#şirk nedir
Explore tagged Tumblr posts
Text
Dikkat! Şirk Aramızda
Allah(c.c)'ın var oluşu, bilinmesi aklen zorunlu ve apaçık bir gerçektir. Dejenere olmamış bir insanın, fıtratı gereği yaratanını tanımaması mümkün değildir. Bu nedenle Allah(c.c)'ın zatını veya O'nun sıfatlarından bazılarını inkar eden insan, inkarının yol açtığı manevi boşluğu bir şekilde doldurmak zorundadır. İşte bu noktada şirk kavramı karşımıza çıkmaktadır.
Şirk; herhangi bir varlığın Allah(c.c)’ın zatında, sıfatında, mülkünde, otoritesinde ve fiillerinde payı olduğuna inanmak ya da İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi, Allah(c.c)’tan başkasına yapmaktır. Şirk en önemli iman sorunudur; zira özünde Allah(c.c)'a noksanlık izafe etmek vardır. Bu nedenle de Kur'an'da tevbe edilmediği takdirde affedilmeyeceği bildirilmiştir (bkz. Nisa/48, 116).
Şirk koşanlar müşrik olarak isimlendirilir. Şirk kafirliğin nedeni olduğundan her müşrik kafir, her kafir de aynı zamanda müşriktir. Şirkin şekli ve düzeyi kafirliğin türünü belirler. Örneğin ateistlik mutlak, yani tam şirktir. Çünkü bunların Allah(c.c)'a izafe ettikleri noksanlık, yaratıcı olmadığını sanarak O'nu tamamen yok saymalarıdır. Kendi heva ve heveslerini O’na eş koşarlar (bkz. Casiye/23-24). Deistlikteki şirk ise ateistliğe göre kısmidir. Şöyle ki; Allah(c.c)’ı ilah olarak kabul etmekle beraber, O’nu rab olarak tanımadıklarından hükmüne boyun eğmezler.
Geleneksel anlamda müşrik deyince akla gelen ilk şey, Allah(c.c)'a inanmayıp heykelin karşısında yere kapanan insanlar gelir. Oysa bu müşrik tanımı bir halk efsanesidir; çünkü mekkeli müşrikler Allah(c.c)'ın varlığına ve yaratıcı olduğuna inanıyorlardı (bkz. Yunus/31; Müminun/84-89; Ankebut/61, 63; Lokman/25; Zümer/38; Zuhruf/9, 87). İçlerinde ahirete inananların, hatta namaz kılanların dahi olduğu söylenmektedir. Öyle ki; mealen “Vay haline o namaz kılanların…” şeklindeki kınama ifadesiyle başlayan Maun Suresinin iniş sebebinin de Mekkeli müşrikler olduğu ileri sürülmüştür (bkz. Maun/1-7).
Öncelikle bilinmeli ki; Mekkeli müşriklerin inançları sadece onlara özgü değil, kıyamete kadar dünyanın her yerinde görülebilecek türden sapkınlıklardır. Nitekim sinsi şeytan, her topluma içinde bulundukları çağın şartlarına uyarlayarak şirki sevdirmeye devam etmektedir. Onun tuzağına düşenler kendilerini doğru yolda sandıkları için, kıyamet gününde "vallahi biz müşriklerden değildik" (bkz. Enam/23) diyerek şaşkınlıklarını dile getireceklerdir. Allah(c.c) muhafaza etsin; ne kötü bir akıbet!
Çağımız dünyası, adeta bir putlar galerisine dönüşmüş durumdadır. Adı konulmamış bu putlara karşı mücadele vermek, oldukça zor ve karmaşık bir hale gelmiştir. Çünkü bunlara olan tutkunun, onları nasıl putlaştırdığının izahı zorlaşmıştır. Bugünün putları küçük, ama etki alanları oldukça büyüktür. Para, ırkçılık, akıl, bilim, teknoloji, siyaset, lider, devlet, ideoloji, mezhep, tarikat, cemaat, moda, sanat ve sporu günümüz putlarına örnek olarak sayabiliriz.
Kur'an'da insanlar için, "Onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf/106) buyrulmaktadır. Bu ayet, şirke düşmeme noktasında son derece dikkatli olmamız gerektiğini bize hat��rlatmaktadır. Bunun için, öncelikle şirkin ne olduğunun iyice bilinmesi gerekir. Zira şirkin ne olduğunu bilip kavramadan ondan sakınmak kolay değildir. Bu nedenle müşriklerin özelliklerini anlatan ayetleri iyice öğrenip, kendini şirkten korumak her müslümanın asli görevi olmalıdır. Aksi takdirde kişi, ucundan bucağından bulaşarak farkında olmadan şirk koşar hale gelebilir.
Şirki şu başlıklar altında özetlemek mümkündür;
TAPMAKTA ŞİRK
Şirkin en açık ve net olan şeklidir. Allah(c.c)'tan başka canlı veya cansız varlıklara (güneş, ay, yıldızlar, ateş, yarı veya tam ilah zannedilen insan ve hayvanlar gibi) tapınmak ve onlara ibadet etmektir. Bu şirkin bir de Allah(c.c)’la beraber başka ilahlara tapılması şeklinde olanı vardır. Hıristiyanlıkta sonradan uydurulan teslis inancını, buna örnek gösterebiliriz (bkz. Tevbe/30; Maide/72).
KULLUKTA ŞİRK
"Rab" kelimesi bir bakıma yaratılanların talim ve terbiye ile sevk ve idaresini temsil eder. Bir kulu rab edinmek için illaki ona: “Bu benim rabbimdir.” demek gerekmez. Bu yetkileri bir kula layık görüp o kulun izin de giderseniz, o sizin rabbiniz olmuş olur. Tevbe Suresinin 31 nci ayetinde mealen,
"Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilah yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir."
buyrulmuştur. Bu ayetin tefsiri niteliğindeki bir hadis şöyledir:
"...Adiy b. Hatim(r.a), Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi'nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resulullah(s.a.v)’ın huzuruna girdi. Resulullah(s.a.v) Tevbe Suresinin 31 nci ayetini okuyordu. Adiy b. Hatim(r.a), Peygamber(s.a.v)’e: 'Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!' dedi. Reslullah(s.a.v): 'Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.' buyurdu." (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)
Neyin helal ve haram, neyin emir ve yasak olduğunu belirleyen tek merci Allah(c.c)’tır. Kendine veya sıfatı her ne olursa olsun başka birine bu yetkiyi veren, Allah(c.c)’ın dışında başka bir rab edinmiş olur (bkz. Ali İmran/64; Zümer/3; Nahl/73; Furkan/41;Casiye/23).
HAMD VE ŞÜKÜRDE ŞİRK
Şirkin bu türünde toplumlarda iyi ve güzel şeylere vesile olan (örneğin yönetici, lider, komutan, patron ve ağa gibi) bazı seçkin insanlar, başarılarından dolayı kutsallaştırılarak putlaştırılır. Bu onlara nimetlerin yaratılmasında payları varmışcasına minnet duyma, onları gerçek değerlerinin üstüne çıkartma, kusurlarında bile bir üstünlük veya bir hikmet arama şeklinde tezahür eder.
Bu şekilde tabulaştırılan insanların tenkit edilmesine rıza gösterilmez. Nimetlerden mahrum bırakılma endişesiyle, bunlardan Allah(c.c)’tan korkar gibi korkulur; Allah(c.c)’tan daha çok onlara hamd ve şükür edilir (Fatiha/2; Enam/1; Lokman/12; Kasas/70; Ankebut/17, 25, 53; Zümer/38; Araf/194, 197; Yusuf/40; Ali İmran/175; Nisa/131; Teğabun/1).
İBADETTE ŞİRK
Kur'an'da çeşitli ayetlerde sırf Allah(c.c) rızası için değil de, sadece gösteriş olsun diye ibadet edenler kınanmıştır (bkz. Bakara/264; Nisa/38; Enfal/47; Nisa/142; Maun/6). Peygamber Efendimiz(s.a.v) "Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten kaygı duyuyorum" demiş, "Sizden sonra da hala şirk olacak mı?" sorusuna, "Evet, fakat güneşe, aya, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak, insanlar ibadetlerini riya için yapacaklar" cevabını vermiştir (Müsned, IV, 124).
Ayrıca dine sonradan sokulan şeyler (bidat), iyi bilinen ölmüş kişilerin aracı edinilmesi ve onlardan şefaat umulması, birtakım dileklerin gerçekleşeceği umularak yapılan türbe ve mezar ziyaretleri de şirk niteliğindedir (bkz. Enam/56; Kehf/110; Şuara/213; Kasas/88; Mümin/66; Cin/18; Zümer/43-44; Araf/37; Yunus/18, 106; Ahkaf/5-6; Nahl/20-21; Zuhruf/86).
EGEMENLİKTE ŞİRK
Yerlerin ve göklerin egemenliği, mutlak hükümran olan Allah(c.c)’a aittir (bkz. Araf/54; Kehf/26; Ali İmran/189; Maide/44; Taha/114). İlahi değil de beşeri kanunlara dayalı düzen kurmak, bir nevi yeni bir din oluşturmaktır (bkz. Şura/21). Zira din fert ve toplumla birlikte devleti de içine alan hayat biçimi demektir. Bunu Hz.Yusuf(a.s)’ın kıssasında kralın uyguladığı kanunların, onun dini olarak ifade edilmesinden anlamaktayız (bkz. Yusuf/76).
Kur’an’la bağdaşmayan kanunlara rıza gösterip riayet eden kişi, Allah(c.c)’a değil o kanunları yapanlara ibadet etmiş olur. Hem Allah(c.c)’ın kitabına iman ettiğini söyleyen, hem de başka hükümleri benimseyen insanlar Kur’an’da kitap yüklü eşeğe benzetilmiştir (bkz. Cuma/5). Eşek kitapla yüklüdür ama içinde yazanları bilmez, bilse bile ona uyup gereğini yapmaz; sadece taşır.
SEVGİDE ŞİRK
Herhangi bir varlığı Allah(c.c)’ı sever gibi sevmek, affedilmez günahlardan olan şirkin kısımlarındandır. Kişi daima beğendiği, hoşlandığı, sevdiği ve değer verdiği şeyleri yaratanın Allah(c.c) olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişi ölümüne kadar bütün varlığıyla hayatını Allah(c.c)'a adamalıdır.
Bilindigi üzere Hz.ibrahim(a.s) evladını çok sevmeye başlayınca imtihan edilmiş, onu öldürmesi istenmiştir. Kendisi zor bir karar olsa da Allah(c.c)'ın emrini uygulamak için hazırlanmış, lakin son anda testi geçtiği kendisine haber verilmiştir (bkz. Saffat/100-110). İbrahim kıssasından alacağımız ders evlat, eş mal ve mülk gibi dünyevi şeyleri çok sevip; onlara Allah(c.c)'tan daha çok bağlanmamaktır. Zira bu da şirkin başka bir şeklidir (Bakara/165; Araf/189-190; Tevbe/24).
En doğrusunu Allah(c.c) bilir.
OKU
#İslam#şirk nedir#tapmak nedir#ibadet nedir#ortak koşmak nedir#müşrik kime denir#Kur'an#egemenlik#hamd#şükür#sevmek#övmek#hayran olmak#totem#put#heykel#fanatik#ilahe#ırkçılık#mezhep#tarikat#cemaat#siyaset#lider#sanat#moda#spor#para#kula kulluk etmek#teslim olmak
2 notes
·
View notes
Text
“İLAH” KELİMESİNİN ANLAM VE MUHTEVASI
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
İlah kelimesi “أَلَهَ/e-le-he” veya “أَلِهَ/e-li-he” fiilinden türetilmiştir. Kulluk edilen, kendisine yönelinen, tapınılan, azameti karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılan ve sığınılan, gibi anlamlara gelmektedir.
İbn Receb el-Hanbelî (rahimehullah) şöyle der:
“İlah, kendisinden korkulan, çekinilen umut beklenilen, talepte bulunulan, yüceltilen, sevilen, tevekkül edilen, dua yapılan, dolayısıyla kendisine itaat edip isyan edilmeyendir. Bu sayılanların tamamı Allah’a yapılır. Bunlardan bir tanesini yaratılmışa yapan kimse, Allah’a ibadette ortak koşmuş ve “Lâ İlâhe İllallâh” sözündeki ihlâsını bozmuş olur. Bu söylenilenlerden ne kadarı Allah’tan başkasına yapılırsa, o kadar Allah’tan gayrisine ibadet edilmiş olur.”[1]
Bu ve ilah kavramı etrafında yapılan diğer tariflerden anlaşıldığına göre ilah; kendisine ibadet ve itaat edilen varlıktır. Bu varlık Allah olabileceği gibi, Allah’tan başkaları da olabilir. Ama Allah’ın dışındaki diğer ilahlar sahtelik ve batıllıkla muttasıftırlar. Yani, Allah hak ve gerçek ilah iken, O’nun dışındaki ilahlar batıl ve sahtedirler.
ALLAH’IN İLAHLIĞINA (ULÛHİYETİNE) AİT BAZI ÖZELLİKLER
Allah Teâlâ’nın ilah olmasından kaynaklanan bir takım hususiyet ve özellikleri vardır. İslam âlimleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bu özellikleri şu şekilde açıklamışlardır:
HÜKÜM VERMEK
Bu Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin (ilahlığının) en belirgin özelliklerindendir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“İyi bilin ki, yaratmakta emretmekte yalnız O’na aittir.” (A’raf/54)
“Hüküm ancak Allah’ındır.” (En’am/57)
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf/40)
“Bilin ki hüküm ancak O’nundur.” (En’am/62)
“O (Allah) hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez.” (Kehf /26)
TEŞRİDE BULUNMAK (KANUN KOYMAK)
İlahlığın (ulûhiyetin) en belirgin özelliklerinden biriside; hiç şüphesiz ki teşri (yasa, kanun ve nizam) yapmaktır. Yaratmak nasıl ki Allah’a ait bir şeyse, yarattıklarına yasa ve kanunlar koyarak onları yönetmekte aynı şekilde Allah’a özgü bir şeydir. Haram ve helal sınırlarını sadece O belirler. Bir şeyin yapılıp yapılmayacağına ancak o karar verir. Bir şeyin iyi veya kötü olduğuna dair nihâi noktayı koyacak sadece O’dur. Birbirlerinin kalkıp bu yetkileri Allah’tan alarak kendi tekellerine geçirmeleri, Allah’ın en belirgin özelliklerinden birisi olan teşri vasfında O’na ortak olmaları demektir ve ilahlık iddiasıdır. Kimilerinin de bu meselede onlara destek vermesi, onları ilah olarak kabul etmeleridir ve şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri yapan (kanun koyan) ortakları mı vardır?” (Şura/21)
Bu noktada müminlere düşen, Allah’ın ve Rasulü’nün haram ve helal dediklerine içtenlikle bağlanmaları ve onlara karşı gelmemeleridir. Allah ve Rasulü bir işi helal veya haram demek sureti ile kanuna bağlandıktan sonra iman eden insanlar için seçim ve tercih hakkı ortadan kalkmış demektir.
“Allah ve Rasulü bir işi hükme bağladığında hiç bir mümin erkek ve hiç bir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapma hakkı yoktur.” (Ahzab/36)
YAPTIĞINDAN DOLAYI HESAP SORULMAMAK
Ulûhiyetin diğer bir özelliği de yaptığı işlerden ve verdiği kararlardan dolayı hesaba çekilmemektir. Hiç kimsenin Allah’a hesap sorma yetkisi yoktur. Ama herkes ona hesap vermek zorundadır. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurur:
“O, yaptıklarından (asla) hesap sorulmaz. Hâlbuki onlara (yaptıkları) sorulacaktır.” (Enbiya/23)
Her kim bu özelliğin kendisinde bulunduğunu iddia eder ve “kimse bana hesap soramaz” derse (dili ile söylemese bile) ilahlık iddia etmiş olur. Kimde bu özelliği ona verir ve onun bu iddiasını onaylarsa (dili ile söylemese bile) o kimseyi ilah edinmiş olur.
ZATI İÇİN SEVİLMEK
Bu da ilah olmanın kaçınılmaz niteliklerindendir. Zatı için sevilen yalnız Allah’tır. O’nun dışındakiler (kim olursa olsun) sadece Allah için sevilir. Her kim bu özelliği kendi nefsi için iddia eder ve kendisinin zatından dolayı sevilmesi, itaat edilmesi, sevgi ve düşmanlık gösterilmesi gerektiğini söylerse, ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Böylesi birisinin ortaya attığı bu iddiaya olumlu yanıt veren kimse de onu Allah’tan başka bir ilah kabul etmiş sayılır.
İnsanlardan öylesi vardır ki; Allah’ın dışında birtakım varlıkları Allah’a denkler/ortaklar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise çok daha kuvvetlidir. (Bakara 165)
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En'âm, 162)
ZATI İÇİN İTAAT EDİLMEK
Allah Teâlâ’nın ulûhiyetine has olan özelliklerden birisi de budur. Zatı için itaat edilecek yegâne varlık Allah’tır. O’nun dışındakiler O’ndan dolayı itaati hak ederler. Eğer Allah’a isyan varsa yaratılmışlara itaat yoktur. Allah’ın dışındaki varlıklara itaat edebilmemizin temel kuralı, O’na isyanın olmamasıdır.
ZARAR VE FAYDA VERMEK
Bu özellikte, Allah’a has olan diğer nitelikler gibidir. Zarar vermek veya fayda dokundurmak sadece Allah’ın elindedir. O’ndan başkalarının bu noktada hiç bir söz hakkı yoktur. Aksini iddia eden, kendisini ilahlaştırmış olur. Kimde onun fayda ve zarar verdiğine inanırsa, onu kendisine ilah edinmiş sayılır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, O’ndan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır (iyilik) dilerse, O’nun fazlını geri çevirebilecek hiç kimse yoktur. O,fazlını dilediğine verir. O, bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus/107)
Sayılan bu maddeler ulûhiyetin en bariz ve en belirgin özelliklerindendir. Bazı âlimler bu özelliklerin sayısını artırmışlarsa da, maksad hâsıl olduğundan dolayı bu sayılanlarla iktifa etmek uygun olanıdır. Daha fazla malumat isteyen, konu ile alakalı mustakil kitaplara müracaat edebilirler.
#islam#din#iman#allah#tevhid#hakikat#şeriat#tevhid ehli#şirk#tawheed#tauhid#tawhid#tağut#tağut nedir#ilah#la ilahe illallah
12 notes
·
View notes
Text
1 note
·
View note
Text
Birçok sözlerini işitiyorum, en çok şunları söylüyorsun:
- “Kimi sevsem aramız açılıyor.
Ya ölüyor, ya kayboluyor. Yahut aramıza düşmanlık giriyor.
Çoğu zaman malım kayboluyor, param elimden çıkıyor. Bu yüzden dostlarımla bozuşuyorum.”
Ey Allah’ın sevgili kulu, Allah Gayyur’dur. Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez!.
Sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz.
Kendi sevdiği kulu başkasına vermez.
Hal böyle iken sen başkasına bağlanıyorsun!.
Şu Ayet-i Kerimeleri işitmedin mi?:
- “Allah onları, onlar da Allah’ı sever.”
- “İnsanlar ve cin tayfasını bana ibadet ederler diye yarattım.”
Bazı müfessirler ibadeti, sevgi olarak açıklamışlardır.
Rasulullah (SAV) Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyurdu:
- “Bir kul, Allah tarafından sevilince, iptilaya uğrar; buna sabrederse iktina gelir başına.”
- “İktina nedir?” Diyen bir Sahabî’ye (RA):
- “Çoluğunu çocuğunu, malını, mülkünü alır.”
Buyurdu!.
Çünkü mal ve evlat, Allah sevgisine perdedir. Hakk’ın sevgisi bölünmez. İki sevginin arasına giren yanar!..
Mala ve evlada sevgi çoğalınca, Hakk sevgisi azalır. İnsan bu sevgisinden ceza görür!.
Çünkü Allah’a bir nevi şirk koşmuştur.
Halbuki Allah zatına ve sıfatına şirk koşanları sevmez. Gayyur ve her şeyden üstündür.
Kendine karşı duran her şeyi yok eder!.
Ta ki, sevdiği kulun kalbi yalnız zatına dönsün.
İşte o zaman:
- “Allah onları, onlar da Allah’ı sever.”
"" Abdülkadir GEYLANİ (Hz.) ""
Futuhul Gayb. ...
10 notes
·
View notes
Text
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: Kimi uğursuz saydığı şey bir işini, ihtiyacını yapmaktan alıkoyarsa o kişi şirk koşmuştur.
Dediler ki: Bunun kefareti nedir ya Rasulullah (s.a.v.)
Şöyle buyurdu(s.a.v.): Şöyle deyin: Ey Allah'ım hayır ancak sendendir, hayra yorma ancak sendendir ve senden gayrı ilah yoktur.
-Abdullah Siraceddin Hoca Seyyiduna Muhammed kitabı
2 notes
·
View notes
Text
🎯 HOLDİNG BANKALARINA DEVLET DERHAL EL KOYMALIDIR 🎯
Geleceklerini kimseye vermiyorlarmış. Hangi gelecekten bahsediyorsunuz? Zehir taciri ve tefecilik yaparak Türk ulusunu küresel şirk ortaklarınız ile sömürme geleceğinden mi? Atatürk ile bayramdan bayrama toplumu aldatarak mı?
Atatürk'ün gençlerine zulüm edeceksiniz Türk ulusunu soyup soğana çeviregeksiniz sonrada kalkıp biz yolumuza devam etmek istiyoruz diyeceksiniz! Hangi yüz ile bunu istiyorsunuz?
Toprak ağası, para ağası istemiyoruz.
Siz değil miydiniz? Kendinizi ülke notu ile yarıştıran. Bu holdingin banka notu Türk Cumhuriyeti notundan daha yüksekmiş. Notunuzu Türk Fırtınası verdi.
2002 yılında yazdığınız mektup duruyor elimde. Aynen şöyle yazıyor;
Ülke ekonomisinde çok önemli değişim olacak bizde buna uygun değişeceğiz. İktidar siz mi oldunuz? Yoksa iktidara istediğiniz şekilde bir düzen kurmak için talan mı başlatınız? Ben içinizde bunların kaydını tutuyordum. Boşuna mı tuttum? Yaşamım bu zulmü hak ettiği bir şekilde ortadan kalkmasıdır.
Tüsiad bir bakıyorsunuz gazetelere ilan veriyor hükümet düşürüyor Türk ulusunu tehdit ediyor.
Bir bakıyorsunuz tesev denen bir sivil toplum kuruluşu ile bize Anayasa yapmaya kalkıyor. Siz kimsiniz ya? Anayasa yapıyorsunuz?
Her darbede her ekonomik krizde ayrı bir vurgun vurdunuz.
12 Eylül serbest piyasa ekonomisi adı altında serbest ahlaksızlık adı ile faiz, döviz ve borsa saç ayağı ile servete servet katmadınız mı?
Her askeri veya sivil darbe nedense sadece size yaradı! Neden?
Karşımızda bizim silahların bize doğrultulmasını yani tankları ve soygun aracı tanklardan daha tehlikeli bank görmek istemiyoruz.
Darbeci general Kenan Evren'e Vehb Koç'un mektupla verdiği talimatlar ve son satır emrinize amadeyim ne demek?
Emeğin tüm haklarını bu darbe ile tırpanlandı.
12 Eylül 1980 sonrası siyasi parti kalmadı size hizmet eden kişilere teslim edildi.
2002 yılında iktidar olan ve siyasi partiler yasasını değiştireceğiz diyerek unutup yeri geldi Anayasa tanımadı yeri geldi bugün ki gibi Anayasa değişikliği yapmaya kalktı.
Sizin bizim Anayasamız ortak toplum sözleşmesi ile derdiniz nedir?
Siz değil misiniz?
İngiltere'de kelebek uçsa Filipinler de fırtına çıkar diyen.
Cumhuriyet bitmiştir diyen Abdullah Gül'e İngiliz kraliyet ailesi ödülünü ayarlayan Suzan Sabancı Dinçer değil mi?
2009 yılında bu İngiliz derin devlet yapısında ülkemiz aleyhine hangi faaliyetleri yapmak adına mütevelli heyetinde yer aldı.
Batı çetesi böyledir işte. Kullanır sonra servis eder.
Ben buna Mobbing Bank ile tepki gösterdikten sonra doğru bir iş yapıyorsanız neden istifa ettiniz?
Yerinize diğer holding gururla kurumsal desteği hangi amaçlarla bu derin devlet yapısına hizmet veriyor?
Tüpraş bu yüzden mi İngilizlerin oldu?
Sizin Amerikan ve İngiliz derin devlet yapıları içinde işiniz nedir?
Mobbing Bank sonrası neden ülkeden kaçarcasına Malta (MaltaSA) vatandaşlığı aldınız?
Yirmi yıldır tefeci bankalarınız ile banka çalışanlarına ve müşterilere yapmadığınız kötülük kalmadı.
Her ürün satarken daha doğrusu her kredi ve kredi kartı satışı sonrası bir bölge müdürünüz 'ÇANI ÇALIYORUZ' çalışanlara mesaj atarken amacınız neydi?
Yeni belgeli kitaplar yazmamı ister misiniz?
2007 yılında geleceğin liderleri eğitimine beni tanrılar okulu kitabının yazarı eylem filozofu dr d'anna ile banka, kredi, kredi kartı, borç, tüketim, müşteri vb araçlar birer tanrıdır önce siz tapacak sonra bankaya gelenlerin bu tanrılara tapmasını sağlayacaksınız demediniz mi?
Belgesini yayınlamamı ister misiniz?
2001 yılında merkez Bankası başkanı Bilderberg belgeli Gazi Erçel kur iki katına çıkacak diye size haber verdi bir gecede servetiniz kadar vurgun vurdunuz. 11 Eylül günü Amerika terör bahanesi ile bizlere savaş açarken siz aynı gün bu çetenin adamı merkez Bankası başkanı aracılığıyla kendi parasını da yabancı paraya çevirerek birlikte Türk ulusu dolandırılmadı mı? Bu krizde en güçlü çıkan banka biz olduk denediniz mi?
Bu para henüz Türk ulusuna geri iade edilmiş değil.
Mustafa Koç Amerikan derin devlet yapısı Bilderberg ile gazeteci, her siyasi parti içinde siyasetçi ve işadamı bu gizli toplantılara neden çağırıyordu?
Sizin bu küresel çeteler ile ne işiniz olabilir?
Bir kez daha söylüyorum. Devlet irade ortaya koysun bunu bir kez daha ihbar ediyorum bu bankalara derhal el koysun.
Türk devrimi sonunda eninde sonunda kamulaştırma ile tefecilik Anadolu da tarih olacak.
Utanmadan kalkıp bugün Atatürk ile toplumu aldatmaya kalkıyorsunuz.
Biz bu ülkede bu ülkenin yurttaşları olarak bize zulüm boyutunda eziyet ettiğiniz için ayrıcalıklı sınıf istemiyoruz.
Her mahallede birer milyoner değil birer tehdit oldunuz.
Hangi yüz ile geleceğinizi kimseye vermiyorsunuz?
Bu servetleri Amerika, İngiltere ve israil de mi yaptınız?
Kamulaştırma bedeli neyse alır bu ülkelerden birine gider orada aynısını yaparsınız.
Her ihanetin er ya da geç bir bedeli vardır.
Sizin ihanetinizde buraya kadarmış.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası
2 notes
·
View notes
Text
Liderlik Kültü ile ilgili düşüncelerim
Çağımızın en büyük hastalıklarından biri kişilik kültüdür.
Liderlik kültüne kesinlikle karşıyım, çünkü bu Kur'an-ı Kerime göre bir şirktir.
Bir Şirk örneği; insanlık tarihi boyunca, hükümdarlar ve diğer devlet başkanları sık sık büyük bir saygıyla karşılanmış ve onlara süper-insan veya tanrısal nitelikler atfedilmiştir. Özellikle Orta Çağ Avrupasında tanrısal haklılık ilkesi aracılığıyla, hükümdarlar Tanrının veya tanrıların isteğiyle göreve geldikleri söylenirdi. Sümerler, Antik Mısır, Japonya İmparatorluğu, İnka İmparatorluğu, Aztekler, Mayalar, Tibet, Tayland ve Roma İmparatorluğu hükümdarları "tanrı-kral" olarak yeniden tanımlayan örnekler arasında özellikle dikkat çekicidir. Ayrıca, Antik Romanın İmparatorluk kültü, imparatorları ve bazı aile üyelerini Roma Devletinin ilahi onaylı otoritesi (auctoritas) ile özdeşleştirirdi.
Sonraki dönemlerde radyo gibi kitle iletişim araçlarının gelişmesi, siyasi liderlere daha önce hiç olmadığı kadar kitlelere olumlu bir imaj yansıtma imkanı sağladı. İşte 20. yüzyılda en ünlü kişilik kültleri bu koşullardan doğdu. Bu kültler genellikle bir tür siyasi dindir.
21. yüzyılda İnternetin ortaya çıkması, kişilik kültü fenomenini yeniden canlandırmıştır. Sosyal medya platformları aracılığıyla yayılan yanlış bilgi ve propaganda ile yirmi dört saatlik haber döngüsü, aldatıcı bilginin geniş çapta yayılmasına ve kabul edilmesine imkan sağlamıştır. Sonuç olarak, kişilik kültleri birçok yerde büyümüş ve popülerliğini korumuştur, dünya genelinde otoriter yönetimlerde belirgin bir artışla paralel olarak.
"Kişilik kültü" terimi, muhtemelen İngilizce'de 1800-1850 yılları arasında ortaya çıktı ve aynı dönemde Fransızca ve Almanca versiyonları da ortaya çıktı. Başlangıçta, siyasi bir çağrışımı yoktu, ancak Romantik "deha kültü" ile yakından ilişkilendirildi.
2013 tarihli "Karakter nedir ve neden gerçekten önemlidir?" adlı makalesinde Thomas A. Wright şöyle belirtmiştir: "Kişilik kültü fenomeni, sürekli propaganda ve medya maruziyeti yoluyla bilinçli bir şekilde şekillendirilen, hatta tanrısal bir hale getirilen bir bireyin idealize edilmiş halk imajına atıfta bulunur. Sonuç olarak, bir kişi, yalnızca halk kişiliğinin etkisiyle diğerlerini manipüle edebilir... kişilik kültü perspektifi, birçok kamu figürünün yaratmak için yetiştirdiği sığ ve dışsal imajlara odaklanır ve idealize edilmiş ve kahramanca bir imaj oluşturur."
~Kaynak : Vikipedi~
Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder. Kim Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz korkunç bir iftirada bulunmuş, pek büyük bir günah işlemiş olur. - Nisa Suresi 48. Ayet
Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür. - Nisa Suresi 116. Ayet
2 notes
·
View notes
Text
*MİRAÇ HADİSESİ*
_(Recep 27. Gece)_
(17 Şubat cumayı cumartesiye bağlayan gece)
Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:
"_Zat-i Ecelli Ala, en has kulu olan Habibini,gecenin küçük bir cüzünde Mescidi Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya götürdü. Habibimize, ayetlerimizden bazısını gösterelim diye.Şüphe yok ki,her şeyi hakkıyla gören ve işiten Allah'tır._" (İsra, 1)
Peygamberimizin (s.a.v.) Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya götürülme olayına *İSRA* denir. Mescidi Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya kadar olan yolculuk Burak isimli ak bir vasıtayla olmuştur. Mi'rac isimli manevi bir asansörle 1. kat çıktı. Sidre-i Münteha'ya kadar Hz. Cebrail ile çıktılar. Daha sonra Refref vasıtasıyla Huzur-u İlahiye mahzar oldu.
Mi'rac Rasulullah (s.a.v.) 51 yaşındayken olmuştur. Efendimiz Kureyşlilerden çok sıkıntılar gördü. Bir tanesi de Taif'te yaptığı tebliğ görevinden sonra oldu. Fakat orada Rasulullah (s.a.v.)'e iman etmek yerine, O'nu taşladılar. Efendimiz'in yanıdaki Zeyd b. Harise, atılan taşlar Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelmesin diye kendi canını siper etse de, Efendimiz yaralandı ve vücudundan kanlar aktı. Efendimiz ellerini kaldırıp şöyle dua etti:
-_Allah'ım kuvvetimin kalışımı sadece merhametlilerin SANA en azlığını, çaresiz arz ederim. Ey merhametlisi! Darda kalmışların Rabbi sensin. Eğer sen bana kızgın değilsen ben bu taşlamalara aldırış etmem; yeter ki sen benden razı ol._
Rasulullah başına gelen bu sıkıntıların, Allah'ın kendisine kızgın olabileceğini düşündüğünden bu duayı yapmıştı. O sıra Cebrail (a.s.) geldi:
- _Ya Rasûlallah eğer istersen Ebu Kubeys dağını o müşriklerin üzerine kapatabilirim. Ne istiyorsan söyle_ deyince, o şefkatli Peygamber:
-_Ben beddua etmek için gönderilmedim. Benim arzum, o kafirlerin neslinden Allah'a şirk koşmayan bir genç çıkarmasıdır,_ buyurdu.
Ümitsiz, yorgun geri dönerken yol kenarında biraz oturdular.Orada bulunan bağ sahibi, Rabia’nın oğulları Utbe ve Şeybe adındaki iki kardeş,köleleri Addas'ı Efendimiz'e birer salkım üzüm götürmesi için gönderdi. Rasûlullah, üzüm yerken besmele okudu. Abbas o zaman Hristiyandı. Besmele'yi duyunca şaşırdı.
-_Bu dediğiniz nedir? Yunus adındaki kıymetli bir kimse de bunu söylerdi._ diye sordu.
Efendimiz onunla kısa bir konuşma yapıp sorularını cevapladıktan sonra Abbas adındaki genç Müslüman oldu. Peygamberimiz Taif de sadece Abbas'ın Müslüman olmasına sevinmişti, çünkü o genç ileriki zamanda ihtiyarların hidayete gelmesine sebep olacaktı. Efendimizin ilk duası gerçekleşmişti. Genç birisi hidayete ermişti..
İkici olarak şöyle dua ediyordu:
"_Ya Rabbi bu taşlamalar, çektiklerim umurumda değil ben illa rızanı istiyorum._" _YA RABBİ BANA CEMALİNIN NURUNU NASİP EYLE._"
Bu duasından sonra Mirac olayı gerçekleşti.
Efendimiz Taifden döndü. Doğduğu büyüdüğü ev olan Ümmü Hani'nin evine geldi. Daha Ümmü Hani Müslüman olmamıştı. Ama misafirlere çok değer verirdi. Efendimize ibadet etmesi için yer gösterdi. Efendimiz de ibadetlerini yaptı ve yattı. O sırada Allah-u Teala, Cebrail (a.s.)'a buyurdu:
- _Sevgili Habibim çok üzgün vücudu yaralı, kalbi kırık. Ama yinede benim rızamı ve gelecek neslin imanlı olmasını arzuluyor. Git Habibimi bana getir. Kendisine hazırladığım Cennet nimetlerini, kendisine düşmanlık edenlerin uğrayacakları azabı göster. Onu bizzat ben teselli edeceğim._
Seksiz Cennet kapısı açıldı. Cehennem'e "Yumuşak ve sakin ol" emri verildi.
Cebrail (a.s.) yanında Burak adlı binitle Efendimizin yanına geldi. Burak beyaz renkli, alnında Kelime-i Tevhid yazan bir binitti. Cebrail (a.s.) Efendimizi uyandırmaya kıyamadı. Sadece ayaklarından öptü. Cebrail'in kanı olmadığı için dudakları soğuktu. Efendimiz uyandı.
Cebrail (a.s.):
_Kalk Ya Muhammed! Hak Teala'nın sana selamı var. Seni yer noktasından, ulvi alemlere götürmemi bana emreyledi._
Efendimiz anlatıyor:
"_Sonra kalbimi açtılar,kuvvet vermek için bir leğen nur koydular. Sonra Mikail (a.s.) zümrütten 3 leğen getirdi. O su ile kalbimi hikmet ve marifet ile doldurdular, göğsümü kapadılar. Manevi ameliyat bittikten sonra Kâbe'de hatem taşının oradan Burak denilen binitle yolculuk başlayacakken Burak bir rica'da bulundu:_
-_Ya Rasûlallah! Kabirden kalktığınızda da binitinizin ben olmasını istiyorum, kabul eder misiniz? _
Efendimiz (s.a.v.) mahzunlaştı:
-_Benim günahkar ümmetim kabirden kalkarken sürünürse, binitleri yoksa, ben nasıl binitlere binerim?_ buyurunca ayet nazil oldu:
"_Allah'tan korkanlar kabirlerinden binitlerle gelecekler._" Bu ayeti duyan Efendimiz (s.a.v.) rahatladı ve burağa bindi.
Efendimiz anlatıyor:
"__Mescid-i Aksa'da 2 rekat namaz kıldım.Kudüs'teki Mescid-i Aksa'da caminin yanında bir kaya vardır. Adına “sahratullah" derler. O taşın yanına geldiğim vakit Mi'rac kuruldu.
Mescid-i Aksa'da açıklanan, açıklanmayan bütün peygamberler vardı.__
Onlara Efendimiz (s.a.v.) namaz kıldırdı. O yüzden Efendimizin bir adı da: *İmamul Enbiya*'dır. (*Nebilerin imamı*)
Efendimiz anlatıyor:
_Mescid-i Aksa'da kıldığım namazda şöyle dua ettim:_
"_Zayıf ümmetimin necatini, selametini, af ve mağfiretin olunmasını niyaz ediyorum. Cehennem ateşinden kurtulmalarını istiyorum."_
Bütün nebiler ve melekler "amin" dediler.
Bizim de duamız şu olmalı:
"Ya Rabbi! Bizi o güzel Peygambere has ümmet eyle! Ahirette Onun sancağının altında bizleri cem eyle *AMİNNN*...
Efendimiz (s.a.v.) burağa Cebraille beraber bindi.
💫*BİRİNCİ KAT SEMA:*
Burası dünyadan beş yüz yıl yukarıdadır. Adem (a.s.)'ın Semasıdır. Tahtı beyaz incidendi. Efendimiz orada "_Sübbûhun kuddûsün rabbül melâiketü ver’rûh_" diyen ayakta kıyam halinde tesbih eden melekleri gördü. Efendimiz imrendi. "_Bu ibadet benim ümmetime de nasip olsun._" buyurdu.
Namazlarımızdaki kıyamlarımız Efendimiz'in duasının kabul oluşundandır.
İzin alarak içeri girdiler...
Efendimiz, Adem (a.s.)'a selam verdi. O da selamını aldı.
❗️Sonra bir kavim gördüm; dudakları deve dudağı gibiydi. Melekler onların dudaklarını kesiyorlardı.
Cebrail'e sordum:
"Yetim malını zulmen yiyenlerdir." dedi.
❗️Sonra bir kavim gördüm; Önlerinde kurulmuş güzel sofralar vardı. Güzel yemekleri bırakmış, etrafındaki acı otları yiyorlardı.
Cebrail'e sordum:
"Nikahlı eşlerini bırakıp, harama giden zinakarlardır." dedi.
❗️Sonra bir kavim kadınlar gördüm; kimisi de ayaklarından asılmışlardı.
Cebrail'e sordum:
"Zina eden kadınlardır." dedi.
❗️Sonra bir kavim gördüm; 0 insanların sinelerinin üzerinde ateşten tabaklar vardı. Melekler onlara tokmaklarıyla vuruyorlardı. Cebrail'e sordum:
"Bunlar; şarkıcılar ve çalgıcılardır." dedi.
💫*İKİNCİ KAT SEMA: *
İsa ve Yahya (a.s.)'in semasıdır. Efendimiz onlara selam verdi. Onlar da selamını aldılar. Kapısı kızıl yakuttandı. Oradaki meleklerin hepsi rukudaydı. Devamlı rukuda Allah'ı zikrediyorlardı. Efendimiz ümmeti için de ruku ibadetini istedi. Namazlarımızdaki rukularımız Efendimiz'in duasının kabul oluşundandır.
İzin alarak içeri girdiler....
Efendimiz anlatıyor:
❗️Sonra bir kavim gördüm; Melekler onların başlarını taşla eziyordu. Ezilen başlar tekrar tekrar bütün olduktan sonra yine ezilerek azab devam ediyordu.
Cebrail'e sordum:
"Bunlar ümmetinden namazı terk edenlerdir.Bir de ruku ve secdeleri çabuk yapıp,namazı düzensiz kılanlardır."
❗️Sonra bir kavim gördüm; Karınları şişip, aşağı sarkmıştı. Ellerine ve ayaklarına köstek vurmuşlardı. Ayağa kalmak istediklerinde karınlarının büyüklüğünden yere yıkılıyorlardı. Cebrail'e sordum:
"Bunlar faiz alanlar ve insanların mallarını zulüm yoluyla yiyenlerdi," dedi.
❗️Sonra bir kavim kadınlar gördüm; Bunların yüzleri kapkara olmuş, ateşten giymişlerdi. Melekler vuruyor onlar da köpekler gibi uluyorlardı.
Cebrail'e sordum:
“Bunlar kocalarına eziyet eden, itaat etmeyen kadınlardır." dedi.
💫*ÜÇÜNCÜ KAT SEMA:*
Yusuf (a.s.)'in semasıdır.
Onunla da selamlaştı. Kapısı ak incidendi. Orada meleklerin hepsi secde halindeydi. Efendimiz ümmeti için de secde ibadetini istedi. Namazlarımızdaki secdelerimiz Efendimiz'in duasının kabul oluşundandır.
💫*DÖRDÜNCÜ KAT SEMA:*
İdris (a.s.)'ın semasıdır.
Saf gümüşten yapılmış kapısı vardır. Oradaki meleklerin hepsi kade-i ahire'de oturmuşlardı. Efendimiz ümmeti için de kade-i ahire ibadetini istedi. Namazlarımızdaki kade-i ahire Efendimiz'in duasının kabul oluşundandır.
💫*BEŞİNCİ KAT SEMA: *
Harun (a.s.)'in semasıdır.
Kendi ümmeti arasında çok sevilen bir Peygamberdi. Kapısı kızıl altından yapılmıştı. Genç olduğu halde saçları beyazdı. Çok güler yüzlüydü. Orada devamlı tesbih çeken melekleri gördü ve onlara özendi.
💫*ALTINCI KAT SEMA:*
Musa (a.s.)'in semasıdır. Musa (a.s.) uzun boylu, esmer, kıvırcık saçlıydı.Mikail (as)’da buradaydı.
Efendimize:
"Ne mutlu sana ve sana uyanlara! Onlara hazırlanan nimet kimselere nasip olmadı.”
Orada devamlı ‘_Allahu Ekber_’ ve ‘_Lailahe illallah_’ diyen melekleri gördü ve onlara da özendi...
💫*YEDİNCİ KAT SEMA:*
İbrahim (a.s.)'in semasıdır. Onun yeri nurdan yaratılmıştır. İbrahim (a.s.) Peygamberimizin dedesidir.
İbrahim (a.s.):
"Ya Rasulullah! Ümmetine benden selam söyle. Cennetin toprağı miski amberden ibaret olup, gayet güzeldir. Boş vakit geçirmesinler, meyve ağacı diksinler.
"_SUBHANELLAHİ VELHAMDÜLİLLAHİ VELA İLAHE İLLELLAHÜ VELLAHU EKBER_" diyecek olurlarsa, cennette bir yemiş ağaçları olur, demiştir...
Efendimiz anlatıyor:
Mi'raç'da bir melek gördüm. Yanında da bir deniz vardı. Sayısız derecede kanatları olan bu meleğin vazifesi şu tesbihi çekince başlar:
_Subhanellah_ deyince melek harekete geçer.
_Velhamdulillahi_ deyince kanatlarını açar.
_Velailahe illallahi_ deyince havalanıp uçmaya başlar.
_Vallahu ekber_ deyince denize dalar.
_Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim_ deyince denizden çıkarak silkelenir. Her damladan bir melek yaratılır. Bu melekler bu duayı okuyan için kıyamete kadar bağışlanması için dua ederler.
Peygamberimizin meleklerin ibadetlerine özendiğini fark eden Cenab-ı Hak, yedi kat göğün meleklerinin ettikleri ibadetleri toplayarak, Sevgili Peygamberine ikram etti.
Ardından da şöyle buyurdu:
“Kesintisiz beş vakit namazını zamanında yerine getiren kimse, yedi kat gök meleklerinin yaptıkları ibadetlerin derecesinde sevaba erişir.”
(Ravzatül Ulema
(ilim sarayı)
10 notes
·
View notes
Note
Oy vermenin dinimizde yeri nedir? Kullanabilir miyiz veya kullanmasak daha mı uygun olur
Latif hocamızın oy konusunda, özellikle şirk olup olmadığına dair, bir yazısı mevcuttur. Onu aşağı da paylaşıyoruz. Oy kullanmanın genel hükmü hakkında ise takriben 15 dakikalık bir ses kaydı mevcuttur. O da şu bağlantıdan dinlenebilir.
OY KULLANMAK ŞİRK Mİ❓
CEVAP
♦️ Oy, İslam ve müslümanların maslahatına mebni oy kullanılır, başka bir sebeple değil. Konunun şahıs yada laik sistemin yönetmeliklerine bağlı partilerle bir alakası yoktur. Hatta bu fesat nizam içerisinde, maslahattan çok, hangisinin zararının ehven olduğu ile ilgilidir. Yani ehveni şerreyn ilkesi gözetilerek idarecimizi belirliyoruz. Takvalık ölçütlerine, yada şeriata uygun olup olmadığına bakarak değil. Öyle bir nazarla bakanlar, birbirlerini suçlamaktan, düşmanlıktan başka bir şey elde edemezler. Bu siyasi zeminde takvalık yada şeriata uygunluk aramak safdiliktir.
▶️Şöyle bir örnek verelim; Mesela Hollanda vatandaşı bir müslümana idarecisini belirleme noktasında oy hakkı verilse ve seçilecek iki kafir adaydan biri müslümanlara karşı ılımlı, diğeri düşman olsa, müslümanların oy vermemesi takdirinde, düşman olanın seçilmesi tehlikesi bulunsa,ehveni şerreyn ilkesine göre ılımlı olana oy verilmesi vacip olur. Ona oy vermek, küfrüne rıza göstermek için değil, müslümanları muhafaza etmek, islamı yaşayacak özgür zemini tahsil içindir.
▶️Nitekim Rumlar ve mecusilerin harbinde, sahabeler ehli kitap Rumlar’ı desteklemişler, müşrikler ise ateşperest mecusi persten yana tavır koymuşlar, Rumlar mağlup olunca sahabe üzülmüş idi. Bunun üzerine Rum suresi nazil olup, bir kaç küsür sene içerisinde, rumların tekrar harbe girip kazanacağı ve müminlerin sevineceği ile Allah cc haber verip müjdelemiştir. Halbuki ehli kitap da müşrik idi. Sahabenin onlardan yana tavır almaları, şirklerini kabul manasına gelmemiştir.
▶️Yani oy vermek partizanlık , yada fasık adamlardan mücahidlik dahası velilik gibi bir beklenti ile değil, ehli sünnet müslümanların dinlerini yaşayabilecek serbest bir zemin elde etme, müslümanlara gelebilecek zararları def etme adına olmalıdır. Oy verilen kimsenin Allah cc dostu olması gerekmez. Şeri bir nizamda böylesi bir seçim olsa bu kriterleri aramak belki lazım gelirdi. Ancak ehli sünnet inancına göre, imamın fasık olması caizdir, masum olması lazım gelmez. Bu sebeple, şeri bir nizamda dahi yine islamın ve müslümanların maslahatı gözetilmelidir. Belki ehveni şerreyn ilkesine o vakit gerek kalmayabilir. Şu unutulmamalıdır ki, islamın hakimiyeti müslümanların hakkıyla iman edip salih amel işlemelerine bağlanmıştır. Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve selllem) : Nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz… hadisi şerifi bu manayı teyit ettiği gibi Nur suresi 55. ayeti kerimesi dahi aynı hakikate adil bir şahittir:
♦️ Allah, içinizden iman edip salih amel işleyenlere vaad etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet verecek, onlar için razı olduğu dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır.
Öküz altında buzağı aramayalım. Olmaz çünkü. Buzağı ineğin altındadır.🐄🐄🐄
LATİF KAVCI HOCA
6 notes
·
View notes
Text
İtikadi küfrün dördüncüsü, Allah'ın indirdiği esasların dışında bir hükümle hükmeden hakimin, Allah ve Resulü'nün hükmüne muhalif bir hükümle hükmetmenin caiz olduğuna inanmasıdır. Bu hakim kendi verdiği hükmün Allah ve Resulü'nün hükmüne eşit olduğuna ya da onlardan üstün olduğuna inanmasa bile durum değişmez. Böyle bir durumda da yukarıda ilk 3 bölümde zikrettiklerimiz bu hakim için de geçerlidir. Açık, kesin, sahih, naslarla haram kılındığı bilinen şeylerin caiz olduğuna inandığı için bu kimse hakkında da yukarıda söylediklerimiz geçerlidir.
İtikadi küfrün beşincisine gelince bu da, dine karşı gelmek, hükümleri ile boy ölçüşmeye kalkışmak, Allah'a ve Resulüne isyan etmek bakımından şu ana kadar saydığımız küfür çeşitlerinin en büyüğü, en açığı ve en kapsamlısıdır. Bilindiği üzere şer'i mahkemelerin kaynakları, dayandıkları asıl noktalar vardır ki, bunların hepsi Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetidir. Beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin dayanakları ise çeşitli dinler, Fransız, Amerika, İngiliz kanunları, İslam'a mensup veya dindışı bidatcilerin mezhepleridir.
İtikadi küfrün bu çeşidinde işte bu tip mahkemeler kurmak, hazırlık yapmak, beşeri kanunları bu mahkemelerde verilecek hükümler için asıllar yapmak, bu mahkemeleri çeşitli şubelere ayırmak, bu mahkemelerde mutlak olarak beşeri kanunlarla hükümler vermek, insanları buna zorlamak ve tüm bu hususlarda şer'i mahkemelere benzemek vardır.
Bu mahkemeler şimdi İslâm ülkelerinin bir çoğunda kurulmuş, mükemmel hale getirilmeye çalışılmış, kapıları açılmış insanlar da bu mahkemelerin hükmüne sürüler gibi gitmektedirler. Hakimler de insanların arasında Kitap ve sünnetin hükmüne muhalif olan hükümlerle hüküm vermekte ve insan ları buna mecbur bırakmaktadırlar. Bu mahkemelerin verdikleri hükümleri insanlara kabul ettiriyorlar ve bunları gerekli kılıyorlar. Acaba bu küfrün üstünde başka hangi küfür vardır? Bu şekilde bir muhalefetten sonra Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna ne şekilde muhalefet edilebilir? Basit bir şekilde sunduğumuz bu konunun delilleri yeterince bilinip tanınmaktadır. Burada sözü fazla uzatmaya gerek yoktur.
Ey Akıllılar Topluluğu! Ey Zekiler ve basiret sahipleri! Sizin gibi insanların hükümlerine, sizin gibi insanların düşüncelerine, hata yapması gayet doğal olan, hataları doğrularından daha çok olan, hatta Allah ve Resulü'nün hükümlerinden nas yahut istinbat edilenler hariç hükümlerinde doğruluk payı bulunmayan, sizlerden daha aşağıda olan kimselerin düşüncelerini ve hükümlerini, sizlere uygulamasına nasıl rıza gösterirsiniz? Sizler canlarınız, kanlarınız, mallarınız, hanım ve çocuklardan olan aile halkınız ve diğer haklarınız hususunda hüküm vermeleri için nasıl olur da bu kimseleri çağırırsınız? Onlar, kendisinde hiçbir şekilde bir hatanın bulunmadığı, ne önünden ne ardından batıl yaklaşamayan Hakim ve Hamid olan Allah tarafında indirilen, Allah ve Resulü'nün hükmüyle hüküm vermeyi terkedip reddediyorlar. İnsanların Rablerinin hükmüne itaat etmesi ve boyun eğmesi ancak, O'na ibadet etmeleri amacıyla kendilerini yaratan rablerinin hükmüne itaat etmeleri ve boyun eğmeleri ile mümkündür
İnsanlar nasıl Allah'a secde ediyorlar, nasıl ancak O'na ibadet ediyorlar ve her hangi bir yaratılmışa ibadet etmiyorlarsa aynı şekilde Hakim, Alîm, Hamîd, Raûf, Rahîm olanın hükmüne boyun eğmeli, itaat etmeli ve uymalıdırlar. Şüphelerin ve arzuların galebe çaldığı, kalplerine karanlıkların çöktüğü pek zalim, pek cahil yaratığın hükmünü terk etmelidir. Aklı başında olanların kendilerini bundan uzak tutmaları gerekir. Çünkü bu şekilde bir harekette insanın insanı kul-köle edinmesi mevcuttur. Keyfi arzularla, hatalarla, yanlışlarla insanın insana hükmetmesi mevcuttur.
|| Şeyh Muhammed bin İbrahim, Tahkimu’l Kavaniyn
#islam#din#iman#allah#tevhid#hakikat#şeriat#tevhid ehli#şirk#kitap#tağut#tağut nedir#kitap alıntıları#kitap alintilari
9 notes
·
View notes
Note
Selamın Aleyküm ve rahmetullahbenim merak ettiğim bir soru var. Müslüman ülkesi diye bir ülke var mı? Şu anda şeriatla yöneten ülkeler var mı? "Müslümanlar müşrikler arasında değil, Müslüman topraklarında yaşamalı" diyenler görüyorum. Gördüğüm kadarıyla günümüz Müslüman nüfusu şirk koşuyor. mesela ben türkiyeyi müslüman bir ülke olarak görmüyorum. demokrasi var şeriat yok. insanların kendileri genellikle müşrik veya kafirdir. düşüncem yanlış mı? sizin görüşünüz nedir?
Aleykum esselam ve Rahmetullah.
Fıkıhta Darul İslam (İslam ülkesi) tabiri kullanılır. Ulema İslam ülkesi için gerekli olan şartları zikretmiş, başta bu ülkenin yönetiminin, yasalarının Kurân ve Sünnet ile gerçekleşmesi durumunda bu ismi alabileceğini söylemişlerdir. Bir ülke Kurân ve Sünnet dışı yasalar ile yönetilir ancak tebası Müslüman yahut İslâm alameti taşıyan kimseler de olsa, o beldenin hükmü İslam ülkesi değildir.
Bugün ise hakiki anlamda yönetimde Kurân ve sünnetin uygulandığı bir ülke bilmiyorum. Sokaklarında şeriatın, resmi kurumlarında hevaların hakim olduğu Arap ülkelerini de İslam ülkesi olarak görmüyorum. Onların ekserisi dinlerini batıya ve dünyalık az bir bedele satmışlardır.
Müslüman bir kimsenin ise böyle bir durumda dinini en rahat yaşayabileceği bir yerde ikamet etmesi gerekir. Dininde fitneye düşüyor ve tavizler vermeye başlıyor ise "Allah'ın geniş olan arzında" kendisine daha uygun bir yer bulması gerekecektir.
Müslümanın sonra ki adımı ise şeriatı evinde yaşayıp/yaşatıp bu yolda nesiller filizlemesidir. Yakınlarına, çevresine tevhidi anlatıp hakka davet etmesi ile ömrünü tek bir olan Allah'a ibadet ile geçirmesidir. Şayet Allâh dilemiş ise Müslümanların huzur ve sekinet içinde yaşayacağı bir beldeyi onlara lütfedecektir. Bunun için gerekli bazı çalışmaları da onlara gösterecektir.
İşte vahyin ilk indiği andan Medine İslam devletinin inşasına kadar ki nebevî metod bu zikrettiklerim içinde muhtasar olarak değinilmiştir. İzahı ve tafsilatı için siyer okumanızı tavsiye edebilirim.
Allâh en doğrusunu bilir.
1 note
·
View note
Text
Küçük Şirk
Mahmud b. Lebîd’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] sahabilerine, Sizin hakkınızda beni en çok korkutan şey, küçük şirke düşmenizdir buyurdular. Bunun üzerine sahabiler, Ey Allah’ın resûlü! Küçük şirk de nedir? dediler. Nebî [sallallahu aleyhi vesellem], Allah Teâlâ kulların amellerine karşılıklarının verileceği gün onlara, ‘Dünyada gösteriş olsun diye amel işlediklerinizin yanlarına gidin! Bakın bakalım; onlardan (yaptıklarınıza karşılık) bir hayır bulabilecek misiniz?’ buyurur. Kıyamet günü riyakârlara böyle denilmesinin sebebi, onların dünyada iken yaptıkları amellerin aldatmaca üzerine kurulu olmasındandır. Onun için ahiret günü de aynı şekilde muamele olunacaklardır. Nitekim Allah [celle celâluhû] âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir (Nisâ 4/142). Kulun sevaba nail olabilmesi için amellerinin sırf Allah rızasına uygun olması gerekmektedir. O’ndan başkası adına yapıldığında bu şirk olur. Allah [celle celâluhû] ise şirkten berîdir.
Semerkand Takvimi
2 notes
·
View notes
Text
Küçük Şirk
Mahmud b. Lebîd’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] sahabilerine, Sizin hakkınızda beni en çok korkutan şey, küçük şirke düşmenizdir buyurdular.
Bunun üzerine sahabiler, Ey Allah’ın resûlü! Küçük şirk de nedir? dediler. Nebî [sallallahu aleyhi vesellem], Allah Teâlâ kulların amellerine karşılıklarının verileceği gün onlara, ‘Dünyada gösteriş olsun diye amel işlediklerinizin yanlarına gidin!
Bakın bakalım; onlardan (yaptıklarınıza karşılık) bir hayır bulabilecek misiniz?’ buyurur. Kıyamet günü riyakârlara böyle denilmesinin sebebi, onların dünyada iken yaptıkları amellerin aldatmaca üzerine kurulu olmasındandır. Onun için ahiret günü de aynı şekilde muamele olunacaklardır. Nitekim Allah [celle celâluhû] âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir (Nisâ 4/142).
Kulun sevaba nail olabilmesi için amellerinin sırf Allah rızasına uygun olması gerekmektedir. O’ndan başkası adına yapıldığında bu şirk olur. Allah [celle celâluhû] ise şirkten berîdir.
5 notes
·
View notes
Text
Sigorta Poliçesi Nedir? Nelere Dikkat Etmeniz Gerekir? Sigorta poliçenizi anlamak, gelecekte karşılaşabileceğiniz risklere karşı daha iyi bir koruma sağlamanızı sağlar. Sigorta poliçesi, sigortalı ile sigorta şirke...
0 notes
Text
🗣️ Demografik Yapı Değişikliğin Amacı
Ulus olmayı başarmış birlik beraberlik ve bütünlüğü koruyan bir toplumu dağıtmak ve yok etmek mümkün değildir.
İnsanlığın en büyük ulus kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olup ona ve Türk ulusuna karşı düşmanlığın sebebi bu bilinci yenememiş olmalıdır.
Ne paraları, ne şirk kurumu şirketleri, ne sermayede, siyasette, medyada işbirlikçilerinin gücü buna yetmemektedir.
Çünkü tüm olumsuzluklara karşı biz ulus olmanın nimetlerini Atatürk sayesinde az çok öğrendik.
Bu bilinç son yirmi yılda ki yıkım sonrası çok daha bilinçli hâle geldi.
Yabancı düşmanlar ve onların kullandığı yerli işbirlikçiler toprak, mülk, maden ruhsatları ve yurttaşlık satışı yaparak demografik yapı değişikliği ile ulus bilincini yok etmek birlik ve beraberliği bütünlüğü bozmak adına yıpratmak istiyorlar.
Sorun toplumun büyük kısmının bu yapılmak istenen kötülüğü anlayamamış olmasıdır.
Umudu artıran ise korku nedir bilmeyen cesur, kararlı, ilkeli Atatürk'ün yolundan giden devrimi savunan insanlık ahlakından yana olan insan sayısının yayılan güçlü frekans dolayısıyla gün geçtikçe bilinç düzeyinin artmış olmasıdır.
Küresel sömürgeciler ve onların yerli işbirlikçileri kendi hileleri içinde boğuluyorlar.
Bu faturayı onlar ödeyecek biz değil.
Bu gerçeği biliyorlar.
Bizim kararlı tutumumuzu da biliyorlar.
Asla geri adım atmayacağınızı ve teslim olmayacağımızı da biliyorlar.
Atatürk'ün ruhunun geri döndüğünü sayısız Türk'te bedenlendiğini de biliyorlar.
Korkmayın kendinize gelin yeter.
Mana ve maneviyat maddiyata karşı bir kez daha ve sonsuza kadar kötülüğü yok edecek şekilde insanlık adına Anadolu'da Türklerin zaferi ile yarım kalan insanlık devrimi tamamlanarak sonuçlanacak.
Sarılın sımsıkı birbirinize.
Hangi güç onu dağıtacakmış bir görelim!
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#yabancıya yurttaş satışı#yabancıya maden ruhsatları satışı#yabancıya mülk satışı#yabancıya toprak satışı#demografik yapı değişikliği#hile#hak#mana ve maneviyat#maddiyat
7 notes
·
View notes
Text
Sigorta Poliçesi Nedir? Nelere Dikkat Etmeniz Gerekir? Sigorta poliçenizi anlamak, gelecekte karşılaşabileceğiniz risklere karşı daha iyi bir koruma sağlamanızı sağlar. Sigorta poliçesi, sigortalı ile sigorta şirke...
0 notes