#çocuklar ve kitaplar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Çoğu anne baba çocuğunu yıllar önce kaybettiğini anlamaz...
#gece#geceye not#gece kadar özgür#ay da benim gece de#gece kadar karanlık#içimdeki karanlık#çocukluğun soğuk geceleri#uykusuz geceler#gececiler#gecenin hüznü#geceyedair#geceyemuhtacbirisi#siyahkadın#siyah kadar yalniz#şiir#şiirsokakta#tumblr şiir#kitap alıntıları#kitaplar#alıntılarım#şiir alıntıları#teselliyi birak sigara ver#yarım kalan sigara#umut bitti sigara ver#ölü çocuklar#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#yaşarken ölmek#ölüme fısıldayan adam#ölümün kıyısı#ölümle yaşam arasında
25 notes
·
View notes
Text
kaldığım kitabı okumaya devam edeceğim ismini unutmuşum, dizinin iki bölümünü izlemiştim ona bakayım dedim onu da unutmuşum,, valla iyi gelmişiz bu yaşa bu nedir
#bu sene ne yüzle kitap ödül töreni yapacağım hiç kitap okumadım#ama derslerim biraz ağır ve hem küçük çocuklar hem ortaokul grubu vaktimi alıyor#eski paralel iki arada bir derede ne kitaplar okurdu#neyse benim yaşıma gelince anlarsınız .........#bu arada post ile alakalı olarak:#b12 eksikliğim yok tamamen sorumsuz ve ilgisizim
8 notes
·
View notes
Text
İnsan bazen çocukluğuna dönmek istiyor sabah kalkıp o sıcacık battaniyenin altında çizgi film izlemek istiyor,o günlerdeki gibi mutlu ve huzurlu olmak istiyor o günlerdeki gibi sevgi istiyor bunları düşünürken gözleri doluyor insanın ben nasıl bu hâla geldim diye oysa tek derdimiz sabah erkenden kalkıp çizgi film izlemekti peki ya şimdi diye kendini sorguluyor sonra saatlerce dalıp gidiyor..
#sözler#kitap alintisi#kitaplar#books & libraries#geceye bir söz bırak#geceyebirsozbirak#geceyebiryara#geceye not#gecenin sözü#bensarikaranfil#yalnızlık#sessiz ve yalnız#siyah kadar yalniz#tumblr yazarı#çocukluk#çocuk#az insan çok huzur#çocuklar#mutluluk#mutluyum ama birazdan geçer#mutlu yıllar
10 notes
·
View notes
Text
Bizim için mücadele etmeye devam etmeni isterdim. Buna değecekti. Belki her an çok mutlu olmayacaktık, belki her an nereye gitmek istediğimizi bilemeyecektik ama yanımıza her baktığımızda birbirimizi görecektik. Birbiri için mücadele etmeye hazır o kalbi, o bedeni görecektik. Bedenime nüfuz edecekti senin bahar kokun. Bizim için mücadele etmeye devam etmeni isterdim. Buna değecekti çünkü sevgilim. Benim sana sunabileceğim şey müthiş dolu bi ilkbahar sabahı değildi, sana verebileceğim en gerçek şey mücadelem idi. Senin için herkesle ve her şeyle mücadele edebilirdim. Bana izin verseydin. Verebilseydin. Yanımda değilsin. Beni yalnız bırakmanı hiçbir zaman istemezdim. Yanında değilim. Seni yalnız bırakmayı hiçbir zaman istemezdim. Günler yine bitiyor ve elimizde kalan tek şey ayrılığın toplamı oluyor. Bu korkunç his. Her şeyin daha güzel olabileceği düşüncesinde yapayalnız kalıyorum. Dağılıyorum. Aklım çıkıyor. Aynı şeyi düşünmüyoruz. Daha iyi bir adam olmak istedim. Bunu anlatmanın kolay bir yolu yok. Bir sonu da. Yokluğunda her şey yeterince soğudu. Yeteri kadar buza kesildi. Dudaklarım çok soğuk. En çok seninle yaza gitti çocukluğum. En çok seninle ilkbaharı hatırlattı sokakta koşturan çocuklar. En çok seninle anlam kazandı bu şiirler, bu kitaplar, bu sözler. Çağlayan gibisin, aktıkça çoğalan. Bunu anlatmanın daha kolay bir yolu yok. Bana daha iyi bir adam olmayı arzulattın.Bizim için mücadele etmeye devam etmeni isterdim. Biliyorum buna değecekti. Belki de değmeyecekti. Sonucu bilemezdik. Bileceğimiz şey bizi bırakmak istemeyeceğim idi, kaybetmek istemeyeceğim idi. Zamanın bütün güzel duyguları aşındırıcı etkisi var, çoktan aşındırdığı belki de. Bir vadi kadar yeşildi bu zaman. Dik bir yamacın son anları kadar. Asla inandıramadım seni. Ama değecekti. Bizim için mücadele etmeye değecekti. Güzel şeyler için mücadele etmeye değecekti. Güzel şeylerin zaman alması da önemli değildi. Bizim için mücadele etmeye devam etmeni isterdim. Benim için mücadele etmeye devam etmeni isterdim. Hayatta herkesi anlatan bir şiir vardır. Bizimki vazgeçmek olsun istemezdim. Bizim için mücadele etmeye değecekti.
23 notes
·
View notes
Text
Aylardır emek verdiğimiz kütüphanemiz bugün açıldı 🎀🎀🎀 Hayatımın en zor zamanlarını yaşadığım bu süreçte kitaplar ve çocuklar için uğraşmak bana nefes oldu. Umarım okurken onlara da nefes olur. Bize destek olan tüm dostlarımıza sonsuz teşekkürler 🙏🙏🙏
36 notes
·
View notes
Note
selamun aleyküm evlilik görüşmesinde hangi sorular sorulmalıdır?
Ve aleyküm selam kardeşim mailden görünce dönüş yapıyorum. Bekletme için kusurumu maruz görün.
Öncelikle kardeşim bu sorular sizin düşünceniz fikirleriniz, beklentileriniz ve hayalleriniz doğrultusunda şekillenir katıldığım eğitimler, okuduğum kitaplar doğrultusunda bir kaç kelam edeyim naçizane aklınızda bir fikir olsun.
Mesela dini hassasiyetleriniz varsa nasıl bir düğün istediğinizi sorabilirsiniz , çalgılı karma yada gelinlik konusu dış çekim hepsi konuşulursa görüşlerini öğrenmiş olursunuz en azından ilerde bu meseleler tartışma konusu olabiliyor.
Helal gıda hassasiyetleriniz varsa buda konuşulmalı yarın öbür gün evinize alışveriş yapacaksınız çünkü onun beklentileri ne sizinki ne vs...
Kitaplar bile konuşulmalı, kitap okumayı çok seviyorum der bakarsınız en son okuduğu kitap cin Ali'dir. Kitabın adını bile sorun. Hayaliniz bir tefsir hadis kitabı müteala etmek ise oda Harry Potter meraklısı ise belki zorlanırsınız. Yada televizyon bağımlısı ise siz çocuklarınız ile okuma saati yapmak isterken siz okuyun işte deyip TV izliyorsa buda sizi yıpratır. Çocuklar bu sefer babam TV izliyor bende onla izliycem diyor (çevremde yakınan ablaları görünce belirtmek istedim bunuda)
Yani en ince ayrıntısına kadar konuşun yarın öbür gün giyiminiz bile sorun olmasın mesela feracelisinizdir o ise pantolon vs giymeyinizi ister yada çarşaflısınızdır buna bile müsade etmez çevremizden duyup üzüldüğümüz meseleler bunlar. Evlilik görüşmesinde sen bilirsin deyip sonra zorla çıkartan kişiler gördüm. Kırmızı çizgilerinizi bilsin yada hassasiyetlerinizi. Maalesef ki yanıma yakış dışardan çok güzel gözükmelisin diyen kesim de var..
Ve önem verdiğim diğer husus saydam olunmalı yani ilerde eşinize sürpriz olmasın bilsin öfke kontrolü varsa yada başka kötü özellik bunları bilmeli hanımefendi gibi durup yada utanıyormuş gibi yapılmamalı aklınıza takılan herşeyi sorun çok konuşan biriyseniz yada yemek yapmayı bilmiyorsunuzdur (öğrenmek içinde çabalayın bilmiyorum deyip kenara çekilmeyin tabi zaman istemiş olursunuz bir nevi)tabi ilk görüşmede zor tamamen tanımak evlilik süreci içinde bir sürü huyunu öğrenirsiniz en azından temel şeyleri bilinki yeni öğrendiğiniiz bir huyuna uyum sağlamanız da kolay olsun.
Kendinizi daha iyi bilirsiniz ona göre şekillenir bu sorular
(Fikrimce kovid aşısı bile sorulmalı yani) alternatif tıbba ön yargılı ise siz doğal şeyler hacamat derken o size şu koca karı şeylerini bırak derse buda sizi yıpratır.
Sizi tanımıyorum bu soruyu şahsıma yönelttiğinize göre bu fikir ve düşüncelerde olduğunuzu zannedip böyle konuşuverdim. İnşaallah istifadeli olur
(((İç sesim böyle 500 soruluk eğitim bilimleri ağırlıklı genel kültür sonra temel dini bilgiler ağırlıklı bir test hazırla diyorda neticede çocuklarımıza baba seçiyoruz dimi çok önemliiii.. ama siz bunu yapmayın tabi:))))
Tabi kardeşim bunu sıfır tecrübe ile yazıyorum deneyimlemiş evli ablalar varsa onlarlada istişare yapabilirsiniz.
Rabbim hayırlı bir yuva kurmanızı nasip etsin. Salihalardan olup Salihlere denk gelesiniz. 🤲🏻🤲🏻
(okurken çok yani dediğimi farkettim, neyse öyle işte yani)
السلام عليكم dua ile
11 notes
·
View notes
Text
hızırla kırk saat
1.
bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim beni yalnız yarasalar tanıdı az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı adım hırsıza da çıkacaktı her evde kutsal kitaplar asılıydı okuyan kimseyi göremedim okusa da anlayanı görmedim kanunlarını kâğıtlara yazmışlar benim anılarım gibi taşa kayaya su çizgisine gök kıyısına çiçek duvarına değil kedi yavrularından başka -o da gözleri açılmamış olanlardan başka- el uzatmaya değer soluk alır bir nesne bulamadım bir gün daha öldü ey batıdaki mağaralar beni afyonunuz bağlasaydı da uyusaydım bu katı bu sert kente gelmeseydim birkaç eski ölünün kemiğini fosforladım ışıklarını arttırdım bin yıl sonraki çocuklar için yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm karpuz kopardım dağdan taş yuvarladım ırmakta yıkandım ölümsüz çamaşırlar giyindim çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum yanımdan tak kuran işçiler ve turistler geçti çok eski bir şairin (ben miyim yoksa) taktım aklıma şöyle bir dörtlüğünü: "giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki seni bir bardakta kaynayan âbıhayat sandım elim uzandığı yerde kaldı"
şimdi ayı bekliyorum ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım
aradığım bu ülkede de yok
taşlar hâtıra yazılamayacak kadar fazla kararmış
5 notes
·
View notes
Text
✍🏻 ANT ~ ÖMER SEYFETTİN
Okurken edebi keyif veren bir yazar Ömer Seyfettin. Akıcı bir dili ve her hikayede vermek istediği bir mesaj var. O yüzden kitaba başlamanız ile bitirmeniz de bir oluyor. Ancak bana kalırsa Ömer Seyfettin bir çocuk öykücüsü değildir. Benim gözümde çocuklar için ağır kitaplar ve zaten çocuk kitaplarını da velilerinin önceden okuyup kontrol etmesi gerektiğini düşünüyorum. 📝 Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
🌻 Yorumun devamı için başlığa tıklayın!
#kitapmagarasi#kitap#bookstagram#kitapkurdu#bookblr#kitapsever#kitap tavsiyesi#kitaplar#kitap kokusu#kitap kurdu#gülhane#Ömer Seyfettin#edebiyattanparçalar#türk edebiyatı
2 notes
·
View notes
Text
temmuzun son günlerine yaklaşırken yaz tüm hararetiyke insanı bunaltmaya devam ediyor. çocuklar sabahları okula ve camiye luran öğrenmeye gidiyorlar..ellerinde cuzlar, kura lar ,kitaplar..çocuk bazen aynı kışın ardındna tüm renkleriyle cubbuşu yaşatan bahar bahçelerine benziyorlar..
3 notes
·
View notes
Text
Şu smut kitap yazınca yada okuyunca havalı olmuyorsunuz.Aşırı iğrenç mesela Asansör kitabı.Aşırı iğrenç bir kitap böyle kitaplar yazınca noluyor anlamıyorum.Kendinizi sadece küçük düşürüyorsunuz ve smut yada bu tarz benzeri kitapları 13-14 yaşındaki çocuklar okuyor ve bunu bi marifetmiş gibi anlatıyolar.Kendinize gelin ne iğrenç kitaplar çıkıyor ya
4 notes
·
View notes
Text
Bugün ilkokul ogretmenim geldi markete. Müşterileri geçerken fark edemedim tam poşeti uzatırken konuşunca tanıdık geldi sesi bi baktım o. Demircan hocam diye bi sasirisim var... cok mutlu oldum, mutluluktan ağlayasım geldi öyle bir şeydi. Cok değişik hissettim uzun zaman sonra görmek güzel hissettirdi. Konuştuk, yanına gitmek istiyordum zaten. Tek bildiğim çok özlemişim. Hem nasıl ozlemeyeyim ki yaptığım resimleri sınıftaki çocuklar panodan aşağı indirmesin diye en tepeye ve ortaya asan birini nasıl ozlemeyeyim ki? Keşke babam olsa diye düşündüğüm kızı sınıfa gelince kiskancliktan üzüldüğüm birini nasıl ozlemeyeyim ki? Okuma yazma bilmeme rağmen beni bırakmayıp çabalayan ve sınıfı hiçbir şey yapmamama rağmen geçiren birini, ilk okumak istediğimi söylediğimde eve gideceği zaman bana 2 3 saat ders veren, kitaplar alan, yanaklarımı sıkarken gözlerim dolsa da sevgisini hissettiğim bir insanı nasıl ozlemeyeyim? Hala aynı, sadece biraz yaşlanmış canım hocam
2 notes
·
View notes
Text
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.İç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah! İç ses, diye söylendim
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız dünya
Mutlu olurduk pastel koksa.Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah! Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım,
İçim sıkılmasa o kadar
Tek bir satır bile okumazdım.
Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı
Bir derdi var derdim.
Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim.
Ninni derdim, ninni bebeğim!
Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini.
Plastik gözkapaklarının ardında,
Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin,
Gözyaşları da.
Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına.
Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı,
Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına,
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülür toprağa.İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.Dallarına salıncak kurardı çocuklar,
Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar.
Meyveleri tatsızdı
Eski bir lanetten dolayı
Herkes dişlerdi acı meyvelerini,
Ve herkes söverdi ona.
İsmini yazardı herkes onun bağrına,
Ah derdi o. Ah! Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah!
Didem Madak
2 notes
·
View notes
Text
İnsanlar anlamlandıramadıklarını yadsırlar. Bilim hatta teknoloji çağını geçip, artık post teknoloji çağına gelinen bir süreçte halen ihtiyaç üzerine kurgulanan bir gelişme arayışındayız. Ancak bu kadar gelişme ve ilerlemeyi anlamlandırabiliyor muyuz? Buna emin değilim. Bu nedenle insanların felsefe, psikoloji ve hatta sosyolojiye bu kadar ilgi duymaları artmakta. Ben buna “teknoloji ve inovatif felsefe yaklaşımı” diyorum. Önümüzdeki orta vadede ise tüm şirket ve ticaret hayatının teknolojinin ve inovasyonun koştuğu bu dönemde bu kavrama çok daha fazla ihtiyacı olacağını düşünüyorum
Bu fotoğraf 1900 yılında New York'ta çekilmiş. Fotoğrafta kaç çocuk görüyorsunuz? Acaba hayalleri neydi? Peki, 20 yıl sonra yine aynı yerde bir fotoğraf çeksek neler değişmiş olurdu? Hemen söyleyeyim, bir defa çokça otomobil görürdük. Artık birer yetişkin olmuş bu çocuklar Amerikalıların hayatına giren bu yeniliğin peşinde mi koşarlardı yoksa direnç gösterip karşısında mı dururlardı? Gerçekten karşı koyabilirler miydi? Yeniliğin dönüştürücü gücüne inananlar gerçekten dünyayı dönüştürüyor. Karşı olmayı seçenler ise eninde sonunda bundan etkileniyor. Teknoloji de, yenilik de kesinlikle nötr şeyler değil. Nötr olmaması bize çok önemli bir sorumluluk da ekliyor. Ama şimdilik gelin bunu bir başka yazıya bırakalım. Zira çok derin ve kritik bir konudan bahsettiğimin farkındayım. Bilim tarihinde de, teknoloji tarihinde de, inovasyon tarihinde de fark yaratan, bugün adını andığımız bireyler, zorlu engellere ve kısıtlara rağmen ilerlediler. Vazgeçmeleri çok daha kolaydı. Zoru seçtiler. Başarmak şart değil, önemli olan inandığımız yolda adım atma cesareti göstermek. Türlü türlü engellerimiz var. Engeller herkes için var. Ve hep var Gelecek hiçbirimizi beklemiyor. Ona gidecek olan bizleriz. Ve her birimiz istediğimiz geleceği inşa edebilmek için yeterince akıllıyız 20.yüzyılın başlarında New York'ta ulaşımda kullanılan atları barındırmak, beslemek, onların atıklarını sağlıklı bir şekilde bertaraf etmek temel dertlerden biriydi. 20-25 yıl içinde başka bir hikayeyi konuşur olduk. Kimse otomobili beklemiyordu. Otomobile inananlar yeni bir gelecek inşa etti. Newton, yer çekimi kanununu 17.yüzyılda veba salgını nedeniyle herkesin evine kapandığı bir dönemde keşfetti. Evine kapandığında karamsarlığa kapılan milyonlar vardı oysa. Ada Lovelace, babasından gelen olumsuz mirasa ve de kadınların bilimsel makale yazmasına müsaade edilmeyen bir dönemde ilk bilgisayar algoritmasını yazdı. Onun döneminde böyle bir yolculuk imkansızdı. Şimdi ise bilişimde, blockchain'de, oyun endüstrisinde kariyer yapan milyonlarca kadın var. Bandırma Füze Kulübü imkansızı hayal etmekten çekinmedi. Bandırma'da yüzlerce, binlerce insan onlara inandı. Onların çabası binlerce gence ilham oluyor. Olmaya devam edecek. Kitaplar, hayal kuranların, kendine ve hayaline inananların hikayeleri ile dolu. Gelecek bizi beklemiyor. Biz onu inşa edeceğiz... umudum değişimde
5 notes
·
View notes
Text
‘Ah’lar Ağacı
Didem Madak
1-
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.
İç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız dünya
Mutlu olurduk pastel koksa.
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah!
Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım,
İçim sıkılmasa o kadar
Tek bir satır bile okumazdım.
Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı
Bir derdi var derdim.
Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim.
Ninni derdim, ninni bebeğim!
Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini.
Plastik gözkapaklarının ardında,
Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin,
Gözyaşları da.
Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına.
Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı,
Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.
İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına,
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülür toprağa.
İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.
Dallarına salıncak kurardı çocuklar,
Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar.
Meyveleri tatsızdı
Eski bir lanetten dolayı
Herkes dişlerdi acı meyvelerini,
Ve herkes söverdi ona.
İsmini yazardı herkes onun bağrına,
Ah derdi o. Ah!
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah!
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah!
Ahlat ahların ağacıydı,
Yaşlanmaya başlayanların,
İtiraf edilememiş aşkların,
Evde kalmış kızların.
Ahlat ahların ağacıydı,
Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse,
Öyleydi işte.
Ve etimoloji Eti’lerden kalma
Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
Ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Mesela o zamanlar
Mutsuz olduğunda insanlar,
Yok olurmuş bazı dakikalar.
Gülümsedim o sıra,
Bazen sevinirim,
Sevinmek nedense hep yedi yaşında
Ve ah... dedim sonra,
Ah!
Bazen ah diyorum durmadan,
Şimdi ben ahlatın başında,
Otuz iki yaşımda.
Ahlar ağacı gibi.
Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma,
Mavi, mor, kırmızı ve yeşil,
İstedim, hep istedim,
Sen iste derdim, iste yeter ki
Vereyim.
Her istediğimi verdim.Arttım, fazlalaştım,
Eksikli yaşamaktan.
Ahlar ağacıyım, gibisi fazla.
Başka bir şey istemem
Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,
Hesabımı vermekten başka.
Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.
At arabasıyla kağıt toplardı
Her sabah çingene kadınlar.
Üst üste yığılırdı buruşuk kirli kağıtlar
Şaşırırdım
Kadınların mı yoksa kağıtların mı memeleri kocaman?
Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı.
Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma
Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana,
Yeniden doğmuş olurdum oysa,
Öldüğümü sandıklarında,
Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.
Vasiyetimdir:
En güçlülerinden seçilsin
Beni taşıyacak olanlar.
Ahtım olsun,
Yükleri ağırlaşsın diye iyice,
Tabutumun içinde tepineceğim.
2-
Bir göl vardı evimizin karşısında,
Mavi gözleri olan,
Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca.
Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı
Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
İç ses!
Bu bahsi kapa!
Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim.
Çoktandır öksüz olan mutfakta
Buğulandı ve ağladı camlar,
Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla.
Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım,
Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara,
Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca,
Sanki biraz rahatladım.
Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki,
Artık kimse mutsuz olmayacaktı.
Ah...dedim sonra,
Ah!
İç sıkıntımla çektirdiğimiz bu fotoğrafta,
Aynı vampir gibi çıkacağız.
Kırmızı çorbama ekmek doğrayınca,
Sanki biraz ferahladım.
Karıştırdım ve iç ses diye fısıldadım:
Hala aç mısın?
Bir tren geçti yine tam o sıra
Ustura gibi kara,
Düdük çala çala,
Geçti şiirimin ortasından.
Kes şunu dedim, kes artık!
Oldu olacak,
Kan kardeşi olsun ruhumla yollar.
Merak ederdim,
Kesik başları ve sarı ışıklarıyla
Nereye gider bu insanlar?
Raylar uzanırdı içimde kilometrelerce
Bir kara yılan gibi,
Bilemezdim menzil neresi?
Ah...dedim sonra
Ve acilen makas değiştirdim.
İç ses, diye söylendim,
Raydan çıkma bundan sonra.
Kuyruk sallardı,
annemden kalma maaşım
her üç ayın sonunda.
Sevinirdi,
Kocaman bir kara kediyi okşamış gibi ellerim.
Sarımsak kokulu fötr şapkalı amcalarla,
Muhabbet ederdik kuyrukta.
Bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin,
Fötr şapkalı kelimeleriydik,
Çürük dişlerimizle bizler,
Dökülmüş harfler gibi kelimelerden,
Saf ve pembe gülümserdik.
Bizler her üç ayın sonunda yeniden doğan bebeklerdik.
Neden ilerlemiyor bu kuyruk derdik,
Neden hep aynı yerdeyiz,
Hayattan söz edilirdi,
Zor denirdi,
Ve ardından susulurdu mutlaka.
Fötr şapkalı amcalardan biri
Ah derdi sonra,
Ah!
Kuyruk öfkeyle kıpırdanırdı o zaman.
3-
“Bir Arap şairi şöyle demiş,
Savaşta yenilen halkına,
Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”
Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma
Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi,
Sorardı:
Daha yazacak mısın?
Hayır derdim,
Artık yazmayacağım.
Ama şöyle denir:
Kılıç çeken kılıçla ölür.
Ama şöyle denir:
Kaderden kaçılmaz.
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
Yıllarca biriktirdim
rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında.
Aşık olduğumda,
Çikolata kokardı kırmızı yazgım.
hayatıma hayat diyemem artık.
sarı yazgım her sonbahar onu
biraz daha fazla, ömür yaptı.
Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.
Kara yazgımı şimdi kim bilir
Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım?
Ah.. dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim,
Başımda rüzgar vardı
Başımda uğultular...
Kalbim usulca kıpırdardı
Ve ses çıkarırdı dokununca
Çan çiçeğiyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda rüzgar vardı,
Yine esiyordum
Hızla dönmeye başladı kalbim
Rüzgargülüyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda uğultular...
Fırtına çıktı sonra,
Yaşadığını anladı kalbim,
Böyle yaşanamaz derdi
Bir başkası olsa.
Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
A
H!
Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH!
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım tanrının eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!
İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
Türkçe şiirler
0 notes
Text
Deprem bölgesindeki okullara kitap desteği... 10 binden fazla kitap teslim edildi
https://pazaryerigundem.com/haber/195493/deprem-bolgesindeki-okullara-kitap-destegi-10-binden-fazla-kitap-teslim-edildi/
Deprem bölgesindeki okullara kitap desteği... 10 binden fazla kitap teslim edildi
Deprem illerindeki çocukların eğitimde fırsat eşitliğine ulaşmasını hedefleyen “Sosyal Etki Zirvesi’24” organizasyonu kapsamında önemli bir dayanışma örneği sergilendi.
ADIYAMAN (İGFA) – ARYA Yatırım Platformu ve Sosyal Fabrika’nın kurucusu girişimci Münteha Adalı’nın öncülüğünde, “Eşitsizliklerden Eşitlik Arıyoruz” mottosuyla düzenlenen etkinlikte, katılımcılara yapılan “Kitabını Kap Gel” çağrısı büyük yankı buldu. Toplanan kitapların bir kısmı Adıyaman Gümüşkaya Ortaokulu’na teslim edildi.
Zirveye ilişkin açıklamalarda bulunan Münteha Adalı, projenin çocukların eğitimde eşitliğe bir adım daha yaklaşmasını sağladığını belirtti.
“Sadece kadın ve girişimci olmak yetmez; hayatı paylaşmak lazım” diyen Adalı, “Zirveye katılan girişimci kadınlar ve sponsorlarımızla birlikte ‘Kitabını Kap Gel’ sloganıyla başlattığımız bu projede, deprem bölgesindeki çocukların ihtiyaçlarını yakından takip eden Ülkem Okuyor Derneği ile iş birliği yaptık. Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş başta olmak üzere 10 ildeki 12 okulumuzun kütüphanelerine 10 binden fazla kitap bağışladık. Çocukların kitaplarla buluşması ve yüzlerindeki gülümseme bizim en büyük motivasyon kaynağımız oldu.” dedi.
“OKUMAK HER ÇOCUĞUN HAKKI”
Projenin önemine vurgu yapan Adalı, çağrıya kulak veren tüm destekçilere teşekkür ederek, “Eğitimde fırsat eşitliği yaratmak için sivil toplum kuruluşları, dernekler, üniversiteler ve iş dünyası temsilcilerinin katkıları çok değerli. Ülkem Okuyor Derneği ile daha fazla okula ve daha fazla çocuğa kitap ulaştırmayı hedefliyoruz.” dedi.
Ülkem Okuyor Derneği Başkanı Havva Aydanur Ertuğrul ise derneğin deprem bölgesinde yürüttüğü çalışmalara ilişkin bilgi verdi:
“Kurulduğumuz günden bu yana 22 kütüphane açtık, 4 afetzede aileye yuva sağladık. Münteha Adalı’nın liderliğinde düzenlenen Sosyal Etki Zirvesi’nde toplamda 10 binden fazla kitap toplandı. Bu kitapların bir kısmı Adıyaman Gümüşkaya Ortaokulu’na, bir kısmı ise Hatay’daki kütüphanelerimize teslim edildi. Depremden etkilenen 80 çocuğumuza yaşlarına uygun kitaplar paketlenip hediye edildi.”
“KİTAPSIZ ÇOCUK KALMASIN”
Ertuğrul, eğitimde fırsat eşitliğini sağlama hedefi doğrultusunda çalışmalara devam edeceklerini vurgulayarak, önceliklerinin kitaba ulaşamayan çocuklar için eşitsizliklerden eşitlik oluşturmak olduğunu kaydetti. Ertuğrul, “Son çocuk ‘Kitap ihtiyacım kalmadı’ diyene kadar mücadelemiz sürecek” dedi.
Adıyaman Gümüşkaya Ortaokulu Müdürü İsmail Yaylagül okullarına yapılan kitap bağışından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
10 İLDE 12 KÜTÜPHANE KURULDU
Bu arada depremden etkilenen illerde gerçekleştirilen bu anlamlı projeyle birlikte çocukların eğitim hayatlarına önemli bir katkı sağlandı.
Proje kapsamında toplanan kitaplar, çocukların yüzünü güldürmeye ve umut olmaya devam ediyor.
0 notes
Text
Çocuk Kitapları
Çocuklar için kitaplar, yalnızca eğlenceli bir vakit geçirme aracı değil, aynı zamanda öğrenmenin, hayal gücünün ve zihinsel gelişimin önemli bir parçasıdır. Erken yaşlardan itibaren kitaplarla tanışan çocuklar, öğrenme becerilerini geliştirir ve kelime dağarcığını zenginleştirir. Çocuk kitapları, her yaştan çocuğun ilgisini çeken hikayelerle, renkli görsellerle ve öğretici içeriklerle onların…
0 notes