#2 kişi mesaj yazdı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ayy aile grubuna kahvaltı fotoğrafı atacaktım, altına da "Günooo" yazdım.
Müdürler grubuna atmışım.
Ne tarafa doğru utanıyoruz 🥹🫣
85 notes
·
View notes
Text
SATÜRN #7
18 Ekim 2019
Bugün okula gitmedim. Eğer gitmezsem Satürn'ü rahat bırakacaklarını düşünmüştüm ama olmadı. Aksine benim yokluğum daha çok işlerine gelmiş. Akşam sıra arkadaşımın anlattıklarını yazacağım şimdi.
Süm zaten benim Satürn'e olan ilgimin farkında. O yüzden en çok rahatsız eden kişi Süm olmuş. Satürn en arkada tek başına oturuyor ve Süm bunu fırsat bilip Satürn'ün yanına oturmuş. Derste sürekli Satürn'e bir şeyler sorduğunu ve Satürn'ün sinirle ona baktığını söyledi. Teneffüs zili çalar çalmaz Satürn normalde oturmaktan nefret ettiği en ön sıraların birinde oturmuş ve Sümsüm tekrar peşinden gitmiş. Satürn nereye giderse gitsin peşini bırakmamış. Satürn saçını topuz yaptığında Süm'ün söylediği şey daha çok sinirimi bozdu. "Satürn, sonunda insana benzemişsin lan. Maymun gibiydin aynı."
Satürn duygularını belli eden birisi değildi. "Sizin kalbiniz kırılacağına benimki kırılsın." diyen biriydi ve bu yapılanların hiç birini hak etmedi, etmiyor. Kalbinin çok kırıldığına emindim ve bu yüzden ona mesaj attım. Tabi bana hiçbir şey söylemedi. Her şey yolundaymış gibi davrandı. Süm ona ne sordu bilmiyorum ya da neler söyledi. Kim bilir sıra arkadaşımın duymadığı daha neler oldu. Satürnle uzun depresif bir konuşmanın ardından yine konuyu ona hazırladığım postitlere getirdim. Ne zaman defterini ödünç alsam bir postite içimdeki duyguları belirten şeyler yazıp defterine yapıştırıyordum. Onu mutlu ettiğimi söyledi. Gülümsemesine sebep olabilmek o kadar güzel ki... Yazışmalarımızdan bir kısmını buraya yazacağım.
🌙: ölsem umrumda olmazdı zaten. Arkamdan üzülecek veya yerle bir olacak bir insan yok.
🪐: Evet, insan değilim o yüzden.
****
🌙: Postitlerden kaç numaraydı? 3 mü? 3 numarayı okudun mu?
🪐: Okudum. Beni... mutlu ediyorsun (bunu 2 defa yazdı)
🌙: Birilerini mutlu etmeyi seviyorum
🪐: :)
1 note
·
View note
Text
2
Çantasını arkasına alarak hızlandı. Yürüyen merdivenleri yürüyerek çıkan insanları anlamadığı bir zaman vardı, neden merdivenler onlar için yürürken onlar hala kendileri çıkmaya çalışıyordu? Artık onlardan biriydi, ve belli ki bu zaman dolmamıştı çünkü neden yürüdüğünü kendi de bilmiyordu. Belki de kalabalık yerlerde, ilerlemek için tetris oynarcasına parmak uçlarında zıplayarak insanların arasından geçmeye çalıştığı caddelerde yaşamakta inat ettiği içindi. Bir şekilde herkesin anksiyetesi size de bulaşıyordu ve sürekli bir aceleniz varmış gibi hissetmeye başlıyordunuz.
Küçük bir çocuğun babasının omzundan ona baktığını gördü. İçinde çok zayıf bir his uyandı. Çocuğa gülümsedi. Çocuklara hep gülümsemek zorundaymış gibi hissediyordu. Çocuk tepki vermedi. Ardından bir insanın çok baskın kokusunu aldı. Ter kokusu değil, parfüm de değil, insansı bir koku. Kime ait olduğunu biliyorsanız tanıyabileceğiniz bir koku. Yaşayan birileri, kendi hayatı olan, kendi uğraşları, birileri için bir anlam ifade eden bir kişi. Rahatsız oldu. Fazla insan, dedi kendi kendine. Fazla yakın. Kimseye değmek istemiyordu. Kimseye değmemek için fazla çaba gösteriyordu.
Burası ona ait olmayan başka bir durak, canlandırdığı başkasının anıları, başka birinin arkadaşı metroya atlıyor, başka biri ölüyor, başka biri ona çocuğu tanıyıp tanımadığını soruyor, ölemeyeceği başka bir yer daha, çünkü bir taklit intiharı gibi görünmesini istemiyor, sadece kendisine ait olmalı, herhangi birinin önerdiği bir filmi en sevdiği film olarak tanıtamayacağı gibi, arkadaşının hoşlandığı çocukla sevgili olamazdı, ve tabii ki başkalarının doğduğu bir şehre ait hissetmesi de mümkün değildi. Yeraltından çıkıp yer üstündeki raylara yerleşecek ve bütün bu yerlerden sadece geçiyor olacaktı.
Çantasını yanına koyup dizlerini önündeki koltuklara dayadı. Kapşonunu burnuna kadar çekip uyuyor gibi yapacaktı, ki, elini cebine attığında bir kağıda dokundu. Çıkardı. Parti kırıcılar. Telefonunu çıkarıp tarayıcıya girdi. Neden broşür dağıttıklarını sorguladı bir an. Kağıt kullanan kalmış mıydı ki? Kağıt kullanıcılar. Online bir grup için? Saçmaydı, ama durumu daha ilgi çekici kıldığı kesindi onun için. Url'i girdiğinde karşısına çıkan uygulamayı indirip tıkladı.
"Host bekleniyor...
...
..."
Bu neydi ki şimdi?
*Blink*
"Selam!"
Cevap yazması gerekiyordu, galiba?
"Selam?"
"Burayı nerden buldun?"
"İlanınızdaki linki girdim"
"Seni içeri alabilmemiz için biraz tanımamız gerekiyor. Korkma, özel bilgilerini istemeyeceğim."
"Oki"
"Kendini toplumdan dışlanmış hissediyor musun?"
"Pek sayılmaz. Daha çok ben onları dışlıyorum gibi"
"Herkes öyle söyler. Onları dışlamanın sebebi de onlar değil mi ama sonuçta? Uyum sağlayamadığın için onları itiyorsun. Eninde sonunda kökeni onlara iniyor. Olduğun kişiyi yaratan da onlar olduğuna göre, bir nevi onlardan uzaklaşıyor olmanı her iki yönden de onlar sağlıyor."
"Hep böyle ders vermeye mi çalışırsın?"
Çok sevdiği şeylerden biri de, profesyonel ya da ciddi ortamlarda, bir kişi olarak görülmemesi beklenen kişilere doğrudan hitap etmekti. Psikiyatristine, garsonlara, çağrı merkezi çalışanlarına. Kendini bir televizyon programı izliyormuşçasına soyutlamış kişilere doğrudan seslenerek onları hazırlıksız yakalama hissi.
"Üzgünüm. Sadece sende onaylama ya da karşı çıkma isteği doğuran şeyler söyleyerek içini görmeye çalışıyorum."
İçini görmeye çalışmak. Kulağa fazlasıyla işgalci geliyordu. Cevap vermedi. Kısa bir süre sonra "host" yeniden yazdı.
"Soruları ben sorup cevapları sen verirsen daha kısa sürecek. En büyük korkun nedir?"
"Kontrolde olmadığım durumlar. Böcek swarmları." Önceden düşünülmüş cevaplardı bunlar.
"Güzel.
Yani, değil.
Güzel değil. Can sıkıcı şeyler. Hayatında tek bir şeyi değiştirebilseydin bu ne olurdu?"
"Hayatımdaki hiçbir şeyi değiştirmezdim sanırım. Bitcoin cevabını veren çok olmuştur. Belki geçmişe gidip ucuza bitcoin alırdım."
"Bir cevap vermek zorunda olsaydın peki?"
Düşündüğü her cevap, onu utanç duyduğu anılara yönlendiriyordu. Hayatı bunlarla doluydu ve bir avuç dolusu yanlış seçim içinden en kötüsünü seçmeye çalıştı bir süre. Ona en çok zarar veren, en çok şeye etkisi olan, ya da bencil olmayıp kendisinin birilerine zarar verdiği bir durumu düzeltmeliydi belki de. Mine has been a life of much shame. Ningen shikkaku.
"İnsan olmamayı seçerdim. Beni yoruyor."
"Bunu şimdi mi düşündün?"
"Evet. Bütün sorunlarımın kökeninde bu olduğunu fark ettim. İnsanlık bende harcanıyor."
"Harcanıyor derken, ne demek istiyorsun?"
"Kötü müzikler dinliyorum. Güzel olan insani yönlerimi her gün kaybederken, çirkin olanların her geçen gün güçlendiğini fark ediyorum. Çiğköfte dürüm falan yiyorum. Gerçi bayadır yemedim. Uzun zamandır hiçbir şey üretmiyorum. Üretemiyorum. Elimdeki hiçbir şeyi efektif şekilde kullanamıyorum. Her şeyi bok ediyorum." Her ne kadar kendini bundan üstün görse de, ciddi olmamaya çalışsa da, hayatına hiçbir şekilde dokunmayan birine anonim olarak düşüncelerini dökme fikrine o da karşı koyamıyordu.
"Eminim, dünyada bu halinle de var olabileceğin bir yer var. Burası olması beni mutlu eder. Seni chate yönlendiriyorum, şifre: 1C1348."
Ekranda ne kadar mutlu olduğunuzu işaretleyebileceğiniz bir spektrum çıkmıştı. Bütün bunlar bir çeşit veri toplama yolu gibi görünüyordu. Ardından kullanmak istediği nicki yazacağı bir bar ve altında anonimiteye dair bir uyarı gördü. Diğer yerlerde kullandığı bir nick olmamasını istiyordu. Daha önce bu tarz bir anonim siteye, bir cumartesi girerken kullandığı nicki hatırladı.
saturday
Oldu mu? Olmuş gibiydi aslında. Giriş butonuna tıkladığında devam etmekte olan bir konuşmanın ortasına düştü.
saturday online!
honeyxbunny: evet, gerçekten
Daha yukarı kaydırdı ekranı.
honeyxbunny: erkek kardeşim öldü
mrcorvus: gerçek mi
Yeni mesaj geldiğinde ekran aşağı kayıyor.
honeyxbunny: sormak istediğin şeyi biliyorum, hayır, intihar etmedi
Biraz kafa karıştırıcı. En yukarı çıkmaya çalışıyor ama her yeni mesajda ekran aşağı kayıyor ve üstteki mesajlar teker teker eksiliyor.
honeyxbunny: hg saturday
saturday: hb
saturday: böldüm sanırım
Böyle durumlarda genelde hissettiği şey, fethedilecek yeni bir yer keşfetmenin verdiği heyecan olurdu. Ama bunu hissetmiyordu. Sadece izlemek istiyordu. Dinamikleri incelemek, ne döndüğünü anlamak. Acelesi yoktu. Konuşma devam ederken sadece ekrana bakmaya devam etti.
honeyxbunny: o kadar yakındık ve birbirimizi o kadar seviyoduk ki bunu tarif etmem mümkün değil. sarılmak yetmiyordu, yanağını öpmek yetmiyordu, öpüşmek yetmiyordu, onu yemek istiyordum
honeyxbunny: aynı şeyi hissettiğine eminim. hayatımda sahip olduğum en iyi şeydi
2gthrPANGEA: lol
honeyxbunny: ?
2gthrPANGEA: ensest
2gthrPANGEA: gerçek kardeşin mi bu
Şu an okumazsa daha sonra bu mesajları bulamayacağını bildiği için gözünü ekrandan ayıramıyordu. Tramvay kapısının açılma sesini duydu. Başını kaldırıp nerde olduğunu anlamaya çalıştı. Durağı kaçırmıştı. Aceleyle indi. Karşısındaki trabzanlarda bir karga bekliyordu. Gülüyormuşcasına ona doğru gakladı. Kuşu kaçırmamak için hiç hareket etmeden ona baktı.
"Sen kimsin?"
Karga tepki vermedi.
1 note
·
View note
Text
MÜHİTTİN İLE HAVVA
Bugünün Antalya Konyaaltı’sında, o günün Uncal orman köyünde dünyaya gelen Muhittin Böcek, Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirmiş, askerliğini yapmış, Kemer’de otobüs şoförü olarak işe başlamıştı. 1988’de bir düğünde, çalıştığı otobüs durağının bile sahibi olan Kemer’in en zengini Hasan Minta’nın kızı Havva’yı görüp aşık oldu. Hikaye öyle başladı.
Bu tam anlamıyla "zengin kızla fakir oğlanın aşkı"ydı. Çünkü Muhittin Böcek otobüs şoförüydü, Havva’nın babası Hasan Minta ise turizmci, otobüsçü, toprak sahibi bir zengindi.
Muhittin’in çalıştığı durak, Havva’nın evinin de yanındaydı.
Muhittin için artık durakta sıra, Havva’nın evin dışına çıkışana bağlıydı.
O evin önünden geçerken havalı kornayı öttürmek en büyük zevkiydi. Havva da sık sık kapı önüne çıkıyordu.
Hasan Minta’nın kızı ile konuşmak yasaktı ama da bakışmalara yasak konamazdı.
Muhittin sonunda kararı verdi. Pek çok büyüğüne, "Sevdalandım. Allah’ın emrini sen yerine getir" dedi, ilk başka "Ne demek hemen" yanıtını aldı ama kızın Hasan Minta’dan isteneceğini öğrenen, "Ben yokum" diye kenara çekiliyordu.
Muhittin, hangi cesaretle Minta’nın tek kızını istiyordu? Sonunda ağabeyinin kayınbabası işi üstlendi, bir perşembe günü Minta’nın karşısına çıktı; ama hayır yanıtını aldı. Muhittin’in ısrarıyla iki perşembe daha kız istendi, Minta’dan yine "Hayır" yanıtı alındı.
HAVVA BAK BU EVDE YAŞAYACAKSIN
Hasan Minta sonunda eşine, "Şu kıza bir sor" dedi. Annesi sordu Havva sessiz kaldı; bu "Evet, seviyorum" demekti. Babası kızını aldı, gitti Muhittin’in köyüne, Havva’ya orman içindeki bir evi gösterdi; "Bak kızım o evde yaşayabilecek misin?" dedi.
Havva yine sessiz kalınca babası dördüncü perşembe teslim oldu.
Ama söz yüzüğü takılana kadar birbirleriyle hiç konuşmadılar, yüzükler de ayrı yarı yerlerde takıldı. 19 Kasım 1989’daki nişandan sonra bu hasret bir ölçüde bitti.
1990’ın 11 Nisan’ında da düğün olacaktı. Kız tarafı evi döşemeye başladı. 4 Nisan’da düğüne bir hafta kala baba Minta kızıyla mobilya bakmak için Antalya’ya doğru yola çıktı.
Kemer’de tüneller bölgesine geldiğinde öndeki araç bariyerlere çarptı. Hemen indi, otomobildeki tek kişi sürücü Alman kadındı, kıyafeti açılmıştı. Bunu görünce Havva’yı yardıma çağırdı, kendisi tehlike işareti levhasını yola koydu. Havva, şok geçiren kadına sarıldı, kendi otomobiline götürdü. Bu sırada kadının ayağının değdiği tehlike levhası devrildi.
Tam otomobile bineceklerdi ki kağıt toplamada kullanılan bir kamyon geldi Havva’yı önüne katıp bariyerlere sıkıştırdı.
Havva’nın bilinci yerindeydi, ayakları kucağına gelmişti; kafasında sadece iki sözcük tekrarlanıp duruyordu: "Muhittin" ve "Düğünüm". Hemen hastaneye götürüldü.
KİM BU MUHİTTİN
Muhittin hastaneye vardığında iri yarı bir doktor koridorda bağırıyordu, "Kim bu kızın nişanlısı Muhittin?"
Muhittin, dikildi Dr. Erol İnce’nin karşısına. Doktor "Giydirin bu adamı sokun yoğun bakıma çıkmasın" dedi.
Sonradan anladılar, Havva, sayıklayıp duruyordu: "Benim nişanlım vardı. Muhittin. Nerede? Bizim düğünümüz ne olacak?"
Havva 14. günün sonunda gözünü açtığında yanında elini tutan Muhittin vardı. Bir bacağı kesilmişti, ağır hasarlı diğeri de kesilecek gibiydi. Havva 76 gün hastanede yattı, Muhittin hiç yanından ayrılmadı. Bir gece eve gidip uyumak istedi yapamadı, 2 saat sonra nişanlısının başucundaydı.
Havva’ya bu sürede 13 ameliyat yapıldı, Muhittin’in kanı da dahil 33 ünite kan verildi, hasarlı tek ayakla hastaneden taburcu oldu. Diğer ayak için "Kesmek gerek" denilince bir de Ankara’ya gidildi.
Orada da aynı şey söylenmişti ki, Dr Tarık Kıztan devreye girdi. Havva’yı Almanya’ya davet etti. 45 gün sonra Havva o ayağı koruma mutluluğu içindeydi. Bu tedavi süresince Havva ilk kez bir haftalığına Muhittin’den ayrıldı.
PLAK TERSİNE ÇALIYOR
Onu, terapi amaçlı Vietnam’da sakat kalmış kız çocukları ile dolu merkeze yerleştirdiler.
Havva, o hafta Muhittin’e hayatının ilk mektubunu yazdı. Şimdi "O romantik mektubu nasıl yazdığımı hala bilemiyorum; ama yüreğimi dinledim" diyor. Muhittin de maniler, şiirlerle dolu duygusal bir mektupla yanıt verdi.
Biri protezli, diğeri hasarlı ayaklarla döndü Havva Antalya’ya. Havva’nın deyimi ile bu kez plak tersten çalınıyordu, artık onu Muhuttin’e layık görmüyorlardı:
"O oğlan seninle evlenecek mi?", "Sen bu kızla nasıl evleneceksin?"
Muhittin’in yanıtı netti: "Bu kaza düğünden bir hafta sonra da olabilirdi. Ben Havva’yı zaten seviyorum. O da beni seviyor. Bizi ancak ölüm ayırır."
Havva düğünde ikinci kez dünyaya geldi. Birincisi, artık yürümeye başlamıştı, ikincisi de evleniyordu o gün.
ŞİMDİ BELEDİYE BAŞKANI
Aradan 17 yıl geçti, Havva ve Muhittin Böcek çiftinin 15 yaşında Gökhan adında bir oğulları var. Havva önce dışardan liseyi bitirdi, sonra Muhittin’le birlikte Açık Öğretim Halkla İlişkiler’den mezun oldu. Muhittin hızını alamadı, şimdi İktisat son sınıfta.
Muhittin geçen yıllarda siyasete ısındı. Önce Meclis üyesi oldu, sonra onu Mesut Yılmaz keşfetti, Konyaaltı İlçe Başkanı oldu. 1999 seçimlerinde belediye başkanlığını kazandı. 2002’de CHP adayı olarak girdiği seçimde bu kez yüzde 52 oy aldı ve göreve devam etti.
Geçen kurban bayramında lik kez Havva’dan ayrı kaldı. Havva hasarlı ayağında oluşan yara nedeniyle tedavi için oğluyla Almanya’ya gitti. Muhittin Böcek, bayram namazını kılar kılmaz karısına mesaj geçti: "Hayatım, bu ilk ayrı bayramımız. İnşallah bir daha senden, oğlumdan ayrı bayramımız olmaz" diye yazdı; "öptüm" sözleri için tuşlara basmak istiyordu ama birden ağlamaya başladı, şoföre zorlukla, "Beni eve götür" dedi.
Kapıdan girerken Havva aradı. Muhittin ağlamaktan konuşamıyor, Havva panik içinde "Ne oldu, birine bir şey mi oldu?" diye soruyordu.
Muhittin zorlukla, "Burada değilsin" diyebildi.
(Alıntı ) 🍁
2 notes
·
View notes
Photo
TEMİZLİK MALZEMELERİ VERİLMEYEN TUTUKLULAR, BULAŞIK DETERJANIYLA YIKANIYOR.
Görülmüştür Ekibi
14 Mayıs 2020
Korona vakalarının arttığı İstanbul Silivri Cezaevindeki hak ihlallerine bir yenisi daha eklendi. Temizlik malzemeleri verilmeyen tutuklular, bulaşık deterjanıyla yıkanıyor.
BOLD – Koronavirüs salgını nedeniyle Silivri Cezaevinde son günlerde sıkıntılı günler yaşanıyor. Bakırköy Savcılığının yaptığı resmi açıklamaya göre 44 tutuklu ve hükümlünün testi pozitif çıktı. Ancak hasta sayısının çok daha fazla olduğu iddia ediliyor. Sağlık, yemek, temizlik haklarından yoksun bırakılan tutuklu aileleri de yeterli açıklama yapılmadığı için panik içinde.
HDP Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, kendisine ulaşan 27 mahpus yakınının mesaj ve mektuplarında yazdığı bilgilerin doğru olup olmadığının araştırılması için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna 27 dilekçe ve Adalet Bakanlığına soru önergesi verdi.
Özellikle vaka iddialarının odağı haline gelen Silivri 7 Nolu Kapalı Cezaevinde kalan bir mahpus yakınının ifadesine göre tutuklular bulaşık deterjanı ve soğuk su ile banyo yapmaya mecbur bırakıldı. Mahpus yakını, “43 kişilik koğuşta 30 kişide ishal, kusma gibi şikayetler var. Haftalardır kantin sorunu yaşıyorlar. Sabun, şampuan ve peçete verilmiyor, bulaşık deterjanı ve soğuk suyla yıkanıyorlar.” dedi.
CEZAEVİ YÖNETİMİ SALGINI YÖNETEMİYOR Bir basın açıklaması yapan Gergerlioğlu, “Silivri Cezaevinde özellikle 7. ve 8. bölümde son 1 haftada birçok Kovid-19 vakası oldu ve yayılım gösteriyor. Koğuşlarda hemen hemen herkeste Covid-19 çıktı! Cezaevi yönetimi olayı yönetemiyor. Cezaevlerine zaten infaz yasası sonrası bir moral bozukluğu arttı, kantin ihtiyaçlarının karşılanamaması ve ardından immün direnç düşüklüğü sonrasında Kovid-19 vakalarının artması manidar!” diye konuştu.
KOĞUŞLAR ARASI DEĞİŞİM SALGINI ARTIRDI Yeni infaz yasası sonrasında açık cezaevlerinin boşalması sonrası yemek kalitesinin düşmesiyle de bu vakaların arttığını belirten Gergerlioğlu, “Birçok kişide ilk testler negatif çıkmasına rağmen sonraki testler pozitif çıkabiliyor. Sadece test sayısına güvenilmemesi gerektiği ortaya çıkıyor. Koğuşlar arası yapılan değişimlerin bulaşımı artırdığını görüyoruz. Bu uygulama çok amatörce sonucu düşünülmeden yapılmış belli ki. Zaten koğuşlarda salgın başladığında durdurmak mümkün değil. 7 kişilik koğuşlarda 35 kişi kalırken karantinaya ayrılan koğuşlar dolayısıyla koğuşlar daha da artmıştı. 7 kişilik yerlerde 45 kişi kalıyor. Balık istifi şeklinde kalınan bu yerlerde salgını durdurmak mümkün değil. Adalet Bakanlığı ve Bakırköy savcılığı halen bir açıklama yapmıyor. Adalet Bakanlığı ilk baştan itibaren hiç güven vermeyen bir şekilde bu olayı yönetiyor.” ifadelerini kullandı.
ORADA ÖLÜME TERK EDİLDİLER Gergerlioğlu şöyle devam etti: “Birçok vakayı biz haber verdik kamuoyuna. Bizden sonra Adalet Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu son yayılımlar konusunda da halen bir açıklama yok. Mahpus ve mahpus yakınları çok kötü bir psikoloji altında. Burada ölüyoruz diyen pek çok mahpusun bilgisi bana ulaştı. Mahpus yakınları, eşleri, çocukları, anneleri, babaları çok tedirgin, çok öfkeli ve karamsar bir şekilde beni arıyorlar. Orada ölüme terk edildiler diyorlar. Bu çok ağır bir psikoloji yetkilileri empati yapmaya davet ediyorum. Bir an evvel şeffaf bir açıklamayla gerçek sayılarla birlikte bir açıklama yapmaya davet ediyorum.”
KAÇ MAHPUSUN TESTİ POZİTİF ÇIKTI BİLİNMİYOR Gergerlioğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün cevaplaması için şu soruları sordu:
Silivri Cezaevinde Covid-19 teşhisi koyulan mahpus sayısı kaçtır? Bu mahpuslardan kaçı yoğun bakımda kaçı entübe durumdadır? Silivri Cezaevinde Korona sebebiyle yaşamını yitiren mahpus sayısı kaçtır?
Silivri Cezaevinde 7 kişilik koğuşta 45 kişinin kaldığı iddiası doğru mudur? Bu iddia doğruysa salgın döneminde buna nasıl izin verilmiştir?
Silivri Cezaevinde Kovid-19 vakasını azaltmak için Korona semptomları taşıyan mahpuslara test yapılmadığı iddiası doğru mudur?
Şu ana kadar test yapılan mahpus sayısı kaçtır? Bu mahpuslardan negatif çıkanların kaçına tekrar test yapılmıştır?
Açık Cezaevlerinin boşaltılması sebebiyle Cezaevlerinde yemek sorunlarının yaşandığı kalitesiz yemekler sebebiyle mahpusların immün dirençlerinin düştüğü ve Koronaya yakalandıkları iddiaları doğru mudur?
İddialar her gün basında ve sosyal medyada dolaşırken Adalet Bakanlığı ve Bakırköy Savcılığının bir açıklama yapmamasının sebepleri nelerdir?
Adalet Bakanlığı ailelerin tedirginliğini gidermek için herhangi bir tatmin edici açıklama yapacak mıdır?
Gergerlioğlu önergede kendisine ulaşan 27 tutuklu aile yakınının mesajlarına da yer verdi:
OĞLUM ATEŞ NEDENİYLE İKİ KEZ REVİRE GÖTÜRÜLDÜ 1: “Z. A. Silivri 5 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Annesi ile yaptığı telefon görüşmesinde; ateşinin olduğunu bu nedenle 2 defa revire götürüldüğünü daha sonra çağrılan ambulansta mahpustan ambulansın içinde bir örnek alındığını ancak niçin örnek alındığına dair mahpusa bilgi verilmediğini ve hastaneye götürülmeden koğuşuna geri gönderildiğini aktarmıştır.”
15 KİŞİLİK KOĞUŞTA 45 KİŞİ KALIYORLAR 2: “Abim Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Geçen hafta yaptığımız telefon görüşmesinde yemeklerin az verildiğini söylemişti. Koronavirüs nedeniyle abimin hayatından endişe etmekteyiz. 15 kişilik koğuşta 45 kişi kalıyorlar ve açık cezaevindeki tahliyeler nedeniyle yemekler çok sıkıntılıymış. Zaten 45 kişilik koğuşa 15 kişilik yemek geliyordu yemekler kötü olduğundan yenilecek durumda değilmiş.”
EŞİME ÜÇ AYDIR İLAÇLARI VERİLMİYOR 3: “Eşim Y.A. Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Kendisi alerjik astım hastası kendisinin 3 aydır ilaçları verilmiyor. Kendisi her yere dilekçe yazdı ancak hiçbir sonuç yok. Eşimin Kovid-19 nedeniyle hayatından endişe ediyorum.”
KİŞİSEL EŞYALARINA EL KONULDU 4: “Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalanların defter, kalem, kitap, radyo ve kişisel eşyalarına el konulmuş. Avukat görüşü de yasaklanmış. Yakınımın sağlığından da Kovid-19 nedeniyle endişe ediyorum.”
BULAŞIK DETERJANI VE SOĞUK SU İLE BANYO YAPILIYOR 5: “Silivri 7 No’lu Kapalı Cezaevi’nde mahpusların 43 kişi kaldıkları, içeride salgın olduğu, ishal, kusma gibi şikayetlerle 30 kişi aynı sıkıntıyı yaşadığı, haftalardır kantin sorunu olduğu, sabun, şampuan ve peçete verilmediği, bulaşık deterjanıyla banyo yapıldığı, mahpusların soğuk su da yıkandığı.”
C-7’DE BİR KİŞİ POZİTİF ÇIKTI 6: “Silivri 7 No’lu Cezaevi’nde C-7 koğuşunda bir kişi de Kovid-19 testi maalesef pozitif çıkmıştır. Koğuşta bulunan 45 kişi büyük risk altındadır. Koğuştaki diğer mahpuslara da bulaşmasından korkuyoruz.”
7: “Eşim Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunmaktadır. Telefonla görüşmeler 10 dakika bile sürmeden kapanıyor, aynı telefonu yüzlerce kişi kullanıyor, karantina odaları açmak için boşaltılan koğuşlar sonucu bir koğuşta 44 kişiler şu anda.”
EŞİMİN TESTİ POZİTİF ÇIKTI, KENDİSİNDEN HABER ALAMIYORUM 8: “Eşim R.K. Silivri 8 No’lu L Tipi Cezaevi C-6 koğuşunda kalmaktaydı. Eşimin ilk Covid-19 test sonucu negatif. Bugün sabah ise E-Nabız’da 2. Bir test sonucu vardı ve sonuç pozitif çıkmış ama cezaevini aradığımda 2. bir test yapılmadığını, daha sonra yapılacağını söylediler. E-Nabız’da pozitif görünen bir test var ama cezaevi 2. test yapılmadığını söylüyor. Dün aradığımda test sonucu negatif olduğu için C-1 koğuşuna alındığını ve salı sabah yani bugün telefon görüşü olacağını söylediler fakat bugün cezaevini aradığımda pazar telefon görüşü olduğunu söylediler. Eşimden haber alamıyorum ve çok endişeliyim.”
İNSANİ İHTİYAÇLARDAN YOKSUNUZ 9: “Silivri Kapalı Cezaevi’nde hükümlü olarak yatan kardeşim R.G. 06.04.2020 tarihinde yapmış olduğu telefon görüşmesinde her türlü insani ihtiyaçtan yoksun olduklarını, 7 kişilik koğuşta 29 kişinin tutulduğunu, beslenme ihtiyaçları ve temizlik malzemelerinin eksik verildiğini aktarmıştır.”
10: “15 Temmuz mağduru eşim M.K. Silivri L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu. Covid-19’dan ve cezaevindeki şartlardan dolayı eşimin hayatından endişeliyim.”
11: “M.E. Silivri L Tipi 5 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Ailesinin aktarımlarına göre; mahpusun hastalık belirtilerinden kuru öksürük şikayetleri olduğunu, kaldığı koğuşta kronik hastaların bulunduğunu, kişisel temizlik malzemelerin verilmediğini, düzenli olarak soğuk ve sıcak suyun akmadığını, koronavirüs salgınıyla ilgili yeterli bilgi verilmediğini, yemekhanelerde temizlik, hijyen ve sosyal mesafe kuralına uyulmadığını, yemeklerin sağlıksız ve kötü çıktığını, karantina odalarının bulunmadığını iletmiştir.”
12: “Eşim M.K. Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kovid-19 nedeniyle eşimin hayatından çok endişeliyiz.”
13: “Sayın vekilim, eşim M.A. Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümözlü. 2016 yılının Ekim ayında tutuklandı. O tarihten beri Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kal��yor. İstinaf Mahkemesi kararı onadı. Bu kez Yargıtay’a başvurduk ancak son 2 senedir Yargıtay’dan bir cevap gelmedi. 2020 Haziran sonunda cezasının müddeti dolup çıkması gerekiyor ama Yargıtay herhangi bir karara varmadığı için bekliyoruz. Bu durum beni çok tedirgin ediyor. Kesinleşmemiş bir cezayı yatmasına rağmen çıkma ihtimali düşük. Üstelik şimdi de salgın hastalık var ve üzüntümüz kat kat arttı.”
EŞİM SOLUNUM CİHAZIYLA YAŞIYOR 14: “Eşim A.G. Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Eşim Hava Harp Okulu’nda Kurmay Albay rütbesiyle Dekan olarak görevini icra ediyordu. 15.07.2016 günü 100’lerce personelinin şahitliğiyle görevinin başında, yerinden ayrılmamış ve kimseye de emir vermemiş olmasına rağmen o günden beri tutuklu. Müebbetle yargılanıyor ve dosyası Yargıtay’da. Bu olay öncesi uyku apnesi rahatsızlığından dolayı tedavi görüyordu. Bu uzun süreçte eşimin rahatsızlığı da ilerledi ve solunum cihazı kullanması yönünde rapor edildi, solum cihazı aldık ve yaklaşık 1,5-2 yıldır solunum cihazı kullanıyor. Toplumunda yaşamış olduğu malum Kovid-19’dan dolayı içerideki şartlar çok daha zorlaşmıştır. Eşim solunum cihazı ile de nefes alması zorlaşmış. 40 kişilik odalarda 2 tane tuvalet ve 2 tane duşların olması hiçbir şekilde önlem alınmayan hijyen ve sağlanmayan temizlik malzemelerinin de olmayışı içerideki durumu çok ama çok fazla durumu ve şartları kötüleştirmiştir. Eşimin hayatından endişe ediyorum.” ifadeleri yer almıştır.
15: “Eşim H.K. Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşim dün telefon görüşmesinde hepimiz koğuş olarak eklem ağrısı çekiyoruz ve birkaç arkadaşını da hastaneye götürmüşler. Neden götürdüklerinin bilgisini de vermiyorlar. Eşimin Covid-19 nedeniyle hayatından endişe ediyorum.”
16: “Eşim F.T. Silivri 7 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nde 19 aydır hükümlü. Eşim şeker hastası ve bu süreçte Kovid-19 riskinden dolayı hayatından endişeliyiz. Koğuşu çok kalabalık 45 kişi kalıyorlar.”
17: “Eşim E. S. Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşimde yüksek tansiyon olduğu için Kovid-19 Salgınında risk grubuna giriyor. Eşimin hayatından endişeleniyorum.”
EŞİMİN İKİNCİ TESTİ POZİTİF ÇIKTI 18: “Eşim R.K. Silivri 8 No’lu L Tipi Cezaevi C-6 koğuşunda kalmaktaydı. Eşimin ilk Kovid-19 test sonucu negatif. Bugün sabah ise E-Nabız’da 2. bir test sonucu vardı ve sonuç pozitif çıkmış ama cezaevini aradığımda 2. Bir test yapılmadığını, daha sonra yapılacağını söylediler. E-Nabız’da pozitif görünen bir test var ama cezaevi 2. Test yapılmadığını söylüyor. Dün aradığımda test sonucu negatif olduğu için C-1 koğuşuna alındığını ve salı sabah yani bugün telefon görüşü olacağını söylediler fakat bugün cezaevini aradığımda pazar telefon görüşü olduğunu söylediler. Eşimden haber alamıyorum ve çok endişeliyim.”
19: “Eşim A. A. İstanbul Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kovid-19 nedeniyle sağlığından endişeliyim.”
KANSER, ŞEKER, TANSİYON, HEPATİT-B HASTALARI VAR 20: “Z. K.; Silivri L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kardeşi ile yaptığı telefon görüşmesinde; mahpuslar arasında yüksek ateş kuru öksürük ve boğaz ağrıları baş göstermiş durumda olduğunu ancak revire çıkarılmadıklarını sadece ateşleri ölçülüp geri koğuşlarına gönderildiklerini, koğuşta ve cezaevi genelinde yaşlı ve kronik rahatsızlıkları olan kişi sayısı çok yüksek olup Koah, kanser, şeker, tansiyon, Hepatit-b ve bunun gibi rahatsızlıkları olan hasta mahpusların bulunulduğunu, koğuşlar kalabalık olduğu için sosyal mesafe bir yana ranzaların dip dibe olduğunu ve aynı masada yemek yediklerini, eldiven, maske ve benzeri koruyucu hiçbir malzeme verilmediğini iletmiştir.”
21: “Ömer Bey ben İlhan Sevinç Silivri Cezaevinde oğlu olan bir babayım, bu salgınla ilgili bilginiz vardır. Sıkıntılar olduğunu duyuyoruz biz sesimizi duyuramıyoruz bizim sesimiz olun lütfen.”
“7 NOLU B8 KOĞUŞUNDA HERKES KORONA OLMUŞ” 22: “Ömer Bey babam cezaevinde, dün babam ile telefonda görüştük 7 Nolu B8 koğuşunda herkes korona olmuş ilaçlar gitmiyor, hastaneye kaldırılmıyorlar.”
7 NOLU’DA VİRÜS YAYILIYOR 23: Silivri 7 Nolu kapalı cezaevi C7 koğuşunda kalıyordu. Koğuştan Enes adlı Harbiyeli öğrencinin testi pozitif çıkmış. Ama koğuştakilere test bile yapılmamış. 6 Mayıs’a kadar sadece ateşleri ölçülmüş. 7 Mayıs’ta eşimin Kovid 19 testi pozitif çıkmış. Silivri 7 Nolu da Kovid 19 hızla yayılıyor. Eşim yemeklerin az geldiğini söyledi. Kantinden ise istediklerimiz gelmiyor dedi. Bugün ise konuşamadım. Koğuşları değiştirmişler. Haber bile alamıyoruz. Silivri’yi arıyoruz telefonu meşgule alıyorlar”
GARDİYANLAR KORKUDAN BAYILAN KİŞİYE DOKUNAMADI 24: “Eşim E. T. Silivri 7 Nolu’da B8 koğuşunda kalmakta. Bugün telefon görüşmemizde söyledikleri şöyle: Birçok kişide yüksek ateş yok ama halsizlik, öksürük, eklem ağrısı, göz burun akıntısı var 1 haftadır. 6 kişi birkaç gündür test yapılsın kronik hastalığım var diye dilekçe yazıyorlar. Bu sabah sadece 2 kişiyi götürüyorlar hastaneye. Yemek yok denecek kadar az birkaç gündür ekmek de yeterli gelmiyor. Bazı arkadaşlar hem hastalık hem açlık sebebiyle oruçlarını dahi tutamıyorlar. Geçen bir arkadaş merdivenlerde bayıldı. Memurlar geldiler ama korkudan adama ellerini bile sürmediler. Müdahale edilmediğinden açlıktan mı hastalıktan mı bilemiyoruz. Kısıtlamalar hat safhada.”
25: “Bir şey almak zaten zordu şimdi hiç yok tedbir amaçlıymış. Para ile dahi kendilerine bir şey alma imkânı tanınmıyor. Bu insanlar nasıl dengeli ve yeterli beslenecek de salgına karşı bağışıklıklarını güçlendirecek sayın vekilim. Sesimize ses olun lütfen. Biz aileler dışarıda onlar dört duvar arasında her an endişe merak ve korku ile yaşamaktan yorulduk. En temel hakları olan yaşam hakkını istiyoruz ve bunun için de yapılması gerekenleri sorumlu mercilerden talep ediyorum, eşim ve arkadaşları adına.”
10 GÜNDÜR RAPORLU İLAÇLARI VERİLMEDİ 26: “Abim H. O. Silivri 8 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Abimle konuştuğumuzda Kovid-19 testi pozitif çıkan hastalar olduğu ve onlarla temas halinde olduklarını, cezaevi yönetiminden test yapılmasını talep ettiklerini ve olumsuz cevap geldiğini söyledi. Abim koğuşlarda çok kalabalık kaldıklarını söylüyor. Abimin hayatından endişe ediyoruz. Abimin isteği üzerine test yapılmasını istiyoruz.”
27: “Eşim Silivri 7 Nolu B8 koğuşunda. Bu hafta telefon görüşünde 10 gündür raporlu ilacını vermediklerini söyledi. Kendisi 1998’den beri raporlu Hipoparatiroidi hastası. E-nabızdan sürekli kontrol ederim. 4 Mayıs’ta ilaçları reçete edilmiş ama verilmemiş. Koğuştan, haberiniz de olmuştur. Bayılan hastalık belirtisi gösteren 2 kişi çıkarıldı. Testlerinin negatif olduğunu beyan ediyor 7 No, aradığımızda. Yalnız B6’ya geçmiş biri ve bu bizi şüphelendiriyor. Kronik hastalığı bulunduğu için daha bir elzem bizim için. Olası, doz düşüklüğünden, hipoparatiroidi hastalığının semptomlarından biri görülür de Covid diye yanlış yönlendirilirse diye endişeleniyorum.”
https://gorulmustur.org/icerik/temizlik-malzemeleri-verilmeyen-tutuklular-bulasik-deterjaniyla-yikaniyor?fbclid=IwAR2EGUWfYJogxmpfm7JUzhbCVRX_Q6d0CHQpY8AURHxzhlyadRsaD_4ZVyg
5 notes
·
View notes
Text
Laptop sattığım kızla aramda geçenler çok garip şeylere yol açıyor, 1 hafta kadar önce Sahibinden üzerinden bir laptop sattım. Önce havale - sonra kargo olarak belirtmiştim ama aynı şehirden bir üye mesaj attı, birkaç soru sordu, sonra da elden teslim almak istediğini söyledi. Ben de olur dedim, şehirde merkezi bir yerde buluşmak için sözleştik öbür gün için.
Neyse gün geldiğinde ben bilgisayara son bir temizlik yaptım. Zaten formatlıydı. Kutusuna koydum evden çıktım. Bilgisayarı alacak kişi benden önce gelmiş, ben aradım önümde açtı telefonu zaten, kapatıp yanına gittim direk . Benim yaşlarımda bir kızdı. Biraz daha küçük olabilir. "Bilgisayarı görebilir miyim?" diye sordu, kutusundan çıkardım baktı falan. Kullanabilir miyim biraz diye sordu, olur dedim. Bankta oturduk hemen, açtı biraz kontrol etti, saçma kız soruları sordu tabii, yok işte ben genelde Facebook'ta falan oluyorum ve dizi izliyorum, ama biraz güçlü bir bilgisayar istedim, bu her şeyi açar değil mi? falan gibi şeyler. Neyse parayı direk nakit getirmişti zaten, tamamlaştık vedalaştık. Aynı gece Whatsapp'tan yazdı, "Bilgisayar ile bir şeyler sorabilir miyim?" diye sordu. Birkaç saçma soru sordu. Ama gerçekten çok saçma şeyler yani. "Modem şifresini nasıl değiştirebilirim?" tarzı aldığı bilgisayar ile alakalı olmayan sorular da sordu. En son bilgisayardan ses geliyor, gelip bakar mısınız? diye sordu. Ben de olur dedim. Aynı cafe o zaman dedim, tamam dedi. Bilgisayarıyla geldi, ses falan yok. Amacı farklı gibiydi zaten, bilgisayarı neden satıyorsun, okuyor musun, çalışıyor musun gibi sorular sordu.
Neyse modemin şifresini nasıl değiştireceğini de adım adım göstere göstere anlattım. Bir şey söyleyeceğim ama kızma dedi. Estafurullah dedim. Ben anlamadım dedi. Size yük olmayacaksa ben ev arkadaşımla buradan 2 dakikalık mesafede kalıyoruz. O da yapamadı modemi, siz yapar mısınız? diye sordu. Neyse olur dedik. Evine kadar gittim. 2 sokakmış gerçekten de. Ev arkadaşı da evdeydi. Geldiğimi haber vermiş olacak ki kız kapanmıştı. Neyse hemen salonda laptopdan arayüze girdim şifreyi değiştirdim. O sırada kız ve arkadaşı gülmeye başladı. Niye gülüyorlar diye baktım. İkisinin de ayakları tersti ve moonwalk yaparak evin içinde koşuyorlardı. Seni kandırdık, biz zebaniyiz, sana işkence etmeye geldik dediler. Hemen suratlarına balgam atıp kaçtım.
370 notes
·
View notes
Text
Türkiye'ye ekonomik operasyon geliyor.
Seçim yaklaştıkça ABD, Türkiye'ye yönelik baskıyı artırıyor. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, beraberinde bir heyetle bugün Türkiye'ye gelecek. Jeffrey'in çantasında Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna yapacağı olası harekatı ve Rusya'dan S-400 almasını önlemek ve Türkiye'yi bir süredir pazarlıkları devam eden Patriot alımına ikna etmek var.
Bu arada bir parantez açalım: ABD basınına göre, Türkiye Washington'un Patriot teklifini reddetti. Bloomberg'in haberine göre , ABD 2019 yılı sonuna kadar Patriot’ları Türkiye’ye verecek, Türkiye de Rusya ile olan S-400 anlaşmasından vazgeçecekti. Bloomberg’e konuşan Amerikalı yetkililer, yeni teklifin 15 Şubat 2019’dan önce yapıldığını söyledi. Yeni teklif uyarınca teslimat tarihi öne çekilmiş ancak fiyat artırılmıştı. Türkiye’nin en baştan beri arkasında durduğu kredi anlaşması ve teknoloji transferi talepleri ise yine karşılanmadı. Amerikalı yetkililer pazarlıkların sona erdiğini söyledi. Fakat bu haberden bir gün sonra Çavuşoğlu, ABD ile Patriot pazarlıklarının başladığını söyledi.
Bu arada şubat ayının sonlarına doğru ABD Başkanı Donald Trump, 2019 mali yılı harcamalarına yönelik torba kanunu imzaladı. Onaylanan torba kanuna göre, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alması halinde 1 Kasım 2019 tarihine kadar F-35 savaş uçaklarının alımını durduruyor. Burada önemli olan nokta şu. Torba yasa, kısaca CAATSA olarak bilinen yani "ABD'nin Düşmanlarıyla Yaptırımlarla Mücadele Etme Yasası" çerçevesinde hazırlandı. Yani Türkiye onaylanan yasaya göre, şu an ABD'nin düşmanları arasında sayılıyor. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, Jeffrey'in ziyareti öncesi Trump'tan bir adım daha geldi.
GTS'den çıkarmak için mektup yazdı
Son gelişme şu: Trump, Türkiye'yi gelişmekte olan ülkelere bazı ürünlerde gümrük muafiyeti sağlayan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) Programı'ndan çıkarma niyeti olduğunu açıkladı. Senato'ya mektup yazan Trump, gerekçe olarak Türkiye'nin ekonomisinin 'gelişmiş' olmasını gösterdi. Türkiye ile birlikte Hindistan'ın da programdan çıkarılması öngörülüyor.
Beyaz Saray tarafından yayımlanan ve 1974 Ticaret Yasası hatırlatılan mektupta Trump şunları kaydetti: "Türkiye'nin ekonomik durumu göz önünde bulundurularak artık GTS'den yararlanan gelişmekte olan ülkeler listesinde olmaması gerektiğini düşündüğüm için bu adımı atıyorum. Fakirliğin azalması, kişi başına düşen yıllık milli hasıla ve ticaret yaptığı ülkelerle ithalatın artması ve Türkiye'deki sektörler, gelişmiş ticaretinin göstergesidir. Buna ilave olarak Türkiye, gelişmiş ekonomisi sayesinde ve yaptığı karşılıklı anlaşmalarla diğer gelişmiş ülkelerin seviyesine gelerek diğer ülkelerin GTS programlarından da geçmiştir."
Mektupta ayrıca, ABD'nin Türkiye ile adil ve mütekabiliyet esasına dayalı ticari ilişkilerini sürdüreceği bildirildi. Açıklamanın devamında Türkiye’yi programdan çıkarmanın, Kongre’ye ve Türk hükümetine yapılacak bildirimlerden sonra en az 60 gün boyunca yürürlüğe girmeyeceğini belirtildi.
Hangi ürün ne kadar etkilenecek?
Türkiye'nin GTS'den çıkarılması, ekonomik anlamda fazla yük getirmiyor. Esas olarak siyasî bir mesaj veriliyor. Trump'un ocak ayında sosyal medyadan paylaştığı mesajı anımsayalım: “Eğer Türkiye Kürtleri (PYD) vurursa, Türkiye'yi ekonomik yönden mahvederiz.” Ayrıca, GTS'den Türkiye'yi çıkarma girişimi, Rahip Brunson'un tutukluluğunda da gündeme gelmişti. Hemen ABD Ticaret Temsilciliği'ne baktım, neler etkileniyor diye. GTS ithalat kategorilerinde araçlar ve araç parçaları, mücevherler, değerli metaller ve taş ürünlerden bulunuyor.
Kararla daha önce yüzde 25 ilave gümrük vergisi konan demir-çelik sektöründe yüzde 3.7’lik bir artış daha söz konusu olacak. Kuyumculuk sektöründe yüzde 2, taklit mücevherci eşyası yüzde 4, plastik sektörü 6.5, kauçuk sektörü yüzde 3.9 etkilenecek. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, İhracatta 1 milyar 700 milyon liralık üründe yaklaşık 63 milyon lira gümrük ödeyeceğimizi söyledi.
Tabiî burada önemli olan, Türkiye'yi ekonomik anlamda sıkıştırmak. Türkiye böyle bir karar çıkması ile, sadece ek gümrük vergisi ile değil, kırılgan ekonomisi nedeniyle de daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacak. Bizi yeniden dövizin yükselmesi, maliyetlerin artması ve yeni zamlar bekliyor.
Ne yapmalı?
Peki Türkiye ne yapacak? Boyun mu eğecek, kararlı mı duracak? Bir kere Türkiye boyun eğdikçe, daha fazla üstümüze geliyorlar. Ak Parti, ABD ile diyalog kurarak sorunları aşabileceğini sanıyor ama, dış politikalarımız artık tamamen zıt. ABD, Türkiye'yi düşman sayarken hâlâ anlaşma çabaları beyhude. Doğru Türkiye ekonomik anlamda ABD'ye bir yaptırım yapamaz ama bu karşılık veremeyiz anlamına gelmiyor. Türkiye'nin de elinde kozlar var. Türkiye ne yapmalı:
- Öncelik kararlı duruşta. Ak Parti hükümeti Brunson ve diğer meselelerde kararlı duramadı. Zaafları, önce emekçiyi ve vatandaşı vuruyor. Mali yük halka yıkılıyor. Öncelik kararlı durmak. ABD ile mücadele edecekseniz, büyük riskleri göze almalısınız.
- Askerî, str5atejik, politik olarak cevap verebiliriz. Türkiye'nin devlet kurumlarının ortak bir çabasıyla bir liste oluşturulmalı. Bu listedekilerin Amerika'nın yaptıklarına karşılık olarak devreye girmesi lazım.
- NATO kozu kullanılabilir. Türkiye NATO'da Rusya karşıtı bütün askeri, siyasi girişimlere açıktan destek veriyor. Vermeyebilir. NATO'da veto hakkına sahibiz.
Daha çok şey söylenebilir ama çözüm siyasî iraden geçiyor. ABD'nin en büyük önceliği Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyonu önlemek/geciktirmek ve S-400'den vazgeçirmek. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Eric Pahon, Rusya'dan S-400 füze savunma sistemlerini satın almanın Washington ile Ankara arasındaki işbirliği için önemli sonuçları olacağı konusunda Türkiye’yi uyardıklarını açıkladı. Uyarı ve yaptırımı birlikte okursanız, Türkiye'nin Avrasya'ya yönelmesi önlenmeye çalışıyor. Fakat Türkiye komşuları ve Avrasya'daki ortaklarına güven vermiyor.
Dosta güven, düşmana korku. Dış politikanızı bunun üzerine kurmazsanız, yalpalarsanız, bu halk sizi sırtında taşımaz.
05.03.2019
12 notes
·
View notes
Text
*hikayemiz
Bundan tam bir yıl önceydi. Benim karmakarışık bi blogum ve anonimlere verdiğim cevaplarla hatrı sayılı bir takipçi kitlesine ulaşmış bir tumblr hesabım vardı. Doğrusu Gamze; ha bu arada Gamze benim sevdiğim,yandığım o benim. Her neyse bir gün gezinirken Gamze beni blog önerileri listesinde görüyor ve bloguma giriyor felan fotografım yok blogta sadece ufak tefek yazılarım fotograflar,fikirlerimi felan paylaştığım bir blog. Birazda siyasi sorulan anonimlere verdiğim cevaplar ve blogta yayımladığım yazılar onu çok etkilemiş ve bana o gün şöyle bir mesaj atıyor ; ‘’ Merhaba beni ancak bir devrimci anlar biraz konuşabilirmiyiz?’’ diye Doğrusu bana derdini anlatan ve sıkıntılarını dinlediğim çok insan vardı. (Eğer aktif bir tumblr kullanici iseniz benim ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız :) . Her zaman ki gibi; ben hayatımın kadınıyla tanışacağımdan habersizim; bloga giriyor ve bir kaç anonim cevapladıktan,bir kaç post paylaştıktan sonra gelen kutusunda mesajlara bakıyorum. Gamze’nini mesajını görüyorum ve ona ‘’tabi buyrun’’ diye derdini anlatması için müsade ediyorum. O güne kadar onlarca kişi yazdı onlarcasına cevap yazdım. Ve bir o kadarıda telefon numaramı istedi bir kaç kişi dışında kimseye vermemiştim. O güne kadar verdiğim kişilerde bir kaç ay tanıştan sonra verdiğim kişiler. O gün ne olduysa ben sadece yarım saat konuştuktan sonra bir işim çıkıyor ve ona numaramı veriyorum. Dışarda arkadaşarla otururken bir.den telefonum çalıyor. Gizli numara arıyordu. Açtım. Ses yoktu. ‘Alo’ diyordum ama karşıdan cevap yok ve 17 saniye sonunda telefonu kapatıyor konuşmuyordu. Bende herhalde şaka yapmak istiyen biri aramış diye düşündüm. Bir kaç saat sonra birkez daha ; Gizli numara arıyor idi. Açtım. ‘Alo’ dedim biraz sertçe. Karşıdan bir ses kısık ve boğuk ‘Alo’ diyor . ‘Efendim’ diyorum ‘Nasılsın’ diyor ‘iyiyim’ diyorum. Konuşma böyle tatlı giderken kim olduğunu soruyorum. Tabi söylemiyor buda. Bende tabi konuştuğum ve numarımı verdiğim insanlara özellikle böyle durumlar için kendimi ayrıyetten başka bir isimle tanıtıyorum ki Gamze gibi arıyanlarım olursa onları daha iyi tanıyabileyim diye :)) . Ona ismimin ilk harfini sordum söyledi bende ona isminin ilk harfini ve ismini söylediğimi duyunca çok şaşırmıştı. 2-3 ay böyle konuştuk dertleştik. Birbirimize iyi geldiğimiz bir mutlak gerçekti. Ama telefon sonuçta insan ne kadar güvenebilirse bizde o kadar güvendik. Hatta hiç kimseye anlatamadıklarımızı anlattık bir süre sonra benim ve tabi bende onun kimseye güvenemediği kadar çok güvendiği insan olduk birbirimizin. Birbirimizden onlarca kilometre uzakta, hiç bilmediğimiz şehirlerde oturuyor idik ama ikimizde içten biliyorduk ki bu bizim mesafeleri aşamıyacağız anlamına gelmediğini. İki insanın birbirini görünce ki o sahte gülüşlerinden soyutlamıştık.Napıyorsak içerisinde samimiyet var idi. Mesafeler getiriyordu bu samimiyeti bize. Samimiydik. Hiç görmediğin bir insana eksik kaldığın taraflarını anlatmak daha kolay oluyordu. Bizde anlattık. Eksik kaldığımız tarafları anlattıkça o boşluklarda o eksikliklerde buluşuyor idik. Bizi birleştiren en büyük şeylerden biri de bu galiba,buydu. Aramızda ismini veremiyeceğim bir samimiyet vardi. Anlarsiniz işte ismi konulmamış bir şey. Bu şey her neyse benim çok hoşuma gidiyordu, seviyordum bunu. Sanırım inceden yanığımda artık diye hissetiğim an açıldım Gamze'ye. O günden sonra bir metre yakınımızda olan insanların aşamıyacağı mesafeye karşın biz 448 km aştık. Birbirimizin ailesi olduk. Emek veriyoruz ve biz her şeyin inanarak aşılabileceğine inaniyoruz, sizlerde inanın. Biz yaptıysak sizde yaparsınız. Bir sene sonra yani 25 kasım 2018'de bu postumun altına Gamze'yle el ele fotografımızı atmak üzere, sağlıcakla kalın.Aşk'la kalın.
25.11.2016/17 ‘ye ithafen
#biromurkalbenimle#bizim hikayemiz#hikayemiz#tesadüf#tam1blog#meterpeginhutamesi#cekmeyencekmece#umutbittigezegeniyakin#yalnzadam#siyahkadaryalnizz#atlantisinsirri#morbirbulut#gidenin-caresi-yok#teselliyi-birak-sigara-ver#halaycibasi#layfmacun#grianilar#ucanzi#fearless-man#tumbirik#paradoxadam#krawhat#oadamburayagelecek#biriyimbenbiri#siirlerdebuldumseni#mesafepost
409 notes
·
View notes
Text
Ailemi çok seviyorum ama bazen hem beni mutlu eden şeyleri elimden alıp hem de bazen aşırı derecede kızdırıyorlar. Ben bu telefonla mutlu oluyorum. Beni mutlu eden şey şu alet. Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz. Ve bu alete çok baktığım için beni kısıtlıyor, telefonu elimden alıyorsunuz. Ve ben bu telefon olmayınca yapacak hiç bir şey bulamıyorum. Eğer telefonla oynamamı istemiyorsanız bana seçenek sunarsınız. Telefonu elimden aldığınızda size ‘ben arkadaşlarımla dışarı çıkmak istiyorum’ dediğimde hayır dediniz. Televizyona baktığımda elimden alıp kendinizin sıkıcı programlarınıza baktınız. Resim çektim saatlerce sıkıldım, elim ağrıdı. Kitap okudum gelip ‘yeter kitap okuduğun kör olacaksın’ dediniz. Uyudum ‘uyan gece kim uyuyacak.’ Dediniz. Ben evde ne yapa bilirim başka?
Beni dünyaya markete gitmek için, ev süpürmek, temizlemek için ve saire işler yapmak için getirmediniz. Tamam. Size yardım etmem gerekiyor. Yaparım ama ben bunun karşılığını istiyorum. Siz bana baktınız tamam minnettarım. Ama beni yapmadaydınız bakmak zordunda da kalmazdınız.
Ben çok duygusal biriyim. Sinirlendim, üzüldüm, mutlu oldum ağlarım. Abimin yaptığı salaklıklar yüzünden çok sinirleniyorum evde. En ufak şeyde bile sinirleniyorum. Ve gözlerim doluyor. Sinir hastası değilim. Kendimi kontrol ediyorum. Ama dolduğum zamanlar oluyor. Ve dolduğumda cidden gözüm kararıyor. Elime gelen her şeyi fırlatıyor, bağırıyor, adeta kriz geçiriyorum. Elimde olmuyor. Şimdiye kadar sinirlendiğimde hep içten içe ‘ağlama! Sakin ol!’ Dedim. Ama ben de insanım ve dolduğum, taştığım zamanlar oluyor.
Canım arkadaşım. Bunu görmeyeceksin ama yazıyorum. Her saniye bana tirip atarsan ben deli olurum. Sıkıldım diyorum tirp atıyorsun. Yayın izleyeceğim diyorum, videoya bakacağım diyorum, yemek yiyeceğim diyorum tirp atıyorsun. Her seferinde altdan aldım. Ama bu aralar fazla doldum. En son tirip attığında kalbini kırmamak adına mesajdan çıktım. Sen de neden bir şey yazmadım diye bana KÜSTÜN! Ben tirip attığımda götüne bile olmaz aff edersiniz. Biliyorum şu an aklınızda ‘arkadaşın olduğuna emin misin?’ Soruları var. Evet o benim en yakın arkadaşım. Ben de onun. Sinir bozucu birisi. Ben sabırlıyım. Sadece bu aralar fazla doldum. Her söze oturup ağlamak istiyorum. Ben o kadar doldum ki ya deli gibi bağırmak ya deli gibi ağlamak ya da etrafı yakıp yıkmak istiyorum.
Ve pek sevgili kaltak sanal arkadaşlarım. Evet tanıdığımın çoğu kaltak. Neden mi böyle diyorum? Çünkü hepsi sadece işi düştüğünde gelen insanlar. Ben kötüyken umursamayan bahane bulan insanlar. Kötü olduğumu belli eden birisi değilim. Kötüysem de içimde hall ederim. Asla sanala yansıtmam. Size bir kere demişimdir en çoğu kötüyüm diye. Sikinizde bile olmadı. (Özür dilerim)
Sevgili Derin. Kalbimi defalarca kıran Derin. Her şeyinde yanında oldum. Ağladın yanında ben vardım. Arkadaşlarına kötüyüm yazdın. Arkadaşların bana ‘ya bıktım bundan hall et sen’ yazdı. Sana söylemedim. Seninle ben ilgilendim. Ama sen be yaptın? Hiç bir hatam olmamasına rağmen hep bana bağırdın çağırdın. Sinirliyken söylediklerinin hepsi aslında gerçek düşüncelerindi. Hep altdan aldım. Hep sustum. Zaten giden de sendin benden. Ben bir kere bile sana bağırmadım. Saçma salak konularda beni arayıp bana bağırdın. Ben karşına defalarca ağladım. Sus dedim susmadın. Kapattım tekrar aradın. Mesaj yazdın. Şimdi yoksun ama o iğrenç lafların hep aklımın bir kenarında. İğrenç hakaretlerin hep aklımda. Ben her gece senin yüzünden ağlayarak uyudum. İyi niyetimden hep faydalandın. Ben asla ses etmedim. Seni çok seviyordum. Sen sevgimden yararlandın.
Emre. Seninle among us’tan tanıştık. Benim ilk sanal arkadaşım. Sevgilinden ayrılmıştın. 17 yaşındaydın ve benimle arkadaşlık ettin. Teşekkür ederim. Ama yaptığın kalleşlikti. Sevgilinle aylarca aranı yapmaya çalıştım. Ağladın. Ben seni sakinleştirdim. Hep yanındayım dedin. Ama sadece dedin. Ben kötü olduğumda umrunda bile olmadım. Oysa ben senin mesajından anlardım her şeyi. Tamam duygularımı iyi sakların burada haklısın. Ama sevgilinle aranı yaptıktan sonra bana bir daha yazmadın. Başın karışmıştır fln dedim. Ben sana yazdım. ‘Bana bir daha yazma’ yazdın. Başta saflığımdan anlamadım. Ama sonra anladım beni kullandığını.
Buse. Seninle güzel anılarımız var. Kötü bitmedi. Ama hep yanında olacağım dedin. Hiç olmadın. Duygusuz birisiydin. Ben duygularını geri kazanmana sebep oldum. Bunu sen söylemiştin. Ama asla yanında olmayan Ebruyu benden daha çok sevdin. Tamam ola bilir. Ama ona karşı güzel davranıp bana bok gibi davrandın. Sonra birden yazmayı kestin. Ben yazdım. Görüldü attın. Yazmadın bir daha.
Şu an. Şu an da hayatımda sadece Nuray var. Benim her şeyim. Tirp atan salak Nuray. Seni seviyorum.
Ve şu an sanaldaki 2-3 kişi. Beni kullandığınızı biliyorum. Artık iyilik yapmak da mutlu etmiyor. Eskiden karşılıksız yardım etmek mutlu ederdi. Ama siz pis çıkarcılar yüzünden ben benliğimi kayb ettim. Duygularımı kayb ettim. Gaddar bir değilim. Hala eski benim. Hala salağım. Ama saf değilim. Her şeyi biliyorum. Ama oyununuzu bozmadan sonunu bekliyorum.
(Tamamen içimi döktüğüm bir yazı)
0 notes
Text
Öngörü - İlk veriler ile Çıkarımlar üzerine.
Genel olarak gözlem yapmayı, incelemeyi ve değerler çıkarmayı seven birisiyim. Bundan sonraki hayatımda daha profesyonel yaşayabilmek adına gördüklerim ile bu gördüklerimin sonuçlarını kayıt altına almak istiyorum. Böylece özellikle karşılaştığım insan davranışları konusunda değerler yargısına varmayı hedefliyorum. Beni bunları kayıt altına almaya iten genel olarak bu zamana kadar ki tüm kız arkadaşlarımda gördüğüm hareket ve söylemlerin altında yattığını düşündüğüm gerçekler. Bu kendimi araştırmanın bir projesi olduğundan şimdiden yanılmayı çok istediğimi bildirmek isterim.
Aslında ben düşündüğüm şeyleri havadan nem kapar gibi bir şüphecilikle düşünmüyorum. Bana bizzat kendileri söylüyorlar ve bunun asla farkında değiller çünkü farklı zamanlar ve farklı olaylar için söyledikleri söylemleri ben apayrı bir zaman diliminde birleştirebiliyorum. İşte bu benim bir yeteneğim ve aynı zamanda lanetim. Şimdi bu veriler nelermiş, aklımda kaldığı kadarıyla bunları bir listeleyelim. (Alakalı şahıs isimlerini kodlayarak belirteceğim)
1) Hb. adında biri bana olan sadakatini göstermek için 4000 kişiden oluşan sosyal medya hesabını kapatmıştı. Kendiliğinden, bir şey dememe rağmen bunu yapmıştı. Her şey yolunda gidiyor gibi gözüküyor ve ben haliyle sanırım doğru kişiyi bulduğum yanılgısıyla hayatıma devam ederken ansızın gelen “çok fazla yolunda” hissi bir anda şüpheye düşmeme neden olmuştu. Akabinde tek eki erkeğin ben olduğum bu hesaptan, eklenmeden konuşulan kişileri gördüm. Bu kişiler arasında kızımızın eski sevgilisi de vardı. Nasıl bir ruh haline büründüğümü tahmin edebilirsiniz. Demek ki her yerden kuşatılmış olsa da yapacak olanlar için herhangi bir engel yok. Yapan yapıyor. İlk olarak bunu kabul edelim.
2)Hy adındaki kişinin benimle birlikte olmasının ardından henüz 1 ay geçmemişti. Akılcı düşündüğüm için ve aslında benim prensiplerime de ters olması nedeniyle hayatına çok karışmıyordum fakat tabi diş bilediğim belli başlı konular da olmuyor değildi. O noktada bunları gündeme getirmek için çok erkendi, yani kim olsa ne oluyor ya derdi. Bu yüzden seslenmedim ve en iyi yaptığım şeyi yaptım. İzledim! Aslında gözlemlerim acı bir hicviye ile devam etti. Yanından karşı cinsten birisi geçerken bakıyordu, kendime dedim ki bir dakika bu normal. İzlemeye devam ettiğimde herkese bakmadığını gördüm. İstediğinde bakmayabiliyordu. Çalışma ortamında görece yakışıklı diyebileceğimiz bir kişiye dönüp dönüp bakıyor olması, ve bunu bana rağmen yapabiliyor olması tabi biraz da incitici. Daha fazla dayanamayıp bir kavga çıkarmak durumunda kaldım, zira sinirleniyordum bu duruma. Benim önüme sürülen tez “ben baktığımın farkında bile değilim, öyle dalıp gidiyorum. Sen bana ne demek istiyorsun” olunca peki dedim. Konuyu kapattım. Tam 5 ay sonra 17.05.2021 tarihinde telefon konuşması yaparken neşeliydi. Alakasız başka bir konu için “bir kız çocuk yakışıklıysa dönüp birkaç kez bakıyor” dedi. Bu genel olarak kızların davranışı olmasının dışında bu onun doğrularıydı. Ne de olsa kişi kendinden bilir. 5 ay önceki bir konuyla şimdi duyduklarımı birleştirdiğimde apaçık bir yalan söylendiği sonucuna ulaşmak zor değil.
2.1) Çalışma ortamında sevmediğim bir adam vardı. O adamla ilgili kendilerini en yüksek ses tonundan uyardım. Bu uyarıların hakkım olduğunu düşündüm çünkü artık 4. ayımızdaydık. Bu adam 30 yaşlarında İ.ç. idi. Bekar olması ve daha önceden “sabıkalarını” bildiğim için sevgilimi bu hanzodan koruma içgüdüsü ile bunu yaptım. Bir zaman sosyal medyada gezinirken normalde hiç yapmayacağım bir hareket yaparak bunun profiline girdim. Ekli kişilerine baktım. İ.ç. oradaydı. O kadar söylediğim laflar neredeydi? Hiç bozuntuya vermeden bu konuyu yüz yüze konuşmanın en iyisi olacağını düşündüm. İlk yüz yüze geldiğimizde bu konuyu açtım hemen. Karşımda kekeledi tabi. Peki sana mesaj da attı konuşuldu biraz değil mi dedim. Sanki bir şeyler bildiğimi düşündü o anda ve inkar etmedi evet yazdı bende cevap verdim dedi. Peki ben bunun olduğunu nerden biliyordum? Çünkü ilk başta dediğim gibi ben insanların potansiyellerini ölçebiliyorum. Neyse tabi olay büyüyünce engelleyeceksin onu dedim. Buna bile direnç gösterdi biliyor musun, 1 hafta sonra çıkartabildi beyefendiyi. Bazen olan olaylar karşısında “bana güvenmiyor musun” diye eleştirellere maruz kalıyorum da, nesine güveneceğimi bilmiyorum. Tabi yaptırım içgüdüsü ile ben de gittim g.u adlı karşı cinsimden olan arkadaşım ile konuştum. Dişe diş, kana kan hissi o anlara bünyeme girdi.
1 note
·
View note
Text
Tesadüfler Yaratılır
‘Şunlara baksana!’ heyecanla telefonunu Alev’e gösterdi. ‘Her gece dışarı çıkacak enerjiyi nereden buluyor bunlar?‘ ‘Serdar’dı dimi bu çocuk, hani 2 yıl önce bizim okulun Bahar Şenliği’ne gelmişlerdi. Şu liseden arkadaşın olan yakışıklı çocuk.‘ diye sordu Alev. ‘Evet, evet o.‘ ‘Ee, onlarla aynı yaşta olduğumuza göre, aynı enerjiden bizde de olması gerekmez mi?‘ diye çıkıştı Alev. Amacı Derya’yı gaza getirmekti. Güya Serdar’ı çok beğeniyordu ama iki kelime et deseler kasılmaktan konuşamazdı. Derya durumun farkındaydı, ama kendisi de güzel bir gece geçirmeye hayır diyebilecek durumda değildi. Gece kulübüne gitmeyeli neredeyse 2 yıl olacaktı. İstanbul’da öğrenci evinde yaşıyorlardı ve buradan direkt emekli hayatına geçecek gibi bir hayat sürüyorlardı. Şu eski sevgililerin acısını yaşama işi fazla uzun sürmüştü artık. ‘Haklısın,‘ diye yanıtladı Alev’in sorusunu. ‘Aynı enerjiden bizde de var, hatta daha fazlası var. Serdar’a yazmamı ister misin, bakalım yarın işi varmıymış. Yarın pazartesi aslında ama millet o kadar çıldırmış durumda ki haftaiçi de gece kulüpleri dolup taşıyor!‘ ‘Yaz gitsin, biraz da düşünmeden hareket edelim artık.‘. Dediklerini yaptılar ve Derya lise arkadaşı Serdar’a mesaj attı. Yarın gece dışarı çıkmak ister misin biraz eğlenelim dedi. Serdar geceleri çıkıp dağıtmaktan o kadar yorulmuş ve beş parasız kalmıştı ki ‘Dün gece Beşiktaş kaldırımlarında uyuyordum, n’olur bana bir dinlenme fırsatı verin’ diye cevap verdi. Ama Alev’in ve hatta bir kızın daha geleceğini öğrenince işler tabiki değişti. ‘Yarın konuşalım bunu tekrar ya, olabilir aslında’ diye kıvırmaya başladı. Derya ve Alev çoktan Merve’ye haber vermişlerdi bile. ‘Ekibi topluyoruz ve yarın gece eğlenmeye çıkıyoruz, yeter artık! Sen de dönüşte bizde kalıyorsun!’ ‘Ee, bu harika haber kızlar! Beni yakışıklı sınıf arkadaşınızla da tanıştırırsınız hem bu vesileyle! Emre’yi diyoruum!’ Keyifle gülüşmeye başladılar telefonda. Tamam tamam, Emre de seninle yüzyüze tanışmayı iple çekiyor zaten, hemen ona da haber veririz. ‘Ben kendi okulumdan da 1-2 erkek arkadaşımı çağırsam olur mu? Biraz maço tiplerdir ama idare edeceğiz artık, yoksa çok az kişi oluruz kızlar hiç eğlenemeyiz.’ dedi Merve. Maço tipler lafı ikisinin de hiç hoşuna gitmedi ama Merve haklıydı, çok az kişi olacaklardı ve yanlarında başka kız istemiyorlardı. Mecburen kabul ettiler. Ertesi gün sabah Derya Serdar’a durumu anlatınca gelecek çocklardan Serdar da hiç hoşlanmadı. İzmirli kafasında, yakışıklı, sempatik bir çocuktu Serdar, hiçbir şeyi kafasına takmaz, hayatı yaşardı. ‘Şu tipler gelmese harika olur aslında, eksenize onları. Hem ben hala kararsızım gelip gelmemekte. Gelirsem de tek gelmem zaten, ev arkadaşımla gelirim.’ yazdı Derya’ya. Derya bu ev arkadaşını hiç umursamadı. Bahar Şenliği’ne de o çocukla gelmişti. Hiç konuşmayan, sessiz sakin bir tipti, emin olmak için sordu: ‘Ev arkadaşım dediğin Eren herhalde dimi?’ ‘Saçmalama Derya ya, siktir et Eren’i. Gelirsem Onur’la gelirim ben.’ . Mesajı görünce Derya’nın başı döndü, kalbi hızla atmaya başladı. Yoksa, bu Onur, Serdar’ın fotoğraflarda sürekli yanında olan çocuk muydu? Çocuğun isminden emin değildi, Instagram’a girip kontrol etmeliydi. Telefondan fotoğrafları açarken heycandan elleri titriyordu ve evet! Bu oydu, ismi Onur’du. Aylardır ara ara Serdar’ın profilinde, fotoğraflarda gördüğü çocuk. Böyle tiplerle Derya asla karşılaşamayacağını, karşılaşsa bile güzel bir ortam kurulup yakınlaşamayacağını düşünürdü. Ama akşam o maço tipler gelmezse 3 kız 3 erkek ideal eşitliği sağlanacaktı ve bu grupta ona düşen erkek de Onur olacaktı. Sevinçten dersin ortasında çığlık atabilirdi.Hemen mesajları Alev’e gösterdi, ‘Şu fotoğraflarda beğendiğim çocuğu hatırlıyor musun, serseri görünen ama bir o kadar çekici olan çocuğu. Serdar’ın ev arkadaşıymış! İnanabiliyor musun? Hiç haberim yoktu. Alev, Merve’ye de söyle bu akşam bu çocuk bende, haberiniz olsun. Kimseye kaptırmam!’ Alev bu tesadüfe şok olmuştu. Belki de Serdar’dan emin değildi. Bu geceye kesin belli bir partnerle gidiyor olmak onu rahatsız etmişti. Çünkü kaçan kovalanır’ı oynamayı, zor kız olmayı seviyordu. Böyle eşlenince her şey çok kolay olacaktı. Çocuk Alev için dağları delmeden onunla sohbet edecekti. Ama başka çaresi yoktu ve Derya’yı hiç bozmadı. .........................................Devam Edecek..................................
0 notes
Text
Laptop sattığım kızla aramda geçenler çok garip şeylere yol açıyor, 1 hafta kadar önce Sahibinden üzerinden bir laptop sattım. Önce havale - sonra kargo olarak belirtmiştim ama aynı şehirden bir üye mesaj attı, birkaç soru sordu, sonra da elden teslim almak istediğini söyledi. Ben de olur dedim, şehirde merkezi bir yerde buluşmak için sözleştik öbür gün için.
Neyse gün geldiğinde ben bilgisayara son bir temizlik yaptım. Zaten formatlıydı. Kutusuna koydum evden çıktım. Bilgisayarı alacak kişi benden önce gelmiş, ben aradım önümde açtı telefonu zaten, kapatıp yanına gittim direk . Benim yaşlarımda bir kızdı. Biraz daha küçük olabilir. "Bilgisayarı görebilir miyim?" diye sordu, kutusundan çıkardım baktı falan. Kullanabilir miyim biraz diye sordu, olur dedim. Bankta oturduk hemen, açtı biraz kontrol etti, saçma kız soruları sordu tabii, yok işte ben genelde Facebook'ta falan oluyorum ve dizi izliyorum, ama biraz güçlü bir bilgisayar istedim, bu her şeyi açar değil mi? falan gibi şeyler. Neyse parayı direk nakit getirmişti zaten, tamamlaştık vedalaştık. Aynı gece Whatsapp'tan yazdı, "Bilgisayar ile bir şeyler sorabilir miyim?" diye sordu. Birkaç saçma soru sordu. Ama gerçekten çok saçma şeyler yani. "Modem şifresini nasıl değiştirebilirim?" tarzı aldığı bilgisayar ile alakalı olmayan sorular da sordu. En son bilgisayardan ses geliyor, gelip bakar mısınız? diye sordu. Ben de olur dedim. Aynı cafe o zaman dedim, tamam dedi. Bilgisayarıyla geldi, ses falan yok. Amacı farklı gibiydi zaten, bilgisayarı neden satıyorsun, okuyor musun, çalışıyor musun gibi sorular sordu.
Neyse modemin şifresini nasıl değiştireceğini de adım adım göstere göstere anlattım. Bir şey söyleyeceğim ama kızma dedi. Estafurullah dedim. Ben anlamadım dedi. Size yük olmayacaksa ben ev arkadaşımla buradan 2 dakikalık mesafede kalıyoruz. O da yapamadı modemi, siz yapar mısınız? diye sordu. Neyse olur dedik. Evine kadar gittim. 2 sokakmış gerçekten de. Ev arkadaşı da evdeydi. Geldiğimi haber vermiş olacak ki kız kapanmıştı. Neyse hemen salonda laptopdan arayüze girdim şifreyi değiştirdim. O sırada kız ve arkadaşı gülmeye başladı. Niye gülüyorlar diye baktım. İkisinin de ayakları tersti ve moonwalk yaparak evin içinde koşuyorlardı. Seni kandırdık, biz zebaniyiz, sana işkence etmeye geldik dediler. Hemen suratlarına balgam atıp kaçtım. Bunun üzerine eve geldim. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Kızlar hala beni arıyor mudur bilmiyorum. Polise gidip böyle böyle oldu desem de bana inanmazlar herhalde.
Sizce ne yapmalıyım?
28 notes
·
View notes
Text
SEVMEK ÇOK GÜZEL ŞEY, ALDANMAK ACI. (DERBEDER İLE LÜKÜS)
'' Sevmek çok güzel şey aldanmak acı ''
Her sabah olduğu gibi; yatağından kalkıp balkona sigarasını içmeye gitti. Karnı kaç saatten beri boş,aç Allah bilir. Elini yüzünü bile yıkamamıştı daha. Sigara paketinden dalı çıkarıp yaktı acı acı ve iyice içine çektikten sonra bıraktı dumanı. Ellerini balkon demirlerine koyup kafasını gökyüzüne kaldırdı. İçinden neler neler söylüyordu... sigarası bittikten sonra kendine gelmek için tuvalete, elini yüzünü yıkamaya gitti. Buz gibi suda bilmem kaç defa yüzünü yıkadı. Aynaya bakıp ''amına koyim senin'' dedi.
Hayatında bir kez aşık olmuştu. Aşka ve sevmeye dair güzel olan ne varsa ilk kez yaşamıştı onunla. Çocukluğuna hasretti en çok. Sevdiği kadınla birlikteyken, çocuktu. İlk kez bir kadının elini tutmuştu. Yüreği sanki ağzında atıyordu ve ortalık da ona ritim tutuyordu sanki. Gülüş önemliydi onun için. Sevdiği kadın öyle güzel gülüyordu ki, saatlerce onu güldürmekle uğraşıyor ve kayboluyordu gülüşünde.
En çok gülüşünü sevmişti.
Heyecandan içi kıpır kıpırdı. Hani küçücük bir çocuğa en çok istediği şeyi aldığınız vakit o suratında ki ve içinde ki heyecan çarpar ya gözler önüne, işte ondada aynı heyecan vardı. Hem nasıl olmasın ki? Kaç sene önce tuttuğu 'Aşk orucu'nu bozmaya başlıyordu. -Kendisi öyle düşünüyor, öyle yaşıyordu en azından.- Öğlen saat 13.00'da görüşeceklerdi. Tekrardan sevdiği kadın ona gece konuşurlarken ''Erken yat uyu. Uykusuz kalıp, yorgun olma sakın yarın.'' demişti. Bizimkinin umurunda değil tabii. Ama yine sevdiği kadını kırmamak için ''Tamam, merak etme sen'' demişti. Hayatında ilk defa gece erken girmişti yatağına. Uyuyacaktı. Çünkü sevdiği kadın öyle demişti ona. O da tamam demişti. Ne yapıp etse de olmamıştı ama. Vücudu alışmıştı bir kere sabah vakitlerinde uyumaya. Yatağından kalkıp balkona, sigara içmeye çıktı. Gökyüzüne bakıyordu sürekli. Yüzü gülüyordu. İçi sıcacıktı. Belkide uzun zamandan sonra gerçekten de gülüyordu, mutluydu. Bir an sigarasını kül tablasına bırakıp acele bir şekilde telefonunu almaya gitti odasına. Sevdiği kadına mesaj atmıştı. ''Özür dilerim. Uyumaya çalıştım ama olmadı. Merak etme, ben senin yanında yorgun olmam. '' Böyle bir mesajı ona attığı için mutluydu. Çünkü sevdiği kadına uyuyacağını söylemiş ama uyuyamamıştı. Sanki ona yalan söylemişçesine durumu izah etme gereği duyduğu için atmıştı o mesajı. İçi içine sığmıyordu. Bir an önce günün aydınlanmasını ve hazırlanıp sevdiği kadınla buluşmayı istiyordu. Saat 04.00 yatağına tekrar girip belki bundan önce defalarca baktığı telefonundan alarmı bir kez daha kontrol etti. Sabah saat 11.00'a kurmuştu alarmı. Planını, hareketlerini ona göre ayarlamıştı. 11.00'da kalkıp elini yüzünü yıkayacaktı. Duşu akşamından aldığı için tekrardan öyle bir derdi yoktu. Üzerini giyinip evinin hemen karşısındaki otobüse binip aktarma istasyonu olan metro durağına gidecekti. Metroya da binip 7 durak daha gidecekti ve sevdiği kadınla görüşecekti. Planı aynı bu şekildeydi. Alarmın çalmasına daha 2-3 dakika varken uyanmıştı kendisi. Büyük başarıydı kendisi için bu durum. Hemen alarmı çalmadan kendi eliyle kapattı ve telefonundan Wi-fi'yi açtı. Sevdiği kadından mesaj gelmişti. ''Senin şu uyku problemini düzeltmemiz lazım, olmaz böyle. Ben uyandım. Kahvemi içiyorum şu anda. Bana daha yakın olduğu için görüşeceğimiz yer birazdan da hazırlanıp çıkacağım.'' ''Senin şu uyku problemini düzeltmemiz lazım.'' En çok, en çok bu mesajı beğenmişti okuduğuna. Sevdiği kadın onun bu olumsuz durumunu düzeltecekti. Hemen cevap yazdı ''Günaaaaydın! ben de şimdi uyandım. Az da olsa uyudum yine bak ve kendimi harika hissediyorum. Ben de şimdi üzerimi giyinip çıkacağım. Otobüse binip metro durağına gideceğim. Oradan da metroya binip geleceğim.'' telefonu yatağına atarak doğruca elini yüzünü yıkamaya gitti.Tuvaletteki aynada gülen yüzüne bakıp ''Hadi inşaAllah!'' dedi kendine. Odasına geldiğinde tekrardan bu yaşına kadar gelmiş olmasına rağmen kot pantolonu giymeyi pek sevmezdi. Hep eşofman altı ya da pijama altı giyinir öyle çıkardı dışarı, öyle giderdi okula. Bir an düşündü. Acaba yine eşofman altı giyinip öyle mi gitsem, diye. Ama giyinmedi. En son memleketten geri dönünce evine annesi yıkayıp ütülemişti bir güzel kot pantolonunu. Çünkü o giymediği için hep köşede kalıyordu. Giyinse bile hiç yıkamazdı. Sevmiyordu kot pantolon giyinmeyi işte. Üzerini çıkartıp geçirmişti ayaklarından yukarı kot pantolonunu. Kemerini en sondan bir önceki deliğe taktı. Sonra da kazağını giyindi. Aslında hava güneşliydi. Ama akşama doğru esen soğuk rüzgardan ötürü kazağını giyinip üzerine de mavi ceketini giyindi. Cüzdanını arka göt cebine koydu. Sigarasını ve kulaklığını da sol cebine. Telefonu eline alıp sevdiği kadına ''Ben hazırlandım. Çıkıyorum şimdi de.'' diye mesaj attı. ''Tamam, ben de hazırlandım çıkıyorum şimdi.''diye de mesaj geldi sevdiği kadından. Son bir kontrollerini yaptıktan sonra evdeki çöpleri alıp çıktı evden. Otobüse bindi ve aktarma durağı olan metro istasyonuna gelmişti. Telefonunu çıkarıp sevdiği kadına mesaj atacakken tam ''Ben geldim. Şansım varmış otobüs hemen geldi. Sen acele etme. Ben köşede büfede oturup çay ile sigaramı içer seni beklerim'' mesajını gördü. Kötü bir şey yoktu aslında bunda. Sadece sevdiği kadın ondan önce varmıştı. Nefesi kesilmişti. Sanki sokaktaki insanlar onun üzerine yürüyormuş gibi hissetti. Güç bela ''Ben.. özür dilerim. Seni bekletmek istememiştim. Metroya binip geleceğim hemen ben de. Çok özür dilerim!'' diye mesaj attı sevdiği kadına. Sonra telefonu cebine koydu ve sol cebinde ki sigara paketinden bir dal sigara çıkartıp yaktı. Kaldırıma çöküp sevdiği kadını bekletme durumunu sindiremiyordu kendisine. Telefonu çaldı. Sevdiği kadındı arayan. 2-3 kez çaldıktan sonra açabildi anca ve konuştu. ''Ya şapşal! niye özür diliyorsun? -sevdiği kadın gülüyordu bunu söylerken.- Sen geç kalmadın ki. Ben erken geldim sadece. Şimdide büfeye geçtim çayımı söyleyip sigaramı içeceğim. Sen de dikkatlice gel, tamam mı? Bekliyorum ben seni.'' demişti sevdiği kadın. Sevdiği kadının sesini duyunca az önceki modundan bir an çıkıp kendine gelmişti tekrar. Elinden sigarasını atıp doğru metroya yol aldı. -Gerçekten de böyle olmaz mı? Hayatımız bok yolunda giderken, kendimizi kapkaranlık bedenlerimizde hapsederken; sevdiğimiz, değer verdiğimiz kişi/kişilerin seslerini duyunca yahut bir mesajını okuyunca içten, geçmez mi her şey? Tam olmasa bile biraz?- Sevdiği kadın ile buluşmasına son 3 durak kalmıştı. O kalan 3 durak boyunca neler neler düşündü. Metro kapısının camından, kendi yansımasının önünden neler neler geçti gitti. Bir an sanki kendisini formatlanmış şekilde hissetti. Sevdiği kadınla buluşacaktı. Tamam, heyecan vardı elbette ama bu sefer ki heyecan çok başkaydı. Korku ile karışmıştı bu sefer... metrodan inip merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Sanki sırtına 10 kişi binmiş de öylesi ağır çıkıyordu basamakları. Sevdiği kadını aradı. ''Neredesin? Ben geldim. Şu an tam da metronun çıkışındayım.'' dedi. ''Ben de hemen onun yanında ki büf.... gördüm gördüm.'' Telefonu kulağından ayırmayıp kafasını çevirdiğinde sevdiği kadını görmüştü. Ona doğru gülerek adım atıyordu. Gülüşü çok güzeldi. Gülüşü bambaşkaydı. Allah'ım tam da şu an alsan canımı olur. Gördüm ben. Yaşamış da sayıyorum. Al canımı. Telefonunu kapatıp cebine koydu. Sevdiği kadın sadece bir adım mesafe uzağında, karşısında duruyordu. ''Merhabaa!'' diyebilmişti çaresizce. ''Hoş geldin!'' diye de karşılık aldı, sevdiği kadından. Sarılmayı düşünmüştü. Sarılmayı da çok severdi. Kirletilmiş onca güzel duygular arasından sarılmayı kendine hapsediyordu. Bari 'sarılmak' eylemini, duygusunu kirletmeyin diye çabalıyordu. Sarılamadı. Hem zaten daha ilk defa görüşüyorlardı. Neyin sarılmasıydı bu? Aralarında bir ilişkinin ya da benzeri bir durumun olmadığının da farkındaydı. Yine her zamanki gibi sadece kendisi yaşıyordu tüm duygu ve hisleri. Sevdiği kadınla yola koyuldular. Planlarını önceden yapmışlardı zaten: İlk olarak kahve içeceklerdi. Sonra da kitapçıya gidip ellerinde ki kitap listelerinden kitaplarını alacaklardı. Sonra da birlikte yemek yiyeceklerdi ve her ne kadar bitmesini istemese de ayrılacaklardı gün ışığının usul usul kaybolduğu vakit gelince. -Kusura bakma dostum. ''Ayrılmak'' kelimesini kullanmamalıydım. Ama.. kusura bakma işte.- Bir kafeye geçip oturdular. Kendilerini tanıttılar önce. Ama tam anlamıyla değil. Özetle bile değil. Üstünkörü. ''Gülüşün. Gülüşün çok güzel!'' bunu deyivermişti. ''Ne?'' diye sordu sevdiği kadın. ''Hiiiç. Ne oldu? Ben bir şey demedim ki. Tatlı da yer miyiz?'' ''-Gülüyordu sevdiği kadın- yemeyelim, kalkalım da kitaplara bakalım hadi.'' demişti. Kalkıp kitapçıya doğru yürüdüler. Epey yürüdüler hemde. Yürüdükleri yol boyunca sevdiği kadın hemen yanındaydı. Yan tarafında onunla birlikte yürüyordu. Rüzgar saçlarına vurup dağıttığı zaman bazen bilerek az arkasında kalıp hem saçlarının kokusunu hissetmek hemde sevdiği kadının kokusunu çekmek istiyordu içine. Sevdiği kadın bunun farkındaydı. Belki de değildi. Hep o konuşuyordu. Ve konuşurken de tek bir amacı vardı: Sevdiği kadını güldürmek. Gülüşünü görmek. Çok güzel gülüyordu çünkü. Ama içinden de sanki sevdiği kadını sıkıyormuş gibi hissediyordu. Sanki onu zorla konuşturuyormuş gibi hissediyordu. Ne kadar kötü bir şey ikilem arasında kalmak...Gelmişlerdi kitapçıya. İçeriye girer girmez bir anda sevdiği kadını unuttu. Doğruca en kolay ulaşılabilir kitapların yanına gidip sayfaları çevirerek kitap kokusunu çekti içine. Kitap kokusunu seviyordu çünkü. Sonra aklı başına gelip sevdiği kadının yanına gitti tekrar ve listelerindeki kitaplara bakmaya koyuldular. Sevdiği kadın eline alıp incelediği kitaplara bakıyordu. Uzaklaşmıştı sevdiği kadından. Elini çenesinin altına koyup sevdiği kadına bakıyordu. Bakmıyordu, hayır. İzliyordu onu. Kitapların sayfalarını çevirmesinden; elleriyle kitaplara dokunmasından ve yüzündeki mimiklere kadar her şey, her şeyiyle izliyordu sevdiği kadını. Bir an ona baktı ve gülümsedi. Sevdiği kadının ona bakarak gülümseyişini görünce ''Allah'ım tam da şu an ölebilirim, gerçekten'' dedi içinden. Ne kadar güzel bir gülüşü var Yarabbim! Sevdiği kadının yanına gidip iyice sokuldu ona. Kafasını saçlarına götürmüştü. Sevdiği kadının kokusunu olabildiğince içine çekti. Resmen huzurdu bu işte. Kitaplarını alıp çıkmışlardı kitapçıdan ve hemen yanında ki köfteciye oturdular yemek yemek için. İkisi de çok acıkmıştı. Sevdiği kadın ekmek yemiyordu. Zorla ekmek yedirdi. Yoğurt da yemiyordu. Onu da zorla yedirdi. Kendi tabağındakileri ve midesinin açlığını bırakıp sevdiği kadını karşısında yemek yerken izliyordu. Dudakları küçücüktü. Ağzında ki lokmayı yavaş yavaş çiğniyordu. Allah'ım ne kadar güzel! Tam şu an alabilirsin canımı, gerçekten. ''Ne bakıyorsun bana, yesene yemeğini -gülüyordu bunu söylerken sevdiği kadın-'' ''Yiyorum yiyorum. Bak.'' Evet, artık gün ışığı iyice azalmıştı. Ve hiç istemediği ayrılık vakti yaklaşıyordu. Bunun farkındaydı. İçten içe sinirleniyordu. Sevdiği kadınla yürürken onun üşüdüğünü farketti. Hemen ceketini çıkarıp sardı belinden sevdiği kadını. Yan yana yürüyorlardı yine. Sevdiği kadının elini tutmak istiyordu. Ama korkuyordu. Neyden korktuğunu da bilmiyordu ama korkuyordu işte. En sonunda ''Ellerim üşüdü, elini tutabilir miyim?'' dedi, sevdiği kadına. Hiçbir şey söylemeden verdi o güzel ellerini. Elleri birbirlerine kenetlenince sanki hep o kaybolan parçası gelip oturmuştu. Allah'ım şimdi ölebilirim, gerçekten! Otobüs durağına gelmişlerdi. Sevdiği kadın, bir sonraki otobüse binmeyi istedi. Mutlu oldu. Çünkü az da olsa yine yanında olacaktı sevdiği kadın. Ceketi çıkarıp vermişti. Yanağından öpüp ''Hoşça kal'' dedi, sevdiği kadın ve otobüse binip gitti. Yarım saat daha o otobüs durağında kalmıştı kendisi. Gidemedi bir türlü. Ya da gitmek istemedi. Rüzgar iyice sert esmeye başlamıştı. Üşüyordu. Ama ceketi giyinmedi. Çünkü sevdiği kadının kokusu sinmişti ona. Burnuna götürüp kokluyordu, içine çekiyordu. Allah'ım şimdi ölebilirim, gerçekten!
Eve geleli bir saat olmuştu. Telefonundan tekrar Wi-fi'ye bağlandı. Sevdiği kadından mesaj gelmişti: ''Ayrılalım. Yapamam ben. Her şey için teşekkür ederim ama olmaz. Özür dilerim.''
3 notes
·
View notes
Note
Melissa eski sevgilim sürekli yani 2-3 ayda bir kendini hatırlatmaya çalışıyor ailesinde olan kişilere yazdırıyor en yakın arkadaşına yazdırıyor bizzat kendi yazıyor engelle engelle bir bitmediler yine arkadaşı yazdı beni umursamayan kişi beni merak edip mesaj atma gereği duymuş sence bu inanılacak bir şey mi ki farklı numaradan yazdı başta tanımadım sonra kendini tanıtınca hayatımda birinin olduğunu ve artık yüzsüz müsünüz siz deyip engelledim kurtulamıyorum bir türlü yA
Anne, babasına ulaş ve oğlunuz beni rahatsız ediyor şikayetçi olucam eğer bunu kesmezse oğlunuza sahip olun temalı bir mesaj yolla bence
0 notes
Text
merhaba!
en son 21 ağustos günü gelmişim. bugün 10 nisan.
galiba buraya uğramam.
biz, bxb dediğim şahısla sevgili olmuştuk. 6 ay olmamıza 1 gün kala ayrıldık. 16 kasım günü bitti her şey.
hadi biraz derdimi dökeyim buraya, o kadar hasta bir bünyem vardı ki! buraya yazmamışım bile utancımdan. e hadi adı gxy olsun. benden küçük biriydi. ne hissettiğimi hala anlayamıyorum o dönem. bxb ile sevgiliyken aklıma takılıyordu. ama onu sevmiyordum. ondan korkuyordum hatta. onu görmekten..
haliyle, insanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş, çocuğu daha çok görmeye başladım. bxb ile sevgili olduğumuz gün: o günün sabahı ona her şeyi kağıda döküp vermiştim. o günün akşamı bxb ile çıkmıştık.
bu şey böyle devam etti. ama zorlanıyordum, neden korkuyordum bilmiyordum ama korkuyordum ondan. ilerledi bu şey, okul açıldı kafayı yiyecek duruma geldim. bxb dedi ki git konuş. gavatlıkta çığır açtı.
tabii bu sürede olaylar vardı, mesela ağustos ortasında açtığım bir instagram sayfasında resmen gxy ile dertleşiyordum. bxb bilmiyordu. çocuk biliyordu. ağustos sonunda mesaj atmıştı. engellemişti sonra.
okulun ilk haftasının son günü, bir caddede karşılaştım gxy ile. o cadde sıradan değildi elbette. hem benim en sevdiğim yerdi -hala öyle- hem de sayfanın adı oydu. hem de çocuk da orada yaşıyordu ama bu korkutuyordu beni. gelmeyeceğinden emin olduğum bir taraftaydım. ama geçmişti önümden.
her şey o gün kötü oldu. bxb bunu bilmedi o zaman. konuş dedi.
konuştum çocukla. tamam dedim, rahatım.
ama rahat değildim. mektubu verdikten sonra rahat edemediğim gibi, bu konuşmadan sonra da rahat olamamıştım. içimde bir şeyler vardı, panik, merak, stres, kaygı...
yazmayı bıraktım o sayfaya, caddeye de gitmedim: bu 4 hafta sürdü. dayanamadım.
bir süre her şey düzgün ilerledi. ben sayfaya yazdım. okumadı.
zannediyordum.
yorumları açık bıraktığım 1 post vardı sadece. oraya da çok sonra yorum yaptığım içindi.
başka hesaptan baktım, ne göreyim! çocuk yorumumu beğenmiş amk. ama beni engellediği için ben göremiyorum.
11 kasımdı, salıydı.
ona mesaj attım. sen yazdıklarımı mı okudun dedim. okudum dedi.
sonra, neden bunları yazıyorsun, sevgilin yok mu dedi. onu sevmediğimi, sadece sevgilimin bile beni anlamadığını, yalnızlıktan yazdığımı söyledim. anlamadı.
bunu bxb yine bilmedi.
15 kasım cuma, ben ağlarken, derslerden dolayı, bxb beni tek bıraktı. o gün soğuduk. ertesi gün cumartesi ayrıldık.
ama bilmiyordum ne yapacağımı.
size hep utançlarımı falan yazdım buraya, kaygılarım da vardı, bunlar daha da arttı o zaman. resmen yalnızdım. daha çok yazmaya başladım.
sonra.. gxy’yi sevdiğimi fark ettim. ama çok farklıydı. yani, fotoğraflarıyla yaşıyordum mesela, onu çok göremiyordum zaten. neyse.
yaklaşık 3 hafta sonra şunu öğrendim: onun sınıfında bir kıza anlatmış her şeyi, kız ortak arkadaşımızdı. anlatmış sayfayı falan. göt oldum gibi hissettim. olmuştum da zaten.
aralıkta, 6 aralıktı evet, benim sınıfımla gezim vardı okulda yoktum. en iyi arkadaşım başka sınıftaydı, çocukla konuşmuş. çocuk engeli kaldırıp sayfaya mesaj attı. sert konuşuyordu, küfür ediyordu ortaya, amk falan diyordu mesela.
onu sevdiğimi o gün söyledim.
size çocuğu da tanıtayım bari. aşk saçma geliyormuş beyefendiye. sanki istediğim şey aşk amk. bakmayın, orospu olsam dibimden ayrılmazdı. kendisi aşk saçma diyor ama kızlarla dip dibe. maşallah amk. sarılıyorlar falan sürekli. neyse mal işte.
tabii 11im, sınavlar da geliyor, e bir de üniversite sınavı var. içten içe kötü oluyordum, kaygılanıyordum bir de utanıyordum her şeye.
mesela insanların tek derdi soru çözmekti, ben ağlıyordum bir sik yapamıyordum. iğrenç bir his arkadaşlar. buna sonra da değineceğim.
aralık ortasında 1 kere daha yüz yüze konuştuk çünkü bir yanlış anlaşılmayı düzeltmeliydim. konuştuk.
arkadaşları var bunun 3 tane. erkek. adlarını bilmediğim için isim vermiştim onlara. sayfada. neyse işte, bunlar da pis pis gülüyor beni gülünce amına kodumun salakları. çocuk hariç herkes ilgileniyor olayla neredeyse. sonra, 31 aralıkta, o caddeye giden otobüste karşılaştık. elbette bir şey olmadı. o gün yılbaşı, kutlamam lazım çocuğun. yazdım dedim ki bugün için özür dilerim mutlu yıllar. “sanada” dedi. da ayrı amk salağı diyemedim. neden dedi. söyledim. “farketmedim” dedi. LAN AYRI AMK diyemedim. tamam dedim. ulan geri zekalı gözümün içine baktın. mal ya. ama çok tatlı....
neyse, böyle geçti zaman, birkaç kere daha yazdım ben ama bir şey olmadı.
şubatta çok kötü olmaya başladım. rehberlikle konuştum. sever beni hala ben de severim çok. ailemle konuştu yardım almam için. ailem istemedi. hala istemiyorlar. neyse dediğim gibi sonra.
asıl olaya gelelim. 3 mart olayı.
şöyle, biraz öncesi:
bu çocuk ve birkaç arkadaşı o caddede oturuyor ya, ben de haftada 2 ya da 3 gün gidiyorum oraya. dolayısıyla aynı otobüse biniyoruz. benim de bir arkadaşım var o otobüse binen. onunla biniyorum ben. benim binmediğim bir gün, arkadaşı ona “kız 2 saattir seni kesiyor görmüyor musun” falan demiş. sana ne orospu evladı.
neyse ben anladım iyice battığımı. ama ondan başka yolum yoktu işte.
böyle geçti zaman. 3 mart’a kadar.
3 martta iyice göze battım ama istemeden olmuştu. şöyle ki rehberlik bunun sınıfıyla aynı katta. ve onun sınıfından birkaç kişiyle işimiz vardı hocayla birlikte. hoca topladı hepimizi kapıya. çok yakınımdan geçti. sıçtım dedim. sonraki teneffüs de o en yakın arkadaşımla rehberliğin önündeydik. yine sınıftan çıktı karşılaştık. sıçıyordum arkadaşlar.
içim içimi yedi.
mesaj attım.
özür diledim yine. bugün için, aslında her gün için dedim. neden dedi.
sana rezil oluyorum dedim. evet dedi. ne yapacağımı bilmiyorum dedim. resmen ondan yardım istiyordum. her şeye takarak bir yere gelemezsin dedi. istemeden takıyorum diyemedim. kafanı dağıtacak bir şey yap, boş durdukça daha çok sarıyorsun kendine dedi. sana rezil olmuyor muyum dedim.
oluyorsun dedi. anladım artık, kimsem yoktu, batıyordum.
bıraktım caddeye gitmeyi, hala gitmiyorum.
şunu söylemeyi unuttum: hani sayfaya yazıyordum ya, o işi iyice azalttım şubatta bir deftere başladım. şu an 170′e yakın sayfa var. oraya yazıyorum resmen şizofren gibi. neysee.
resim yapıyorum bazen, yaptım yine astık hocayla.
bu resim asılmadan önceki gün, yazdığım kalem kaybolduğu için sayfaya yazmak zorunda kalmıştım galiba. onu yakın arkadaşlarıma ekleyip story olarak attım çünkü 2-3 kişi bakıyordu hikayelerime, postlar zaten ortadaydı. gizledim onları da. 6 parça attım. bakmadı. öne çıkardım.
resmi astım, o gün kalemim kayıptı hatırlıyorum, yine sayfaya yazmıştım. baktım bakıyor hikayelere. bazen öne çıkarılmışlara, bazense direkt 1 gün geçmemişken bakıyordu.
ama bu beni tedirgin ediyordu. sonuçta ona rezil olduğumu söylemişti, o zaman neden bakıyordu oraya? birkaç şey yazdım yine hikayelere, sana rezil oluyorsam git o zaman dedim.
ertesi gün baktım engellemiş. ama hikayelere bakmamıştı.
bunun sebebini sonra öğrendim. bxb salağı çocukla konuşmuş. bu arada onunla arkadaşız. ama çocuğa demiş ki kız umutlanıyor acaba diyor.
ulan bak amına koyduğumun salağı, acaba olmamın sebebi dalga geçiyor olabilmesiydi diyemedim. engelimle kaldım. çocuk bilmiyor gerçeği. umut kim ben kim. umut vermemek için sikmediği kaldı çocuğun. aşağılandım, küfür bile yemişimdir amk. neyse.
ben bunu sonra öğrendim dediğim gibi. şu an arada sayfaya yazıyorum okuyor mu sanmıyorum.
tabii bir de en yakın arkadaşım gidip konuştu, yazdı yani ona. çünkü engeli kaldırdı sandık amk. sikesim geldi çocuğu.
orada film koptu. çocuk saydırdı.
sonra hani 3 arkadaşı var demiştim.
bunların 2si yazdı bize peş peşe.
ilk gelen bana karşı iyiydi. durumunu anladım falan dedi. bu arada, onlara verdiğim isimleri biliyordu. ama sayfayı bilmiyorlarmış sordum öyle dedi. e amcık sayfayı bilmiyorsan bunu nasıl biliyorsun. neyse işte..
2.si saydı sövdü amına kodumun salağı, engelledim zaten.
ilkinin dediğine göre, gxy okul açılınca benimle konuşacaktı. okul kapandı amına koyim.
neyse bu da son olaydı.
ama 3 gün önce wpden yazdım gxy’ye. nasıl olduğunu merak ettim. kötü olmasından korktum.
işte böyle arkadaşlar.... okuyan varsa tabii.
0 notes
Text
13 Şubat Çarşamba 2019
15.23
Pazartesi günü istanbuldan döndük 4-5 gündür oradaydık. esrayla brilikte.
annemle hala görüşmedim 2 gün oldu. evde oturuyorum bomboş. yine kendimi boşa aldım.
istanbul nasıldı?
doğru düzgün gezemedik hep esranın istediği yerlere gittik. nişantaşında bomboş 1 gün geçirdik mesela. cihangir ve perayı gezmek güzeldi. sadece 2 müzeye gideibldik. pera ve istanbul modern sanat müzeleri. geceleri geç yatıp sabahları uyanamadık
ha asıl gidiş maceramızı anlatayım. sabah belko ile havalimanına geçecektik ama evden geç çıktık üstüne o gün normal trafikten daha yoğun bir yol durumu olduğu için servisi kaçırdık. taksiyle devam ettik.
havalimanına gayet iyi bir saatte ulaştık ancak esra hemen kapıdan geçmek istemediği için terasta bikaç sigara içmesini bekledim. esra acayip oyalanıyor zaten her yerde. kızın çişini yapıp çıkması bile bakın abartmıyorum 5-10 dakika arası sürüyor. büyük tuvaleti yaklaşık 30 dakika. neyse
saat yaklaşınca ikinci kontrolden geçip kapımıza gidecektik ve güvenlik kontrolünde benim tokam ya da botum öttüğü için soyunup birkaç kere geçmek zorunda kaldım. burda bitmesini umarken el bagajımdaki manikür setinin makasına taktılar ve bavulu açıp onu çıkartmamı istediler. lanet olsun. tüm bunları atlattıktan sonra 116 numaralı gate’in kapısı açılmadı panik halinde geri döndük görevli bulmak için vs. derkennn kapıdan geçtiğimizde uçak kapatılmıştı. hahaahahha. bavullarımız çoktan uçakta, biz camdan baıyoruz uçağa. panik halinde birilerine ulaşmaya çalışıyoruz telefonda sonra israilli 3 kişi daha geldi onlarla aynı durumdaydık. yolcu gitmezse bagaj da gitmez kuralı gereği bagajlarımızı uçaktan çıkartacaklarını söylediler. uçak 450 yolculu bu arada. neyse o gün şansımıza denk geldi ki bir sonraki uçuşa bedava bilet verdiler bize. vermeselerdi gidemiyorduk yani.
pekiii uçaktan indik dertler bitti mi? havataşla taksime ulaştıktan sonra uzun süre taksi aradık benim 2 bavulum vardı ve ölüyrdum taşırken. sonunda bindiğimiz taksi de bizi yarı yolda indirdi. hahaahahaha. o hayvan gibi bavullarla, iğne atsan düşmeyecek kalabalıkta otele gitmeye çalıştık. ben tabi isyanlardayım. tesadüfen bi esnaf abi bize çay ikram etti ayakta sokak kenarında onları içerken lafladık keyiflendim biraz. biz gidene kadar saat akşama yaklaştığı için o gün hiçbir yeri gezemedik gece akaretlere gitmek dışında.
Daha önce letroll’den bahsetmiş miydim hatırlamıyorum, olayı anlatmadan önce kısaca kim olduğuna değineyim. internette bir chat sitesi üzerinden iletişim kurmaya başladığımız, tahminen benden 10-12 yaş büyük bir adam. hoşlanmıştım ben ondan, sonra geçti o hoşlantım falan filan derken yine de onunla tek gecelik bir şey yaşama planımız vardı, çünkü bana çekici geliyordu herif. neyse bir gece “yine” esrayı kırmamak için dorock xl diye bir mekandaki partiye katıldık. sadece esra ve ben varız. ortam bana hiç hitap etmezken esra delice eğlendiğini söylüyor. şimdi tarif ediyorum size ortamı, bangır bangır müzik, sıcak, sıkışık, ayakta dans etmeye çalışıyorsunuz. neyse ama sorun çıkmasın diye ayak uydurup dans ettim ben de. bi ara kenarda yere oturdum esra çantasını bana verip dans etmeye devam etti, orada bir adamla muhabbet kurduk vs. oturmadan önce dans ederken de 2 çocukla kesiştim birisi tanıştı benimle ama çok da umrumda olmadığı için kaybettim bi daha da bulmadım. hoş çocuktu. istanbul bu açıdan egomu biraz tatmin etti, hiç duymadığım kadar iltifat aldım hiç beğenilmediğim kadar beğenildim. yalan, sahte ya da değil. tanımadığım insanlar tarafından böyle şeyler duymak mutlu etti beni.
esra yorulduktan sonra aşağıya inip oturmaya karar verdik. letrollü arayacaktım ben de, o gelip tanışacaktı, sonra esrayı odaya bırakıp biz gece takılmaya devam edecektik. vestiyer sırasında esra iki kişiyle tanıştı bizim yaşımızda iki çocuk, güler yüzlü ve eğlencelilerdi. arakdaşımın flörtü gelecek benimle oturur musunuz demiş onlar da kabul etmişler. 4ümüz indik letroll de kapıya geldi. adam sokapın bağında beklediği içeri meyletmediği için çağırmak da aklıma gelmedi açıkcası o an. bu arada o gelmeden önce esra sövüyo sayıyo gelmesin bilmem ne dalga geçiyolar. zaten esra günlerdir onun suratına maruz kalmak istemiyorum falan diyordu. ben de akıl edemedim çağırmadım adamı içeri. benim mallığımdan kaynaklı sıkıntı oldu orda. ben esrayı diğer çocuklara emanet edip letrolle çıkış yaptım. ama çocukları gözüm tutmasa ve esra sıkılıyo olsa asla yapmazdım bunu. neyse
letrollün boyu kısaydı, kafası da vücuduna göre kocaman gibi geldi bana. sanırım hayal kırıklığına uğradım ilk gördüğüm anda bilmiyorum. adamın anlattığı bütün karizması o kadar kız kaldırmaları sevişmeleri 0′landı gözümde. kendime de bir güven geldi heralde çok kasılmadım en azından. açım dedim önce bana bi çorbacı bulduk sonra uzun uzun yürüdük. güvenmediğimi söyledim, tamam biraz daha vakit geçirelim güvenirsin dedi. tabiiki güvenmeyecektim. sahile indik bankta oturduk lafladık biraz. güvenmem için soyadını soruyordum ama gizliyordu hep, kimliğini çıkartıp gösterdi hahahaha. bulamazsın internette dedi, harbiden de bulamadım. içime sinmediği için uzun uzun yürüdük, istiyosan git dedim kaç kere, seninle gelmeyeceğim yatmak istemiyorum dedim. bi süre bunları konuştuk ikna etmeye çalıştı beni ama edemeyeceğini anlayınca ara sokaklardan birine dalıp müzik çalan bi mekanda oturmaya başladık. 90′lar türkçe melankolik şarkılar çalıyordu arada eşlik ediyoruz bira içiyoruz falan. eski karısı ve sevgilisinin fotoğraflarını gösterdi zaten birbirimizi duyamadığımız için çok muhabbet etmedik. ara ara esra gel burası çok eğlenceli vs diye mesaj atıyordu ben de cevap veriyordum ama gitmek istemediğim için gitmedim
sonra sıkıldım kalkıp biraz daha yürümek istediğim sırada esra yine yazdı herkes gidiyo nerdesiniz diye tamam geliyoruz şimdi dedim. napıyosanız yapın amk yazdı bana. bu mesajdan 6 dakika sonra onun olduğu mekanın önündeydim. aradım geldim nerdesin diye bana bağırmaya başladı sen ne hadle o adamı getirirsin bilmem ne car car carlıyor. neye uğradığımı şaşırdım. o sırada onunla takılan çocuklardan biri indi dedim esrayı yalnız mı bıraktınız? esra çok mu sıkıldı esranın takıldığı 7-10 kişilik bir grup vardı pnlar önce indiler herkese tek tek sordum esrayı yalnız mı bıraktınız esra çok mu sıkıldı? herkes esranın çok eğlendiğini kimsenin onu yalnız bırakmadığını söylüyodu. o sırada letrollü gönderdim batuyla esra indi esra hala bana bağırıyor. ve şu atkımı üstüne o herifin kokusu sinmiştim elin adamıyla çıktın gittin beni yalnız bıraktın diye. orda kayışlar koptu bende. amımın bekçisi misinden girdim nerelere gittim tam bilmiyorum ama esra herkesle kavgalı olmanın bir sebebi var diye çıktım. baya ağır laflar ettim yani. sokakta bağrış çağrış oluyo tabi bunlar. batu ve hasan bizi ayırmaya çalışıyo biri beni biri onu uzaklaştırdı. onlar bizi odaya bırakırken beni bırakmayın öldürür beni bu falan da demişim. ama gerçekten korkuyordum yani çünkü esranın zaten sorunlu birisi olduğunu biliyor herkes. sevmediği insanların ciddi ciddi ölmesini, tartıştığı insanlara kamyon çarpmasını isteyen ve bunu şaka değil gerçekten isteyen biri olduğunu biliyorum.
tabi ben ağır laflarla gidince koptu her şey odada tartışmaya devam ettik bana git akıl hastanesine yat o zaman falan dedi. çünkü ben her söylediğim lafı karşı tarafın söylediği her şeyi hatırlamıyorum aklımda tutamıyorum ağzımdan ne çıktığını sürekli ölçemiyorum demiştim. neyse ağlamaya başladım ben baya kalk dışarı çıkalım dedi mal gibi çıktım sabah 6-7ye kadar sahile yakın bi kafede oturduk. burada tartışılacak bir şey yok çatışma yok ettiğin laflardan tanıdım seni falan dedi. aşırı sorumsuz olduğumu söyledi her konuda vs vs
neyse sonraki günler bi şey olmamış gibi gezdik ikimizin de pek umrunda değil sanırım. benim değil yani. şurda birkaç aya mezun olup gidecek o da öyle düşünüyordur.
böyle değişik tuhaf 4-5 gündü.
birgün istanbula tekrar gideceğim bu sefer istediğim gibi gezeceğim. ha bir de vapurla karşıya geçmeyi çok sevdim. hep belime sarılan biri olmasını hayal ettim ve hep gülümsedim
0 notes