Kimse bile bile kötü değildir, her kötülük bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir!.. Sokrates
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
6 notes
·
View notes
Text
Bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı.
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela, kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Biz diyorum küçükken, bizdik...
Bayağı bir kalabalıktık.
Sonra mı? Büyüdük...
Kollarımızı açtığımızda, bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik.
Küçülene kadar büyüdük.
Çok büyüdük yani...
Biz olamadık bir daha...
Sen ben olduk
Nazım Hikmet
5 notes
·
View notes
Text
🦟"SİVRİSİNEK MUCİZESİ"🦟
"ALLAH bir sivrisineği misal verdiğinde, kâfirler hayretler içinde kaldılar ve "Kâinatı yaratanın küçük bir böceği misal vermesi nasıl olur?" dediler.
"İnkar edenlere gelince: ALLAH bu misalle ne demek istedi" Ve 1400 yıl sonra büyük sürpriz ve büyük alamet belirir..
SİVRİSİNEK;
- Dişi sivrisineğin başında yüz tane göz var...
- Ağzında 48 dişi var...
- İçinde üç tam kalp var...
- Hortumunda altı bıçak var ve her birinin bir işlevi var...
- Her iki ucunda da üç kanat var...
- Kızılötesi sistem gibi çalışan ve askerlerin kullandığı gece görüş sistemleri gibi karanlıkta insan derisinin rengini mor renge yansıtan bir ısı cihazı ile donatılmış...
- Kan emene kadar iğnelerini insan vücuduna herhangi bir sıkışma hissetmeden sokmasına yardımcı olan lokal anestezi cihaz�� ile donatılmış...
-Kan analiz cihazı ile donatılmış olup, kana tolerans göstermez...
-Aspirasyon işlemi sırasında kanı çok ince hortumunda akması için sulandıran bir cihazla donatılmıştır...
- (60) metre mesafeden insan terinin kokusunu alabileceğiniz bir koku alma cihazı ile donatılmıştır.
-Tüm bunlardan daha da tuhafı, modern bilim, bir sivrisineğin sırtında yaşayan ve ancak mikroskopla görülebilen çok küçük bir böcek olduğunu keşfetti.
-Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki: "ALLAH, sivrisinek ve üzerinde yaşayanı misal vermekten utanmaz”.
Mülkün, kudretin, gururun ve büyüklüğün sahibine hamdolsun."🦟 (ALLAH'cc Herşeye Kadirdir)🌼❤🌼
3 notes
·
View notes
Text
SOYU DEVAM ETMEYENLER..🙄🙄🙄
Milyonlarca yıl süren evrimden sonra, gelişimini 50.000 yıl önce tamamlayan insanoğlu; beyin ve zeka olarak genetik değişimine uygun hızla evrilseydi şu anda galaksiler arasında seyahat ediyor olurduk.
- 2. Mısır İmparatorluğu dönemi fizikçi ve gök bilimci Kamose-Menes, anıt mezarların ve piramitlerin ölümden sonra, oralara gömülen kimseyi canlandırmayacağını söylediği için öldürüldü.
Soyu devam etmedi.
-Antik Mısır'ın diğer bir filozofu Amentebat ''insanları mumyalayarak öbür dünyaya gönderemezsiniz'' dediği için ailesi ile birlikte yok edildi.
Soyu devam etmedi.
-Romalı Flavus Lucretius Claudius, matematikçi, gök bilimci ve filozof; Roma Tanrılarının masal olduğunu söylediği için katledildi.
Soyu devam etmedi.
-Antik Yunanlılar, devrin en büyük filozofu Sokrates'i
2500 yıl önce Yunan tanrılarına inanmadığı için öldürdüler.
Soyu devam etmedi.
-Giardano Bruno, italyan filozof.
Kapalı evren görüşünü ilk reddedenler arasında.
Dünya güneş etrafında dönüyor dediği için
Kilise tarafından Roma'da diri diri yakıldı.
Soyu devam etmedi.
-Sadece Avrupa engizisyon mahkemelerinde 50.000 aydın, düşünür, filozof, sanatçı yakıldı.
Soyları devam etmedi.
-Paleolitik çağ'dan itibaren son 40.000 yılda istatistiksel olarak sayıları 143 milyon olarak hesaplanan üstün zekalı insan
“Dinlere, Tanrılara, dogmalara, tabulara, masallara” inanmadığı için öldürüldü ve hiç birisinin soyu devam etmedi.
Soyları devam etseydi bugün dünya insan popülasyonunun %5’i değil %35'i üstün zekalı olacaktı.
Öyle olunca;
Endülüs ve İskenderiye kütüphaneleri yanmamış olacaktı.
Bilim, sanat, felsefe üreten değerli insanlarla birlikte
bugün -fosil yakıt yakmadan- daha temiz bir dünyada yaşıyor olacaktık.
Bizim de zeka seviyemiz bugünkü aptal halimizle kıyaslanmayacak kadar yüksek olacaktı.
Akşam sokağa çıkınca birbirinize bakın, ve bilin ki hepimiz geride kalan düşük zekalı insanların torunlarıyız.
Akıllı, üstün zekalı nesil tarih boyunca yobazlar tarafından öldürüldü.
Akıllı ve zeki insanların genleri bize aktarılamadı...
Ayrıca;Asker kaçaklarının soyu devam etti.
4 notes
·
View notes
Text
YouTube'da "Abdal Haluk Tolga İlhan - Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma - Dara Duran 2017 YENİ ALBÜM" videosunu izleyin
youtube
1 note
·
View note
Text
Cehalet hep aynı şeyi söyler ; Bilmediği bir şey varsa, onun saçma olduğunu söyler. TOLSTOY
1 note
·
View note
Text
Kuş ile Derviş
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:
-“Bu kuş senden şikayetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini şöyle savunur:
-“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der:
-“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikayet ediyorsun!..”
Kuşun kendini savunması Hz. Süleyman'ı da şaşırtır:
-“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister:
-“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder. Ancak bu emre Kuş itiraz eder:
-“Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
-“Neden?” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş nedenini şöyle açıklar:
-“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra böyle dervişlere aldanmasın, gerçek dervişler de töhmet altında kalmasın…”❤🍀🌺🌼⚘❤
3 notes
·
View notes
Text
Bir Hayat Hikayesi
7 yıl kalacağı cezaevine girdiğinde henüz 18 yaşındaydı. Üzülmesinler diye ailesine Almanya'ya gittiği söylenmişti. Bu yüzden hiç ziyaretçisi de yoktu. Koğuştaki diğer mahkumları eğlendirmek için fıkraları canlandırıyor, kendince tiyatrolar oynuyordu. 25 yaşına geldiğinde suçsuz olduğu anlaşıldı ve siyasi düşünceleri nedeniyle girdiği cezaevinden "Bir gün buraya tekrar geleceğim" diyerek çıktı. 1 yıl dolmadan "Gönüllü Tiyatrocu" olarak geri döndü ve cezaevlerinde tiyatrolar oynamaya başladı. İçeride gördüğü işkenceler yüzünden artık hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacaktı. O da tiyatro sayesinde tanıştığı mahkumların, dışarıda anasız babasız kalan çocuklarını sahiplenmeyi düşündü. Çünkü bu çocukların sokağa ve suça yönelmeye meyilli olduklarını fark etmişti. Önce o çocukları okutmakla başladı işe, sonra ihtiyaçlarını karşıladı ve evlerine erzak aldı. Çocukların sayısı giderek artınca tiyatrodan kazandığı para bunları karşılamadı ve o da pazarlarda limon, naylon torba ve çay sattı.
Evet, okuduğunuz bu hikayede bahsettiğimiz kişi hepimizin oynadığı dizi ve filmlerden bildiği oyuncu Turgay Tanülkü'ydü.
Toplamda 26 çocuğu evlat edinen Tanülkü'nün şimdilerde 11 çocuğu okullarından mezun olup yuvalarını bile kurdu. 8 tane de torunu olan ünlü oyuncu Uluslarası İyilik Ödülü ile de ödüllendirildi.
Sokaklarda kaybolmak üzere olan çocukları okutup, karanlık dünyalarından çekip çıkardığı ve en önemlisi de bunu yıllardır hiç reklam malzemesi olarak kullanmadığı için Turgay Tanülkü'yü alkışlıyoruz.
2 notes
·
View notes
Text
0 notes
Text
4 notes
·
View notes
Text
Tercüme: Salahattin Gülbol, Hasan Zubaroğlu
HZ. ALİ’NİN YAHUDİ ALİMLERE CEVABI VE ASHAB’UL KEHF HİKAYESİ
Ömer bin Hattab halife olduğunda birkaç yahudi alimi yanına gelerek “ Sen Muhammed’in dostu ve ondan sonra emir sahibisin dediler. Biz sana çeşitli konular hakkında sorular sormak istiyoruz. Eğer bu sorulara cevap verebilirsen. İslam dininin hak din ve Muhammed’in gerçek peygamber olduğuna inanacağız. Eğer cevap veremezsen İslam dininin batıl ve Muhammed’in yalancı olduğunu anlarız. ”
Ömer “ istediğinizi sorun” dedi.
Bunun üzerine yahudi alimleri sorularını sormağa başladılar. “ Bize göklerin kilidini ve anahtarlarının ne olduğunu söyle. İçindekiyle birlikte yüzen mezar nedir? İnsanlardan ve cinlerden olmamasına rağmen kavmini uyaran kimdir? Yeryüzünde yürüyüp de ana rahminden doğmamış olan beş şey nedir? Keklik ve horoz öterken ne der? Kurbağa vırıklarken ne der? At kişnerken ne der? Eşek anırırken ne der? Toygar kuşu öterken ne der? ”
Ömer başını yere eğdi ve “Ömer’e bilmediği sorular sorulunca bilmiyorum demesinde bir ayıp yoktur. Çünkü bu soruları bilmiyorum ” dedi.
Yahudiler ayağa kalkarak “ Muhammed’in peygamber olmadığına ve İslam’ın batıl olduğuna tanıklık ettik” dediler. Bunun üzerine Selman el-Farisi ayağa kalkarak biraz beklemelerini söyledi ve Hz. Ali’nin yanına giderek “ Ey Ali İslam’ın yardımına yetiş ” dedi. Hz. Ali “ Ne oldu ki? ” diye sordu. Selman olanları anlattı. Ömer Hz. Ali’nin geldiğini görünce ayağa kalktı ve “ Ey Ali sen her sorunu çözersin ” dedi.
Hz. Ali yahudilere dönerek. “ Bana istediğinizi sorun ” dedi. “ Peygamber (SAA) bana ilimden bin kapı öğretti ve her kapıdan bana bin kapı açıldı. Sorularınıza cevap vereceğim. Yalnız bir şartım var size tevratınızda yazdığı gibi cevap verirsem dinimize girecek misiniz? ”
Yahudiler “ Evet ” dediler.
“ O zaman sorularınız sorun. ”
“ Bize göklerin kilidini ve anahtarlarının ne olduğunu söyle ”
“ Göklerin kilidi Allah’a ortak koşmaktır. Çünkü kul müşrik ise hiçbir ameli kabul edilmez. Bunun anahtarı ise Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmektir. ”
“ Peki içindekiyle birlikte yüzen mezar nedir? ”
“ Yunus bin Metta’yı yutan balıktır ki onunla yedi denizde dolaştı. ”
“ İnsanlardan ve cinlerden olmadığı halde kavmini uyaran kimdir? ”
“ O Davut oğlu Süleyman’nın karıcasıdır. Kavmine dedi ki: Ey karıncalar yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları bilmeden üzerinize basmasınlar. ”
“ Yeryüzünde yürüyüp de ana rahminden doğmamış olan beş şey nedir? ”
“ Bunlar Adem, Havva, Salih’in devesi, İbrahim’in koyunu ve Musa’nın asasıdır. ”
“ Keklik öterken ne der? ”
“ Rahman tahtına oturdu der ”
“ Horoz öterken ne der? ”
“ Allah’ı zikredin ey gafiller der ”
“ At kişnerken ne der? ”
“ Allah’ım mü’minler kafirlerin üzerine yürüdüğü zaman onlara yardımcı ol der ”
“ Kurbağa vırıklarken ne der? ”
“ Yüce rabbim denizlerin içinde tesbih edilendir der. ”
“ Eşek anırırken ne der? ”
“ Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun der ”
“ Toygar Kuşu öterken ne der? ”
“ Allah’ım Muhammed’e ve Ehli Beytine kin güdenlere lanet et der ”
Yahudiler üç kişiydiler. İkisi dediler ki: Tanıklık ederiz ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun Peygamberidir. Üçüncüsü ise “ Ey Ali arkadaşlarımın kalbine iman ve tasdik girdi. Ancak benim sormak istediğim bir sorum daha var. ” dedi. “ İstediğin sor ” dedi Hz. Ali.
Yahudi “ Bana öldükten 309 yıl sonra Allah’ın dirilttiği topluluktan haber ver. ”dedi. Hz.Ali “ Bunlar Ashab-ı Kehf’tir. Peygamberimize inen Kur’an’da bunların hikayeleri mevcuttur. İstersen sana hikayelerini okurum ” dedi.
Yahudi “ Kitabınızı okuduk ” dedi. “ Eğer gerçekten alimsen bana Ashab-ı Kehf’in isimlerini, bulundukları şehrin ismini, kehfin içinde bulunduğu dağın ismini, kehf isminin nerden geldiğini açıkla. Bana onların hikayelerini baştan sona kadar anlat! ”
Hz. Ali “ Resulullah bana onların hikayesini anlattı ” dedi. “ Cahiliye döneminde Efsus denilen bir Rum şehri vardı. İslamiyet geldikten sonra adı Tartus oldu. Onlara hükmeden iyi bir kral vardı. Kralları öldükten sonra Fars krallarından Dıkyanus askerleriyle Efsusu işgal etti. Efsus’u krallığına merkez yaptı ve içinde büyük bir saray inşa etti. ”
Yahudi “ Eğer gerçekten alimsen bana o sarayı tarif et. ”dedi.
Hz. Ali “ Ey yahudi kardeşim; uzunluğu ve genişliği bir fersah olan mermerden bir saray inşa ettirdi. Sarayda dört bin altın kaplamalı sütun ve bin kadar altından kandil vardı. Kandillerin içinde uzun kat kat sıralanmış gümüş taneleri vardı. Sarayın doğusuna ve batısına yüz seksen asker koymuştu. Güneş doğduğu zaman buradan doğuyor, battığı zaman yine buradan batıyordu. Sarayda altından ve çeşitli mücevherlerden yapılmış uzunluğu seksen genişliği kırk zira’ (karış) olan bir taht vardı. Tahtın sağında ve solunda seksen tane altından koltuk vardı. Sağında kumandanları solunda hükmü altında bulunan kralları oturturdu. Tahtına oturur ve tacını başına giyerdi.”
Yahudi “ Eğer gerçekten alimsen tacın neyden yapılmış olduğunu söyle. ”dedi.
Hz. Ali “ taç denizden çıkarılmı değerli incilerden yapılmış olup dokuz köşesi her köşesinde yıldızlar gibi parlayan değerli taşlar vardı. Kral kendine kumandan çocuklarından elli kişi edindi. Onları yanından hiç ayırmadı. Bilgin evlatlarından altı kişiyi kendisine vezir yaptı. Hiçbir işini onlara danşımadan yapmadı. Üçü sağında üçü solunda otururdu. ”
Yahudi “ eğer gerçekten alimsen bana bu altı kişinin isimlerini söyle. ”dedi.
Hz. Ali “ Sağındakiler Temliha, Mekselmina, Mehselmina idi. Solundakiler ise Fmertalyus, Keştus ve Sadinyus idi. Kral her konuda onlara danışırdı. Hergün avluda oturup yanına insanlar toplanınca içeri üç kişi geçerdi. Birincisinde içinde misk dolu altından bir kap bulunurdu. İkincisinde içinde gülsuyu bulunan gümüşten bir kap vardı. Üçüncüsündeyse bir kuş vardı. Kuşa emir verdiğinde kuş uçar ve gülsuyuna dalardı. İkinci emri verdiğinde kuş gülsuyundan çıkar ve miske dalardı. Üçüncü emri verdiğindeyse kuş uçar kralın üstüne gelir ve kanatlarındaki gülsuyu ve miski kralın üzerine silkelerdi. Kral hükmünde otuz yıl boyunca hiçbir ağrısı olmadı. Hiç hastalık geçirmedi. Kendisinde bunu görünce, haddini aştı, azgınlık gösterdi, Allah’ı reddederek tanrılık iddasında bulundu ve sapıklığa düştü. Kavminin büyüklerini çağırarak onlardan kendisine tapınmalarını söyledi. Kabul edenlerin her istediğini yaptı. Kabul etmeyenleri ise öldürttü. Tüm kavmi onu tanrı kabul etti. Uzunca bir zaman ona ibadet ettiler.
Bir gün tacı başında tahtta otururken kumandanlarından biri Fars askerlerinin isyan ettiğini ve kendisini öldürtmek için harekete geçtiklerini söyledi. Kral bunu duyunca o kadar sinirlendi ki tacı yere düştü. Sağında duran üç vezirin en akıllısı olan Temliha olanları gördü ve kendi kendine eğer Dıkyanus dediği gibi ilah olsaydı, niye üzülsün, niye uyusun ve niye diğer insanlar gibi hacet gidersin diye düşündü. Halbuki bunlar bir tanrının sıfatı olamaz. Altı vezir hergün birisinin yanında toplanıyorlardı. O akşam sıra Temlihadaydı. Onda toplandılar, yediler, içtiler. Ama Temliha hiçbir şey yemedi ve içmedi.
Arkadaşları meraklanıp “ Hayırdır Temliha neden bir şey yemedin? ” diye sordular. Temliha “ Kardeşlerim içime öyle bir ateş düştü ki beni yemeden içmeden alıkoydu. ” dedi. Arkadaşları “ o ne Temliha ? ” diye sordular.
Temliha “ Düşüncelerim gökyüzüne daldı. Bir yere asmadan ve altına direk koymadan semayı havada kim tuttu? Kim ayı ve güneşi belli bir düzeyde yarattı? Kim yıldızlarla geceyi süsledi? Sonra düşüncelerim yeryüzüne daldı. Sonsuz uzay boşluğunda bu dünyayı kim yarattı? İçinde bulunduğu sistemi kim düzenledi? Kim kendi atmosferi içinde onu hapsetti? Kim büyük büyük dağlarla onu dengede tuttu? Daha sonra düşüncelerimi kendi nefsimde derinleştirdim. Kim beni annemin karnından bebek halinde çıkmamı sağladı? Kim bana rızkından verdi de onun nimetiyle yaşadım? Bütün bunları yapan kral Dıkyanus olabilir mi? ” dedi.
Arkadaşları dediler ki “Senin kalbine düşen bizim de kalbimize düşmüştür. Sen bize yol göster.” Temliha “ Ey kardeşlerim kendime ve size bu zalim kraldan gökyüzünü ve yeryüzünü yaratana kaçmaktan başka bir yol göremiyorum.” diye cevapladı.
Atlarına binip şehirden üç mil kadar uzaklaştıktan sonra Temliha onlara “ kardeşlerim şu an dünya malı elimizden gitti.ve bizim de onunla işimiz bitti. Atlarınızdan inin ve yürüyün. Belki Allah bu vesileyle yolumuzu açık kılar ve bu durumdan bize bir çıkış yolu sağlar. ” dedi. Atlarından inip yedi fersah kadar yürüdüler. Yürümeye alışık olmadıkları için ayakları kanamaya başladı. Yolda bir çobanla karşılaştılar. Ona sende su veya yoğurt bulunur mu diye sordular. “ Dilediğiniz bende mevcuttur ” dedi çoban. “ Ancak ben sizde kralların simasını görüyorum ve sanırım bir şeyden kaçmaktasınız. Bana hikayenizi anlatın. ” Dediler ki: “Biz öyle bir dine girdik ki yalan söylemek bize helal değildir. Doğru söylemek bizi kurtaracak mı?” Dedi ki: “ Evet ”. Ona başlarından geçeni anlattılar. Çoban biraz düşündükten sonra “kalbinizdeki şüphe benim içime de düşmüştür. Beni koyunları sahiplerine götürünceye kadar bekleyin. Sonra size döneceğim. ” dedi. Dönmesini beklediler. Geldiğinde yanında köpeği de vardı.”
Yahudi ayağa kalkarak “ Ey Ali eğer gerçekten alimsen bana köpeğin hangi renkte olduğunu ve ismini söyle. ” dedi.
Hz. Ali “ Ey yahudi kardeşim köpeğin üzerinde siyah benekler vardı. Adı da Kıtmir’di. ”
“Köpeği gördükleri zaman köpeğin kendilerini ele vermelerinden çekindiler. Taşlarla onu kovmağa çalıştılar. Köpek ayakları üzerine oturdu, başını önüne eğdi. Fasih ve anlaşılır bir dille dedi ki: “Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederken neden beni kovuyorsunuz. Bırakın sizi düşmanlarınızdan koruyarak Allah’a yaklaşayım.” Köpeği bıraktılar. Çoban onları bir dağa çıkardı ve birlikte bir mağaraya gizlendiler.”
Yahudi “ Ey Ali bu dağın ve mağaranın adı nedir? ” diye sordu.
Hz. Ali dedi ki: “ Ey yahudi kardeşim dağın adı Naacilus, mağaranın adı ise Vasid idi. Mağaranın avlusunda yemiş dolu ağaçları, ve fışkırıp akan kaynak suyu vardı. Su ve yemek ihtiyaçlarını giderdiler. Karanlık batığındaysa mağaraya girip uyudular. Köpekse kapıda kaldı. Allah ölüm meleğine ruhlarını almasını emretti ve uyurken sık sık sağ ve sola çevirmesi için kişi başına iki melek görevlendirdi.
Kral Dıkyanus bayramından geri döndüğünde vezirlerini sordu. Durumu öğrenince seksen bin askeriyle birlikte izlerini sürmeğe başladı. Dağa vardılar ve mağarayı buldular. Kral mağaraya yaklaştı ve onların yerde uyuduklarını gördü. Yanındakilere “İsteseydim onları cezalandırabilirdim fakat kendi nefislerine verdikleri cezanın yanında hafif kalır. Bana mimarları çağırın.” der. Mimarları getirtir. Ve mağaranı ağzını çamur ve taşlarla kapattırır. Daha sonra yanındakilere şöyle dedi. “Onlara deyin ki eğer söyledikleri gerçekse gökteki tanrısı onları buradan çıkartsın. ”
Mağaradakiler üçyüz dokuz yıl sonra Allah’ın onlara ruh üflemesiyle güneş doğarken uyandılar. Birbirlerine “Bu akşam yüce Allah’ı ibadette dalgınlığa düştük. Haydi kaynağa gidelim.” Bir baktılar ki kaynak suyu artık akmıyor ve ağaçlar kurumuş. Birbirlerine bu çok garip kaynak nasıl bir gecede kurur ve ağaçlar nasıl kurur. Allah onlara açlık hissini verdi. “Kim bize şehirden yemek getirecek” dediler. Telmiha onlara dedi ki “ Kardeşlerim size benden başka kimse yemek getirmeyecek, yalnız çoban kardeşim bana elbiselerini ver ben de sana elbiselerimi vereyim.” Telmiha çobanın elbisesini giydi ve şehre indi. Fakat geçtiği yerleri bir türlü çıkaramıyordu. Şehrin giriş kapısına varıncaya kadar yürüdü. Kapıya baktığında üzerinde Le ilahe illallah İsa ruhullah (Allah’tan başka ilah yoktur ve isa onun ruhudur.) diye yazıldığını gördü. Telmiha hayretler içinde kaldı. Gözlerini ovmaya başladı. Kendisini uykuda gibi hissetti. Kendine gelinceye kadar uzun süre bekledi ve şehre girdi. İncili okuyan çeşitli gruplarla karşılaştı. Hiç tanımadığı insanlarla karşılaştı. Daha sonra pazara kadar ulaştı. Orda bir fırıncıyla karşılaştı. “Bu şehrin adı nedir? ” diye sordu fırıncıya. Fırıncı “Efsus”dedi. “ Peki kralınızın adı nedir? ” diye sordu Temliha. Fırıncı “Abdurrahman” dedi. “ Eğer dediklerin doğruysa benim durumum çok şaşırtıcıdır. Bana bu dirhemlerle yemek ver” dedi Temliha elindeki eski paraları fırıncıya uzattı. Dirhemler ağır ve büyüktü. Fırıncı dirhemleri görünce çok şaşırdı.”
Yahudi “ Ey Ali eğer gerçekten alimsen bana her bir dirhemin ağırlığını söyle. ”
Hz. Ali “ Ey yahudi kardeşim her bir dirhemin ağırlığı on çeyrek(10,25) dirhem kadardı. ( Burada dirhem ölçü birimi olarak kullanılmıştır. Her bir dirhem 3.12 gr. dır. Ç.N.)”
Hz. Ali kaldığı yerden anlatmağa devam etti. “ Fırıncı ona sen hazine bulmuşsun ya bir kısmını bana verirsin ya da seni krala şikayet ederim.” Temliha “ Ben hazine bulmadım. Bunlar üç dirheme sattığım hurmaların karşılığıdır. Üç gün önce buradan gittiğimde bu şehrin insanları Kral Dıkyanus’a tapıyorlardı.” dedi. Öfkelenen fırıncı “Bir hazine bulduğun halde bir kısmını bana vermeyi kabul etmiyorsun. Bu da yetmiyormuş gibi üç yüz yıl önce ölen kendini tanrı sanan birini zikrederek benimle dalga geçiyorsun.”dedi. Fazla gürültü olunca etraflarında insanlar toplanmağa başladı. Fırıncı daha sonra Temliha’yı krallarının yanına götürdü. Çevresindekiler de onunla birlikte gittiler. Akıllı ve adil bir kralları vardı. Kral durumu sorunca “Bu şahıs bir hazine buldu”dediler. Kral Telmiha’ya dedi ki: “Telaşlanma, çünkü peygamberimiz İsa ( A.S.) bulunan hazinelerden sadece beşte birini almamızı emretti. Bana bulduğun hazinenin beşte birini ver ve selametle git.” Temliha “ Ben hazine falan bulmadım. Ayrıca ben bu şehirde yaşıyorum.”dedi. Kral “Sen bu şehirde mi yaşıyorsun?” diye sordu. Telmiha “Evet”dedi. Kral “Bu şehirde kimi tanıyorsun? ”diye sordu. Telmiha ona yaklaşık bin kişinin adını saydı. Fakat kral ve yanındakiler bu şahıslardan kimseyi tanımadılar. Kral “Bu şahısları tanımıyorum, ayrıca bu şahısların bizim zamanımızda olduğunu da sanmıyorum. Peki senin bu şehirde bir evin var mı?” dedi. Temliha “Evet, istersen benimle birini gönder evimi göstereyim” dedi. Kral birkaç kişiyi onunla birlikte yolladı.
Temliha onları şehrin en yüksek evine götürdü. “Bu benim evimdir” dedi. Sonra kapıyı çaldı. Kapıyı ihtiyarlıktan göz kapaklarını zoraki açabilen yaşlı bir adam açtı. “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Kralın elçisi ona “Bu şahıs evin kendisine ait olduğunu iddia ediyor ”dedi. İhtiyar adam öfkelendi ve Telmiha’ya yönelerek “Senin adın ne ?” diye sordu. Telmiha “Telmiha bin Falsin”dedi. İhtiyar adam bir daha söylemesini istedi. O da bir daha tekrarladı. İhtiyar adam Temliha’nın ayaklarına kapandı, ellerini öpmeğe başladı ve “Kabe’nin rabbi üzerine yemin ederim ki bu adam benim dedem. O kral Dıkyanus’tan kaçan ve yeri ve göğü yaratan Allah’a sığınan şahıslardan biriydi.”dedi. Hz. İsa bize onlardan bahsetti ve “Onlar yeniden dirilecek”dedi. Durumu haber alan kral hemen yanlarına geldi. Temliha’ya arkadaşlarının durumunu sordu. Temliha onların mağarada olduklarını söyledi. Şehri iki hükümdar yönetiyordu. Biri müslüman diğer hiristiyandı. Kral ve Temliha atlarına bindiler yanlarındakiler de onlara katıldı. Mağaraya yaklaştıkları zaman Temliha onlara “Ey insanlar, arkadaşlarım at adımlarını, hayvan seslerini ve silah çınlamalarını duyup Dıkyanus’un onları öldürmeğe geldiğini sanarak korkabilirler. Bu yüzden biraz bekleyin içeri girip onlara durumu anlatayım.” dedi. Temliha içeri dostlarının yanına girdi. Arkadaşları onu görünce seni Dıkyanus’tan koruyan yüce Allah’a şükürler olsun dediler. Temliha “Bırakın Dıkyanus’u ne kadar uyuduğumuzu biliyor musunuz?” dedi. “Bir veya iki gün”dediler. Telmiha “Tam üç yüz dokuz yıl uyudunuz. Dıkyanus öldü ve üzerinden birkaç yüzyıl geçti.” dedi. “Halk yüce Allah’a iman etti. Şu an sizin için geldiler.” Ona dediler ki, “Sen bizi tüm insanlara fitne yapmak mı istiyorsun? ” “Peki ne yapmak istiyorsunuz ”diye sordu Temliha. “Ellerimizi açıp Allah’a dua edelim ” dediler. “ Allahım bize bizim nefislerimizde gösterdiğin mucizelerin hakkı için ruhlarımızı bizi kimse görmeden al” diye dua ettiler. Allah ölüm meleğine ruhlarını alması için emir verdi ve mağaranın kapısını kapattı. Daha sonra iki kral yedi gün boyunca dağın etrafında dolaşmalarına rağmen mağaraya giren ne bir kapı ne bir çıkıntı buldular. Böylece Allah’ın kudretini gördüler. Müslüman kral “Benim dinim üzerine öldüler ve ben buraya bir mescit yaptıracağım” dedi. Hirisitiyan kral “Onlar benim dinim üzerine öldüler ve ben buraya bir kilise yaptıracağım”dedi. Bu yüzden iki kral arasında savaş başladı. Müslüman hiristiyanı yenince mağara kapısına mescit inşa etti. ”
“ Bu ehli Kehfin hikayesidir. Allah için söyle bu söylediklerim tevratınıza uygun mu oldu? ” Yahudi. “ Ne bir eksik ne bir fazla söyledin. Beni yahudi olarak çağırma şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve elçisidir ve sen de bu ümmetin en alimisin.”
Kaynakça:
Ebu İshak Ahmet bin Muhammed es-Salebi (Ö.427) “Arâis et-Tiycân” S.232-239
El-Hilli “Keşf’ül Yakin S.431-446
Ed-Deylemi “İrşad’ül Kulûb” C.2, S.236-245
El-Emini “el-Gadir” C.6, S.148-155
El-Hatip Şeyh Muhammed Ridâ el-Hakîmi “Selüni kable en Tefkudûni” C.1, S.95-103 H.1416 Mektebet’üs Sadr Tahran Bas.
es-Seyyid Murtada Hüseyni "Fedail'ül Hamse min es-Sıhah es-Sitte" C.2, S.290-300
Merkez el-Mustafa “Selman’ül Farisi” S.272-274
El-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.14, S.411-419 Özet.
Er-Râvendi “Kısas el-Enbiya” S.255-261 Özet.
Nimetullah el-Cezairi “Kısas el-Enbiya” S.495-502 Özet.
2 notes
·
View notes
Text
YouTube'da "Ben Beni - Loudingirra Özdemir (Manila, FİLİPİNLER)" videosunu izleyin
youtube
2 notes
·
View notes
Text
Bayramın sevgi, barış, kardeşlik ve huzur getirmesini diliyor, mübarek Kurban Bayramınızı en kalbi duygularımla kutluyorum.
4 notes
·
View notes
Text
Bu kadının dişlerine odaklanır gibi bakıyoruz çoğu zaman hayata...
Bu yüzden kaçırıyoruz belki de hayatımızın fırsatlarını...
G��zümüzün önünde ama göremiyoruz.
Tıpkı adamın dört parmaklı ve kulaksız olduğunu göremediğimiz gibi...
(Alıntı)
3 notes
·
View notes
Text
500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna ismini yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Kısa bir süre içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur... mutluluğun peşinden gitmek."
Tiffany Moore
5 notes
·
View notes
Text
İnşirâh, 5.. Ayet:
Bismillahirrahmanirrahim
Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır:
5 notes
·
View notes