#1 Yaşından
Explore tagged Tumblr posts
Text
Pekala bu tatilde 2 şey öğrendim
1- nasıl yeşil zeytin salatası yapılır
2- 65 yaşından önce ölmem lazım
49 notes
·
View notes
Text
"BU CUMA DUÂ'MIZ BU SAPIKLARIN BELÂSINI BULMASI İÇİN OLSUN İNŞALLAH"
PEDOFİLİ DEYİP GEÇMEYİN!
Siirt'te 14 ve 15 yaşındaki kızlarına tecavüz eden ve 'ben senin babanım bunlar normal diyen bir baba.
Diyarbakır'da 9 yaşındaki kızına 1 ay boyunca tecavüz eden başka bir baba.
Antalya'da 4.5 yaşındaki kızına 1.5 yıl boyunca tecavüz eden, baba. Yine
Antalya'da kızına 14 yaşından 20 yaşına kadar tecavüz eden ve 3 çocuğu olan, baba.
Sinop'ta 11 yaşındaki kızına tecavüz eden ve iki çocuğu olan, başka bir baba.
Samsun'da 14 yaşındaki kızına tecavüz edip bir çocuğu olan, yine bir baba.
Aydın'da 14 yaşındaki kızına tecavüz edip bir çocuğu olan, bir baba.
Edirne'de 13 yaşındaki kızına tecavüz eden ve kızının doğurduğu çocuğa da daha sonra tecavüz eden, başka bir baba.
Bolu'da 16 yaşındaki kızına tecavüz eden, baba.
Antalya'da 13 ve 16 yaşındaki öz kızlarına tecavüz eden, bir baba.
Şanlıurfa'da kızına tecavüz eden savunmasında 'kızım zaten hayat kadınıydı' diyen, bir baba.
Kızına tecavüz eden 'babaya Neden yaptın' sorusuna 'bir yemek yapıldığı zaman tadına ilk siz bakmazmısınız?' diye cevap veren, başka bir baba. Ve bu şekilde sürüp giden babalar zinciri..
Ve bu nedenle bu haysiyetsiz sapıklara pedofoli kelimesini kullanmamalıyız. Çünkü pedofoli için hastalık deyip cezalarda indirime gidiliyor, ertelenmeler oluyor, ya da bu insanları tedaviye gönderdikten bir müddet sonra davalar düşüyor.
Pedofili bütün bunlara tepkisiz kalan toplum hastalığıdır ne yazık ki. Biz ne zaman duyarlı bir toplum oluruz işte o zaman güneş yeniden doğacak. Unutmayın onlar kadar bizlerde kokuşuyor çürüyoruz...
124 notes
·
View notes
Note
sence başarmak isteyen her türlü başarır mı abi? Bir hayalim var herkes engel. Her şey engel. parasızlık engel. Bir işe girerim. Ama 18 yaşından küçüğüm diye en fazla 3000 ile 3500tl arası maaş veriyorlar. Resim kursuna gitmek istiyorum 2500tl o da aylık. Yani çok istiyorum? Ailemin parası olmadığından değil o parayı bi resim kursuna vermiyeceklerinden dolayı gidemiyorum. Sınava hazırlanıyorum bir yandanda. 1 senem var. Hem çalışım hemde sınavdan istediğim puanı alabilir miyim ki? Yani bazı yaşıtlarıma bakıyorum her şey daha ulaşılabilir onlara. Ama sorun yok ben savaşçıyım. Hallederim değil mi? Şimdi diyeceksin seninli dert mi. Değil. Ama hüngür hüngür ağlatmaya yetiyor. Bunlarıda sadece anonimden anlatabilirim. Hallederim değil mi tek başıma? Neyse içimi dökmek istedim sadece abi...
sana bir hikâye anlatayım. bir adam var. henüz üç buçuk yaşındayken, bir kurban kesimi sırasında halasının kocasının elindeki bıçağın kayarak gözüne saplanması sonucu sağ gözünü ömür boyu kaybediyor. dört buçuk yaşındayken, babası camide namaz kıldığı sırada gözünün önünde öldürülüyor. bu trajik olaydan sonra on iki yaşına kadar kekemeliğe tutuluyor. babasının ölümünden sonra çeşitli maddi manevi sorunlardan ötürü ortaokulu zar zor bitiriyor. ardından okulu tamamen bırakmak zorunda kalıyor. pamuk tarlalarında, patozlarda ırgatlık, inşaatçılık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarda kontrolörlük vs. yapmaya başlıyor. bütün bu hengamenin ortasında ortaokul terk olan bir çocuk idealleri uğruna tek başına kendini geliştirmek zorunda kalıyor ve layığıyla başarıyor. çünkü ilerleyen zamanlarda kitapları 40'ın üzerinde farklı dillere çevriliyor. 2017 yılında kitabı türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 100 romanı listesinde birinci sırada yer alıyor. öyle ki; bu çocuk büyüyünce türkiye'de nobel'e aday gösterilen ilk yazar oluyor. yetmiyor, dünyada en çok nobel'e aday gösterilen yazar oluyor. fakat ne yazık ki çeşitli siyasi, politik görüşlerinden ötürü alamıyor. ama bu da mühim değil çünkü seneler sonra bahsettiğim çocuktan etkilenen başka biri onun yerine nobel'i alıyor ve türkiye'ye nobel'i getiren ilk insan oluyor. fransa'da, brezilya'da, italya'da, danimarka'da, ispanya'da, amerika'da, isveç'te, yunanistan'da sayısız uluslararası ödül alıyor. fransa'da onur doktorasını alıyor. yetmiyor farklı farklı ülkelerden farklı farklı nişanlar alıyor hatta fransa'da fransa'nın en yüksek dereceli sivil nişanı olan "légion d'honneur" nişanını alıyor. bundan birkaç yıl önce izlemiş olduğum bir röportajında fransa parlamentosunun onu özel olarak bir söyleşi için parlamentolarına davet ettiğini fakat onun "ödül almaktan kendi kitaplarımı yazmaya vakit bulamıyorum" diyerek, bir bakıma da kitap yazmaya olan aşkını da dile getirerek, reddettiğini söylüyor. peki kim bu adam dersen? yaşar kemal. bak bütün bunlar idealleri uğruna kendini geliştirmek zorunda kalan ortaokul terk bir çocuk sayesinde oluyor. ortaokul terk bir çocuk. şimdi soruna gelirsek. tek başına hallederim değil mi? senin bir hayalin varsa ve sen buna bütün kalbinle inanmışsan, sen kendine engel olmadığın sürece kimse sana engel olamaz. sen başaramazsan bile, senin yol gösterdiklerin başarır ve o hayal elbet gerçekleşir. tıpkı nobel alamayan yaşar kemal'den etkilenen orhan pamuk'un yıllar sonra nobel'i alması gibi. anlaştık mı bakalım. :')
29 notes
·
View notes
Text
Anlatılmamış Hikayeler Part 1: Carl
Carl her gün yaptığı gibi erkenden uyandı ve 1 haftadır bitirmeye kıyamadığı ekmekten küçük bir parça aldı. Çayın yanında diz çöktü ve ekmeğini ıslattı, bu sayede yarı çıplak ayaklarından bile daha sert olan ekmeği yiyebildi. Carl fakir bir insandı, ayağında yırtık pırtık bir çarığı ve üstünde kirli kıyafetleri vardı. Artık orta yaşlarına gelmiş, yavaştan saçları dökülmeye başlamıştı. Bir deri bir kemik denecek kadar olmasa tüm gün güneşin altında tarla sürmekten zayıflamıştı ve biraz da kızarmıştı. Carl her sabah tarlaya çalışmaya giderdi. Evi biraz uzaktı ama bedavaya kaldığı için sorun etmiyordu, zaten sorun etse de kimsenin umrunda olmazdı. Bu ev şehre taşınan amcasından kalmıştı. Amcası bu evi depo olarak kullanıyordu ve içerisi dardı. Işığın içeriye girmesi için bir tanecik pencere olmasına karşın tahtalarla kapatılmıştı. Bunun nedeni Carl'ın gece yürüyen olması değildi. Yeni gelen pencere vergisini vermek istemeyen amcasının pencereleri kapamasıydı. Carl yemeğini bitirdi ve güçlükle ayağa kalktı. Sırtı çok ağrıyordu ama oturarak ekmek parası kazanılmazdı değil mi? Carl gıcırdayan kapısını açtı ve tarlanın yolunu tuttu.
Carl yürümeye devam etti ve tarlaya ulaştı. Diğer herkes çalışmaya yeni başlamış gibiydi. Carl bunu nereden mi anlamıştı? Kimse uflayıp puflamıyordu. Ayrıca onlara bekçilik yapan herif bağırıp çağırmıyordu, büyük ihtimalle onun da uykusu vardı. İlk başlarda işler rahat gider çünkü bekçi uyuklar, işçiler uyuklar, çoğunlukla herkes daha hava açmadan gelmenin işlevsiz ve saçma olduğu hakkında hemfikirdir. Bir zaman sonra bekçi uyuklayan işçilere bağırır ve derin uykuda olanlara birer tokat atar. Bu herkes için bir uyarı işaretidir ve çalışmaya koyulurlar. Nadiren çiftliğin sahibi gelir ve tüküre tüküre bir şeyler anlatır. Açıkçası Carl onun ne dediğini anlamaz çünkü farklı bir dilde konuşur. Galiba şehirde bu dil konuşuluyor, Carl emin değil ama çok umrunda da değil. Carl şehre yaklaşamaz bile, girmeyi ise rüyasında bile göremez. Aslında pek rüya da göremez, çoğunlukla yorgunluktan kendini yatağına atar ve ne zaman uyduğunu bile bilmeden uyanır. Kısaca carl şehre gidemez, iyi yanından bakarsak şehir hasreti de çekmez. Bu yaşına kadar şehire gitmeden yaşadıysa, bu yaşından sonrada yaşar. Carl çok düşünen biri değildir, düşünmeyi sevmez zaten. Düşünürsen soru sormak istersin, soru sorarsan bekçi sana "Ağzını çalıştırıcağına elini çalıştır hergele!" diye bağırır.
Carl her zaman ki gibi işine yapmaya devam eder. Büyük ihtimalle hayatının sonuna kadar yapacağı işi yapmaya devam eder. O gün şansızlığı tutar ve çiftiliğin sahibi gelir. Gene ne olduğu anlaşılmayan şeyler söyleyip bir sigara yakar. Garip bir şekilde bu gün işçilerle ilgili konuşuyorlar gibidir. Normalde işçiler yokmuş gibi davranırlar. Çiftliğin sahibi, ona kısaca patron derler, işçelere doğru bakar ve "Siz beş para etmez heriflerden hanginiz biraz para kazanmak ister?" diye sorar. İlk başta herkes afallar ama birkaç kişi el kaldırır.
-Güzel. El kaldıranlar gidip beni atların orada beklesin, eliniz değmişken onlara yemekte verin. Eğer bir atımın bile huysuzlandığını görürsem derinizi yüzüp eğer yaparım. Anladınız mı beni?!
Bu cevap bekleyen bir soru değildi, Patron işçilerin cevaplarıyla ilgilenmezdi. Onlar düşünceleri önem arz eden insanlar değillerdi. Carl bir anda bir şey fark etti, keşke daha erken fark etseydim diye içinden sövdü. Birkaç kişi el kaldırınca istemsizce elini kaldırmıştı. Şimdi vaz geçtiğini söylemek demek güzel bir dayaktı. Carl'ın bu gün dayak yiyesi yoktu, aslında onun hiç bir zaman dayak yiyesi yoktu. Carl istemeye istemeye 4 kişi ile birlikte atların olduğu ahıra gitti. Elinden geldiğince beslediler atları. O sırada içeriye Patron girdi. Herkesin sesi kesildi.
-Siz kuş beyinliler bu vericeğim görevin ne olduğunu anlamayabilirsiniz ama eksiksiz bir şekilde halledilmesini istiyorum. Bunun karşılığında hepinize 10 demir para vericem. Aranızda bölüşün, beni ilgilendirmez. Bu görev için gizli olmanız önemli, ayrıca şu kokuşuk kıyafetlerinizi de değiştireceksiniz. Bir yerlerden ucuza bulurum. Sizden yan köyün sakinleriymişsiniz gibi bizim köye saldırmanızı istiyorum. Sizi biraz hırpalıyacaz, yakalayıp sorguluyacaz ve kaçmışsınız gibi göstericez. Bundan sonra bir süre köye gelmeyin, geldiğinizi görürsem yemin olsun ki hepinizin kafasını kendi ellerimle keserim! Anlaşıldı mı?
Bu soru cevap bekliyordu anlaşılan, çünkü arkasını dönüp gitmemişti. "Anlaşıldı efendim" dedi herkes hep bir ağızdan. Kıyafetler alındı, plan hazırlandı. Biraz etraf yıkılacaktı ve askerler gelip biraz dayak atacaktı. Sonra sorgulanmak için herkes sırasıyla alınacak, herkes "Loockwood köyündenim. Siz piçler bizi kazıkladınız, bunu ödetmeye geldik." diyecek ve hapse girilecekti. En sonunda da Patron ile anlaşmış bir gardiyan herkesi çıkarıcak ve kaçacaklardı. Carl bu planın nedenini anlamamıştı ama 10 demir para için iki dayak yemeyi göze alırdı, canını bile verirdi 10 demir para için. Carl'ın canını verdikten sonra parayı kullanamayacağı aklına gelmedi, Carl düşünmeyi pek sevmezdi. Patron dinlenmeleri için o gün izin verdi. Bir şişe şarap ve biraz ekmek verdi. Dört adam aralarında paylaştılar. O gün Carl'ın en iyi günüydü, en son ne zaman şarap içtiğini bile hatırlamıyordu.
Akşam geldi çattı. Güneş battı ve dört adam planı uygulamak için köyün dışına çıktı. Kıyafetlerini değiştirdiler ve ellerine birer kör kılıç verildi. Bu kılıçlar yerine büyükçene bir sopa daha yararlı olurdu ama Carl ağzını açmadı, zaten dayak yiyeceklerdi bunu erkene çekmeye gerek yoktu. Dört adamda koşa koşa köye girdiler. Evlerin kapılarını kırıp ordaki insanlara demir çubuklarıyla vurmaya başladılar. Erkekleri öldürdüler, kadınların ırzına geçtiler, yiyebilecekleri ne varsa yediler. Belki de bu Carl'ın düşündüğünden daha da güzel olucaktı. Belki biraz sonra dayak yiyeceklerdi ama bunu o zaman düşünürdü, belki de düşünmezdi Carl düşünmeyi pek sevmezdi.
En sonunda askerler geldi. Ellerinde sivri mızraklar vardı. Adamlardan biri kendini role o kadar kaptırmıştı ki "Loockwood köyündenim. Siz piçler bizi kazıkladınız, bunu ödetmeye geldik!" diye bağırdı ve askerlerin üzerine koştu. Askerlerden birinin kafasına kör kılıcıyla vurdu ama karşılarında köylüler yoktu. Kılıç adamın kafasına sopa gibi çarptı ve sekti. Açık veren adama iki adet mızrak saplandı. Adam çığlık atmaya başladı ama artık çok geçti. Mızraklar göğsünden çıkarıldığı gibi adam öldü. Askerler kanlı mızraklarını Carl ve yanındakilere doğrulttular. Hepsi birden kaçmaya başladı. Askerlerin üzerinde ağır zırh yoktu ama mızraklar tabiki de ağırdı. Ormana kaçmayı başardılar. Askerler meşalelerle onları arıyordu. Carl bunun hayatının sonu olduğunu düşündü, demek ki düşünmesi için hayatının tehlikeye girmesi gerekiyordu. Üç adam saklanmaya karar verdiler ve tepenin üstünde duran bir ağacın arkasına sığınarak geceyi geçirdiler. Yarın sabah askerlerin onları bulacağı korkusuyla yerlerinden kıpırdamadılar, konuşmadılar, hatta nefesleri bile sessizleşti. Öğlene doğru içlerinden biri biraz daha uzaklaşmayı teklif etti ve kabul ettiler. Yavaş yavaş köyden uzaklaştılar. Akşam olunca ateş yaktılar ve vahşi hayvanlar onları bulmasın diye dua ettiler. Carl vahşi hayvan saldırısının mı askerlerin onları bulmasının mi daha korkunç olduğuna karar veremiyordu. Carl iki şey arasında kolay karar verebilen biri değildi, genelde ona söyleneni yapardı.
Yaşananların üzerinden 2 hafta geçti ve köye dönme kararı aldılar. Yavaşça köyün yolunu tuttular ve herkes orda dağıldı. Carl kendi evine döndü ve güzelce dinlendi. Yarını tarlanın yolunu tuttu. Bekçi Carl'ı görünce şaşkına döndü. Patrona haber vermesi için birine emir verdi. Patron çok kısa bir sürede tarlaya ulaştı ve bağırmaya başladı "Siz serseriler neden kaçtınız!? Ben size teslim olun demedim mi be aptallar!?" Carl afallamıştı, patronun öyle bir şey dediğini hatırlamıyorudu ama Carl hafızası güçlü veya tartışmalarda galip gelen biri değildi. Özür dilemekle yetindi. Patron sakinleşti ve diğerlerinin nerde olduğunu sordu, Carl cevapladı. Patron diğerlerini çağırıp ambara gelmesini söyledi. Carl denileni yaptı. Üç kişi ambarda patronu beklemeye koyuldular. En sonunda patron geldi ama ne yapıcaktı ki? Patronun arkasından beş tane asker gelmesi işleri ele vermeliydi, ki diğer iki adam için verdi, ama Carl pek parlak değildi. Diğer iki adam kaçmaya çalışınca Carl peşlerinden koştu. Bunu yapması için bir nedeni yoktu ama iki hafta ormanda kaldığı arkadaşları yapıyorsa bir sebebi olucağını varsayıyordu.
Carl arkadaşlarının arkasından koştu, koştu ve en sonunda birlikte büyük bir ambara geldiler. Askerler de arkalarından koşmuştu. Carl ve arkadaşları hemen samanların arasına saklandı. Samanlar her zamanki gibi batıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi. Ama askerlere yakalanma düşüncesi daha da rahatsız ediciydi. Beş asker dağılıp ambarı aramaya başladılar. Mızraklarıyla samanları dürtüyor, kaçakların yerini bulmaya çalışıyorlardı. Askerlerden biri Carl'ın arkadaşına çok yaklaşınca adam bir anda samanların arasından fırlayıp kaçmaya başladı ama asker mızrağını çevik bir hamleyle adamın sırtına saplamayı başardı. Sırtından aldığı darbeyle yere düşen adam acı içinde inledi. Mızrağının ucu kana bulanmış asker mızrağını son bir kez havaya kaldırdı ve adamın boynuna sapladı. Yerde acı içinde kıvranan adamın sesi kesilmiş, hareket edemez hale gelmişti. Bu sahneye gören Carl neler olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Neden Patron onları öldürtmeye çalışıyordu? Teslim olmadıkları için mi? Ama askerler içlerinden birini öldürmüştü. Başka ne yapabilirlerdi ki o durumda? Bunlar Carl'ın aklından geçerken bir mızrak Carl'ın kaburgasına girdi. Askerler sonunda Carl'ın yerini bulmuştu. Carl acı içinde bir çığlık attı ama çığlığı askerin mızrağının kafasına girmesiyle yarıda kesildi. Son anlarında ne kadar tembel olduğunu, daha fazlası için çalışsa şu an bu durumda olmayacağını düşünemedi bile. Zaten düşünmezdi de, Carl düşünmeyi pek sevmezdi.
#hikaye#ortaçağ#kölelik#medieval#kısa yazı#new artist#kitaplar#kitap#edebiyat#new to tumblr#edebi yazılar#kitap alintilari#kitap alıntısı#kitap alıntıları#kitap alintisi#geceye bir söz bırak#geceye not#gece#tarih#tarihi#umut#short story#story#original story#fiction#short stories#türk edebiyatı#türkçe#deneme#yazar
13 notes
·
View notes
Text
Dayak İçin Kurallar
1- Çocuk ancak işlediği ve önceden uyarıldığı, tekrarlanmış bir suçtan ötürü dövülebilir. Muhtemel suçlar için dövmek yoktur.
2- Dövmeden önce kesinlikle ikaz ve ikna yapılmış, yeterli tedbir alınmış olmalıdır.
3- Dövmek için yaş sınırına uyulmalıdır: İbadetlerde dövmek için ilk yaş, on bir yaşından gün alınan zamandır. On bir yaşından önce namaz dâhil bir ibadetten dolayı çocuk dövülemez. Kur'an da bir ibadet olduğu için Kur'an öğretim ve eğitiminde bu kural geçerlidir. İbadet dışındaki günlük hayata ait işlerdeki suçlar için temyiz yaşı olan yedi yaşından itibaren dövülebilir. Yedi yaşından önce hiçbir nedenle hiçbir çocuk dövülemez.
4- Dövmenin nedeni bir intikam veya hırs olamaz. Gözü dönmüş bir anne/baba veya öğretmen çocuk dövemez.
5- Ağır dayak yoktur. Ağır dayak;
Ağrı bırakan,
Kıran,
Kanatan ve
Deride iz bırakan dayaktır.
6- Dövmenin yararlı olacağına inanılmalıdır. Önceki dövmelerin yararı görülmediyse tekrarının da yararı yoktur.
7- Dövecek olan öğretmen/hoca ise çocuğun velisinin onayı şarttır.
8- Döverken yüze, başa ve riskli organlara vurmak haramdır.
9- Döverken kesinlikle uyulması gereken el kaldırma sayısına uyulmalıdır. Bu sayı en fazla on el kaldırıştır. Üç sayısı ise ortalamadır. Hadisi şerifte zina gibi bir suç dışında on sopadan fazla vurmanın caiz olmadığı belirtilmektedir. (Buhari,Hudud, 42/6848)
10- Döven, döverken omzu kalkacak kadar gerilip vurmayacaktır. Sadece elini kaldırarak vuracaktır.
11- Çocuğun bağlanması, yatırılıp uzatılması, elbisesinin çıkarılarak dövülmesi caiz değildir. (Ayrıntılar için bk. İbrahim bin Salih Velâyetü't-Te'dib el-Hasse, Daru Ibnu'l-Cevzi, 1428)
9 notes
·
View notes
Text
MUTLU OLMAK İÇİN
1. Bol su için.
2. Kahvaltıda çok, öğle yemeğinde orta, akşam yemeğinde az yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok, fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. Hiç bir şeyi içinize atmayın.
5. İbadet ve dua için zaman ayırın.
6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.Tefekkür edin.
7. Düzenli uyuyun.
8. Her gün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.
9. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin nasıl olduğuna dair hiçbir fikriniz yok.
10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi şu an için harcayın, nefes aldığınız her anın kıymetini bilin, keyfine varın.
11. Sadeliğin güzelliğini keşfedin.
12. Hayatı çok da ciddiye almayın. Fâni olduğunuzu unutmayın.
13. Kıymetli enerjinizi başkaları hakkında konuşarak boşa harcamayın.
14. Sû-i zandan kaçının.
15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan her şeye zaten sahipsiniz.
16. Geçmiş meseleleri unutun. Kişilerin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
20. Daha fazla gülümseyin ve pozitif olmaya çalışın.
21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmasanız da, anlaşın.
22. Ailenizi sık arayın.
23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin. Gülümseme, teşekkür, iltifat, yardım, destek, moral...
24. Herkesi her şey için affedin.
25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız birine SELÂM verin.
27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü ile ilgilenmeyin.
28. Doğru olanı yapın, yanlışlarınız için de pişman olmayın. Ne oluyorsa ya da olmuyorsa, hayrımıza olduğu içindir!
29. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durmaya çalışın.
30. ALLAH her şeyi iyileştirir, şu an fark etmesek de, yaşadığımız her şey iyiliğimiz içindir.
31. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir. Durumu kabullenin.
32. Nasıl hissederseniz hissedin, kalkın, giyinin ve ortaya çıkın. Kendinizi eve kapatmayın.
33. En iyisine henüz sıra gelmedi.
34. Sabah canlı olarak uyandığınız için ALLAH' a şükredin.
35. Maneviyatınız daima mutluluğunuzdur. Hislerinizi önemseyin. İnanın, dua edin, gerekeni yapın ve gerisini ilahi akışa bırakın...
Prof. Dr . Nevzat Tarhan
15 notes
·
View notes
Text
son 3 4 yılda aslına 15 16 yaşından beri her yaşımda kendimi tanıma fırsatım oldu. her yıl yeni bişeyler öğreniyorum. lütfen birbirimize yurt olalım. birbirimizi yemeyelim. insanın insana ihtiyaçı var. içimde bir taraf geleceği asla göremiyor, bir taraf ise bişeyleri kaçırdığı için yanıp tutuşuyor.
kafamın, kalbımın, ruhumun, evimin sadeleşmeye ihtiyaçı var. aynı anda her işe koşamama, herşeye heves eden bir maymun iştahlıyım. ama Allah'a bin şükür hayatta ailem çok bişeye zorlamadı ve yapmak istediklerimi yaptım. şimdi 1 hafta boyunca ders çalışıp vizelerden iyi not almam gerekiyor. şuan kalkıp namaz kılıp, cuzumu okuyup, evi supurup, ütü yapıp bir an önce yanı saat 6da hazır olmam gerekiyor ki saat 16 biraz zor gibi. bişeyler eksik kalacak gibi ama olsun..
9 notes
·
View notes
Text
KÜRTÇE TERCÜMAN | KÜRTÇE TERCÜMANLIK | YEMİNLİ KÜRTÇE TERCÜMANLIK HİZMETİ | KÜRTÇE YEMİNLİ ÇEVİRİ | NOTER YEMİNLİ KÜRTÇE TERCÜMAN | RESMİ TERCÜMAN
Kürtçe tercümanlık nedir? Kimler yeminli Kürtçe tercüman olabilir? Nasıl Kürtçe yeminli tercüman olunur? Kürtçe tercüme nerelerde kullanılır? Noter yeminli Kürtçe tercümanın çalışma alanları nelerdir? Sizin için Kürtçe tercümanlıkla alakalı bilgileri derledim.
Günümüzde Türkiye’deki Kürt illerinde yaşayan ve Türkçe bilmeyen vatandaşlar ile Suriye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (İKBY) ve İran vatandaşlarının resmi işlemlerinde Kürtçeden Türkçeye ya da Türkçeden Kürtçeye çeviri ihtiyacı doğmaktadır. Bu çerçevede yeminli tercümanlık işlemleri, noter huzurunda yemin etmiş ve yemin zaptına sahip uzman kişilerle birlikte yapılmaktadır.
KÜRTÇE TERCÜME NERELERDE KULLANILIR? Kürtçe tercüme dendiğinde resmi başvurulardan iş görüşmelerine; panel ve konferanslara kadar pek çok alanda çeviriye başvurmak mümkündür. Bu kapsamda genel olarak şu alanlarda Kürtçe tercüman gerekebilir: *Noter vekaleti sırasında, *Noter aracılığı ile yapılan araç ve gayri menkul satışlarında, *Tapu işlemlerinde alıcı-satıcının Kürtçe bilmediği durumlarda, *Hastanelerde doktor-hasta arasındaki iletişim sırasında, *Organ nakli için etik kurul toplantılarında, *Mahkeme salonlarında veya polis sorgulamaları sırasında, *Uzman fikrinin gerektiği alanlarda Kürtçe tercüme ve Kürtçe yeminli tercüme hizmetine başvurulması oldukça mümkündür.
NASIL KÜRTÇE TERCÜMAN OLUNUR? 18 yaşından gün almış ve T.C vatandaşı olmak. Kürt dili ve edebiyatı alanından mezun olmak ya da ilgili kurumlarda eğitim almış olmak; aldığı Kürtçe eğitimi belge, diploma veya sertifika ile ispatlamak gerekir. Ayrıca bulunduğunuz şehir ve bölgedeki noterliğin Kürtçe tercümanlık konusunda yemin ettirmesi ve adına özel yemin saptı düzenlemesi gerekmektedir. Üniversite Kürtçe ders vermem hasebiyle noterin yeminli tercümanlık yapabileceğime dair kanaat gösterdi ve adıma yemin zaptı düzenlendi ve yeminli tercüman oldum. Yeminli tercümanlık zaptıma ve ilgili evraka istinaden adli tercüman oldum. Özellikle hastane, tapu ve noterlikler gibi yerlerde işlem sırasında sizden yemin zaptının orijinalini talep edebilir.
ÇALIŞMA ALANLARIMIZ: *Kürtçe sözlü tercüme *Kürtçe yazılı tercüme *Kürtçe yeminli tercüme *Kürtçe ardıl tercüme *Kürtçe simültane tercüme *Kürtçe hukuki tercüme *Kürtçe edebi tercüme *Kürtçe konferans, fur ve toplantı tercümanı *Kürtçe internet sitesi (web site) tercüme *Kürtçe diploma, sertifika, sözleşme, pasaport vb. evrak tercümeleri *Her türlü Kürtçe çeviri hizmeti
YEMİN ZAPTIMIZIN OLDUĞU YERLER
*Beyoğlu 2. Noteri, İstanbul, 2024
*Gaziosmanpaşa 7. Noteri, İstanbul, 2022
*Adalet Bak, İst Adli Yargı İlk Derece Mahk , Adalet Komisyonu Bşk. İstanbul, 2023
KÜRTÇE TERCÜMAN HAKKINDA YARGITAY KARARI “Kürtçe konuşmalara ilişkin iletişimin tespiti tutanaklarının emniyet personelince Türkçe'ye çevrilmiş olması karşısında yeminli tercüman tarafından çözümü yapılmayan konuşmalara dayanılarak hüküm kurulması hukuka aykırıdır.” (Yargıtay CGK. , 2016/1-487 E. , 2020/353 K.)
HAKKIMDA Öğr. Gör., Gazeteci, Adli ve Noter Yeminli Kürtçe Tercüman Mevlüt Oğuz, Fırat Üniversitesi’nde tarih öğrenimi ve formasyon eğitiminden sonra aynı okulda ortaçağ tarihi ana bilim dalında yüksek lisans eğitimine devam etti. Bir süre edebiyat ve sosyoloji okuduktan sonra ulusal ve uluslararası basın yayın kuruluşlarında editör ve muhabir olarak çalıştı. Kürtçe müzik dergisi Ziryab’ın editörlüğünü üstlendi. Derkenar isimli bir kültür-sanat podcast programı hazırlayıp sundu. Temmuz 2020- Eylül 2023 tarihler arasında İstanbul’da bir sivil toplum kuruluşunda iletişim ve medya sorumlusu olarak çalıştı. İHÜ Yabancı Diller okulu bünyesinde Kürtçe dersler vermektedir. Adli ve Yeminli tercüman olan Oğuz, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve Uluslararası PEN’e bağlı Kürt PEN üyesidir.
Kürtçe Tercüme ihtiyacınız ve Kürtçe Yeminli Tercüman desteği için aşağıdaki iletişim kanallarından benimle iletişime geçebilirsiniz. Deneyimli moter yeminli Kürtçe tercüman olarak sizlere yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.
Kürtçe tercüme ücreti tercüme edilecek belgenin zorluk derecesi ve kelime sayısına göre değişiklik gösterdiğinden, net fiyat bilgisi için lütfen çevrilecek belge örneği ile birlikte mail yoluyla bilgi alınız.
İLETİŞ��M: e-posta: [email protected] sosyal medya: @mevlutoguz
yeminli tercüman, sworn interpreter, wergêrê sondxwarî
-------------------------------------------------- KEYWORDS
Kürtçe tercüman, yeminli Kürtçe tercüme, yeminli Kürtçe tercüman. Yeminli Kürtçe tercüme. Yeminli Kürtçe Tercümanlık. Noter Yeminli Kürtçe Tercüme. Noter yeminli kürtçe tercümanlık. Resmi tercüman. resmi çevirmen. resmi tercümanlık. resmi çevirmenlik. resmi çeviri. onaylı çeviri. onaylı tercüme. İstanbul noter ve adli yeminli tercüme. Kürtçe yeminli tercüman var mı? Kimler yeminli tercüman olur? Yeminli tercüme alanları nelerdir? Nasıl Kürtçe tercüman olunur? Yeminli tercüme hakkında Yargıtay kararı Kürtçe tercüman konusunda merak edilenler. Kürtçe tercüme, Kürtçe tercüman, Kürtçe tercümanlık. Kurmanci tercüme, sorani tercüme, kurmancca soranca tercüme, Kürtçe tercüman bul, Kürtçe tercüman ara, Kürtçe tercüman armut, Kürtçe çeviri, Kürtçe çevirmen. Her türlü Kürtçe çeviri. Kürtçe(kurmancî, badinî, soranî, tüm lehçelerde çeviri. öne çıkar. keşfet keşfetteyiz)
---------------------------------------------------
#kürtçe#kürtçe tercüme#kürtçe tercüman#kürtçe tercümanlık#kürtçe çevirmen#kürtçe çevirmenlik#kürtçe yeminli tercüme#kürtçe yeminli çeviri#kürtçe yeminli tercüman#noter yeminli kürtçe tercüman#gaziosmanpaşa#beyoğlu#istanbul#türkiye#Resmi tercüman#Kürt tercüman#Kurtce tercuman#kurmanci tercuman#kurmançi tercüman#kurmancca tercüman
4 notes
·
View notes
Text
. ÇOK ÖNEMLİ BİR TESPİT
Neden
Japonya'daki çocuklara
kahvaltı da
çok yumurta yediriyorlar?
Dikkatli okuyunuz...
Osmanlı Devleti'nin
son 200 yılı dahil olmak üzere
Türkiye Cumhuriyeti'nin
gıda politikasını
Emperyalistler
dizayn ettiğinden beri
zihinsel olarak
sağlam bir gençlik
maalesef yetişmiyor.
Asıl sorunun kaynağına hiç inmedik, tartışmadık.
Japonya'da
çocuklara 7 yaşından itibaren
kahvaltı saati en az
2 yumurta yediriyorlar.
Ekmek genellikle yok
varsa da çok az.
Her akşam ise
kesinlikle sofrada
deniz ürünü
yani balık kesin oluyor.
Japonya ve Güney Kore'de
ceviz ithalatı son 50 yılda
%140 artmis.
Çocuklara durmadan
ceviz yediriyorlar.
Günde en fazla
iki öğün yemek yiyorlar.
Tamamen
protein odaklı bir beslenme var...
ABD'de
teknolojik üretimin merkezi
"Silikon Vadisi'nin" nasıl
beslendiklerini anlattılar,
şok oldum.
1950'lerdeki Alman Devleti'nin
gıda politikasını araştırın.
Güney Kore'de
Japonya'yı örnek almaya başladı.
Bu ülkeler
resmen çocuklara
nasıl beslenmesi gerektiğini
öğretiyor, dayatıyor..
Şeker, ekmek
(Tam buğday, kepek farketmez)
odaklı beslenme
beyin hücrelerini öldürüyor,
beyin gelişimini mahvediyor.
Marketlerdeki
karbonhidratlı paketli ürünler
tamamen operasyon aracı olmuş.
ABD halkı da
gerizekalı, obezite olmuş.
Çünkü aynı beslenmenin
esiri olmuşlar.
Sadece Beyin Göçü ile
farkı kapatıyor yada
özel olarak seçtikleri bireylerin
beslenmesine önem veriyorlar.
Buradan net olarak söylüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nde
milli bir gıda politikası olmadan
kalkınma imkansızdır
Türkiye'de
protein bazlı ürünler pahalı iken
karbonhidratlı ürünler
neden daha ucuz?
En büyük
protein bazlı ürün olan
kuzu etini
Turkiye'de kaç kişi yiyebiliyor?
Hayvancılık neden bitirildi?
Asıl milli mesele budur.
Beka sorunu budur.
Matematik zekası olmayan,
kod yazmasını bilmeyen
gençliğin olduğu ülke
yazılımda ilerleyemez.
Yapay zeka
maalesef geliştiremez..
Anne, babalara sesleniyorum. Çocuklarınızdan
şekerli ürünleri,
ekmeği uzak tutun.
Bu ülkeye yazık etmeyin.
Şahsen denedim.
1 aydır ekmek,
şeker yemiyorum,
acıkmamaya başladım.
6 kg verdim.
Geçen gün test ettim.
Bir kitapta bir sayfayı
32 saniyede okuyup anlarken
şimdi 21 saniye de
okuyup anlamaya başladım.
Bu tesadüf olamaz!
(Prof. Sami Ateş)
8 notes
·
View notes
Text
Ben Orhan Veli
1914'te doğdum
1 yaşında kurbağadan korktum
2 yaşında gurbete çıktım
7'sinde mektebe başladım
9 yaşında okumaya
10 yaşında yazmaya merak saldım
13'te Oktay Rıfat'ı
16'da Melih Cevdet'i tanıdım
17 yaşında bara gittim
18'de rakıya başladım ve şarkı söylemesini çok sevdim
19'dan sonra avarelik devrim başlar
20 yaşından sonra para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim
25'te başımdan bir otomobil kazası geçti
Çok aşık oldum
Hiç evlenmedim
Ben Orhan Veli
Ben Orhan Veli
Saygıyla anıyorum..
16 notes
·
View notes
Text
1. İSLAM HUKUKUNDAKİ EVLENME AKDİNİN MAHİYETİ VE HZ. AİŞENİN YAŞI MESELESİ
Maalesef yapılan tartışmalar bazı konular nazara alınmada yapılmaktadır. Bunları çok kısa bir şekilde de olsa özetlemekte yarar vardır:
1) İslam Hukukunda evlenme akdi, karı ve kocanın karşılıklı rıza beyanlarına dayanan bir sözleşmedir. Ancak özellikle günümüz hukuku açısından önemli bir fark bulunmaktadır. Bu evlenme sözleşmesi yani nikah akdi ile fiilen evlenme yani karı-kocanın aynı evde bir araya gelmeleri tamamen ayrı bir olaydır. Batı literatüründe evlenmeye contract of marrige (huwelijk) ve karı-kocanın evlilik hayatına başlamasına ise consummation of marriage (voltrekking) denmektedir. Evlilik akdi her yaşda yapılabilir. Ancak evlenme dediğimiz fiili evlilik ancak ergenlikten sonra mümkündür.
2) Bir diğer önemli konu da evlilikte vekalet konusudur. İslam Hukukunda özelikle evlilik akdinde vekalet geçerlidir. Baba ve dede, sadece akdi yapmak açısından küçüğün yetkili kanuni temsilcileridirler. Birinci hüküm de nazara alındığında, bir baba kızını, beş veya altı yaşında iken elli yaşındaki bir insan ile evlendirebilir, yani evlenme sözleşmesini yapar. Ancak karı-koca hayatına başlamaları için ergenlik ve evliliğe fizik itibariyle hazır olma şartı aranır.
3) Daha küçük yaştayken ergenlik yaşına ulaşan kadın veya erkek evlilik hayatına başlama konusunda seçimlik hak sahibidir. Biz buna ergenlik muhayyerliği (hıyar’ul-büluğ) diyoruz. Şimdi A isimli bir Müslüman erkek beş yaşında iken, babası tarafından 40 yaşındaki bir hanımla evlendirildi ise ve ya tam tersine 5 yaşındaki bir kadın 50 yaşındaki erkeğe nikahlandıysa, bu dinen ve hukuken mümkündür; ancak evlilik akdinin devamı ve karı-koca hayatının başlaması küçük olan ve ergenlik çağına ulaşmayan tarafın iradesine ve isteğine bağlıdır. Eğer babası veya dedesi tarafında çocuk iken yapılan evliliği ergen olan bu erkek veya kız tasdik ederse, evlilik devam edecektir. Aksi takdirde evlilik sona erecektir.
2. HZ. PEYGAMBER’E PEDOPHİLE (SÜBYANCILIK) VE CHİLD ABUSE (ÇOCUĞA CİNSEL TACİZ) İSNADI TAM BİR İFTİRA VE TAHRİKTİR
Maalesef asırlar boyunca doğubilimcileri tarafından ağızlarda sakız gibi çiğnenen ve Hz. Peygamber’in şahsiyetini hakaret için kullanılan iki iftira var:
A) Bunlardan birinci iddia Hz. Peygamber’in yukarıda gerçeği anlatılan evliliği kullanılarak sübyancı olduğu iddiasının tekrarlana gelmesidir. Asırlarca İslam alimleri bu hezeyanlara cevap vermişlerdir. Ancak gerçeği bilmemizde yarar vardır. Sübyancılık (pedophile), çocukların cinsel arzularda tercih edildiği bir sapıklık. Bilim adamları bu hastalık için belli kriterler açıklamaktadırlar. En önemlisi devamlı olarak ergen olmamış çocuk tercihidir. Hz. Peygamber’in evlilik hayatını tahlil ettiğimizde, önce dul ve 40 yaşındaki Hz. Hatice ile evlendiğini; sonra en az ergenlikten sonra ve kuvvetli ihtimal 13 yaşından itibaren Hz. Aişe ile evlendiğini; sonra 22 yaşındaki yine dul olan Hz. Ömer’in kızı Hafsa ile evlilik yaptığını; bunu 30 yaşındaki Zeyneb ile evliliğinin takip ettiğini; 26 yaşındaki Ümm-ü Seleme’nin de 38 yaşındaki Cahş kızı Zeyneb’in de dul olduklarını hatırlatalım. Yani Hz. Peygamber’in hayatına giren hanımlarının % 91’i 17 yaş üzerinde olduğu görülmektedir. Dul olan kadınlar ise % 75’i teşkil etmektedir. Bilimsel istatistikler, bu iddiaları ileri sürenlerin ancak akıl hastası olabileceklerini gözler önüne sermektedir. Bunu bir Batılı’nın cümleleriyle taçlayalım:‘Arap olan Peygamber Muhammed’in hayatını ve karakterlerini inceleyerek O’nun neler öğrettiğini ve nasıl bir hayat yaşadığını bilen insanların O’na saygıdan başka bir duygu taşımaları mümkün değildir.’
B) Hz. Peygamber’e yöneltilen ikinci bir itham da haşa onu child abuse yani çocuklara cinsel tacizde bulunduğu iddiasıdır. Buna cevap vermeye bile değmez. Ancak gerçeği hatırlatmak için şunu zikretmekte yarar vardır. Devamlı olarak çocuklara acı ve şiddet çektirerek zevk alma diye tarif edilen bu hastalğın hiçbir kriteri Hz. Peygamber’de bulunmamaktadır. Hz. Peygamber, nefsi duyguları için değil, belki hem insanlığa ve hem de İslam’a yararlı olmak için Hz. Aişe ile evlenmiştir.
3. HZ. PEYGAMBER’İN HZ. AİŞE İLE EVLENMESİNİN HİKMETLERİ?
Başta ifade ettiğimiz gibi, Hz. Peygamber’in sözleri gibi, fiilleri, halleri, tavır ve hareketleri de Din’in, Şeri’atın ve dini hükümlerin kaynağıdır. Hayatının görünen ve herkesçe müşahede edilen kısmını sahabeler bize naklettikleri gibi, özel hayatında bize örnek olacak ve kaynak teşkil edecek hal ve tavırlarını ise, onun hanımları bizlere nakletmişlerdir. Hemen hemen dinin ve hukuki hükümlerin bir manada yarısı, hanımları yoluyla Ümmete tebliğ olunmuştur. Demek bu büyük göreve, birden fazla ve hayat tarzı ve ahlak itibariyle farklı hanımların bulunması zaruridir. İşte bu görevi yapan hanımlarının başında Hz. Aişe gelmektedir.
Hz. Aişenin evliliğinin hikmetlerini üç ana grupta toplamak mümkündür:
1) En yakın arkadaşı olan Hz. Ebubekir’in arzusunu yerine getirmesi ve onunla olan arkadaşlık bağlarını kuvvetlendirmesi.
2) İslam hukunun kaynaklarından bir olan sünnetini ümmete tebliğ etmek ve özellikle de aile hukuku konularında önemli bir merci olmak üzere zeki bir kadın olan Hz. Aişe’yi yetiştirmek.
3) Allah tarafından ona verilen kabiliyetleri evlilik yoluyla ortaya çıkarmak. Zira bizzat Hz. Aişe’nin naklettiği bir hadis bu manayı açıklamaktadır: ‘Resulullah bir gün buyurdu: Ben seni rüyamda üç defa gördüm. Melek seni bana getirdi ve senin üzerinde ipek bir elbise vardı. Melek bana bu hanımın senin teselli, arkadaşım olacağını belirtti ve yüzünü açarak bana gözterdi. Sen rüyamda bana gösterilen o hanımsın.’
Hz. Aişe’nin hayatı bu söylenenleri desteklemektedir. Hanımlar arasında hiç biri onun ulaştığı bilim seviyesine ulaşamamıştır. Hz. Peygamberin hadislerin en çok nakleden ve kendilerine müksirun denilen ilk dört sahabenin arasında yer almaktadır (diğer üçü Ebu Hureyre, Abdullah bin Omer, Enes bin Malik). Hz. Aişe 2210 hadis nakletmiş ve bunlardan 174 Buhari ve Müslim’in ittifakla naklettikleri arasına girmiştir.
Hz. Peygamberin alim sahabeleri, her zaman onun ilminden yararlanmışlardır.
Hukukçu sahabe Ebu Musa El-Eş’ari şöyle demektedir: ‘Biz sahabeler, herhangi bir hukuki meselede sıkıntıya düştüğümüzde hemen Aişe’den sorardık. Gerçekten Peygamber’den sonraki 50 yıllık hayatını İslamı yaymaya ve ilim dağıtmaya tahsis etmiştir.
Onun hakkındaki, en güzel söz Hz. Peygamber’indir:‘Aişe’nin diğer hanımlara üstünlüğü serid yemeğinin (et ve döğmeden oluşan bir yemek) diğer yemeklere üstünlüğü gibidir. Erkekler belli manevi makamlara ulaşabilirler. Ancak Meryem ve Asiye dışında onun ulaştığı makama kadınlardan kimse ulaşamayacktır.’.
Sonuç olarak, Hz. Peygamber’in Hz. Aişe ile evlenmesindeki hikmet, bir kısım sapık insanların iddia ettiği gibi cinsi sapıklıklar değil, belki ilahi hikmet icabı kabiliyetli yaratılan Hz. Aişe’nin kabiliyetleri doğrultusunda İslam’in nakledicisi ve hamisi olmasıdır. Müslümanlar olarak bizler, aksini iddia eden gayr-i Müslimleri de, bu gerçekleri görmek üzere Hz. Muhammed’in hayatını Kur’an ve Sünnet kaynakları ışığında incelemeye ve bu söylediklerimizi tahkik etmeye çağırıyoruz.
‘Ben O’nun hayatını inceledim. Harikulade bir insan ve bana göre Hristiyan karşıtı da değil. En doğru adıyla insanlığın kurtarıcısı. Bazılarınca diktatör diye anlatılmaya çalışılan bu insan, modern dünyamızda olsaydı, insanlığa barışı ve huzuru getirmeyi başarırdı. Ben inanıyorum ki, O’nun peygamberliği yakın gelecekte Avrupa’da da kabul edilecektir..
1 note
·
View note
Text
40 yaşından Sonra Hayatımızdan Silinecek Kişiler Listesi
1- Sen aramayı, yazmayı bıraktığın an bakarsın ki o aramıyor, yazmıyor. Bütün ilişkiyi sen devam ettiriyorsun... SİL GİTSİN
2- Bir insandan bir şey öğrenemiyorsan, o insan gereksizdir... SİL GİTSİN
3- Başkalarının sırlarını sana anlatan senin sırlarını da başkalarına anlatır... SİL GİTSİN
4- Tartışmayı bilmeyen, dinlemeyen, kendi fikrini dayatan insanla konuşacak bir şeyin yok... SİL GİTSİN
5- “Yoğunum” kelimesini ağzına sakız etmiş, sürekli zamansızlıktan dem vuranı... SİL GİTSİN Unutma!. Zaman hiçbir zaman bulunmaz, yaratılır…
6- “Ben buyum” deyip sıyrılan insanla asla anlaşılmaz... SİL GİTSİN
7- Saatlerce kendi derdini anlatıp durur, bencillikten burnunun ucunu görmez... SİL GİTSİN
8- Ne yaparsan yap gülmez. Bazıları mutsuzluktan beslenir... SİL GİTSİN
9- Senden alır, alır, alır… Vermeye gelince beklentisiz sevgiden dem vurur... SİL GİTSİN Değer veriyorsan değer görmelisin. Aksi aptallıktır…
10- Kendi yapamadığı için senin başarılarını küçümser. Hatta dürüstlük adı altında kıskançlığını kusar. Sıkma canını, onun derdi kendi acizliğiyle... SİL GİTSİN
11- Hayallerini dinlemeyenleri, acını ve mutluluğunu paylaşmayanları... SİL GİTSİN...
Alıntı
2 notes
·
View notes
Text
Mutlu Akşamlar... 🙏
40 yaşından Sonra Hayatımızdan Silinecek Kişiler Listesi...
1- Sen aramayı, yazmayı bıraktığın an bakarsın ki o aramıyor, yazmıyor. Bütün ilişkiyi sen devam ettiriyorsun... SİL GİTSİN
2- Bir insandan bir şey öğrenemiyorsan, o insan gereksizdir... SİL GİTSİN
3- Başkalarının sırlarını sana anlatan senin sırlarını da başkalarına anlatır... SİL GİTSİN
4- Tartışmayı bilmeyen, dinlemeyen, kendi fikrini dayatan insanla konuşacak bir şeyin yok... SİL GİTSİN
5- “Yoğunum” kelimesini ağzına sakız etmiş, sürekli zamansızlıktan dem vuranı... SİL GİTSİN
Unutma!. Zaman hiçbir zaman bulunmaz, yaratılır…
6- “Ben buyum” deyip sıyrılan insanla asla anlaşılmaz... SİL GİTSİN
7- Saatlerce kendi derdini anlatıp durur, bencillikten burnunun ucunu görmez... SİL GİTSİN
8- Ne yaparsan yap gülmez. Bazıları mutsuzluktan beslenir... SİL GİTSİN
9- Senden alır, alır, alır… Vermeye gelince beklentisiz sevgiden dem vurur... SİL GİTSİN
Değer veriyorsan değer görmelisin. Aksi aptallıktır…
10- Kendi yapamadığı için senin başarılarını küçümser. Hatta dürüstlük adı altında kıskançlığını kusar. Sıkma canını, onun derdi kendi acizliğiyle... SİL GİTSİN
11- Hayallerini dinlemeyenleri, acını ve mutluluğunu paylaşmayanları... SİL GİTSİN... alıntı
49 notes
·
View notes
Text
ÇOK ÇOK ÖNEMLİ BİR TESPİT
Neden Japonya'daki çocuklara kahvaltıda çok yumurta yediriyorlar?
Dikkatli okuyunuz...
Osmanlı Devleti'nin son 200 yılı dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin gıda politikasını Emperyalistler dizayn ettiğinden beri zihinsel olarak sağlam bir gençlik maalesef yetişmiyor. Asıl sorunun kaynağına hiç inmedik, tartışmadık.
Japonya'da çocuklara 7 yaşından itibaren kahvaltı saati en az 2 yumurta yediriyorlar. Ekmek genellikle yok varsa da çok az. Her akşam ise kesinlikle sofrada deniz ürünü yani balık kesin oluyor. Japonya ve Güney Kore'de ceviz ithalatı son 50 yılda %140 artmis. Çocuklara durmadan ceviz yediriyorlar. Günde en fazla iki öğün yemek yiyorlar. Tamamen protein odaklı bir beslenme var...
ABD'de teknolojik üretimin merkezi "Silikon Vadisi'nin" nasıl beslendiklerini anlattılar, şok oldum. 1950'lerdeki Alman Devleti'nin gıda politikasını araştırın. Güney Kore'de Japonya'yi örnek almaya başladı. Bu ülkeler resmen çocuklara nasıl beslenmesi gerektiğini öğretiyor, dayatıyor..
Şeker, ekmek(Tam buğday, kepek farketmez) odaklı beslenme beyin hücrelerini öldürüyor, beyin gelişimini mahvediyor. Marketlerdeki karbonhidratlı paketli ürünler tamamen operasyon aracı olmuş.
ABD halkı da da gerizekalı, obezite olmuş. Çünkü aynı beslenmenin esiri olmuşlar. Sadece Beyin Göçü ile farkı kapatıyor yada özel olarak seçtikleri bireylerin beslenmesine önem veriyorlar.
Buradan net olarak söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde milli bir gıda politikası olmadan kalkınma imkansızdır
Türkiye'de protein bazlı ürünler pahalı iken karbonhidratlı ürünler neden daha ucuz? En büyük protein bazlı ürün olan kuzu etini Turkiye'de kaç kişi yiyebiliyor? Hayvancılık neden bitirildi? Asıl milli mesele budur. Beka sorunu budur.
Matematik zekası olmayan, kod yazmasını bilmeyen gençliğin olduğu ülke yazılımda ilerleyemez. Yapay zeka maalesef geliştiremez..
Anne, babalara sesleniyorum. Çocuklarınızdan şekerli ürünleri, ekmeği uzak tutun. Bu ülkeye yazık etmeyin.
Şahsen denedim. 1 aydır ekmek, şeker yemiyorum, acıkmamaya başladım. 6 kg verdim. Geçen gün test ettim. Bir kitapta bir sayfayı 32 saniyede okuyup anlarken şimdi
21 saniye de okuyup anlamaya başladım.
Bu tesadüf olamaz!
(Prof. Sami Ateş)
2 notes
·
View notes
Text
ÇOK ÇOK ÖNEMLİ BİR TESPİT
Neden Japonya'daki çocuklara kahvaltıda çok yumurta yediriyorlar?
Dikkatli okuyunuz...
Osmanlı Devleti'nin son 200 yılı dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin gıda politikasını Emperyalistler dizayn ettiğinden beri zihinsel olarak sağlam bir gençlik maalesef yetişmiyor. Asıl sorunun kaynağına hiç inmedik, tartışmadık.
Japonya'da çocuklara 7 yaşından itibaren kahvaltı saati en az 2 yumurta yediriyorlar. Ekmek genellikle yok varsa da çok az. Her akşam ise kesinlikle sofrada deniz ürünü yani balık kesin oluyor. Japonya ve Güney Kore'de ceviz ithalatı son 50 yılda %140 artmis. Çocuklara durmadan ceviz yediriyorlar. Günde en fazla iki öğün yemek yiyorlar. Tamamen protein odaklı bir beslenme var...
ABD'de teknolojik üretimin merkezi "Silikon Vadisi'nin" nasıl beslendiklerini anlattılar, şok oldum. 1950'lerdeki Alman Devleti'nin gıda politikasını araştırın. Güney Kore'de Japonya'yi örnek almaya başladı. Bu ülkeler resmen çocuklara nasıl beslenmesi gerektiğini öğretiyor, dayatıyor..
Şeker, ekmek(Tam buğday, kepek farketmez) odaklı beslenme beyin hücrelerini öldürüyor, beyin gelişimini mahvediyor. Marketlerdeki karbonhidratlı paketli ürünler tamamen operasyon aracı olmuş.
ABD halkı da da gerizekalı, obezite olmuş. Çünkü aynı beslenmenin esiri olmuşlar. Sadece Beyin Göçü ile farkı kapatıyor yada özel olarak seçtikleri bireylerin beslenmesine önem veriyorlar.
Buradan net olarak söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde milli bir gıda politikası olmadan kalkınma imkansızdır
Türkiye'de protein bazlı ürünler pahalı iken karbonhidratlı ürünler neden daha ucuz? En büyük protein bazlı ürün olan kuzu etini Turkiye'de kaç kişi yiyebiliyor? Hayvancılık neden bitirildi? Asıl milli mesele budur. Beka sorunu budur.
Matematik zekası olmayan, kod yazmasını bilmeyen gençliğin olduğu ülke yazılımda ilerleyemez. Yapay zeka maalesef geliştiremez..
Anne, babalara sesleniyorum. Çocuklarınızdan şekerli ürünleri, ekmeği uzak tutun. Bu ülkeye yazık etmeyin.
Şahsen denedim. 1 aydır ekmek, şeker yemiyorum, acıkmamaya başladım. 6 kg verdim. Geçen gün test ettim. Bir kitapta bir sayfayı 32 saniyede okuyup anlarken şimdi
21 saniye de okuyup anlamaya başladım.
Bu tesadüf olamaz!
(Prof. Sami Ateş)
4 notes
·
View notes
Text
bazı konularda hakkımı yemeyeyim, gayet iyiyim. ama bazen kendime katlanmak o kadar zor ki kapıyı çarpıp kendi içimden kaçabilsem keşke. bazı temel ihtiyaçlarım (yani en ufacıkken karşılanmamış duygusal ihtiyaçlar) bugünkü beni kontrol altına alıyor bazen. sefkatli olayım istiyorum kendime karşı ama her şeyi elime yüzüme bulaştırıyormuş gibi hissetmekten de çok sıkıldım. geçen gün nesne sürekliliği ile ilgili bir video gördüm yani ortalama herhalde 1 yaşından sonra edilien bir beceri bu. yaaahu nesne sürekliliği ile şimdi ilişkimde yaşadığım bir sorun birbirine bağlı olabilir mi? oluyor gördüğüm kadarıyla. peki 26 yaşındaki zeynep neden 12 aylikken olmasi gereken biseyden ötürü su an sorun yaşıyor? daha kötüsü yaşatıyor? bazen kendimden çok yoruluyorum allah biliyor ya, o anlarda küçüklük halimi anımsamaya çalışıyorum. küçük zeynep. onu seviyorum. ona kıyamıyorum. ama kızıyorum işte. suçu yok ama öfkeliyim bugün bu olduğum kisi olmamda etkisi var diye.
yazıda ne anlatacaktım ne diyecektim ki ben
5 notes
·
View notes