#Çünkü üşendim
Explore tagged Tumblr posts
gozlerimdekiparilti · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Koi Balıkları.
35x50 yağlı boya çalışması.
15 notes · View notes
demetq · 10 months ago
Text
Şu son birkaç haftadır içimde ne denli bir savaş dönüyor hiçbir fikrim yok. Hevesim yok bi kere ama buna şaşırmamam gerek çünkü son 3 yıldır böyle. Mutlu gibiyim ama değilim, sınavıma çok az kaldı aşırı karamsarım bunun farkındayım zaten. İlişki konularına girmek dahi istemiyorum çünkü son zamanlarda olmadığım biri gibi davrandım. Gereğinden fazla değer bindirdiğim toksik insanlar ziyadesiyle canımı sıktı. Ama tuhaf şekilde insan kaybetmekten de korkmuyorum artık. En son tbyi kullanmayı bıraktığımda doğum günümden 2 hafta sonraydı. Sözde hayatımı düzene sokup biraz insanlardan uzak kalacaktım. Bunu bi 6 ay kadar başardım evet ama bırakmamam gereken zamanda fazlasıyla dibi görüyorum. Eskisi gibi ne arkadaş ortamım ne de burdan dertleşebileceğim insanlar var. Dönüp dolaşıp kendimi burda boş yaparken buldum tekrar. Birileri görsün diye de değil, sadece bir yerlere yazma ihtiyacım olduğu için yazıyorum. İnsanlar eskisi gibi değil nedense ve herkes değişmiş, kuyunun dibinde bir ben kalmışım gibi hissediyorum. Konuşacak doğru düzgün insan da yok olsa da ben insanlarla konuşmayı sevmiyorum sanırım hiçbir fikrim yok. 19 yaşındayım ve 19 yıla çok şey sığdıramadım belki ama ruhen çok yıpranmış gibiyim. Ne insanlara ne de kendime anlam veremiyorum artık. Herneyse yazamadığım diğer şeyler de kalsın çok üşendim bu bile fazlaydı:) okuyan varsa da iyi gecelerr.
15 notes · View notes
balkongunlukleri · 5 months ago
Text
Tumblr media
: buraya iş sürecim üzerine güzel bir yazı yazmıştım ama ne yazık ki tumblr uçurdu yazıyı sonra ben de yazmaya çok üşendim
: şimdi hevesim geri geldi çünkü ukulele ile çalmayı uzun zamandır istediğim ama akorlarını bulamadığım fairuz’un şarkısını buldum - youtube kanal linki - ve öğrendim 😌
: bir yıl, sekiz aydır çalıştığım yer ile yollarımızı ayırdık - ki ben ağustosta işten ayrılmayı düşünüyordum zaten ama kimseye bir şey dememiştim - kontratın bitmesine üç gün kala haber verdiler yenilemeyeceklerini fakat freelance olarak çalışabileceklerini, iletişimi koparmayalım, görüşelim, ileride diğer ekip üyeleri türkiyeye gelecek bir buluşma organize edeceğiz dediler. hepsini onayladım, tabii ki vs derken 3 ay çoktan geçti bile, freelance için 1 kere arandım sonrası sessizlik.
: açıkçası bende geri aramadım, aramak istemedim… benim için inanılmaz (pozitif negatif beraber) bir deneyimdi, özellikle yabancı ekip ile çalışmak ve tasarım yaparken beni nelerin beslediğini hissetmek açısından baya iyiydi. onlar için de ben çok farklı bir kişiliktim veya ilk defa müslüman biriyle tanıştılar lol
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
: şöyle ki bu insanlar “dünya görmüş, gezmiş” kişilerdi ama belirli ülkelere karşı. ukulele çalıyor olmam, ingilizceyi bu kadar akıcı şekilde konuşup, aynı zamanda rap müzik dinlemem onları şaşırtıyordu. daha gariplerine giden erkeklerle tokalaşmıyor, samimiyet kurmuyor olsamda muhabbet edebiliyor olmam onlara farklı geliyordu..?
: ⭐️ örnek olarak şunu söyleyebilirim, ramazanda çerez teklif edip ben oruçluyum dediğim de oruç tutmama şaşırmıştı ekipteki biri lol
: şunu çevremdekilere hep söyledim, islam dinine uzak yabancı bir ülkede çalışmış olsam bu kadar “yabancı” tepkiler almazdım
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
: bazı arkadaşlarım yaptığım işleri ve sorumluluklarımı bildikleri için acaba sosyal medya’da aktif olarak filistin hakkında şeyler paylaştığın için mi çıkardılar gibi yorumlar yaptı. ki bu yorumları birbirini tanımayan 2-3 arkadaşımdan farklı zamanlarda duyunca “hmm maybe?” oldum - üzülmedim -
: velhasılı kelam bir tasarımcı olarak micro management yapılan teknoloji yazılım şirketlerinde nasıl kendin olarak kalırsın bunu deneyimledik ✅ yeni dersler aldık ✅ iyi ki önceden psikolojik destek almışım ✅ iyi ki bunu geliştirmek için sürekli olarak dinlemeler yapmaya devam etmişim ✅
: en önemli çıkarımım ise bir şirkete başladığınız zaman gösterdiğiniz iyi niyeti eğer o şirkettekiler anlamıyorsa, ah böyle başlamıştım şimdi değişirsem garip olur mu diye düşünme. onlar bunu görmek istedikleri için sen diğer yönünü gösteriyorsun, bu bir değişim değil zaten senden bir parça. sonraki iş deneyimlerinde dikkatli olursun ✅✅✅
6 notes · View notes
birtubi · 9 months ago
Text
Allahım eskiden burada yazdığım şeyler çıkıyo karşıma ve çok utanıyorum maalesef … bu kadar melodramatik olamazsın ergen tuba.
Silmiyorum çünkü hem üşendim hem de o zamanlar bunları yazarken çok da içten yazmıştım. O zamanki kendimi de kabul ediyorum ahshha
2 notes · View notes
hayatrakidanibaret · 1 year ago
Text
ben bazen çok zorlanıyorum, en basit şeyleri bile yapmak istemiyorum yapacak enerji bulamıyorum. çok düşünüyorum her zamanki gibi bi yanım diyo şundan bundan böyle oldu hayırlısı buymuş bi yanım diyo hayırını bayırını sikeyim, bi yanım diyo gelsin bitsin bu çile, bi yanım diyo sen her şeyi söyledin neler yaşadın neler hissettin nasıl zor ayağa kalktığını hepsini söyledin ama ne oldu geldi ve gene aynısını yaptı ve hayatına devam etti :) tüm herkes neden böyle neden bu bencillik neden bu hep daha iyisi merakı neden bu sadece tüketim isteği neden neden neden her gün en çok bu soruyu soruyorum kendime NEDEN NEDEN
hayır çok dengesizim sebebini bilmiyorum çok çabuk modum değişiyor yapmamam gereken her şeyi biliyorum yapma işte salak çocuk yapma ne yaparsan kendine yapıyosun sadece doğru bildiğini yap ama beyninin söylediği doğrular kalbinin söylediği değil çünkü kalbinin doğrularını ne zaman dinlesen yarraa yedin güzel insan hiç sekmedi. üzülüyorum sadece çok düşünüyorum acaba gerçek bir hayat mı yaşıyoruz yoksa herkes gerçekten bu kadar yapay mı? acaba ben bu kadar net düz bir insan olduğum için mi diğerleri bana çok garip geliyor bilmiyorum. ama bildiğim tel bir şey var ben bunların hiçbirini haketmedim ben hep elimden geldikçe iyi olmaya çalıştım çünkü bana bu öğretildi, iyilik yapma amacıyla yapmıyorum ben benim doğrularım böyle, ama insanlar çok kötü saf bir kötülük bu salaklık bencillik felan değil, hani biz tatlı gözüküyoruz vur ensesine al ekmeğini felan ama bizim de bi dur noktamız var ona gelince alayına isyan bayraklarını çekmesini bilirim ama ben sadece sessiz sedasız kenara çekilmeyi tercih ettim her zaman insanlara acı çektirmenin canını sıkmanın hiçbir lüzumu yok çünkü
tam uyumak için yatağa girdim yapmamam gereken bir şey yaptım ve bunun cezasını çekiyorum şuan, ama gerçekten çok kırıldım her hafta bir şey oluyor ve benim zar zor yapıştırdığım parçalar tekrar tuzla buz oluyor, ben bu kadar kırılgan bir çocuk değildim ya da bu kadar kırılgandım ama ipler her zaman elimdeydi, o kadar uzun zamandır ipler benim elimde değil ve bu beni o kadar çok rahatsız ediyor ki...
çok uzun senelerdir hayattan gerçekten çok keyif aldığım söylenemez çünkü hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor. tamam ben her zaman işlerim yolunda gitsin istemiyorum ama en basit şey için bile bu kadar savaşmaktan çok yoruldum gerçekten çok yoruldum, yapmam gereken çok şey var ama hiç enerjim ve mentalim yok ve bu durum beni daha çok strese sokuyor çünkü sadece vakit kaybediyorum, evi taşıyacağım yatıyorum ders çalışmam lazım dizi izliyorum sektörden iş paslıyolar ghostluyorum yani kısacası sadece kendime zarar veriyorum ve bunu bilerek yapıyorum, bu hiç sağlıklı bir şey değil.
size de şey oluyor mu arkadaşlar merak ediyorum böyle küçücük minnacık bir şeye aşşşşırı anlam yüklediğiniz ama insanların onları bir çırpıda yerle bir ettiği, bana çok oluyor çünkü . yarrrrak gibi bir his çünkü ve benim artık ne sabrım kaldı ne mentalim kaldı.
aslında kötü bir hayatım yok tek sorun sanırım kendime yanlış metaforlar belirledim ve ısrarla da bir değişikliğe gitmiyorum. kısacası gerizekalı arkadaşlarımı eleştirdiiğim konuma sanırım bende dahil olmuş durumdayım
neyse hala kendimi taktir ettiğim çok şey var mesela iyi birisiyim ben gerçekten düşünceliyim ince düşünürüm insanlar için tek derdim çevremdeki insanlara nasıl dokunabilirim bir de şey Behzat Ç. de Harunun şey sahnesi var "ben adam gibi adamım" diyor heh bende öyleyim işte ne yaparsam kendime yapıyorum ne yaşayacaksam köşeme çekilip usulca sürecin bitmesini bekliyorum (ama son zamanlarda bu çok yorucu olmaya başladı)
sabah nuraya gidicem bu mentalle nasıl uykuya dalacağım bilmiyorum sabah nasıl kalkıcam terapiden sonra kalkıp hiçbir şey yokmuş gibi mesaiye gidicem felan çok büyüyor her şey gözümde. off neyse yeter artık çok konuştum, bunları yazmamın sebebi aslında bu konuşmaları ben sürekli kafamda yapıyorum ama içimden çıkarmadığım için hiçbir anlamı olmuyor, bu kadar şeyi de deftere yazmaya aşırı üşendim hele ki bu saatte bence mantıklı bir hareket yapıp kısa yoldan yazıya döktüm dönüpte okumam zaten bunu zaten burdada anonimim beni tanıyan kimse de yok zaten bu kadar uzun yazıyıda kimse okumaz üşenir çok haklılar çok hak veriyorum.
yazmamam gerekiyor biliyorum ama maalesef bunu da içimden atmam lazım, keşke o yorumu silmeseydin neden böyle oldu bilmiyorum gerçekten o kadar uzun zamandır düşünüyorum ki bunu ama hala mantıklı bir sonuca varamadım, mantıklıyı geç herhangi bir sonuca varamadım, ben sadece saygı duyup köşeme çekildim, iteklendiğimi kabul ettim sanırım biraz geç farkettim ama ettim bir şekilde öenmli olan bu değil mi ??
3 notes · View notes
shadelessmind · 2 years ago
Text
Hustle Nasıl En Sevdiğim 2. Spor Filmi Oldu
"Hustle Nasıl Coach Carter'dan Sonra En Sevdiğim 2. Spor Filmi Oldu" başlıklı enine boyuna bir blog yazısı yazacaktım aylar önce. Filmi geçen sene Ağustos’ta izlemiştim. Araya çok şey girdi.
Üşendim. Daha doğrusu kafamdakileri aktarmaya üşenmedim de bilirkişi gibi uzun uzun film analizi yapmaya, ahkam kesmeye üşendim. O kadar zaman geçince bir de film tazeliğini yitirince… Ama hiçbir şey söylemeden de edemedim. En iyisi dedim söyleyeyim de, az şey söyleyeyim dedim sonunda. Aklımda kaldığınca…
Bu film hayatınızı değiştirmeyecek, benim de değiştirmedi. Ama filmi izlemeye ayırdığım 2 saati hayatımda çok güzel geçirdiğim 2 saatlik dilimler arasına sokmayı başlardı. Bir de bunları yazmak istedim çünkü böylesi ahenkli bir kelime esprisini bir başlığa taşıma fırsatını tepmek istemedim. Hustle nasıl buna hasıl oldu? Başlayayım. Eheh.
Tumblr media
Filmin konusu başlı başına bir klişe: Bir basketbolcu eskisi yetenek avcısı İspanya’nın gettolarında bir cevher keşfediyor ve bu cevheri parlatıp birlikte başarıya ulaşıyorlar. Rocky filminin biraz daha basketbol ekseninde yeniden yorumlanması desek de olur. Bu klişe konuyu bir yandan Hollywood tarzı, durduk yerde karakterlere saçma sapan şeyler yaptırmak suretiyle seyirciyi güldürerek; bir yandan da arka planda her iki ana karakterin hayatlarını derinlikli ama abartıya kaçmadan bir drama biçimde anlatıp ikili arasında kurulan bağın kuvvetini seyirciye hissettirerek işlemeleri bu filmi kaliteli kılan niteliklerin başında geliyor. Adam Sandler’ın oyunculuğunu özlediğimizi ise yıllar sonra onu yeniden böyle izlemeye değer bir rolü canlandırırken gördüğümüzde anlıyoruz.
Kısaca filmin öyküsünden bahsedeyim. Adam Sandler’ın oynadığı karakter, Stanley Sugarman kolejde basketol oynamış ama sonra sakatlanıp bırakmış. Oyun zekası oldukça üst düzey, kafa zehir. Hal böyle olunca hep baş antrenör olmak istemiş, en azından yardımcı antrenör bari olaydım derken kendisini Philadelphia 76ers’ın yetenek avcılığını yaparken bulmuş. Senaryo bu ya, takımın patronu ölmeden önce Sugarman’e yardımcı antrenörlük verse de patronun yavşak oğlu “bu ne bilecek yaaee ben bilirim yaaee benim hayatım 2k oynayarak geçti ben biliyom yaaee” diyerek Sugarman’i yeniden yetenek avcılığı rolüne itiyor ve vasat oyuncuların peşine üç kuruş harcıraha şehir şehir, otel otel dolaşması üzere Avrupa’ya gönderiyor. Sugarman de İspanya’da umutsuz umutsuz dolanırken sokakta basketbol oynayan Bo’yu görüyor.
Başrolümüz Juancho (Bo Cruz) Hernangomez de film boyunca bu rolü çok iyi kotarmış. Delikanlı Bo Cruz yetenekli bir topçu, yağız, bıçkın bir delikanlı ama profesyonel olacak yaşı da biraz geçirmiş. Profesyonel olmayı deneyememiş çünkü İspanya’da fakir bir mahallede yaşayıp toplu konutlarda ikamet ediyor ve ailesine bakma sorumluluğunu üstleniyor. Geçimini sokakta bebelerle iddiaya girip onları birebir maçlarda harcayarak sağlıyor. Filmi izlerken Hernangomez o havalı, zaman zaman ürkek, bazen fazlaca şımarık, bazen evinden oldukça uzakta, bazen minik kızını çokça özlemiş, yeri gelince öfkeden deliye dönen.. tüm o duyguları bana aktarmayı başardı. Ya da benim duyguları alasım varmış, film esnasında almaçlarım açıkmış. Hoş, filmde zaman zaman dublör kullandığını öğrenince epey şaşırmıştım ama demek ki yardım alması gerekmiş ki almış. Gören de uçaktan uçağa atladı, helikopterden atlayıp Sugarman’i  kurtarmak için terastan binaya daldı falan zannedecek. Yokuş yukarı düz koşarken mi dublöre ihtiyaç duydun kurban olduğum? Günde 3’er saatten 2 kere yaptığın şut antrenmanını kameralar karşısında yaparken mi dublör lazım oldu? Ya da Anthony Edwards’a poster olmaya yüreğin razı gelmedi de dublörü orada mı çağırdın ne yaptın anlamadım ki.
Sonrasını filmden izleyin bence.
Bunların dışında benim özellikle bu filmle asıl bağ kurmamı sağlayan ise şu oldu: Bir basketbol filmi çekeceksen ve 21 milyon dolar bütçen varsa, bu filme en az birkaç tane basketbola dair günümüzde ismi ve cismi basketbolla ilgilenen insanların hafızasında yer etmiş isim koyarsın. Bu filmi yapanlar bu durumu birazcık abartmış ve “herkesi çağırın” demiş resmen. Filmde yer alan aktif ve emekli basketbolcuları, koçları, yorumcuları, hatta sokak basketbolcularını tek tek yazayım dedim de, kategorize etmeden yazmak mümkün olmadı adeta. Şöyle bir listeden bahsediyorum:
İspanyollar: Juancho Hernangomez, Willy Hernangomez, Jose Calderon, Felipe Reyes, Alex Abrines, Pierre Oriola ve Sergio Scariolo
NBA Efsaneleri, Emekli Oyuncular, Koçlar, Patronlar: Dr J, Shaq, Charles Barkley, Allen Iverson, Maurice Cheeks, Emeka Okafor, Mark Cuban, Leandro Barbosa, Brad Stevens, Doc Rivers, Dirk Nowitzki
Aktif NBA Oyuncuları: Anthony Edwards, Boban Marjanovic 😀, Khris Middleton, Mike James, Doncic, Aaron Gordon, Trae Young, Jordan Clarkson, Moritz Wagner, Seth Curry, Tyrese Maxey, Kyle Lowry, Tobias Harris, Matisse Thybulle, Furkan Korkmaz 🇹🇷
And1 Yıldızları: The Professor 👊, Lethal Shooter, Bone Collector
Spiker ve Yorumcular: Ernie Johnson, Kenny Smith
Böyle bir liste işte. Düşünsene bir film izliyorsun. Normalde (yüzlerini sinema filmlerinde veya ekranda sıkça görmeye alışkın olmamıza rağmen) tek bir Shaq veya Charles Barkley bile görsek “aa bu da mı varmış” diyip sevinecekken bu filmde neredeyse her sahnede tanıdık bir simaya denk geliyorsun. Adeta bombardıman.
İspanyollara ayrıca değinmesem olmazdı. Acayip bir basketbol ülkesi. Rakip olarak izlerken insanı çıldırtan, taraftarı olsan mest edecek bir basketbol kültürü ve geleneğinden bahsediyoruz. Oyunda oyuna dair ya da rakibin psikolojisini alt üst etmeye dair sınırlar dahilinde (ya da yer yer haricinde) ne yapılması gerekiyorsa yapan bir lejyonerler ordusu. Bu ordunun (Felipe Reyes gibi) mensuplarını, Juancho’nun 1 yaş büyük ağabeyi Willy’yi, efsane Calderon’u filmde görmek güzeldi.
Yukarıda bahsettiğim gibi sadece 1-2 tanesini bile ekranda görsek tatmin olacağımız NBA efsanelerini, rolü büyük olmasa da özellikle idolüm Allen Iverson’ı görmek tarifsizdi. (”I did it my way” ve “We talkin about practice?” röportajlarını anmadan edemeyeceğim.)
Eh, bir basketbolcunun NBA’de kontrat almaya uzanan yolculuğunu seyrederken aktif oyuncuları görmek, maçlardan kesitler görmek de ayrıca çok keyifliydi. Bu minvalde senaryo gereği Sixers ve Celtics oyuncuları biraz daha şanslıydı filmde görünmek açısından. Sixers kadrosunda olması dolayısıyla Furkan’ı da anlık olarak görmek göğsümüzü kabarttı. Eheh. Boban’ın oyuncu kariyeri bittikten sonraki kariyerinin Hollywood filmleriyle bol bol kesişeceğini ise kestirmek çok zor değil. Yeşilçam filmlerinin vazgeçilmez dev kötüsü milli basketbolcu Hüseyin Alp gibi Boban da filmlerin dev kötüsü (ya da maskotu) olmaya şimdiden aday. 2.24 m boyuyla sempatik bir dev. Filmin kötü çocuğu Anthony Edwards’ı da oyunculuk yeteneği bakımından tebrik etmeden edemeyeceğim. Özellikle Bo’nun kız çocuğuyla ilgili trash talk yaptığında 1-2 tane de ben geçirmek istedim. Rolünü iyi oynadı yani, helal olsun. Duyguyu aktardı.
Filmde her ne kadar yolun sonu NBA’de bitse de hikayenin başlangıcı sokak basketbolu olunca, o eski 240p kalitesinde izlerken kalbimizi yerinden çıkaran AND1 Mixtape’lerinin yıldızlarını atlamamaları da büyük jest olmuş. Lethal Shooter, Bone Collector bir yana özellikle Professor’ü görmek ayrı bir keyifti. Professor daha ölmedi bu arada, Youtube’da hala veteran bir sokak basketbolcusu olarak genç dimağların aklını almaya devam ediyor. Ah kalbim, 2000’ler basketbolu…
Filmin üzerinden zaman geçince bu yazının daha kısa olacağını öngörüyordum. Yine de ne çok detay varmış aklımda kalan. Tekrar izlesem yine aynı tadı alırım gibi geliyor. Nitekim çokça eğlenceli, zaman zaman gaza getiren, doğru noktalarda da duygusal, güzel bir filmdi Hustle.
Sözlerimi noktalarken aklıma gelen bir soruyu da buraya bırakmak istiyorum. Filmin senaryosunu yazarken, Bo Cruz’a ismini verirken acaba senaristlerin de aklında (benim de en sevdiğim basketbol filmi olan) Coach Carter’ın Timo Cruz’u mu vardı da Bo’nun soyadı Cruz oldu? Asi çocuk keskin şutör Timo Cruz’u da anarak bitireyim dedim. İşte böyle hasıl oldu.
Tumblr media
8 notes · View notes
denizinmaviligineasikolan · 9 months ago
Note
Ben de işte sayılırım şu an sayılır diyorum çünkü karışık anlatmaya üşendim 😅 ama öğleden sonraya bi sahil yürüyüşüyle stres atıcam miis
niye karisik ki, benim yerime de hava al
0 notes
yekarainci · 1 year ago
Text
Aklıma geldi.
İleri de unuturum diye şunu da bir köşeye yazayım dediğim anılar başlıklı yazılar paylaşacağım. Yıl 2016 ben Bahar'dan ayrılalı 2 yıl olmuştu. O zamanlar dizüstü bilgisayarım sağlamdı. Ekran kartı kırılmamıştı. Counter Strike Global Offansive (şuan yazılışı doğru olmadığına eminim ama internetten bakmaya üşendim) oynuyordum. Berat diye bir çocuk ile tanışmıştım. Sunucu açmıştı. Ben hem okuyor hem de hamburgerci de çalışıyordum. Büyükbabam hayattaydı. Maddi anlamda kendimi idare edebiliyordum. İşte Berat kardeşim ile sunucu açmıştık. Günlük 100 - 120 kişi sunucuya uğruyordu. Aslında rakamlar iyi çünkü o zamanlar sunucunun 20 kişilik olduğunu düşünce. Gayet iyiydi eğlenceliydi. İşte bu boş kısımları atladıktan sonra asıl konumuz olan bir tane oyuncu profili baya hoşuma gitmişti. Eklemiştim. Sonra bu benim bir kaç gün aklıma takıldı. Şimdi bununla iletişime girmek istiyorum ama bir türlü aklıma bir şey gelmiyor yazamıyordum ama konuşmak istiyordum. Sonra bir gün bunun kedisi nasıl olduysa artık benimle olan iletişim kısmına geliyor sonra geliyor '' asdagsaeüg '' gibi anlaşılmaz yazışma yazıyor. Bende buna yazıyorum sonra ama cevap gelmiyor tabi. Sonra yarım saat sonra kız geliyor diyor. Ya benim kedim yazmış özür dilerim vs. Ben bu kız ile 1 hafta felan konuşuyorum sonra sevgili yaptığı zaman benimle iletişimi koparıyor. ah bak adını bile unutmuşum ama haftalıkta olsa hoşlanmışım :P Elifida diyip veda ediyorum.
0 notes
dunyanin · 3 years ago
Note
en sevdigin bloglar hangileri🙌🏿
@linoss @sefim @yourhotbigf @5--5---5 @hornyloveesickmess @biyosfer @neiloliver @minoset @ayagakalktimgozumkarardi @hypnogaja @userschizo @inmemoried
41 notes · View notes
cilginfillermigoruyorumne · 3 years ago
Text
Yi, stop being hot or stop being annoying!
7 notes · View notes
inmemoried · 4 years ago
Text
Az önce wonder egg'i bitirdim ve hiçbir şey anlamadım ama beklediğimden çok daha güzeldi (・o・;)
1 note · View note
kimmkitsuragi · 3 years ago
Text
i know the only thing this blog serves now is negative breakdown posts every 2 hours and i'm sorry for that but *starts punching walls*
1 note · View note
andythemightymouse · 3 years ago
Text
Birisine sana aşığım demek, bıçak çekmek gibi, yol kesmek gibi tehditkar bir harekettir. Çünkü birisine sana aşığım demek, seni asla olduğun gibi görmüyorum, ne dediğinin bir önemi yok, ruhsal ve bedensel bütünlüğün benim kendimi tamamlamama hizmet etmek dışında bir iş yapmamalı demektir. Birine aşık olmak hastalıklı bir haldir. Bu hali cidden çözmek için belki aşık olduğun kişi ile konuşursun bilmem ne yani olabilir. İnsan bu arada nasıl grip oluyorsa aşık da olabilir. Ama bunun ne olduğunu bilmek bence önemli bir şey. Çünkü aşk insan ilişkilerindeki tek kötü şeydir. İnsan kendisine aşık olur mesela, düşünsenize kendisini asla olduğu gibi görmüyor, kendi bedeni ve ruhu onun kendisine dair imajın hizmetkarları, asla gerçekten neye ihtiyacı olduğuna dair fikir yürütmüyor, asla bir problem tanımlayamıyor. Yani hayatınızdaki tüm götler muhtemelen kendilerine aşık tipler.
Birisi bir kere bana aşık oldu. Ulan kendisini bu kadar tüketen bir insan görmedim. İntihara kalkışmalar, rezil rezil hareketler, komik komik klişeler, ev basmalar, yani reddedilmeyi kabul edememeler falan. Bir insanın kendisine dair sevgisi ve bilinci ne kadar azsa o kadar aşık olur. Zaten bu beyin yıkayan, insanı bedensel ve ruhsal olarak suistimal eden mistik dinlerde aşkı ilahi olarak tanımladıklarında ben yokum falana vardırırlar.
Yani bu aşk hastalığının dinleşmiş hali neden vardır. Çünkü kültürümüz insan öğütme makinasidir ya da makinesidir. İnsanı kalp kırıklığı üzre yetiştirirler cehennem gibi bir çocukluğun içinde. Kendini feda etmen ya da bu durumu suistimal etmen durumunda ancak sosyalleşebilirsin. Eşitlik hayal dahi edilemez.
Birisine aşık olmak ve birisinin size aşık olması işte bu demektir. Yani aşık olduğunuz kişi ile mümkünse gerçek bir iletişim kurun. Gerçek iletişimle ne kastediyorum çok uzun bir şey değil ama üşendim.
7 notes · View notes
wworldisyours · 2 years ago
Text
Yoğun bi hafta geçirdim. kendimi bildim bileli enerjim yaşıtlarım kadar değildi, sadece uyumak istiyorum bu dönemlerde. 
Bugün işim gereği bi çekime gitmem gerekti. Evet uzaktan çalışmaya başladım ama bunlara katılmak gerekiyor :( 
İş arkadaşlarımı ilk kez gördüm, normal insanlara benziyorlar. Daha önce de  ayrıldığım ajansta beraber çalıştığımız şimdi yine çalıştığımız arkadaşımla görüşme fırsatım oldu, karşıda yaşadığı için bir süredir görüşememiştik. Aynı şeyleri severiz genelde, konuşacak bir şeylerimiz olur yani.
Tumblr media
Ama ben farkettim ki artık konuşamıyorum. Sadece onları dinliyor, bahsettikleri şeylere gülüyor ya da kısa bir şeyler söyleyip geçiyorum. Başımdan geçen bir anı olursa ve yeri gelirse eğer (ki genelde gelmez) onu anlatıyorum. Anlatacağım şeylerin genelde somut bir şeyler olması gerekiyor. 
Tumblr media
15 gündür sigara içmiyordum. bugün bi tane içtim. İş ortamından dolayı canım sigara istiyor sanırım. 
Yarın ev en azından bir haftalığına boşalacak, ben de biraz kafamı dinleyeceğim. 
Spotify listeme 5-10 tane şarkı ekledim bu arada. 64 şarkı oldu, buna bişi ayarlamayı düşünüyorum çok fazla oldu çünkü. Sabit bi sayıda tutup şarkıları değiştirmek olabilir önceki dediğim gibi ama bilmiyorum. Listeyi sıralamadım, daha doğrusu sıralamaya çalıştım ama üşendim sonrasında..1-2 tanesi başta kalanı en aşağıda skjld
Ayrıca yazmıyorsunuz, yazın lütfen. Döndüğümde okuyacak bir şeyler birikmiştir diye ummuştum, hiçbir şey yok.. 
Tumblr media
4 notes · View notes
lemonsherbett · 3 years ago
Text
On yedi Aralık iki bin yirmi bir
Gerçekten kalbimin çok temiz olduğunu düşünüyorum dkwjssj sabah hiç yuruyesim yok keşke okula isinlansam dedim yine yolda bir iki dakika yurumusken komşu arabayla yanımda durdu gel seni de goturelim dedi ( oğlu da benimle aynı okulda zaten oraya gidiyorlardı) ilk ders Kardelen yanıma geldi arkaya . Resim çizdik . Zaten üç ve dördüncü dersler resimdi o yüzden resim sınıfına indik. Matematik dersinde sunumumu temize geçirdim zaten kitabımı evde unutmustum derse hiç odaklanmadim. Öğleden sonra sunumu yaptım ama pek içime sinmedi. Benim teneffüste somurtarak oturdugumu gören bir arkadaşım yanıma geldi adı sevval doğum gününü kutlamistik hatta bunu da yazmistim çok sirin birisi. Neden uzgunsun dedi sunumu yapamadim güzel olmadi dedim ya rastgele teselli için dedi ya da begenmisti ki güzel oldu bence boşuna takıyorsun kafana falan dedi işte. Cümle de kuramiyorum beynim yandı. Matematik kursunda zaten beynim alev almis ders falan da bir gram dinlemedim resim cizdim telefona baktım. Eve dönerken migrostan dergi aldım bu sefer edebiyat dergisi gibi bir şey aldım. İçeriği çok doluydu daha okumadım çünkü üşendim ama yine de sayfaları aşırı dolu ve kırk sayfa kadar var . Daha sonra bir tane köpek gördüm sanırım gecen gün sevdiğim kopekti. Ön patileri ile bana tutunarak bı kalktı var ya boyuma kadar geldi. Eskiden olsa ben orda kalp krizinden ölmüştüm ama bu sefer isirasim geldi sapsik şey biraz daha sevince gitti zaten. Bütün gün winter falls dinledim. Eve gelince de sanki babamla dün kavga etmemişiz gibi aramız iyiydi biraz garip bir baba-kiz ilişkimiz var. Eve geldiğimden beri yattığım yerden telefona bakıyorum ve müzik dinliyorum ders de calismadim nolcak benim halim ya . Üstelik param bitti ya nasi bitti ben de anlamadım nereye gitti bu para ya umarım para gelir boş beles yerlerden ins amin
Tumblr media Tumblr media
O köpek. Okuldan çıkarken hava
Böyleydi çok kararikti
O insan silüeti ise kardelen
Poz veriyor bide clsyqoxuso
11 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 4 years ago
Text
Storm Bringer'ın çıkmasına hazır bir 5 gün falan kalmışken ufak bir ön bilgilendirme ve kendi fikirlerimi yazayım dedim. Aslında daha önce yapacaktım böyle bir şey ama ne yalan söyleyeyim üşendim.
Tumblr media
Öncelikle kitap kapağımız bu şekilde. Diğer romanlarının kapaklarında olduğu gibi buradaki karakterler de yakışıklı gözüküyor.
Kapakta ön kısımda Chuuya'yı görüyoruz. Saçı hafif uzun. Arkasında duran melikli abimiz de Verlaine diye tahmin ediyoruz. Kapakta bulunan tüm karakterler hasım eder gibi bakarken bu abimiz piç gibi sırıtmış. İçimden bir ses bu adamın öleceğini söylüyor ama tabi ne olacağı belli olmaz.
Arkada sadece yüzlerini gördüğümüz iki figürandan birisi Dazai, diğeri ise yeni bir karakter. Gülümsüyor gibi durmuyorlar.
Verlaine'nin elinde ise zamanında Rimbaud'un olan şapka var. Biraz sonra bu şapkaya yeniden değineceğim.
Şimdi kitabın kalınlığına bir göz atalım,
Tumblr media
Soldaki kitap 15 Yaş romanı, Sağdaki ise Storm Bringer. Gözleriniz varsa zaten görmüşsünüzdür ama ben yine de yazayım; Storm Bringer, 15 Yaş romanına kıyasla sinek gibi kalmış. Bu kitabın kalın olmasından ise hoşnutum çünkü teslim tarihi kasımda olmasına rağmen roman martta yayınlandı. Tek kaygım bu kalınlığın Asagiri'ye olan baskı yüzünden olması. Bu kaygımı açıklamam gerekirse, bazen kitap şirketleri ya da editörler kitabı ince bulurlarsa yazara yeniden yazmasını ve romanı uzatması için geri gönderiyorlar, dolayısıyla kitapta çok fazla boş yapılmış oluyor.
Diğer illüstrasyonlara geçersek...
Tumblr media
İlk olarak buna değinelim.
Sağ üstteki adam kimin nesidir hala bilmiyorum ama iki tahminim var. Birincisi Transcendents grubunun üyesi olması, ıkincisi ise bu grubu araştıran bir devlet memuru ya da yeteneklerle alakalı bir grubu araştıran ajan olduğu.
Buradaki mekan bana hapisane havası verdi. Biraz da askeri bir atmosferi var. Shirase'nin giydiği gömlek ise üniformaya benziyor. Bu üniforma askeriyenin ya da bir organizasyonun forması olabilir.
Aynı zamanda bu resimde Verlaine'in, şu anda Chuuya'nın giymesi gereken şapkayı giydiğini görüyoruz. Yüzünde yine piç sırıtışı var. Şu emojiye [ 🙂 ya da :) ] benziyor. (Gereksiz bilgi, bu iki emojiden nefret ediyorum)
Tumblr media
Bir diğer resmimiz bu.
Adını bilmediğim adamın elinde yiyecek var sanırım ve ellerinde de alışveriş torbaları var. Giyiminde Avrupa esintileri görüyorum. Sonunda ortalıkta çapulcu gibi gezmeyip güzel kıyafetler giyen karakterleri göreceğiz. Verlaine'in de bu adamın da tasarımını çok beğendim.
Konumuza geri dönelim.
Chuuya'nın hala şapkası yok ve şu adama da dik dik bakıyor. Bu resimden yola çıkarak düşündüğüm senaryo şu: İkisi Verlaine'i araştırmak için yola çıkmış. Chuuya işini ciddiye alıyor ama adsız adam yolda gördüğü hediyelik mağazalara uğradığından Chuuya bu işi neden ciddiye almıyor diye rahatsız oluyor.
Tumblr media
Bir de şöyle bir resmimiz var. Görünümlerinden yola çıkarak suçlu olduklarını tahmin ediyorum ve güneş gözlüklü genç Gogol'a çok benziyor. Aynı zamanda yetişkin olanların yine Transcendets grubunda olma ihtimalleri olduğunu da düşünüyorum.
Çoğu yeni karakter olduğu için bu resme söyleyebileceğim fazla bir şey yok.
....
Kitabın kalınlığını da gördükten sonra bu kitap için olan beklentilerim epey yükseldi bu yüzden elimize Dead Apple gibi bir şeyi sıkıştırıverirlerse hayal kırıklığına uğrarım.
Ayrıca ana seri gibi, romanların çoğu hep bir belirsizlik üzerinden ilerliyor. Aslında bu belirsizlik hoşuma gitmiyor değil, teoriler kurup düşünmek eğlenceli ancak bir süre sonra her şey üst üstte yığılınca istenmeyen bir kafa karışıklığına neden oluyor. Bu yüzden bu kitabın diğer kitaplar için de anahtar olmasını bekliyorum.
Aynı zamanda Japonya dışındaki yetenekli organizasyon ve suç grupları hakkında bilgi de toplayacak gibiyiz. Agatha'nın organizasyonuna da değinilmesini bekliyorum. Ama en merak ettiğim konu Arahabaki'nin sırrı.
Neyse artık, geriye beklemek kaldı.
128 notes · View notes