#âkif
Explore tagged Tumblr posts
alittlefurtheroutoftheway · 3 months ago
Text
‘Bursa Sanat Çalıştayı’ başladı
04 ŞUBAT 2025 BASIN BÜLTENİ ‘Bursa Sanat Çalıştayı’ başladı BURSA – Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından sanatçıların özgün üretimlerini desteklemek ve sanatçılarla halkı buluşturmak amacıyla 4-12 Şubat tarihleri arasında ‘Bursa Sanat Çalıştayı’ düzenleniyor. Yenilenen yüzüyle hizmete açılan Mehmet Âkif Ersoy Kültürevi’nde gerçekleşecek çalıştay, bu yıl resim sanatının yaşamın her alanına nüfuz…
0 notes
darkyayincilik · 4 months ago
Text
“Bugünün Ahvâline Âkif Nazarıyla Bakış” Yarışmasında Kazananlar Belli Oldu
Büyükşehir Belediyesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü ortaklığında vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’un anısına düzenlenen “Bugünün Ahvâline Âkif Nazarıyla Bakış” kompozisyon yarışmasında kazananlar belli oldu.  Birbirinden güzel eserlerin arasında dereceye giren 3 ismin ödülleri 24 Aralık Salı günü OSM’de düzenlenecek törenle takdim edilecek. Sakarya Büyükşehir Belediyesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü…
0 notes
sakaryamilat · 4 months ago
Text
“Bugünün Ahvâline Âkif Nazarıyla Bakış” Yarışmasında Kazananlar Belli Oldu
Büyükşehir Belediyesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü ortaklığında vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’un anısına düzenlenen “Bugünün Ahvâline Âkif Nazarıyla Bakış” kompozisyon yarışmasında kazananlar belli oldu.  Birbirinden güzel eserlerin arasında dereceye giren 3 ismin ödülleri 24 Aralık Salı günü OSM’de düzenlenecek törenle takdim edilecek. Sakarya Büyükşehir Belediyesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü…
0 notes
ay-misali · 1 month ago
Text
Zafer; Arapça zifr "tırnak, pençe" kökünden gelmektedir. Pençeledi, başardı manasındaki zafira kelimesinin isimleşmiş halidir. Savaşta veya bir mücâdelede kazanılan galibiyet demektir.
Tumblr media
"Ecdâdını, zannetme, asırlarca uyurdu; Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?"
Mehmed Âkif Ersoy
51 notes · View notes
duralp-99 · 7 months ago
Text
Tumblr media
😊 🔸İstemem dünyanın saltanatını, 🔸Süslü giyimini, Arap atını, 🔸Bilirsem Türklüğün var kıymatını, 🔸Vatanım, milletim bana kâfidir.
💬 Âşık 𝐕𝐞𝐲𝐬𝐞𝐥
Tumblr media
🗣️ 🔹Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık 𝐲𝐚𝐩𝐚𝐦𝐚𝐦; 🔹Hele hak nâmına haksızlığa ölsem 𝐭𝐚𝐩𝐚𝐦𝐚𝐦!
💬Mehmed Âkif 𝐄𝐫𝐬𝐨𝐲
Tumblr media Tumblr media
26 notes · View notes
yildizlarimizicalmislar · 3 months ago
Text
"Ezelden aşinayım ben
Ezelden hem-zebanımsın...
Beraber ahde bağlandık
Ne olsa yâr-ı canımsın..."
Mehmet Âkif Ersoy
7 notes · View notes
kaan-bora07-turk · 4 months ago
Text
🐺 Biz Uygur'uz Çine teslim olmayacağız!
Halkımızın özgürlüğü için savaşacağız!
Can Vatan Doğu Türkistan'ın özgürlüğü için..! 🤘
Tumblr media
Yavuz Uyutulmuş köy nahiye ilçe il
Yüreğimi yetmiş yerden yara bil.!
Mehmet Âkif 🤘🐺🤘
Osman Batur 🤘🐺🤘
Şeyh Şâmil 🤘🐺🤘
Susarsam hakkını helâl etmesin !..
8 notes · View notes
mydogann · 1 month ago
Text
İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 104’üncü yılında  İstiklal Mücadelemizin kahramanlarını ve millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’u rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. 🇹🇷
#İstiklalMarşı 
#12Mart1921
#MehmetAkifErsoy
3 notes · View notes
trendebirkitap · 6 months ago
Text
"bir tatlı rüya mı bir canlı büyü mü? elim dokunuyor fakat yalan gibi."
mehmet âkif ersoy
6 notes · View notes
delitay · 1 year ago
Text
Tumblr media
Mehmet Âkif hakkında dönemin rejimi [Mustafa Kamal o zaman hayatta idi] tarafından hazırlanmış gizli belgelerden oluşan çok önemli bir çalışma. Mehmet Âkif hakkında bilinmeyen yada saklı kalmış bir çok bilgiyi bu eserde bulabilirsiniz. Bu bilgilerden birisi şu. 👇
Merhûm rejimin onca baskı ve işkencesine rağmen oğlunu askere gönderiyor. Oğlu askerde, askerlere Kur'an öğrenirken tevkif ediliyor. Artık kendisine ne yapılıyorsa, kalan ömrünü akıl hastası olarak geçirmek zorunda kalıyor.
Muharrem Coşkun
Kod adı irtica 906
[Kitaba bu ismin verilmesinin sebebi, rejim tarafından Mehmet Akif'e verilen ismin 'İrtica 906' olmasıdır.]
19 notes · View notes
asudebirkul · 10 months ago
Text
Allâh’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol
Mehmet Âkif Ersoy
Tumblr media
4 notes · View notes
nefretim-kazand · 11 months ago
Text
Tumblr media
KORKMA İSTANBUL 🇹🇷
Bu gece efkârım ağız doluyken
Eyvâhı,dilimden dökme İstanbul
Her ilkbaharın,bir çiçek dalıyken
Sislerin ardından gül kokan tân bul !
... Gülzârda ızdırap kokma İstanbul
Sağa dönüyorum yine olmuyor
Sola dönüyorum kokun dolmuyor
Kanayan rengini kimse bilmiyor
Ne olur her güne,aydınlık yan bul !
...Öyle mahsun mahsun bakma İstanbul
Nerede marşların,nerde mehterin
Nerde kayın,ceviz ,çam rahlelerin
Serviler altından, hem derin derin
Ebedî cedleri görecek ân bul!
... Mâziden ,hüzünle sarkma İstanbul
Sokakların küsmüş,özün üşümüş
Taşların taş değil acı taşımış
Tesbihin kimbilir kaç farz yaşamış
Sen,Fetih sırrınla şanlı ûnvan bul !
... Fatih'in azminden bıkma İstanbul
Firuze mi yâren, mavi mi yâren
Türk'ün mâbedine renkleri veren
Hâlâ, ak tolgalı beyleri gören
Kafileyi,hemân atlara bin, bul!
...Geçtiği yolları yıkma İstanbul
Ki,bu aziz şehir, hân nedir bilir
Kayı boylarından şân nedir bilir
Domaniç yaylası yön nedir bilir
Çabala ne olur,Türk akan kan bul !
...Âkif evlâdısın korkma İstanbul
...Tuğ'un yüreğini burkma İstanbul
İstanbul 'un fethi Türk Milletine kutlu olsun.Allah'ın selâmı üzerinize olsun.
5 notes · View notes
baybaykus · 1 year ago
Text
BİRKAÇ PUŞTA ÂCİLEN DUYURULUR!
Birkaç puştun, tiksinti verici iğrenç ağızlarıyla Atatürk'ü anmamalarına kızmıyor ''İtin biri'' deyip geçiyorum!
Türk milletinin bu büyük bayramını kutlarken, hazır yeri gelmiş düşüncesiyle de birkaç zibidi puşta bazı hatırlatmalarda bulunmak istedim.
Televizyon ekranlarından, baykuş gibi tünedikleri ''oturak taşı vâri'' iğrenç gazete köşelerinden kuduz mikroplu salyalar dökerek yeni yetişen nesillerimize Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı aşılayan soy özürlü, lânet suratlı besleme kargaların aşağılamaya çalıştıkları Büyük Türk Gâzi Atatürk, aşağıda okuyacak olduğunuz şekilde Allah’ın milletimizin kurtuluşu için görevlendirdiği bir büyük kahramandır.
''Bu soysuzların Atatürk düşmanlığı nereden geliyor?'' derseniz;
Atatürk düşmanlığı bunlara İngiliz ve Yunan'dan yâdigâr kaldı.
Çünkü bu soysuzların dedeleri Kuvayı milliyecilere karşı İngiliz ve Yunan'ın yanındaydılar. Birçoğunun dedeleri ise İngiliz zabitleri kahve içmek için evine davet edip, kahveler içildikten sonra İngiliz zabiti hanımıyla baş başa bırakıp evinden ayrılıyordu.
O BİRKAÇ PUŞT BURAYI İYİ OKUSUNLAR!
II. Abdülhamit döneminde Şeyh-ül İslamlık yapmış ŞEYH RAMİ BABA, 1930 yıllarında, KAHHARİYE okunması için bir kasabaya davet edilir. Yani ‘’Ya Kahhar- Ya Kahhar- Ya Kahhar’’ diyerek Kahhar zikri çekilecektir.
BU KISACA ŞU DEMEK OLUYOR;
Helâk olması için Atatürk’e topluca beddua edilecektir . Kahhariyenin okunacağa yâni bedduanın edileceği sabaha çok kısa bir zaman kala Şeyh Efendi bütün niyetleri altüst eden bir rüya görür ve gördüğü bu rüyasında "Peygamber Efendimiz, dünya üzerinde eli ile işaret ederek burayı şuna verin." buyuruyorlar.
Peygamber Efendimizin;
Burası dediği yer Türkiye'dir.
Şu dediği kişi de Mustafa Kemâl'dir.
Bu rüya üzerine Şeyh Rami Baba Atatürk'e beddua için kendisine yapılan daveti kabul ettiğinden dolayı fazlasıyla müteessir olur. Büyük bir utanç ve hüzünle yatağından kalkıp giyinerek kimseye haber vermeden gizlice evi terk eder.
1938 de Atatürk’ün ölümü dolaysıyla İran'ın Tahran Gazetesinde yayımlanan bir yazıda şöyle söylenilir;
‘’Allah bir millete yardım etmek ve elinden tutarak yok olmaktan kurtarmayı murat ederse o milletin başına M. Kemâl gibi bir deha lider getirir’’
ABD'li tarihçi, Prof. Dr. Justin McCarty der ki;
"Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama Trakya ve Anadolu'da kalamazdı. 100 yılın sonunda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!"
Hintli Mahatma Gandi ise;
''Mustafa Kemâl İngilizleri yenen kadar, Tanrı’nın dahi İngiliz olduğunu zannederdim'' der.
ABDÜLHAMİT’İN TORUNU DİYOR Kİ;
''Bir şeyi sakın sakın unutmayın!
Eğer Mustafa Kemâl Paşa olmasaydı hiçbirimiz olmazdık.
Yaptığı devrim belki Hanedan için kötü oldu ama Türkiye bugün O’nun sayesinde var. Siz, ben, hepimiz varlığımızı Mustafa Kemâle’ borçluyuz’’
Neslişah Evliyazade ‘’Vahdettin’in torunu olarak Atatürk’e âilece kızgın mısınız?’’ sorusuna verdiği cevap;
"Asla Atatürk'e düşman ya da kızgın değiliz. Belki Osmanlı hanedanının sonu oldu ama Türk halkının da kurtuluşu oldu" şeklindedir.
İTLERE- BİTLERE KÜPE OLSUN!
Cemal Kutay M. Âkif Ersoy'a;
İstiklâl Marşında, "Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın-
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın." diye çok kesin bir iddiada bulunuyorsun. Sen, İstiklâl Zaferine bu kadar kesin bir şekilde nasıl inandın ki? diye sorar.
M. Âkif Ersoy'un cevabı ise;
"Başımızdaki Mustafa Kemâl isimli adamı kim görse İstiklâl Savaşının zaferle biteceğine inanırdı." şeklinde olur.
Her ikisinin ve de bütün şehitlerimizin ruhları şâd olsun.
EY BİRKAÇ PUŞT!
Atatürk gibi bir güneşi iğrenç dillerinizde ki İngiliz, Yunan çamuruyla sıvayarak, O'nun tükenmez ziyasını söndüreceğinizi mi sandınız?
Yarın 29 Ekim,
Yarın Cumhuriyetin kurulduğu gün,
Yarın şerefli Türk milletinin bayramıdır.
YARIN HER YIL OLDUĞU GİBİ;
Bazı soysuzlar çıkıp milletin bayram neşesini sabote etmeye, ordubozanlık yaparak gölge düşürmeye kalkışacaklardır.
Bu onlar için normaldir!
Cibiliyetlerinin gereğini yapacaklar,
Ağız dolusu salya dökeceklerdir elbet.
Aşağıdaki 29 Ekim 2013 de yazdığım ''İnşallah ölümleri de bir 29 Ekim günü olur'' başlıklı yazımı da lütfen okuyunuz!
İNŞALLAH ÖLÜMLERİ DE BİR 29 EKİM GÜNÜ OLUR!
Yazımın hedefindeki şahıs, kendisini zirveye oturtan Türk milletinin kurmuş olduğu devletin kuruluş günü olan her 29 Ekim geldiğinde hastalanıp rapor alan utanmazın en sinsi olanıdır.
Ne tesadüf be!
Adamın biri yedi yılda tam beş kere hasta olup rapor alıyor!
Tesadüfün bir katmerlisi de, tümünün de 29 Ekim'e denk gelmesi!
Peki ne var bu günde?
29 Ekim günü bu kadar uğursuz mu ki?
Kimine göre o kadar uğursuz bir gün ki;
Cumhuriyetin kuruluşuna duydukları büyük kinle önce ateşleri yükseliyor, arkasından bir mide bulantısı ki sormayın gitsin, gören de hamile kaldı AŞ ERİYOR sanacak!
Ve sonra doktor raporu.
O raporu veren doktor, mesleğini suistimal etmiyor mu?
Bal gibi ediyor çünkü sağlama çürük raporu yazıyor.
İnşallah ölümleri de bir 29 Ekim günü olur da,
Aynı doktor bu sefer kendilerine ''ölüm raporu'' verir.
Bizler de çifte bayram yaparız!
28 Ekim 2023
ORHAN KILIÇOĞLU
5 notes · View notes
pazaryerigundem · 2 months ago
Text
Milli Marşımız 104 yaşında... Mehmet Akif'in devlet arşivlerindeki biyografisi
https://pazaryerigundem.com/haber/213001/milli-marsimiz-104-yasinda-mehmet-akifin-devlet-arsivlerindeki-biyografisi/ -
Milli Marşımız 104 yaşında... Mehmet Akif'in devlet arşivlerindeki biyografisi
Tumblr media
104 yıl önce kabul edilen Milli Marşımız İstiklal Marşı ve bu marşın yazarı Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un hayatı hakkındaki bilinmeyenler…
BURSA (İGFA) – Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin milli marşı olan İstiklal Marşı’nın kabulünün üzerinden 104 yıl geçti.
Milli birlik ve beraberliğin yanı sıra bağımsızlığımızı anlatan İstiklal Marşı, Anadolu’da Millî Mücadele’nin devam ettiği sırada Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınmış ve 12 Mart 1921’de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından milli marş olarak kabul edilmiştir.  Bestesi Osman Zeki Üngör’e aittir. Orkestrasyonu Edgar Manas tarafından yapılmıştır.
İSTİKLAL MARŞI’NI TÜRK MİLLETİ’NE ARMAĞAN ETTİ
“Vatan Şairi” ve “Millî Şair” unvanları ile anılan Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul’un Fatih ilçesinin Karagümrük semti Sarıgüzel Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir.
Mehmet Âkif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. Resimli Gazete’de, Servet-i Fünûn dergisinde şiirleri ve yazıları yayımlandı. İstanbul’da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebinde (1906) kompozisyon (kitabet-i resmiye), sonra Çiftçilik Makinist Mektebinde (1907) Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı.
II. Meşrutiyet ilan edildiğinde Mehmet Âkif, Umur-ı Baytariye Dairesi Müdür Muavini idi. II. Meşrutiyet döneminden itibaren Sırat-ı Müstakim (daha sonraki adıyla Sebilü’r-Reşad) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında milletvekili olarak 1. TBMM’de yer almıştır.
Tumblr media
Mehmet Akif Ersoy’un en önemli eseri olan “Safahat”, 7 kitaptan oluşmaktadır. 1911 yılında yazdığı birinci bölümde Osmanlı toplumunun meşrutiyet dönemini; 1912 yılında yazdığı “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı ikinci kitapta, Osmanlı aydınlarını işlemiştir. 1913’de Safahat’ın üçüncü bölümü olan “Halkın Sesleri”ni ve 1914 yılında dördüncü bölüm “Fatih Kürsüsünde”yi yazdı. Ardından 1917 tarihli “Hatıralar” ve I. Dünya Savaşı hakkında görüşlerinin yer aldığı 1924 tarihli “Asım”ı yazdı. Son ve 7. bölüm olan “Gölgeler”i 1933 yılında yazdı. Şiirlerinin toplu olarak yer aldığı 7 kitaplık eserine “İstiklal Marşı”nı koymayarak bu eserini Türk Milleti’ne armağan etmişti.
Başlangıcı 1911 olan “Safahat”, 1933 yılında tamamlandı. Özmer Ziya Doğrul, Mehmet Akif Ersoy’un kitaplarına almadığı şiirlerini de ekleyerek eseri, 1943 yılında tekrar yayımladı. Ardından 1987 yılında M. Ertuğrul Düzdağ, eseri önceki baskıları arasındaki farkı gösteren yeni bir basımını yaptı. “Kur’an’dan Ayet ve Hadisler” ve “Mehmet Akif Ersoy’un Makaleleri” adlı çalışmaları da ölümünden sonra yayımlanmıştır.
İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ SÜRECİ…
Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, İstiklâl Harbi’nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921’de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine, Ankara’daki Taceddin Dergahı’nda yazdığı ve İstiklal Harbi’ni verecek olan Türk Ordusu’na hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Âkif’in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı’nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı’nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat’a dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan etmiştir.
İSTİKLAL MARŞI SÖZLERİ
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, ‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın… Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı: Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal.
Mehmet Akif ERSOY
Mehmet Akif’in ölümüyle ilgili bir gazete haberi (Cumhuriyet, 28 Aralık 1936).
Tumblr media
0 notes
edebiyatiturk · 6 months ago
Text
Hatıralar Mehmet Âkif Ersoy
Hatıralar Mehmet Âkif Ersoy: Türk Edebiyatının Derin İzleri Mehmet Âkif Ersoy, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak yalnızca şair kimliğiyle değil, aynı zamanda derin düşünce dünyası ve toplumsal sorunlara olan duyarlılığı ile de büyük bir etki yaratmıştır. “Hatıralar” adlı eseri, Âkif Ersoy’un hayatına dair önemli anıların yer aldığı bir belgesel niteliği taşır. Bu yazı, Mehmet…
0 notes
gundemarsivi · 11 months ago
Text
Tumblr media
Âkif – Fikret Çatışması
✍🏻 Metin Emre Kuşçu
https://www.gundemarsivi.com/akif-fikret-catismasi/
Türkler; bulundukları jeopolitik konumun da etkisiyle zaman içerisinde birçok milletle etkileşim içerisine girmiş; onlara bir şeyler vermiş, onlardan bir şeyler almışlardır. Bu durum çeşitli Türk toplulukların da bazen kültürel zenginlik nedenlerinden biri olurken bazen ise Türk topluluklarının asimile olması ve kendi benliğini kaybetmesi ile sonuçlanmıştır.
Miryakefalon Savaşı’nın ardından Anadolu’ya kesin olarak yerleşen Türkler, bu güzel toprakları çok sevmişlerdir. Fakat güzel ve bir o kadar da bereketli olan bu topraklar, bir kültür sorununu da beraberinde getirmiştir. Öyle ki Anadolu, Avrupa Medeniyeti ile Asya Medeniyetinin bir geçiş noktası durumundadır. Bu da tarihsel süreçte, kültürel açıdan ikilik yaratmış ve hatta bir medeniyet çatışmasına dönüşmüştür. Bugün sizlerle Osmanlı’nın son dönemlerinde bu çatışmanın edebi bir yansıması olan Mehmet Âkif – Tevfik Fikret tartışmasına bakacağız.
İlk kahramanımızla başlayalım: Âkif, Osmanlı’nın son dönemlerine fikirleriyle damga vurmuş bir edebiyatçıdır. Bunun en önemli nedeni ise Âkif’in bilindik ümmetçilik – İslamcılık anlayışının dışına çıkmasıdır. Âkif, şüphesiz İslamcı bir şairdi. Ancak onun İslam anlayışı Âkif’ten önce de doğuda çeşitli versiyonlarını Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh gibi Müslüman ulemada gördüğümüz reformist İslam anlayışıydı. Bu anlayış Müslüman halklarını bir yandan manevi olarak kendi içine dönmeye davet ederken, diğer yandan somut bilimlerde Batı’nın izinden gitmeyi uygun görüyordu.
Somutlaştıracak olursak Âkif’e göre Batı dünyası ilime önem vermiştir. Batı bunu yaparken Doğu – İslam dünyası ise bir miskinlik içerisine girmiş, tembelleşmiştir. Öyle ki Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’da verdiği bir vaazda şunları söylemiştir: ‘’Biz Müslümanlar (…) çalışmayı bıraktık. Atalete, sefahate, ahlaksızlığa döküldük. Avrupalılar ise gözlerini açtılar, alabildiğince terakki ettiler. Görüyorsunuz ki denizin dibinde gemi yüzdürüyorlar. Göklerde ordular dolaştırıyorlar.’’
Âkif bu vaazın devamında ise Batılıların ellerinde neler varsa onları elde etmek için çalışmanın tüm Müslümanlara farz olduğunu söylemektedir. Ona göre Batının emperyalizmine karşı ancak böyle mücadele edilebilirdi. Âkif’in bu sözleri bize Tanzimat Şairi Ziya Paşa’nın şu dizelerini hatırlatıyor: ‘’Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler, kâşaneler gördüm. / Dolaştım mülkü İslam’ı, bütün viraneler gördüm.’’
Âkif; ‘’Felaketin başı, hiç şüphe yok, cehaletimiz’’ derken topumun başına gelen kötü olay ve durumları yine toplumun cehaletine, devamındaki dizelerde de kitap okunmamasına bağlamıştır. Âkif, medeniyete ancak Batının iyi yönlerini alarak ulaşılabileceğini savunmuştur. ‘’Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini!’’ dizeleri de Âkif’in bu görüşünün destekçisi olabilecek niteliktedir.
Gelelim diğer şair kahramanımıza. Tevfik Fikret. O da tıpkı Âkif gibi Doğu dünyasının geri kaldığını söylüyordu. Ancak farklılıkların oluştuğu yer izlenecek yollar, başvurulacak yöntemlerdi.
Tevfik Fikret kurtuluşun ancak ve sadece Batı’ya yönelmeyle olacağını düşünüyordu. Ona göre İslam ve Doğu dünyası içinden çıkılamaz bir bataklığa gömülmüştü. Bu bataklıktan çıkmanın tek yolu milletin tüm muhafazakâr duygularını bir yana koyarak yeni, medeni bir millet oluşturmaktı.
Tevfik Fikret duyarlı bir şairdi. Onca savaşlar sürerken yoksulluk içinde debelenen halk, onun hep dikkatini çekmiştir. Han-ı Yağma, Doksan Beşe Doğru gibi şiirlerinde bu konulara değinmiştir. Hiçbir zaman savaşı savunmamış, bunun insan canını değersizleştirdiğini düşünmüştür. ‘’Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim, ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.’’ diyerek ırkçılık ve dinperestlik yapanları eleştirmiştir.
Aslına bakarsanız Âkif – Fikret ayrımını az önce açıklamış oldum. Fikret, Âkif’in sahip olduğu ümmetçilik duygusunu gereksiz görüyordu. Âkif de ‘’Batı aşığı’’ saydığı Fikret’in dünya görüşüne pek katılmıyordu. Böyle bir dönemde bu ‘’düşünsel fark’’ın kağıda dökülmemesini bekleyemezdik herhalde!
Tevfik Fikret, ‘’Tarih-i Kadim’’ adlı şiirini 1905 yılında yazdı. İslam dinine ve maneviyata eleştirisiyle bilinen bu şiir yazıldığı tarihlerde yayımlanmamış, uzun yıllar boyunca sadece edebi ortamlarda okunmuştur.
Bu şiir ilk defa Osmanlı topraklarında Balkan Harbinin hüküm sürdüğü yıllarda basıldı. Şiirin ‘’Din şehit işter, âsüman kurban’’, ‘’Tanrılar ne derse onu yapacak halk, sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.’’, ‘’Yırtılır ey köhne kitap yarın, fikirlere mezar olan sahifelerin.’’ Gibi dizeleri dönemin İslam düşünürlerini sinirlendirmiştir.
Bu sözlere çok kızan Âkif ‘’Süleymaniye Kürsüsü’nde’’ adlı şiirinde Tevfik Fikret’i zangoç diyerek eleştirmiştir: ‘’(…) Deyip de ‘zangoç’a başvurdular.’’ ‘’Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para yer. / Hiç utanmaz; protestanlara zangoçluk eder!”
Âkif ‘’Süleymaniye Kürsüsü’nde’’ şiirinde Fikret’i Robert Kolejinde öğretmenlik yapmasını kullanarak eleştirmiş, onu gençlerin maneviyatını zayıflatmakla suçlamıştır: “Robert Kolej’deki sanat dâhisinin kalemi / Vurur bu darbeyi isterse çünkü haddine mi / Hükümet’in ona kalkıp da itiraz etmek? / Herifte bandıralar çifte, tek de olsa direk!’’ ‘’Ne var ne yoksa mukaddes onunla bitti demek! / Gençliğe hak veririm, çünkü üç beyinsiz inek / Yazıp dağıttı o isyan beratını; / Çocukların yüreğinden kopardı imanı!’’
Fikret, Âkif’in bu sözlerine ‘’Tarih-i Kadim’e Zeyl’’de cevap vermiştir. Fikret bu şiirde Âkif’e molla sırât diye hitap etmiştir: ‘’Ben ki üç beş pulu tercihinden / Protestanlara zangoçluk eden / Şâirim! Zîver-i Kürsî-yi Yakîn, / Şâir-i müctehid-i dîn-i mübîn, / Hazret-î Molla Sırât’a ebedî / İhtirâmâtımı takdim ile bî- / Bî-tereddüd diyorum: (…)’’
Tevfik Fikret bu şiirinde kendine zangoç yakıştırması yapan Âkif’e hiç kimsenin hizmetçiliğini yapmadığını ve ne Müslümanlık dinine ne de Hristiyanlık dinine inanmadığını söyler. Ayrıca tapılması gereken bir şey varsa bunun doğa olduğunu söyleyerek ‘’Panteizm’’ felsefesine atıfta bulunur. Bu tartışmanın somut olarak bilinen son noktası burası olsa da nesilden nesle aktarılan bir çatışma olarak sürer gider.
Aralarında her ne kadar görüş farklılıkları olsa da Fikret ve Âkif ilme ve fenne verdikleri değer bakımından birbirinden ayrılmazlar. Ayrıca Âkif, Fikret’in şiirinden de etkilenmiştir. Dünya görüşümüz elbette ki bu iki şairden birine daha yakın olabilir. Ama bu iki şairin de Türk Edebiyat Tarihi’ndeki yeri yadsınamaz. Şüphesiz bu iki isim de bizler için çok değerlidir. Size tavsiyem bu tartışmadan kendinize pay çıkarmak yerine olgun bir edebiyat okuru olarak iki şairin de muazzam şiirlerine göz gezdirebilirsiniz!…
Metin Emre Kuşçu
0 notes