#şefkat tepe
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bi nesle tramva yapan şeyler;
Şefkat tepe 143.bölüm
Keloğlan korkuluk bölümü
Atem tutam ben seni ninnisi ve eşekli ninni
8 notes
·
View notes
Photo
every day one photo edit of my favorite turkish actresses — 14/28 february [x]
Aslıhan Güner via I n s t a g r a m
#aslihan guner#Aslıhan Güner#turkish fc#turkish actress#north star#Kuzey Yıldızı İlk Aşk#kuzey yildizi#Şefkat Tepe#asi#evdfeb
0 notes
Text
Axırıncı dəfə mən xoşbəxt olanda "Samanyolu"tv da Şefkat tepe gedirdi.
62 notes
·
View notes
Text
BEDDUA
Dilerim bir defa içten güleme
Sevincin kahrından uzun olmasın
Gözünden kanlı yaş aksın sileme
Neşen, keyfin tadın tuzun olmasın.
Sen de bencileyin avun avutul
Unutmayı bilme lakin unutul
Yağmurdan kaçarken doluya tutul
Dört mevsim kış yaşa yazın olmasın.
Durma hiç üst üste sigaralar yak
Sonra albümdeki resimlere bak
Telefona sarıl dur ağlayarak
Bir alo demeye yüzün olmasın.
Her yanını sarsın sonsuz bir hüzün
Tebessüm etmeyi unutsun yüzün
Ne kara kaşların ne ahu gözün
Yüreğimde hiçbir izin olmasın.
Uğrunda canımdan bile caydığım
Sendin cefasını sefa saydığım
Şefkat bekleyerek başım koyduğum
Varsın taş olsun da dizin olmasın.
İstersen huri ol artık kim takar
Peşinden kim koşar kim dönüp bakar
Dizlerime kapan yalvarıp yakar
Onurun gururun nazın olmasın.
Umudun doğmasın faldan yorumdan
Bahtın hep kararsın isten gurumdan
Düştüğün bunalım dolu durumdan
Bir çıkış bulacak tezin olmasın.
Aşkım ki sayende dar’a asıldı
Sana düşkünlüğüm eski fasıldı
Sevilmek sevmekmiş unut nasıldı
Artık o tarakta bezin olmasın.
Senli yanlarından kırptım gönlümü
Yerlerden yerlere çarptım gönlümü
Kirinden arıttım çırptım gönlümü
İstedim zerrecik tozun olmasın.
Bulurum elbet bir kıymet bileni
Sohbeti dinlenip yüzü güleni
Çekmeye değmezmiş senin çileni
Kalbimde gönlümde sızın olmasın.
Beni özledikçe hasrete bürün
Her vakit perişan biçare görün
Ayağa kalkama yerlerde sürün
Kudretin dermanın özün olmasın.
Ateşler içinde yan diri diri
Damla damla eri günbegün çürü
Bitimi olmayan yollarda yürü
Dağlar tepeler aş düzün olmasın.
Sevdanın kahrını bensiz çekeme
İçinden çıkarıp atıp sökeme
Kimseye halini açıp dökeme
Derdini diyecek sözün olmasın.
Yüzüne tükürsem haksızsın deme
Kovsam da kapıyı çarpıp gideme
Doğruyu yanlışı ayırt edeme
Sağduyun hislerin sezin olmasın.
Ne derdin tükensin ne acın dinsin
Tepe taklak dünyan tersine dönsün
Ateşin küllensin ocağın sönsün
Dumanı tütecek közün olmasın.
Sırma kirpiğini ok gördün bana
Tebessümü bile çok gördün bana
Her cevr-i cefayı hak gördün bana
Kederde çilede azın olmasın.
Pişmanlık duygusu içinde kayna
Hayat sahnesinde hep dram oyna
Viranını vursun yüzüne ayna
Kimse senden daha hazin olmasın.
Gonca güzelliğin sararsın solsun
Kalbine benzersiz acılar dolsun
Kovuya gıybete malzeme olsun
Ne sırrın ne saklın gizin olmasın.
Öyle derbeder ol insanlıktan çık
Viran et dünyanı temelinden yık
Yaşamaktan usan hayatından bık
Ölmekten başka bir arzun olmasın.
Mezarın kazılsın daracık derin
Altına gömsünler toprağın yerin
Bir gece yarısı ölüm haberin
Müjde olsun bana hüzün olmasın.
Gözünün önünden anı gitmesin
Hiç bir şey acını hafifletmesin
Sabaha ereme gecen bitmesin
Güneşi görecek gözün olmasın.
34 notes
·
View notes
Text
Osmanlı Akıncı Bülent
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
⚘🌍♥️🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷♥️🌍⚘
⏰🖊⚖🤲👉💗Âmin Ya Râb'bi💗👈🤲⚖🚷
⚘🌍♥️🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌎♥️⚘
Kerhen nefse uymuş, kul medet diler
Günahtan kaçmaya yol ver Ya Râbbi
O nurdan haz duyan, muhabbet diler
Hâkk dostu saracak kol ver Ya Râbbi
Soğuk buz gölgeden, gel deyip peşe
Mahrum kalmış varsa doğan güneşe
Gönlünde yurt kur da yer aç kardeşe
Dertten dert gideren rol ver Ya Râbbi
Hem işsiz dermansız, garip cüsseye
Hem de öğün bekler, yoksul hisseye
Hiç muhtaç olmadan başka kimseye
Helâl rızkla doysun bol ver Ya Râbbi
Gece gündüz devrin, dem nöbetince
Kıyam rükûn secden hep rağbetince
Mecnun değsin diyen, kum adetince
Sevgin ki hudutsuz, çöl ver Ya Râbbi
Üst baştan çıkmayan diken donatsın
Bir nefes koksun da, varsın kanatsın
Bülbül şen şakırken, dost serenatsın
İman bağından hep gül ver Ya Râbbi
Senden yardım uman mahrum fakire
Dermansız kaybolmuş şaşkın hakîre
Kamp kurmadan yaşam, çamura kire
Yere hiç düşmeden, dal ver Ya Râbbi
Germeden dam tente, kalkarsa fanus
Beklenmez yağmurda bocalar Yunus
Râhmetten uzakta en korkunç kâbus
Bir deniz yutmadan, sal ver Ya Râbbi
Merhamet sunduğun, gayret coşacak
Cömert şevkle hemen hayra koşacak
Hâkk yolda serbestçe, can dolaşacak
Herkese güç mecâl, hâl ver Ya Râbbi
Tabloda düşlenen, boyayla renk renk
Kâlpten sözler dermiş, bütünü ahenk
Dosdoğru mesajın, hükmüne mihenk
Sevdanla bahseden kal ver Ya Râbbi
Hakkı pay etmekten, beslenen şefkat
Her ikram sadakan farz rüknün zekât
Cimrilik bilmeyen, mülkünden kat kat
Uğrunda harcanan, mal ver Ya Râbbi
Dört mevsim vakitle bahar güzünden
Boz bayır dağ tepe geçsin düzünden
Müşkülât çıkmasın bir mıh yüzünden
Durmasın at koşsun nal ver Ya Râbbi
Kalp mecrasında can ses uyandıkça
Râhmetinden essin, yel ver Ya Râbbi
Hâmd desin her niyaz ismin andıkça
Gözden aşkla akan, sel ver Ya Râbbi
Sözünden söz kuran dil ver Ya Râbbi
Hesap zor duy diyen, zil ver Ya Râbbi
Her kim Râbbim desin, kabul et âmin
Gün gece kir söksün, el ver Ya Râbbi
Âmin.... Âmin.... Âmin....
☆♡☆-(Talip)-☆♡☆
Osmanlı Akıncı Bülent
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
3 notes
·
View notes
Text
III madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana al bu taşlar senin olsun o halde... ve bundan böyle bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların boşluğa bağırsınlar, birlikte; kan kusacağız. kan kusacağız. madem dünya bunca zalim madem yakışmıyor kalbimize. bütün davullar gümlesin boşluktan gelen, boşluğu dolduranı boşluğa böğüreni vursunnnn. bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan dünya görsün. VI ben seni hep sevgilim ben seni hep yüzünden geçen dalgalardan okudum. ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum annen seni inkar etmişti aldım etime dokudum. V Yanmamı bekleme benden Ben ne çok yandım, biliyorsun. Yanamam ben yanamam yanamam küllerim uçuyor. Rüyamda sapladığın jiletler etimde Kanamıyor acımıyor. Acımıyor Bu dünya buz, bu buzzzzz zzzzzzzzzzzda Hiçbir şey acımıyor. Bunlar yalan, Yalan söylediklerim Yalan söylediklerin Bunlar ancak dünyaya yakışıyor. Küldüm ben zaten Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen Kalmışsa eğer Külün içinde şimdi insanım uyanıyor. Dünya görsün şimdi. Bembeyazzzz dünyaaaaaaaaaaaa Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa Kan kusanı. VII Dünya ne ki sevgilim, Benim sana yaptığım kubbe yanında? Düşsün, olsun, bırak, içinde yıldızlar patlıyor. Kolaydır inanmak kadar inanmamak da. İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni Yoluna baş koymak diyoruz Biz barbarlar buna. VIII Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım Çıksın diye ortaya Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak: Sen benim yuvamsın Yuvanım ben senin. IX Beni bilmediğim bir dünyaya attı... Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan. Bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını, çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden. Beklemeeeeeeee. Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan. Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan uffffffffffffuk filan. Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi. kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan. böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da. aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah bir inançtı desem. bu kadar dağılmam kendimi şimdi bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan. ne söylememi bekliyorsunhava aldıkça sızlayan bir diş var içimde. susmam bundan, konuşmam bundan. ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata. insan olmuştum ilk o zaman. ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan. kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım, ölünmüyordu, hatırladım. ölünmüyoooooorrrrrrrrrrrdu. XI acı çekerken de adil ol, diyor bana. adil ol. sen değil misin inanan hayatın büyük bir kader olduğuna, kaderi yönlendirmek bile o büyük kader' in içindedir filllllllllllan. o yüzden şimdi adil ol. sus. söyleme böyle şeyler! adil ol. inanmıyorsun değil mi? beni bilmediğim bir dünyaya attı, diyyyyyyyorum. diyorum ki, sözde kalır her şey. sözzzzzzzzde kalıyor. bir de bana adil ol, diyorsun. X ey duymayan insanı, ey hayat dedikleri büyük kusur. ... ey kimselere değişmediğim ayrılığın neden bunca ağır? hani adalet? bir kasım' dan öteki kasım' a bir yanım kör bir yanım sağır. XV ben başka bir şey olmak istememmm istemedim başka şey. sabırla sevgilim sabırla acılarımız eşitlensin bu şehirde diye diye. bu şehirde etten geçip kalbe erişene dek sabırla. tek, sabırla. kaç kişi var bu şehirde ruhunu sana kubbe, kubbeeeeeeeeeeeeeeeee etmiş! XIV büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım etten geçip aşka varanın sevgisi. bunun yanında sevgilim bunun yanında etin ihaneti, kısaca hiçbir şeydir. XII şimdi bir masaldan bir peri sessizce dinlesin beni, alsın yorgun başımı alsın cümlemi usulca kalbine koysun. benim cümle taşıyacak halim yooooooğğğğğğğ. XXXI Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir, değil dışarıdan. Beyhude insanın yuva arayışı ama yine de yuva arar insan. dışarısı sevgilim, dışarısı senin kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir? yollar ki hep gider, hep yatay. ah ben bu kubbe fikrine o yüzden takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey, büyük bir arzuyla mümkün. gayret' in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen. XVI in ordan, in ordan innnnnnnnn, diyor bana zamanın ensesinden. ay adalet' ten söz eden zalim şimdi bi dur, düşün: ev ki, en büyük mahremiyetti kimdi vuran, kimi, en mahreminden? XVIII en acısını sevgilim en acısını tadayım istedin: en acısı buydu. XVII omurgamı aldın benim. omurgamı aldın. omurgamı aldın. omurgamı. niye? XIX Varla yok arasındayım Varla yok arasındayım Hep, varla yok arasındaydım. Zaten. Ben bilmedim ki niye teyelliyim, niye? Varla yok arasında Varla yok arasında Elimde bir kırık testi Elimde bir kırık testi Nereye bırakayım! XX Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine. bilemem, belki bu yüzden ben sana yanlış bir yerden edilmiş bir büyük yemin gibiydim. beni hep aynı yerimden yaralayan o eve yine de döneyim döneyim istedim. XXI ah benim sesimle söylesem de, inanmazlar benzemiyor çünkü bir dile. döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn düğüm. sen benim kara ömrüme vuran suyumu harelendiren sevincimdin. XXXV onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin. titreme daha fazla kalbim. bağışla kendini artık onu da bırak gitsin. bırak gitsin. o senin en ezel gününden kaderin sen onu nasılsa bin kere daha seveceksin. XXII günler öylece kendi kendine geçsin diye bir camın arkasında durdum bana dokunmasın hiçbir şey hiçbir şey yarama merhem olmasın iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye bir camın arkasında durup akan hayata ve zaman baktım. bilirdim, biliyordum, biliyorum, bittiğinde, geçtiğinde, azaldığında sızı, iyileştiğimde, o saman tadıyla karıştığında; her şey daha acı olacak. XXXIII ne sanıyorsun? ne sanıyorsun? benim olan artık senin de kaderin: dağbaşı, oradaki yaralı ıssızlık. XXIII biz iyileşmeyiz diyor ilhan biz iyileşmeyiz bunu bil, diyor. biliyordum: ağırdı biliyordum: çok ağrıdı biliyordum: adım adım ... ben seninle sevgilim mutsuz ama bahtiyardım. XXIV bir masal bir taş ağırlığında olabilir mi? olurmuş meğer. birlikte bir masala inanmak istedim ben seninle, sadece bu. sen beni tek tek tek bıraktın. benim artık taş taşıyacak, taş kaldıracak, taş atacak halim mi var! XXV evet kara bir ömür bu benimki. kara bir toprak. gerçekle değil, hakikatle değil, kalbimin aklıyla kurduğum kara bir ömür. yalnız değilim, biliyorum binlercesi var, onbinlercesi vardı. kara bir ömürle buradan geçen. sen bundan böyle gerçeğin yan yana getirilmiş yamalarıyla yaşayacaksın. ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim sevgilim. XXVII gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp parrrrrrrrrrrrrrrrrr. içimdeki çilekeş fuji' yi tırmanıyor sana eski bir mektuptan gözlerime yağma dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça. bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan anlıyor musun? içimde uzağa bakan bir zürafa var hayat orda burda her yerde kaynıyor. birazdan öleceğim, içeceğim su nerde? XXX kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına. ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla XXVIII ömrümü adadımdı. elimden aldığın ve parçaladığın şey bu! adaletin adını neden anmıyorsun burada da? o yüzden büyük yaram o yüzden büyük öfkem o yüzden dinmiyor içimde hepsi, hınca hınç. hıncahıııııııııııınnnnnç. XXVI o kadar uzun yol geldik ki seninle şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu nasıl yürüyeceğiz? (biz seninle yoldayken yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu, yol kazalarını, yol yorgunluğunu o zamanlar biliyor muyduk?) XXXII ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında duymadın mı, çok söyledim? o uzun gurbette, ben senin "adalet" diye diye nasıl unufak olduğunu gördüm. göre göre, duya duya, yine de bigâne olarak her şeye. bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede yaşadım. tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi? adaletin içinde bir zalim oturur. XXIX sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda sen beni kızını çok seven bir anne olarak hatırla. ben ki hiç kavuşamamıştım sana. XXXXII ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı. durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep ve bir ana enstrüman; incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran. yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran. her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış, sen ki, de ki grand teton' a kar yağdı. o karın ortasında önümüzden bir nehir karla karışık akardı. sarartma beni sarartma beniiiiiiiiiiiiiiiiiii..sarartma. XXXXIII fazla insansın sen sevgilim fazla insan bir barbarım ben oysa, bir hayvan dilim bağışlamaktan söz eder benim seninki adalet ve intikam. söylemeye gerek var mı sevgilim söylemeye gerek var mı şimdi yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni klimanjaro' nun karları sevgilim klimanjaro' nun karları innnniiiiiyor aşağı. XXXIV birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat. ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan bozulsun diye im her ateş önce yanını yoklar sevgilim. bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan isle kararmış bir şair gölgesi görsen başıboş, duran, susan, içinden yanan: ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine, uzak ve göğsüne klarnet sesiyle dolaşan. XXXVI bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı neden çekmediğimi silahlarımı kınından olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi soruyorsan... ona dokunmadıysam, dokunmadıysam tek bir sebepledir... bir barbar ancak eşitine dokunur. XXXVII akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum rüzgârla yana savrulan dallara. aşk için ihanetle vuran aşk aşkm'ola? ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula kopuyor gönülbağım, sen bağla. XXXXI Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan Görmeli, eline almalı, sıvazlamıydın, öğretemeden Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden. Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan. Onaramazdım kırdığım yerleri Onaramazdın kırdığın yerleri Son bir nefesle sana sarıldımdı. En acısı buydu. En acısı buydu. XXXIX aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir. ben bir divan şairi değilim ki sevgilim sana bercesteler düzeyim yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklar��na tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim. ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının paramparça edilmiş şairiyim.ne diyeyim! yine de içimde, çooook eskiden kalma bir ya leyl...ya leyyylllllllllle bir çöl gecesine ismini bırakayım. XXXVIII bir dalda iki kiraz gibi aşk ile öfke arasında yanayana, dursun bu aşk. aşk, mola! ey yaban! ayaklanacağım ayaklanacağım! dizlerimin bağını bağla. XXXX sözde kalır sevgilim sözde kalır bütün sözler aşk çünkü, aşk çünkü kendine bir yol, bir ideoloji ister. bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar. sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde bir tarihe başlayacaksın, orası işte benim tarihimle başlar. ve say, geriye doğru, tek tek sende kalsın şimdi al bu taşlar.
-birhan keskin / taş parçaları
4 notes
·
View notes
Text
Şefkat
Rüyada bir kimsenin sefkatle size kucak açtigini görmeniz hayatta baslayacaginiz her iste basariya ulasacaginiza; delalet eder. Sizin sefkatle bir baska kimseyi kucaklamaniz, ona hinci olmak için elinizden gelen maddi ve manevi her yardimi yapacaginiza delalet eder.
sizlere enmodaa.com farkıyla sunulmuştur
View On WordPress
#şefkat tepe#şefkat yerimdar#şefkat yerimdar oyuncuları#şefkat yerimdar son bölüm#şefkat yerimdar son bölümü tek parça izle
0 notes
Photo
Zihnin Dört Yüce Hali İlk Hâl: METTA - SAF SEVGİ*
Geçtiğimiz Mayıs ayında Jeff Oliver’ın meditasyon etkinliğine katılmıştım. Konuları anca sindirmeye başladım ki, yazmak için bu kadar bekledim.
Buluşmanın içeriği “Zihnin 4 Yüce Hâli” idi. Zihni her zaman kötü olarak mı adlandıracağız? Ona dair iyi nitelikler de var. İnsana has hümanist hâllerin varlığını temsil eden bu zihinsel durumlar, hiçbirimize yabancı değil. Hepimizin iç sesimizi dinlediğimizde ve korku, endişe,keder ve öfkeyle örtülenmiş zihindeki perdeleri kaldırdığımızda ortaya çıkan hâller.
Aslına bakarsanız öfkeyi, endişeyi ve kederi kötülemiyorum. İnsana dair bu duygular bizim kendimizle bağ kurmamızı ve gelişmemizi sağlıyor. Duygunun altında yatana baktıkça kendimizi tutanın ne olduğunu keşfediyoruz. Bazen bu yalnızlık hissi, kendine değer vermeme ya da tekrar canın yanacak diye sevmekten korkma olarak ortaya çıkıyor. Tabii ki, her şeyde olduğu gibi bu duygularda da denge gerekli. Uç noktalara gittikçe bizi ve dışarıyı yakan bir hâl alabiliyor ve fark etmek güçleşiyor. Yani günün moda kelimesiyle “toksik”bir duruma dönüşüyor.
Şimdi yavaşça sizi bu alandan daha ilahi ve mutlak olan alana doğru davet ediyorum.
Zihnin 4 yüce hâli de var. Şartlanmışlıklardan arındığında ötede olan boyut bizi bilgilendiriyor ve kaynağımızla bağ kurmaya başlıyoruz. Evren, Allah, Tanrı ya da mutlak olan nasıl adlandırırsan adlandır, bu saf farkındalık senin bedeninde ve zihninde ifade buluyor.
Zihnin ilk yüce hâli: METTA. Sevgi, saf sevgi. Bu hâl tüm varlıklarda ortak olan, olma hâli. Genelde bu saf sevgiyi, çocuklara ve hayvanlara baktığımızda hissediyoruz. Onlarda şartlanmışlıklar ve gölgeler daha belirsiz, bizde aslolan saf sevgiyi daha kolay aynalıyorlar. Peki saf sevgi hissetmediğimizde, hangi hâlleri yaşıyoruz. Öfke,kıskançlık ve nefret. Kulağa korkutucu geliyor değil mi?
Bu duygular geldiğinde yapabileceğimiz şeyler var. Evet, bu duyguların karanlığından sonra ışık var. Sorular çok basit. Bu benim için gerekli mi? Faydalı mı? Benim istediğim bir şey mi? Gerçekten stresli ve kızgın olmak istiyor muyum? Bu duygu dünyayı daha iyi bir hâle getirecek mi? Bana hizmet ediyor mu?
Cevabı aslında biliyoruz, genellikle hayır olacaktır. Ama zihni uyumlamak biraz zaman alıyor.
Bu duygular yavaş yavaş zihinden düşmeye başlayınca zihinde bir alan açılıyor ve o zaman işte zihinde METTA hâlini yaşamaya başlıyoruz. Biraz matematik gibi, biraz yapboz gibi kendimizi yeniden yaratıyoruz. Buna ek olarak sevgili Jeff Foster diyor ki, zihni değiştiren farkındalık değildir, bilgelik değiştirir.
Elbette bu meditasyon buluşmasından sonra ilâhi olana kavuşamadım. Hatta hemen sonrasında bu sürece bana negatif hisler veren deneyimlerim de eşlik etmeye başladı.
O yüzden gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, öfkeyi hissettiğimizde ve benliğimizden yükseldiğinde, onun gerekli mi gereksiz mi olduğunu anlamaya çalışalım. Böylelikle Bilgelik zamanla bu duygunun yerini alacak ve cehaletimizin yerini yavaş yavaş daha incelikli hâller almaya başlayacak.
Belki yine sinirleneceksin ama bu sefer tepe noktasına gelmeden,”ah evet yine o duygu geliyor” diyip daha iyi hissedeceğin şeye doğru yöneleceksin. Kıskanacaksın ama neden kıskandığı fark edeceksin. Titreşimi iyi olmayan bir söz söyleyeceksin ama sonra açıklama yapacaksın.
Kendi pratiğimize döndüğümüzde, meditasyon bu hisleri fark etmek ve içsel sessizliğimizi bulmak için en iyi yollardan biri. Bazı zamanlar öfkeli, kırgın ya da endişeli olduğumuzu anlayamıyoruz bile.
Ve meditasyon sırasında da söyleyebileceğimiz güzel olumlamalar var.
Güvende olayım. Sağlıklı olayım. Huzurlu olayım. İçsel ve dışsal zarardan uzak olayım. Kendime neşe içinde bakabileyim. Bunu kendine, çevrendekine, herkese söyleyebilirsin.
Hayat yoğun, karışık ve çok şey değişiyor. Özellikle ülke olarak değişikliğin hızlı yaşandığı bir toprak parçasında yaşıyoruz. Bu olumlamaları pratik etmek için hatırlamamız gerekiyor. Hatırlamak için de durmak, izleyebilmek gerek...
Kalbimizi ve zihnimizi bu güzel mantralarla birleştirdiğimizde, konsantrasyon kendiliğinden geliyor ve zihin kendiliğinden arınmaya başlıyor.
Böylece METTA duygusunu bloklayan duygularımızı yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Kendimle hangi dilde iletişim kurduğumu, bir diğeriyle nasıl iletişim kurduğumu görmeye başlıyorum. Sanıyoruz ki, aşk ve sevgi duyguları ötekinden geliyor. Halbuki bu duygular zaten bizde var.
Bu güzel duyguları yaşamak için bir diğerine elbette ihtiyacımız var. Fakat dışarıda aradığımızda bize uğraması yol alıyor. Öyle hemen olmuyor, yollardan geçe geçe, deneyimleri yaşaya yaşaya kendimize varıyoruz, aşka varıyoruz.
Bir de evet affetme meselesi var. Jeff affetmekten şöyle bahsediyor, geçmişte yaptığını berrak bir zihinle görmek ve bugüne yansıtarak, kendini affetmek. Yani kendi kazdığın kuyuya düşmemek, kendini affettiğinde güzel olan bir şey var. İşte o zaman yine SAF SEVGİ yani METTA akmaya başlıyor.
Tüm bunları yazmak bana arayışımı hatırlattı. Deneyimlediğim, yaşadığım ve yoluma çıkan ne varsa, onlara tekrar müteşekkir oldum. Yoga derslerinin sonunda yolumuza çıkanlara teşekkür etmeyi dile getiririm. Bu bir tesadüf olmasa gerek, kendi kulağıma küpe olsun diye söylemişim. Umarım bu yazıyla size de ilham olmuşumdur.
Bir sonraki yazımda ŞEFKAT yani KARUNA ile devam edeceğim. Yine aldığım notlara bakarak ve kendi içimde sindirdiğim gibi kaleme alacağım.
O zamana kadar görüşmek dileğiyle,
Sevgiler,
Hande
* Jeff OLIVER’ın açıklamasıyla
* Görsel: Sanatçı: Matthieu Bourel, Kaynak: Google Images
2 notes
·
View notes
Text
Aslıhan Güner Kimdir, Nereli, Kaç Yaşında?
Aslıhan Güner Kimdir, Nereli, Kaç Yaşında?
Aslıhan Güner Kimdir? Aslıhan Güner, 17 Aralık 1987 yılında İstanbul’da doğdu. Barış Manço Kültür Merkezinde oyunculuk eğitimi almıştır. Aslıhan Güner, 9 Haziran 2013 tarihinde Şefkat Tepe dizisinde tanıştığı Mert Kılıç ile evlenmiştir. Selena, Çemberimde Gül Oya, Kuzey Rüzgarı, Asi, Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam, Her Şey Yolunda Merkez, Kızıl Elma, Kehribar ve Diriliş Ertuğrul, The İmam, Sümela’nın…
View On WordPress
#aslıhan güner#aslıhan güner filmografisi#aslıhan güner hangi filmlerde rol aldı#aslıhan güner hayatı#aslıhan güner kaç yaşında#aslıhan güner kimdir#aslıhan güner nereli#aslıhan güner rol adığı filmler
0 notes
Text
birhan keskin - taş parçaları
III madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana al bu taşlar senin olsun...o halde ve bundan böyle bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların boşluğa bağırsınlar, birlikte; kan kusacağız. kan kusacağız. madem dünya bunca zalim madem yakışmıyor kalbimize. bütün davullar gümlesin boşluktan gelen, boşluğu dolduranı boşluğa böğüreni vursunnnn. bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan dünya görsün. VI ben seni hep sevgilim ben seni hep yüzünden geçen dalgalardan okudum. ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum annen seni inkar etmişti aldım etime dokudum. V Yanmamı bekleme benden Ben ne çok yandım, biliyorsun. Yanamam ben yanamam yanamam küllerim uçuyor. Rüyamda sapladığın jiletler etimde Kanamıyor acımıyor. Acımıyor Bu dünya buz, bu buzzzzz zzzzzzzzzzzda Hiçbir şey acımıyor. Bunlar yalan, Yalan söylediklerim Yalan söylediklerin Bunlar ancak dünyaya yakışıyor. Küldüm ben zaten Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen Kalmışsa eğer Külün içinde şimdi insanım uyanıyor. Dünya görsün şimdi. Bembeyazzzz dünyaaaaaaaaaaaa Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa Kan kusanı. VII Dünya ne ki sevgilim, Benim sana yaptığım kubbe yanında? Düşsün, olsun, bırak, içinde yıldızlar patlıyor. Kolaydır inanmak kadar inanmamak da. İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni Yoluna baş koymak diyoruz Biz barbarlar buna. VIII Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım Çıksın diye ortaya Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak: Sen benim yuvamsın Yuvanım ben senin. IX Beni bilmediğim bir dünyaya attı... Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan. Bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını, çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden. Beklemeeeeeeee. Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan. Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan uffffffffffffuk filan. Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi. kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan. böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da. aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah bir inançtı desem. bu kadar dağılmam kendimi şimdi bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan. ne söylememi bekliyorsunhava aldıkça sızlayan bir diş var içimde. susmam bundan, konuşmam bundan. ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata. insan olmuştum ilk o zaman. ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan. kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım, ölünmüyordu, hatırladım. ölünmüyoooooorrrrrrrrrrrdu. XI acı çekerken de adil ol, diyor bana. adil ol. sen değil misin inanan hayatın büyük bir kader olduğuna, kaderi yönlendirmek bile o büyük kader' in içindedir filllllllllllan. o yüzden şimdi adil ol. sus. söyleme böyle şeyler! adil ol. inanmıyorsun değil mi? beni bilmediğim bir dünyaya attı, diyyyyyyyorum. diyorum ki, sözde kalır her şey. sözzzzzzzzde kalıyor. bir de bana adil ol, diyorsun. X ey duymayan insanı, ey hayat dedikleri büyük kusur. ... ey kimselere değişmediğim ayrılığın neden bunca ağır? hani adalet? bir kasım' dan öteki kasım' a bir yanım kör bir yanım sağır. XV ben başka bir şey olmak istememmm istemedim başka şey. sabırla sevgilim sabırla acılarımız eşitlensin bu şehirde diye diye. bu şehirde etten geçip kalbe erişene dek sabırla. tek, sabırla. kaç kişi var bu şehirde ruhunu sana kubbe, kubbeeeeeeeeeeeeeeeee etmiş! XIV büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım etten geçip aşka varanın sevgisi. bunun yanında sevgilim bunun yanında etin ihaneti, kısaca hiçbir şeydir. XII şimdi bir masaldan bir peri sessizce dinlesin beni, alsın yorgun başımı alsın cümlemi usulca kalbine koysun. benim cümle taşıyacak halim yooooooğğğğğğğ. XXXI Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir, değil dışarıdan. Beyhude insanın yuva arayışı ama yine de yuva arar insan. dışarısı sevgilim, dışarısı senin kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir? yollar ki hep gider, hep yatay. ah ben bu kubbe fikrine o yüzden takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey, büyük bir arzuyla mümkün. gayret' in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen. XVI in ordan, in ordan innnnnnnnn, diyor bana zamanın ensesinden. ay adalet' ten söz eden zalim şimdi bi dur, düşün: ev ki, en büyük mahremiyetti kimdi vuran, kimi, en mahreminden? XVIII en acısını sevgilim en acısını tadayım istedin: en acısı buydu. XVII omurgamı aldın benim. omurgamı aldın. omurgamı aldın. omurgamı. niye? XIX Varla yok arasındayım Varla yok arasındayım Hep, varla yok arasındaydım. Zaten. Ben bilmedim ki niye teyelliyim, niye? Varla yok arasında Varla yok arasında Elimde bir kırık testi Elimde bir kırık testi Nereye bırakayım! XX Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine. bilemem, belki bu yüzden ben sana yanlış bir yerden edilmiş bir büyük yemin gibiydim. beni hep aynı yerimden yaralayan o eve yine de döneyim döneyim istedim. XXI ah benim sesimle söylesem de, inanmazlar benzemiyor çünkü bir dile. döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn düğüm. sen benim kara ömrüme vuran suyumu harelendiren sevincimdin. XXXV onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin. titreme daha fazla kalbim. bağışla kendini artık onu da bırak gitsin. bırak gitsin. o senin en ezel gününden kaderin sen onu nasılsa bin kere daha seveceksin. XXII günler öylece kendi kendine geçsin diye bir camın arkasında durdum bana dokunmasın hiçbir şey hiçbir şey yarama merhem olmasın iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye bir camın arkasında durup akan hayata ve zaman baktım. bilirdim, biliyordum, biliyorum, bittiğinde, geçtiğinde, azaldığında sızı, iyileştiğimde, o saman tadıyla karıştığında; her şey daha acı olacak. XXXIII ne sanıyorsun? ne sanıyorsun? benim olan artık senin de kaderin: dağbaşı, oradaki yaralı ıssızlık. XXIII biz iyileşmeyiz diyor ilhan biz iyileşmeyiz bunu bil, diyor. biliyordum: ağırdı biliyordum: çok ağrıdı biliyordum: adım adım ... ben seninle sevgilim mutsuz ama bahtiyardım. XXIV bir masal bir taş ağırlığında olabilir mi? olurmuş meğer. birlikte bir masala inanmak istedim ben seninle, sadece bu. sen beni tek tek tek bıraktın. benim artık taş taşıyacak, taş kaldıracak, taş atacak halim mi var! XXV evet kara bir ömür bu benimki. kara bir toprak. gerçekle değil, hakikatle değil, kalbimin aklıyla kurduğum kara bir ömür. yalnız değilim, biliyorum binlercesi var, onbinlercesi vardı. kara bir ömürle buradan geçen. sen bundan böyle gerçeğin yan yana getirilmiş yamalarıyla yaşayacaksın. ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim sevgilim. XXVII gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp parrrrrrrrrrrrrrrrrr. içimdeki çilekeş fuji' yi tırmanıyor sana eski bir mektuptan gözlerime yağma dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça. bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan anlıyor musun? içimde uzağa bakan bir zürafa var hayat orda burda her yerde kaynıyor. birazdan öleceğim, içeceğim su nerde? XXX kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına. ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla XXVIII ömrümü adadımdı. elimden aldığın ve parçaladığın şey bu! adaletin adını neden anmıyorsun burada da? o yüzden büyük yaram o yüzden büyük öfkem o yüzden dinmiyor içimde hepsi, hınca hınç. hıncahıııııııııııınnnnnç. XXVI o kadar uzun yol geldik ki seninle şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu nasıl yürüyeceğiz? (biz seninle yoldayken yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu, yol kazalarını, yol yorgunluğunu o zamanlar biliyor muyduk?) XXXII ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında duymadın mı, çok söyledim? o uzun gurbette, ben senin "adalet" diye diye nasıl unufak olduğunu gördüm. göre göre, duya duya, yine de bigâne olarak her şeye. bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede yaşadım. tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi? adaletin içinde bir zalim oturur. XXIX sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda sen beni kızını çok seven bir anne olarak hatırla. ben ki hiç kavuşamamıştım sana. XXXXII ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı. durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep ve bir ana enstrüman; incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran. yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran. her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış, sen ki, de ki grand teton' a kar yağdı. o karın ortasında önümüzden bir nehir karla karışık akardı. sarartma beni sarartma beniiiiiiiiiiiiiiiiiii..sarartma. XXXXIII fazla insansın sen sevgilim fazla insan bir barbarım ben oysa, bir hayvan dilim bağışlamaktan söz eder benim seninki adalet ve intikam. söylemeye gerek var mı sevgilim söylemeye gerek var mı şimdi yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni klimanjaro' nun karları sevgilim klimanjaro' nun karları innnniiiiiyor aşağı. XXXIV birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat. ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan bozulsun diye im her ateş önce yanını yoklar sevgilim. bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan isle kararmış bir şair gölgesi görsen başıboş, duran, susan, içinden yanan: ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine, uzak ve göğsüne klarnet sesiyle dolaşan. XXXVI bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı neden çekmediğimi silahlarımı kınından olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi soruyorsan... ona dokunmadıysam, dokunmadıysam tek bir sebepledir... bir barbar ancak eşitine dokunur. XXXVII akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum rüzgârla yana savrulan dallara. aşk için ihanetle vuran aşk aşkm'ola? ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula kopuyor gönülbağım, sen bağla. XXXXI Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan Görmeli, eline almalı, sıvazlamıydın, öğretemeden Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden. Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan. Onaramazdım kırdığım yerleri Onaramazdın kırdığın yerleri Son bir nefesle sana sarıldımdı. En acısı buydu. En acısı buydu. XXXIX aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir. ben bir divan şairi değilim ki sevgilim sana bercesteler düzeyim yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim. ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının paramparça edilmiş şairiyim.ne diyeyim! yine de içimde, çooook eskiden kalma bir ya leyl...ya leyyylllllllllle bir çöl gecesine ismini bırakayım. XXXVIII bir dalda iki kiraz gibi aşk ile öfke arasında yanayana, dursun bu aşk. aşk, mola! ey yaban! ayaklanacağım ayaklanacağım! dizlerimin bağını bağla. XXXX sözde kalır sevgilim sözde kalır bütün sözler aşk çünkü, aşk çünkü kendine bir yol, bir ideoloji ister. bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar. sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde bir tarihe başlayacaksın, orası işte benim tarihimle başlar. ve say, geriye doğru, tek tek sende kalsın şimdi al bu taşlar.
11 notes
·
View notes
Text
PİERRE LOTİ
Pierre Loti, asıl adı ( Louis Marie Julien Viaud) (14 ocak 1850 - 10 haziran 1923), Fransız romancı. Pierre Loti isminin yazara, kimi kaynaklara göre öğrencilik yıllarında; kimi kaynaklara göreyse, 1867 yılında yaptığı Okyanusya seferi sırasında, Tahitili yerliler tarafından verildiği söylenir. "Loti", egzotik iklimlerde yetişen egzotik bir çiçeğin ismidir. 1850 yılında fransa'nın rochefort kentinde protestan bir ailenin en küçüğü olarak doğdu. 17 yaşında fransız deniz kuvvetleri'ne girdi. denizcilik eğitimini tamamladıktan sonra 1881'de yüzbaşı oldu ve ilerleyen yıllarda da terfi ederek albaylığa kadar yükseldi. orta doğu ve uzak doğu'da bulundu. bir deniz subayı olarak romanlarında konu ettiği yabancı kültürünü pek çok yer gezerek tanıma fırsatını buldu. bu yolculuklarında edindiği deneyimlerini ve gözlemlerini daha sonra kitaplarına yansıttı. 1879'da ilk romanı olan ve o dönemin osmanlı türkiye'sinden kesitler veren aziyade'nin yayımlanmasının ardından 1878'de mariage de loti (lotinin düğünü), 1886'da Pecheur D'ıslande'la (İzlanda balıkçısı)'nı yayınladı. Loti, kendini edebiyat çevresine kabul ettirmiş bir yazar oldu. Daha sonraki yıllarda her yıl bir kitabı çıktı ve kitapları geniş kitlelerce okundu. 1891 yılında Fransız akademisi'ne seçilen yazar 1910 yılında Legion D’honneur nişanını aldı. İzlenimci bir yazar olan Pierre Loti'nin oldukça yalın bir dili vardı. Edebiyattaki bu izlenimciliği kişiliğini de derinden etkiledi. Derin bir umutsuzluğu dile getiren yapıtlarında aşkın yanı sıra ölüm duygusu da geniş yer alıyordu. Bütün bu umutsuzlukla birlikte içinde duyduğu insanlığa karşı şefkat ve acıma duygusunu yapıtlarına yansıttı. Birçok kez İstanbul'da bulunmuş olan Pierre Loti, İstanbul'a ilk kez 1876 yılında bir Fransız gemisiyle, görevli subay olarak geldi. Loti, Osmanlı yaşam biçiminden etkilendi ve pek çok eserinde bu etkiyi gösterdi. Aziyade adlı romanına adını veren kadınla burada tanıştı. İstanbul'da bulunduğu zamanlarda Eyüp'te yaşadı. İstanbul'a hayran olan Pierre Loti, kendisini her zaman Türk dostu olarak nitelendirdi. 1913 yılında yazdığı La Turquie Agonisante (can çekişen Türkiye) kitabıyla batı politikalarını eleştiren Loti aynı yıl devlet konuğu olarak Türkiye'ye geldiği zaman, tophane rıhtımı'nda büyük bir törenle karşılanarak Sultan Reşat tarafından sarayda ağırlandı. Balkan savaşları'da, 1. dünya savaşı'nda ve sonrasında Anadolu işgalinde Avrupa'ya karşı hep Türkler'i savundu. Milli mücadele döneminde Anadolu'daki direnişe destek vermesi ve kendi ülkesi olan işgalci Fransa'yı ağır bir dille eleştirmesiyle Loti, Türk halkının sempatisini kazandı. Öyle ki, Türkiye büyük millet meclisi 4 ekim 1921' de Pierre Loti' ye şükranlarını sunan bir mektup yolladı. Bununla birlikte Pierre Loti, 1920 yılında "İstanbul şehri fahri hemşehrisi" olarak kabul edildi ve onun adını taşıyan bir de cemiyet kuruldu. Daha sonraları İstanbul'da divanyolu'nda bir caddeye "Pierre Loti Caddesi" ve Eyüp'te bir kahvehaneye de "Pierre Loti kahvesi" adı verildi. Günümüzde bu kahvehanenin olduğu tepe de Pierre Loti tepesi olarak anılmaktadır. Ayrıca bu tepeye ulaşmak içinde inşa edilen Eyüp-Piyerloti teleferiği'de isminde Loti anmaktadır.
0 notes
Text
Taş Parçaları
III
madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
al bu taşlar senin olsun…o halde ve bundan böyle
bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
kan kusacağız.
kan kusacağız.
madem dünya bunca zalim
madem yakışmıyor kalbimize.
bütün davullar gümlesin
boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
boşluğa böğüreni
vursunnnn.
bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
dünya görsün.
VI
ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum
annen seni inkar etmişti
aldım etime dokudum.
V
Yanmamı bekleme benden
Ben ne çok yandım, biliyorsun.
Yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
Rüyamda sapladığın jiletler etimde
Kanamıyor acımıyor.
Acımıyor
Bu dünya buz, bu buzzzzz
zzzzzzzzzzzda
Hiçbir şey acımıyor.
Bunlar yalan,
Yalan söylediklerim
Yalan söylediklerin
Bunlar ancak dünyaya yakışıyor.
Küldüm ben zaten
Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
Kalmışsa eğer
Külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.
Dünya görsün şimdi.
Bembeyazzzz
dünyaaaaaaaaaaaa
Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa
Kan kusanı.
VII
Dünya ne ki sevgilim,
Benim sana yaptığım kubbe yanında?
Düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
Yoluna baş koymak diyoruz
Biz barbarlar buna.
VIII
Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım
Çıksın diye ortaya
Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:
Sen benim yuvamsın
Yuvanım ben senin.
IX
Beni bilmediğim bir dünyaya attı…
Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.
Bir düşümüz vardı, “birlikte yaşamak” koymuştuk adını,
çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden.
Beklemeeeeeeee.
Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan.
Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan
uffffffffffffuk filan.
Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi.
kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan.
böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da.
aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah
bir inançtı desem.
bu kadar dağılmam kendimi şimdi
bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.
ne söylememi bekliyorsunhava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.
susmam bundan, konuşmam bundan.
ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
insan olmuştum ilk o zaman.
ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan.
kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.
ölünmüyoooooorrrrrrrrrrrdu.
XI
acı çekerken de adil ol, diyor bana.
adil ol. sen değil misin inanan
hayatın büyük bir kader olduğuna,
kaderi yönlendirmek bile o büyük kader’ in
içindedir filllllllllllan.
o yüzden şimdi adil ol.
sus. söyleme böyle şeyler! adil ol.
inanmıyorsun değil mi?
beni bilmediğim bir dünyaya attı,
diyyyyyyyorum.
diyorum ki,
sözde kalır her şey. sözzzzzzzzde kalıyor.
bir de bana adil ol, diyorsun.
X
ey duymayan insanı,
ey hayat dedikleri büyük kusur.
…
ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?
hani adalet?
bir kasım’ dan öteki kasım’ a
bir yanım kör bir yanım sağır.
XV
ben başka bir şey olmak istememmm
istemedim başka şey.
sabırla sevgilim sabırla
acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
bu şehirde etten geçip kalbe erişene
dek sabırla. tek, sabırla.
kaç kişi var bu şehirde
ruhunu sana kubbe,
kubbeeeeeeeeeeeeeeeee
etmiş!
XIV
büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım
etten geçip aşka varanın sevgisi.
bunun yanında sevgilim bunun yanında
etin ihaneti, kısaca
hiçbir şeydir.
XII
şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni,
alsın yorgun başımı
alsın cümlemi
usulca kalbine koysun.
benim cümle taşıyacak halim
yooooooğğğğğğğ.
XXXI
Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından
Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
Beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan.
dışarısı sevgilim, dışarısı senin
kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir?
yollar ki hep gider, hep yatay.
ah ben bu kubbe fikrine o yüzden
takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey,
büyük bir arzuyla mümkün.
gayret’ in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen.
XVI
in ordan, in ordan
innnnnnnnn, diyor bana
zamanın ensesinden.
ay adalet’ ten söz eden zalim
şimdi bi dur, düşün:
ev ki, en büyük mahremiyetti
kimdi vuran, kimi, en mahreminden?
XVIII
en acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:
en acısı buydu.
XVII
omurgamı aldın benim.
omurgamı aldın.
omurgamı aldın.
omurgamı.
niye?
XIX
Varla yok arasındayım
Varla yok arasındayım
Hep, varla yok arasındaydım.
Zaten.
Ben bilmedim ki
niye teyelliyim, niye?
Varla yok arasında
Varla yok arasında
Elimde bir kırık testi
Elimde bir kırık testi
Nereye bırakayım!
XX
Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.
XXI
ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.
döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn
düğüm.
sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.
XXXV
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.
bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin.
o senin en ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin.
XXII
günler öylece kendi kendine geçsin diye
bir camın arkasında durdum
bana dokunmasın hiçbir şey
hiçbir şey yarama merhem olmasın
iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye
bir camın arkasında durup
akan hayata ve zaman baktım.
bilirdim, biliyordum, biliyorum,
bittiğinde, geçtiğinde,
azaldığında sızı, iyileştiğimde,
o saman tadıyla karıştığında;
her şey daha acı olacak.
XXXIII
ne sanıyorsun?
ne sanıyorsun?
benim olan artık
senin de kaderin:
dağbaşı,
oradaki yaralı ıssızlık.
XXIII
biz iyileşmeyiz diyor ilhan
biz iyileşmeyiz bunu bil, diyor.
biliyordum: ağırdı
biliyordum: çok ağrıdı
biliyordum: adım adım
…
ben seninle sevgilim
mutsuz ama bahtiyardım.
XXIV
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!
XXV
evet kara bir ömür bu benimki.
kara bir toprak.
gerçekle değil, hakikatle değil,
kalbimin aklıyla kurduğum
kara bir ömür.
yalnız değilim, biliyorum
binlercesi var, onbinlercesi vardı.
kara bir ömürle buradan geçen.
sen bundan böyle
gerçeğin yan yana getirilmiş
yamalarıyla yaşayacaksın.
ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim
sevgilim.
XXVII
gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp
parrrrrrrrrrrrrrrrrr.
içimdeki çilekeş fuji’ yi tırmanıyor sana
eski bir mektuptan gözlerime yağma
dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor
ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça.
bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan
anlıyor musun?
içimde uzağa bakan bir zürafa var
hayat orda burda her yerde kaynıyor.
birazdan öleceğim, içeceğim su nerde?
XXX
kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına.
ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla
XXVIII
ömrümü adadımdı.
elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
o yüzden büyük yaram
o yüzden büyük öfkem
o yüzden dinmiyor
içimde hepsi, hınca hınç.
hıncahıııııııııııınnnnnç.
XXVI
o kadar uzun yol geldik ki seninle
şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu
nasıl yürüyeceğiz?
(biz seninle yoldayken
yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen
rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu,
yol kazalarını, yol yorgunluğunu
o zamanlar biliyor muyduk?)
XXXII
ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında
duymadın mı, çok söyledim?
o uzun gurbette,
ben senin “adalet” diye diye nasıl unufak olduğunu
gördüm.
göre göre, duya duya,
yine de bigâne olarak her şeye.
bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede
yaşadım.
tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?
adaletin içinde bir zalim oturur.
XXIX
sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda
sen beni kızını çok seven
bir anne olarak hatırla.
ben ki hiç kavuşamamıştım sana.
XXXXII
ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık
dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı.
durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep
ve bir ana enstrüman;
incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran.
yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran.
her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış,
sen ki, de ki grand teton’ a kar yağdı.
o karın ortasında önümüzden bir nehir
karla karışık akardı.
sarartma beni
sarartma beniiiiiiiiiiiiiiiiiii..sarartma.
XXXXIII
fazla insansın sen sevgilim fazla insan
bir barbarım ben oysa, bir hayvan
dilim bağışlamaktan söz eder benim
seninki adalet ve intikam.
söylemeye gerek var mı sevgilim
söylemeye gerek var mı şimdi
yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni
klimanjaro’ nun karları sevgilim
klimanjaro’ nun karları
innnniiiiiyor aşağı.
XXXIV
birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay
oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat.
ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan
bozulsun diye im
her ateş önce yanını yoklar sevgilim.
bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan
isle kararmış bir şair gölgesi görsen
başıboş, duran, susan, içinden yanan:
ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine,
uzak ve göğsüne klarnet sesiyle dolaşan.
XXXVI
bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı
neden çekmediğimi silahlarımı kınından
olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi
soruyorsan…
ona dokunmadıysam,
dokunmadıysam tek bir sebepledir…
bir barbar ancak eşitine dokunur.
XXXVII
akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum
rüzgârla yana savrulan dallara.
aşk için ihanetle vuran aşk aşkm'ola?
ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula
kopuyor gönülbağım, sen bağla.
XXXXI
Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan
Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan
Görmeli, eline almalı, sıvazlamıydın, öğretemeden
Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
Onaramazdım kırdığım yerleri
Onaramazdın kırdığın yerleri
Son bir nefesle sana sarıldımdı.
En acısı buydu.
En acısı buydu.
XXXIX
aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir.
ben bir divan şairi değilim ki sevgilim
sana bercesteler düzeyim
yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
paramparça edilmiş şairiyim.ne diyeyim!
yine de içimde, çooook eskiden kalma bir
ya leyl…ya leyyylllllllllle
bir çöl gecesine ismini bırakayım.
XXXVIII
bir dalda iki kiraz gibi
aşk ile öfke arasında
yanayana,
dursun bu aşk. aşk, mola!
ey yaban!
ayaklanacağım
ayaklanacağım!
dizlerimin bağını bağla.
XXXX
sözde kalır sevgilim
sözde kalır bütün sözler
aşk çünkü, aşk çünkü kendine
bir yol, bir ideoloji ister.
bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.
sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
bir tarihe başlayacaksın, orası işte
benim tarihimle başlar.
ve say, geriye doğru, tek tek
sende kalsın şimdi al bu taşlar.
- Birhan Keskin
0 notes
Text
Tam adı: Mert Kılıç Doğum tarihi: 24 Nisan 197 Doğum yeri: Amasya / Türkiye Boyu: 1,91 m Ailesi: Eşi: Aslıhan Güner (9 Haziran 2013’de evlendiler) Çocuk (ları): yok Mesleği: Oyuncu, Manken Aktif Yılları: 2003’den bu yana
Sosyal Medyada Başlıklar
Hakkında Bilgi
Videoları
Fotoğrafları
Hakkında
Özellikle, 2010 yılı ile 2014 yılları arası Şefkat Tepe adlı dizide Serdar Üsteğmen adlı karakteriyle büyük hayran kitlesi edinen Mert Kılıç Kimdir? Bu biyografi sayfasında daha fazlasına ulaşacak ve güncel olan bilgilere bakıyor olacaksınız.
Mert Kılıç, 24 Nisan 1978 tarihinde Amasya ,Türkiye’de dünyaya gelmiştir. Eğitimini , Amasya’nın Merzifon ilçesinde ilk okulu ,orta okulu ve liseyi okudu. Daha sonrasında ise gelecekte de kariyeri olacak olan oyunculuk için Amerika‘ya gitti. Amerika’nın California eyalatinde , Los Angeles Beverly Hills Play House aktörlük okulunda oyunculuk için eğitim aldı. Buradaki eğitimini ise Milton Katselas yönetiminde aldı.
Mert Kılıç 1994 yılında Merzifonspor’da profesyonel anlamda futbol oynamaya başladı. Burada futbol kariyerine devam ederken, Tekirdağspor‘un transfer teklifi geldi ve kabul etti. Bu Kılıç’ın ilk transferiydi ve devamında Edirnespor,Lüleburgazspor,Amasyaspor ,Hakkarispor gibi profesyonel futbol takımlarında oynadı. Bu takımlar 2.lig ve 3. lig takımlarıydı.
Mert Kılıç 2002 yılında kariyerine yön veren Best Model Of The World yarışmasına katıldı. Best Fotomodel seçildi Türkiye ve Yurt dışında bir çok firmanın modelliğini yaptı. Böylelikle kendini göstermeye başlamıştı model olarak . Bir yandan da daha önce okuduğu oyunculuk okulunun eğitimlerinin meyvesini almak istiyordu.
2003 yılında Türker İnanoğlu‘nun yapımcılığını üstlendiği, Türkiye’nin en çok izlenen dizilerden biri olan Gurbet Kadını adlı dizide Ökkeş adlı karaktere hayat verdi. Böylece oyunculuk kariyerinin ilk adımını atmıştı. Bu dizide; Meltem Cumbul,Fatma Girik, Mahmut Cevher,Timuçin Esen,Tarık Tarcan gibi isimlerle çalıştı.
2004 yılında Tatil Aşkları adlı dizide Taner adlı karaktere hayat verdi .Bir yıl sonra ise Asla Unutma adlı dizide yer aldı. Bu dizideki rolü ise Emir – Mehmet idi.
Mert Kılıç hep televizyonlarda varmış gibi ve ekranlarda hep görünür gibiydi.Ama onu hafızalardan hiç silmeyecek olan yapım ise 2010 yılı ile 2014 yılı arasında yayınlanan Şefkat Tepe adlı dizideki Serdar Üsteğmen / Serdar Mert rolüdür. Bu dizide daha sonrasında evlendiği eşi Aslıhan Güner ile birlikte baş rol oynadı.
Mert Kılıç 9 Haziran 2013 tarihinde kendisi gibi oyuncu olan Aslıhan Güner ile dünya evine girdi.
2014 yılına gelindiğinde ise usta yönetmen ve yapımcı olan Osman Sınav‘ın yaptığı Kızıl Elma dizisinde rol aldı. Bu dizide Furkan Palalı,Pelin Akil,Miraç Eronat , Erdal Cindoruk, Zeynep Eronat gibi isimlerle rol aldı.
2014 yılı ile 2015 yılı arasında Sungurlar adlı dizide Yüzbaşı Serdar Mert‘i canlandırdı.
Mert Kılıç’ın Oynadığı Diziler :
2014 – 2015 – Sungurlar (Yüzbaşı Serdar Mert)
2014 – Kızıl Elma
2010 – 2014 – Şefkat Tepe (Serdar Üsteğmen)
2005 – Asla Unutma (Emir – Mehmet)
2004 – Tatil Aşkları (Taner)
2003 – Gurbet Kadını (Ökkeş)
Videoları
youtube
youtube
youtube
youtube
Fotoğrafları
Mert Kılıç kimdir? #mertkılıç #kim Tam adı: Mert Kılıç Doğum tarihi: 24 Nisan 197 Doğum yeri: Amasya / Türkiye Boyu: 1,91 m…
0 notes
Text
Biri vardır, çok seversiniz, sevgi, sevmek kelimelerine hakkını sonuna kadar veririsiniz. Onun gülmesi için her şeyi yaparsınız. Mutluluk ve tebessüm ona çok yakışıyordur çünkü. Hep destek tam destek olursunuz. Hayatta yalnız hissettirmezsiniz, sorunlarını, problemlerini anlamaya çalırsınız, dinlersiniz. Seversiniz, çok aşık olursunuz. Gözünüz kimseyi görmez, ondan çok daha güzel kadınlar gözünüze güzel ve cazibeli gelmez. Çiçekler alırsınız, aşkınızı satırlara dökersiniz. Sırf onun hayalleri gerçek olsun ve bu gerçekleştiğinde onun yanında olup o mutluluğu yaşadığında onunla beraber olmak için gerektiğinde kendi yaşamınızdan kendi hayallerinizden vaz geçersiniz. Farklılıklarınızı saygı ile karşılarsınız, olduğu gibi kabul eder, sevabı ve günahı ile seversiniz. Her buluşmada, her elini tuttuğunuzda karnınıza ağrılar girer, heyecandan, mutluluktan ve sevgiden. ilgi ve şefkat gösterirsiniz. Karşılığı varmış, yokmuş kimin umrunda. o mutlu olsun, siz de olursunuz. Birini çok severseniz hayatınızın en tepe noktasına onu koyarsınız. Herkesin ve her şeyin üstünde yer alır o. Çünkü buna değerdir. Hissettirdikleri başka hiç bir şeyde yoktur, kimsede bulunmaz onlar. Birini çok sevmek budur işte, böyle olur...
0 notes