#çeşmeye
Explore tagged Tumblr posts
mel-inoe · 1 year ago
Text
üç gündür olan biten hiçbir şeye zırlamayıp ormanda ölen karga videosuna zırıl zırıl ağladım
3 notes · View notes
ervah · 8 months ago
Text
ben artık kalbim aşktan çatlayıp yarılırken anneme anlatmak istiyorum. evde kavanoz kalmayana dek reçeller dizeyim, denemediğim kurabiye kalmasın istiyorum. sevilmekten yanaklarıma allar gözüme ışıklar saçılsın istiyorum. yerim yurdum belli artık hatta üstüne üstlük bir omza da sahibim diye ballandıra ballandıra anlatmak, içtiğim çeşmeye her bir kaldırıma dahası her çakıl taşına fısıldamak geliyor içimden. yârin gülüşü sıcaktır ısınmanın ve kalbinin terennümünü tatmak, ellerine merhem sürüp ağız dolusu gülmek istiyorum. aşk, nerdesin?
153 notes · View notes
futbollcunuz-18 · 5 months ago
Text
Çeşmeye tatile giden kızlar için evinde oturup kavurma yapan kızları üzdük iki yakamız bir araya gelmez ki
29 notes · View notes
naftalin2027 · 8 months ago
Text
Çölde çiçek oldum, çemende naxış,
Şimşekde od oldum, buludda yağış
Sirli bir göz gördüm, nurlu bir baxış,
Çevrildim çeşmeye, qarışdım çaya,
Seni sevmek üçün geldim dünyaya.
Sesini eşitdim, sesden ses aldım,
Şaqraq gülüşünden güç, heves aldım.
Sen nefesim oldun, men nefes aldım,
Muştuluq verdiler güneşe, aya,
Seni sevmek üçün geldim dünyaya.
Nece dinsizleri dine getirdim,
Qorudum sünbülü dene getirdim,
Könlümde ne varsa, sene getirdim.
Menim yollarımı kese bilmedi
Ne serhed, ne demir, ne daş, ne qaya,
Seni sevmek üçün geldim dünyaya.
7 notes · View notes
dilsel · 9 months ago
Text
İşten ayrıldıktan sonraki hafta hemen çeşmeye gidicem arkadaşımın yanına….muhtemelen bol bol ağlar ve sonrasında yenilenmiş olarak geri dönerim
11 notes · View notes
delifurkan · 1 year ago
Text
olum siz bu bodruma çeşmeye nasıl gidiyorsunuz? ben 15 yıldır çalışıyorum haritada yerini gösteremem.
28 notes · View notes
aynodndr · 3 months ago
Text
Planlarımız vardır: “Şu gün şurada olmam lazım.”
İnanışlarımız vardır: “Çok çalışmalı ve çok kazanmalıyım.”
Yargılarımız vardır: “Burnundan kıl aldırmaz, kendini beğenmiş biri…”
Kesin hükümlerimiz vardır: “Onsuz asla yapamam”
Kıyaslarımız vardır: “Ondan daha iyiyim, şundan daha kötüyüm…”
Genellemelerimiz vardır: “Her zaman zaten böylesin…”
Şablonlarımız vardır: “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin.”
Kaygılarımız vardır: “Hakkımda ya kötü düşünürlerse?..”
Prensiplerimiz vardır: “Asla bu ilkemden ödün veremem.”
Hesap kitaplarımız vardır: “O bana bunu yaparsa, ben de şunu yaparım.”
Kara kaplı defterlerimiz vardır: “Bana yaptıklarının hesabını ödeyeceksin!”
Yeminlerimiz vardır: “Burnundan fitil fitil getirmezsem…”
Şartlarımız vardır: “Ya istediğim gibi davranırsın, ya da burayı terkedersin.”
Alışkanlıklarımız vardır: “Bunu hep yaparım, şunları şunları asla yapmam.”
Kurallarımız vardır: “Onu her gün en az üç kez aramam lazım.”
Sınırlarımız vardır: “Bu şekilde giyinemem, şu şekilde giyinirim.”
Hırsımız vardır: “Benimle asla rekabet etmesine izin vermeyeceğim.
Bu yarışı ne pahasına olursa olsun ben kazanacağım.”
Dirençlerimiz vardır: “Eski köye yeni adet mi getireceksin?”
Etrafımızdaki dünyanın dörtte üçü suyken… Bedeninin dörtte üçü suyla doluyken… Su bu kadar şekilsiz, bu kadar akışkan, bu kadar berrak olabilecekken… Planlara, koşullara, alışkanlıklara, şablonlara, prensiplere, kurallara bu kadar yapışmak, sana kendini iyi hissettiriyor mu?
Kendi doğruların ve yanlışlarınla, peşin hüküm ve kesin hükümlerinle, birilerini ya da kendini mahkum ederek, hayattan keyif alabilir misin? Hayatın, akmayan, tıkanmış bir trafik gibi mi? Trafikte sıkışmış kalmış, kapana kısılmış yolcu gibi hissediyor musun kendini? Yalnız, yorgun, huzursuz, mutsuz hissediyorsan; bunun sebebi, hayatın içinde akmak yerine tıkanmaya dönük yaşam anlayışın olmasın?
Tıkanmışsan, anla ki, bir şeyleri değiştirmelisin. Hep aynı şeyleri yapmaya devam ederek ve şikayet ederek yaşamak, anla ki seni ileri taşımıyor. Hayat bir yük gibi geliyorsa sana, yükün, yukarıdaki kurallar, koşullar, alışkanlıklarla dolu dünyan olmasın?
Bunları bir düşün. Belki de her şeyi fazlasıyla ciddiye alıyorsundur?
Belki de hayatı yanlış yerinden tutuyorsundur?
Belki de senin doğru bildiklerin yanlıştır?
Belki de alışkanlıklarınla kendi hapishaneni yaratıp orada tutsak kalmışsındır?
Belki de sıkı sıkı sarıldıklarını suya bırakırsan rahatlarsın?
Kimbilir? Bunları bir düşün…
Eskiler derler ki, “Su yolunu bulur”
Su gibi akışkansan, elbette bir yolunu bulursun hayatını anlamlı hale getirmenin.
Akarsuya bak, denize bak, akan çeşmeye bak, hatta bir bardak su içerken içtiğin suya bir de bu gözle bak.
Şu soruyu yanıtla: Akışta mısın, yoksa tıkanmış mısın?
Tıkanmış hiç bir hayat mutluluk üretemez.
Mutsuzluktan dem vuruyorsan, taşıdığın yükleri suya bırak. Bunu zihninde hayal etmen bile seni özgürleştirecektir.
İsmail Barış
2 notes · View notes
turizzm · 8 months ago
Text
İzmir Çeşmeye nasıl gidilir ?
Tumblr media
Çeşme havalimanı transfer wetline kalitesi ile sizlerin hizmetinde. 365 gün rüzgarlı doğasıyla su sporları sevenler için cennet gibi bir yer olan çeşme binlerce yerli ve yapancı tarafından ziyaret ediliyor. İzmir havalimanı transfer ile tur paketlerine bağlı kalmadan çeşmenin tüm güzelliklerini kaliteli ve konforlu şekilde gezebilirsiniz. Çeşme havalimanı transfer ile çeşmenin gözdesi Ala çatıyı ziyaret edebilirsiniz. Ala çatı, Çeşme'ye sadece 8 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Taş evleri , Arnavut kaldırımlı sokakları, butik oteller, apart oteller ve aile otelleri göz kamaştıran bir güzelliğe sahip. UNESCO Dünya mirası geçici listesin'de yer alan Çeşme Kalesi, tarihi ve doğal yapısı ile mutlaka uğramanız gereken noktalardan. İzmir Kalesi 1508 yılında inşa edilen ve günümüze kadar sağlam kalmış mimari yapısı ile dikkat çekiyor. Çeşme Müzesinede mutlaka uğramalısınız. İzmir transfer ile Çeşme Marinayıda mutlaka güzergahınıza mutlaka eklemelisiniz. Doğu Akdeniz'in en büyük yat limanlarından biri olan çeşme, denizde 400, karada ise 100 tekne bağlama kapasitesine sahip Çeşme Marina, zengin turizm olanakları ile aynı zamanda ilçenin en sevilen gezi alanlarından biri. Alaçatı Marinada merkeze sadece 20 dk uzaklıkta mutlaka uğramanız gereken noktalardan.
Çeşme transfer ve çeşme havalimanı transfer hizmetleri ile çeşmeyi konforlu vip araçlarımız ile ziyaret edebileceğiniz 30 yeri listeleyeceğiz. 1.Alaçatı 2.Çeşme Marina 3.Delikli Koy 4.Sakız Adası 5.Altınkum Plajı 6.Çeşme Kalesi 7.Şifne 8.Aya YorgiKoyu 9.Germiyan Koyu 10.Alaçatı Marina 11.Eşşek Adası 12.Alaçatı Yel Değirmeni 13.Çeşme Çarşısı 14.Aqua Toy City 15.Oasis Aquapark 16.Çeşme Açıkhava Tiyatrosu 17.Dalyan 18.Erythrai Antik Kenti 19.Çeşme Müzesi
Ala çatı Kemalpaşa Caddesi
Ala çatı Taş Evleri
Pazaryeri Cami
Ayıos Haralamboş Kilisesi
Çeşme Kervansarayı 25.Dalyan Yat Limanı
Ala çatı Meydanı
Tanay Tabiat Parkı
Memiş Ağa Cami
Fedon Koyu
Alaçatı Antika Pazar ve birçok doğa harikaları sizleri bekliyor.
2 notes · View notes
wolfblackwhiskey · 1 year ago
Text
Bizde bilirdik kuş adası bodrum çeşmeye gitmeyi lakin ev ortamı dağa cazip geldi evde kaldık
11 notes · View notes
benmisim · 10 months ago
Text
okumuş meriçlere bir isim bulmamız lazım ya. o kadar tilt oluyorum ki anlatamam. adam sabah akşam twitter’da “beni okumak paklar”, “okumak iptiladır müptelalara selam”, “bir çeşmeye koşar gibi koşuyorum romanlara” falan yazıp duruyor. hayır bi de profiline “doktora adayı” yazmış. cık cık cık… bu kadar okumaya karşılık türkçemiz bozuk :d mezun olunca “doktora” mı olacaksın sen :D doktora adayı nedir ya. taam taam düşçek sana kızlar taam.
2 notes · View notes
dilsel · 1 year ago
Text
Arkadaşımın sevgilisi yine bir şeyler yapmış mecbur gece gece çeşmeye gidicez… neyse gidip hazırlanayım
13 notes · View notes
pazaryerigundem · 25 days ago
Text
Düzce Konuralp'ten tarih fışkırıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/190624/duzce-konuralpten-tarih-fiskiriyor/
Düzce Konuralp'ten tarih fışkırıyor
Tumblr media Tumblr media
Batı Karadeniz’in Efes’i olarak bilinen Düzce’deki Konuralp Antik Kenti’nin günümüze kadar ulaşan en önemli eseri olan antik tiyatroda sürdürülen kazı çalışmalarında önemli bir aşama kaydedildi.
Sefer DEMİR / DÜZCE (İGFA) – Düzce’de Konuralp Antik Kenti’nde tiyatronun sahne binasının güney tarafında genişletilerek, tiyatronun giriş güzergahları ve etrafında sürdürülen çalışmalarda, pişirilmiş topraktan yapılmış künklerden oluşan altyapı sistemleri gün yüzüne çıkarıldı.
Konuralp Müze Müdürü İhsan Aslan, kazılar sırasında ortaya çıkan altyapı sisteminin, doğu-batı yönünde uzanan çok sayıda kanaldan oluştuğunun belirlendiğini, geniş ve kalın künklerin, daha büyük kamu yapıları için; ince künklerin ise küçük ev tipi yapılar için kullanıldığının düşünüldüğünü ifade ederek, tiyatronun M.S. 4. yüzyılda işlevini yitirdiği göz önünde bulundurulduğunda, künk sisteminin bu dönemde tiyatro çevresinde yeni yapılaşmalar için inşa edildiği değerlendirmesine vardıklarını belirtti.
Aslan, bulunan yapıyla alakalı yaptığı değerlendirmelerde şunları kaydetti:
“Kazı alanında ayrıca, Bizans dönemine tarihlenen bir kilise kalıntısı da bulundu.  Yapının güney kısmının tahrip olduğu gözlemlenirken, doğu-batı yönünde uzanan apsisli bir kilise yapısının varlığı ortaya çıkarıldı. Çalışmalar, yapının narteks (giriş holü) bölümünde devam ederken, tiyatronun orta kısmında daha önce yapılan çalışmalarda tespit edilen su kanalının, bu alanda da devam ettiği görülüyor. Halk arasında “Kilise suyu” olarak bilinen temiz suyun, tiyatronun yamacından gelen kaynak suyuyla bağlantılı olduğu ve tiyatronun yakınında yer alan çeşmeye aktarıldığı tespit edildi. Temiz suyun, geçmişte olduğu gibi tekrar mevcut çeşmeye bağlanması planlanıyor”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
sagaritis · 1 month ago
Note
Çeşmeye tekrar mezaman gelirsin ☺️
1 kere gittim zaten o nerden çıktı xksxck
0 notes
aynodndr · 3 months ago
Text
Planlarımız vardır: “Şu gün şurada olmam lazım.”
İnanışlarımız vardır: “Çok çalışmalı ve çok kazanmalıyım.”
Yargılarımız vardır: “Burnundan kıl aldırmaz, kendini beğenmiş biri…”
Kesin hükümlerimiz vardır: “Onsuz asla yapamam”
Kıyaslarımız vardır: “Ondan daha iyiyim, şundan daha kötüyüm…”
Genellemelerimiz vardır: “Her zaman zaten böylesin…”
Şablonlarımız vardır: “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin.”
Kaygılarımız vardır: “Hakkımda ya kötü düşünürlerse?..”
Prensiplerimiz vardır: “Asla bu ilkemden ödün veremem.”
Hesap kitaplarımız vardır: “O bana bunu yaparsa, ben de şunu yaparım.”
Kara kaplı defterlerimiz vardır: “Bana yaptıklarının hesabını ödeyeceksin!”
Yeminlerimiz vardır: “Burnundan fitil fitil getirmezsem…”
Şartlarımız vardır: “Ya istediğim gibi davranırsın, ya da burayı terkedersin.”
Alışkanlıklarımız vardır: “Bunu hep yaparım, şunları şunları asla yapmam.”
Kurallarımız vardır: “Onu her gün en az üç kez aramam lazım.”
Sınırlarımız vardır: “Bu şekilde giyinemem, şu şekilde giyinirim.”
Hırsımız vardır: “Benimle asla rekabet etmesine izin vermeyeceğim.
Bu yarışı ne pahasına olursa olsun ben kazanacağım.”
Dirençlerimiz vardır: “Eski köye yeni adet mi getireceksin?”
Etrafımızdaki dünyanın dörtte üçü suyken… Bedeninin dörtte üçü suyla doluyken… Su bu kadar şekilsiz, bu kadar akışkan, bu kadar berrak olabilecekken… Planlara, koşullara, alışkanlıklara, şablonlara, prensiplere, kurallara bu kadar yapışmak, sana kendini iyi hissettiriyor mu?
Kendi doğruların ve yanlışlarınla, peşin hüküm ve kesin hükümlerinle, birilerini ya da kendini mahkum ederek, hayattan keyif alabilir misin? Hayatın, akmayan, tıkanmış bir trafik gibi mi? Trafikte sıkışmış kalmış, kapana kısılmış yolcu gibi hissediyor musun kendini? Yalnız, yorgun, huzursuz, mutsuz hissediyorsan; bunun sebebi, hayatın içinde akmak yerine tıkanmaya dönük yaşam anlayışın olmasın?
Tıkanmışsan, anla ki, bir şeyleri değiştirmelisin. Hep aynı şeyleri yapmaya devam ederek ve şikayet ederek yaşamak, anla ki seni ileri taşımıyor. Hayat bir yük gibi geliyorsa sana, yükün, yukarıdaki kurallar, koşullar, alışkanlıklarla dolu dünyan olmasın?
Bunları bir düşün. Belki de her şeyi fazlasıyla ciddiye alıyorsundur?
Belki de hayatı yanlış yerinden tutuyorsundur?
Belki de senin doğru bildiklerin yanlıştır?
Belki de alışkanlıklarınla kendi hapishaneni yaratıp orada tutsak kalmışsındır?
Belki de sıkı sıkı sarıldıklarını suya bırakırsan rahatlarsın?
Kimbilir? Bunları bir düşün…
Eskiler derler ki, “Su yolunu bulur”
Su gibi akışkansan, elbette bir yolunu bulursun hayatını anlamlı hale getirmenin.
Akarsuya bak, denize bak, akan çeşmeye bak, hatta bir bardak su içerken içtiğin suya bir de bu gözle bak.
Şu soruyu yanıtla: Akışta mısın, yoksa tıkanmış mısın?
Tıkanmış hiç bir hayat mutluluk üretemez.
Mutsuzluktan dem vuruyorsan, taşıdığın yükleri suya bırak. Bunu zihninde hayal etmen bile seni özgürleştirecektir.
İsmail Barış
1 note · View note
vicseul · 4 months ago
Text
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR/ BXB
"Sana batan çakıl taşları,benim yüreğimi kanatan canının kırıkları"
8.Bölüm
Tumblr media
youtube
{Kalbim sana teslim olmuş}
Bölüm şarkısı: Erol Parlak: Bir Gönüle Aşk Girince
Bir gönüle aşk girince
Hey can, hey can
Ateşe yanmışa benzer
hey can, hey can
Birde hasretlik olunca yanmış tutuşmuşa benzer.
hey can, hey can, hey
Yastığının altına olan notu tekrar tekrar okurken, üstünde oturan Kurtuluşun yatağına yumruk attı. Sırıtarak kafasını yukarı çıkarırken, kaşları çatık kurtuluşla karşılaşmayı beklemese de savaşı görünce çatık kaşları ve surat ifadesi yerini alaycı bir gülümseye bırakır.
"Şair Kurtuluş, iyiymiş"
Eline aldığı yastıkla Savaş'ın kafasına vurmaya çalışsa da hedefi ıskalamıştı. Yastık Savaş'ın kucağına düşerken, Kurtuluş dengesini sağlamak için baya bir uğraşmıştı. Aşağıdan duyduğu kahkaha sesleri aşağıya inmesine sebep olmuştu.
"Savaş bey söyleyin, güldüğünüz şeye bizde gülelim" bir eli belinde bir eli ise karnını tutup kahkaha atan Savaş'ı boydan boya işaret etmişti.
"Kartlaşmışsın Kurtuluş, lisedeyken elinden kaçamazdık. Şimdi hedef bile tutturulamıyor-"
Savaş üstündeki yastığı kenara koyarken, gözündeki yaşları yalandan silmişti. Kurtuluş yerini Savaşın yanında alırken biraz daha dibine girdi ve kulağına girdi.
"Ben hedefi bir tuttururum, elimden kaçacak derman bulamazsın"
Savaş şaşkın ve kaşları çatık bir şekilde Kurtuluştan birkaç adım gerilerken, ondan böyle bir laf hiç beklemiyordu. Yanlarından geçen birkaç sağcı ikiliye düşmana bakar gibi baktığında, Savaş kendini toparlamaya çalışmıştı.
"Kurtuluş arkadaşım, ne kadar terbiyesiz bir insansınız. Ana baba karıştırmayalım lütfen" diyerek işaret parmağı ile yanına yanaşan Kurtuluş'u göğsüne dayadığı parmağıyla kendinden uzaklaştırmaya çabalamıştı ama tabii ki başarısız olmuştu. Esmer genç yan tarafa kendini atıp, yeri boylarken Kurtuluş yüz üstü çakılmıştı yatağa. Zaten ince olan yatak bir anda düşünce yatağın yayları daha da acıtmıştı canını. Yüzünü gömdüğü yastıkta küfürler sıralarken, Savaş çoktan lavaboya kaçmış ve bir tuvalete kapatmıştı kendini. Gelen ayak sesleri içini pırpır ederken,Kurtuluşun Savaşı bırakmayacağı çok açıktı. Bir anda yumruklanan pimapen kapı ise kanıt niteliğindeydi.
"Savaş kardeşim aç kapıyı hadi"
Yumrukları sesini kesse de savaş daha da tedirgin oluyordu.
"İşerkende mi rahat yok kardeşim, dolu tuvalet var beni mi buldun?!" maşrapayı, ucuna kısa hortum takılmış çeşmeye doğru ayağıyla ittirdi ve iğrense de bir şekilde dokunup açmıştı. Kurtuluşun sabır dilediğini duyabiliyordu.
"Aç kapıyı savaşcığım, hadi canım"
Bu şekilde konuştuğuna göre kimse yoktu lavaboda, belliydi. Yoksa rahat rahat bu tabirleri kullanamazdı Kurtuluş.
"İşiyorum git"
"Bekliyorum kardeşim, sen benim dayaklarımı unutmuşsun hatırlatalım sana bir yumruğumun tadını."
Savaş bu dediklerine yalandan kahkaha atsa da, altına edecekti korkudan. Kurtuluş eli epey ağırdı, liseden farklı şimdiki hali biraz daha çüsseliydi ve bir vursa tuvaleti boylardı. Tamam Savaşta birkaç insan dövmüştü ama eli Kurtuluş kadar ağır değildi,yaralardı ama öldürmezdi. Kurtuluş öldürürdü.
"Yok sen git kardeşim, yorma
kendini hiç ben geleceğim"
Adım sesleri uzaklaşmıştı ve kapı kapanış sesi duyulmuştu. Savaş emin olmasa da kilidi çevirip çıkmıştı ufak umumi tuvaletten. Karşısında Kurtuluş belirince tuvalete geri kaçmaya kalkmıştı ama tek yapabildiği ıslak fayansta ayağının kayıp alaturka tuvalete geri oturmasıydı. Kurtuluş Savaş'ı köşeye sıkıştırsa da, Savaşında bir planı vardı elbet. Kırmızı maşrapayı eline aldı, içindeki fazla suyun olması tek elini titretse de Kurtuluş'un üstünde boşaltmıştı bütün suyu. Kumral genç ıslak köpeğe dönerken, Savaşın kaçtığını anlayıp pimapen kapıyı sertçe örtmüştü. Kapının sesi lavaboda yankılanırken yanında olan bedene baktı, kafasını öne eğen esmer genç Kurtuluş'a bakmamak için ekstra bir çaba sarf ediyor, yerdeki fayansları sayıyordu. Kurtuluş'u Savaş'ın bu hali güldürse de, kıyamamış açmıştı kapıyı. Savaş anlık olarak başını kaldırıp ona bakmıştı, yüzleri birbirine olduğundan daha yakınken,
Savaş birkaç adım daha geriye çekilmişti. Sırtını fayansa dayansa da bakışlarını çekmemişti kumral gençten.
"Çıkabilirsin, bu seferlik affettim."
Savaşın suratında sırıtışı büyürken çoktan çıkmıştı lavabodan. Orhan amcanın yanına geçerken, yanında olan birkaç kişi kalkıp gitmişti. Savaş umursamamıştı durumu
"Kurtuluştan kurtarsana beni"
Kolunu hafifçe sarsarken, Orhan amca kendini savaşın baskısından kurtarmıştı. Gözleri lavaboyu bulurken, Savaşta o tarafa doğru baktı.
"Geliyor ecelim" Orhan amcaya dönerken son bir kez daha yalvardı Savaş, Kurtuluş ıslak ıslak döverse Savaşı işin rengi iyice değişirdi kendisine göre.
"Kurtar beni Orhan babacığım, lütfen!" kollarından tutup yaşlı adamı bir daha sarsmıştı. Orhan amca mecbur kabul etmişti teklifi, ayağa kalkıp Savaşın önüne geçti şimdi. Kurtuluşta tam önündeydi,sırılsıklam ve sinirli.
"Amcacığım çekil şunun boyunun ölçüsünü alayım"
Orhan amca onu uzaklşatırmaya çalışsa da kurtuluşun elinden kaçan olmamıştı bu zamana kadar.
"İMDAT! ADAM ÖLDÜRÜYORLAR!"
Bütün sesini kendini kurtarmak için harcayan Savaş, gözlerini kapatıp kendini kurtuluşa teslim etmişti. Polat Kurtuluş'u Savaşın üstünden alırken, Savaş derin bir oh çekmişti. Kollarından tutulup ranzasına götürülen Kurtuluşa baktı, sinirli gibiydi ama gözünde bir alaycı ifade de vardı. Kestiremiyordu şuan davranışlarını, o dememiş miydi çıkabilirsin diyen? Ne diye bir daha dövmeye kalkıyordu.
Sofra hazırlanmış ama Savaş geçmemişti o masaya, Kurtuluşla göz göze gelmesi kalbini harap etmiyormuş gibi Kurtuluş birde onun kafasını tuzluk gibi kullanırdı o masada. Tamam belki karşı çıkan olurdu ikiliye ama yinede naza çekti kendini.
"Savaş gel yesene yemeğini" Eliyle sofraya gelmesini işaret eden kişi Polattı, karşı ranzasında kalan adamla iyi anlaşıyorlardı neyse ki ama Kurtuluş ile yakın olması arada onu sinirlendiriyordu. Polatın teklifini reddeden Savaş Orhan amcanın yatağında dahada kendine yer bellemişti şimdi. Kurtuluş onu izlerken o da aynı şekilde ona bakıyordu. Kaşları hesap sorar gibi kalksa da Savaş arasındaki bağı kesip önündeki tesbihin boncuklarını saymaya başlamıştı.
Kurtuluşun bakışları üstündeydi, ama yemek bitip sofra kaldırılana kadar ona bakmamıştı Savaş. Ranzasına geçerken sırtını izlemişti kumral gencin, omuzları genişlemişti görmediğinden beri ama vücudu hala biraz zayıftı. Cüssesi bunu gizlese de, beslenme düzeninden bile anlaşılıyordu bu; En azından Savaş anlıyordu, tanıyordu Kurtuluşunu.
Akşam yerini geceye bırakırken,Orhan amcaya kıyamadığı için yatağından kalkmış ve kendi yerine geçmişti ancak uyku tutmuyordu, sağa dönüyor, sola dönüyordu ama nafile. Kurtuluşu merak etmişti, yatakta doğrulup üstünde olan yatağı dinlemeye başlamıştı, nefes alışverişini anlamıyordu bir türlü. Koğuşta borazan öttürür gibi horlayanlar dikkatini fazlasıyla dağıtıyordu
"Ne yapıyorsun Savaş?" Duyduğu sesle, çevresine bakınmıştı bir süre, sağına soluna baksa da görüş açısınsa değildi. Lavabo girişinde farketmişti onu, ona yakalanmak kendisi için rezillikti.
"Hiç.. Hiçbir şey"
Kurtuluş tabii ki inanmamıştı bu yalanına da.
"Gel benle" eliyle lavaboyu işaret etmişti kumral genç, Savaş etrafına göz gezdirse de birisini görmemenim verdiği huzurla, ufak ve hızlı adımlarla Kurtuluşu takip etmişti.
"Yarım kalan işini halletmek için mi çağırdın beni buraya?"
Kurtuluşun ağzını bıçak açmamıştı, Savaş bu duruma hem endişelenip hem sinirlenmişti ama öfkesi ağır basınca üstüne doğru yürüdü Kurtuluş'un.
"Ne bok yaptığın belli değil, hem serbest bırakıyorsun hem dövmeye geliyorsun? Ne ayaksın oğlum sen?"
Kurtuluş bu seferde sırıtmaya başlamıştı.
"Ne sırıtıyorsun deli misin?"
Kurtuluşun tek hamlesi üstüne yürüyen savaşı ötelemek olmuştu, Savaşın kalçası lavaboyu bulurken. Bu sefer yakasına yapışmıştı Kurtuluşun
"Girme dibine, uzaklaşsana sen yine benden!" Savaş bunları öfkesi olduğu için söylüyordu, çok açıktı. İçindeki ses onu öpmeyi söylerken, harlanan ateşi ise içini yakıyor Kurtuluş'un her bakışında biraz daha kavruluyordu.
Savaş Kurtuluştan beklenmedik bir hamle görmüştü, suratına yiyeceği yumruğu veya tokadı düşünürken kumral genç ona sarılmıştı. Öyle sıkı sarılıyordu ki şimdi, Savaşın bütün duygularını hissedebilecek derecedeydi. Lavabodan gelen tıkırtılar onları bağlamazken Kurtuluş ona sarılmayı çoktan bırakmıştı. Savaşın baştaki halinden eser yoktu artık. İçini dolduran huzur ve burnuna gelen o keskin parfümün kokusuyla kendinden geçmişti. Kurtuluş'a çevirse de bakışlarını, Kurtuluş çoktan çıkıp gitmişti lavabodan. Gün boyu çektiği hasreti bir sarılışa bitmi��ti şimdi, salak gibi sırıtırken yatağına döndü. Kimse onları farketmemişti, sarılışları kalplerini artık dahada birbirine bağlamışken ikili o gece hiç uyumadı, kuşluk vakti bedeni uykuya yenik düşen Savaş uykunun kollarına bırakmıştı kendini. Mutluluğu bu şekilde devam etsin istedi, herşeyden çok istedi o gece bunu. Böyle iyilerdi, fazlasında gözü yoktu; Tek Kurtuluş'u vardı. Bu da ona yeterdi.
Arka arkaya bölüm yayınlamak mı? Tövbe tövbe
0 notes
sufeyza · 8 months ago
Note
Suu susadım çeşmeye varmaz olaydım bebeğim
Ne Kslslldşdş
0 notes