.2.ilkler.pdf). Bu çerçevede El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nın
“II” saldırıdan oluşan “I”. dalgasının “‘I’. İlkler”in HİCRİ 20/9/8’de Mekke’yi fethinin HİCRİ 1416. yıldönümüne tekabül eden 15/11/03’de
“II” saldırıdan oluşan “II”. dalgasının “Nurcuların mehdi beklediği Hicri 1400’lü yılların ‘I’. günü olan” MİLADİ 20/11/79’da “mehdilik iddiasıyla yapılan Kabe’nin işgali eylemi”nin MİLADİ 24. yıldönümü olan 20/11/03’de (Aranot 1: 20/11/79’daki “eylem”in a) kendisi Usame Bin Ladin’in ilham, b) uluslararası güç tarafından sona erdirilmesinin intikamının alınması El Kaide eylemlerinin motivasyon kaynağıdır.)
gerçekleşmesini, Fethullahçılarla El Kaide arasında bir “ŞİDDET DİPLOMASİSİ” olarak düşünülmesi gerektiğinin altını çeşitli analizlerimde yıllarca yazdım. Keza özelde Türkiye, genelde dünya kamuoyu manidar tarihsel vurguları farketmese bile; her iki örgütün kurmay düzeyinin farkında olması gerekir. İki örgütün aynı ezoterik dili kullandıkları seziliyordu.
ABD’de Gülen tehdidine işaret etmek için kurulan bir facebook sayfasında, Gülen’in “Gezi Direnişi’ni hedef alan şiddet fetvaları”yla ilgili 19/12/13’de yaptığım bir paylaşımın altında Vanoush Khatchaturyan isimli bir protestocu tarafından paylaşılan Charter School Watchdog blogunun linkindeki Gülen’e ait ses dosyasında
“mehdilik iddiası”yla 20/11/79’da yapılan “Kabe’nin işgali eylemi”nin uluslararası bir güç tarafından yaklaşık 2 hafta sonra kanlı bir şekilde sona erdirilmesi(https://en.wikipedia.org/wiki/Grand_Mosque_seizure)
karşısında, şakirtlerine “uzun yıllara dayalı bir mücadelenin finalinde alınacak intikam için yemin ettirmesi” de, Fethullahçı ezoterik yol haritasının uzun vadeli
“Neo Cihad X Neo Haçlı Seferi”
hedefiyle uyumlu! Bu noktada Batılı istihbarat teşkilatlarının ve özellikle küresel kapital finansın lobi desteğini nasıl tesis edebildiği sorusuna gelince.... “devasa borçluluğuyla küresel kapitalizmin sırtında kambura dönüşen ABD’nin süper güç tahtından indirilmesi”, “Batı kamuoyunu nezdinde Neo - Haçlı Seferi için rıza üretimi”, “kontrgerilla stratejisinin Latin Amerika’da Katolik zemine oturtulmasında Soğuk Savaş döneminde yaşanan başarısızlığın aşılması”, “Gülen’in şakirtleri nezdindeki ‘kutlu doğum’ gününde e-muhtıra yayınlayan Yaşar Büyükanıt’ın emekli olduktan sonra konuk olduğu 32. Gün programında ifade ettiği; Doğu Bloku’nun çöktüğü günlerde İstihbarat Başkanı olduğu Nato’yu ziyaret eden heyetlere, ‘artık hangi tehdide karşı Nato’ya ihtiyaç duyulduğu’nu izah etmek yaşadığı güçlüğü aşmak”, “Berlin Duvarı’nın olmadığı bir dünyada ‘solun hortlaması’ tehdidine karşı alternatif bir gerilim hattına duyulan ihtiyaç” vb. sebepler speküle edilebilir. Hangi amaca matuf olduğu münazaraya açık, ancak küresel kapital finansın güncel gereksinimlerini karşılayacak şekilde evrim geçirdiği, bu açıdan
“Nakşibendiliğin ve Mevleviliğin tarihsel misyonu”nu
üstlendiği söylenebilir.
(Aranot 2: Gülen’in ses kaydını -kontrollü gerilimin bir parçası olarak- Charter School Watchdog bloguna sızdıranlar, “hukuki tedbir/temkin ilkesi”nin gereği olarak tarihini 23/11/79 olarak MANÜPLE EDİP, esasen “eylemcileri hedef aldığı algısını / illüzyonu”nu kurgulamaya çalıştıkları sezilmekte! Oysa bahse konu ses kaydında Gülen, kendinden geçmiş bir şekilde, “işgal eylemi”ni DEĞİL; [uluslararası gücün yaptığı işgale son veren] “baskın”ı hedef almakta! Yani söz konusu konuşmanın içeriği, Charter School Watchdog blogunda işaret edilen 23/11/79 tarihinin doğru olmadığı izlenimini vermekte!) (Aranot 3: Fethullahçıların kozmik sırlarından olan ses kaydının Charter School Watchdog blogundaki linki, Investigate Gulen Charter Schools başlıklı bir facebook sayfasında Gülen’in “Gezi Direnişi’ni hedef alan şiddet fetvaları”yla ilgili 19/12/13 tarihli duyurumun altında Vanoush Khatchaturyan tarafından paylaşıldı(https://www.facebook.com/groups/491529600935749/permalink/567531170002258/ veya https://imgur.com/a/TQTvDys). Tespit ettiğim TARİHLE İLGİLİ MANÜPLASYONU MİMLEYEN BİR ANALİZ yayınladım ve silinmesi riskine karşı da Gülen’in ses kaydınının ilgili kısmını youtube’a yükledim (https://www.youtube.com/watch?v=Iltka7Gy8Wo). Yayınlamamın akabinde ABD’deki Expose Grubu(https://www.facebook.com/ExposeTheTruth), FBI’a suç duyurusunda bulunduğunu ilan etti. Çeşitli kanallardan yaptığım TARİHLE İLGİLİ MANÜPLASYONA DAİR UYARILARIM pek bir işe yaramadı. Açıkçası o yaygaracı şoven üsluplarını düşündüğümde, suç duyurusunda bulunduklarından bile emin olamıyorum. Gayrı ihtiyari olarak akla “paylaşımım vesilesiyle keşfedilmiş gibi yapılmasının hedeflendiği bir servis”in söz konusu olduğu, ama “tarihle ilgili manüplasyonu” tespit ederek pişirdikleri aşa su katacağımı Fethullahçıların öngöremediği gelmekte.)
[“‘I’. İlkler // ‘II’. İlkler” olarak şematize edilebilen Fethullahçı ezoterik kriptolojiyle ve ilaveten Gülen’in şakirtlerine ettirdiği “intikam yemini”yle ilgili tespitlerime binaen] ilk dönem analizlerimde El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”yla ilgili genel olarak iki manidarlığa işaret ettim: a) “‘I’. İlkler”in HİCRİ 20/9/8’de Mekke’yi fethinin HİCRİ yıldönümü & b) “Nurcuların mehdi beklediği Hicri 1400′lü yılların başlangıcı”nı mimleyen “I”. günü olan 20/11/79’da “mehdilik iddiasıyla yapılan Kabe’nin işgali eylemi”nin MİLADİ yıldönümü...
Üzerinden geçen bunca yılda tel tel, şerit şerit iz sürdüğüm deşifre analiz sürecinde AÇIĞA ÇIKARDIĞIM YENİ HUSUSLAR, farklı manidarlıkları da fark etmemi sağladı. Ancak öncelikle açığa çıkardığım iki hususu elimden geldiğince kısa bir şekilde özetlemem gerekiyor.
A) “REGAİB / MEVLİD KRİPTOSU” 2016’da darbe girişiminde bulunmayı planlandıkları “16 Temmuz” 2016 tarihi, “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”ne, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”ne tekabül eden “16 Temmuz” 622 tarihinin MİLADİ yıldönümü olmasına binaen tercih edilmiş. Darbe yapılmasının planlandığı a) “16 Temmuz” 2016’dan “9 ay 11 gün” öncesi, yani “16 Temmuz” 2016’nın “ana rahmine düşme” metaforlu “regaip kriptosu” olan tarih “gülen bebekli, alarm sirenli, helikopterli Zaman Gazetesi reklamı”nın yayınlandığı 5/10/15’e VE DAHİ b) “16 Temmuz” 2016’dan “9 ay 11 gün” sonrası, yani “16 Temmuz” 2016’nın “doğum” metaforlu “mevlid kriptosu” olan tarih Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” günü olan “27/4”/17’ye denk gelmekte. “16 Temmuz” 2016 tarihinin “doğum” metaforlu “mevlid kriptosu” olarak hesaplanan “27/4”/17 tarihi yaklaşırken, Gülen ve şakirtlerinin giderek dozajı artan aleni “darbe/suikast tehditleri”ne Gülenperver Pentagon emeklisi “Michael Rubin’in tehditleri” de eşlik etmeye başlamıştı. Bu satırların yazarı Osman Buçukoğlu’nu Kasım 2015 başında “ülkeyi faşizme sürükleyen RTE’ye karşı Fethullahçılarla diyaloglaşmaya(!) ısrarla ikna etme”ye debelenen “Türker Ertürk” tarafından, “1970’lerin Londra’sında çekilen Abdullah Gül’le Hulusi Akar’ın yeraldığı sansasyonel fotoğraf”ın yayınlandığı “Hulusi Akar”a öfke kusan ultimatom tadındaki sansasyonel makalenin tarihi de “27/4”/17’den sonra görülen ilk şafaktır!(https://www.odatv4.com/yazarlar/turker-erturk/o-fotografi-ceken-hulusi-akardi-2804171200-114722, aynı makale kendi sitesinde farklı olarak “Denklanşöre Kim Bastı?” başlığıyla yayınlamış https://www.turkererturk.com.tr/deklansore-kim-basti/) "I” gün önce Hürriyet Gazetesi yayınlamayı reddettiği için bizzat yayınlamak zorunda kaldığı ve yaklaşık iki haftadır çekmecesinde beklettiği bu fotoğrafın Fethullahçıların “güvendiği dağlara kar yağması” neticesinde yayınlandığı sezilmekte. “Türker Ertürk”ün o fotoğrafın kendisine servis edildiğine işaret ettiği günlerde, “aba altından güvendikleri dağlara sopa gösterircesine” aynı fotoğrafın Hulusi Akar’sız versiyonunu “31 Mart Ayaklanması”nın MİLADİ yıldönümünde yayınlayan ise “Fehmi Koru”ydu. Söz konusu “Dost fotoları.. İngiltere.. IRA.. Abdullah Gül ve Şükrü Karatepe..” başlıklı makalesinde “Fehmi Koru”nun anlayana kıssadan hisse tadında olduğu sezilen satırları: “Kuzey İrlanda o zamanlar İngiltere için tam bir baş ağrısıydı. Ayrılıkçı terör eylemini yöntem seçmiş ‘IRA’ adlı örgüt yüzünden… 50 yıla varan terörle mücadele döneminde, hepi topu 4 binden az can almış olmasına rağmen, IRA, az kaldı İngiltere’nin kimyasını bile bozacaktı. Geçen akşam (11 Nisan) BBC’nin Panorama programında ‘The Spy in the IRA’ (IRA’daki casus) konusu işlendi. IRA’nın en tepesinden birini askeri istihbarat devşirip içeride ne olup bittiğini ânında öğreniyormuş… İlişki kimseler fark etmeden yıllarca sürmüş��� Kod adı ‘Stakeknife’ olan casustan öğrendikleriyle yüzlerce kişinin hayatta kalmasını sağlamış istihbarat; ancak aynı dönemde ‘Stakeknife’ da bir yandan kimliği fâş olmasın diye, bir yandan kişisel hesaplarını görmek amacıyla, IRA adına infazlar yapıp durmuş… Tespit edebildiği gerçek şu BBC’nin: 18 kişiyi IRA adına ‘casus’ diye sorgulamış ve infazlarını sağlamış ‘Stakeknife’… Halen sağ olan casusun gerçek adını da öğrenmişler: Freddie Scappaticci… Freddie’nin ‘casus’ olduğu ortaya çıkmasın, aksi halde ‘casus’ diye infaz ettikleri masum kişilerin aileleri gözünde değerleri düşebilir diye, gerçek casusun o olduğunu IRA kabul etmediği için yaşıyormuş adam…” (https://fehmikoru.com/dost-fotolari-ingiltere-ira-abdullah-gul-sukru-karatepe/) (Aranot 4: “Fehmi Koru”nun BBC yayınının tarihi olarak mimlediği “11 Nisan” 2017 tarihi, [sonrasında görülen ilk şafak “’I’. İlkler”in Mekke’nin fethi için “doğum” metaforlu HİCRİ “10/9”/8’de sefere çıkmalarının HİCRİ “19x9x8”. yıldönümü olan] MİLADİ “10/4/57” “doğum”lu olan “Türker Ertürk”ün “doğum” günü sonrasında görülen ilk şafağa denk gelmekte. Tasarımda baz alınan “HİCRİ ‘19x9x8′. yıldönümü” ifadesindeki “19x9x8” denklemi, “’I’. İlkler”in sonrasında görülen ilk şafakta Mekke’yi fethettiği “HİCRİ ‘19/9/8’ tarihi”ni mimlemekte. “x & / işaretleri arasındaki dönüşüm” Fethullahçı ezoterik kriptolojide sıklıkla karşılaşılan “ters manyel” kurgunun bir örneği olarak düşünülmeli.) “16 Temmuz” 2016 ve “27 Nisan” 2017’yle ilgili yukarıda vurgulanan hususlara geri dönersek, “hicri - miladi ironisi”ni de kapsayacak şekilde “ZAMAN” olgusununun vektör olarak kullanıldığı tasarımlar yaptıklarının nicedir farkındaydım. 2016’daki darbe girişiminden kısa süre sonra yayınlanan bazı haberler vesilesiyle “5/10/15 tarihli Zaman Gazetesi reklamı”nı fark edince, ilk aşamada haberlerdeki “gülen bebeğin doğum”u metaforlu “9 ay 10 gün” vurgusunun hatalı olduğunu, doğrusunun “gülen bebeğin doğumdan sonra göreceği ilk şafak” metaforlu “9 ay 11 gün” olduğunu hesaplayıp, analizlerimde vurguladım. Bir süre sonra da, darbe girişiminin planlandığı “16 Temmuz” 2016’dan “9 ay 11 gün” sonrasının Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” günü olan “27 Nisan” 2017 olduğunu fark edip, analizlerime dahil ettim. (Aranot 5: Bahse konu “Zaman Gazetesi reklamı”nı izleyen bu ülkenin istihbarat kurumlarının analistlerinin Ekim 2015 başında gerekli tespiti yap(a)mamalarını kabullenebilmek mümkün değil!!! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016’daki darbe girişimini eniştesinden öğrenmesi, ülke istihbaratının Fethullahçı olmayan kanadının “yan gelip yatmakta” olduğunun önemli bir karinesi olsa gerek! Bir kült yapılanmayla mücadele, onun ezoterik kriptolojisi dikkate alınmadan yapılabilir mi? Mümkün mü? Darbe girişimi sonrasında bile, bu konudaki noksanlıklarını fark ettikleri şüpheli.) Aradan bir süre geçtikten sonra sadece “darbe girişimi”nin tasarımında değil, pek çok operasyonda “ana rahmine düşme (regaib)” & “doğum (mevlid)” metaforlarını kullandıklarını tespit ve deşifre ettim. Kısa süre önce 23/3/23’te yayınladığım 48 sayfalık FETHULLAHÇILARIN PEDOFİLİ & CİNSEL SUÇLARÜZERİNDEN İNŞA ETTİKLERİ HATLARIN TELLERİ & ŞERİTLERİ (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/712606191607513088/fethullahçilarin-pedofi-li-ci-nsel-suçlar veya https://www.dropbox.com/s/kt8fqyz2stva1lz/fethullahcilarin.pedofili.ve.cinsel.suclar.uzerinden.insa.ettikleri.hatlarin.telleri.ve.seritleri.pdf) başlıklı deşifre analizde, olayların/kişilerin “REGAİB & MEVLİD KRİPTOLARI”nı hesapladıklarını çeşitli örnekleri üzerinden deşifre ettim. Örneğin Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” tarihi “27 Nisan” 1942’den sonra görülen ilk şafaktan “9 ay 11 gün” düşülerek ulaşılan ve “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün “MİLADİ 1319”. yıldönümü olan “16 Temmuz” 1941 sonrasında görülen ilk şafağa tekabül eden a) MİLADİ “17/7/41” ve b) hicri karşılığı olan HİCRİ “22/6/1360” tarihi, Gülen’in alternatif iki “KİŞİSEL Regaib kriptosu”ndan biridir. (Aranot 6: “Regaib & Mevlid Kriptosu” hesaplama tekniği, diğer “KİŞİSEL Regaib kriptosu”, “KİŞİSEL Mevlid kriptoları” vd. hususlar için bknz. a) 23/3/23 tarihli linkleri yukarıda verilen Fethullahçıların Pedofili & Cinsel Suçlar Üzerinden İnşa Ettikleri Hatların Telleri & Şeritleri başlıklı deşifre analiz & b) 4-5/4/23 tarihlerinde Türk Siyasetinde Yapay / Ezoterik Seçilim başlığıyla yayınladığım deşifre analiz https://fetvayadiren.tumblr.com/post/713756719569846272/türk-si-yaseti-nde-yapayezoteri-k-seçi-li-m veya https://www.dropbox.com/s/t2s9jdtsr7rprr7/Turk.Siyasetinde.Yapay.Ezoterik.Secilim.pdf) “Türker Ertürk”ün darbe girişiminin yaşandığı 15/7/16’da iki farklı kişisel sosyal medya hesabı üzerinden a) sabah saat 10:00 (https://imgur.com/a/gB23E3n veya https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1130135073675894&id=556317261057681) & b) gece saat 22:00 (https://imgur.com/a/vu0Wx5m veya https://www.facebook.com/turker.erturk.5/posts/10154364892437720) civarında iki kez yayınladığı sesli makaleyi, darbe girişiminin akabinde 17/7/16’da sosyal medyada protesto etmiş(https://imgur.com/a/ndEDIvw veya https://www.facebook.com/osmanbucukoglu/posts/10154306068088431) ve çeşitli analizlerimde söz konusu sesli makalenin skandal mahiyetinde olduğunu düşündüğüm ilk paragrafına değinmiştim (https://fetvayadiren.tumblr.com/post/160227104912/er-türk-türk-eri-n-sirli-dünyasi veya PDF dosyası için bknz. https://www.dropbox.com/s/wgxe9s3no4iqvau/er.turk.turk.er.in.sirli.dunyasi.pdf). Söz konusu makalenin skandal mahiyetinde olduğunu düşündüğüm ilk paragrafı: “Son zamanlarda yurtiçinde ve yurtdışında; ‘Asker darbe yapacak’ şeklinde bir tevatür dolaşmakta. Bunlar; maksatlıdır ve arkasında AKP ve AKP’ye destek veren çevreler vardır. Kim, kime darbe yapacak? Sanırsınız ki, ülkemizde demokratik bir yönetim var!” (https://imgur.com/a/U2daZjg veya https://www.turkererturk.com.tr/kim-kime-darbe-yapacak/). “Türker Ertürk”ün yargılandığı bir davanın hakimi olan “Recep Baş”ın yaklaşık bir hafta sonra tutuklanması üzerine, asistanı Özgün Yurtseven’in “Nereden bilebilirdik” şeklinde “Türker Ertürk”e ait sosyal medya hesabında duyuru olarak yayınladığı yorumu protesto ettim. Keza bizzat “Türker Ertürk”ün eşinin talebi üzerine, “şahsıma ve aileme dönük tehditler”e gülüp geçerek yazdığım, o hakimi ifşa eden bir analiz vardı. Hatta 21/8/15 tarihinde bir akrabamın evinde bizzat “Türker Ertürk”ün daveti üzerine katıldığım, kendisinin, eşinin ve Özgün Hanım’ın da olduğu bir toplantıda bu analiz hakkında da konuşulmuştu. Toplantıdaki herkesin takdirini kazanan bir deşifre analizdi. “Recep Baş”ın Fethullahçı olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu hepsi bal gibi biliyordu, ama o dönem RTE Fethullahçılarla köprüleri atmış olduğu için, bizzat “Türker Ertürk”ün ifadesiyle “RTE’ye hakaret davasının hakiminin Fethullahçı olması işlerine gelmekte”ydi. “Türker Ertürk”e ait sosyal medya hesabında asistanı Özgün Yurtseven’in yaptığı “Nereden bilebilirdik” şeklindeki paylaşıma verdiğim yanıt ve o yanıtta paylaştığım türlü riskler üstlenerek yazdığım analizin linki silinince, bu durumu doğrudan “Türker Ertürk”e attığım mesajla ayrıca protesto ettim. Darbe girişiminin akabinde 17/7/16 tarihinde yayınladığım duyuruda kendi görüşüyle Ahmet Şık’ın komplo olarak betimlediği görüşünü kıyaslamama ve kendisi hakkında yaptığım değerlendirmeye kırıldığını ifade ederek Pandoranın kutusunu açan bir cevap verdi. Keza kırıldığını söylediği değerlendirmede darbe girişiminin olduğu tarihte 2 ayrı kişisel sosyal medya hesabından yayınlanan ses kaydına ve söz konusu ses kaydına esas teşkil eden eski makalesine işaret etmiştim(https://imgur.com/a/aMwj6X1, https://imgur.com/a/srx5S7p & https://imgur.com/a/PAjugkU veya https://www.facebook.com/osmanbucukoglu/posts/10154306068088431). O yazışmamızda sesli makalenin güncel olmadığını, 2-3 yıl önce yazdığı bir makalesine ait olduğunu ifade ederek kendisini savundu. Ben de 2-3 yıl değil, birkaç ay öncesine ait olduğunu ve sesli olarak yeniden yayınladığı tarihin de darbe girişiminin tarihi olduğuna işaret ederek yanıt verdim. Birkaç ay önce yazdığı makalenin linkini kendisiyle paylaştığımda, söz konusu makalenin 2-3 yıl önceki bir başka makalesinin yeninden yazılmış versiyonu olduğunu söyleyerek cevap verip, o makalenin linkini gönderdi. (Aranot 7: “İlk Kurşun” sitesi aktif olmadığı için karşılıklı gönderdiğimiz linkler bugün çalışmıyor. Ama “Türker Ertürk”ün o yazışmada bana linkini gönderdiği 5/9/13 tarihli “Darbe Korkusu” başlıklı makalesi {https://imgur.com/a/MXxD6Mq, https://imgur.com/a/ycA6BHN, https://imgur.com/a/ZyBuCE4 & https://imgur.com/a/9N2rTzb, veya https://www.turkererturk.com.tr/2013/09/ ve https://www.turkererturk.com.tr/darbe-korkusu/} ve benim ona linkini gönderdiğim 31/3/16 tarihli “Kim, Kime Darbe Yapacak?” başlıklı makalesi{https://www.turkererturk.com.tr/kim-kime-darbe-yapacak/ veya https://imgur.com/a/U2daZjg/} kendi adına açtığı internet sitesinde var. Söz konusu 23/7/16 tarihli yazışmanın ilgili kısmının görselleri için bknz. {https://imgur.com/a/Uy2XozL, https://imgur.com/a/wtdF3ZH, https://imgur.com/a/L6HDFru, https://imgur.com/a/5ZegHyz, https://imgur.com/a/JAcyJXL, https://imgur.com/a/wwlAFnf & https://imgur.com/a/K24daWa} Yazışmamızda güncel makalesinin tarihini sehven 31 Mayıs 2016 olarak yazmışım, doğrusu “31 Mart 2016”dır {https://imgur.com/a/lCzpUCg veya https://www.turkererturk.com.tr/2016/03/}). Yazışmamız sonrasında güncel makalesinin orijinal hali olduğunu ifade ettiği 5/9/13 tarihli makalesini okudum. 31/3/16 tarihli makalesiyle ortak bir cümlesi bile YOKTU! Yazıştığımız tarihte, Fethullahçı kriptolojide olayların/kişilerin “REGAİB & MEVLİD KRİPTOSU”nun hesaplandığını ve tasarımlara dahil edildiğini henüz deşifre etmediğim için farkında değildim, ama bugün itibarıyla a) darbe girişiminin olduğu tarihte sesli makale iki kez olarak yayınladığı makalesinin yazılı versiyonunu yayınlandığı 31/3/16 tarihinin, [“31 Mart Ayaklanması”na fonetik bir çağrışım olmanın ötesinde] Gülen’in “ana rahmine düşme” metaforlu “KİŞİSEL Regaib kriptosu” olan HİCRİ “22/6/1360” tarihinin HİCRİ “11x7”. yıldönümüne denk geldiğini, b) yazışmamız esnasında orijinal makale olduğunu ileri sürerek bana gönderdiği linkteki makalenin 5/9/13 olan tarihinin de, darbe girişiminin planlandığı tarihin “9 ay 11 gün” sonrası olan Gülen’in “27/4”/17 tarihindeki “kutlu doğum” gününden “11^3” gün, farklı bir ifadeyle “11x11x11” gün öncesine tekabül ettiğini, c.a) “gülen bebekli, alarm sirenli, helikopterli Zaman Gazetesi” reklamının yayınlanmasının “9 ay 11. gün” sonrası olmasının yanı sıra, aynı zamanda “26x11” gün sonrası olan darbe girişiminde bulunulmasının tarihi olan “16 Temmuz” 2016’nın “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümüne denk geldiğini, c.b) darbe girişiminin “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümüne denk gelen “16 Temmuz” 2016 olan tarihi, Fethullahçı kriptolojinin son dönem deşifre ettiğim “MİLAT TEKNİĞİ”ne göre hesaplayalım. [Farklı siyasi görüşlerimizi hatıralatmama karşın “Türker Ertürk”ün ısrarla davet ettiği] kendisine destek için yapılan toplantının 21/8/15 olan tarihini MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edilerek hesaplandığında “26/11”/00 tarihine ulaşıldığını, HAKEZA Gülen’in “17/7/41” olan “KİŞİSEL Regaib Kriptosu”nun MİLADİ 75. yıldönümü olan darbe girişiminin planlandığı “16 Temmuz” 2016’dan sonra görülen ilk şafağın tarihinin de “27/11”/00 olarak hesaplandığını, c.c) aynı hesaplama, yani darbe girişiminin “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümüne denk gelen “16 Temmuz” 2016 olan tarihi, BU SEFER “Türker Ertürk”ün bu satırların yazarına söz konusu daveti yaptığı 19/8/15 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edilip hesaplandığında ise, Necip Hablemitoğlu ve bu satırların yazarının “doğum” gününe atıf yapan “28/11”/00 tarihinin hesaplandığını, c.d) VE DAHİ “Türker Ertürk”ün söz konusu daveti yaptığı 19/8/15 tarihi “I”. gün kabul edilerek başlatılan “333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük geri sayımın, “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, başka bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümü olan “16 Temmuz” 2016 tarihinde son bulduğunu ifade edebilirim. İlerleyen satırlarda El Kaide “eylemleri”nin tarihleriyle ilgili yapacağım tespitlerde kullanacağım “Regaib & Mevlid Kriptosu”na yapabileceğim kısa özet bundan ibaret! (Aranot 8: Detaylarına daha fazla vakıf olmak için bknz. a) 23/3/23 tarihli linkleri yukarıda verilen Fethullahçıların Pedofili & Cinsel Suçlar Üzerinden İnşa Ettikleri Hatların Telleri & Şeritleri başlıklı deşifre analiz & b) 4-5/4/23 tarihli linkleri yukarıda verilen Türk Siyasetinde Yapay / Ezoterik Seçilim başlıklı deşifre analiz) Gelelim “Türker Ertürk”ün de “doğum” yılı olan, Gülen’in hayatının en kritik senesine, yani metaforik manada Gülen’in [“I” “nurcu” olarak] “II”. defa “doğum”unun gerçekleştiği “HİCRİ 1376” senesine...
B) GÜLEN’İN HAYATININ EN KRİTİK SENESİ: “HİCRİ 1376” Gülen anılarında “31 Ocak - 1 Şubat 1957 gecesi”ne denk gelen “ana rahmine düşme” metaforlu “Regaib Kandili”ni kendisinin Nurculuğa kabul edildiği gece olarak kabul ettiğini söylemekte. Kendi beyanına göre o gece sabaha kadar “nurcuların arasına kabul edilmek için dua eden” Gülen’in ertesi sabah yanına gelen arkadaşı Hatem “rüyasında gördüğü Said Nursi’nin Gülen’e ‘Tarihçe-i Hayat’taki mektubu yolladığını ve bir güveç dolusu ceviz gönderdiği”ni söylemiş. Gülen, arkadaşı Hatem’in bu rüyasını kendi duasına verilen bir olumlu yanıt olarak kabul etmekte (https://fgulen.com/tr/hayati-tr/asik-i-sadik-fethullah-gulen-hocaefendi/fethullah-gulen-hocaefendinin-risale-i-nurlarla-tanismasi & https://fgulen.com/tr/basindan-tr/kose-yazilari/abdullah-aymaz-zaman-erzurum). Bu anektodun “ana rahmine düşme” metaforlu “Regaib Kandili”ne denk gelen “31 Ocak - 1 Şubat 1957 gecesi” olan tarihi “HİCRİ 1376’nın tam göbeği”dir. Hakeza cumhuriyetçi retorikte 14 yaşındaki Gülen’in “kontrgerilla tarafından keşfedildiği gece” olarak bilinen gecenin tarihi de; o gecenin varolan ve varolmamaları tesis edilen aktörlerinin o dönemdeki ajandaları, anıları ve dahi Said Nursi’nin ajandası dikkate alındığında, “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”nden “I” gün sonrası olan MİLADİ “18/10/56” olarak hesaplanmakta. Hesaplamada 1-2 günlük bir hata söz konusu değilse, “Hâlidiyye - Nurculuk” aksında yapılan bu tasarımda neden “Mevlid Kandili”nin tarihini veya sonrasında görülen ilk şafağı tercih etmemiş olabileceklerini uzun yıllar kendime sordum. Üzerinde çalışmakta olduğum “HİCRİ 1319 - HİCRİ 1376 Yılları Arasındaki Kesişmeler” bu konuda aydınlatıcı olabilir. Şimdilik sadece bu konu özelindeki bir detayını paylaşayım. “HİCRİ 1319” senesinin “ana rahmine düşme” metaforlu “Regaib Kandili”nin sonrasında görülen ilk şafağın MİLADİ “11x5”. yıldönümü, “HİCRİ 1376” senesinde “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”nden “I” gün sonrası olan MİLADİ “18/10/56”ya tekabül etmekte. Yukarıdaki paragrafta özetlenen “ezoterik tasarım”ın bir parçası olan “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”nin MİLADİ “16-17/10/56” olan tarihini, son dönemde deşifre ettiğim Fethullahçı “MİLAT TEKNİĞİ”yle iki özel tarih üzerinden hesaplayalım. “HİCRİ 1376” senesinde “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”nin “16-17/10/56” olan tarihi, Gülen’in “doğum” metaforlu alternatif iki “KİŞİSEL Mevlid Kriptosu”ndan a) biri olan 5/2/43 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edildiğinde, “doğumdan sonra görülen ilk şafak” metaforlu olan “11/9”/13 olarak, b) diğeri olan “6/1”/43 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edildiğinde “Kerbela Katliamı”nın yıldönümünden sonra görülen ilk şafağa denk gelen “11/10”/13 olarak hesaplanmakta. “Ana rahmine düşme” metaforlu “Regaib Kandili” ve “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili” olarak yukarıda verilen iki MİLADİ tarih, “HİCRİ 1376” senesine aittir. BAKIN SİZ “NORŞİNDEN YETİŞME SAİD NURSİ” TASARIMINA Kİ, “I”. vahyin inişinin HİCRİ yıldönümlerinde kutlanan “Kadir Gecesi” o sene Gülen’in şakirtleri nezdindeki MİLADİ 15. “kutlu doğum” gününe denk gelmekte. Gülen’in “Küçük Dünyam” adlı otobiyografisini kaleme alan “Latif Erdoğan”ın iddiasına göre Gülen “Allah benimle konuştu. Doğru, ben kainatı Muhammed'in hatırına yarattım ama senin hatırına devam ettiriyorum” demiş(https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/sb-mevlut_tezel/2016/08/12/proje-adami-terorist-gulen). İleride Gülen kendisinin “mehdi olduğu”nu alanen iddia ederse, kendisine “vahiy indiği”ni iddia edeceği muhtemel iki tarihten biri şakirtleri nezdindeki MİLADİ 15. “kutlu doğum” günüyle “Kadir Gecesi”nin kesiştiği “27/4/57” tarihidir. Yukarıda deşifre edilen vurgulara binaen Fethullahçı “ezoterik kriptoloji ve yol haritası”nda bu üç tarihin önem arz ettiğinin nicedir farkındayım. Ancak son dönemde yaptığım analizlerde sadece “Regaib Kandili, Mevlid Kandili ve Kadir Gecesi”ne denk gelen bu 3 tarihin değil, bir bütün olarak “HİCRİ 1376” ve “HİCRİ 1376”daki bazı spesifik tarihlerin özel önem arz ettiklerini fark ettim. Bu konu üzerinde çalışmalarım devam etmekte, ama okumakta olduğunuz analiz açısından önem arzeden ikisine değinmekle yetineyim: a) “‘I’. İlkler”in Mekke’nin fethi için sefere çıkmalarının HİCRİ “19x9x8”. yıldönümü olan “doğum” metaforlu “HİCRİ 10/9/1376”ya tekabül eden MİLADİ “11/4/57” tarihi, “Türker Ertürk”ün kendi “doğumu sonrasında gördüğü ilk şafak”ın tarihidir. (Aranot 9: Daha önce yukarıdaki satırlarda da değindim üzere “19x9x8” işlemi, sonrasında görülen ilk şafakta “‘I’. İlkler”in Mekke’yi fethettiği HİCRİ “19/9/8” tarihine atıftır; “x & / işaretleri arasındaki dönüşüm” Fethullahçı ezoterik kriptolojide sıklıkla karşılaşılan “ters manyel” kurgunun bir örneği olarak düşünülmeli.) b) Gülen’in şakirtleri nezdindeki HİCRİ 15. “kutlu doğum” günü olan “HİCRİ 11/4/1376” tarihinin denk geldiği MİLADİ “14/11/56” tarihinin b.a) MİLADİ 46. yıldönümünden sonra ilk şafağın görüldüğü, “‘I’. İlkler”in Mekke’nin fethi için sefere çıkmalarının “doğum” metaforlu HİCRİ “10/9”/1423’deki HİCRİ 1415. yıldönümü olan 15/11/02 tarihi, “Ahmet Tarkan Mumcuoğlu”nun “Hablemitoğlu Suikastı”nda kullanıldığı iddia edilen aracı suikasta “11x3” gün kala satın aldığı tarihtir. b.b) MİLADİ 47. yıldönümünden sonra ilk şafağın görüldüğü, “‘I’. İlkler”in Mekke’yi HİCRİ 20/9/8’de fethetmelerinin HİCRİ 1416. yıldönümü olan 15/11/03 tarihi, b.b.a) El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nın “II” saldırıdan oluşan “I”. dalgasının gerçekleştiği tarihtir; b.b.b) “Ahmet Tarkan Mumcuoğlu”nun “Hablemitoğlu Suikastı”nda kullanıldığı iddia edilen aracı “‘I’. İlkler”in Mekke’nin fethi için “doğum” metaforlu HİCRİ “10/9”/8’de sefere çıkmalarının HİCRİ 1415. yıldönümünde satın almasının MİLADİ “I”. yıldönümüdür; b.b.c) Fethullahçıların [hasım cepheleriyle algısal düzlemde “hicret ikliminin sona erdiği”ne dair “ŞİDDET DİPLOMASİSİ” tesis etmek için] mana yükünde “gerdek gecesi” olan “Şeb-i Arûs”un MİLADİ “27”x“27”., farklı bir ifadeyle “3^3”x“3^3”., farklı bir ifadeyle “3x3x3”x“3x3x3”. yıldönümünün “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin tedavi gördüğü askeri hastanede ölümünün HİCRİ 74. yıldönümüne denk geldiği tarihten sonra görülen ilk şafakta işledikleri “Hablemitoğlu Suikastı”nın tarihi “I”. gün kabul edilerek yapılan “111x3” günlük geri sayımın sona erdiği tarihtir. b.c) MİLADİ 47. yıldönümünden sonra ilk şafağın görüldüğü, “‘I’. İlkler”in Mekke’yi HİCRİ 20/9/8’de fethetmelerinin HİCRİ 1416. yıldönümü olan 15/11/03 tarihini, son dönemde deşifre ettiğim Fethullahçı “MİLAT TEKNİĞİ” ile hesaplayalım. Söz konusu 15/11/03 tarihi, Fethullahçıların [hasım cepheleriyle algısal düzlemde “hicret ikliminin sona erdiği”ne dair “ŞİDDET DİPLOMASİSİ” tesis etmek için] mana yükünde “gerdek gecesi” olan “Şeb-i Arûs”un MİLADİ “27”x“27”., farklı bir ifadeyle “3^3”x“3^3”., farklı bir ifadeyle “3x3x3”x“3x3x3”. yıldönümünün “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin tedavi gördüğü askeri hastanede ölümünün HİCRİ 74. yıldönümüne denk geldiği tarihten sonra görülen ilk şafakta işledikleri “Hablemitoğlu Suikastı”nın tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü olarak kabul edilerek hesaplandığında, Necip Hablemitoğlu’nun ve dahi bu satırların yazarının “doğum” günü olan ve Fethullahçı kriptolojide “27/11”den sonra görülen ilk şafağı mimleyen “28/11”/00 tarihine ulaşılmakta. Burada “Hablemitoğlu Suikastı”yla El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları” arasında işaret edilen “EZOTERİK BAĞ”, “‘I’. İlkler // ‘II’. İlkler” olarak şematize edilebilen Fethullahçı ezoterik kriptoloji ve yol haritasının nihai hedefinin “Neo Cihad X Neo Haçlı Seferi” olmasıyla tam manasıyla örtüşmektedir.
EL KAİDE “EYLEMLERİ”YLE İLGİLİ GÜNCEL DEĞERLENDİRME:
Fethullahçı kriptolojinin “Regaib & Mevlid Kriptosu” ve Gülen’in hayatının kritik senesi “HİCRİ 1376”ya özetle değindikten sonra, analizin başında değindiğimiz El Kaide “eylemleri”ni yeniden ele alabiliriz.
“Doğumdan sonra görülen ilk şafak” metaforlu “11/9”/01’de, ABD’deki ifadesiyle “9/11/1”de El Kaide’nin “ABD’yi hedef alan saldırıları” Gülen’in “ana rahmine düşme” metaforlu “KİŞİSEL Regaib Kriptosu” olan HİCRİ “22/6/1360”nın HİCRİ 62. yıldönümünden sonra görülen ilk şafağa denk gelmekte. Farklı bir şekilde ifade edilecek olursa, Gülen’in “ana rahmine düşme” metaforlu “KİŞİSEL Regaib Kriptosu” olan HİCRİ “22/6/1360”nın HİCRİ 62. yıldönümü, sonrasında görülen ilk şafakta El Kaide’nin “ABD’yi hedef alan saldırıları”nın gerçekleşeceği “doğum” metaforlu “10/9”/01 tarihine denk gelmekte. Bu kesişme, Kaşif Kozinoğlu’nun yargılanmakta olduğu “Ergenekon Kumpası”na bir karşı hamle olarak “11 Eylül Saldırıları’nın arka planının ifşa edilmesi”ni önermesini, ayrıca “Latif Erdoğan” ve Ergun Poyraz gibi kimi isimler tarafından işaret edilen ve “Gülen’le ‘11’ Gün” başlığıyla yazı dizisi olarak yayınlanan röportajında Gülen’in de dolaylı ve örtülü olarak kabul ettiği “Bin Ladin - Gülen” hukukunu gayrı ihtiyari olarak akla getirmekte! Kaşif Kozinoğlu için bir parantez açalım: a) 1990’larda dönemin Cumhurbaşkanı “Demirel”e yazdığı bir raporla Afganistan’daki okulları üzerinden “Fethullahçıların Taliban’la kurdukları ilişki dinamiği”ne mim koyan, b) birkaç yıl sonra dönemin MİT Müsteşarı tarafından CIA’ya Usame Bin Ladin’in saklandığı yeri bulabilecek yegane istihbaratçı olarak işaret edilen, c) son yurtdışı görevi için “‘I‘. İlkler”in Mekke’yi fethinin MİLADİ 1381. yıldönümü olan “11/1/11”de Afganistan’a gönderilen, d) “Ergenekon kumpası” kapsamında girdiği cezaevinde ilk şafağı “‘11/3’/11”de gören, e) son uykusuna “11/11/11”de cezaevinde yatan f) “doğum” tarihi olan 1/8/55 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü olarak kabul edildiğinde, yine “1/8/55” olarak hesaplanan 1/3/11’den sonra görülen ilk şafakla, sonrasında görülen ilk şafakta evine baskın yapılan tarihin kesiştiği 2/3/11’de Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal’ı MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ziyaret etmesine dolaylı yoldan sebep olan (https://www.takvim.com.tr/yazarlar/erandac/2011/03/06/eski_defterler_acilacak), g) “Ergenekon Kumpası” kapsamında “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin cezaevindeki ölümünün 80. yıldönümünde polis tarafından evinin basıldığı 3/3/11 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü olarak kabul edildiğinde, [“11/11/11”den sonra görülen ilk şafağa denk gelen] cezaevindeki “ölüm”ünün tarihi, “doğumdan sonra görülen ilk şafak” metaforlu “11/9”/00 olarak hesaplanan h) “tutuklanacağı kumpas operasyonlar silsilesi”nin ilki olarak “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”ne denk getirilen “OdaTV kumpas operasyonu”nun 14/2/11 olan tarihi, kendi “doğum” tarihi olan 1/8/55 MİLAT, yani takvimin “I”. günü olarak kabul edildiğinde, “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün “MİLADİ 1319”. yıldönümü olan “16 Temmuz” 1941’den sonra görülen ilk şafağa tekabül eden “17/7/41”deki Gülen’in “KİŞİSEL Regaib Kriptosu”nun MİLADİ yıldönümü olan “17/7”/55 olarak hesaplanan Kaşif Kozinoğlu’nun “ölümü”nden sonra yayınlanan mektuplarından öğrenildiği kadarıyla, yargılanmakta olduğu “Ergenekon Kumpası”na karşı hamle olarak “11 Eylül Saldırıları’nın arka planının ifşa edilmesi” yönünde yaptığı önerinin boş beleş bir blöften ibaret olmadığı düşünülmekte.
El Kaide’nin “İstanbulu hedef alan saldırıları”nın “II” saldırıdan oluşan “I” dalgasının gerçekleştiği 15/11/03 tarihi a) “‘I’. İlkler”in Mekke’yi HİCRİ 20/9/8’de fethinin HİCRİ 1416. yıldönümüne b) Gülen’in hayatının kritik senesi “HİCRİ 1376”da şakirtleri nezdindeki HİCRİ 15. “kutlu doğum” günü olan “14/11/56”nın MİLADİ 47. yıldönümü sonrasında görülen ilk şafağa c) “Ahmet Tarkan Mumcuoğlu”nun “Hablemitoğlu Suikastı”nda kullanıldığı savlanan aracı suikasta “11x3” gün kala ve “‘I’. İlkler”in Mekke’nin fethi için “doğum” metaforlu HİCRİ “10/9”/8’de sefere çıkmalarının HİCRİ 1415. yıldönümünde satın almasının MİLADİ “I”. yıldönümüne d) Fethullahçıların hasım cepheleriyle “hicret ikliminin sona erdiği”ne dair algısal düzlemde “ŞİDDET DİPLOMASİSİ” tesis etmek için “Hablemitoğlu Suikastı”nı işledikleri mana yükünde “gerdek gecesi” olan “Şeb-i Arûs”un MİLADİ “27”x“27”., farklı bir ifadeyle “3^3”x“3^3”., farklı bir ifadeyle “3x3x3”x“3x3x3”. yıldönümünün “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin tedavi gördüğü askeri hastanede ölümünün HİCRİ 74. yıldönümüne denk geldiği tarihten sonra görülen ilk şafakta başlattıkları “111x3”. günlük geri sayımın finaline denk gelmekte. İlaveten e) “Hablemitoğlu Suikastı”nın işlendiği mana yükünde “gerdek gecesi” olan “Şeb-i Arûs”un MİLADİ “27”x“27”., farklı bir ifadeyle “3^3”x“3^3”., farklı bir ifadeyle “3x3x3”x“3x3x3”. yıldönümünün “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin tedavi gördüğü askeri hastanede ölümünün HİCRİ 74. yıldönümüne denk geldiği tarihten sonra görülen ilk şafak MİLAT kabul edildiğinde, “27/11”den sonra görülen ilk şafağa denk gelmesine binaen Fethullahçı ezoterizmde değerli olan Necip Hablemitoğlu ve bu satırların yazarının “doğum” gününe atıf yapan “28/11”/00 olarak hesaplanmakta.
El Kaide’nin “İstanbulu hedef alan saldırıları”nın “II”.sinin gerçekleştiği 20/11/03 a) tarihi “Nurcuların mehdi beklediği Hicri 1400′lü yılların başlangıcı”nı mimleyen “I”. gününde “mehdilik iddiasıyla yapılan Kabe’nin işgali eylemi”nin MİLADİ 24. yıldönümüne, b) tarihinden sonra görülen ilk şafak Gülen’in hayatının kritik senesi “HİCRİ 1376”da “Kadir Gecesi” olan şakirtleri nezdindeki MİLADİ 15. “kutlu doğum” gününün HİCRİ 48. yıldönümü olarak “Kadir Gecesi”ne denk gelmekte.
14 yaşındaki Gülen’in “kontrgerilla tarafından keşfedildiği iddia edilen planlı istihbarat operasyonu”nun tasarımında baz alınan “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”nin tarihini son dönemde deşifre ettiğim Fethullahçı “MİLAT TEKNİĞİ”ni kullanarak bir önceki bölümde hesaplarken, iki özel tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü olarak kabul etmiştim: Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” tarihi olan “27/4/42” tarihine “11/10”/00 ve “11/9”/00 eklenip “I” gün düşülerek hesaplanan “doğum” metaforlu alternatif iki “KİŞİSEL Mevlid Kriptosu” olan 5/2/43 & “6/1”/43 tarihleri! Yine aynı tarihleri MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edip, BU SEFER El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nın tarihlerini hesaplayalım. Gülen’in alternatif iki “KİŞİSEL Mevlid Kriptosu” olan 4.a) 5/2/43 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edildiğinde, El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nın 4.a.a) “I”. dalgasının gerçekleştiği 15/11/03’den sonra görülen ilk şafağın tarihi “Kerbela Katliamı”nın yıldönümü sonrasında görülen ilk şafağın tarihi olan “11/10”/60 olarak (iki tarih arasındaki mesafe “222”00 gün!) 4.a.b) “II”. dalgasının gerçekleştiği 20/11/03’den sonra görülen ilk şafağın tarihi, “HİCRİ 1376”da henüz 14 yaşında olan Gülen’in “kontrgerilla tarafından keşfedildiği iddia edilen planlı istihbarat operasyonu”nun tasarımında baz alınan “doğum” metaforlu “Mevlid Kandili”nin MİLADİ yıldönümü olan “16/10”/60 olarak hesaplanırken, 4.b) “6/1”/43 tarihi MİLAT, yani takvimin “I”. günü kabul edildiğinde, El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nın 4.b.a) “I”. dalgasının gerçekleştiği 15/11/03 tarihi, sonrasında görülen ilk şafak Atatürk’ün ölüm yıldönümüne denk gelen “9/11”/60 olarak, 4.b.b) “II”. dalgasının gerçekleştiği 20/11/03 tarihi, “HİCRİ 1376”da Gülen’in şakirtleri nezdindeki HİCRİ 15. “kutlu doğum” günü olan “14/11/56”nın MİLADİ yıldönümü olan "14/11”/60 olarak hesaplanmakta.
“FETHULLAHÇILARIN HÂLİDİYYE’YLE EZOTERİK BAĞI”NA DAİR DEĞERLENDİRME:
Fethullahçıların 2016’da yapmayı planladıkları “darbe girişiminin tasarımı”nda sadece kendi zeminlerinin aşikar vurgularından faydalanmadıkları, aynı zamanda “SIRLI SAVAŞ” retoriğinin parçası gibi düşündükleri “Menemen Ayaklanması” ve “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”yle ilgili istisnai tarihsel kesişmeleri de dikkate aldıkları fark edilmekte.
“Zaman Gazetesi”nin 5/10/15’te yayınlanan “gülen bebekli, alarm sirenli, helikopterli” reklamından “9 ay 11 gün” sonrasında darbe girişiminde bulunmayı planladıkları, “hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. günü”nün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümü olan “16 Temmuz” 2016 sonrasında görülen şafakla Gülen’in “KİŞİSEL Regaib Kriptosu”nun MİLADİ 75. yıldönümünün kesiştiği “17/7/16” tarihi, “Menemen Ayaklanması”ndaki rolü nedeniyle aldığı idam cezası yaşından ötürü müebbet hapis cezasına çevrilen “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin tedavi gördüğü askeri hastanede MİLADİ 3-4/3/31 gecesi ölümünün HİCRİ “11x8”. yıldönümüdür (https://imgur.com/a/mqjjzwi & https://imgur.com/a/1p7kNjN); VE DAHİ
“hicretin gerçekleştiği hicri yılın ‘I’. gün”ünün, farklı bir ifadeyle “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümü olan “16 Temmuz” 2016’dan “9 ay 11 gün” sonrasına tekabül eden Gülen’in şakirtleri nezdindeki “kutlu doğum” günü olan “27 Nisan” 2017’den sonra görülen ilk şafak, “Menemen Ayaklanması”nın patlak verdiği MİLADİ 23/12/30 tarihinin HİCRİ 89. yıldönümüdür (https://imgur.com/a/kLyWnlw & https://imgur.com/a/QV5YqH1).
“111x3” GÜNLÜK, BAŞKA BİR İFADEYLE “333” GÜNLÜK GERİ SAYIMLARA DAİR DEĞERLENDİRME:
Okuduğunuz deşifre analizde Fethullahçıların yaptıkları sezilen “333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük iki tane geri sayıma işaret ettim: a) Her ikisinin de manidar tarihsel kesişmelere sahip olduğuna analiz esnasında ayrıntılı bir şekilde birkaç kez değinilen “Hablemitoğlu Suikastı”nın tarihiyle El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nın “I”. dalgası arasında geçen sürede yapılan geri sayım b) okuduğunuz analizde aynı oldukları vurgulanmadan birkaç kez ifade edilen toplantıya “Türker Ertürk”ün bu satırların yazarını davet ettiği tarihle 2016’daki darbe girişiminin planlandığı tarih arasında yapılan geri sayım... “333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük geri sayımların başladığı tarihler MİLAT, yani takvimin “I”. günü olarak kabul edilerek sona erdiği tarihler hesaplandığında, her daim, Necip Hablemitoğlu ve bu satırların yazarının “doğum” gününe atıf içeren ve Fethullahçı kriptolojide önemli bir karşılığı olan “27/11”den sonra görülen ilk şafağa denk gelen “28/11”/00 tarihine ulaşılmakta.
Aşağıdaki satırlar, deşifre ettiğim “333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük ilk geri sayımı da kapsamakta.
“11/3”te “İzmir Kestane Pazarına atanması”nın MİLADİ “11x3”. yıldönümünde “Pensilvanya Kestane Kampı’na atanan” VE DAHİ
“11/3”ün “11”. günü olan “21/3”te “İzmir Kestane Pazarı’na gitmek için Kırklareli’nden yola çıkması”nın MİLADİ “11x3”. yıldönümünde “Pensilvanya Kestane Pazarı’na gitmek için İstanbul’dan yola çıkan” VE DAHİ
“25/3”te “İzmir Kestane Pazarı’na varması”nın MİLADİ “11x3”. yıldönümünde “Pensilvanya Kestane Kampı’na varan”
Gülen’in, “hicri yılbaşı” olan HİCRİ “1/1/1419”a denk gelen şakirtleri nezdindeki MİLADİ 56. “kutlu doğum” günü olan “27/4”/98’de başlattığı
“333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük geri sayım “vardığı Pensilvanya Kestane Kampı’nda gördüğü ilk şafak”ta
“3333” günlük, farklı bir ifadeyle “1111x3” günlük geri sayım “Ergenekon Kumpası”nın Ümraniye’deki “I”. operasyonunda “3x3x3”, farklı bir ifadeyle “33”, farklı bir ifadeyle “27” el bombasının bulunmasıyla
“3333”x“II” günlük, farklı bir ifadeyle “1111x3”x“II” günlük geri sayım Hanefi Avcı’nın 2016’daki darbe girişiminden kısa süre sonra yayınladığı Erken Uyarı – Devlet Bilgisi başlıklı kitabında, bazı Fethullahçıların 25/7/16’da sona eren yıllık izinlerini keserek darbeye katılmalarından yola çıkıp “darbenin Temmuz 2016’nın sonunda yapılması”nın planlandığı yönündeki kanaatiyle uyumlu bir şekilde “27/7/16”da
sona ermiş.
Hanefi Avcı’nın “darbenin Temmuz 2016’nın sonunda yapılması”nın planlandığı yönündeki kanaatine KATILMIYORUM. Yıllık izinlere dair tespit ettiği husus, kendisinin de fark etmesi gerektiği gibi “tedbir ve temkin ilkesi”nin bir örneği olsa gerek! ANCAK
Gezi Direnişi’nin “11”. gününe denk gelen “Menemen Ayaklanması”nın “HİCRİ 2/8/1434”deki HİCRİ 85. yıldönümünde dünya kamuoyuna sahnelenen molotoflu “SİRK TİYATROSU” eşliğinde, o dönem Gülen’in “Işık Süvarileri” diye seslendiği polislerin barikatları aşarak Taksim’e çıkmalarında veya
“17/25 Aralık Darbesi”nin yapılmasının esas planlandığı “11” güne yayılan ve RTE’nin iktidarı devralmasının kritik tarihlerinin “11”. yıldönümlerine denk gelen “13 / 23 Mart Darbesi”
örneklerinde gözlemlendiği üzere “11” günlük tasarımları olan hamleler söz konusu. Bu çerçevede A) “Menemen Ayaklanması”ndaki rolü nedeniyle aldığı idam cezası yaşlılığından ötürü hapis cezasına çevrilen “Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Şeyh Esâd Erbîlî”nin tedavi gördüğü askeri hastanede 3-4/3/31’deki ölümünün HİCRİ “11x8”. yıldönümünün, B) “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün “16 Temmuz 1941”deki “miladi 1319. yıldönümü” sonrasında ilk şafağın görüldüğü MİLADİ “17/7/41”in MİLADİ 75. yıldönümünün, C) “hicri takvimin ‘I’. yılının ‘I’. ayının ‘I’. günü”nün MİLADİ 1394. yıldönümünden sonra görülen ilk şafağın, D) “gülen bebekli, alarm sirenli, helikopterli Zaman Gazetesi reklamı”nın yayınlanmasından sonra “9 ay 11 gün”lük veya “26x11” günlük geri sayımın sona ermesinden sonra görülen ilk şafağın kesiştiği tarihte “darbeden sonra ilk şafağın görüleceği” şekilde ve kamuoyuna doğru bir yansıdığı üzere darbe yapılmasının planlandığı tarih gerçekten “16/7/16” tarihidir ve “26/7/16” sona eren “11” günlük bir tasarıma sahip olduğu sezilmekte. “11” günlük tasarımın sona ermesi sonrasında ilk şafağın görüldüğü “27/7/16” tarihi, “hicri yılbaşı” olan HİCRİ “1/1/1419”a denk gelen Gülen’in şakirtleri nezdindeki MİLADİ 56. “kutlu doğum” günü olan “27/4”/98’de başlatılan “3333”x“II” günlük, farklı bir ifadeyle “1111x3”x“II” günlük geri sayımın sona erdiği tarihtir. Ezcümle Gülen’in “99 İstihbarat Raporu”ndan korkup, apar topar “ABD’ye kaçtığı” yönündeki cumhuriyetçi ve ulusalcı algının genel kabulü kocaman bir balondan ibaret! Gülen’in “ABD’ye gidişi”nin “‘I’. İlkler // ‘II’. İlkler” olarak şematize edilebilen Fethullahçı ezoterik kriptoloji ve yol haritasının bir ŞARTI olarak “HİCRET” kavramıyla betimlenebilmesi için bir “algı operasyonu” olarak “99 İstihbarat Raporu’nun yazdırıldığı” net ve tartışmasızdır. “Hicri yılbaşı” olan HİCRİ “1/1/1419”a denk gelen Gülen’in şakirtleri nezdindeki MİLADİ 56. “kutlu doğum” günü olan “27/4”/98’de başlatılan “333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük geri sayımın Gülen’in “vardığı Pensilvanya Kestane Kampı’nda gördüğü ilk şafak”ta sona ermesininin, misyonuyla ilgili bir ipucu verdiği “99 İstihbarat Raporu”nun tamamlandığı tarih ise, “hicri yılbaşı” olan “27/4”/98’de “333” günlük, farklı bir ifadeyle “111x3” günlük geri sayımın başlatıldığı HİCRİ 1419 senesinin “hicri yılsonu” olan 16/4/99 tarihidir (https://www.yenisafak.com/15temmuz/fetullah-gulen-kimdir-olay-detay) Hala tatmin olmayanlar için ötesine geçelim:
Tasarımında “hicri yılbaşı” olan HİCRİ “1/1/1412” dikkate alınan “hileli kura baskı”nıyla başlayıp,
tasarımında “hicri yılbaşı” olan HİCRİ “1/1/1420” dikkate alınan “99 İstihbarat Raporunun tamamlanması”na kadar süren
“Fethullahçılarla mücadele”, esasen “8 hicri yıl” uzunluğunda
“HİCRET İKLİMİNİN İNŞASI”
adlı bir “illüzyon gösterisi”nden ibaretmiş.
Böyle dönmüş Fethullah’ın çarkı, yiyeceği tokadı kendisi atmış!
EL KAİDE’NİN “İSTANBUL SALDIRILARI”NA DAİR KISSADAN HİSSELER El Kaide’nin “İstanbul Saldırıları”nı gerçekleştiren militanlarından “İlyas Kuncak”ın kızının 5/11/03’te Milliyet Gazetesi’nde “Terörist de olsa babamız“ başlığıyla yayınlanan röportajından bir alıntı:
“Babam 30 yaşındayken bir arkadaşının vasıtasıyla FETHULLAH HOCA’NIN NUR CEMAATİ’NE GİREREK, İSLAMA YÖNELMİŞ. Önceki yaşamında hatalar yapmış. Pişmanlık duyardı. Bize ders olsun diye anlatırdı.” (https://www.milliyet.com.tr/gundem/terorist-de-olsa-babamiz-5135826) “99 İstihbarat Raporu”nu kaleme alan Ankara Emniyeti’nde İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı olan Osman Ak’ın 2001 senesinde Gülen’in yargılandığı davada tanık olarak verdiği ifadeden alıntı: “Maskeleme mantığı Usame Bin Ladin’le benzerlik gösteriyor. Maskeyi düşürüp gerçek yüzleri ortaya çıksaydı, kandırılmış insanlar gerçeği görecekti. Ben Usame Bin Ladin benzeri bir örgütlenme olduğunu değerlendiriyorum” (https://www.takvim.com.tr/yazarlar/erandac/2016/11/12/bin-ladin-ve-feto) 9 ve 11/4/23’te “El Kaide ve Fethullahçılar arasındaki bağ”a işaret eden iki tweet attığım(https://imgur.com/a/jSOp44i ve https://imgur.com/a/lIPhntd) Pentagon emeklisi Micheal Rubin’in 12/4/23’de twiter’da da paylaştığı makalesi “bir sonraki ‘11/9’ saldırısının Türkiye’den kaynaklanabileceği”ne dairdi (https://imgur.com/a/HC7O8cb ve https://www.19fortyfive.com/2023/04/could-the-next-9-11-originate-in-turkey/).
Tel tel, şerit şerit iz sürmeye devam etmek arzusundakiler, El Kaide’nin “İstanbul Saldırılarıyla ilgili dava”nın tasarımını da deşifre eden, 23/3/23 tarihli linkleri yukarıdaki satırlarda verilen Fethullahçıların Pedofili & Cinsel Suçlar Üzerinden İnşa Ettikleri Hatların Telleri & Şeritleri başlıklı deşifre analizi okuyabilirler.
0 notes
Text
MUHİBBİ( KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN )
Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğdu. Hünernameye göre doğduğu an Kura’nda Hz Süleyman’ın bahsinin geçtiği bir sayfa açılmış o yüzden de adı Süleyman olarak konulmuştur.
Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun'dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesi Hafsa Hatun, ninesi Gülbahar Hatun'dan (Yavuz Sultan Selim,'in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul'a, dedesi Sultan -II. Bayezid'ın 'in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada bilinen ilk hocası olan Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim gördü .[1] Divan Edebiyatı, tarih, fen bilimlerini öğrendi. Evliya Çelebi’ye göre kuyumculuk ustası Konstantinden ders aldı Kuyumculuk sanatında ileri bir usta olarak yetiştirildi.
15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar'a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509).
Kefe’ye annesi, hocası ve lalası ile birlikte gitmiş orada taht mücadelelerine şahit olmuştu. Yavuz Sultan Selim,'in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul'da kalarak babasına vekâlet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520'de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.[2]
Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.
Babasından 6.557.000 km. kare olarak devraldığı İmparatorluğun topraklarını, 14.893.000 km. kareye çıkarmıştı.[3]
"Kanûnî" denmesi, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.
Padişahlığının ilk yıllarında Yavuz Selim'in Şam Valisi olarak atadığı Canbirdi Gazeli'nin 1521 yılında Dulkadiroğulları Şehsuvaroğlu Ali Beyin isyanları bastırıldı. Mısır'da sadrazamlık hakkının kendisinde olması gerektiğini savunan Ahmet Paşa, Anadolu'da Safevilerin desteğiyle ortaya çıkan Kalender Çelebi ve vergi sistemini bahane ederek ayaklanan Baba Zünnun (1527) isyanlarıyla uğraştı.
Rodos adası, Sen Jan şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar veriyorlardı. 1522 yılında düzenlenen seferle Rodos fethedildi.
Kanûnî, Barbaros Hayreddin Paşa'yı İstanbul'a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı.
Alman İmparatoru Şarlken, Macaristan'a hâkim olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık ilişkileri kurmuş, Macar Kralı İkinci Lui de, Şarlken'e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu. Fatih Sultan Mehmet zamanında, Sırbistan alınmış, Ancak stratejik Macaristan alınamamıştı. Kanûnî Macaristan'ı almak için harekete geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521). Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi. Belgrad Kanûnînin ilk fethidir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi. Bu seferde Böğürdelen, Ciğerdelen, Zemun ve Belgrad ele geçirildi.[4]
Fransa Kralı Fransuva Şarlken'e esir düşünce Fransa Kralının annesi Düşes Dangolen, Kanûnî'ye bir mektup yazarak yardım istedi. Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Barboros Hayreddin Paşa Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki şehri Nis'e giderek Şarlken'in donanmasını yendi. Hem Fransa'yı hem de Fransuva'yı kurtardı.
Şarlken'in tehlike olmaya başladığını gören Kanûnî ,Tuna nehrini geçerek Macaristan'a girdi. 29 Ağustos 1526'da Macar ordusuyla Mohaç'ta yapılan savaşta Macar ordusu iki saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte) alındı. Macaristan, Osmanlı Devletine bağlı bir krallık haline geldi
Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı hâkimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarlken'in de desteğiyle Macar soylullarının başına getirilen Jan Zapolya'yı tanımadı ve Budin'e girdi. Karşı sefere çıkan Kanûnî Sultan Süleyman Budin'i geri aldı. Savaşmayı göze alamayan Ferdinand ve Şarlken Avusturya'nın başkenti Viyana'ya kaçtılar ve Viyana kuşatıldı (26 Eylül 1529). Kış mevsimi yaklaştığı için 16 Ekim günü kuşatma kaldırıldı.
yıkılan Akkoyunlu devletinin yerine kurulan , Safevi Devleti, doğuda Osmanlı İmparatorluğu için ciddi tehlike olmaya devam etmişti. 5. Seferini, 1532'de Sikloş, Güns, Kanije, Gradcaş, Pojega, Zacisne, Nemçe ve Podgrad'ı aldı. Aynı sene Kasım'ında sulh yapılıp İstanbul'a dönüldü. Kanûnî Sultan Süleyman, Avrupa'da İstanbul Antlaşmasıyla geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, İran üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devletinin izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu'da yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn seferiyle de Bağdat alındı(1534)
Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik ve Cenevizlilerden başka Malta, Portekiz ve İspanya'ya ait gemilerde bulunuyordu. Haçlı donanması 602, Osmanlı donanması ise sadece 122 parçaydı. Preveze körfezinde 27 Eylül 1538'de yapılan savaşta Barbaros Hayreddin komutasındaki Osmanlı donanması büyük bir zafer elde etti.
Barbaros'un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken ve Papa'yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı donanması Cezayir'e saldırdı ancak Osmanlı donanması karşısında bozguna uğradı(1541). Barbaros'un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb'ı karadan ve denizden kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de Osmanlı ülkesine katıldı (1551).
Trablus ve Cezayirin güvenliği için Malta'nın alınması gerekiyordu. Yapılan kuşatma sırasında Turgut Reis şehit oldu. Malta alınamadı(1565)
Safevi, Şahı Tahmasb, kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanûnî Sultan Süleyman ikinci defa İran seferine karar verdi. Çıkılan İran Seferinden Van ve Tebriz geri alınarak dönüldü (1548). Safeviler 1553 tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu'da ilerleyen düşman kuvvetleri Muş'a kadar gelip Erzurum'u kuşattılar. Kanûnî Sultan Süleyman üçüncü İran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb'ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması imzalandı(1555).[5]
Ümit Burnunun bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi. Ancak Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı sağlanamadı. 1551 yılında düzenlenen İkinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis, vardı. Türk Denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis, , bu sefer sırasında Maskat'ı almış ve Portekiz donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı. Ancak, Portekizlilerin Basra Körfezini kapatacaklarını düşünerek, donanmayı Basra'da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü için Piri Reis, Mısır'da idam edilmiştir. Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan'ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı.
Ferdinand, Macaristan'ın kendisine verilmesini, buna karşılık vergi vermeyi istiyordu. Olumsuz cevap alan Ferdinand Budin'i kuşattı. Budin'in kuşatılması üzerine Almanya seferine çıktı.10. Seferi (1543) sonunda resmen Estergon ve İstolni-Belgrad alındı. Peç ve Sikloş geri alındı. Bu seferden sonra barış yapıldı. Ve Kanuni tartışmasız Padişah-ı Cihan kabul edildi. Budin'i geri alıp Estergon'a kadar ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Almanya içlerine akınlar düzenledi. Yedi ay süren Almanya seferi sırasında Avusturya'da bir çok kasaba, şehir ve kale fethedildi. Avusturya, yapılan bu savaşlar sonunda harap ve bitkin bir hale geldi. Bunun üzerine Ferdinand barış istedi. İmzalanan İstanbul Antlaşması ile Ferdinand ve Şarlken'in hem Macaristan hem de tüm Avrupa'yı ele geçirme çabaları sonuçsuz kalmıştı.[6]
Jan Zapolya ölmüş, yerine oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade eden Ferdinand, Budin'i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanûnî tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla birlikte Budin'e girdi. Sigismund'u Erdel Beyliği'ne atadı ve Macaristan'ı Osmanlı Devleti'ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi.
Anadolu'daki iç isyanlarla ve Doğu'da İran Devleti ile uğraşan Kanûnî Sultan Süleyman, 1566'da son seferine yine Macaristan üzerine çıktı. Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken Kanûnî Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devletini zaferden zafere taşıyan Kanûnî Sultan Süleyman'ın ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7 Eylül 1566) Mimar Sinan, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde birçok eserler verdi.
Cana Muhibbi kıymeti çünki bilinmedi
Bir gün ola ki biline giçdükdü ruzgar.
4 notes
·
View notes
Text
Batı, Neden Allah Resûlü'ne Saldırıyor? - Halis Bayancuk Hoca
Allah'ın adıyla.
Allah'a hamd, Resûl'üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Tüm kardeşlerim için yüce Allah'tan afv ve afiyet talep ediyorum. Rabbim sizleri maddi manevi tüm bulaşıcı hastalıklardan korusun. Hastalığa yakalanmışlara acil şifa ihsan etsin.
Yüce Allah'a hamdolsun, ben iyiyim. Sizlerin salih duaları ve Rabbimin icabetiyle her daim iyi olmayı ümit ediyorum. Müsaadenizle bu yazıda, birçok soruyu tek soru hâline getirerek yazıya başlamak istiyorum: Batı, Allah Resûlü'ne (sav) neden saldırıyor?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum: İslam ümmetiyle Haçlılar arasında birçok savaş yaşandı. Bu savaşlarda Allah'ın takdiri gereği bazen onlar kazandı, bazen biz kazandık. Kur'ân'ın ifadesiyle Allah (cc), günleri insanların arasında döndürdü.[1] Ancak Ehl-i Salib, Allah Resûlü'ne (sav) hakaret ettiği her savaşta, mutlaka yenildi. Öyle ki; İslam âlimleri Allah Resûlü'ne hakaret cümleleri duyduklarında, İslam ordularını zaferle müjdelerdi. Hâliyle; bugün Haçlılar, Allah Resûlü'ne (sav) söverek yaklaşan sonlarını haber vermiş oldular. Hatırlayacağınız üzere ilk Charlie Hebdo densizliğinden sonra, Fransa ekonomik ve sosyal kriz yaşamıştı. İçeride sarı yelekliler, dışarıda Afrika sömürgeleri kazan kaldırmaya başlamıştı.
Siyaset bilimciler, Fransız Devrimi'nden bu yana Fransa'nın yaşadığı en büyük krizin bu olduğunu söylüyor. Her ne kadar onlar, bu krizi Allah Resûlü'ne hakaretle ilişkilendirmese de biz, krizin ona (sav) hakaretle ilişkili olduğunu biliyoruz. İkinci Charlie Hebdo ve Macron densizliğinin daha yıkıcı olacağına inanıyoruz. Zira biliyoruz ki; biz Müslimler Allah'ın (cc) yardımını hak etmiyor olabiliriz. Günahlarımız, itikadi ve ahlaki sapkınlıklarımız bizi İlahi yardımdan mahrum edebilir. Ancak Allah Resûlü (sav), bizim değil, Rabbinin koruması altındadır ve Rabbi, her durumda ona yardım edeceğine söz vermiştir:
"Kim de Allah'ın, ona (Nebi'ye) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğine inanıyorsa göğe bir araç uzatsın, sonra da (gökten ona gelen yardımı) kessin. (Sonra da) baksın (bakalım), bulduğu bu çare (İslam'a ve Peygamber'e) karşı öfkesini gidermiş mi?"[2]
Fransa, Allah Resûlü'ne hakaret ederek gökyüzüne mızrak/ok fırlatan Ye'cuc ve Me'cuc durumuna düşmüştür. O mızrak, fırlatıldığı yerden kana bulanmış olarak dönecek ve fırlatanı can evinden vuracaktır.[3]
Biz bu yazıda Fransa'nın akıbetinden ziyade, Allah Resûlü'ne (sav) yapılan saldırının ardındaki gerçeğe, saldırının perde arkasına bakmak istiyoruz. Öncelikle bu saldırının ardında bir değil, birçok sebep olduğuna inanıyoruz. Batı dünyası; İslam'a ve Resûl'e saldırganlıkta birlik olsa da saldırma nedenleri farklılık gösterebiliyor. İşte bu nedenlerden bazıları:
Batı Toplumunda Arayış ve İslam
Batı dünyasında bir anlam krizi yaşanıyor. İnsanlar yaşamın, ölümün, varlığın... anlamını sorguluyor; ama bir neticeye ulaşamıyor. Zira sorularına cevap bulacakları bir zeminden mahrumlar; din yok, felsefe yok, gelenek yok, kültür yok... Özgürlük, insan hakları, eşitlik... gibi kavramlar kulağa hoş gelse de insanın anlam arayışına cevap vermiyor. Kaldı ki, arayan insanın karşılaştığı ilk hakikat; Batı'nın bu konudaki ikiyüzlülüğü oluyor. Bu değerleri dünyada en fazla çiğneyenin yine Batılı devletler olduğunu görüyor. Yine Batı'nın kendine mâl ettiği bu değerlerin, aslında başka toplumlara ait olduğunu; Batı'nın, toplumların yer altı ve yer üstü kaynaklarını çaldığı gibi değer/kültür hırsızlığı yaptığını da fark ediyor. Hangi gerekçeyle yola çıkarsa çıksın; arayan her Batılı, kendi toplumundan tiksiniyor, Batılı değerlerden (!) uzaklaşıyor...
Batı dünyası bu arayışın farkında ve bundan rahatsız. Dahası, arayış içinde olanların çoğunlukla İslam'la buluştuğunun da farkında. Kendi yaptırdığı araştırmalar genel olarak dünyada, özel olarak Batı'da en hızlı yayılan dinin İslam olduğunu gösteriyor. Topraklarını işgal ettiği, tüm kaynaklarını sömürdüğü, elindeki tüm imkânlarla kötü gösterdiği İslam; kendi evinde, kendi insanını kalbinden yakalıyor. İşte bu durum Batı dünyasını histerik bir ruh hâline sokuyor; onlar da Allah Resûlü'ne ve İslam'a saldırıyorlar.
Batı ve Öteki
Bireyin bir karakteri olduğu gibi toplumların/medeniyetlerin de bir karakteri, genetik özellikleri vardır. Bununla birlikte her toplumun "öteki" olarak gördüğü topluluklar ve onlarla kurduğu bir ilişki vardır. Örneğin İslam dini için "öteki", İslam inancını kabul etmeyen herkestir. İnsanları diline, ırkına, coğrafyasına bakmaksızın inanan ve inanmayan olarak ayırır. Sonra inanmayanları İslam'a davet eder. İslam'ı kabul etmeyeni, vatandaş olmaya davet eder. Bu iki seçeneği kabul etmeyenleri ise iki kısma ayırır: İslam toplumuyla barış içinde yaşayan komşularıyla sulh ilişkisi kurar. Düşmanca tavır takınanlarla savaşır...
Batı için "öteki", ırk anlamında Batılı olmayan herkestir. Öteki, yalnızca Batı'ya hizmet etmekle memurdur. Öteki, düşmandır ve düşman ancak köle olursa kontrol altında tutulabilir. Bu sebeple ötekinin ya imha edilmesi ya da Batı hizmetinde çalıştırılması gerekir. Batılıların Amerika, Afrika ve Hindistan yerlilerine yaptıklarına baktığımızda bu anlayışı net olarak görürüz. Şiarları bellidir: Köleleştir veya imha et!
Batılılar için "öteki", barbardır. Tüm Batı tarihi, barbarları bekleme tarihidir. İç bütünlüğü sağlamak için, toplumu, barbar olan ötekiyle korkuturlar. Bu korku, Batı toplumunu bir arada tutar, meşhur şair Kavafis bu durumu ironik bir üslupla şiirleştirmiştir:
Ve ne olacağız şimdi barbarların yokluğunda?
O insanlar ki, bir çeşit çözümdüler.
Birinci Dünya (Paylaşım) Savaşı'na kadar Batı için öteki, Osmanlı, yani İslam'dı. Ekim Devrimi'yle beraber Batı için "öteki" değişti. Yeni öteki, Sovyetler, yani komünizmdi. Asırlarca halklarını Osmanlı'yla, son bir asırdır da komünistlerle korkuttular. Sovyetlerin dağılmasıyla beraber, Batı için, halkını kendisiyle korkutacağı yeni bir öteki lazımdı. Düşmanlık/Öteki listesini güncellediler ve İslam'ı ikinci sıradan tekrar liste başına aldılar. O günden beri İslam'la savaşta olduklarını hiç gizlemediler:
"Medeniyetler çatışması tezinin mucidi Samuel Huntington 'Voice of America' (Amerika'nın Sesi) programına yaptığı açıklamada şöyle demiştir:
'Batı medeniyetinin önündeki en büyük tehdit; İslam fundamentalizmi değildir. Bizatihi İslam'ın kendisidir. İslam'ı doğrudan düşman ilan etmek Müslümanları asırlık uykusundan uyandırır. İslam fundamentalizmi ve İslami terör maskesi altında saf dışı ve imha edilmek istenen İslamiyet'tir.'
11 Eylül hadisesinden sonra İslam âlemine yönelik başlatılan ve Bush'un ağzından 'Haçlı Seferi' olduğu itiraf edilen işgal, genişleyerek devam ediyor."[4]
Bugün Batı için "öteki", İslam'dır ve Batı İslam'la savaş hâlindedir. Kendi iç bütünlüğünü sağlamak için sürekli bu korkuyu canlı tutmalıdır. İslam'a ve Resûlullah'a (sav) hakaretin arka planındaki sebeplerden biri de budur.
Nüfus Yaşlanması ve Batı
Batı dünyasında bir anlam krizi ve bu krizin tetiklediği bir arayış olduğuna değinmiştik. Aslında her insanın derinden duyduğu "Niçin varım/yaratıldım ve öldükten sonra ne olacak?" sorusuna yönelik bir arayıştır bu. Zira insanın tüm eylemleri varlık sebebiyle anlam kazanır, öldükten sonra ne olacağının cevabı da bu anlama değer ve derinlik katar. Bu iki soruya aklı ve kalbi tatmin, ruh ve bedeni teskin edici cevabı yalnızca İslam verir. Batı, bu nedenle insanları bu arayıştan alıkoymak için onları suni gündemlerle oyalamaya çalıştı. Amacı; bireyin kendi iç dünyasına doğru derinleşmesine engel olmaktı. Evet, başardı ve toplumu oyaladı, ancak daha büyük sorunlarla karşılaştı. Örneğin geçen yüzyıl boyunca Batı toplumunu bireysellik ve cinsiyet tartışmalarıyla oyaladılar, istediklerini elde ettiler, ne ki, çok daha büyük bir sorunla karşılaştılar. Bireysellik ve cinsiyet inkârı, toplumun varlık ve devam şartı olan aile kurumunu çökertti. Evlilik oranları düştü, boşanma oranları arttı. Aile kurumu angarya olarak görüldü. Üremeyen, çoğalmayan ve hızla yaşlanan bir Batı dünyasıyla karşılaştılar.
Buna mukabil evlenen, çoğalan ve genç olan "Müslüman" bir nüfus var. Batılı kuruluşlar farklı tarihler verse de, hesaplamalar bir noktada ittifak hâlinde: Yakın gelecekte Müslüman nüfus yerli nüfusla dengelenecek, sonra da hızla artışa geçecek. Bu durum Batı için bir kâbus. Ne yapacaklarını, bu sorunu nasıl çözeceklerini bilmiyorlar. İçlerindeki korku ve nefret, dillerine hakaret olarak yansıyor.[5]
Batı ve Tahakkümcülük
Batı medeniyeti tahakkümcüdür, kontrolcüdür. Herhangi bir varlığı kontrol edebiliyor ve onun üzerinde egemenlik kuruyorsa, onunla geçinebilir. Tahakküm kuramadığı her varlık onun için düşmandır, yok edilmelidir. Her şeyin üstüne çıkıp kontrol altına alma, Kur'ân'ın ifadesiyle 'uluvv' ahlakı, beraberinde mutlaka fesadı/bozgunculuğu getirir. Ve bu ahlak; Allah (cc) ile karşılaşmayı ummayan, ahireti istemeyen, tek dünyalı kimselerin özelliğidir:
"İşte (bu) ahiret yurdudur. Biz, onu yeryüzünde üstünlük taslamayan ve bozgunculuk istemeyenlere veririz. (Güzel) akıbet muttakilerindir."[6]
Batı medeniyeti tahakkümde o denli aşırı gitmiştir ki; varlığın genine, yaratılış kodlarına müdahale etmeye başlamıştır. Yeryüzünde bugün var olan fiziki ve ruhsal hastalıkların birçoğu geniyle oynanmış gıdalar ve insan eliyle zehirlenmiş içme sularıyla ilgilidir. Geçmiş medeniyetlerin tümü, dönemlerindeki teknik/bilimsel gelişmeleri, varlığı anlamak ve anlamlandırmak için kullanmışlardır. Oysa Batılılar, bilim ve teknik kendi uhdelerine geçtiğinden beri bilimi bir tahakküm aracı olarak kullandılar. Nükleer ve konvansiyonel silahlar, gıda ve giyim sektörüne karışan kimyasal zehirler, iki büyük dünya (paylaşım) savaşı, sömürge ve köleleştirme; bilimin, Batı elinde ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Buradan konumuza dönecek olursak şunu söyleyebiliriz:
Batı için İslam büyük bir sorundur. Zira İslam'a müntesip toplumlar, şeriat sahibidir; helal haram bilincine sahiptir. Sizin dayattığınız dünya onların helal haram anlayışına uymuyorsa reddediyorlar. Nefsine yenik düşenler dahi, yaptıklarının yanlış olduğunu kabul ediyor, bir gün pişman olup Batılı değerleri terk etme potansiyeli taşıyorlar. İşte Batı'nın İslam'a ve Resûlullah'a (sav) saldırma nedenlerinden biri de budur: Bir türlü İslam ehli üzerinde mutlak tahakküm kuramamış olmak! Batılıların özellikle sünnet üzerine akademik (!) çalışmalar yapmasının nedeni de budur. Sünnet şeriattır. Sünnet detaydır. Sünnet hayatın her alanını düzenleyen yasa, tüzük, genelge, talimatnamedir. Sünnetsiz, yani şeriatsız bir toplum; her yöne çekilebilecek ve yaşamlarının detayları başkaları tarafından çizilebilecek, tahakküme açık bir toplumdur.
Allah Resûlü'ne (sav) hakaret densizliğinde mezkûr özelliğe işaret eden ilginç açıklamalar oldu. Fransa Sağlık Bakanı, bir giyim markası olan Decathlon'un tesettüre uygun koşu kıyafeti üretmesini kınadı. Yine İçişleri Bakanı, marketlerde satılan helal yiyeceklerin, ayrılıkçı/radikal görüşleri beslediğini söyledi. Bir İtalyan gazetesi, "Müslümanlar kantinleri dahi kontrol ediyor!" diyerek, kantinlerde satılan helal yiyeceklerden rahatsızlığını faş etti. Bu açıklamalar dikkatle okunduğunda her birinde derin bir rahatsızlık olduğu görülür. Bu rahatsızlığın nedeni; İslam'a müntesip toplumların kontrol altına alınamıyor olması ve buna sebep olan helal haram hassasiyeti, yani şeriattır. Şeriatın detaylarını Allah Resûlü'nün sünneti belirlediğine göre, ona (sav) olan düşmanlığı anlamak da zor değildir.
Batı, Bir Aşırılık Medeniyetidir
Aşırılık, Batı medeniyetinin karakteristik özelliklerindendir. Batı tarihinde normallik geçici, aşırılık kalıcıdır. Örneğin uzun yüzyıllar temizlikten kaçan ve pislik içinde yaşayan Batı, şimdi hayatın her alanını steril hâle getirmiş, aşırı bir temizlik tutkusuna kapılmıştır. Uzun yüzyıllar cinselliği bir tabu olarak kabul eden ve buna bağlı olarak ruhsal sorunlar yaşayan Batı, son bir yüzyıldır, sapkınlığa varan bir cinsel hürriyeti savunmaya başlamıştır.[7] Uzun yüzyıllar kilisenin onay vermediği her düşünceyi ölüme mahkûm eden Batı, son yüzyıllarda her türlü düşünceye özgürlük noktasına savrulmuştur…
Görüldüğü gibi Batı tarihi, bir aşırılıklar tarihidir. Batı, sevgisinde de nefretinde de aşırı bir medeniyettir. Şu an İslam'a ve Peygamber'ine gösterdiği reaksiyon, aşırılığının bir tezahürüdür. Koronavirüs'ün çıktığı ilk dönemlerde bilbordlara onun (sav) hadislerini asan Batı, bir yıl sonra ona hakaret eden karikatürleri kamu binalarına yansıtarak bu aşırı tabiatını bir kez daha sergilemiştir. Bu, normaldir! Zira vahiyle desteklenmeyen insan tabiatı, uçlarda yaşamaya mahkûmdur. Vahiyden yoksun insan, kâh aklın kâh duyguların savurmasına maruz kalır. Denge ancak vahiyle, Kitap ve açıklaması olan sünnetle mümkündür.
Batı ve Değerlere Saygı
Üzülerek belirtmeliyim ki; kendini Muhammed'in (sav) ümmetinden gören bazıları, Batı'yı insani ve dinî değerlere saygıya davet ediyorlar. Bu davet sorunlu; zira, normal şartlarda Batı'nın insani ve dinî değerlere saygılı olduğu, bu meselede kendi değerlerini çiğnediği ön kabulünden neşet ediyor. Böyle bir davet, ancak Batı'yı tanımayan, Batı propagandasına maruz kalmış zihinlerin daveti olabilir. Batı'yı, söylemlerinden değil de eylemlerinden tanıyan biri, böyle bir davet yapmaz; yapılmasını da gülünç bulur. İnsanlık tarihinden az çok haberdar olan her insan, tarihin şahitlik ettiği en barbar, ahlaksız ve yalancı topluluğun, mevcut Batı dünyası olduğunu bilir.
Sorun şu: Batı'yla ilgili algı ile olgu, söylem ile vaka arasında yerle gök arasındaki kadar fark vardır. Batı dünyası, insanlık tarihine "kültür işgali" kavramını kazandırmıştır. Bu; sizin nasıl düşüneceğinize, olayları nasıl algılayacağınıza ve nasıl tepki vereceğinize kültürel araçlarla yön veren bir düzendir. Şöyle bir düşünün: ABD, Vietnam'ı işgal etti. Tarihin gördüğü en barbar işgallerden birini gerçekleştirdi ve yenildi. Bugün dünyada kaç kişi ABD'nin işgalci olduğundan ve yenildiğinden haberdar? Bir taraftan Vietnam'ı işgal ederken diğer yandan Rambo serisiyle, işgali nasıl algılayacağımıza dair sinemayı kullandı ve milyarları zehirledi… Dünyanın gözlerinin içine bakarak, Irak'ta kimyasal silah olduğunu iddia etti ve etkileri bugün de devam eden Irak işgalini gerçekleştirdi; bugün de işgale ve yalana devam ediyor… Karşımızda böylesine ahlaksız, ikiyüzlü ve yalancı bir topluluk var.
George Floyd olayı sonrasında yaşanan ABD ve AB merkezli sokak olaylarında dünya şunu gördü: Milyonlarca insanı katleden ve yüzbinleri köleleştiren savaş baronlarının heykelleri meydanları süslüyor (!) Şayet Batı, iddia ettiği gibi köleleştirme tarihinden utanıyorsa, bu vahşi insanların heykellerini nasıl ve neden en ünlü meydanlara dikebiliyor?
Örneğin Hitler; Yahudi ve Romenleri/Çingeneleri toplama kamplarında zehirleyerek ve fırınlarda yakarak katletti… Tüm dünya Yahudilerin yaşadığı soykırımı konuşuyor. Peki, Romenler insan değil mi? Daha birkaç yıl önce Fransa'da Romenleri Romanya'ya geri gönderme konusu konuşuluyordu. Bugün bir Yahudi'yle ilgili böyle bir konuşma yapılabilir mi?
Salman Rüşdi, Allah Resûlü'ne (sav) hakaret eden paçavrayı yayınladığında bu kitabı basmak için yayınevleri sıraya girdi Batı'da. Roman aynı anda birçok dile çevrildi. İngiltere'de Ziyauddin Serdar ve arkadaşları ise bu kitaba karşı ilmî bir reddiye kaleme aldı. Ne oldu dersiniz? Hiçbir yayınevi bu kitabı basmayı kabul etmedi! Düşünün; Ziyauddin Serdar tüm Batılı değerleri özümsemiş, Liberal Demokrat bir Batızede… Humeyni'nin Salman Rüşdi hakkında verdiği ölüm fetvasını ilk eleştirenlerden ve fikre karşı fikirle karşılık verme taraftarlarından… Daha önce Ziyauddin Serdar'ın kitaplarını basan yayınevi dâhil, hiçbir yayınevi bu kitabı basmadı. Öyleyse buradan ne anlamalıyız? Salman Rüşdi Allah Resûlü'ne (sav) hakaret edebilir, çünkü ifade özgürlüğü var. Ama birileri bu kitaba reddiye yazıp Allah Resûlü'nü savunmak isterse, derin bir sessizlik!
Bugün Allah Resûlü'ne (sav) hakaret eden Charlie Hebdo paçavrası, bu yaptığını ifade özgürlüğü olarak tanımlıyor. Ancak aynı paçavra, Yahudileri mizah konusu yapan bir yazarını 2016'da işten kovabiliyor!
Siz Charlie Hebdo'yu mahkemeye şikâyet ettiğinizde -ki; kim, hangi akılla böyle bir şeye başvurur, o da ayrı bir konu- dava dahi açılmıyor. Talebiniz "ifade özgürlüğü" gerekçesiyle reddediliyor. Ancak gay, lezbiyen veya Yahudileri ima yoluyla dahi eleştirdiğiniz anda hakkınızda dava açılıyor. Gerekçe; özgürlüklere müdahale, antisemitizm ve benzeri şeyler... Bir lezbiyeni incittiğiniz için davalık oluyorsunuz. Allah Resûlü'ne (sav) hakaret edip milyarlarca insanı incittiğinizde ise özgürlük havarisi oluyorsunuz. Acaba tarih, böylesine ölçüsüz bir terazi görmüş müdür?
Evet, Batı ahlaksızdır, ikiyüzlüdür, ölçüsüzdür. Batı'dan; şirke, sapkınlığa ve siyonizme saygı bekleyebilirsiniz. Ancak Batı'dan, Allah Resûlü'ne (sav) saygılı olmasını istemek, kişinin yalnızca Batı'nın kültür işgaliyle yaralı bir Batızede olduğunu gösterir. Batı; dine, enbiyaya, güzel olana saygı göstermez.
Batı Dökülüyor
Batı'yı İslam'a karşı histerik bir ruh hâline sokan bir diğer neden; son dönemde yaşanan bazı hadiselerdir. Zira bu hadiseler Batı'nın kitle iletişim araçlarıyla oluşturduğu makyajı akıtmış, boyanın altındaki gerçekliği ortaya çıkarmıştır. Yukarıda zikretmiştik, bir daha tekrarlayalım: Batı'ya dair var olan "algı" ile "olgu" arasında ciddi farklılıklar vardır. Örneğin dünya halkları Batı'yı sosyal, siyasal ve ekonomik yönden hiç aksamadan işleyen bir mekanizma olarak görüyor. Batı kendini böyle tanıtıyor ve izleyici konumundaki dünya, gördüğüne inanıyor. Koronavirüs'le birlikte, aslında sistemin hiç de oturmadığı, Batılı değerler (!) denen safsatanın içinin boş olduğu ve sistemin ne kadar dayanıksız olduğu anlaşıldı. O çok medeni (!) Batılı devletlerin nasıl da birbirlerinin sağlık malzemelerine el koyduğu, yine o medeni Batılı halkların market reyonlarını yağmalarkenki barbarlığı, hiç de filmlerde gördüğümüz asil Batılı profiliyle uyuşmuyordu.
Yunanistan sınırında mültecilere reva görülen muameleyi dünya canlı canlı izledi. Kampları, içindekilerle birlikte ateşe veren; insanların malına el koyup çıplak olarak geri gönderen; mültecileri zehirlemeye çalışan; uzaktan ateş ederek öldüren veya sakatlayan bir Batı'yla karşılaştı dünya. Bundan yirmi yıl önce olsa, mezkûr manzaraları göremeyecektik muhtemelen. Kitle iletişim mafyası Batı, ne yapıp edip gerçekleri gizleyecekti. Ancak bugün, insanlar bazı şeyleri kendileri çekiyor ve sosyal medyada yayıyor…
Şu an Batı; makyajsız yakalanmış yaşlı bir ünlü, peruğu çekilip alınmış bir kel… gibi öfkeli. Gerçek yüzü açığa çıktıkça öfkeleniyor; saldırıyor, saldırıyor, saldırıyor. Zira en fakir İslam ülkeleri dahi, mülteciler karşısında onun sergilediği barbarlığı sergilemiyor. Batı'nın çaldığından arta kalanı mültecilerle paylaşıyor. Batı'ya göre geri kalmış, evrimini tamamlayamamış Doğulular, muharref/geleneksel İslam'la dahi insani olarak Batı'nın bu denli ilerisindeyken, Batı öfkelenmesin de ne yapsın? Tahrif edilmiş İslam buysa, sahih İslam karşısında Batı nasıl direnecek?
Batı ve Yükselen Irkçılık
Birinci Dünya (Paylaşım) Savaşı'ndan sonra yüce Allah, Batı dünyasını ırkçılıkla cezalandırdı. Avrupalıların bugün dahi utanma numarası yaptıkları Hitler ve Mussolini bu dönemde ortaya çıktı.[8] Yüce Allah bu liderlerin eliyle Avrupa'yı yıktı, yerle bir etti. Avrupa, İkinci Dünya (Paylaşım) Savaşı'ndan sonra toparlandı, ama geçmişten ders almadı. Yine o kibre, sömürgeciliğe ve zulme geri döndü. Şimdi yüce Allah, onları yine ırkçılıkla cezalandırıyor. Tüm Avrupa ülkelerinde ırkçı partiler her seçimde oylarını arttırıyor, Avrupa siyasetinde daha görünür oluyorlar…
Şu an Batılı liderler artan sağ oyları almak ve seçimleri kazanmak istiyorlar. Bunun için popülist davranıp sağcıları memnun edecek bir dil kullanıyorlar. Bu sebeple de İslam'a ve Müslimlere saldırıyorlar. Aslında ırkçılığı besleyecek söylemlerle, Avrupa'nın çöküş zeminini hazırlıyorlar. Unutmamak gerekir ki; tarih tekerrürden ibarettir ve insan unutkandır. Yarım yüzyıl önce ırkçılığın Batı'ya neler ettiğini unutmuş (veya unutturulmuş) olabilirler, ancak biz unutmadık.
Batı ve İslam'ı Terörize Etmek
Batılılar, İslam’ı ve Müslimleri terörize etmek istiyor. Bu nedenle sürekli Müslimlerin sinir uçlarına dokunuyor; Kur’ân yakıyor, Nebi’ye (sav) hakaret ediyor ve Müslimleri aşağılıyor… İslami toplulukları kışkırtmak için elinden geleni yapıyor. Bunun özel bir nedeni var: Batı dünyasının yaşadığı manevi krize ve arayışa daha önce temas etmiştik. Batılı insan bu krizden ya uyuşturucuya sığınarak ya dijital bağımlılıkla ya da arayışla/sorgulamayla çıkış arıyor. Arayanların büyük çoğunluğunun yolu İslam’la kesişiyor. Zira Batı, insanı materyalistleştiriyor; İslam ise ruh ve mana dini. Batı, insanları yalnızlaştırıyor; İslam ise cemaat dini. Batı, insanları katılaştırıyor; İslam ise merhamet dini… Tüm bu nedenlerle Batı, İslam’ı şiddetle özdeşleştirip, fırtınadan kaçan insanlara İslam’ın sığınılacak bir liman olmadığını göstermek istiyor. Bir ırkçının eyleminde dahi tüm medyasıyla Batı; “Tekbir getirerek saldırdı.” diye yayın yapabiliyor. Kısa bir zaman sonra gerçek ortaya çıkıyor, ama durum Allah Resûlü’nün (sav) dediği gibi: “Utanmıyorsan dilediğini yap.”
Daha üzücü olanı ise İslam dünyasında Batı'nın bu isteğine icabet eden/edecek yığınla insanın olması. Çoğu samimi, ama şeriat bilgisinden ve Nebevi hikmetten yoksunlar. Yaptıkları yanlış işler sebebiyle haklıyken haksız duruma düşüyorlar. Ayrıca Allah Resûlü'ne (sav) hakaret eden ve bu ateşi körükleyenler keyif sürerken, hakaretin faturasını sokaktaki insana kesiyorlar. Konuyla hiçbir şekilde ilgisi olmayan, belki bu çirkefliği lanetleyen insanları katlediyorlar. Üstelik Batı'nın istediği tam da bu! İslam'ı ve Müslimleri dengesiz göstermek.
Evet, Batı bir plan yaptı ve tuzak kurdu. Bakalım Allah (cc) bu planı nasıl boşa çıkaracak!
"(Hatırlayın!) Hani kâfirler seni hapsetmek, öldürmek ya da (yurdundan) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar, Allah da (tuzaklarını boşa çıkaracak ve onlara zarar verecek şekilde karşı) tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır."[9]
Hatırlatma!
Ne yazık ki bu olay vesilesiyle şöyle bir tablo çıktı ortaya: Birçok insan, bu olayı vesile ederek Avrupa'nın ne kadar kötü, bizlerin de ne kadar iyi olduğunu anlatmaya başladı. Onlar yıkılayazmış, biz de uçayazmışız... Ortaya çıkan ilginç tabloya binaen derim ki:
Bu yazıda amacımız; Allah Resûlü'ne (sav) yapılan saldırılar özelinde bir Batı tahlili yapmaktı. Diğer bir amacımız da Batı'nın ahlaksız, ilkesiz ve şişirilmiş imajına ve işlediği insanlık suçlarına işaret etmekti. Hiçbir şekilde Batı dünyasıyla İslam'a müntesip Doğu dünyasını karşılaştırmak ve Doğu'yu Batı'ya tercih etmek gibi amacımız yoktu. Bu konudaki düşüncemiz şudur: Biz Doğu cahiliyesiyiz, onlar Batı cahiliyesi. Onlar İslami değerlere açıktan hakaret ediyorsa, Doğu cahiliyesi dolaylı hakaret ediyor. İslami değerleri gündelik siyasete alet etmek, aziz İslam'a bir hakaret değil midir? Sonra Charlie Hebdo paçavralarını, bu topraklara ait bir gazetenin yayımlamaya kalktığını nasıl unuturuz? Hâlâ gösterimde olan Yeşilçam müsveddelerinin İslami değerlere hakaretle dolu olduğunu bilmeyen mi var? 28 Şubat'ta kutsallarımızı aşağılayanlar, bugün ülkenin en itibarlı insanları değil mi? Allah'ın (cc) ayetleriyle dalga geçen siyasetçiler, diplomatik atamalarla taltif edilmiyor mu? Cahiliyenin her türünden, Doğulusundan ve Batılısından beriyiz... Cahiliye cahiliyedir, İslam'a hakaret de hakarettir. Bunun Doğulusu Batılısı, direkti dolaylısı yoktur. İki cahiliyeyi kıyaslamak ve birini diğerine tercih etmek anlamsız olsa gerektir.
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir.
[1] . "Şayet size bir yara dokunduysa hiç şüphesiz (düşman) topluluğuna da yara dokundu. (Mutlak ve daimi galip Allah'tır. İnsanlara gelince) biz bu günleri insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, iman edenleri açığa çıkarmak ve sizden şahitler/şehitler edinmek (için böyle yapar). Allah, zalimleri sevmez." (3/Âl-i İmran, 140)
[2] . 22/Hac, 15
[3] . bk.Tirmizi, 3153; İbni Mace, 4079
[4] . İslam Ümmetine Açılmış Haçlı Savaşının Kodları, Halis Bayancuk, Tevhid Dergisi, S 49, s. 18
[5] . Bu, böyledir! Beşerî sistemler, çözüm üretir. İlmi ve tecrübesi nakıs insanın çözümü, daha büyük sorunlara sebep olur. Şu anda Batı, geçen yüzyıl ürettiği çözümlerin hasat mevsimini yaşıyor. Toplumu Allah'a (cc) kulluktan alıkoymak için altı çizilen bireysellik; yalnız yaşayan ve hiçbir değer tanımayan nihilist tipler meydana getirdi. Bu kişiler o kadar çok ki bazı Batı ülkeleri yalnızlık bakanlığı kurmak durumunda kaldı. Hiç şüphesiz, bugün ürettikleri çözümler de yarın daha büyük sorunlara sebebiyet verecek.
[6] . 28/Kasas, 83
[7] . Örneğin Freud'un insanı hazza, hazzı da cinselliğe indirgeyen yaklaşımı; insanı tarif etmez. Cinselliği tabulaştıran ve buna bağlı olarak psikolojik rahatsızlıklar yaşayan Batı toplumunu tarif eder. Yaşadığı dönemi anlamaya çalışan, kendisi de o dönemin insanı olan ve benzer sorunlar yaşayan Freud, tüm insanlığı Batılılar gibi aşırı, hasta ruhlu zannetmiştir. Batılıyı tarif etmek yerine insanı tarif etmeye kalkışmıştır. Körün fil tarifine benzeyen ve insanın yalnızca bir yönünü anlatan bir inanışa sahip olmuştur.
[8] . Utanma numarası dememin bazı nedenleri vardır: İlki; Almanlar Yahudilere yaptıklarının fazlasını daha önce sömürge bölgelerindeki yerlilere yapmıştı. Yahudilere yönelik soykırımdan utanmalarının nedeni Avrupalıların insanlaşmış olmasından değil, sermayeyi elinde tutan Yahudilerin baskısındandır. Şayet bu insan olmaktan kaynaklanan bir utanma olsaydı sömürge bölgelerindeki yerlilere yaptıklarından utanır, özür dilerlerdi. İkincisi; Almanlar bunu bir fırsat olarak kullandı. Âdeta "Bu kadar akıllı Almanlar nasıl oldu da Hitler'le birlikte canavarlaştı? Demek ki kitle psikolojisi, Almanlar gibi disiplinli bir milleti dahi yoldan çıkarıyor." dedirttiler. Ne var ki sosyal psikoloji alanında çalışan, kapitalist sistemin beyin işçileri de bu ezberi tekrarlayıp duruyor. Oysa Almanların Hitler'den önce, sömürge bölgelerinde işledikleri vahşet; Hitler'in Almanları değil, Almanların Hitler'i yoldan çıkardığını ve Hitler'in, benzeri Alman liderlerden bir farkının olmadığını gösteriyor. Üçüncüsü; bazı Batılı düşünürlerin de itiraf ettiği gibi Hitler, Avrupalıları/Beyazları değil de Doğuluları katletseydi Napolyon gibi bir kahraman olacaktı. Onun kusuru, beyazları katletmesiydi… Avrupalıların nasıl barbar bir topluluk olduğunu anlamak isteyenler, Hitler'den çok daha vahşi Belçika Kralı II. Leopold'un yaptıklarını okuyabilir. Sömürge bölgelerinde on milyona yakın insanı katleden bu barbar, heykelleri dikilerek ödüllendirilmiş bir liderdir. Bu nedenlerle onların utandığına değil, utanma numarası yaptıklarına inanıyorum.
[9] . 8/Enfâl, 30
1 note
·
View note
Text
P.2. Human Circus (Journeys in the Medieval World) Podcast İncelemesi
Devon Field tarafından hazırlanan Human Circus, Ocak 2017��den beridir devam eden nev-i şahsına münhasır bir podcast serisi. Alt başlığından da anlaşılabileceği gibi, bu podcastin teması, Ortaçağ (MS 5.yy - 18.yy arası) Avrupası ve Doğu Dünyasını irdeliyor. Bu irdelemeyi yaparken de birincil kaynakları kullanıyor. Zaten alt başlıkta ki “Ortaçağ Dünyasında Seyahatler” başlığı da oradan geliyor. Ortaçağ’da gerek seyyahlık, gerek elçilik, gerekse tüccarlık için Avrupa’dan çıkan ve Osmanlı, Eyyûbi ve Moğol Devletlerine giden seyyahların kendi kalemlerinden çıkmış tecrübe ve gözlemlerinden oluşuyor bölümler.
Şimdiye kadar 8 farklı seyyahın metinleri üzerinden kırktan fazla bölümü yayınlandı Human Circus’ın. İlk incelediği seyyah Johann Schiltberger adında Bavyeralı bir kişi idi. Schiltberger Niğbolu savaşına haçlıların yanında katılmış ve Osmanlı galip gelince Yıldırım Bayezid’e esir düşmüş. Savaşı, esaret sürecini ve Yıldırım’ın karşısına çıkarıldıklarındaki tecrübelerini aktarmış. Sonrasında ise Yıldırım’ın yanında Ankara Savaşına katılıp Timur’a karşı savaşmış. Ankara Savaşı hakkında oldukça değerli gözlemlere de yer veren Schiltberger, Timur’a esir düşünce macerası tabii ki devam ediyor. Timur’un İran üzerine yaptığı seferler ve kıyımlardan bahsediyor oldukça detaya girerek ve sonrasında Hindistan seferi. Timur ölünce ise Bavyera’ya geri dönüyor.
İncelenen bir diğer seyyah ise Thomas Dallam isimli bir İngiliz Bürokrat ve seyyah. Bu seride, Elizabeth döneminde yaşamış olan Dallam Osmanlının Başkentinde İngilterenin bir Elçilik kurması ve Osmanlı ile daha ciddi ticari ilişkilere girmesini sağlamak için verdiği mücadeleyi gözler önüne seriyor. Dallamiın işlerini engellemeye çalışan Fransız ve Venedik bürokratları, akdenizdeki Osmanlı ve Hrıstiyan Korsanların yarattığı sıkıntılar, rüsvet isteyen Bürokratlar (gerek İstanbul, gerek Fas bölgesinde) ve Dallam’ın bütün tersliklere rağmen Padişah’ın karşısına çıkıp Kraliçenin hediyelerini sunması. Dallam’ın yazdıklarından Osmanlı’daki Padişahla olan iletişimin nasıl olduğu Saray adabı ve Osmanlı bürokrasisi hakkında oldukça değerli bilgiler edinebiliyoruz. Özellikle Dallam Sultan III.Mehmed’in karşısına çıkmadan önce kendisine verilen nasıl davranması gerektiği, hitab etmesi gerektiği, oturup kalkması gerektiğini, ve etraftaki telaşı çok güzel bir şekilde tasvir ediyor. Kraliçe I. Elizabeth’in hediyelerinden biri olan Kilise Orgunu kurup Sultan III. Mehmed’e mini bir konser verdiğinde Sultan’ın müziği çok beğenmesi ve tekrar çaldırması ve hatta Dallam’ı İstanbul’da kalmaya iknaya çalışıp başarısız olunca bir süre alı koymasına varana kadar oldukça ilginç yaşayanın kaleminden dönemin nosyonunu çok güzel veren bir metin halinde okuyabiliyoruz.
Podcast’in ilerleyen bölümlerindeki seriler de Vatikan tarafından Cengiz Han’a gönderilen Giovanni Carpini’nin İtalyan Yarımadasından çıkıp Moğol Başkenti Karakorum’a olan ziyareti. Carpini yolculuğuna devam ederken Cengiz Han’ın ölmesi, ve Karakorum’a vardığında yeni Han’ın seçilmesi için Kurultay’ın toplanmasına şahitlik etmesi. Yeni Han seçilince kendilerine Papanın mektubunu taktim edip Hrıstiyanlığa davet etmesine karşılık Moğol Han’ının Papayı Göktanrı dinine davet etmesi gibi ilginç politik anları anlatır. Ciddi anların yanında komik anılarda mevcuttur. Carpini oldukça şişman olduğu için ona yolculuk boyunca eşlik eden Moğol komutan ve askerler sınırlı miktarda yemek verip kilo verdirtirler. Tarihi kronolojiyi takip ederek Carpini’den sonra ki seride Venedikli Tüccar Marco Polo'nun seyahati ve Kubilay Hanla olan ilişkileri Marco Polo’nun (ciddi bir kısmının safsata olduğu düşünülen) seyahatnamesinden anlatılır.
Devamındaki mini serilerde Geoffrey de Villehardouin’in kaleminden 4. Haçlı Seferi, ve Constantinopolis’in fethi, Türkî kökenli Nesturi Rahibi Rabban Bar Sauma’nın Çin’den Fransa Bordeaux’a olan seyahati, Moses ve David ben Maimon kardeşlerin Endülüsten kaçıp Fatımî kontrolundeki memleketleri Mısır’a dönmeleri, ve Salahaddin Eyyûbi’nin hayatını kapsıyor.
Human Circus’ın en hoşuma giden tarafı Ortaçağın kaotik dünyasını o dünyada tarihe yön veren olayları birince elden yaşamış, gözlemlemiş veya etkilerine maruz kalmış adamların elinden çıkan metinler üzerinden aktarıyor olması. Bu oldukça değerli (ve tabii ki taraflı) olan metinler o günün dinamiklerini anlamak açısından göz açıcı fikir ve tecrübeler verebiliyor. Bu podcastle (ve ileride tanıtacağım diğer podcastler içinde geçerli) ilgili tek sorun İngilizce olması, maalesef dil bilmeyenlerin faydalanabileceği kaynaklar değil. Lâkin, burada adı geçen tarihi şahsiyetlerden Giovanni Carpini ve Marco Polonun metinleri Türkçe olarak basıldı. Diğer seyyahların metinlerinin Türkçe baskısı var mı emin değilim. Ama illâ seyyah okumak istiyorsanız, İbn Batuta, Evliya Çelebi, İbn Fadlan gibi seyyahların metinleri de halî hazırda Türkçe olarak mevcutlar.
İyi dinlemeler ve okumalar,
Umarım hoşunuza giden ve faydalandığınız bir yazı olmuştur.
Haftaya yeni bir Youtube kanalı tanıtımı yazımda görüşmek üzere.
Yeni yılınız kutlu, keyif ve esenlik dolu olsun.
tmg
#HumanCircus#JohannSchiltberger#ThomasDallam#GiovanniCarpini#MarcoPolo#GeoffreydeVillehardouin#RabbanBarSauma#MosesBenMaimon#DavidBenMaimon#SalahaddinEyyûbi#tmg
1 note
·
View note
Photo
Sitemize "Türkiye'de ev almak isteyenler ikinci ele yöneldi" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. http://giroku.com/turkiyede-ev-almak-isteyenler-ikinci-ele-yoneldi/
#2. haçlı seferi#1. haçlı seferleri#2. haçlı seferi sonuçları#haçlı seferleri nedir#2 haçlı seferi nedenleri ve sonuçları
0 notes
Text
Huntington kışkırtması.
Tüm dünya, Yeni Zelanda'daki silahlı saldırının şokunu yaşadı. Katliamın ayrıntıları kan dondurdu. Katillerin hedefinde iki camii vardı. Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde cuma namazı kılan müslümanlar hedef alınmıştı. Sonuçta 49 kişi öldü, 48 kişi yaralandı. Yaralananlar arasında üç de Türk bulunuyordu. Saldırının ardından dört kişi gözaltına alındı. Ben bu yazıyı yazarken Avrupa da harekete geçti. Sadece Yeni Zelanda'da değil Avrupa'da camii önlerinde güvenlik önlemleri artırıldı, polisler kapılarda beklemeye başladılar. Ayrıca saldırganların bir dönem Türkiye'de bulunduğu belirlendi.
Katilin ismi Brenton Tarrant'tı. Avustralyalıydı. Burada bir parantez açarak Avustralya ve Yeni Zelanda arasında bir süredir yaşanan mülteci tartışmasını hatırlatmakta yarar var. Yeni Zelanda, çok sayıda mültecilere kucak açan bir ülke. Avustralya ise son dönemde mültecilere karşı katı bir tutum izliyor. Mültecileri kabul etmeyen Avustralya, Yeni Zelanda'dan da aynı tavrı bekliyor. Mültecileri geri göndermesi için baskı yapıyor.
Manifesto yayımladı
Saldırgan Tarant, katliamı sosyal medya üzerinden canlı yayınladı. Eğer görüntüleri izlediyseniz, Counter-Strike oynuyor gibi bir hali vardı. Soğukkanlı bir şekilde giriyor, kurşunları sıkıyor, şarjörlerini değiştiriyor, düşenlerin yanına gelip ayağıyla kontrol ediyor, eğer ömediğini anlarsa bir kez daha sıkıyordu. Tarrant katliamı yaptıktan sonra, silahını sosyal medyadan paylaştı. Silah üzerinde tarihte Türklere ve Müslümanlara karşı savaşların tarihleri, bu savaşlarda yer almış isimler, Nazi sempatizanı ve İslam karşıtı ifadeler, “Türk-yiyen” gibi yazılar dikkat çekti.
Tarrant'ın bir de 70 sayfalık manifesto hazırladığı ortaya çıktı. Manifestoda “Türklere” diye bir kısım vardı. Orada şöyle yazıyordu: "Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın Doğu yakasında. Ama Boğaz'ın Batı yakasında bir yerde yaşamayı denerseniz, Avrupa'ya gelirseniz sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis'e gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak." Saldırganın bir suikast listesi de vardı. O listede, Merkel, Erdoğan, Londra Belediye Başkanı Sadık Han gibi isimler yer alıyordu.
Saldırının ardından bir çok açıklama yapıldı. Ama en önemlisi Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern'e aitti. Adern, yaptığı açıklamada saldırının iyi planlanlanmış bir terör saldırısı olduğunu belirtti. Ve can alıcı cümleyi kurdu: "Bizi seçtiler." Peki öyle miydi? Gerçekten Yeni zelanda saldırısı arkasından çok daha kapsamlı kışkırtmalara yol açacak bir adım mı, yoksa, Tarrant'ın müslüman ve yabancılara karşı kişisel bir tavrı mı?
Tarihin sonu ve medeniyetler çatışması
Şimdi 1990'ların başına gidelim. Sovyetler Birliği çökmüştü. Dünyada büyük bir boşluk doğmuştu. Batı liberalizminin ideologlarından Francis Fukuyama, “Tarihin Sonu” tezini yazmıştı. Buna göre, liberalizm zaferini ilan etmişti. Sınıf savaşı, yani tarih sona ermiş, bununla birlikte ideolojiler de bitmişti. Batı'nın, emperyalizmin ve küresel liberalizmin karşısında bir düşman yoktu. Fukuyama'nın tezi güzeldi ama bir boşluğu da ilan ediyordu. Çünkü “Sovyet tehdidi” Batı'yı bir arada ve diri tutuyordu.
Fukuyama'nın imdadına Samuel P. Huntington yetişti. Huntington, “Uygarlıkların Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” isimli kitabında, Batı'ya yeni düşmanlar buluvermişti. Huntington'a göre artık sınıf savaşı değil, dinler ve uygarlıklar arası bir savaş yürütülecekti. İşte o düşmanlar belliydi: Önce Çin, sonra da İslam. Huntington, Batı dışındaki uygarlıkları “farklı” ilan eder. Ona göre, bir Batı (biz) bir de diğer uygarlıklar (onlar) vardır. Huntington bu kitabını, Kemalizmi reddederek geliştirmiştir.
ABD emperyalizmi, 1990'dan sonra Medeniyetler Çatışması üzerinden saldırını sürdürdü. Batı Asya (Ortadoğu) ülkelerinin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi, bu tezler üzerinden çizildi. Dahası ABD'nin 11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek Afganistan, Irak ve bugün Suriye'ye başlattığı saldırılar, Medeniyet Çatışması'nın bir yansımasıdır. Kaldı ki, dönemin ABD Başkanı George W. Bush, bu saldırıları “Yeni Haçlı Seferi” olarak nitelendiriyordu.
Üç önemli bölge
ABD'nin başlattığı medeniyetler savaşları, özellikle coğrafyamızı kan gölüne çevirdi. ABD'nin desteklediği kuvvetler kontrolünden çıktı kendini vurmaya başladı. IŞİD ve benzeri örgütler, ABD silahıyla ABD'yi vurdu. ÖSO'yu eğit donat projesi başarısız oldu. ÖSO Türkiye kontrolüne geçti. Önceki günlerde ABD, Taliban'la anlaşmak zorunda kaldı. Artık Afganistan'dan çekilecekler. Suriye'den çekilme kararı aldılar, Irak gittikçe ABD'ye karşı tavır alıyor. İran ambargosuna Avrupa ülkeleri dahi katılmıyor.
Bugün dünyada artık ABD hegemonyası kırılmaya başladı. Özellikle ekonomik anlamda Batı artık ne üretebiliyor ne de karıştırdığı bölgelerden gelen mülteci akınlarını durdurabiliyor. Çin ekonomik anlamda Batı'yı geride bıraktı. Ticaret savaşı dahi Çin'i durduramadı. ABD Savunma Bakanlığı Çin ve Rusya'nın birkaç seneye kadar kendilerini güvenlik, silah ve teknoloji anlamında geçeceğini ve hazırlıksız yakalandıkları yönünde raporlar açıklıyor.
En önemlisi ise Çin'in “Bir Kuşak Bir Yol” projesi. ABD, bu projeyi durdurmak için elinden geleni yapıyor. Önceki günlerde İtalya'yı bile tehdit etti, Çin'le işbirliği yapmaması için. İşte Yeni Zelanda'daki saldırı tam bu noktaya oturuyor. ABD, Bir Kuşak Bir Yol'u belli noktalardan engellemek istiyor. Şu an için üç nokta var: 1-) Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yi bölerek bir “Kürdistan” ya da diğer adıyla ikinci İsrail kurmak. 2-) Uygur ayrılıkçılarını kışkırtarak, Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi'ni koparmak, ki burası Çin'in Batı'ya açılan kapısı. 3-) Keşmir bölgesi. Hindistan-Pakistan gerginliğinin altında esas olarak bu yatıyor. Çin için Keşmir Bölgesi, büyük yatırımlar yaptığı bir yer.
Yay kapanıyor
Şimdi dünya haritasını gözünüzün önüne getirin. Sözde Kürdistan, Singiang-Uygur Özerk Bölgesi, Keşmir bir yay çiziyor. ABD burada yeni bir cephe açıyor. Yeni Zelanda ve Avustralya, Pasifik'in güvenliği için ABD için hayatî önemde. Latin Amerika-Çin bağlantısını da sağlıyor. Çünkü bir süredir Güney Çin Denizi'nde ABD ile Çin arasında büyük bir gerilim var. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ile anlaşma sağlanamadı. Pasifik ısınıyor. ABD cepheyi genişletmek zorunda. Bunun için de güvensiz bölgelere ihtiyacı var. ABD bir taşla iki kuş vuruyor: Medeniyetler çatışmasını körüklemek. Pasifikte kendine alan açmak.
Önümüzdeki günlerde bu olayların benzerlerini ve çok daha fazlasını yaşayacağız. Ama ABD'nin çıkışı yok. İzleyip görelim.
15.03.2019
18 notes
·
View notes
Text
Haçlı Seferleri Tarihi 2019-2020 Vize
Haçlı Seferleri Tarihi 2019-2020 Vize
Haçlı Seferleri Tarihi 2019-2020 Vize 1. İkinci haçlı seferi (1147-1148) ordularına karşı Anadoluda mücadele eden Selçuklu hükümdarı kimdi? Cevap : I. Mesud 2. Batılılar tarafından Haçlı seferlerinin başlamasındaki en önemli unsur olarak ileri sürülen………… itici bir güç olarak kullanılmıştı. Yukarıdaki boşluğa hangisi gelmelidir? Cevap : Dini motif 3. 1186 yılında Müslümanlar ile haçlılar…
View On WordPress
0 notes
Photo
Kübalı Rawrence lakabıyla tanınan Büyük devrimci Recaizade Mahmut Paşa,Fidel Castro rejmini yıkarak iktidara gelmesi üzerine Soyvetler birliğinin ABD nin”Kediler Körfezi Çıkartmasın da”yaşadığı başarısızlıktan yararlanması ve Kübada ki Recaizade Rejmine destek olması 2.Balkan savaşının çıkmasına zemin hazırlamıştır.2.Abdülhamit dönemindeki fetret devrinin ıslahatlarının yerine getirilmemesi üzerine,2.Mahmutun, Yeni Çeri Kedi ocaklarını kapatarak onun yerine Kedi Özel Harekatını kurması,hiroşimaya atom bombasının atılmasının sebepler arasındadır.Bunun üzerine Recaizade Mahmut Paşa rejmi araba sevdasıyla birlikte büyük bir akım başlatarak ilk realist Kedi liberalizmi ortaya koymuş ve süveyş kanalılın açılmasına engel olunmuştur.Lakin kominist Rusların pansilavizim politikasının başarısızlı Doğu Roma İmparatoru Agustusun moralini bozmuş Ve Recaizade Paşaya bir telgraf çekerek Atinayı balistik füzelerle vurmasını istemiştir.Bunun üzerine Sultan Süleyman Han,kırım savaşından dönerken mısır valisi Köprülü Mehmet paşa 4.Kedi isyanını çıkartarak halkı ayağına çekmiş ve ermeni sorunu ilk olarak burda yani Çin Halk Cumhuriyetinde görüşmüştür. O sıralarda 3.Haçlı seferi başlamış kudüs işgal altına alınmıştır.Bu durumdan rahatsız olan Recaizade Paşa mütefiki olan Adolf Hitleri arayarak durumu izah etmiştir.Hitler bunun üzerine toplama kaplarındaki yahudileri haçlı ordularının üzerine salmıştır.Ve bu durum 1.Dünya savaşının başlama nedeni olmuş ve ilk yerleşik hayata geçişmiştir.Tarım ve hayvancılık ilerlemiş,İsa çarmaha gerilmiş,kavimler göçü başlamış ve en önemlisi İstanbul Fethedilmiştir.Bizans orduları soyvetlere esir düşmüş,2.Moğol akımlarının anadoluda etkisi görülmeye başlamıştır.Çoğu devlet yıkılmış ve yenilmiş ken Recaizade Mahmut Paşa rejmi dimdik ayakta durarak,yollar ve köprüler inşaa etmiş,halka kömür dağıtarak güçlenmiştir. Bir Emre Kardan Hikayesi Not:Türk edebiyatı,çağdaş Dünya ve Türk tarihi bilmeyenler okumasın.
1 note
·
View note
Photo
İlk Haçlı seferi Merzifon Savaşı Haçlı 1ci ordusu, 2 Ağustos 1101 de Merzifon yakınlarında bir ovaya geldi. Haçlılar ovayı geçerken, öğleden sonra, Türkler ovanın etrafındaki dağlardan, doludizgin, dört bir yandan savaş naraları atarak saldırdılar. Kılıç Arslan 1 aydır tatbik ettiği planı sonlandırmak için bu ovayı seçmişti. Haçlılar ovaya yaklaşırken onların iyice güçten düşmüş olacaklarını hesaplayıp, ovayı kuşatan tepelere askerlerini yerleştirmiş, uygun anı kollamıştı. İşte şimdi, Türk saldırısını hiç beklemeyen Haçlıların üzerine her yerden oklar yağıyordu. Haçlılar hemen müdafaa durumuna geçip, arabaları dizerek, ağırlıklarını yığarak bir siper elde ettiler. Siperlerin arkasına da saf saf dizildiler. Kızılderili filimleri gibi, Türk atlıları siperlerin çevresinde at koşturup, dönüyor, Haçlıları ok yağmuruna tutuyorlardı. Saldırı akşama kadar devam etti. Gece Türkler çekildiler. Ertesi gün Konrad 3.000 Alman Haçlısı ile yiyecek aramaya Merzifon’a doğru ilerledi. Haçlı kampından 4 – 5 Km ileride, içi yiyecek dolu bir kale, Türkler tarafından boşaltılmış, Haçlılara tuzak kurulmuştu. Açlıktan gözü dönmüş Haçlılar buldukları yer şeyi yüklenip, geri dönerken, Türkler saldırdı. Almanlar, ellerine geçenleri, hayvanlarını ve 700 askerlerini kaybedip, perişan bir halde kampa döndüler. Bu sırada kamp da bir gün önceki gibi Türklerin saldırısı altındaydı. 4 Ağustos günü Türkler saldırmadı. Haçlı kampı tamamen sarılmıştı. Kimse yiyecek aramaya dışarı çıkamıyordu. Yakındaki suya atlarını, yük hayvanlarını götüremiyorlardı. Umutları bitmiş, yok olmanın sınırında olduklarını fark etmişlerdi. Çareleri kalmamıştı, açlık ve susuzluktan ölmemek için Türklere saldıracaklardı. 5 Ağustos sabahı gün doğarken Milano Başpiskoposu Anselm ordusunu takdis etti. Haçlı yöneticileri yanında getirdiği kutsal mızrağı teşhir ederek, askerlerin moralini kuvvetlendirdi. Bütün Haçlı askerleri günahlarından temizlendiler. Haçlı ordusu 5 guruba ayrıldı. Türklere ilk olarak Haçlı ordusu içinde en kalabalık gurup olan Lombardlar saldırdılar. Bir süre sonra iyice yıpranan Lombardlar geri çekilerek yerini Almanlar aldı. . Devamı Facebook hesabımizda görebilirsiniz https://www.instagram.com/p/CAKcnYyJV1T/?igshid=19vdtlzukky8t
0 notes
Text
ANLAYANA (1/1)
PATRİKHANE>EKÜMENİK>ADALAR:
HAÇLI PLAN!
Türkiye Devlet'i ve Toprakları Üzerinden;
ATATÜRK;
“Bir fesat ve hiyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlık yaratan,
Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebeb olan
Rum Patrikhenesi’nin artık topraklarımız üzerinde bırakamayız.
Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafaza bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilir ?
Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazisi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne
mecburiyeti var ? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir?"
(20 Ocak 1923 Milliye Gazetesi)
Bugün yapılmak istenen nedir ?
■ T.C. ANAYASASI’NIN RUHUNA
TERS TAHAKÜMÜNDE BELİRLENMİŞ
HALKLARIN BİRLİK VE BERABERLİKLERİNİ DAĞITTIRIP;
YAPAY AZINLIKLARA TAYİN VE ÖZEL STATÜLER TANINMASINI ZORLADIKLARIDIR.
■ GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİNİN OLMAYAN SİLAHLI GÜÇ VARLIĞINI
NATO’ NUN KORUMA KAPSAMINA YERLEŞTİRMEYE ÇALIŞMALARIDIR.
■ TÜRKİYE DEVLETİ'NİN;
DOĞU AKDENİZ ÜZERİNDEKİ STRATEJİK KONUMUNDA OLAN KIBRIS ADASININ VARLIK NEDENİNE HAKİM OLMAKTIR.
■ FENER-RUM PATRİKLİĞİNİ;
T.C. DEVLETİNİN KONTROLÜNDEN ALINIP,
ÖNCE İÇSEL (ÖZERK) İDARESİNE,
SONRA DA EKÜMENİK VARLIĞINI İLAN ETMEK GAYRETLİLİĞİDİR.
■ HEYBELİADA RUHBAN OKULUNUN ÖZEL STATÜDE AÇTIRILIP,
DAHA SONRA DA BAĞIMSIZ STATÜYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ POLİTİKASIDIR.
AHTAPOTİZM VATİKAN'IN;
Papa’nın,
28 Kasım 2006 Tarihinden İtibaren..
Türkiye’ye yaptığı ziyaretin asıl amacı da;
MALUM.! KAPKARANLIK.! MONOLOG..!
Bu tarihlerdeki Siyasî-Özel görüşmelerin..
(Karşılıklı Gidipte, Gelmelerin)
Bilinen! veya Bilinmeyenlerin?? Ayağıdır.
VATİKAN'IN 'BİLİNEN!' HEDEFİ;
● Yeni (Modern) bir haçlı seferi !
● Kendi dini çemberine;
İslâm’ı en iyi şekilde temsil eden bir ülkeyi örnek göstermek.
● Kendi Katolik kiliselerinin azalan insan gidişatını azaltmak için.
● Hristiyan cephesini yeniden güçlü ve etkili yaratabilme uğraşında.
● Gizli gezi amacını “Dinsel“ temalara yönlendiriyor.
● Zayıflayan Hristiyan Avrupa’nın hamiliğini üstlenmek istemesi.
● Üçgen noktasındaki “Tarafını“ kuvvetlendirmek.
1- Patrikhane - Sinagog,
2 - Ayasofya
3 - Pontus,
“Dinler Arası Diyalog “
Tezini Vatikan çizgisinde,
Monolog göstermek.
“Ekümenik“
Sinsi planlarını kuvvetlendirmek içindir.
ESAS OLAN GERÇEK gidişatları nedir?
● Başta ABD ve HAÇLI dış güçlerin..
15 Temmuz Hainliğinde..
FETÖ (FETÖŞ) Üzerinden planlayıp da..
Yapamadıkları sinsi süreçte istedikleri..
Samuel Hungtington’nun;
“Medeniyetler Çatışması“
Tezinin ve Projelerinin uygulamasının
ve fiili süreci içindedir.
Yüzyıl öncesinden başlattıkları..
Bu yüzyılda da tamamlamak..
O da;
“21 ‘inci yüzyıl dinler savaşı çağı olacak“
O da;
"Anadolu yu bölüp, parçalamaktır." 1/2..
0 notes
Photo
Yeni Zellanda'da.. Camide katliam yapan 49 Müslümanı şehit eden, Hristiyan teröristlerin bıraktığı mesajı : "Ey Türkler Boğazın doğusunda barış içinde yaşayın. Batıya geçerseniz, Konstantiniye'ye (İstanbul'a) gelip Hepinizi öldüreceğiz. Ayasofya'yı minarelerden kurtacağız" Saldırganların silahlarının üzeri Osmanlı'ya ve Türklere nefret yazılarıyla ve önemli tarihler içeriyor. Yeni Zelanda polisi, 3'ü erkek biri kadın 4 kişinin yakaladığını belirtirken, saldırıyı canlı yayınlayan Avustralyalı terörist Brenton Tarrant'ın katliam da kullanıldığı silahın üzerinde "Türk Yiyici", Osmanlı'nın mağlup olduğu 2. Viyana seferi 1683 tarihi ve ( Deus Vult ) Haçlı seferlerinin mottosu olan "Tanrı bunu istedi" yazması dikkat çekti. - "Ey Türkler Batıya geçerseniz, Konstantiniye'ye (İstanbul'a) gelip Hepinizi öldüreceğiz.Ayasofya'yı minarelerden kurtacağız" -Şarjörlerden birinin üzerinde Miloş Obiliç yazıyor. Kosova Savaşı’nda Sultan Murat’ı şehit eden Sırp ALÇAĞIN ADI... Beka Yok diyen it iyi izlesin 👉😡 Yeni Zelanda’da Cami saldırısını gerçekleştiren teröristin silahlarına ait şarjörlerde Viyana 1683 ve kırmızı ile işaretli noktada Kiril Alfabesiyle “Miloş Obiliç” yazıyor. Miloş Obiliç, 1389 1. Kosova Savaşı’nda Sultan Murat’ı şehit eden Sırp’ın adıydı. https://www.instagram.com/p/BvCbcGOnhRA/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1cbiur8kbhnx4
0 notes
Text
Bir Avrupai Skolastik Düşünce Ürünü Çocuk Haçlı Seferleri
Karanlık orta çağ Avrupa’sının içi her ne kadar din tüccarlığı, açgözlülük ve cahillik ile dolu olmasına rağmen, herhalde bunun en trajikomik örneği herhalde çocuk haçlı seferleridir. 1212 yılında İngiltere’de başlayan sıra dışı olaylardan birsindir bugünkü kuzey Fransa ve batı Almanya’dan yola çıkan neredeyse hepsi 7 ile 16 yaş arası çocuklardan birkaçı da yetişkin adamlardan oluşan ordudur. Çocuk haçlı seferlerinin siyasi ve sosyolojik arka planını daha iyi analiz etmek gerekirse şöyle bir durum söz konusu ki, Endülüs devletinin iki başşehri olan Kurtuba’nın 1236’da Gırnatanın 1492 yılında düşmesi ile Avrupalıların Müslümanları yenebileceklerine inanması, ve reconquista (yenidenfetih) anlayışının bütün Avrupa kıtasını etkisi altına alması ve daha sonra bu anlayışın Papa 2.Urban (Urbanus) ve fanatik Katolik bir papaz olan Pierre L’Ermite tarafından teokratik bir havaya dönüştürülmüş ve haçlı seferleri başlamıştır. Dünya tarihinde en çok yer kaplayan haçlı seferlerinin hedefi Kudüs merkezli İslam coğrafyası olsa bile Kuzey Avrupa’da yaşayan pagan halklara düzenlenen Haçlı Seferleri ve güney Fransa’daki Katharlara (günümüzde İspanyada yaşayan Katalanların atası olan halk) yapılan Albigensian Haçlı Seferleri (1208-1241) gibi bölgesel olarak etkili Haçlı Seferleride mevcuttur.
Bizim konumuz olan Çocuk Haçlı seferleri ise böyle bir dönemde diğer bütün haçlı seferlerinden farklıdır. Bunun en büyük sebebi Çocuk Haçlı seferlerinin papanın iradesi dışında ortaya çıkmasıdır. Çocuk Haçlı seferlerinin başlangıcı içinde sonu içinde birçok tevatür dolaşsa bile bilinen en yaygın ve en sağlam kaynaklara dayanan kaynak şudur ki, bir gün Stephen of Cloyes isimli Fransız bir çocuk rüyasında Mesih’in rüyasında kendisine cennetten bir mektup getirdiğini ve Kudüs’ü kafirlerin elinden kurtarması gerektiğini emir ettiğini iddia ediyordu. Stephen çocuk takipçileri ile birlikte Vendome şehrinde toplanıyor ve ordusuyla Paris’in hemen hemen dışındaki Saint-Denise yürüdü ve Stephen Hz.İsa’nın kendisine verdiği mektubun bir nüshasını ve emirlerini Fransa kralı 2.Philip’e bildirmeyi amaçlıyordu. Lakin bırakın mektubu ve emirleri bildirmeyi kral Stephen ile görüşmeye tenezzül bile etmeden onlara evlerine geri dönmeyi tavsiye etti. Bazıları geri dönmüş olsa bile Stephen 30 bin çocuk ile kutsal topraklara geçmek için Akdeniz’i geçecekleri Marsilya limanına kadar Stephen öncülüğünde gittiği hatta çocuk kral Stephen’ın birçok yerde vaazlar verdiğini ve Marsilya’ya gittiklerinde denizin Musa Peygamberin Firavundan kurtulması gibi denizin ortaya ikiye ayrılacağını vaat ettiği söylenir.
Aynı tarihlerde başka bir Çocuk Haçlı Seferi Ordusu da Almanya’da toplanıyordu. Liderleri de Köln’den Nicolas adlı bir çocuktu Nicolas’ın yeteneğinden dolayımı yoksa Almanya’nın sosyolojik durumu Fransa’dan böyle bir sefere olan uygunluğumu bilinmez ama Nicolas Stephen’den daha fazla taraftar toplamayı başarıp 50 bin kişi toplamış ve Stephen’dan farklı olarak ordusunda muhtemelen mecbur olmamalarına rağmen bazı yetişkinlerde bulunuyordu. Nicolas’ın yol haritası ise Alpleri geçerek Roma’da papa ile buluşmaktı birçoğu Alpleri geçmeye çalışırken ölmesine rağmen papayla buluşmayı başaran Nicolas ve çocuk haçlılar, papanın övgüsüne mazhar olmalarına rağmen böyle bir teşebbüs için çok genç olduklarını ve geri dönmelerini söylemiştir. Papanın ikazından sonra Nicolas’ın ordusundan birçok çocuk geri dönüş yolunda hayatını kaybetmiş veya köle tüccarlarının eline düşmüş Cenevizli ve Venedikli tüccarlar tarafından Mağripli ve Mısırlı ailelere evlatlık olarak satılmıştır. Çok az bir kısım ise denizcilerle anlaşıp miçoluk karşılığında kutsal topraklara gitmeyi başarıp tarih sahnesinden tamamen silindiler.
Sonuç olarak, Papalığın bir çağrısı ya da yasağı bulunmadığına göre en doğru yaklaşım olarak Çocuk Haçlı seferlerinin bir Haçlı seferi olmadığıdır. Daha ziyade, ayrıntıları meçhul ve izinin sürülmesi zor popüler bir hareketti. Bilhassa dönemin tarihçileri tarafından yazılı bir kaynak bulunamaması döneminde popüler olan bu hareketin politize edilmesi veya çarptırılmaya çalışması konu hakkında kaynak sıkıntısına sebebiyet verse de ortada şöyle bir realite var ki skolastik bir fanatizmin tetiklediği bu hareket on binlerce çocuğun ölümü ile sonuçlanmıştır. 1208-1242 yılları arası Katolik Roma kilisesinin Hristiyanlığı tekeline almak için teokratik gücünü kullanmaktan çekinmemesine, yozlaşmış bir idare yöntemi olan feodal toprak sahiplerinin zengin olma hayaliyle kutsal topraklara gelen, para ve güç hırslarını kiliseden aldıkları din kılıfıyla saklamaktan çekinmeyen, ve bu ilişkiden sıradan Avrupalı insanların ve bu insanların çocuklarının ailelerinin ve çevresinin şiddetle karşı çıkmasına rağmen etki altında kaldıkları Haçlı Seferlerine benzer seferler organize etmeleri. Skolastik düşüncenin ve feodalizmin dolaylı yoldan çocuklara ve sıradan insanlara nasıl etki ettiğini gösteren somut emsallerle dolu bir hikayeler silsilesidir. Başka bir deyişle Haçlı Seferleri Orta Çağ Avrupa’sında skolastik zihniyetin ve feodalizmin doğrudan etkisiyse Çocuk Haçlı Seferleri ise dolaylı yoldan olan etkisidir.
0 notes
Text
BIRAZ DA OLSA MERAK EDENLER ICIN DUSUNEBILENLER, ULKE NIN GELECEGINDEN KAYGI DUYANLAR ICIN , OKUYAN VE OKUDUGUNU ANLAYIP SORGULAYABILECEK BEYINLER ICIN EŞBAŞKANI OLDUGUMUZ BOP PROJESINE AIT DETAYLI BILGI ASAGIDA.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ(BOP)GENİŞ ANLATIMLIDIR.(Not:Yazının tamamı alıntıdır ) BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ NEDİR? Basına deklare edilen, dünya kamuoyuna açıklanan hali ile "Büyük Ortadoğu Projesi", Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, terörizmin ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulmasıdır.Diğer bir yandan da 1920 de İngiltere tarafından çizilen sınırların yeniden gözden geçirilmesidir. ABD'ye göre yanlış çizilen sınırlar yüzünden bölgede terörizm ve istikrarsızlık oluyor, bölge kaynakları yanlış ülkeler tarafından kullanılıyor. Bu noktada ABD 1920'de İngiltere'nin yaptığı gibi bölgede böl ve yönet taktiğini uygulamaya sokmaya çabalıyor ve bunun içinde İsrail'i kullanıyor. BOP'UN ORTAYA ÇIKIŞI ABD'nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz,Richard Perle ve William Kristol öncülüğünde, 1997'de oluşturduğu 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin(PNAC) bir alt unsuru olan 'Yeni Dünya Düzeni' projesidir.Tüm Dünyaca kabul edilen ilk ortadoğu projesinin babası sayılan ve ABD Kongresinin 1957'de kabul ettiği Ortadoğu'da Barış ve İstikrarı Koruma başlığını taşıyan ve Eisenhower Doktrini olarak anılan kararı bugünkü BOP'tan farklı değildir.Fakat ABD'nin BOP ile ilgili planları 1957'ye değil 1871'e dayanır.Osmanlı bu tarihte Musul ve Kerkük üzerinde petrol çıkarımıyla ilgili Almanlarla görüşmüş ve Musul da bulunan Mandali bataklığına bir rafineri açmıştır.Bunu hazmedemeyen İngilizler 1901 yılında petrol çıkaran Alman Deutsche Bank şirketine dolaylı yoldan ortak olmuş ve petrol çıkarmaya devam edilmiştir. 1907 de patlak veren Jön Türk devriminde bütün bu girişimler iptal edilmiş ve işe o zamanların gelişmekte olan ülkesi ABD petrol arama işine girmiştir. İşte ABD'nin BOP projesi bu vasıtayla başlamış oldu. KISA ORTADOĞU TARİHİ Orta Doğu, güney batı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu bir bölgedir. Arap ülkeleriyle Arap olmayan üç ülkenin (Türkiye, İran ve İsrail) oluşturduğu alandır. Bazen Yakın Doğu olarak da adlandırılır.Bu tanıma göre Orta Doğu ülkeleri Azerbaycan,Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen'dir.I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan bölgenin İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile iki ülke arasında paylaşılmasını öngörülmüştür. Bölgenin idaresi savaş sonunda 25 Nisan 1920'de alınan BM kararıyla, manda hakimiyeti ile yönetimi İngiltere'ye verilmiştir. ORTADOĞU VE KÜRESEL ENERJİ ·Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır. · Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır. · Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur. · Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4 üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6 sına ulaşmaktadır. · Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir. · 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4 ünü karşılamıştır. · Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur. · Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir. · 2025'e kadar Avrupa'nın Ortadoğu'dan petrol alımı yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır. · Rakamlar doğrultusunda ABD gelecekte gücünü korumak istiyorsa BOP'u gerçekleştirmekten başka çaresi yoktur. BOP İLE ABD'NİN AMACI Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi " adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü"ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin", gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır;200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir. Peki projenin tek sebebi bölgedeki yeraltı ve yerüstü kaynaklar mı? • Kendine rakip olabilecek muhtemel gücün oluşmasını engellemek • Petrol,doğalgaz,bor ve toryum gibi değerli kaynaklar üzerinde denetimi sağlamak • İsrail'i emniyet altına almak • AB,Çin,Rusya ve Japonya gibi ülkeleri bu kaynaklardan uzak tutmak • Dört din için kutsal sayılan yerlerde Müslüman nüfusunu yok etmek. Bunun adını da onlara göre var olan İslami Terör diye adlandırılan terörü bitirmek ile son bulması İSRAİLİN BOP'U DESTEKLEMESİNİN NEDENİ ·Tevrat'ta bahsedilen vaat edilmiş topraklara sahip olmaktır. · Türkiye için önemli olan GAP projesini engellemek istemesi. ABD'nin eski başkanlarından Reagan, Siyonizm'in armagedon diye adlandırdığı büyük kıyamet savaşına işaret ederek "İsa ile Deccal arasında, Kudüs civarında vuku bulacak savaşı muhtemelen bizim nesil görecek." diyordu. Peygamberimiz, Deccal denilen büyük fitneden bahsederken, kendisinden önceki bütün peygamberlerin ümmetlerine bundan bahsettiğini bildirmişti. Deccal dünyaya şerri hakim kılmak için savaşacak ve "Rablık" iddiasında bulunacaktır. İslam kaynakları 70.000 yahudinin ona tabi olacağını yazar. Hz. İsa ikinci defa avdet edecek ve deccalle savaşarak onu yenecektir. Siyonist evangelist ittifakının armagedon dediği bu savaşa bizim kaynaklarımızda Melhame-i Kübra adı verilmektedir. Bu savaşın gerçekleşeceği yer ise "atların diz kapaklarına kadar kana gömüleceği" haber verilen Amik Ovasıdır. Amik Ovası Konya'nın güneydoğusunda ve Torosların eteklerinde yer almaktadır. İsrail-ABD ikilisinin Konya'mızda yıllardır tatbikat yapma heveslerinin ve son zamanlarda gündeme taşınan Kıbrıs'ın kuzeyinde üs kurma ihtiyacı duymalarının nedeni de budur. ABD'NİN AFGANİSTAN VE IRAK İŞGALLERİ 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra yıllardır aradığı fırsatı eline geçiren ABD barış demokrasi ve terör naraları atarak ilk önce Afganistan'a daha sonra ise Irak'a girmiştir ve buralarda BOP politikasını uygulamaya koymuştur. İlk önce Afgan mafyalarını yok edip uyuşturucu trafiğini kontrol altına almıştır.Bu ABD'ye 300 milyar dolar kazandırmıştır daha sonra Irak'a girip Sünni-Şii çatışması çıkartmış ve ırağın 2 ye bölünmesini sağlamıştır.Bu sayede ABD yıllık 5 trilyon dolar değerindeki petrol piyasasını ele geçirmiştir.ABD petrol kontrolünü ise Kürtlere vermiştir. BOP TÜRKİYE İÇİN NEDEN TEHLİKELİ ABD'nin petrolleri kontrol altına alabilmesinin tek yolu Ortadoğu da bulunan bütün devletlerin parçalanmasını sağlamaktır. Yani Ortadoğu da bulunan 22 ülkeyi parçalayıp 220 eyalet haline getirerek bütün kaynakları elinde tutmak istemesidir.2030 yılında bitme noktasına gelmesi beklenilen petrolün yerini hidrojen yakıtı alacak. Hidrojen yakıtının ucuz yolla üretilebildiği tek maden ise BOR'dur. Dünya bor rezervlerine bakıldığında bor yataklarının %76 ülkemizde bulunuyor ve bu bizi BOP'un tam hedefine yerleştiriyor.Türkiye için tek tehlike bor değil Ortadoğu da kurulacak bir Kürt devleti de bulunuyor. Olası bir Kürt devletinin kurulması demek Kars'tan Diyarbakır'a kadar olan bölümün Kürt toprakları olarak koparılması demektir. Yıllardır ABD'nin bu proje için harcadığı para su anda 1 trilyon doları bulmuştur buda şu demektir sadece Ortadoğu için ABD kendi ülke ekonomisinin 10'da 1'ini Ortadoğu'ya aktarmış. MİT raporlarında Ortadoğu da ciddi bir silahlanma ve biyolojik silah üretimi bulunuyorDünyada ve Türkiye de ki birçok strateji kuruluşlarına göre şu anda müttefiğimiz görünen ABD 10 yıl içinde İran ve Suriye'yi 20 yıl içinde ise Türkiye'yi işgal edecektir. Yani ve bu topraklar 20 yıl sonra yeniden bir kurtuluş savaşı mücadelesi verecektir. BOP HAKKINDA SÖYLENENLER GEORGE W. BUSHBBC'de Yayınlanan Belgeselinde ABD Başkanı Filistin Lideri Mahmut ABBAS ile Görüşmesinde Şu Sözleri Söylemiştir;"Tanrını dan Görev Aldım.Afganistan ve Irak'ı da Onun İçin İşgal Ettim.Biz Siz Müslümanlar İçin 9.Haçlı Seferini Başlattık" C. RİSE (ABD Eski Dışişleri Bakanı)Washington Post Gazetesinde ki Röportajında Şunları Söylemiştir;"Başta Türkiye Olmak Üzere Fas'tan Basra Körfezine Kadar Ortadoğu da Bulunan 22 Ülkenin Sınır larının Değişmesi Gerekli" DİCK CHENEY (Başkan Yardımcısı)Amerikan Girişim Enstitüsünde Yaptığı Konuşmada Şunları Söylemiştir;"Başkan Bush'un Haçlı Seferi Sözlerini Destekliyorum Savaşımız İslam'la Biz Afganistan ve Irak'ı İşgal Etmeseydik Onlar İslam Birliğini Kurup İsrail'i Yok Edeceklerdi" JACQUES CHIRAC (Eski Fransa Cumhurbaşkanı)Fransa Eski Lideri Chirac Amerikalı Bir Gazeteciye Verdiği Demeçte Şunları Söylemiştir;"Hepimiz Bizans'ın Çocuklarıyız Avrupa'nın Temel Şartlarına Uymuş Olan Bir Türkiye Avrupa İçin Olağanüstü Tehlikelidir.Bu Yüzden BOP Gerçekleştirilmelidir."
1 note
·
View note
Text
Okunacak kitaplar
1 A. Colleoni Amerikan Emperyalizmi Tarihi 2 A. Hitti Siyasi Ve Kültürel İslam 3 A. Dilipak Körfez Savaşı 4 A. Dilipak Coğrafi Keşiflerin İçyüzü 5 A. M. Goichon İbni Sina Fels. Ve Ortaçağ Avrupasındaki Etkileri 6 A. W. F. Blunt Batı Medeniyetinin Temelleri 7 Abdurrahman Qasımlo İran Kürdistanı 8 Afşar Timuçin Düşünce Tarihi 1-2-3 Ciltler 9 Ahmed Rıza Batı'nın Politik Ahlaksızlığı 10 Ahmet Arslan İlkçağ Felsefesi Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 11 Ahmet Arslan İslam Felsefesi 12 Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü 13 Ahmet Cevizci Felsefeye Griş 14 Ahmet Çelebi İslamde Eğitim-Öğretim Tarihi 15 Altan Tan Kürtler 17 Ahmet Raif Endülüs Yok Edilişin Öyküsü 18 Ahmet Refik Altınay Haçlılar:1095-1291 19 Ahmet Ümit Kukla 20 Alaattin Bilgi 1917 Sovyet Devrimi 1-2 Ciltler 21 Alaeddin Şenel Siyasal Düşünceler Tarihi 22 Alaeddin Şenel Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi 23 Alaeddin Şenel Eski Yunan'da Siyasal Düşünüş 24 Alain De Libera Ortaçağ Felsefesi 25 Alan G. Jamieson İman Ve Kılıç:Hıristiyan-Müslüman Çatışması 26 Alex Haley Malcolm X 27 Alfred Adler Çocuk Eğitimi 28 Ali Bulaç Ortadoğu Gerçeği 29 Ali Narçın A'dan Z'ye Asur 30 Ali Şeriati Kendini Devrimci Yetiştirmek 31 Alia İzzetbegoviç İslami Yeniden Doğuşun Sorunları 32 Alia İzzetbegoviç Özgürlüğe Kaçışım 33 Alia İzzetbegoviç Tarihe Tanıklığım 34 Alia İzzetbegoviç Konuşmalar 35 Alia İzzetbegoviç Bosna Mucizesi 36 Alia İzzetbegoviç Doğu Batı Arasındaki İslam 37 Altan Tan Kürt Sorunu 38 Amin Maolouf Semerkand 39 Amin Maolouf Afrikalı Leo 40 Amin Maolouf Arapların Gözünden Haçlı Seferleri 41 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti I. Cilt 42 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti Iı. Cilt 43 Anthony Strano Batılı Zihin İçin Doğulu Düşünceler 44 Arif Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 45 Aristo Retorik 46 Aristo Metafizik 47 Aristo Atinanlıların Devleti 48 Aristo İkinci Analitikler(Çözümlemeler) 49 Arnold J. Toynbee Dünya Batı Ve İslam 50 Aron Goryeviç Ortaçağ Avrupasında Birey 51 Arthur Conte Diktatörler Yüzyılı 52 Arthur Schopenhauer Üniversiteler Ve Felsefe 53 Atalay Yörükoğlu Çocuk Ruh Sağlığı 54 Atalay Yörükoğlu Değişen Toplumda Aile Ve Çocuk 55 Atalay Yörükoğlu Gençlik Çağı 56 Auguste Bebel Kadın Ve Sosyalizm 57 Auguste Bebel Hz. Muhammed Ve Arap Kültürü 58 Balachandra Rajan, Elizabeth Sauer Emperyalizmin Yedi Rengi 59 Balzac Köylüler 60 Beatrice Andre Salvini Babil 61 Bediüzzaman Said-İ Nursi Risaeli Nur Kulliyatı 62 Bernarad Levis Ortadoğu 63 Bernard Levis Müslümanların Avrupa'yı Keşfi 64 Bernard Lewis İslam Tarihi Kültür Ve Med. 4 Cilt 65 Bernard Lewis Uygarlık Tarihinde Araplar 66 Bernard Lewis Haşişiler Ortaçağ İslam Dün. Terör. Ve Siyaset 67 Bertrand Russel İktidar 68 Bertrand Russel İnsanlığın Yarını 69 Bertrand Russel Aylaklığa Övgü 70 Bertrand Russel Batı Felsefesi Tarihi 1-2-3 Ciltler 71 Bertrand Russel Din İle Bilim 72 Bertrand Russel Bilimin Din Üzerindeki Etkisi 73 Bertrand Russel İlimden Beklediklerimiz 74 C.C.W. Taylor Sokrates: Düşüncenin Ustaları 75 Cabiri Kur'an'a Giriş 76 Carl Brockelmann İslam Ulusları Ve Devletleri Tarihi 77 Carlos Devrimci İslam 78 Cemil Meriç Bu Ülke 79 Cemil Meriç Mağaradakiler 80 Cemil Meriç Umrandan Uygarlığa 81 Cemil Meriç Sosyoloji Notları 82 Cemil Meriç Işık Doğudan Gelir 83 Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde 84 Chalmers Johnson Amerikan Emperyalizminin Sonbaharı 85 Charles Tilly Avrupa'da Devrimler 86 Christophe Charle Üniversitelerin Tarihi 87 Claude Cahen Haçlı Seferleri Zamanında Doğu Batı 88 Claudia Katz 21. Yüzyılda Emperyalizm 89 Corci Zeydan İslam Uyg. Tarihi (1-2-3 Ciltler) 90 Çiçero Dostluk Üzerine 91 D. N. Mac Kenzie Kürtler Ve Kürdistan 92 Dalai Lama Kendimizle Barışmak 93 Danielle Jacquart Bilimde Arapların Altın Çağı 94 David E. Stannard Amerika'nın Soykırım Tarihi 95 David Harvey Yeni Emperyalizm 96 David Nıcolle Birinci Haçlı Seferi 97 David Schultz Siyasi Düşünce Tarihi 98 David Thomson Siaysi Düşünce Tarihi 99 Demir Küçüksydın&Ertuğrul Kürkçü Büyük Ortadoğu Projesi 100 Desmond Stewart Batılı Gözüyle İslam Kültür Ve Medeniyeti 101 Diognes Laertios Ünlü Filozofların Yaşamları Ve Öğretileri 102 E. A. Wallıs Budge Mısır'da Ölüm Sonrası Fikri 103 E.A. Walls Budge Antik Mısır Edebiyatı 104 Ebul Hasan El Eşari İlk Dönem İslam Mezhepleri 105 Edgar T. A. Wigram İnsanlığın Beşiği: Kürdistan'da Yaşam 106 Edouard Jeauneau Ortaçağ Felsefesi 107 Edward W. Said Kültür Ve Emperyalizm 108 Eflatun Phaidon 109 Eflatun Mektuplar 110 Eflatun Küçük Hippias 111 Eflatun Lysis 112 Eflatun Kriton 113 Eflatun Symposion 114 Eflatun Sokrates'in Savunması 115 Eflatun Şölen&Lysis 116 Efrem İsa Yusif Süryani Tercüman Ve Filozofları 117 Egon Friedell Mısır Ve Antik Yakındoğu'nun Kültür Tarihi 118 Einstein Fikirler Ve Tercihler 119 Einstein Dünyamıza Bakış 120 Ekrem Cemil Paşa Kısa Kürdistan Tarihi 121 Ekrem Memiş Eski Çağ Medeniyetleri Tarihi 122 Ellen Kay Trimberg Tepeden İnmeci Devrimler:Japonya-Türkiye-Mısır-Peru 123 Engels Doğanın Diyalektiği 124 Engels Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni 125 Engels Anti-Dühring 126 Engels Ütopik Sosyalizm Ve Bilimsel Sosyalizm 127 Engels Ludwig Feuerbach Ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu 128 Engels Tarihte Zorun Rolü 129 Engels Köylüler Savaşı 130 Engels Almanya'da Devrim Ve Karşı-Devrim 131 Engels İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu 132 Engels Komünizmin İlkeleri 133 Engels Hakiki Sosyalistler 134 Engels Konut Sorunu 135 Eric J. Hobsbawm Fransız Devrimine Bakış 136 Ernesto Che Guevara Küba Emperyalizmi Yargılıyor 137 Ernst Bloch Rönesans Felsefesi 138 Ernst Von Aster İlk Ve Ortaçağ Felsefesi 139 Ernst Von Aster Fransız İhtilalinin Siyasi Ve İçtimai Fikirleri 140 Ersin Gürdoğan Hicaz'dan Endülüse 141 Erwin I. J. Rosenthal Ortaçağ'da İslam Siyaset Düşüncesi 142 Etienne Gilson Ortaçağda Felsefe-Patristik Başlangıçtan 143 Etienne Gilson Ortaçağ Felsefesinin Ruhu 144 Euripides Troyalı Kadınlar 145 Faik Bulut Dersim Raporları 146 Fikret Başkaya Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleşme 147 Fikret Başkaya Azgelişmişliğin Sürekliliği 148 Fikret Başkaya Değişim Halindeki Dünya Sistemi 149 Fikret Başkaya Çığırından Çıkmış Dünya 150 Fikret Başkaya Milliyetçilik Yurtseverlik Ve Sol 151 Fikret Başkaya Küreselleşmenin Karanlık Bilançocu 152 Fikret Başkaya Paradigmanın İflası 153 Fikret Başkaya Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3 154 Fikret Başkaya Sosyalizmin Geleceği 155 Francis Bacon Denemeler 156 Francis Bacon Aforizmalar 157 Francis Bacon Yeni Atlantis 158 Frank Füredi Emperyalizmin Yeni İdeolojisi 159 Frank Thılly Felsefenin Öyküsü 160 Friedric Jameson Milliyetçilik, Sömürgecilik Ve Yazın 161 Friedrich Williams Ege Medeniyetleri Tarihi 162 Fuad Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi 163 Fuat Sezgin Tanınmayan Büyük Çağ 164 Fuat Sezgin Bilim Tarihi Sohbetleri 165 Fuat Sezgin İslamda Bilim Ve Teknik (5 Cilt) 166 Fuat Sezgin İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri 167 Füruzan Kınal Eski Mezopotamya Tarihi 168 Galina Serebryakova Fransız Devriminde Kadınlar 169 Gandhi Bir Özyaşam Öyküsü 170 George Makdisi Ortaçağda Yüksek Öğretim-İslam Ve Hıristiyan 171 Georges Dubi Ortaçağ İnsanları Ve Kültürü 172 Georges Lestien İki Dünya Savaşı 173 Georgi Dimitrow Faşizme Karşı Birleşik Cephe 174 Gilles Kepel Cihat: İslamcılığın Yükselişi Ve Gerileyişi 175 Goethe Faust 176 Graham E. Fuller Kuşatılanlar İslam Ve Batının Jeopolitiği 177 H. A. Namiku Haçlı Seferleri 178 H. J. Störing İlkçağ Felsefesi 179 H. Magdoff Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm 180 Halil Cibran Ermiş 181 Halil Cibran Asi Ruhlar 182 Halil Cibran Kırık Kanatlar 183 Halil Cibran Kum Ve Köpük 184 Halil Cibran Gönül Sırları 185 Halil Cibran Dost Mektupları 186 Halil İnalcık Osmanlı Toplam 12 Cilt 187 Halis Ayhan-Taha Akyol-Hilmi Yavuz İslam Düşüncesinde Yeni Arayışlar 1-2 188 Halit Ertuğrul Düzceli Mehmet 189 Hammalawa Saddhatissa Budha 190 Hans J. Störing İlkçağ Felsefesi Hint-Çin-Yunan 191 Harpal Brar Ortadoğu Ve Emperyalizm 192 Harry K. Wells Emperyalizmin Felsefesi 193 Hasan El Benna&Mevdudi&S.Kutup İslamda Cihad 194 Hasan Karaköse Ortaçağ Tarihi Ve Uygarlığı 195 Haydar Akın Ortaçağ Avrupasında Cadılar Ve Cadı Avı 196 Hayreddin Karaman İslam Hukuk Tarihi 197 Hayri Kırbaşoğlu Eskimez Yeni 198 Hegel Karalama Defterinden Aforizmalar 199 Hegel Doğa Felsefesi 200 Hegel Hukuk Felsefesinin Prensipleri 201 Hegel Tarih Felsefesi 202 Heiddeger Varlık Ve Zaman 203 Helmut Uhlig Sümerler: Tarihin Başlangıcında Bir Halk 204 Henri Bergson Metafiziğe Giriş 205 Henri Bergson Ahlakın Ve Dinin İlk İki Kaynağı 206 Henri Pirenne Ortaçağ Avrupasının Eko. Ve Sosyal Tarihi 207 Henry Charles Lea İspanya Müslümanları Ve Hıristiyanlaştırmaları 208 Henry Cobin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 209 Henry Corbin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 210 Herakleitos Fragmanlar 211 Herakleitos Kırık Taşlar 212 Hilmi Yavuz İslam'ın Zihin Tarihi 213 Hilmi Yavuz Felsefe Yazıları 214 Hilmi Yavuz Denemeler 215 Hilmi Yavuz Kültür Üzerine 216 Hilmi Yavuz Felsefe Üzerine 217 Hilmi Yavuz Türkiye'nin Zihin Tarihi 218 Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi 219 Hitler Kavgam 220 Horst Klengel Kral Hammurabi Ve Babil Günlüğü 221 Hurşid Ahmed&Ramazan El Buti&Mevdudi Azgın Medeniyet 222 Hüseyin Uslu Başlangıçtan Günümüze İslam Müesseseleri Tarihi 223 Işın Demirkent Haçlı Seferleri 224 İbn Kayyim El Cevziyye Kalbin İlacı 225 İbn Tufeyl Hayy Bin Yakzan 226 İbni Batuta Seyahatname 227 İbni Cübeyr Endülüsten Kutsal Topraklara 228 İbni Haldun Mukaddime 229 İbni Rüşd Siyasete Dair 230 İbni Rüşd Din-Felsefe Tartışmaları 231 İbni Rüşd Metafizik Şerhi 232 İbni Rüşd Tutarsızlığın Tutarsızlığı 233 İbni Rüşd Psikoloji Şerhi 234 İbni Rüşd Bidayet'ül Müctehid 1-2-3-4 Ciltler 235 İbni Rüşd Fasl'ül Makal 236 İbrahim Sarmış Tasavvuf Ve İslam 237 İbrahim Sarmış Rivayet Kültürü Ve Yanlış Din Anlayışı 238 İhsan Eliaçık İslamın Yenilikçileri 239 İhsan Eliaçık Adalet Devleti 240 İhsan Eliaçık İslam'ın Yenilikçileri 1-2 241 İhsan Süreyya Sırma Ah Endülüs 242 İlker Özünlü Endülüs 243 İmam Gazali Tehafüt'ul Felasife 244 İmmanuel Kant Pratik Usun Eleştirisi 245 İmmanuel Kant Ethica: Etik Üzerine Dersler 246 İmmanuel Kant Yaşamın Anlamı 247 İmmanuel Kant Saf Aklın Sınırları Dahilinde Din 248 İmmanuel Kant Eğitim Üzerine 249 İmmanuel Kant Fragmanlar 250 İmmanuel Kant Fikir Mimarları 251 İsaac Asimov Bilim Ve Buluşlar Tarihi 252 İsmail Beşikçi Bütün Eserleri 253 İsmail Beşikçi Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3-4-5 254 İsmail Beşikçi Chp Programı 255 İsmail Beşikçi Devletlerarası Sömürge: Kürdistan 256 İsmail Hakkı İzmirli İslam'da Felsefe Akımları 257 İsmail Hami Danişmend Batı Kaynaklarına Göre İslam Medeniyeti 258 İsmet Kayaoğlu İslam Kurumları Tarihi 259 J. M. Roberts Dünya Tarihi 1-2 Ciltler 260 Jack Goody Avrupa'da İslam Damgası 261 Jacques Attalı 1492 (Kitabın Adı Budur) 262 Jacquesle Goff Ortaçağ Batı Uygarlığı 263 Jawaharlal Nehru Kızıma Mektuplar 264 Jean Brun Platon Ve Akademya 265 Jean Brun Stoa Felsefesi 266 Jean Cristophone Grance Kurtlar İmparatorluğu 267 Jean Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi 268 Jean Jacques Rousseau İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı 269 Jean Jacques Rousseau Emile 270 Jean Paul Dumont Antik Felsefe 271 Jean Paul Sartre Hepimiz Katiliz: Sömürgecilik Bir Sistemdir 272 Jean Paul Sartre Denemeler 273 Jeremy Robinson Nabız 274 Joan Oates Babil 275 Johan Huizinga Ortaçağ'ın Günbatımı 276 John Bellamy Foster Emperyalizmin Yeniden Keşfi 277 John M. Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri 278 John Tomlinson Kültürel Emperyalizm 279 Jostein Gearder Sofinin Dünyası 280 Karl Vorlander Felsefe Tarihi 281 Kemal Aytaç Avrupa Eğitim Tarihi 282 Kemal Mazhar Ahmed 1. Dünya Savaşında Kürdistan 283 Kemalettin Köroğlu Eski Mezopotamya Tarihi 284 Kenan Akın Cezayir'de Fransız Vahşeti 285 Kenan Çetin Selçuklu Medeniyeti 286 Kenan Çetiner Selçuklu Medeniyeti Tarihi 287 Kenan Yakuboğlu Osmanlı Medrese Eğitimi Ve Felsefesi 288 Kindi (Çeviren Mahmut Kaya) Felsefi Risaleler 289 Knud Holmboe Çöle İnen Faşizm 290 Konfüçyüs Erdemin Ardından Git 291 Konfüçyüs Sanduka Yazıtları 292 Konfüçyüs Konuşmalar 293 Ksenophone Onbinlerin Dönüşü 294 Ksenophone Kyros'un Eğitimi 295 Ksenophone Sokrates'ten Anılar 296 Lao Tzu Öğretiler 297 Lao Tzu Tao Te Ching Yol Ve Erdemin Kitabı 298 Leslie Lipson Uygarlığın Ahlaki Bunalımları 299 Lev Troçki İhanete Uğrayan Devrim 300 Lev Troçki Çarpıtılan Devrim 301 Lev Troçki Stalin 302 Lev Troçki Stalinizme Karşı Bolşevizm 303 Lissner İvan Uygarlık Tarihi 304 M. Asım Köksal İslam Tarihi 18 Cilt Bir Arada 305 M. Emin Zeki Beg Kürt Ve Kürdistan Ünlüleri 306 M. İvanoviç Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak 307 M. K. Ghandi Bhagavad Gita:Gandhi'ye Göre 308 M. Kalman Belge Ve Tanıklarıyla Dersim 309 M. M. Şerif Klasik İslam Filozofları 310 M. Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim 311 Macit Fahri İslam Felsefesi Tarihi 312 Mahmut Baksi Kürdistan Tarihinde Kamişlo Katliamı 313 Mahmut Kaya İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri 314 Mahmut Kaya Kindi Felsefesi Risaleler 315 Maksim Gorki Küçük Burjuva İdeolojisi 316 Maria Rosa Menocal Dünyanın İncisi Endülüs Modeli 317 Mark R. Cohen Haç Ve Hilal Altında Ortaçağ'da Yahudiler 318 Marks Fransa'da İç Savaş 319 Marks Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi 320 Marks 1844 Elyazmaları 321 Marks Felsefenin Sefaleti 322 Marks Yabancılaşma 323 Marks Demokritos Ve Epikurs'un Doğa Felsefeleri 324 Marks Yahudi Sorunu 325 Marks&Engels Kutsal Aile 326 Marks&Engels Alman İdeolojisi Feuerbach 327 Marks&Engels Komünist Manifesto Ve Komünizmin İlkeleri 328 Marks&Engels Gotha Ve Erfurt Programlarının Eleştirisi 329 Marks&Engels Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri 330 Marks&Engels Felsefe Metinleri 331 Marks&Engels Anarşizm Üzerine 332 Marks&Engels Sömürgecilik Üzerine 333 Marks&Engels Din Üzerine 334 Marks&Engels Nüfus Üzerine 335 Marks&Engels Doğu Sorunu 336 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 1 337 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 2 338 Marks&Engels Yazın Ve Sanat Üzerine 339 Marks&Engels Sürgündeki Büyük Adamlar 340 Marshall G. S. Hudgson Dünya Tarihinde İslam 341 Mehmet Altan Kürt Sorununu İnsanileştirmek 342 Mehmet Altan Darbelerin Ekonomisi 343 Mehmet Altan Esir Çocuklar Cehennemi 344 Mehmet Altan Kürtler Şeytan Soyundan Mı? 345 Mehmet Altan Kent Dindarlığı 346 Mehmet Altan Kıbrıs Diye Bir Ada 347 Mehmet Altan Marksist Liberal 348 Mehmet Altan Milliyetçilik Ve Çeteler 349 Mehmet Altan Sarayı Yıkalım 350 Mehmet Altan& Mehmet Aydın Küreselleşme İslam Dünyası Ve Türkiye 351 Mehmet Aydın Müslümanların Hıristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler 352 Mehmet Aydın Din Felsefesi 353 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları Medeniyet Tarihi 354 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları İlim Ve Kültür Tarihi 355 Melik Safi Duyar Konsantrasyonun Gücü 356 Mesut Barzani Barzani Ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi 1-2-3-4 357 Mevdudi Kur'anda Dört Terim 358 Mevdudi İslam'da Siyasi Sistem 359 Mevdudi Hilafet Ve Saltanat 360 Mevdudi İslam'ın Geleceği Ve Öğrenciler 361 Mıchel Beaud Kapitalizm Tarihi 362 Miray Güneş Yüzyıllık Yalnızlık 363 Montaigne Denemeler 1-2-3-4 364 Muhammed Abduh Hz. Ali'nin Mektup Ve Emirnameleri 365 Muhammed El Behiy İslami Düşüncede Oryantalist Etki 366 Muhammed Esad Mekkeye Giden Yol 367 Muhammed Hamidullah İslam Tarihine Giriş 368 Muhammed Hamidullah İlk İslam Devleti 369 Muhammed Hamidullah İslam'ın Doğuşu 370 Muhammed Hamidullah Hz. Peygamber'in Savaşları 371 Muhammed Hamidullah İmam-I Azam Ve Eseri 372 Muhammed Hamidullah İslam Anayasa Hukuku 373 Muhammed Hamidullah İslam'da Devlet İdaresi 374 Muhammed Hamidullah Kur'an-I Kerim Tarihi 375 Muhammed İkbal Mektuplar 376 Muhammed İkbal İslam Felsefesine Bir Katkı 377 Muhammed İkbal Yansımalar 378 Muhammed İkbal Kulluk Kitabı 379 Muhammed Tarakçı St. Thomas Aquınas 380 Muhyiddin Arabi Tasavvuf Makamı 381 Musollini Faşizm-Faşit Devlet 382 Mustafa Demirci Beytül Hikme 383 Mustafa İslamoğlu Hac Risalesi 384 Mustafa İslamoğlu Hayatın Yeniden İnşası 385 Mustafa İslamoğlu Alemlerin Rabbi Alah 386 Mustafa İslamoğlu Efendim 387 Mustafa İslamoğlu Şafak Yazıları 388 Mustafa İslamoğlu Yürek Devleti 389 Mustafa İslamoğlu Ne Yapmalı 390 Mustafa İslamoğlu İman 391 Mustafa Kutlu Siyasi Tarih Üzerine Konuşmalar 392 Necip Fazıl Çöle İnen Nur 393 Niall Ferguson Uygarlık: Batı Ve Ötekiler 394 Nietzsche Deccal Hristiyan Karşıtı 395 Nils Gilje Felsefe Tarihi 396 Noam Chomsky Yaşamla Ölüm Arasında Gazze 397 Noam Chomsky Dil Ve Zihin 398 Noam Chomsky Hayaller Ve Umutlar 399 Noam Chomsky Kriz, Kapitalizm, İsyan 400 Noam Chomsky Doğa Ve Dil Üzerine 401 Noam Chomsky İktidarı Anlamak 402 Noam Chomsky Demokrasi Ve Eğitim 403 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Rasyonalite 404 Noam Chomsky Müdahaleler 405 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Sol 406 Noam Chomsky Tehlikeli Güç Abd'nin Dış Siyaseti Ve Ortadoğu 407 Noam Chomsky Entellektüellerin Sorumluluğu 408 Noam Chomsky İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet 409 Noam Chomsky Terörizm Kültürü 410 Noam Chomsky Sömürgeciliktem Küreselleşmeye 411 Noam Chomsky Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi 412 Noam Chomsky Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir 413 Noam Chomsky Yeni Askeri Hümanizm 414 Noam Chomsky Yeni Dünya Düzeninde Gerçekler Ve Yalanlar 415 Noam Chomsky Onbir Eylül 416 Noam Chomsky Halıkn Sırtından Kazanç 417 Noam Chomsky Terörizm Efsanesi 418 Noam Chomsky Korsanlar Ve İmparatorlar 419 Norman Davies Avrupa Tarihi 420 Nyogen Senzaki Budizm Ve Zen 421 Oğuz Atay Bir Bilim Adamının Romanı 422 Oğuz Atay Tutunamayanlar 423 Oliver Abel& Şerif Mardin Avrupa'da Etik, Din Ve Laiklik 424 Oliver Leaman Ortaçağ İslam Felsefesine Giriş 425 Orhan Hançerlioğlu Düşünce Tarihi 426 P. M. Holt Haçlılar Çağı:11.Yüzyıldan 1517'ye 427 Papper Açık Toplum Ve Düşünceleri 428 Pascal Düşünceler 429 Patricia Crone Ortaçağ İslam Dünyasında Siyasi Düşünce 430 Peter Kingsley Antik Fels. Gizem Büyü 431 Peter Willey Alamut Kalesi 432 Philip G. Altbach Sömürgecilik Ve Eğitim 433 Philip Hitti İslam Tarihinin Mimarları 434 Philip Hitti Siyasal Ve Kültürel İslam Tarihi 435 Pierre Chaunu Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı 436 Pierre Hadot İlkçada Felsefe Nedir 437 Plutarks İsis Ve Osiris 438 R. Thevenin Kızılderili Tarih Ve Gelenekleri 439 R.Dozy İslam Tarihi 440 Rahmi Maltaş Sümerlerden Günümüze Eğitim 441 Raimondo Luraghi Sömürgecilik Tarihi 442 Ramazan El Buti Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumlu 443 Ramm Dass Aydınlamaya Giden Yol 444 Regine Pernoud Burjuvazi 445 Reinhardt Dozy İslam Tarihi 446 Rick Riordan Percy Jackson Ve Şimşek Hırsızı 447 Robert Aldrich Emperyal Çağ 448 Robert Hammond Farabi Felsefesi Ve Ortaçağ Düşüncesine Etkisi 449 Robert İrwin Oryantalistler Ve Düşmanları 450 Robert Mantran İslam'ın Yayılış Tarihi 451 Robert Zimmer Felsefe Portakalı 452 Roger Garaudy İnsanlığın Medeniyet Destanı 453 Rom Harre Felsefenin Bin Yılı 454 Rowls Bir Adalet Kuramı 455 Rudolph Peters İslam Ve Sömürgecilik 456 S. Hüseyin Nasr İslam Felsefesi Tarihi 1-2-3 457 Salih Suruç Siyer 458 Samuel A Weems Ermenistan: Terörist Hıristiyan Ülkenin Sırları 459 Selehattin Sert Mezopotamyadan Avrupaya Büyük Uyg. Doğuşu 460 Sempozyum Bildirileri Endülüs'ten İspanya'ya 461 Seneca Ruh Dinginliği Üzerine 462 Seneca Ahlaki Mektuplar 463 Server Tanilli Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası: Doğu-Yunan-Roma 464 Seyyid Hüseyin Nasr Üç Müslüman Bilge 465 Seyyid Kutup İslam'ın Hareket Metodu 466 Sezai Karakoç İnsanlığın Dirilişi 467 Sezai Karakoç Yitik Cennet 468 Sigrid Hunke Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi 469 Slavoj Zizek 1968 (Kitabın Adı Budur) 470 Slavoj Zizek Bir İdea Olarak Komünizm 471 Slavoj Zizek Komünist Ufuk 472 Slavoj Zizek İdeolojinin Aile Miti 473 Slavoj Zizek Lenin Üzerine 474 Slavoj Zizek Stalinizm 475 Sovakin Çağdaş Sosyoloji Teorileri 476 Stephen Biesty Antik Dünya Mısır Roma Yunan 477 Sun Tzu Savaş Sanatı 478 Susan Tamara Yüreğinin Götürdüğü Yere Git 479 Suut Kemal Yetkin Estetik Doktrinler 480 Suut Kemal Yetkin Edebiyat Üzerine Denemeler 481 Şakir Gözütok İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi 482 Şawki Ebu Halil İslam Ve Dünya Medeniyetleri Tarihi 483 Şerefhan Şerefname 484 Şerif Mardin Türkiye'de Din Ve Siyaset 485 Şerif Mardin Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 486 Şerif Mardin Türkiye, İslam Ve Sekülerizm 487 Şerif Mardin Din Ve İdeoloji 1-2-3 488 Şerif Mardin Dünya, İslamiyet Ve Demokrasi 489 T.J. De Boer İslam'da Felsefe Tarihi 490 T.W. Rhys Davids Eski Hindistanda Budizm 491 Taha Akyol Ama Hangi Atatürk 492 Taha Akyol Bilim Ve Yanılgı 493 Taha Akyol Osmanlıda Ve İranda Mezhep Ve Devlet 494 Taha Akyol Gelenek Ve Türk Aydını 495 Taha Akyol Haricilik Ve Şia 496 Thomas Merton Gandhi Ve Şiddet Dışı Direniş 497 Toktamış Ateş Üniversiteler Bitmeyen Şarkı 498 Tolstoy Diriliş 499 Tori Kürtlerin İlkçağ Tarihi 500 Ulrıch Im Hof Avrupa'da Aydınlanma 501 V. Lenin Halkın Dostları Kimlerdir 502 V. Lenin Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi 503 V. Lenin Ulusların Kaderlerını Tayın Hakkı 504 V. Lenin Ne Yapmalı? 505 V. Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri 506 V. Lenin İki Taktik 507 V. Lenin Materyalizm Ve Ampiryokritisizm 508 V. Lenin Emperyalizm - Kapitalizmin En Yüksek Aşaması 509 V. Lenin Ekim Devrimi Dosyası 510 V. Lenin Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi 511 V. Lenin Sol Komünizm 512 V. Lenin Sosyalizm Ve Savaş 513 V. Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı 514 V. Lenin Ulusal Sorun Ve Ulusal Kurtuluş Savaşları 515 V. Lenin Emperyalist Ekonomizm 516 V. Lenin Tarımda Kapitalizm 517 V. Lenin İşçi Sınıfı Ve Köylülük 518 V. Lenin Marx Engels Marksizm 519 V. Lenin Komün Dersleri 520 V. Lenin Gençlik Üzerine 521 V. Lenin Burjuva Demokrasisi Ve Proletarya Diktatörlüğü 522 V. Lenin Tasfiyecilik Üzerine 523 V. Lenin Sosyalizm Ve Anarşizm 524 V. Lenin Proleter Devrim Ve Dönek Kautsky 525 Vasilij Barthold İslam Medeniyeti Tarihi 526 Verner Sombart Burjuva 527 Victor Hugo Deniz İşçileri 528 W. Montgomery Watt Endülüs Tarihi 529 W. Montgomery Watt İslam Avrupa'da 530 W. T. Jones Batı Felsefesi Tarihi Ortaçağ Düşüncesi 531 Walter H. Pater Rönesans 532 Walther Kranz Antik Felsefe-Metinler Ve Açıklamalar 533 Washington İrwing Elhamra Endülüs'ün Yaşayan Efsanesi 534 Wilhelm Capelle Sokrates'ten Önce Felsefe 535 Wilhelm Reich Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı 536 Will Durant İslam Medeniyeti 537 William Thomas Jones Batı Felsefesi Tarihi 538 Y. Nuri Öztürk Batı Sömürgeciliği Ve İslam Dünyası 539 Y. Nuri Öztürk Tasavvufun Ruhu Ve Tarikatlar 540 Yalçın Kaya Rönesans Ve Felsefesi 541 Yusuf Kardavi İslam Ve Laiklik Tarihi Hesaplaşma 542 Zeynel Abidin Kızılyaprak Irak Kürdistanı Ve Etkileri 543 Ziya Gökalp Türk Medeniyeti Tarihi. İslamiyetten Evvel 544 Ziya Kazıcı İslam Kültür Ve Medeniyeti 545 Ziya Paşa Endülüs Tarihi 546 Albert Camus Denemeler Ve Bir Alman Dosta Mektuplar 547 Francis Bacon Denemeler 548 Salah Birsel Denemeler 549 Altay Gündüz Mezopotamya Ve Eski Mısır 550 Dozy İslam Medeniyeti 551 Montgomary Watt İslam Avrupa’da
4 notes
·
View notes
Text
Sırlar Adası
Sırlar Adası Turgül Tomgüsehan Postiga Yayınları
Kıbrıs Adası’nda Gizem Dolu Sırların Şifreleri Teker Teker Çözülüyor Osmanlı Kıbrıs’ı fethederken Venedikliler neyi kaçırdı? Osmanlı’dan neyi gizledi? Dinler tarihini derinden etkileyecek Barnabas’ın büyük sırrı neydi? Tapınakçılar bunu biliyor muydu? 4. Haçlı Seferi neden Konstantinapolis’e yapıldı? Neyi aradılar? Tapınakçılar Haçlıların elinden neyi kurtarıp Kıbrıs’a kaçırdı? Sultan 2 Abdülhamit hangi şartlar altında Kıbrıs’ı İngilizlere kiralamak zorunda kaldı? 1901 yılında Lefkoşa Sarayönü’ne inşa edilen camiinin sırrı neydi? İngilizler neden bu camiyi inşa etti? 1940’lı yılların sonlarında Kıbrıs’a avukat olarak dönen Rauf Raif Denktaş’ın savcı atanması için kimler çalıştı? Denktaş’ı neden savcı yapmışlardı? Kimin için tehdit idi? Toplumlar arası savaşın tetikleyicisi Masonlar mıydı? Adayı NATO Adası yapmak için kimler çalıştı? Barnabas İncili 20 Temmuz 1974’te bulundu mu? Derin Vatikan hain Fettullah Gülen ile ne zaman irtibata geçti? Amaçları neydi? 15 Temmuz hain Feto darbesinin altında yatan mistik gerekçe neydi? Darbeciler neye ulaşmaya çalışıyorlardı? Yaşanan ve yaşanmakta olan her şey büyük sırrı saklamak içindi… Ya da sırra sahip olabilmek için… Kıbrıs bu sır ile Akdeniz’de kan denizinde savrulan bir toprak parçası olmuştu… Ve kan masumların kanı akana dek kanayacaktı…
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
0
devamı burada => https://sizekitap.com/kitaplar/edebiyat/sirlar-adasi/
0 notes