#Çünkü hiç çalışmadan girdim
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ales ve yökdilden güzel puanlar almışım.
#Bence güzel#Çünkü hiç çalışmadan girdim#Yökdil birazcık daha yüksek olabilirdi ama aklım çok karıştı :')#Ales güzel#Maşallah#En son soruları yapamadığımı düşününce ben zeki değil miyim diye üzülüyordum jfjfkd#Zekiymişim tamam
2 notes
·
View notes
Text
O nasıl olsa yapar. Kendi halleder, biz isteyelim o yapar. Başarır. Akıllı o. Ona soralım bilir.
Kişisel tarihim bunlarla geçti ve ilk kez düşük not aldığımda, bir dersten kaldığımda hissettiğim kaygının nedeni bu "beklentiyi" karşılayamamış olmanın üzüntüsüydü.
Bu yüzden benden beklenen şeylere karşı İnanılmaz yapmama eğilimindeyim çünkü yaptığımda beklenen saygıyı yapmadığımda verilen şevkati istemiyordum. Çocukları kendi haline bırakınca yolu bulurlar, siz sadece orada destek isteyebileceği hissini vermelisiniz.
Geçen sene bi sınava girdim, hiç çalışmadan, genelde bütün sınavlara "kasmadan" girerim. Neyse başaramadım ama dünya başıma yıkılmadı, biri ölmedi ve aile dışındaki yabancı tanıdıklardan aldığım iletilerle katılaşan bu otoriter içsesim öldü.
İçimde o kadar sert bir iç ses var ki, ağzı hep küfürlü, hep öfkeli ve suçlayıcı. Ailenin, kişisel etkileşim kurduğum hikayelerin kalıplaşmış hali.
1 note
·
View note
Text
Ne işim var Japonya’da
Zaman zaman bu soruyu inanın ben de kendime soruyorum, ancak bu kez, sizden sürekli gelen mesajlara atıf olarak attım bu başlığı.
Bir çok mesaj gönderiyorsunuz, hepsini cevaplayamıyorum. Hatta sanırım %95ini falan cevaplayamıyorum. Bir çoğunda da her zaman “orada n’apıyorsun” sorunun türevleri oluyor. Eğitimimi falan da soruyorsunuz.
Bu tip şeyleri reklam etmekten çok haz etmem ben, o yüzden tivit aralarında yakalayanlar burada nerede ne yaptığımı bilirler diye düşünüyordum ancak soruların ardı arkası (teşekkürler tabi ki) gelmediği için, biraz kendimden bahsedeyim istedim bu kez.
Japonya’da doktora yapıyorum. PhD...
Geçmişten bahsedelim.
1984 yılında hayırlı bir cuma günü sabaha karşı güneşin doğum saatlerinde Ankara’da düny...ehehe şaka...
Ankara Gazi Anadolu Lisesi mezunuyum ben (Böööö AAAL :hıh:) Bilen bilir nasıl bir okul olduğunu. Bilmeyen de bir şey kaybetmez, 7 sene boyunca aldığımız askeri disiplin dışında :). Tüm hayatımda etkileri vardır, iyi ki de almışım o eğitimi diyorum hala.
Sonra ODTÜ’ye girdim, bilhassa annemin “eyvah eyvah gitti biyoloji yazdı hakikaten ve girdi” kelamları ile.
Sonra çocukluktan beri “bilim insanı olacağım ben!!” inadım burnumdan geldi, ve itiraf edeyim bir ara temel bilimlerden de biyolojiden de tiksindim.
Sebebi asla biyoloji ile ilgili olmamakla birlikte “o zamanlar sadece Türkiye’de olduğunu düşündüğüm, gereksiz insanların anlamsız egoları” yüzündendi. Sonra yine ODTÜ’de bitmeyen bir master yaptım. (Bitmedi arkadaşlar, yani bitti de, benden beklenilen zamanda bitmedi. Herkesin bi saçmalama dönemi vardır hayatında, ben inatla bu dönemleri hayatımdaki dönüm noktalarına getirmekte uzmanlaşmış bir insan olarak.. neyse. )
Sonra biraz ucundan çalıştım malıştım derken, kendimi Hacettepe Üniversitesi Almanca Mütercim Tercümanlıkta buldum. Tercümanlık okurken, aniden bir yaz kendimi Japonya’da National Institute of Materials Science’ta smart nanobiomaterials grubunda stajyer olarak buldum. Hani şu olimpiyatlar için Türkiyeyle Japonyanın kapıştığı yaz. (Rezil ettiydi beni kim dediyse “siz bi kere yaptınız bi kere de biz yapsak ne olur” diye. Biri böyle demişti. Ertesi gün insanlar gelip gelip bana “aslında evet keşke Türkiyede olsaydı” diyordu. Koridorlarda yürütmediniz salına salına beni.)
O yaz içimdeki bilim aşkı canlandı. Ama dediğim gibi hayatımı çarçur etmede üzerime olmadığı için, dünyadan sayılı adam alan kurumdaki hocam tarafından sunulan “burada kal, Tokyo Insitute of Technology de gelecek sene doktoraya başlarsın, ama NIMS’te çalışırsın” teklifine, “ehe ben bi gideyim de dönerim” diyerek cevap verdim. (Neden mi, çünkü o anda o teklife evet dememin başka bir insan için kötü etkileri olacağını düşünmüştüm. Sonra ne mi oldu.. Türkiyeye döndükten sonra yaşadığım ve dozu baya artan psikolojik şiddetten ben deliriyordum az kalsın.)
Tabi o yaz ODTÜye vs ye doktora başvuruları yalan oldu. Olmasa da umurumda değil, NIMSten teklif aldım döneceğim diye düşünürken, ben hala almanca müt terc okumaya devam ediyorum... hah işte bi sonraki yaz “Sorumsuzluk başımda duman”, kıvamında gezerken ODTÜ’nün doktora başvurusunu kaçırdım :D
Baktım Hacettepe açık, dedim ben iki bölüme de başvurucam garanti olsun.
1. Nanotıp
2.Biyomühendislik
İkisinden de kabul alınca (Allah aç gözlülüğün belasını vermeye) ikisine de kaydoldum.. Oldu mu bana 3 okul...
Dersler Beytepedeyken güzeldi de, bazı dersler tıp fakültesinde olmaya başlayınca komikli bir hayatım olmaya başladı. 7 de okula gidiyorum, almanca müt terc derslerine giriyorum, sonra sıhhıyede ders varsa tıp fakültesine ya da eczacılığa gidiyorum falan...
ama anlamsızca da başarılıyım falan. memnunum yani hayatımdan. iki doktora bi lisans gidiyoruz işte. hayatımdan memnun olmayacağım bir zamanım yoktu, çünkü zamanım yoktu. Zaman olduğunda da sağolsun hayatımdaki var olan şahıs kavga dövüşle dolduruyor beni insanlardan iyice soğutuyordu.
Derken bir gün Eczacılığın Dekanı ile kavga ettik. LOL. Daha doğrusu kendisi benimle kavga etti. Kim olduğunu bile bilmiyordum. Karşımda biri ileri geri bağırıp duruyor.. Ben de sakince cevap veriyorum, çok ilginç daha da deliriyor.. Aşırı komik hikayedir. Bir ara anlatırım belki. En son “sen bi odama gel” dedi (Lisede kaldıysa tabi...). Ben de “Geleyim de siz kimsiniz?” dedim. Bunu baya yanlış anladı sanırım, kopan kızılca kıyamet baya karadeliğe çevirdi olayı. Ben hala “anlamadım kim ki bu insan.. Bilsem gidicem” diyorum.
Sayesinde, eczacılıktan uzaklaşıp kanser enstitüsüne yanaştım. O arada da tıp fakültesinden aldığım dersler arttı. Harika bir hayatım var, beytepede neredeyse (Almanca dışında) dersim yok, sürekli sıhhıyedeyim (evime de yakın).. Kanser enstitüsünden tıp fakültesine tıp fakültesinden kanser enstitüsüne mekik dokuyorum. İki bölümün de GPA ları top, Almanca da iyi gidiyor falan (almanca ingilizce tercümanlık grubundan dersler alıyorum falan ortalamaydı vs derken.. baş vurdum seçildim falan). Başarıdan beslenen bir insan olduğumu gördüm, ve kabul ettim. Hayatımda beni mutsuz eden tek şey o zamanki ilişkim ve onun dışında her şey ala.. Derken tabi kanser enstitüsünden ve Tıp fakültesinden mükemmel 3 Prof ile tanıştım, mentorum oldular, hocam oldular.
Bir gün bir tanesi dedi ki bana “Zeynep sen Japonya’ya gitmek istiyordun değil mi?” Evet hocam da, daha baş vurular açılmadı dedim... O da Japonyanın Monbukagakusho bursu var başvursana bi dedi. Hocam dedim beni mi seçecekler. Dünyadaki en prestijli iki burstan biri. Bence seni seçecekler bi başvur dedi.. Son gün tüm belgeleri yetiştirdim.
Vallahi ve billahi beni seçtiler. LOL. Ben şok. Derken kendimi Osaka Üniversitesinde buldum.
Neden Kyoto ya da Tokyo değil? e gelince.
Gerçekten bu soruyu ben bursu aldıktan sonra elçilikten de sordular bana. Tek tercih Osaka Üniversitesi Tıp Fakültesi yaptığım için.. Bir tane daha yaz. Kyoto yaz ne bileyim, Tokyo yaz dediler.
Dedim ki ikisinden de kabul alırsam başkasının hakkını yemiş olur muyum? Eh, alacakları bir kişiyi alamazlar dediler. Ben de o zaman Osaka ya dedim verdim formu.
Geldik bakalım buralara.
ilk iki sene normalde araştırmacı olmam ve bu süreçte de sınavları alıp okul tarafından doktoraya yeterli görülmem lazımdı. (Yetmedi elçilikte girdiğimiz 29032938 sınav çünkü). Sınavı aldım geçtim, 2017 senesi Nisanda 1. sınıf oldum işte. Şimdi de 3. sınıfım, Ortopedik Cerrahi bölümünde.
Başarılı bir insan değilim bence ama şanslıyım sanırım. Çünkü 2018 senesinde EORS 2018 de (Avrupa Ortopedik Araştırma Derneğinde??- Eupean Orthopaedic Research Society) ON EORS En İyi Rejenerasyon Çalışmasını alıp döndüm Japonyaya.
Hala inanamıyorum gerçi.. (Hani diyorsunuz ya bilmem kaç bin tivit atmışsın hiç mi çalışmıyorsun? diye.. size göre öyledir tabi. Size göre çalışmadan bu kadar yaptık... Elimizden gelen de bu)
(Hayır buraya gelmeden önce Japonca bilmiyordum. Daha doğrusu bildiğim japonca benim adım zeynep 33 yaşındayımdan öteye geçmiyordu. Ama o da başka blogun konusu olsun ... o da ayrı komik çünkü)
Neyse işte benden bu kadar..
Okulun yanında işte öğretmenlik yapıyorum bir de haftada bir kez restoranda çalışıyorum.
Sebeplerimi sonuçlarımı da bambaşka bir blogda yazarım.
Evet işte ben de buyum.
14 notes
·
View notes
Text
Bazı Meseleler
Herkese yeniden Merhaba. Bugün biraz bazı meselelerden konuşmak istedim. Bu bazı meseleler genellikle hepimizin canını sıkan bir dünya konudan oluşuyor. Tabi bu platformda hepsinden bahsetmek ne yazık ki imkansız gibi birşey. Benim bugün sizinle paylaşmak istediğim konu tam olarak Kpss. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Kpss'ye sadece iki kez girdim. Bunlardan birinde hiç çalışmadan, diğerinde yani 2017 Kpss'sine ise dersaneye gitmeden evde internetten dinlediğim videolardan çalışarak girdim. Bu iki sınav arasında 15 puanlık bir fark olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. "Kpss'ye bir daha girmiycem" diye havadan laflar atmış olsam da ne yazık ki bu sınavdan adam gibi bir puan almadan bir yere gelemeyeceğimin de farkındayım. Asıl mesele de burda başlıyor zaten. Şimdi ben böyle söylüyorum fakat aramızda bu sınava hayatını adamış insanlar var farkında mısınız? Yedi kez, sekiz kez, on kez Kpss'ye girmiş olanlar var. Bu bana göre tam bir çılgınlık. O nasıl bir umut etmek, o nasıl bitmek tükenmek bilmeyen mücadele hayret etmemek elde değil. Bu sebeple eğitim sistemimize biraz veryansın etmiş olabilirim. Hâlâ mı neden? Çünkü geçenlerde Youtube'da izlediğim bir Kpss öğretmeninden, Türkiye yirmidokuzuncusu olmuş bir tarihçinin, mülakattan bırakıldığını ve atanamadığını öğrendim. Evet bunlar tokat cinsinden hayatın gerçekleri arkadaşlar. "dayılar" tarafından sadece "yeğenlerin" seçildiği sistemin gerçekleri demekten kendimi alamıyorum. Bu aralar yaptığım iş başvurularından elim boş dönerken de bu "dayılı" sisteme ne kadar uzak olduğumu anladım. En önemlisi de bir "dayım" olmadığını. Ağlancak halime güldüğüm bir durumdayım. Yine de umutsuz muyum? Tabi ki hayır. 2018 Kpss'sine hazırlanmaya karar verdim. Belki bu sefer olur diye. Belki olur hakkaten. Yine de bizden geçti hadi ama bari çocuklarımız ve torunlarımız için daha iyi bir eğitim sistemi olması dileğiyle..
0 notes