0 notes
"Unutmak değil belki ama hatırlamamak mümkün."
Kelebeğin Rüyası
1 note
·
View note
Bir Veda Havası
Vakit tamam... Seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Aşksa bitti...
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Vakit tamam... Seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
İncinen bir hayatın yarasıdır...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın...
Vur kendini kuşkularda, hadi al!
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşça kal…
Yusuf Hayaloğlu
0 notes
Eski Avluda
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.
Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
İstersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille
sen de gelsen.
Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.
Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:
İçimi açtım sana.
İçini açmak için.
0 notes
BEN BİR EYLÜL, SEN HAZİRAN
Bir eylüldü başlayan içimde,
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını,
Çimenler sararmıştı,
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin.
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı,
Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara,
Deli deli esiyordu rüzgâr,
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa,
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar..
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim?
O heyheyler, o delişmenlikler neydi?
Ne bu kadere boyun eğmişliğim,
Ne bu acıdan korlaşan yürek,
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım.
Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne,
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım..
Beni kötü yakaladın Haziran,
Gamlı, yıkık Eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin,
Masmavi göğünle,
Cana can katan guneşinle.
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime,
Çiçekler açtı dokunduğun,
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde..
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi,
Öldürdüğün yemişlerin ağirlığından
Dallarım yere değiyor,
Güneşi batmadan saçlarının,
Bir dolunay doğuyor bakışlarından.
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma,
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık,
Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan,
Ölebilirim artık..
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse,
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma.
Baksana; parmak uçlarım ateş,
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden,
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe,
Benimle uyu, benimle uyan,
Birlikte varalım onüçüncü aylara,
Ben bir Eylül, sen Haziran...
0 notes
Firar
Bir sihir gibiydi şehre inerken gece
Mektubun güvercin oldu vardı gizlice
Gel diyor, geç olmadan gel, geçiyor yıllar
Böyle başladı, dönülmez bu müthiş firar
Mademki yeminimiz var, madem aşk mukadder
İşte geldim, bilmesinler yarına kadar
Bil ki artık dönüşüm yok, gitti son vapurlar
Sakla beni, bulmasınlar sabaha kadar
Belki herkesin dilinde şimdi bu firar
Belki verildi kararım, şimdi yoldalar
0 notes
Senfoni
Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da beraber ıslansak.
Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yan yana olduk mu el ele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum.
İçim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üst üste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.
Ara sıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum...
Turgut Uyar
3 notes
·
View notes
Eylül
eylül! daha çocukluğumdan
beri size bakardım ben
bir yazın azalmakta olan
sözcüklerinden nasıl da
ansızın sökülürdünüz
bahçelerle ve kül
dolardı içim...eylül!
eylül! kırılgan mevsim!
cam hançeri güzün
dağılırdı kalbimde
birden gecenin ve gündüzün
perdesiyle örtülürdünüz
tenhâyla ve tül
dolardı içim...eylül!
eylül! unuttum sizi
dağ kızarır yol sararırdı
ve ben dönüşlere bakardım
o amanvermez belleğin
paramparça güldüğüydünüz
aynalarla ve gül
dolardı içim...eylül!
Hilmi Yavuz
1 note
·
View note
Kaçak ve Anne
Uçtum ateş üstüne, dağlansın diye sızım
Sorma halim ne olur, yoruldum anlamsızım.
Yağmur doldu içime, açım sigarasızım
Uyuyor musun anne ben geldim, vefasızın.
Suç oldu suç üstüne, her şarkım her yazım
Vuruştum türkülerle, kanla beslendi sazım.
Bir rüzgârın önünde, kaçağım kuralsızım
Duyuyor musun anne, yalnızım çok yalnızım.
Ah dalsam dizine, uyusam doymaksızın
Sabah olmasa gece, kaçmasam dermansızım.
Sür beni gül yüzüne, gitsem de kalsın sızım
Ağlıyor musun anne, gidiyor hayırsızın.
Yusuf Hayaloğlu
1 note
·
View note
Oğul
Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan.
Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bir adam.
Kurumuş kuyunun suyu, incirin
Sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrıkotları, dikenler bürümüş.
Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
Atnalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hâlâ kulaklarımda.
Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın…
Ahmet Erhan, 1982
0 notes
"Ama artık gitmek geliyor içimden.
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden,
dönüşü olmayan yerlere."
Ataol Behramoğlu
44 notes
·
View notes
Sürgün Acısı
Tarifi imkânsız acılar içindeyim
Gurbette akşam oldu yine rüzgâr peşindeyim
Yurdumdan uzak yağmurlar içindeyim
Akşam oldu sürgün susuyor.
Dönecekler bir gün
Al kırlara, bozkırlara güneşi sunacaklar
Yanacaklar, yanacaklar ama
Bir daha yalnız kalmayacaklar
İki gözüm kör olsun.
Tarifi imkânsız sancılar içindeyim
Gurbette akşam oldu yine rüzgâr peşindeyim
Yurdumdan uzak yangınlar içindeyim
Akşam oldu sürgün ağlıyor...
0 notes
Manolya
Bana biraz gökyüzü getir
Tek bir kelime bile konuşmadan
Suyun kıyısında durup
Işaret ver kalbime
Gözlerin hangi çiçekten renk almışsa
Mecaz duruşuyla o dalga
Beni de içine çağırsın
Konuştukça azalıyor güzelliğim
Dalından düşen bir yaprağın kaderini yaşıyorum
Aynalar kırılınca
Fotoğraflar da düşüyor suya
Muğlak bir cümlenin peşine düşüp
Üşüyorum
Rüzgâra açık bir yanında oluyorum hayatın
Merhametin, o ılık rüzgâr değmese yüzüme
Elbet benim de kıyametim olacak
Bedenimdeki dünya kokusu
Kendime sapladığım bu bıçak bu ağrı
Dışımdaki kalabalık içimdeki tenhalık
Ne çok şey buluyor beni sen olmayınca…
Bana kehanetler üzerine sorular sorma şimdi
Sesim ki bir gölgenin rengine bürünüp
Sana varlığını sunuyor
Manolya! Yüz yıllık adresim
Beni bana bırakma
Bak, daracık merdivenlerinden çıkıyorum sarayına
Düşebilirim sen olmasan
Derin kuyulara
Yeryüzü korkularına
Ey bir yazın rüyasında
Bir kere daha açan çiçek
Her gölge varlığının esîridir
Âşikâr kıl kendini
Demli bir çay, biraz melâl
Yetmiyor bu hayatı anlamaya
Istersen çocuk olur
Defne ağaçlarını düşünürüm
Meleklerin yaprakları altında
Gizli duruşlarıyla oldukları yerde
Beni kimseler bulamaz
Uyurum suların serin yatağında
Istersen yolcu olurum dağlarında
Kapında akşamları bürünüp sabahı beklerim
Ey ay ışığı! Gökten bana bakan sûret
Mürekkebi kurumadan şiirimin
Bana bak
Yeni açılmış bir güle benzesin yüzüm
Mustafa Özçelik
1 note
·
View note
Ellerimde Bir Demet Karanfil
Her sabah
Hayatın alışkanlıklarına karşı durarak
En yakın ve uzak mesafeleri
Birlikte tarayarak
Başlarız güne
Aşk ve ölüm iki yanımızda durur
birlikte ve iç içe yürürler hayatın yokuşlarında
Biri sonsuza kadar alıngan
Diğeri cesur
Sen meydanlarda büyümüş çocuk
caddelerde ve sokaklarda
her söze açık
Bir yapraktın belki
Esen rüzgarlarca kımıldayan
Hava kararır ve gökyüzü
Bütün yükünü boşaltırken üstümüze
Unutulmuş bir zamandan
Sesler ve sözler hatırlatan ellerinle
Dikkatli ve tedirgin basıyorsun hayatın tuşlarına
Sen hangi aşkları içinde taşıdın da
Şimdi ölümün
Yorgun tayını gözlüyorsun
Kalabalıklardaydın sen
Dudaklarında
Başkaları için
Sana ait olmayan
Tebessüm provaları yaparken
Ben seni
Meydanlardan kitaplara çağırdım
Antenler telefonlar zincirler tükenip biterken
Toplu sesler çıkardım içimden
Dağlarda yankılandı
Meydanlarda uğuldadı da
Sen duymadın
Sanki biz göçebeydik
O insan bu insan
Hepsinin içinden geçtik
Duymadılar
Şimdi bize sunulan yırtık resimler
Ve parçalanmış binlerce hayat
Çok alıngan bir çocuk oluyor gökyüzü
Dokunsan ağlayacak
Kadınların
Bir mendilde kalıyor gözyaşları
Sokaklar
Bizden daha özgür ve telaşlı
Bense
Her şeye rağmen
Ve herkese aykırı
Ellerimde bir demet karanfil
Yine sana geliyorum
Mustafa Özçelik
0 notes
Hasret
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
Nâzım Hikmet - 6 Temmuz 1959
1 note
·
View note
Haklısın. Ama sen hayatında hiç hata yapmadın mı?
Devlerin Aşkı, 1976
5 notes
·
View notes
Sabiha: Her birimiz yolumuza gitsek?
Halil: Yolumuz?
Sabiha: Öyle...
Halil: Birleşti biliyorum.
Sabiha: Yok, birleşecek gibi değil. Seni tanıdıktan sonra anladım bunu. En iyisi seni hiç görmemek, hiç duymamak. Sevgi de yetmiyormuş, çok eskiden rastlaşacaktık...
Vesikalı Yârim, 1968
2 notes
·
View notes