#çıkmayan mürekkep
Explore tagged Tumblr posts
Text
Alınan kararlar geri dönülemeyecek hatalar yaratabilir. Ne kadar silsende çıkmayan mürekkep gibi kalır hayatında. Çözüm iste herşeyi yok etmektir belkide.
3 notes
·
View notes
Text
Ledger, Stax donanım cüzdanını tanıttı
Fransız girişim Ledger, Stax donanım cüzdanını E-Ink ekranlı olarak sunmaya başladı. Ledger, Tayvanlı teknoloji devi Foxconn'un fabrikalarında üretilecek. Yeni cüzdan, yenilikçi kavisli bir E-Ink ekrana sahip ve iPod'un baş tasarımcılarından Tony Fadell ile işbirliğiyle tasarlandı. E-Mürekkep teknolojisi, e-kitap okuyucularda yaygın olarak kullanılıyor ve düşük güç tüketimi ve gün ışığında iyi okunabilirlik özelliği ile biliniyor. Tüm ön siparişler tamamlandıktan sonra Ledger, yeni stoklar mevcut olur olmaz Stax'ı kendi sitesinde listeleyecek. Gecikmenin nedeni endüstriyel ölçekte kavisli E-Ink ekranların üretilmesindeki zorluklar. Ledger Stax, cihazın güvenli unsuruyla kolay etkileşim için daha büyük bir dokunmatik ekrana sahip olmasıyla Nano S Plus ve Nano X modellerinden farklılık gösteriyor. Stax, diğer modellerin tuşlu arayüzünden farklı olarak dokunmatik ekran kullanıyor. Nano X gibi, yeni ürün de akıllı telefondan yapılan işlemlerin kablosuz olarak onaylanması için Bluetooth'u destekliyor. Kavisli ekranı sayesinde Stax kılıfı, kapatıldığında bile yararlı bilgileri görüntüleyebiliyor. Güvenlik açısından, tüm Ledger ürünleri, cihazdan asla çıkmayan özel anahtarları saklamak için güvenli bir unsur kullanır. Bu, telefonunuz veya PC'niz saldırıya uğrasa bile fonların güvenliğini garanti eder. Cihaz kaybolursa, gizli bir ifade kullanılarak kurtarma mümkündür. İlginç gerçek. Ledger Stax, şirketin Foxconn ile ortak üretilen ilk cihazı oldu. Daha önce üretim Fransa'da yapılıyordu. Nano S Plus ve Nano X modelleri hâlâ Vierzon'da monte ediliyor. Bugüne kadar Ledger 6 milyondan fazla cihaz sattı ve dünyadaki kripto varlıklarının yaklaşık beşte birini güvence altına aldı. Ledger Stax premium segmenti hedefliyor. Ön sipariş fiyatı 279 euro (yaklaşık 300 $) idi, nihai perakende satış fiyatı ise hala bilinmiyor. Read the full article
0 notes
Photo
Mürekkep biz işimiz ne ihtiyacınız varsa Bizim arayın yapalım ister gıda Mürekkebi ister et damga isterseniz Plastik yüzey isterseniz de ink Jet Helal haccp ve ce Belgeli mürekkep
0 notes
Text
Kur'an yaralarımızı nasıl iyileştiriyor?
"- Kibir ve korku en basit ve önemli dersi öğrenmekten seni alıkoyuyor.
- Neymiş o?
- Konu sen değilsin."
Dr. Strange filminden.
Allah'ın olanı ('onun ismiyle/bismillahla' olanı) kendi adımıza sahiplenmek nasıl sağlıksız birşeydir! Bunu size hayatımdan iki örnek ve Kur'an-ı Hakîm'den iki ayetle anlatmak istiyorum. Aslında bu örnekler, 'iki yaratılmışlık sınırıma' ve dolayısıyla sıkıntıma, ayetler de bu sınırlılıktan gelen sıkıntıyla barışmama vesile olan devalara işaret ediyorlar. Ben yazmayı deneyeceğim. Tevfik ise Allah'tan.
Yukarıda yanyana anmakla da imâ ettiğim gibi, ben, 'yaratılmışlık sınırlılığı' ile 'sıkıntılarımız' arasında bir bağ görüyorum. Çoğu sıkıntının da bu fıtrî sınırlarımızla barışmamaktan kaynaklandığı düşüncesine sahibim. Bu anlaşmazlığın kaynağının da 'sınırlarını sevmemeye yatkın' nefislerimizle ilgili olduğunu düşünüyorum. Evet. Bu sınırlarla barışmak meselesi, kanaatimce, aslında acziyetle barışmaya dayanır. Mahluksan, ki öylesin, mahluk oluşunla barışırsın en öncesinde ve özünde. Yaratılmış olduğunu, yani ilah olmadığını, kabul edersin. Bu şuur acziyet bilincinin başlangıcıdır. 'La ilahe illallah' dediğimiz anda acziyet kabulümüz olur. Ancak acziyete varmadan evvel şunu da konuşmak isterim ki: İnsan, sonsuzdan kalbinin bir yerinde (belki latife-i rabbaniyede) haberdar ve onu ister olduğundan, galat ile küçük dünyasında dahi tezahürünü ister. Bediüzzaman'ın muhabbet ve beka tevehhümü arasında kurduğu ilgi bu noktada öğreticidir:
"İnsanın fıtratında bekàya karşı gayet şedit bir aşk var. Hattâ her sevdiği şeyde, kuvve-i vâhime cihetiyle bir nevi bekà tevehhüm eder, sonra sever. Ne vakit zevâlini düşünse veya görse, derinden derine feryat eder. Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekàdan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. Eğer tevehhüm-ü bekà olmazsa muhabbet edemez."
İşte içime bakacağım eşiğe geldik. Sonsuzluk sanrısı, sevmek, firâk, acı ve bu acının sezgisi/öngörüsü olan korku (evet, bence, korku bir öngörüdür) bir yönüyle yazmakla olan tuhaf sorunuma temas ediyor. Hani fıkradır, anlatılır: Temel yürürken bir muz kabuğu görmüş ve söylenmiş: "Ula yine düşeceğum!" Bence korkularımız da Temel'in bu sezgisine benziyor. Mahlukata dair muhabbetimizin bir beka tevehhümüne/sonsuzluk sanrısına bağlı olması, diğer taraftan da gitmelere dair binler kere şahitliğimiz (ve yine öyle olacağına dair sezgimiz) korkularımızın analığını yapıyor. Bunun yazmak halini şöyle tadıyorum:
Ne zaman bir yazının sonuna gelsem, "Acaba bir tane daha yazabilecek miyim?" diye endişe ediyorum. Okuyana bu endişem komik gelebilir. Beni de Temel'le eş bir hamakatte sayabilirler. Ama, ne yalan söyleyeyim, sıklıkla yaşıyorum bunu. Sebebi de ölüm korkusu falan değil. Doğuştan sahip olduğum ölmek hastalığı dışında, çok şükür, ölümcül bir hastalığa sahip değilim. Ben daha çok 'tükenme' korkusu çekiyorum. Çünkü biliyorum/seziyorum: Ben sonlu birşeyim. Bir kovanın suyu (ne kadar büyük görünürse görünsün) biter. Mantığım bunu her an söylüyor: Herkes kendi kıyametine koşmaktadır. Yani kovasının bitişine... Peki yazmasam ne olur? Hiçbirşey olmaz. İşte, ben de, yazmayınca bana kalacak olan bu 'hiçbirşeyden' korkuyorum. Sonradan varolan yokluktan korkar. Tanır zira. Daha önce yokolmuştur.
Tam da bu noktada imdadıma Lokman'ın (sûresinin) 27. devası yetişiyor: "Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir."
Bu ayetle/ayete bakınca ferahlıyorum. Mürşidimin dersini hatırlıyorum. Neydi o ders? "Yükünü gemiye bırak." Ah, evet, sırtımdaki ağırlıktan böylece kurtuluyorum. Yazmak benimle ilgili birşey değil. Ben kalem olan ağacım. Mürekkep edilen denizim. Bahaneyim. Vesileyim. Benim varlığım tükense de tükenmeyecek olan bir sonsuz ilhamdan besleniyorum. Bütün mahlukat böyle besleniyor. İlham da hava gibi bir gıdadır. Ruhumuzun rızkıdır. Mezkûr ayeti tefsir ederken Bediüzzaman'ın ilham ve vahiy arasındaki nüanslara dair yaptığı analizler ve bu ayeti ilham penceresinden okuyuşu gönlümü genişletiyor:
"Ağır beliyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhâmî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır."
Yazmaktan öncesi de bizim istimdatımız/feryadımız değil mi? Kafamızda bir telaşlar var. Yüreğimizde bir korkular var. Hayatımızda birşeyler oluyor. Şahit olduğumuz sancılar dürtüyor bizi. 'Keşke' bıçağı sırtımızdan çıkmayan yaşanmışlıklar var. Bazı şeyler sinemize cidden dokunuyor. Dertliyiz. Derdimizde bitmemeliyiz. Derdimizle bitmemeliyiz. Derdimizi bitirmeliyiz. Yazmalıyız. Yazmamak yokluk gibi görünüyor. Paylaşmak istiyoruz. Farkettirmek istiyoruz. Karşı koymak istiyoruz. İkna etmek istiyoruz kendimizi ve başkalarını vs... Bu yaralar kanattıkça deva buluyor.
Bela deyince yalnız bedene musallat olanlar mı anlaşılır? Bedensel bir yokluğa maruz kalma mıdır yalnız musibet? Manevî çok yaralarımız var ki, yazmak, onların devası gibidir. Tıpkı Paul Auster'ın Kış Günlüğü'nde dediği gibi:
"Hiç kuşkusuz sakat ve yaralı bir insansın, ta baştan beri içinde yara taşıyan birisin (yoksa ne diye bütün ömrünü sayfaların üzerine o yaranın kanını akıtırcasına sözcükler dökerek geçiresin?)..." Bu biraz Bediüzzaman'ın Sözler'e başlarken dediği şeye benziyor bence: "Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum." Veya şuna: "Hem deme ki, 'Halk içinde ben intihap edildim. Bu meyveler benimle gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.' Hayır, hâşâ! Belki herkesten evvel sana verildi; çünkü herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi."
Yazmayı sahiplenmemek, onunla ilişkiyi 'yaratmak' düzeyinde değil 'yansıtmak' düzeyinde kurmak, insanı benimkisi gibi bir endişeden kurtarıyor. Yani 'tükenme' endişesinden. Çünkü biliyorsun böylece: 'Rabbinin kelimeleri bitmeden o denizler tükenir...' Yazmak, benim kovamla ilgili bir mesele değilse, o zaman sonlanmasından da korkmamalıyım. Çünkü 'herşeyin hazinesi yanında olan' Zat o hazineden yine bana verebilir. Onun yaratış gücü tükenmedikçe, ki sonsuzdur, benim umudum da tükenmeyecektir. Demek iman etmek böyle de insana iyi gelen birşey. Tıpkı mürşidimin dediği gibi: "(...) senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar."
Yazı uzadı. Ama sözümü yemeyeyim. Paylaşmaya söz verdiğim ikinci sıkıntım 'tükenmekle' değil 'tutmakla' ilgili. Şöyle ki: Gün boyunca bazen hakkında yazılabilir birkaç konu aklıma geliyor. Fakat, değil hepsi hakkında birşeyler karalamak, onları tutabilmek bile mümkün olmuyor çoğu zaman. Sağa-sola notlar almıyor değilim. Ama bazen o notun bana ne hatırlatması gerektiğini bile unutuyorum. İlhamın doğasında varolan tutma sorunu, tıpkı Nilüfer Kuyaş'ın Başka Hayatlar'da dediği gibi karşıma çıkıyor: "İşaretler zorlanamaz, sadece beklenir, çünkü bazen gelmezler, görünmezler." O an etrafını çevirip yakalayamazsanız, lafız bedenine bürünmemiş manalar, pek çabuk terk-i diyar eylerler. Siz yaratmadınız çünkü. Ancak üzerinden aktığı oluksunuz. İlhamın bir yaratış değil duyuş olduğu buradan da anlaşılır. Mürşidim de bu sadedde der:
"Bir kısmı su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüd etmek, külliyetle ona dalmak gerektir. Tenkit parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez.
İkinci kısım, hava gibidir. Hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. Ona karşı sen, yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet nesîmine karşı teveccüh et, kendini mukabil tut. Tenkit elini uzatma, tutamazsın. Ruhunla teneffüs et. Tereddüt eliyle baksan, tenkitle el atsan, o yürür, gider. Senin elini mesken ittihaz etmez, ona razı olmaz.
Üçüncü kısım ise, nur gibidir. Görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur. Öyleyse, sen kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle. Belki kendi kendine gelir. Çünkü nur, elle tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Belki o nur ancak basiret nuruyla avlanır. Eğer haris ve maddî elini uzatsan ve maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez, kesîfi kendine mâlik ve seyyid kabul etmez."
Bunu sadece yazmakta değil, okumakta da yaşadığım bir sıkıntı olarak nakletmeliyim aslında: Okuduğum şeylerin de aklımda kalmaması beni çok üzer(di). Hem yazmakta, hem okumakta varlığa yetişemeyişimin bende bıraktığı bu gibi yaraları (evet, her yara, bir yetişemeyişin de belirtisidir) iyileştiren ayetler ise, Efendimiz aleyhissalatuvesselamın vahyi 'tutmak' hususunda gösterdiği telaşa deva olanlardı: "(Resulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. Biz onu Cebrail'e okuttuğumuz zaman, onun okumasını dinle. Sonra onu açıklamak da bize aittir."
Kıyame sûresinde geçen bu ayetler nasıl devam oldu? Az bir vaktinizi daha alıp onu da anlatayım. Evet. Yine 'Yükünü gemiye bırak...' dedi bana bu ayetler. Nasıl ki, vahyin aktarımı Allah'ın hıfzındaysa, hakikatin de vücudu Allah'ın himayesinde. Neden hepsi dilinden/kaleminden dökülmeye mecburmuş gibi davranıyorsun ki? Sahibi sen misin? Neden Alîm olan Allah'ın ilminde kalması yetmiyormuş gibi bir de hafızanda herşeyin kalmasını istiyorsun? Neden ellerin bu kadar küçükken bu kadar çok tutmak istiyorsun? Kayyum olan, Hafîz olan, Hak olan, 'sonsuz kudret eli' olan sen değilsin ki. Neden varlıkta işgal ettiğin alanı bu kadar önemsiyorsun? Aslolan sen değilsin ki. Kabında kalanla yetin. Eğer Allah, kaleminden çıkmasını istiyorsa o sözcüklerin, elbette senin kaleminden çıkacaktır. Vücuda gelmesini istiyorsa, elbet birisi yazacaktır. Ötesinden sana ne? Ne biliyorsun? Belki o ilhamların bir kısmı da akmak için vardır, tutmak için değil.
İşte böyle. İki ayetten aldığım iki teslimiyet dersi. Yazmaya ve okumaya dair iki ders. Bu iki ders, iki yaramın tedavisi anlamında, çok faydalı oldu bana. Ve zenginliğin tutmamakta olduğunu gösterdi. Tutmaya çalışmıyorum artık. Tükenmekten de korkmuyorum. Huzur aslolmadığımı anlamakla ilgili. Aslolmadığını kabul edenler ancak huzur buluyor. Ve bu da aslında bir kelime-i tevhid sırrıdır. 'La ilahe illallah' dediğinde "Allah'tan başka ilah yoktur!" demiyorsun sadece. "Ben de ilah değilim!" diyorsun. O zaman arkadaşım 'ilahmış gibi davranmayı' keseceksin. Ne kaynağı senmiş gibi yapacaksın, ne hırsla tutmaya çalışacaksın, ne de böylemiş gibi kederini çekeceksin. Tâbi ve parça olacaksın. Sahip ve asıl olmayacaksın. Çok mu cüretkâr buldunuz bu finali? Fakat benim kanaatim epeyce kat'idir: Her yaramız aslında dilimizle dediğimiz kelime-i tevhidi kalbimizle yapamadığımızdan. Eğer ilah olmadığımızı tam kabullensek dünya kalbimizdeki kristallere dokunamaz. Kalp denilen şey içeriden kırılır. Derdi içeri alansa sanrılarımızdır.
0 notes
Text
Sustum yarimin nefesinden çıkmayan kelamlarında
Varsın güller açılmasın bundan sonra bana
Varsın olsun
Çoklar aza, anlar hiçliğe karışsın canlar ecele devrile dursun…
Koygar şahinler uçurmam bundan gayrı semada turna kanadıyla yaralanmış göklerimde…
duysun bilsin c��mle cemii
Kıyılmış ne varsa beyhudedir bundan böyle…
Sustum
dertli kalemim sen söyle!
Bu vakte kadar, söz kalesinin burçlarında niçin mahpus olduğumu?
Viran olmanın noksan kıldığı bir tutam acıyla, mürekkep renginde içimi kustuğumu sen anlat
Siyahın üstüne renk tanımakla yapılan hatayı, saçımda an be an artan aklardan öğrendiğimi sen yaz
Ve öğrendim susmayı, akıtmaya kıyamadığım sağanaklardan.
Uyan ey zaman!
Bedel iste artık yitirdiğim yarınlarımdan
Kelamın koridorlarında infilak eden sedamı, yunmuş yıkanmış kızıllıklara yar eyledim bundan gayrı
Sustum ve nihayet kar eyledim…
İncecikten bir sızıyla inlerken neyler, son sözümü, sona ermeden evvel suskunluk alfabesiyle söyledim…
Evet! Belkide bir zamanlar meyustum… Ama korkma artık… Sustum…
Candanolmayan canana mekana zekana, korkana, yürek burkana, gökten sarkana, yerle bir olan arkana sustum
Tuş oluşunu gördüm, Yaratık mesabesine indirgenmişlerin haliyle sustum!
Tersine açan bir çiçek gibi, topladım yapralarımı gün ışığından, goncamın içine pustumda sustum
Olmayan saygının kaygısını içime çekerek
Bağrımdaki çorak toprağa Mecnun’un efkarını ekerek…
Bir ceylanın toynaklarıyla ezildim.
Ormanlar uğuldadı gözümdeki son billuru da dökerek…
Hıçkırmak istedim olmadı, sendeledim olduğum yere çökerek…
Harman vakti bir başak kesildim, biçmekten imtina etmeyen kader adlı orağın önünde boyun bükerek Sustum…
Sustum…
Konuş deseler de… Söz gümüşünü biriktiririm artık yamalı keselerde
Özüm her ne kadar kavrulsa da, kerem meşeli vesvelerde veya… Kısıtlamış hülyalarım, açı ortayını yitirse de lüzumsuz hendeselerde…
Söz dedim ya sustum
Hani ağlamaklı baktığında kelam kesilen mevzu…
İşte o artık bundan böyle, sözüm geçmez artık köselerde
Sustum…
Hakikatte susmak dil çeliğini örseler de neyse sustum
Gemiler kalkıyordu limandan…
Fora yelkenlerin kirlettiği simandan, bir hüzün aksetti sonra…
Küçük bir çocuk çehresiyle kanadı ufkumun derinlikleri İçimdeki ateşler terk ederken o ıtri serinlikleri…
Leylaklarda kokmayınca bu bahar
Hanımeli saltanatını devirince istanbulun rutubet kokan nefesi
Ansızın yıkılınca zincirlere hükmeden aslanların kafesi…
Sustum…
Sustum… Sebepsiz yere… Ruhum yara bere… Eyvahları yollamadan mutebere… Biliyor musun ah nazlı gülüm Ben sustum!
140 notes
·
View notes
Text
Odun böceği akarı ve imha yöntemleri
Evin çeşitli böcekleri, çoğumuz için akıldan çıkmayan ve aklımızı işgal eden konular olarak kabul edilir.Hepimiz evimizde rahatlık ve huzur içinde yaşamaya hevesliyiz ve bu evler, kendimiz ve çocuklarımız için sağlıklı sağlık sağlamak için böceklerden arınmış.
Ancak, mobilyalarımız iyi bilindiği gibi ahşap böcekleri veya ahşap akarları tarafından hasar görürse ne olur?! Ne yapmalıyız? Ahşap akarlarının ilk etapta nedeni nedir? Aksine, evinizin ahşabının odun akarı olduğunu nereden biliyorsunuz?
Aşağıdaki makalede, bir odun akarı nedir ve odun akarlarının nedenlerini, odun solucanlarını veya odun akarlarını önlemenin yollarını ve doğal veya kimyasal yöntemlerle odun akarlarından kurtulmanın etkili yollarını ele alacağız.
Hızlı bağlantılar gizle Ağaç akarları Ahşap akarının belirtileri nelerdir? Odun akarları ve mobilya kirliliğinin nedenleri nelerdir? Evde ahşap akarları nasıl önlenir? Odun akarlarının bertaraf yöntemleri Kimyasal yöntemler: Doğal yöntemler: Evde akarlar nasıl ortadan kaldırılır Ağaç akarları Odun akarları, iki kanadı olan ve mobilya yıkımına neden olabilen küçük ve beyaz bir böcek türüdür.Bu böcekler genellikle ahşaptaki boşluklarda veya deliklerde yaşarlar, bu da hasar görmelerine ve yok edilmelerine neden olur, bu da kırılma olasılıklarını artırır.
Ahşap akarının belirtileri nelerdir? Büyüklüğü bir pim başının boyutu olan ahşaptaki deliklerin varlığı, bu deliklerin yakınında talaşın varlığına ek olarak, odun akarlardan etkilendiğine dair yeterli kanıttır ve maalesef, ahşap akarları bulaşıcıdır ve bu nedenle bu akarları gözlemlediğinizde, derhal Daha sonra bahsedeceğimiz odun imha yöntemleri.
Odun akarları ve mobilya kirliliğinin nedenleri nelerdir? Ahşabın nemi ve düzgün havalandırılmamış Mantar ve parazitlerin varlığı Ahşabın yetersiz depolanması Ahşabın yanlış kullanımı Ahşapta toz ve toz birikmesi Ahşap mobilyaların, örneğin hamilelik yerine, ahşabın genişlemesine ve çatlamasına ve dolayısıyla odun çatlaklarında yaşayan böcek ve mantarların penetrasyonuna yol açan çekiş yoluyla zayıf taşınması. Odun akarlarının önlenmesi
Evde ahşap akarları nasıl önlenir? Evinize ahşap mobilyalar almamak için aşağıdaki önleme ipuçlarını takip edebilirsiniz:
Ahşap akarları için barınak olmaması için tüm istenmeyen veya gereksiz mobilyalardan kurtulun Böcekleri öldürme yeteneği nedeniyle ev mobilyalarını güneşe maruz bırakmak Ormanda kurumaya ve nemden kurtulmaya özen gösterin Mobilyaların tamamen kuru olduğundan emin olmak için ıslak mobilyaları iyi havalandırılan alanlara maruz bırakmaya özen gösterin Ahşabı ahşap nemine neden olabilecek herhangi bir kaynaktan uzak tutmak, çünkü ahşap nemi ahşabın akmasına neden olan en önemli faktördür.
Odun akarlarının bertaraf yöntemleri Ahşap akarlarını (ağaçkakan) tedavi etmenin birçok yolu vardır, ancak kullanılan malzemeye göre özetlenebilir:
Kimyasal yöntemler: Ahşabın tahrip olmasına neden olan ahşap solucanlarını veya termitleri ortadan kaldırmak için toksik kimyasallarla odun enjekte ederek, bu sürecin Al-Afdal Company gibi uzman bir şirket tarafından yapılması gerektiğini bilerek enjeksiyon işlemi tütsü benzeri tabletler yoluyla ve belirli araçlar kullanılarak etkilenen alanın altına yerleştirilir Sonra bu delikler Al-Afdal uzmanları tarafından ahşap macunu ile tamamen kapatılır ve boyanır. Uzmanlar tarafından fumigasyon için özel malzemeler kullanılarak ahşabın fumigasyon işlemi ile odun akarlarından, özellikle "en iyi" şirketten hızlı ve güvenli bir şekilde kurtulmak için uzmanlaşmış şirketlerin kullanımı. Doğal yöntemler: Kabuğu çıkarmadan bir miktar ezilmiş sarımsak getirerek, sarımsakları biraz beyaz tuzla karıştırın, etkilenen ahşabı karışımla yağlayın ve ardından alanı kurumaya bırakın. Akarların mobilyaların geri kalanına geçmemesi için dağıtabileceğiniz bir parça ise ahşap akarlarıyla enfekte olmuş bir mobilya parçasını yakmak. Akar bulaşmış ahşabı diğer mobilyalardan böcek ilacı ile serpin ve akarlara neden olan akarların öldüğünden emin olun. “Ev” asidi kullanın ve etkilenen ahşap alanlara püskürtün. Mobilyaların etkilenen bölgesine herhangi bir petrol dökün ve akarların kalıcı olarak ortadan kaldırıldığı ve bu yöntemin biraz geçici olduğu kabul edilene kadar işlemin tekrarlanmasıyla kalıcı olarak kurumasını bekleyin. Ahşap akarının macun veya kırmızı astar kaplaması ile yaşadığı mobilya deliklerini iyi doldurmak, deliklerin kapatılmadan önce böceklerden arınmış olmasını sağlamak, böylece tekrar çıkmamak için mobilya parçalarını yok etmek. Atık imha yöntemleri
Evde akarlar nasıl ortadan kaldırılır Ahşap akarlarından kurtulmanın garip bir yolu vardır, ancak bazı durumlarda etkili olduğu kanıtlanmıştır ve mürekkep kalemini kullanarak kağıt üzerinde düz ve geniş bir çizgi çizmek ve mürekkep benzeri kokunun kokusu nedeniyle kağıdı etkilenen yere yaklaştırmak için bir mürekkep kalemi veya parker kullanılarak yapılır. Ahşap akarları tarafından salgılanırlar, bu da ahşap akarlarının kağıt üzerinde toplanmasına neden olur, daha sonra kağıt atılır.
Sonunda, ahşap akarlarının tanımından, ahşap akarlarının tanımından onlardan güvenli ve hızlı bir şekilde kurtulma yollarına kadar her şeyi bilmeliyiz. Kaynak: https://www.sh2hab.com/%D8%B4%D8%B1%D9%83%D8%A9-%D9%85%D9%83%D8%A7%D9%81%D8%AD%D8%A9-%D8%A7%D9%84%D9%86%D9%85%D9%84-%D8%A7%D9%84%D8%A7%D8%A8%D9%8A%D8%B6-%D8%A8%D8%A7%D9%84%D8%B1%D9%8A%D8%A7%D8%B6/
0 notes
Photo
hangi mekan,hangi zaman,hangi sevgili... Keyfimden sanırlar,bilmezler kan revan içinde bir mücadelede bir yürek.... Bilmezler,elbet,anlıyamazlar. Bir sen yanırsın,bir ben yanarım.... Yürek,bilek,şahsiyet,zihin.bir mücadelede,özgürlük,şahsiyet,yarılı bir yürek,bir sevda,varlık içinde yaşatılan yokluk.... Musavvat,özgürlük için mücadele,aşk hayatın amacı. Ey sevgili bir bilsen.ne canavarlarla mücadele ettiğimi.bir bilseler,anlıyacaksınız beni geçtiklerinde,dost kim düşman kim.... Ben garip bi çare,bir tarafta düşmana bir tarafta dosta karşı.... Bir taraftan yokluk,bir taraftan aşke yare... Bilmiyorum ey sevgili,ya kazanırım hürriyetimi,ya yok olurum bu uğurda... Yok olursamda,canavarlar selinde boğulacak insanlık... Kazansam,kaybetsem ne olur. Nefes alıp verdikçe,bu acı,bu keder bu mutluluk,bu yokluk,yokluğun içinde varlığın kaynağısın... Bilmiyorum sevgili,bu öyle bir hayat ki her nefesimden zevk alıyorum.aşk aşke yare bu olsa gerek... Hüzün,keder,aşk,aşke yare,ilim,mutlak bir inançla hürriyet için yok,olma aşkı. Mürekkep,kan,barut ve aşkla harmanlanmış bir seramoni sanki hayat. Hak yolunda ölenler,defalarca aynı yolda ölmek ister.ondan büyük mutluluk duyarlar. Hak yolunda olmaktan öte,aşk yolunda,hakikat yolunda olmak bir ümittir belkide. Bu hayatta benim için kendini bulma yolu,kendim olma yolu. Bu büyük bir zevk,bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ve mücadele aşkı. Dostu bildim,düşmanı bildim.cahili bildim,cehalet düşmandan daha tehlikeli,aşk ı bildim,maşuku bildim... Zalimi,en kabasından en alçağından en soysuzundan,en cahilinden kıskanç tefrikçiyi ve tehdişçiyi bildim.... Yolu sapkınlıktan çıkmayan,şeytanın kerhanesinden çıkma,zürriyetsiz aymazıda gördüm.... Tahtı,tacı neyleyim.şu gönül sarayım boş olsa,soysuz saltanatı neyleyim,şerefli bir kuru ekmeğe... https://www.instagram.com/p/BoXq2MPhjvF/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=dcy5yogu9a9l
0 notes
Text
Mürekkep lekesi nasıl çıkar?
Benim şansım lekeyi anında görmekti. Mürekkep lekesi her türlü lekede olduğu gibi ne kadar erken farkedilirse o kadar çabuk çıkar. Lekeyi bez ya da havlu peçete ile tampon yapın. Ben beyaz bir bez kullandım. Bu şekilde birkaç dakika bekledim. Ardından hafif ıslak bir bezle nazik bir şekilde bastırdım. Ben lekeyi bu şekilde çıkarabildim. Ancak genellikle bu aşamada leke muhtemelen çıkmayacaktır. Bu durumda ikinci aşamaya geçmeniz gerekiyor. Mısır nişastasını taze süz ile karıştırarak lekenin üzerinde sürün ve karışım halı üzerinde kuruyana kadar bekletin. Kuruduktan sonra karışımı elektrik süpürgesi ile çekin. Daha sonra sabunlu ılık bir su ile halınızı silin.
Giysideki mürekkep lekesi nasıl çıkar? Giysideki mürekkep lekesini çıkarmak için sirke birebirdir. Sirkeyi bir kaba koyun ve bezi sirkeye bastırın. Sirkeli bezi lekenin üzerinde bekletin. Bu işlemi birkaç kere tekrarlayın. Bir süre sonra mürekkep lekesinin çıktığını göreceksiniz. Bu konuda bir önerim olacak. Eşiniz gömleğinde tükenmez kalem taşıyorsa çamaşır yıkarken gömleklere dikkat edin. Gömlek cebinde unutulmuş ve çamaşır makinesinde yıkanmış bir tükenmez kalem başınıza bela olabilir. Şöyle ki tükenmez kalem çamaşır makinesindeki diğer çamaşırlarınıza leke yapabilir. Tüm çamaşırlarınızın pırıl pırıl çıkmasını beklerken lekeli çamaşırlarla karşılaşmak istemezsiniz sanırım!
Koltuktaki mürekkep lekesi nasıl çıkar? Mürekkep lekesi olan bölgeye peçete ile bastırın. Ancak sakın silmeyin. Çünkü sildiğiniz zaman mürekkep lekesi dağılacak ve sizi daha çok uğraştıracaktır. Elinizle lekenin üzerinde peçeteyi bastırın ve lekenin emilmesini bekleyin. Daha sonra bulaşık deterjanını suya ekleyip karıştırın ve bir bezle yavaşça lekeye bastırın ve silin. Bunları yaparken lekenin daha geniş bir alana yayılmamasına dikkat edin. İlk denemede çıkmayan mürekkep lekesi için bezin temiz tarafı ile aynı işlemi yapmaya devam edin. Mürekkep lekesi tamamen çıktığı zaman ılık bir su ile koltuğunuzu iyice silin
0 notes
Photo
0553 444 88 88
#çıkmayan mürekkep#çıkmayan kalem#çıkmayan boya#metal yüzey mürekkebi#plastik yüzey mürekkebi#kumaş kalemi
0 notes
Photo
PİGMENT ÇIKMAYAN MÜREKKEP
#çıkmayan mürekkep#çabuk kuruyan mürekkep#metal kalemi#çıkmayan kalem#permanent kalemi#dolan kalem#tahta kalemi#Plastik yüzey mürekkebi#metal yüzey mürekkebi#jant kalemi#jüt kalemi#çuval mürekkebi
0 notes
Text
Plastik ve Metal yüzey mürekkebi
Plastik ve metal yüzeylerde kullanabileceğiniz,çabuk kuruyan, nem den etkilenmeyen yeni bir mürekkep,
0 553 444 88 88
#Plastik mürekkebi#metal mürekkebi#çıkmayan mürekkep#ıslak yüzey mürekkebi#çabuk kuruyan mürekkep#permanent mürekkebi
3 notes
·
View notes