#âkif
Explore tagged Tumblr posts
Text
😊 🔸İstemem dünyanın saltanatını, 🔸Süslü giyimini, Arap atını, 🔸Bilirsem Türklüğün var kıymatını, 🔸Vatanım, milletim bana kâfidir.
💬 Âşık 𝐕𝐞𝐲𝐬𝐞𝐥
🗣️ 🔹Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık 𝐲𝐚𝐩𝐚𝐦𝐚𝐦; 🔹Hele hak nâmına haksızlığa ölsem 𝐭𝐚𝐩𝐚𝐦𝐚𝐦!
💬Mehmed Âkif 𝐄𝐫𝐬𝐨𝐲
26 notes
·
View notes
Text
"bir tatlı rüya mı bir canlı büyü mü? elim dokunuyor fakat yalan gibi."
mehmet âkif ersoy
6 notes
·
View notes
Text
Mehmet Âkif-in dediği gibi...
Yüzsüzdür insanoğlu..bilmez fendini... Kime iyilik ettiysen....koru ondan kendini....
76 notes
·
View notes
Text
Mehmet Âkif hakkında dönemin rejimi [Mustafa Kamal o zaman hayatta idi] tarafından hazırlanmış gizli belgelerden oluşan çok önemli bir çalışma. Mehmet Âkif hakkında bilinmeyen yada saklı kalmış bir çok bilgiyi bu eserde bulabilirsiniz. Bu bilgilerden birisi şu. 👇
Merhûm rejimin onca baskı ve işkencesine rağmen oğlunu askere gönderiyor. Oğlu askerde, askerlere Kur'an öğrenirken tevkif ediliyor. Artık kendisine ne yapılıyorsa, kalan ömrünü akıl hastası olarak geçirmek zorunda kalıyor.
Muharrem Coşkun
Kod adı irtica 906
[Kitaba bu ismin verilmesinin sebebi, rejim tarafından Mehmet Akif'e verilen ismin 'İrtica 906' olmasıdır.]
19 notes
·
View notes
Text
Allâh’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol
Mehmet Âkif Ersoy
4 notes
·
View notes
Text
KORKMA İSTANBUL 🇹🇷
Bu gece efkârım ağız doluyken
Eyvâhı,dilimden dökme İstanbul
Her ilkbaharın,bir çiçek dalıyken
Sislerin ardından gül kokan tân bul !
... Gülzârda ızdırap kokma İstanbul
Sağa dönüyorum yine olmuyor
Sola dönüyorum kokun dolmuyor
Kanayan rengini kimse bilmiyor
Ne olur her güne,aydınlık yan bul !
...Öyle mahsun mahsun bakma İstanbul
Nerede marşların,nerde mehterin
Nerde kayın,ceviz ,çam rahlelerin
Serviler altından, hem derin derin
Ebedî cedleri görecek ân bul!
... Mâziden ,hüzünle sarkma İstanbul
Sokakların küsmüş,özün üşümüş
Taşların taş değil acı taşımış
Tesbihin kimbilir kaç farz yaşamış
Sen,Fetih sırrınla şanlı ûnvan bul !
... Fatih'in azminden bıkma İstanbul
Firuze mi yâren, mavi mi yâren
Türk'ün mâbedine renkleri veren
Hâlâ, ak tolgalı beyleri gören
Kafileyi,hemân atlara bin, bul!
...Geçtiği yolları yıkma İstanbul
Ki,bu aziz şehir, hân nedir bilir
Kayı boylarından şân nedir bilir
Domaniç yaylası yön nedir bilir
Çabala ne olur,Türk akan kan bul !
...Âkif evlâdısın korkma İstanbul
...Tuğ'un yüreğini burkma İstanbul
İstanbul 'un fethi Türk Milletine kutlu olsun.Allah'ın selâmı üzerinize olsun.
5 notes
·
View notes
Text
BİRKAÇ PUŞTA ÂCİLEN DUYURULUR!
Birkaç puştun, tiksinti verici iğrenç ağızlarıyla Atatürk'ü anmamalarına kızmıyor ''İtin biri'' deyip geçiyorum!
Türk milletinin bu büyük bayramını kutlarken, hazır yeri gelmiş düşüncesiyle de birkaç zibidi puşta bazı hatırlatmalarda bulunmak istedim.
Televizyon ekranlarından, baykuş gibi tünedikleri ''oturak taşı vâri'' iğrenç gazete köşelerinden kuduz mikroplu salyalar dökerek yeni yetişen nesillerimize Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı aşılayan soy özürlü, lânet suratlı besleme kargaların aşağılamaya çalıştıkları Büyük Türk Gâzi Atatürk, aşağıda okuyacak olduğunuz şekilde Allah’ın milletimizin kurtuluşu için görevlendirdiği bir büyük kahramandır.
''Bu soysuzların Atatürk düşmanlığı nereden geliyor?'' derseniz;
Atatürk düşmanlığı bunlara İngiliz ve Yunan'dan yâdigâr kaldı.
Çünkü bu soysuzların dedeleri Kuvayı milliyecilere karşı İngiliz ve Yunan'ın yanındaydılar. Birçoğunun dedeleri ise İngiliz zabitleri kahve içmek için evine davet edip, kahveler içildikten sonra İngiliz zabiti hanımıyla baş başa bırakıp evinden ayrılıyordu.
O BİRKAÇ PUŞT BURAYI İYİ OKUSUNLAR!
II. Abdülhamit döneminde Şeyh-ül İslamlık yapmış ŞEYH RAMİ BABA, 1930 yıllarında, KAHHARİYE okunması için bir kasabaya davet edilir. Yani ‘’Ya Kahhar- Ya Kahhar- Ya Kahhar’’ diyerek Kahhar zikri çekilecektir.
BU KISACA ŞU DEMEK OLUYOR;
Helâk olması için Atatürk’e topluca beddua edilecektir . Kahhariyenin okunacağa yâni bedduanın edileceği sabaha çok kısa bir zaman kala Şeyh Efendi bütün niyetleri altüst eden bir rüya görür ve gördüğü bu rüyasında "Peygamber Efendimiz, dünya üzerinde eli ile işaret ederek burayı şuna verin." buyuruyorlar.
Peygamber Efendimizin;
Burası dediği yer Türkiye'dir.
Şu dediği kişi de Mustafa Kemâl'dir.
Bu rüya üzerine Şeyh Rami Baba Atatürk'e beddua için kendisine yapılan daveti kabul ettiğinden dolayı fazlasıyla müteessir olur. Büyük bir utanç ve hüzünle yatağından kalkıp giyinerek kimseye haber vermeden gizlice evi terk eder.
1938 de Atatürk’ün ölümü dolaysıyla İran'ın Tahran Gazetesinde yayımlanan bir yazıda şöyle söylenilir;
‘’Allah bir millete yardım etmek ve elinden tutarak yok olmaktan kurtarmayı murat ederse o milletin başına M. Kemâl gibi bir deha lider getirir’’
ABD'li tarihçi, Prof. Dr. Justin McCarty der ki;
"Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama Trakya ve Anadolu'da kalamazdı. 100 yılın sonunda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!"
Hintli Mahatma Gandi ise;
''Mustafa Kemâl İngilizleri yenen kadar, Tanrı’nın dahi İngiliz olduğunu zannederdim'' der.
ABDÜLHAMİT’İN TORUNU DİYOR Kİ;
''Bir şeyi sakın sakın unutmayın!
Eğer Mustafa Kemâl Paşa olmasaydı hiçbirimiz olmazdık.
Yaptığı devrim belki Hanedan için kötü oldu ama Türkiye bugün O’nun sayesinde var. Siz, ben, hepimiz varlığımızı Mustafa Kemâle’ borçluyuz’’
Neslişah Evliyazade ‘’Vahdettin’in torunu olarak Atatürk’e âilece kızgın mısınız?’’ sorusuna verdiği cevap;
"Asla Atatürk'e düşman ya da kızgın değiliz. Belki Osmanlı hanedanının sonu oldu ama Türk halkının da kurtuluşu oldu" şeklindedir.
İTLERE- BİTLERE KÜPE OLSUN!
Cemal Kutay M. Âkif Ersoy'a;
İstiklâl Marşında, "Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın-
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın." diye çok kesin bir iddiada bulunuyorsun. Sen, İstiklâl Zaferine bu kadar kesin bir şekilde nasıl inandın ki? diye sorar.
M. Âkif Ersoy'un cevabı ise;
"Başımızdaki Mustafa Kemâl isimli adamı kim görse İstiklâl Savaşının zaferle biteceğine inanırdı." şeklinde olur.
Her ikisinin ve de bütün şehitlerimizin ruhları şâd olsun.
EY BİRKAÇ PUŞT!
Atatürk gibi bir güneşi iğrenç dillerinizde ki İngiliz, Yunan çamuruyla sıvayarak, O'nun tükenmez ziyasını söndüreceğinizi mi sandınız?
Yarın 29 Ekim,
Yarın Cumhuriyetin kurulduğu gün,
Yarın şerefli Türk milletinin bayramıdır.
YARIN HER YIL OLDUĞU GİBİ;
Bazı soysuzlar çıkıp milletin bayram neşesini sabote etmeye, ordubozanlık yaparak gölge düşürmeye kalkışacaklardır.
Bu onlar için normaldir!
Cibiliyetlerinin gereğini yapacaklar,
Ağız dolusu salya dökeceklerdir elbet.
Aşağıdaki 29 Ekim 2013 de yazdığım ''İnşallah ölümleri de bir 29 Ekim günü olur'' başlıklı yazımı da lütfen okuyunuz!
İNŞALLAH ÖLÜMLERİ DE BİR 29 EKİM GÜNÜ OLUR!
Yazımın hedefindeki şahıs, kendisini zirveye oturtan Türk milletinin kurmuş olduğu devletin kuruluş günü olan her 29 Ekim geldiğinde hastalanıp rapor alan utanmazın en sinsi olanıdır.
Ne tesadüf be!
Adamın biri yedi yılda tam beş kere hasta olup rapor alıyor!
Tesadüfün bir katmerlisi de, tümünün de 29 Ekim'e denk gelmesi!
Peki ne var bu günde?
29 Ekim günü bu kadar uğursuz mu ki?
Kimine göre o kadar uğursuz bir gün ki;
Cumhuriyetin kuruluşuna duydukları büyük kinle önce ateşleri yükseliyor, arkasından bir mide bulantısı ki sormayın gitsin, gören de hamile kaldı AŞ ERİYOR sanacak!
Ve sonra doktor raporu.
O raporu veren doktor, mesleğini suistimal etmiyor mu?
Bal gibi ediyor çünkü sağlama çürük raporu yazıyor.
İnşallah ölümleri de bir 29 Ekim günü olur da,
Aynı doktor bu sefer kendilerine ''ölüm raporu'' verir.
Bizler de çifte bayram yaparız!
28 Ekim 2023
ORHAN KILIÇOĞLU
5 notes
·
View notes
Text
Âkif bugün benimle kursa geldi. Babası soruyor "Âkif kurs nasıldı?" Cevabı :"Mest-i âlâ oldum"
13 notes
·
View notes
Text
***
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ
Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın
İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!
•Mehmet Âkif Ersoy
9 notes
·
View notes
Text
Bugün biraz rahatsızdım. Dinlenmeye çekildim. Âkif okula gitmemişti. Anne lütfen uyuma dedi. Yavrum biraz rahatsızım gözlerimi dinlendirmem , başımı dinlendirmem lazım dedim.
Kendisi öksürürken boğazını yumuşatsın diye arada verdiğim bi bitkisel krem vardı. Yanımdan ayrıldı sonra elinde kaşıkla gelmiş. O kremden almış azıcık. Anne bunu ye rahatlarsın diyor.
Bu dünyayı merhamet kurtaracak. Bu dünyayı yavruların bakışları ile baktığımız zaman kurtaracağız...
9 notes
·
View notes
Text
ALLAH YENİDEN BAŞLAYANLARIN YARDIMCISIDIR
Esasen bilmiyorum sokağa çıkıp adım atmayı hanidir...
Hanidir araba kullanmayı...
Pürtelâş okula gidip soluk soluğa merdivenleri çıkıp bir şiir hakkında konuşmadan önce birkaç satır okumayı...
Unutmuşum sınıfta öğrencilerin ders edebiyat mıydı yaw diye yorgun bitkin serzenişlerine gülümsemeyi...
Defter kalem sınıf kokusunu da unutmuşum... Hiç bilemem gibi sınıfta elimi kolumu nereye koyacağımı.. Bir çocuğun gözünün taaaaa içine bakmayı...
Çok zaman girdi araya sanki çok acı..
Kar tatili oldu önce sonra toz duman yangın yeri ortalık...
Âfetler felâketler ortasında kaldık , yandık...
Yandık Rabbim yandık!!!
Depremle imtihanla...
Çoluk çocuk genç ihtiyar nefessiz kaldık...
Ben pijamamla sokak ortasında kaldım bu kıyafetim tesettüre uygun değil senin montun uzun bana montunu verir misin diyen hanımların hikayelerinin arasında tik tok videosu çekip pijaması ev hâli ile evinde eşi ile amatör oyunculuk yapan bağyanların arasında kalakaldık elimizde telefon...
Burda devlet yok sadece ekonomik geçmişi pek de parlak olmayan bi şarkıcının ahbapları var diyenleri okuduk ibretle, subhanAllah çekerek...
Zaten yeterince çadır yok bu misafirlik fazla uzamadı mı Suriyeliler gitsin gari sözleri şok etti yine ve gine... Mülkiyet 'i de sorguladığımız şu günlerde...
Bir yandan devran dönüyor politikacılar politika yapıyordu aslî görevleri idi belki de enkazdan ilk önce Ak partililer çıkarılıyor demeleri yani... Dediler de acılar da insanî hüzün de susturmadı bu kadar büyük ıstırabın karşısında.. Hani dilsizdi bazı acılar ? Oysa un ufak oldu en minik heveslerimiz bile...
Enkazdan çıkarılırken yarın okulum var ben sakız istiyorum diyen çocuklarla, Rabbimin rızıklandırdığı bebelerle , tekbirlerle çıkan gençlerle...
Yahud kadere Gayretullah' a ithafen iktidar kader diyor , düpedüz liyakatsızlık bu , diyerekten muhalif olmak adına çıkmak dinden imandan ne popülist bir çağ yangını bu... Yazık çok yazık klavyenin arkasında küfrederken her şeye ve herkese insanlığından soyunmak baştan ayağa üryan , dişsiz öz kardeşini yemek ve yamyamlıktan şikayet etmek Âkif 'in dediği gibi..
Depremden için :
Tankla topla girmeye gerek kalmadı diyen batının tek dişi kalmış canavarlığına öykünen birileri var sanki tüm kutsallara düşman... Yeminli kışkırtma timleri onlar...
( Bunlara )
Özenti ve kendini agnostik olarak tanımlayan uçarı kaçarı gençlikten söz etmiyorum , onlar kurgu video ile siyâsi görüşlerini inşâ eden hayâlperestler işte, Ironman gerçek amma otoyol ve havaalanı Yemyeşiller partisi jargonuna ters... Avrupa 'nın eski nükleer santral binalarında çekilen korku filmlerini izleyip izleyip çevrecilik oynuyorlar kendi dijital mecralarında, uyandırmayın...
Bir yandan da cidden habis ruhlar yetişiyor bol bol böyle laaaayiklik kol gezince tabi Allah 'ınız kitabınız yok mu yaw sizin diye sual edince yok vallaha yok diyorlar sosyal medyada enkaz altında olanlarla alay edip video çekip bi de bunları yayınlayan yasaklı madde imalatı beyinliler...Ne yaptığının ya da yapmadığının da farkında olmayan eğitim & öğretim& ahlak zayiatları...
Delirmelik olaylardan seçmeler deyince aklıma geliveren :
Yıldırı / man seferberlik ilan etseydi diyor , hani sınır dışına asker yollamayın şehid olmasınlar şimdi diyen hümanist vicdanî redci var ya onu diyorum...
Sosyal medyayı tümden es geçiyorum orası tam hunilik...
Aynı kızla aynı adamın hem 6 yaşında hem 14 yaşında sarmaş dolaş fotoğrafı var ya hafızlık töreninde çekilmişmiş hocalarına iftira atılmış hani radyocu ile kaçmak içinmiş bunlar hocamıza iftira yaw iftira diye yazanlarla ne konuşur ne tartışır ki insan ?
Profiline baksan şiir profili mi ? Dinî profil mi ? Kurgu eğlence mi belli olmayan ne idüğü belirsiz türediler...
Dünyayı yöneten şirket- devletler bböylelerinin İnternetini kısıtlasa biraz da azcık nefes alsak... Kene gibiler cidden teşhir ve röntgenin dibine vurup hazzın doruklarında saçmalıyorlar 7 / 24...
Ben bugün nerde kahvemi içerken sahilde depremzedeler için şu türküyü dinledim bilin bakalım sayın seyirciler...
Hocamıza iftira atmadan layk atın Allah rızası için bakıyım, heh !!!
Sosyal medya saç baş yoldurur aman diyim hele böyle günlerde kesinlikle uzak durulmalı kanımca...
Uzaktan bile hasta ediyor kimileri Rabbim şerlerinden muhafaza buyursun maddi manevi...
Liyakat, işi ehline teslim konusuna gelince...
Acılar bu kadar taze iken kk gibi konuşmak absürt olur lâkin bu geniş ülkede dikey değil yatay mimariyi savunanlardanım...
Yolcu gibi olmak dünyada, incitmeden doğayı da ahşap belki prefabrik hafif malzemeleri kullanmak bahçeli küçük evler inşa etmek olabildiğince...
Bahçeli evlerin sadece çok varlıklı ya da çok yoksul insanlar için değil de yaygın bir yaşam alanı olmasını temenni ediyorum bütün kalbimle... Çelik konstrüksiyon büyük yapılar olur elbet zaten onların dayanıklılığı bariz bu konuda...
Ama ille de yatay mimari olmalı bence...
Ayağımız toprağa değmeli ve sefer tası apartman mantığından uzak durmalıyız artık...
Ve bir afet yokken de her zaman maliyeti değil de güvenliği ön plana alarak hareket etmemiz... Bu , gerçekten çok önemli...
Ucuz alacak kadar zengin olmamak ve eğitim sisteminin dürüst & ahlaklı çalışanlar yetiştirmesi her alanda... Zemin etüdü , demiri kolonu...Prosedür değil de insan hayatı anlamında...
Tedbir bizden takdir Hak' tan diyebilmeliyiz çok çalışarak.. Baştan başlayarak... Çok ama çok çalışarak... İnsanları, insanlığı severek yapmalıyız bunu..
"Allah , yeniden başlayanların yardımcısıdır" umuduna sımsıkı tutunarak...
Haydi Bismillah !
Nüket Belsan Taşören
2 notes
·
View notes
Text
Hatıralar Mehmet Âkif Ersoy
Hatıralar Mehmet Âkif Ersoy: Türk Edebiyatının Derin İzleri Mehmet Âkif Ersoy, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak yalnızca şair kimliğiyle değil, aynı zamanda derin düşünce dünyası ve toplumsal sorunlara olan duyarlılığı ile de büyük bir etki yaratmıştır. “Hatıralar” adlı eseri, Âkif Ersoy’un hayatına dair önemli anıların yer aldığı bir belgesel niteliği taşır. Bu yazı, Mehmet…
0 notes
Text
Âkif – Fikret Çatışması
✍🏻 Metin Emre Kuşçu
https://www.gundemarsivi.com/akif-fikret-catismasi/
Türkler; bulundukları jeopolitik konumun da etkisiyle zaman içerisinde birçok milletle etkileşim içerisine girmiş; onlara bir şeyler vermiş, onlardan bir şeyler almışlardır. Bu durum çeşitli Türk toplulukların da bazen kültürel zenginlik nedenlerinden biri olurken bazen ise Türk topluluklarının asimile olması ve kendi benliğini kaybetmesi ile sonuçlanmıştır.
Miryakefalon Savaşı’nın ardından Anadolu’ya kesin olarak yerleşen Türkler, bu güzel toprakları çok sevmişlerdir. Fakat güzel ve bir o kadar da bereketli olan bu topraklar, bir kültür sorununu da beraberinde getirmiştir. Öyle ki Anadolu, Avrupa Medeniyeti ile Asya Medeniyetinin bir geçiş noktası durumundadır. Bu da tarihsel süreçte, kültürel açıdan ikilik yaratmış ve hatta bir medeniyet çatışmasına dönüşmüştür. Bugün sizlerle Osmanlı’nın son dönemlerinde bu çatışmanın edebi bir yansıması olan Mehmet Âkif – Tevfik Fikret tartışmasına bakacağız.
İlk kahramanımızla başlayalım: Âkif, Osmanlı’nın son dönemlerine fikirleriyle damga vurmuş bir edebiyatçıdır. Bunun en önemli nedeni ise Âkif’in bilindik ümmetçilik – İslamcılık anlayışının dışına çıkmasıdır. Âkif, şüphesiz İslamcı bir şairdi. Ancak onun İslam anlayışı Âkif’ten önce de doğuda çeşitli versiyonlarını Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh gibi Müslüman ulemada gördüğümüz reformist İslam anlayışıydı. Bu anlayış Müslüman halklarını bir yandan manevi olarak kendi içine dönmeye davet ederken, diğer yandan somut bilimlerde Batı’nın izinden gitmeyi uygun görüyordu.
Somutlaştıracak olursak Âkif’e göre Batı dünyası ilime önem vermiştir. Batı bunu yaparken Doğu – İslam dünyası ise bir miskinlik içerisine girmiş, tembelleşmiştir. Öyle ki Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’da verdiği bir vaazda şunları söylemiştir: ‘’Biz Müslümanlar (…) çalışmayı bıraktık. Atalete, sefahate, ahlaksızlığa döküldük. Avrupalılar ise gözlerini açtılar, alabildiğince terakki ettiler. Görüyorsunuz ki denizin dibinde gemi yüzdürüyorlar. Göklerde ordular dolaştırıyorlar.’’
Âkif bu vaazın devamında ise Batılıların ellerinde neler varsa onları elde etmek için çalışmanın tüm Müslümanlara farz olduğunu söylemektedir. Ona göre Batının emperyalizmine karşı ancak böyle mücadele edilebilirdi. Âkif’in bu sözleri bize Tanzimat Şairi Ziya Paşa’nın şu dizelerini hatırlatıyor: ‘’Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler, kâşaneler gördüm. / Dolaştım mülkü İslam’ı, bütün viraneler gördüm.’’
Âkif; ‘’Felaketin başı, hiç şüphe yok, cehaletimiz’’ derken topumun başına gelen kötü olay ve durumları yine toplumun cehaletine, devamındaki dizelerde de kitap okunmamasına bağlamıştır. Âkif, medeniyete ancak Batının iyi yönlerini alarak ulaşılabileceğini savunmuştur. ‘’Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini!’’ dizeleri de Âkif’in bu görüşünün destekçisi olabilecek niteliktedir.
Gelelim diğer şair kahramanımıza. Tevfik Fikret. O da tıpkı Âkif gibi Doğu dünyasının geri kaldığını söylüyordu. Ancak farklılıkların oluştuğu yer izlenecek yollar, başvurulacak yöntemlerdi.
Tevfik Fikret kurtuluşun ancak ve sadece Batı’ya yönelmeyle olacağını düşünüyordu. Ona göre İslam ve Doğu dünyası içinden çıkılamaz bir bataklığa gömülmüştü. Bu bataklıktan çıkmanın tek yolu milletin tüm muhafazakâr duygularını bir yana koyarak yeni, medeni bir millet oluşturmaktı.
Tevfik Fikret duyarlı bir şairdi. Onca savaşlar sürerken yoksulluk içinde debelenen halk, onun hep dikkatini çekmiştir. Han-ı Yağma, Doksan Beşe Doğru gibi şiirlerinde bu konulara değinmiştir. Hiçbir zaman savaşı savunmamış, bunun insan canını değersizleştirdiğini düşünmüştür. ‘’Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim, ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.’’ diyerek ırkçılık ve dinperestlik yapanları eleştirmiştir.
Aslına bakarsanız Âkif – Fikret ayrımını az önce açıklamış oldum. Fikret, Âkif’in sahip olduğu ümmetçilik duygusunu gereksiz görüyordu. Âkif de ‘’Batı aşığı’’ saydığı Fikret’in dünya görüşüne pek katılmıyordu. Böyle bir dönemde bu ‘’düşünsel fark’’ın kağıda dökülmemesini bekleyemezdik herhalde!
Tevfik Fikret, ‘’Tarih-i Kadim’’ adlı şiirini 1905 yılında yazdı. İslam dinine ve maneviyata eleştirisiyle bilinen bu şiir yazıldığı tarihlerde yayımlanmamış, uzun yıllar boyunca sadece edebi ortamlarda okunmuştur.
Bu şiir ilk defa Osmanlı topraklarında Balkan Harbinin hüküm sürdüğü yıllarda basıldı. Şiirin ‘’Din şehit işter, âsüman kurban’’, ‘’Tanrılar ne derse onu yapacak halk, sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.’’, ‘’Yırtılır ey köhne kitap yarın, fikirlere mezar olan sahifelerin.’’ Gibi dizeleri dönemin İslam düşünürlerini sinirlendirmiştir.
Bu sözlere çok kızan Âkif ‘’Süleymaniye Kürsüsü’nde’’ adlı şiirinde Tevfik Fikret’i zangoç diyerek eleştirmiştir: ‘’(…) Deyip de ‘zangoç’a başvurdular.’’ ‘’Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para yer. / Hiç utanmaz; protestanlara zangoçluk eder!”
Âkif ‘’Süleymaniye Kürsüsü’nde’’ şiirinde Fikret’i Robert Kolejinde öğretmenlik yapmasını kullanarak eleştirmiş, onu gençlerin maneviyatını zayıflatmakla suçlamıştır: “Robert Kolej’deki sanat dâhisinin kalemi / Vurur bu darbeyi isterse çünkü haddine mi / Hükümet’in ona kalkıp da itiraz etmek? / Herifte bandıralar çifte, tek de olsa direk!’’ ‘’Ne var ne yoksa mukaddes onunla bitti demek! / Gençliğe hak veririm, çünkü üç beyinsiz inek / Yazıp dağıttı o isyan beratını; / Çocukların yüreğinden kopardı imanı!’’
Fikret, Âkif’in bu sözlerine ‘’Tarih-i Kadim’e Zeyl’’de cevap vermiştir. Fikret bu şiirde Âkif’e molla sırât diye hitap etmiştir: ‘’Ben ki üç beş pulu tercihinden / Protestanlara zangoçluk eden / Şâirim! Zîver-i Kürsî-yi Yakîn, / Şâir-i müctehid-i dîn-i mübîn, / Hazret-î Molla Sırât’a ebedî / İhtirâmâtımı takdim ile bî- / Bî-tereddüd diyorum: (…)’’
Tevfik Fikret bu şiirinde kendine zangoç yakıştırması yapan Âkif’e hiç kimsenin hizmetçiliğini yapmadığını ve ne Müslümanlık dinine ne de Hristiyanlık dinine inanmadığını söyler. Ayrıca tapılması gereken bir şey varsa bunun doğa olduğunu söyleyerek ‘’Panteizm’’ felsefesine atıfta bulunur. Bu tartışmanın somut olarak bilinen son noktası burası olsa da nesilden nesle aktarılan bir çatışma olarak sürer gider.
Aralarında her ne kadar görüş farklılıkları olsa da Fikret ve Âkif ilme ve fenne verdikleri değer bakımından birbirinden ayrılmazlar. Ayrıca Âkif, Fikret’in şiirinden de etkilenmiştir. Dünya görüşümüz elbette ki bu iki şairden birine daha yakın olabilir. Ama bu iki şairin de Türk Edebiyat Tarihi’ndeki yeri yadsınamaz. Şüphesiz bu iki isim de bizler için çok değerlidir. Size tavsiyem bu tartışmadan kendinize pay çıkarmak yerine olgun bir edebiyat okuru olarak iki şairin de muazzam şiirlerine göz gezdirebilirsiniz!…
Metin Emre Kuşçu
0 notes
Text
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT BAŞKAN MUHSİN YAZICIOĞLU
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 25 MART 2009
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: KAHRAMANMARAŞ
DOĞDUĞU YER: SİVAS-ŞARKIŞLA-ELMALI
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'ni bitirdi. Eşi Gülefer Yazıcıoğlu ile de burada tanışıp evlenen Muhsin Yazıcıoğlu iki çocuk babası idi.
1968 yılında Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı; üniversite eğitimi için 1972'de Ankara'ya geldikten sonra da Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde görev yapmaya başladı. Sırasıyla Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'nda bulundu. 1978 yılında faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği'nin de kurucu Genel Başkanı oldu. Bu dönemde yaşanan Bahçelievler ve Kahramanmaraş katliamlarıyla suçlandı fakat yargı tarafından suçsuz bulundu ve serbest bırakıldı. 1980 sonrası yapılan yargılamalarda da beş yılı hücrede olmak üzere yedi buçuk yıl hapishanede yattı ve yargı tarafından suçsuz bulundu ve beraat etti.
1980 yılına kadar Milliyetçi Hareket Partisi'nde Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulundu., 12 Eylül 1980'den sonra MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kaldı. Burada Üşüyorum adlı bir şiir yazdı.
Cezaevinden çıktıktan sonra, cezaevindeki ülkücüler ve onların ailelerine yardım amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yaptı. Yazıcıoğlu, 1987'de Milliyetçi Çalışma Partisi'ne (MÇP) girdi ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu. 20 Ekim 1991 Milletvekili Genel Seçimlerinde, Refah Partisi (RP), Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi'nin (IDP) oluşturduğu ittifak bünyesinde milletvekili adayı olan Muhsin Yazıcıoğlu, Sivas'tan milletvekili seçildi.
OLAY GÜNÜ:
25 Mart 2009 tarihinde, Kahramanmaraş mitinginden Yozgat-Yerköy mitingine hareket etmek üzere içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı düştü. Helikopter düştükten sonra İHA muhabiri İsmail Güneş 112 Acil Servisi aramıştır. Bu konuşmada bacağının kırık olduğunu, helikopterde bulunanlardan sadece BBP Sivas il Başkanı Erhan Üstündağ'ın inlediğini, ne BBP Sivas il başkan yardımcısı Murat Çetinkaya ne de pilot Kaya İstektepe'den ses geldiğini, Muhsin Yazıcıoğlu'nu ise göremediğini söylemiştir.
Bu konuşmalar İsmail Güneş'in son konuşması olmuştur. Kazadan 48 saat sonra helikopterin enkazı ve Muhsin Yazıcıoğlu dâhil 6 kişinin naaşı arama ekipleri içerisinden 17 gönüllü civar köylüsü tarafından Sisne ve Kızılöz Köyleri arasındaki Keş Dağı Kuru Dere Kanlıçukur mevkiinde bulundu. Enkaz, 48 saat süren arama çalışmalarının yapıldığı bölgenin içerisinde değil 115 km uzağındaydı.
28 Mart 2009 tarihi ve saat 14:10'da BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu'nun yaptığı açıklamaya göre, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler vefat etmişlerdir. Kendisi daha önce on yedi defa trafik kazası geçirmişti ancak bunların hepsini hafif sıyrıklarla atlatmıştı.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenazesi ölümünden 6 gün sonra 31 Mart 2009 tarihinde Kocatepe Camii'nde düzenlendi. TBMM'deki törende Yazıcıoğlu'nun Türk bayrağına sarılı naaşının üzeri çiçeklerle süslendi. Cenaze törenine basın mensupları dâhil yaklaşık 700.000 kişi katıldı. Vasiyeti üzerine cenazesi, Taceddin Dergahı'na gömülmeyi vasiyet ettiği için bir bakanlar kurulu kararı çıkarılarak Mehmet Âkif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergahın bahçesine defnedildi. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün ardından memleketi Sivas'ta birçok parka ve caddeye ismi verildi. Amasya'da ve Ankara Çamlıdere ilçesinde yapılan caddenin ismi Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi olarak değiştirildi. Anadolu'nun birçok yerinde park, cadde ve vakıflara onun ismi verilerek kendisine duyulan sevgi ve saygı tekrar ifade edildi.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
1 note
·
View note
Text
"Hiçbirşeyine muhtaç değiliz Batının. Bizi muhtaç olduğumuza inandırdılar. İnandırdıkça yaklaştırdılar kendilerine. Yaklaştıkça küçülttüler, sömürdüler." Âkif İnan; Aydınlar, Batı ve Biz; s. 60
0 notes
Text
Ekici’nin 12 Mart İstiklal Marşının Kabulü Mesajı
İl Milli Eğitim Müdürü Süleyman Ekici, 12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günü mesajı yayınladı. Ekici, “İstiklâl Marşımız, Kurtuluş Savaşı’nın eşine az rastlanır büyük bir zaferle sonuçlanmasından sonra da vatan ve bayrak duygularımızı ebedileştirmeye devam etmektedir” dedi. Süleyman Ekici’nin İstiklal Marşı’nın kabulünün yıldönümü mesajı şöyle: "İstiklâl Marşı; milletimizin vatan tutkusu, bağımsız yaşama kararlılığı ve mukaddesatına verdiği önem ve değerin en büyük abide eseridir. Bu büyük eser, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı mücadelemizde moral, cesaret ve inanç kaynağımız olmuştur. İstiklâl Marşımız, Kurtuluş Savaşı’nın eşine az rastlanır büyük bir zaferle sonuçlanmasından sonra da vatan ve bayrak duygularımızı ebedileştirmeye devam etmektedir. İstiklâl Marşı, kutsal vatan topraklarımıza kast edenlere karşı gösterdiğimiz kahramanlık mücadelemizin eşsiz dizelerle tezahürüdür. İstiklâl Marşımızla bağımsızlık, iman, inanç, cesaret, kararlılık ve hürriyet duygularımız, kutsal vatan semalarında ilelebet yankılanmaya ve dalgalanmaya devam edecektir. Bu eşsiz eserin ortaya çıkmasını sağlayan Mehmet Âkif Ersoy’un, İstiklâl Marşı’nın duygu ve mana derinliklerini milletimizin öz benliği ile oluşturduğu unutulmamalıdır. Mehmet Âkif, Anadolu’da birçok şehrin işgal altında olduğu bir dönemde İstiklâl Marşı’nı kaleme almıştır. Bu büyük şair; yüksek ahlakı, örnek kişiliği, mücadele azmi, millet sevgisi ve bağımsızlık aşkıyla milletimizin gönlünde taht kurmuştur. Ezelden beri hür yaşamış ve ilelebet hür yaşayacak milletimizin duygu ve düşünce evrenini İstiklâl Marşımızla vücut bulmasını sağlamıştır. Milletimize armağan ettiği İstiklâl Marşı, istiklâl ve istikbal mücadelemizin simgesi ve hürriyete olan bağlılığımızın sembolü olmuştur. Kahramanlık ve vatanseverlik timsali İstiklâl Marşımız, şanlı bayrağımızın vatan topraklarımızda dalgalanmasının güvencesidir. İstiklâl Marşı, varlığımızı birlik ve beraberlik duygularıyla yarınlara daha güçlü adımlarla taşımamızın en büyük teminatıdır. Birlik ve beraberlik ruhumuz, bizleri derinden etkileyen depremde de yaralarımızı sararken en büyük güç kaynağımız olmuştur. Depremin yol açtığı çok sayıdaki can kaybı ve büyük yıkımlar nedeniyle başsağlığı, hayatını kaybedenlerin ailesi ve yakınlarına derin üzüntü ve yaralılara acil şifalar diliyorum. İstiklâl Marşı’nın kabulünün 102. yıldönümünde Mehmet Âkif Ersoy’a en içten dileklerimle şükranlarımı sunuyorum. Bu duygu ve düşüncelerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, aziz şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyorum." Read the full article
0 notes