Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Çok güzel gülüyorsun, bu kadar acı çekmiş olmana tahammül edemiyorum.
904 notes
·
View notes
Text
Kolay atlattin dediler ama Allah biliyor ya , bir ara öldüm sandım
831 notes
·
View notes
Text
Benim son temmuzum seninleydi. Senden sonra benim için hiç temmuz olmadı. Temmuz bir seninle vardı. Senin ayın diye bu ayı senden başkasıyla hiç paylaşmadım. Ne sana, ne bana ne de bize ihanet edebildim. Üstünü örtüp saklayamıyorum, rafa kaldırıp tozlandıramıyorum seni. Bu ay senden çarpıp çıkamıyorum. Sırtımı dönemiyorum. Temmuz ayı benim seni yaşattığım tek ay. Anılarımda, kafamın içinde, mesajlarımızda, dinlediğim sesinde… Sana gelirken yürüdüğüm yollarda, kaldırım taşlarında bile. Leyla demiştin, temmuz ayıydı. Çok leylasın.
Sanki leyla diye biri olduğunu en başından beri biliyormuşsun da beni tanıyınca onun ben olduğunu anlamışsın gibi. Biliyorum canım, sen hiç kırk yaşında olmadın ama ben hep kırk yıllıktım.
Bugün iki sene önce beni ilk fark ettiğin gün. Beni sorduğun gün. Kim olduğumu öğrendiğin gün. Temmuzları bir Leyla var ve seni unutmadı. Bir fotoğrafınız bile yok ama kafasının içi gülümseyerek bakan o ışıl ışıl hallerinle dolu. Bence Mecnun da Leylasından bunu isterdi.
Temmuz kadar saygım ve sevgimle;
-Senin Leylan
1 note
·
View note
Text
Bir zamanlar kelimeleri kınına sokmayıp yarattığı felaketi herkesi kan revan içinde bıraktığında fark etmiş biriydim ve bu toplu katliama ilk ailemden başlamıştım. Her insanın karanlık dönemleri vardır ve o dönemlerde katilden farkım yoktu. Bu yüzden kelimelerimin keskinliğini, gücünü çok iyi bildiğimden kendimi sürekli frenlerim, kimsenin canını yakmamaya çalışırım. Kendimi frenlemiş halim bile çoğu zaman insanın canını yakar. Kelimelerimin gerçekten bıçaktan farkı yoktur ve karşımda düşmanımda olsa ben o bıçağı kınına sokarım. Yaptıklarımı telafi etmeye çalışmak bana bunu öğretti ama ilk kez bu gece o bıçağı kınına sokmakta zorlandım. İlk kez kelimeleri yutmak çok zordu. Üstelik bana bıçağını doğrultan düşmanım değildi ama sanki ben o katildim fakat bir şey söylemedim. Sevgimden değil, korktuğumdan değil, saygımdan. Beni frenleyen her zaman saygımdır. Büyüklüğümdür. O karanlık dönemlerde her şeye saygısını yitirmiş, kendini bile yitirmiş bir insandım. Karşımdaki kişinin kim olduğunun zerre önemi yok ben kendimi bildiğim sürece. Gayet saygılı bir elemanım artık. Hatta belki de saygıdan başka hiçbir şeyim yok. Saygı yalnızca kişiye duyulmaz. Kişinin doğru olsun yanlış olsun inan hiç fark etmez yaptıklarına, duygularına, duyabileceği hislere, geçmişine, geleceğine, direkt onu var eden her şeye, varlığına duyulur. Saygı budur. Benim saygı anlayışım olması gerektiği gibi özüne kadardır. Üstünkörü değildir, üstünkörü olanda saygı değildir zaten ama bu devirde öyle. Özüne kadar saygı duyduğum insanın bana üstünkörü bile saygı duymayışını gördüğümden beri o bıçağı kınından çıkarmak gerekiyor diye düşünüyorum. İlk defa bu gece kendini yitirmiş o halime çok yakın hissettim. Bu düşünce benim gibi biri için çok tehlikeli. Tenimi etimden sıyırır gibi ruhumdan sıyırdım sanıyorum ben o katili. Bir kez konuşursam, kelimelerimi cümlelerimi adama doğrultursam o adam duyacaklarını ölse unutmaz. Saplanır kalır. Artık kulağına küpe mi ederim, sırtına bir bıçak seti gibi mi dizerim bilmem. Sırf bunu yaşatmayayım diye insanları düşünürken bana arsızlığının, nankörlüğünün, egonun şovunu yapma. Saygıyı kitabı bilmiş insanı bıraktıracak raddeye getirme. Senin altında değil, saygımın altında eziliyor oluyorum. Ben sen üzülme diye kendime olan saygımdan feragat edip ağzımı açmazken, kelimeleri kınına sokarken sen bana doğrultuyor oluyorsun.
Neyse. “Bu gecelik” canın sağolsun. Öbür geceler için söz vermiyorum. Bir insan hem nasıl bu derece saygılıyken böyle de kinlenebilir diyebilirsin. Kusura bakma demeyeceğim, elbette bakabilirsin. Çünkü artık bende bakıyorum. :)
Kırk yılda bir güzel olan gecesini alırsan insanın elinden sana hiçbir sabahı güzel eylemez. Gece gece ne kafa siktirtti bana ya
2 notes
·
View notes
Note
Niye?
Biriyle konuştum bugün. Zamanında onun için karşıma aldığım biri vardı. Aldığıma asla değmemişti de. O kişi benden daha güzelmiş. Öyle söyledi. Bu kadar arsız oluşuna mı üzüleyim, karşıma alışıma değmeyişine mi, her şeyin güzellik olmadığını bilmeyişine mi, yüz verip pişman oluşuma mı, neye üzüleceğimi bilemedim. Bunlar yerine en hafif olanına, beni onun kadar güzel bulmayışına taktım bu gece. Madem öyleydi onunla olsaydı o zaman. Telefonun başında bana onu savunmasaydı mesela. Onu savunduğum insanı savundu bana. Konu tip olsaydı oturup ağlatacağım insan hakkımda tipimle alakalı, hele de o kişiyle karşılaştırarak bir şey söyleyince sinirleniyorum. Yaptığım şeyi bu kadar mı görmezsin mesela? Bu kadar mı yoktu senin için? Güzelliği, benim senin için onu karşıma alışımdan daha mı önemliydi? Benim güzelliğimle karşılaştıracak kadar? Yine büyüklük ettim.
O senden daha güzel, dedi. Olabilir herkesin göz zevki farklıdır, dedim sadece.
Söyleyeyim dedim, dedi. Öyle bulabilirsin ilgilenmiyorum, dedim.
Olay birini benden daha güzel bulması değil. O kişiyi benden daha güzel bulması. Nankörlüğün daniskası. Ben ağzımı açsam konuşma telefonun yüzüme kapatılmasıyla son bulurdu. Ama saygı işte, ne yapacaksın? Saygımızı koruyacağız diye bu geceliğine özgüvenimizden olalım. Özgüven gider gelir ama saygım bir kez giderse o zaman vay haline… :)
2 notes
·
View notes
Note
Bu gece nasıl hissediyorsun? İçimden geldi
Nasıl hissediyorum, hmm. Özgüvensiz kesinlikle.
0 notes
Text
kendimi bulmak için adımladığım sokakları bir süre sonra unutmaya başladım. sürekli bir şeyler arayan, muhtaç ve kararsız yanımla işte şimdi baş başayım. önce çıkışın ne tarafta olduğunu bilmeden dönüp durduğum o labirenti kırdım, sonra kendimi görmek için aldığım aynaları parçaladım. sevmekle savaşmayı her dilde ve cümlede aynı saydım, birbiri yerine defalarca kullandım. yazdığım mektupları hiç postalamadım ama yine de sayfaları özensizce karaladım. seneler bana teğet geçti, insanlar bana teğet geçti, duygular, durumlar ve olaylar bana hep teğet geçti. yalnız ben aynı kaldım, yerimde saydım. çevreme kocaman bir çember çizdim ve herkesi orada asılı bıraktım. bir yerden evim diye bahsetmeyeli çok uzun zaman olmuştu, geçmişe göz ucuyla baktım. nedenlerim tozlanmış ama eskimemişti, bir kez daha yanılmadığımı onlara bakarken anladım. yıkık dökük duvarlara sığınamaz, herkesle aynı yolda yer alamazmışsın. ben ellerimle barıştım ve bir dünya yarattım kendime. kapısına da nerede kaybettiğimi bile bilmediğim kalbimle değil, eksilttiğim her yanımla ayak bastım. buraya gelebilmek için çok yürüdüğümü iyi hatırlıyorum, yolda çocukluk anılarımla vedalaştığımı da. elbette zor oldu ama yaptım. kendimi kutladım. dağılan her şeyi bir bir topladım. dindim hatta. buraya geldim. bağrış çağrışla değil üstelik, sessizlik dolu ustura gibi bir sakinlikle. kızdım. kırdım. öfkelendim. hissizleştim sonra evet. ama geldim. kavgalarımı unuttum, uzaklaşmayı hatırladım. yabancılaşmak beni buradan kurtarabilecek tek şeymiş gibi ona olanca gücümle sarıldım. tüm dünyanın da benimle birlikte yanıldığını, uzayıp giden karmaşaların içinde gittikçe azalırken anladım. ben pes etmeyi kaybetmek sandım hep, ama kazanmak zaten düzeni bozmaktan farksızmış. bunu uzaklığın bir tanım olmaktan çıktığı hayatımda, her şeyle aramdaki görünmez bağa bakarken fark ediyorum artık. benim düşlerken içinde kaybolduğum toz pembe rüyalarım vardı eskiden. şimdi ne zaman uykuya dalsam nefes nefese bir uçurumun dibinden topluyorum bu bedeni. üstelik bir şeye alışmak, onunla savaşmaktan daha bencil. daha belirgin. hatta daha eski. gürültülerin tek düze gelmeye başladığı bir zamana adım atıyorum. duvarlara çarpa çarpa öğrendiğim her şey için başlardaki gibi kendime kızmıyor, üzülmüyorum. sonu kötü biten kitaplar için daha az sigara yakıyorum, kül tablalarını daha sık değiştiriyorum. diyete başlıyorum her pazartesi. çok film izliyorum. çok kitap okuyorum. çok kahve içiyorum. çok düşünüyorum. çok yazıyorum. çok ağlıyorum ve her şeyi unutmaya başlıyorum. yürümeyi sevmiyorum ama başka bir yolun var olma ihtimâli düşüyor bazen aklıma, buna da son zamanlarda fazla aldırış etmiyorum. bu devrin çok ilerisinde kaleme almaya başladığım hikâyemi düşlediğim hislerin çok uzağında bitirdim. ve bu yeri de, diğerleri gibi avuçlarımdaki paramparça kağıtlarla, izlerle ve aklımdaki kederle terk ettim. merak etme, sorun kalmadı. çünkü bak, benim etrafımda artık hiçbir şey kalmadı. ne kuyunun dibiyle bir alıp veremediğim var ne de ucundaki ışıkla. ben yalnızca tüm dünyamı kaplayacak kadar büyük bir boşluğun içinde debelenip duruyorum. ve artık düşmekten ya da dibi görmekten değil, aynı rüyaları tekrar tekrar görmekten korkuyorum. benim de bir zamanlar peşinde hevesle koştuğum duygularım vardı, sonra yaslandığım duvarlar tam orta yerinden çatladı.
“anne bak, büyüdüm.”
135 notes
·
View notes
Text
"Sevmek ve beklemek aynı şey değildir. Herkes sever ama herkes bekleyemez."
-Dostoyevski
352 notes
·
View notes
Text
"Eğer bir daha âşık olursan lütfen o kişi ben olayım."
-Yüz karası
44 notes
·
View notes
Text
Sonra oturdum o mutfak masasına. Nasıl bu kadar kendimi kaybettiğimi düşündüm, tek başımaydım ama masa çok kalabalıktı.
36 notes
·
View notes
Text
330 notes
·
View notes
Text
abla biliyo musun valla birikmişti, hep söylüyorum konu açılınca. O kadar birikmişti ki kafamı koparıp atacaktım. Abla bi insan kafasının içindekinden kurtulamıyor diye kafasından kurtulmak ister mi ya? İsyanım bu olaya değil yemin ederim. Benim isyanım bir insana bu derece yenilmiş olmak. Ki benim gibi birinin yenilmeyi geç, kendisiyle bir başkası için savaşa girdiği yoktu.
"Tek bir şey için ağlanmaz, birikmiştir."
-Frida kahlo
237 notes
·
View notes
Text
2K notes
·
View notes
Text
ve seneler geçecek sevgilim, ben seninle her akşam hatta her öğlen bir sokak lambasının altında buluşmanın hayalini kuracağım.
323 notes
·
View notes
Text
1K notes
·
View notes