#üniforma
Explore tagged Tumblr posts
suresimyapiyor · 5 months ago
Text
Çocuk Giyimi
Tumblr media
Çocuk giyimi en küçük bölümdür ve yaş-beden serileriyle tanımlanır, öncelikli yaş gruplarının ihtiyaçlarına göre değişir. Çocuk giyimi pazarı gittikçe gündelik giyime doğru kaymaktadır ve resmi parti kıyafetleri ve okul üniformalarına duyulan ihtiyaç azalmaktadır.  Read the full article
4 notes · View notes
coolstudenthideout · 2 years ago
Photo
Tumblr media
05357186113; softshell kumaş alınır #newclient #brandedworkwear #hi-vis #softshell #iconicbuildings  #üniforma #işkıyafetleri #kamuflaj #kostüm #işelbiseleri #işelbisesi #saten #gabardin #poligavardin #ikinciel #poligavardin #likralıgabardin #kanvas #kanvastablo #pike #lakost #forma #okulkıyafetleri #eşofman #sporgiyim #womenswear #şifon #vual #toptankumaş #sunideri #döşemelikderi (Merter Tekstil Merkezi) https://www.instagram.com/p/CqvzaxzMXck/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
maksurat · 2 years ago
Text
Askeri kışlada da bayram kutlamadık demeyiz ^^
2 notes · View notes
ruhumbipolar · 3 months ago
Text
ayağımda bot üzerimde üniforma bir cezaevinin jandarma kulübesindeyim. hava hayli soğuk o zamanlar tabi umudum var kendimden. uyurken bile gözlerimiz yarı açık biri gelir telaşından. yanımda sevdiğim bir dostum hayaller kuruyoruz birgün bu kâhır bittiğinde nereye gideceğimize dair. sabaha karşı karanlığı izliyoruz ne olduğumuzu ne olacağımızı bile bilmeden arkada bu şarkı çalıyordu. ben tabi her geçen gün daha da vazgeçtim heveslerimden isteklerimden insanların memnuniyetsizliğinden benim dilimden anlayan kimsenin olmadığı bu dünya da bir daha kendimi mahvetmekten.
13 notes · View notes
elestirenadam · 8 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Günün Filmi: Im Westen nichts Neues (2022)
Yönetmen: Edward Berger
"Ben ne bilirim ki? Hiçbir şey. Tüfekli bir botum sadece."
"Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" Erich Maria Remarque'ın romanı. İlk olarak yazıldıktan bir yıl sonra, 1930'da beyazperdeye aktarıldı. 1979'da tekrar çekildi. Bu üçüncüsü... Film gerçekten görsel anlamda çok başarılı. Filmin hemen başındaki üniforma sahnesi, savaşın öğütücü biçimini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Savaş sırasındaki girdikleri siperde ateş altında yemek yemeleri, insanî boyutu çok gerçekçi bir biçimde resmetmiş. Tankla karşılaştıkları anlar ve lav silahıyla yanışları, şokun tarihi açısından incelenmeye değer. Bunun üzerine bir iki şey söylemek isterim.
AT VE BİNİCİNİN ŞOKU
Freud, tramvayı başta cinselliğin sebep olduğu nevrozlar çerçevesinde oluşturuyor. Fakat 1. Dünya Savaşı, savaşın niteliğini de değiştiriyor. Ve "mermi şoku" bir savaş nevrozu olarak ortaya çıkıyor. Freud de tezlerini güncelliyor. Maalesef burada da görüyorum. Freudyen analiz diye, Freud'un bile geride bıraktığı tramva tezlerine sarılanlar var. Neyse konumuza dönelim. Şok, "choc" çarpma demek. Ama bu askerî anlamı. Daha önce Cermen dillerinde "ekin destelerinden oluşan yığın" veya "60 parça" anlamına geliyormuş. Trübner, "shock" kelimesinin Orta-Hollandacadaki "schokken" (çarpma/çarpışma) fiiliyle roman dillerine girdiğini belirtiyor. Bilirsiniz, özellikle Türkler atları savaşta çok iyi kullanır. Ortaçağ'da özellikle atların önemi büyüktür. Bizim turan taktiğini düşünün. En önemli iş atlı birliklerdedir. Yine Türklerde hafif süvari birlikle büyük etkinlik gösterirler. Bu saldırılarda at ve binicinin birliği, bütünlüğü önemlidir. Yaya birliği darbeyi eliyle vurur. Ama zırhlı atlı birlikleri, darbeyi bütünleşik olarak yapar. Yani binici, darbeye yön veren olmuştur. Bu da tahrip gücünü yükselten bir adımdır. Atlı şok savaşı bir dönemin "barutu" kadar etkilidir ve çığır açmıştır.
İKİ BİRLİĞİN ÇARPIŞMASININ YARATTIĞI ŞİDDET
Burada önemli olan kas gücünün harici bir güçle birleşmesidir. Modern ordular, esasında "binici-at" biçimine göre kurgulanmıştır. Binici ve atın oluşturduğu birlik, artık tüm askerî güçlerin oluşturduğu birliktir. Bunda insanın yanına makinelerin eklenmesinin de önemli bir işlevi olmuştur. İşte "şok" artık iki askeri birliğin çarpışması demektir. Bu da filmde çarpıcı bir biçimde anlatılıyor. Ama askerî birlikler çarpışırken, makineler de çarpışıyor. Ve bu çarpışmanın şiddeti ne kadar yüksekse, darbe, çarpma ve çarpışmanın şiddeti de o kadar büyük oluyor.
SALVOLARIN ALTINDA
Teknolojik gelişmeler, bir kademe daha artar. Ve yeni çağdaki askeri birliklerin çarpışması, yerini salvo atışlarına bırakır. Yani artık sadece yaralanan askerler değil, silah salvolarına maruz kalan askerlerde de bazı sorunlara yol açar. Bu durum şok kavramını da değiştirir. G. H. Groeningen, "şok" kavramının aktif anlamından pasif anlama döndüğünü, tıbbî terim olarak darbenin sonucunu anlattığına dikkat çeker. Mermi-şoku, yara-şoku yerini sarsıntıya bırakır. Bu filmin bence en önemli başarısı, işte bu şok kavramının insana bıraktığı etkileri çok iyi vermesi. Gelelim filmin "esas" anlamına.
FAKAT AYIRMAMIZ GEREKEN BİR ŞEY VAR
Remarque'nin romanı yazdığı tarih, 2. Dünya Savaşı'ndan sadece 10 yıl öncedir. İlginçtir, belki bu kadar hızlı sinemaya çekilen bir roman yoktur. Hemen bir yıl sonra, kitabın filmi çekilir. Çünkü bir acele vardır. Versay Anlaşması ile aşağılanan Almanya'nın tek çıkışı vardır. Savaş giderek yaklaşmaktadır. Emperyalist güçler bir yandan silahlanma yarışını artırırken bir yandan da kültürel propagandaları sıklaştırır. Kitap ve filmin ortak vurgusu şudur: "Savaşa katılan herkes bir şekilde ölür. Ya bedenen ya ruhen." Yani bu kitap ve film, pasifizmin en temel eserlerinden biridir. Filmim tekrarlarının Soğuk Savaş yıllarının zirvesinde çekilmesi ve şimdi dünyada emperyalizme karşı silahlı direnişin artmasında bir kez daha beyazperdeye getirilmesi tesadüf değildir. Bu filmin mesajı Batıya değil, doğu halklarınadır. Savaşma, direnme. Bak böyle ölürsün! Bu yıl çıkan bir diğer film olan "Civil War" filmi de, benzer bir işlevdedir. Ama onun mesajı doğrudan Trump'a. Başkan olursan iç savaşa hazırlan!
HAKLI SAVAŞ-HAKSIZ SAVAŞ
Hepimiz barış istiyor muyuz? Evet. Fakat şu gerçeği bilmeliyiz: Barış, savaşla gelir. Sevr anlaşması da bir barıştır, Lozan anlaşması da bir barıştır. Sevr anlaşmasını getiren, İtilaf devletlerinin zafer kazanmış silahlarıdır. Lozan Anlaşmasını getiren ise Mustafa Kemal Paşa komutasındaki BMM ordularının zafer kazanmış silahlarıdır. Lozan'da görüşmelerin tıkandığı dönemde, Mustafa Kemal'in Mehmetçiğe İstanbul üzerine yürüme emri, barışın kilidini tekrar açmıştır. Yani barış, zor gücünün ürünüdür. Evet, insanlık 20. yüzyılda iki dünya savaşı yaşadı. Bunlar emperyalistler arasında paylaşım savaşı olarak başladı. Ama bu savaşlarda vatan savaşı veren güçler de vardı. O halde, haklı savaşlar ve haksız savaşlar vardır. Savaşın hepsini toptan bir torbaya koymak emperyalizmin bir buluşudur. Amaç zulme karşı silaha sarılmayı lanetlemektir. Vatan uğruna dökülen kan ile emperyalizm uğruna dökülen kan aynı değildir. Zalimlerin kanıyla mazlumların kanı bir değildir. Bugün yeni bir dünya kuruluyor. O yeni dünyayı kuran ezilen ve gelişen ulusların silahıdır. Türkiye'nin terörle mücadelesi, Rusya'nın Ukrayna müdahalesi, Filistinlilerin Aksa Tufanı, Çin'in Tayvan'da silah göstermesi... Özetle silahların daha da fazla patlayacağı bu günlerde, böyle filmlerin tekrar tekrar çekilmesinin sebebi, haklı ve haksız savaşları bir torbaya atarak, savaşı tek ve kötü bir anlama sığdırarak, insanları bir pasifizme sürüklemektir. Film güzel ama esas anlamı budur.
19 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 28 days ago
Text
Tumblr media
Senden rütbeni alabilirler, ordudan kovabilirler ama askerliğini alamazlar.
Askerlik rütbe ve üniforma değil, ruhtur. Bunu bedelli askerlik yapanlar, hiçbir sağlık sorunu olmadığı halde çürük raporu alıp da askerden kaçanlar, vatan hainleri nereden bilsin
4 notes · View notes
battimamacikarim · 3 months ago
Note
üniforma giydim
boyle bi isteğim yok
3 notes · View notes
sillagen · 1 year ago
Text
Askeri üniforma içinde yüzü görünmeyen hatta gözleri bile saklı şekilde giyinen insanlara karşı fetiş ve merak çok acayip. Bilinmeyen şeye karşı sonsuz iştiyak ve merak insana illegal bir şey yasakları deliyor gibi hissettiriyor. Asker olması etkili çünkü askerler bilinmez bir isin icindeler. Bir öğretmen kadar içerisi bilinen bir meslek grubu değil. Bir de güç temsili bunun da etkisi var. Ruhu canlandırıyor çünkü bir sey olma ihtimalinin heyecanını düşündükçe kişi heyecanlanıyor. Şey gibi aynı; bir şeye ulaşmak için uğraşırken o şeye ulaştığınız andan daha çok keyif alırsınız.
9 notes · View notes
birguzelllincirkini · 6 months ago
Text
Olm cidden bu topluma bişey olmuş.
Sabah uyandım dedim noluyor la sokak veled,ergen kaynıyor.
Hayirdir gençler dedim okulun ilk günü dedilee.
Eskiden okullar açılmadan en az iki hafta önceden çarşı pazar dolar taşardı ortaklikta bir heycan olurdu..
Neyse okul önüñde zibidi kılıklı elinde sigara minak bir kitle gelen giden günaydın hocam diyor.
Onu bunu bilmem üniforma geri gelmeli ögrenci ve öğretmenlerin kılık kıyafetleri yeniden düzenlenlenmeli.
Ögrenci öğrenciye benzemiyor,öğretmen öğretmene benzemiyor.
Eğitim ve öğretim dışında ne bok arasan var.
Çocukların aileleride okula sokulmamalı anasını.
6 notes · View notes
afilimeczup · 2 years ago
Text
Tumblr media
“onun ölümünün ardından adını vermeyen bir kişi ailesini arayarak mustafa’nın arkadaşı olduğunu söylemiş ve şu bilgileri vermişti: ‘çocuğunuzu öldüresiye dövdükleri sırada üzerinde sivil elbiseler vardı, sonra onu bir malzeme deposuna götürdüler. burada, bir üniforma giydirdiler ve intihar süsü vermek için astılar. ardından, sivil kıyafetlerini attılar. onlar gittiklerinde, ben elbiseleri topladım ve size ulaşması için gizlice çantasına koydum. (gerçek bir hikâyenin belgelerinden)”
7 notes · View notes
werechoosinglife · 2 years ago
Text
Üstümdeki askeri üniforma bacaklarımın ve karın bölgemin kaşınmasına neden olurken olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Gözlerim yukarı doğru taştığında komutanla göz göze geldim ansızın. Hareket etmeyi kesip tekrar put gibi durmaya başladım oturduğum yerde. Bedenim olmasa da göz bebeklerimin ve kirpiklerimin korkudan titrediğinden emindim, bu yüzden komutana gözlerimi sunmamak daha iyi bir seçenekti. Bakışlarımızın kesiştiği noktadan kopmuş da olsam gözlerini hâlâ üzerimde hissedebiliyordum. Korkum daha da artarken kirpiklerimin titrememesi için neredeyse dua etmeye başladım. Kime dua ettiğimi bilemez hâlde kamyonetin içinde gezdirdim gözlerimi. Çocukken dizlerimden gelen kan kokusu düştü hatrıma birdenbire. Oynadığım oyunlar yüzünden parçalanan dizlerimden akan kanları da, açık yaralarıma basılan toprak parçalarını ve çakıl taşlarını da hissetmezdim o zamanlar. Şimdiyse çocukluğumdan kopup gelen bu kan kokusu burnumu, midemi ve gözlerimi yakıyordu.
Kamyonet durduğunda anlam veremediğim bir bulantının içinde yüzümü buruşturmamak için çabalıyordum. İki elimle birlikte sarıldığım silahı kullanmyı öğreneli çok olmamıştı ve acemi bir birliği neden düşmanın karşısına koyduklarını sorgulamaya vaktim dahi olmadan çorak araziye getirilmiştim. İtile kakıla indiğim kamyonet bomboş hâlde süratle yanımızdan ayrıldı. Göğsümü delip geçecekmiş gibi yoğunluğunu kontrol edemeyen kan kokusu ise kaynağını saklamaktan çekinmedi bu sefer. Yerdeki derin çukurları göz hapsine aldım ve etrafımdaki acemilere ayak uydurarak birkaç adım attım çukurlara doğru. Liderimizin sesi kulağımda çınlıyordu bu sırada.
"Öldürülen askerlerimizin kanını yerde bırakmayacağız."
"Askerimize atılan her bir kurşunun hesabını soracağız."
Yere dökülen her bir damla kan, bir kadının ağlayan rahmiydi; bir askerin canına atılan her kurşun, bir babanın gözlerinden çalınmış bir parça ruhtu. Derince kazılmış çukurların içinde tek bir düşman askeri dahi yoktu. Üst üste koyulmuş cesetlerin hepsi benim giydiğim üniformayı gidiyordu. Tertemiz yüzlerine toprak sıçramıştı ama hiçbiri yaşlanmamıştı. Bir askerin omuzlarının arkasından kendini belli eden gözler hâlâ kapanmamıştı. Sözü yarım kalmıştı belli ki. Birileri onu dünyadan silmek istemişti, birileri bu gözleri çalmak istemişti bu dünyadan. Dudakları birbirine mıhlanmıştı, konuşmanın ona yasak olduğunu bilir gibi sımsıkı kapatmıştı ağzını ve çenesi kitlemişti bir daha açılmamak uğruna; yine de gözleri öyle bir bakıyordu ki bir cesede döndüğü hâlde kısılmış sesiyle bağırmaya çalışıyordu. Hemen yanında duran mezarlıkta elmacık kemikleri çökmüş, toprak izleriyle ve morluklarla belirginleşmiş yüz hatlarıyla öylece yatan bir genç vardı. Tozun dağıla dağıla bütünleştiği yanağında gözyaşı bir yol çizmişti kendine, düz bir çizgi boyunca bembeyaz yeni parlıyordu güneşin altında. Göğsündeki deliğin içinden çıkan çiçekler, altındaki cesetlerin üstüne dökülüyordu üniformalarındaki bayrağa sarıla sarıla.
Komutanın gözleri üzerimizdeyken yiyeceğim darbeleri düşünmeden dizlerimin üstüne çöktüm. İki mezarın ortasında öne eğdiğim başımla çorak toprağa yasladım ellerimi. "Düşman güçlü." dedi komutan, ayakları yere sert basıyordu. Tanımadığım bir askerin daha dizlerinin üstüne çöktüğünü gördüm. Önce sol yanım doldu, ardından sağ tarafımda iki kişi daha diz çöktü. "Düşman acımasız." Adımları gittikçe yavaşladı ve en sonunda durdu. Gözyaşlarım önümdeki mezarlara doğru akarken kafamı kaldırıp komutana bakmayı aklımın ucundan bile geçirmedim.
"Sizler, devletimizi kurtaracak olanlarsınız."
Ardından bir silah sesi duyuldu. Yere yaslı dizlerimin arasında duran silahıma gitti ellerim. Başımı hızla kaldırdığımda gördüğüm tek kişi komutandı. Karşımızda duruyordu ve elindeki ateşlemeye hazır silah yanımda duran kişiye doğru bakıyordu. Sıranın en sağındaki er öne doğru devrilip çukurlardan birine düştüğünde kaskatı kesildim. Olduğum yerde öylece dururken solumdaki kişi yerinden kalkıp komutana doğru atıldı. Kulağıma gelen ikinci bir patlama sesinde bedenim yerinden bile sıçramadı.
"Savaşta her şey mübahtır." dedi tanıdık bir ses. Ömrümün bu anına kadar hep radyodan seslenmişti bana bu ses. Komutanın biraz uzağında duran liderimiz kanlı canlı karşımda belirdiğinde dişlerimin dilime geçtiğini hissettim. Boğularak, yanarak, yere çakılarak ölmeyi geçirdim aklımdan. Bir saniye içinde binlerce kez cinayet işledim kendime karşı. Aklımda tek kurban bendim, tek fail bendim. Ardı arkası kesilmeyen silah seslerinin bana söylediği ise bambaşkaydı. Savaş, devletle yapılandı. Tek bir kurşunla ölüyordu insanoğlu, fazlasına gerek yoktu. Solumda duran erin yaşı yirmi üçtü, göğsüne ilk sıkılan ise yirmi birine varmamıştı bile. Sıradaki silah atışı benim içindi. Yaşımı hatırlamaya çalışırken göğsüme saplanan kurşunun acısını hissedemedim. Ölmek için ne kadar genç olduğumu hesap edemedim ölü askerlerin üstüne yığılırken. Birkaç çiçek de benim göğsümden çıktı, parçalanarak benden kopup gitti. Gözyaşlarımla ısıtmak istedim soğumaya yüz tutmuş mezarlığı.
"Kaç şehidimiz var?"
"On sekiz."
Gözlerim kapanmadan önce hatırladım yaşımı. Öldürüldüğümüz kadardı yaşım, öldüğüm kadar değildi ama bugün öldürüldüğüm kadardı. Dile kolay, on sekiz kez ölmüştüm bugün.
7 notes · View notes
stagefoureds · 2 years ago
Note
Ne demek in high school no
Basbaya in high school no kwosmwls üniforma yoktu lisede benim raad takılıyoduk. Etek falan yasaktı bazıları bokunu çıkardığı için
4 notes · View notes
coolstudenthideout · 2 years ago
Photo
Tumblr media
05357186113; softshell kumaş alınır #newclient #brandedworkwear #hi-vis #softshell #iconicbuildings  #üniforma #işkıyafetleri #kamuflaj #kostüm #işelbiseleri #işelbisesi #saten #gabardin #poligavardin #ikinciel #poligavardin #likralıgabardin #kanvas #kanvastablo #pike #lakost #forma #okulkıyafetleri #eşofman #sporgiyim #womenswear #şifon #vual #toptankumaş #sunideri #döşemelikderi (Merter Tekstil Merkezi) https://www.instagram.com/p/CqvzaxzMXck/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
cutieegirll · 2 years ago
Note
üniforma fetişin mi var
Eveeeeeetttttt
4 notes · View notes
etaali · 2 years ago
Text
"Düşmanın her zaman askeri üniforma giydiğini düşünmeyin. Düşüncelerinizi zehirleyen bir sanat eseri, bir müzik parçası veya bir film olabilir. En acımasız düşman, aklı hedef alan düşmandır."
Şehid Murtaza Mutahhari
2 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 year ago
Text
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn
Azerbaycan’ın, Ermenistan ile savaştığı günlerde onu ekranlarda askerî üniforma ile gördünüz. Neden askerî üniforma giyiyorsun diye soranlara “Çünkü ben bir askerim de ondan, askerlik kaydımı yaptırdım, ben bir tıp doktoruyum, bundan böyle ihtiyaç hasıl olduğunda cepheye gideceğim” dedi...
Türk Dünyasının yakından tanıdığı, Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin en güzel örneğini sergileyen, bir ayağı daima Türkiye’de olan milletvekili, şair, yazar, tıp doktoru olan Ganire PAŞAYEVA maalesef bu dünyayı terk eyledi.
Ailesinin, sevenlerinin ve Türk Dünyasının başı sağ olsun.
Ganira Pashayeva ruhuna El-Fatiha..🤲
9 notes · View notes