rhineceros
rhineceros
Mimesis
53 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
rhineceros · 7 months ago
Photo
Bu gönderinin üzerinden kaç yıl geçmiş ama Gazze Şerit'inde değişen hiçbir şey yok.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
THIS IS OUR LIFE. WHAT CAN WE SAY.
Nidal Alareer, a 40-year-old Palestinian father of five, talking about his life before and after the war. Nidal is one of tens of thousands who left their homes during the Israel aggresion on Gaza Strip. Nidal returned to Shujaiya after Israel’s 51-day war on Gaza, he found all three of his houses destroyed. Though promises of reconstruction have proven to be hollow, his family was able to obtain materials to rebuild their home from the Qatari government. But the labor is back-breaking and until he and his young sons finish reconstruction, his family is scattered about Gaza with no money to rent apartments.
5K notes · View notes
rhineceros · 3 years ago
Text
Müflis tüccar eski defterleri karıştırır misali uzun süredir bir şey yazamayınca eski yazdıklarıma bakıyordum. 2008 yılında Farsça öğrendiğim yıllarda Persepolis filmi üzerine yazdığım yazıyı buldum. Eksiği-gediği var elbet ama onca zamandır bu kadarını da yazamayınca kıymetli oldu. Uzun süredir kullanmadığım tumblr'ı da bu vesileyle kullanmış olayım. Kim bilir belki tekrar yazmaya vesile olurlar!
PERSEPOLİS
İran asıllı çizgi roman yazarı Marjane Satrapi’nin otobiyografik hikâyesinden yola çıkarak yazdığı Persepolis çizgi romanı Fransa’da yayınlanmış ve geçtiğimiz yıl yine Fransa’da animasyon filmine çevrilmişti. 2007 Cannes Film Festivali’nde jüri özel ödülü alan bu film, bu sene de Oscar’da animasyon dalında aday. Şüphesiz bu filmin uluslar arası başarısı sadece iyi bir hikâyesi, müziği ya da çeşitli animasyon tekniklerine sahip olmasıyla sınırlı değil. Filmin siyah beyaz çekilmesi de yönetmenin sanatsal tercihini yansıtmıyor tabii.
Marjane Satrapi’nin filmi çocukluğundan, devrimin hemen öncesinden başlıyor. On yaşında bir kız çocuğunun gözünden masumca yapılan Şah Dönemi eleştirisi, devrimden sonra artık büyümüş ve etrafındaki olayların daha farkına varmış biri olarak İslam Cumhuriyeti eleştirisine dönüşüyor. Filmin ana teması küçük Marjane’ın hayatı gibi gözükse de arka plandaki ciddi Devrim eleştirisi küçük kızın hayat hikâyesinin önemini gölgede bırakıyor. Devrimden sonra zorla örtülen başlar, sokakta yürürken bile “Saçınız önden gözüküyor!” diyerek azarlayan devrim muhafızları filmin kareleri içine sıkıştırılmış en küçük detaylardan. Yine devrimden önce kapıcılık yapan adamların devrim sonrasında sadece sakal bıraktığı için hastane yöneticileri konumuna getirildiğine işaret edilmesi gibi örnekler çoğaltılabilir.
Bütün bunların arasında kalmış ergenlik çağlarındaki küçük Marjane, İran’ın ara sokaklarında paltolarının altına gizleyerek yabancı sanatçıların albümlerini satan kara borsacılardan Iron Maiden albümü almaya çalışıyor. Filmin geneline yayılan mizahi anlatım yüzünüzde tebessümler oluştursa da aralara serpiştirilen “İran halkının devrimden çektikleri” mevzuu adeta gözünüze sokuluyor.
Oğluna okuldan verilen bir anahtarın cennetin anahtarı diyerek verilmesi ve savaşa gitmesine ikna edilmeye çalışılması iki kadının kendi aralarında dertleşirken konuştukları konulardan. Filmin neredeyse her karesinde İran’daki bir baskıdan haber veriliyor.
Marjane Satrapi’nin (kendince) haklı eleştirisi ne kadar haklı?
Marjane Satrapi’nin ailesi başta dedesi, babası ve amcası da dahil olmak üzere Marksist bir ideolojiye sahip. Hatta amcası devrim mahkemelerince yargılanıp idam edilir. Şahın savurganlığını ve zamanındaki zengin ve fakir arasındaki uçurumu şiddetle eleştiren Satrapi ailesi, Şah’ın devrilmesi için mollalarla beraber eylemlere katılırlar. Sonunda devrim gerçekleştiğindeyse halkın yüzde doksan dokuzunun oyuyla başa geçen İslam Cumhuriyeti’nin “Cumhuriyet” kısmının onlara getireceği hürriyete ve demokrasiye güvenirler. En yakınlarındaki örnek Türkiye’dir ve oradaki cumhuriyet kavramı İran’dan bakıldığında göz kamaştırıcıdır.
Böyle bir aile ortamında yetişen bir kız çocuğu olarak bakıldığında Marjane Satrapi’nin eleştirilerini anlamaya çalışabiliriz belki fakat filmin birkaç sahnesinde özellikle vurgulanan taraflı tavırlar var ki bu gayretimizi bir kere daha gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
Halkın yüzde doksan dokuzunun İslam cumhuriyeti lehinde oy kullanmasını “Ülke halkının cahilliğine ve cahil insanları da milliyetçiliğin ve dinciliğin harekete geçirdiğine!” bağlamak yazarın bakış açısını yansıtan en önemli iddialardan biri. (Size de bu iddia bir yerlerden tanıdık geliyor mu?) Film boyunca bir tane dürüst ve samimi bir Müslüman göremememiz ve ekrana aksedilen her devrim taraftarı kişinin de salt dikte ile diğerlerine yasakları hatırlatan ve azarlayan tipler olması yazarın objektifliğini sorgulama sebeplerinden bir diğeri.
Filmin önemli özelliklerinden birisi de yazarının İranlı olması ve her karede hissettirilen İran milliyetçiliği. Bildiğimiz Amerikan yapımı İran filmlerine benzemiyor. Son dönem Hollywood yapımı 300 gibi İranlıları sadece barbar olarak göstermiyor. Bu film aslında İran’ın kendini yüceltirken İslam Devrimini yerden yere vuruyor. Gençliğinde Avrupa’ya gönderilen Marjane’e babasının nasihati “Asla kim olduğunu ve nereden geldiğini unutma!” oluyor.
Son yirmi yıldır Fransa’da yaşayan Satrapi belki de babasına verdiği sözü tutmak için tüm dünyaya kim olduğunu ve nereden geldiğini anlatıyor. Bu kadar saf mıdır niyet? Tabii ki değil. Kim olduğunu ve nereden geldiğini anlatırken İran’daki insanların, geride bıraktıklarının neler çektiklerini anlatmak ve dünyaya göstermek, yazarın özel gayret gösterdiği bir konu. Yazının başında da belirttiğimiz gibi önce Fransa’da Cannes Film Festivalinde ödül alması ve şimdi de Oscar’a aday gösterilmesi dünyanın, Satrapi’nin verdiği bu mesajı aldığının göstergesidir.
Tumblr media
1 note · View note
rhineceros · 4 years ago
Text
Günlük Deyip Geçme...
İyi yazılmış günlüklerin edebiyat değeri birçok farklı türdeki eserlerle yarışır. Özellikle de kasmadan, gerçeklik ve edebiyat dozajı ayarında bırakılmış metinler olursa. 
Yıllar önce üyesi olduğum bir günlük sitesinde yazdığım metnimi bir kez daha okudum ve beni hâlâ etkilediğini fark ettim. Bunun sebebi yukarıda bahsettiğim özelliklerden değil tabii, böyle bir iddiası yok; gücünü yaşanmışlığından ve ilk anda hissedilen duyguların gerçekliğinden alıyor. En azından benim için.
Uzak bir akrabamızın vefat haberini aldığımda yazmıştım.
2007 yılı Mart ayı
bir kadın vardı, adı nazmiye. trabzon'un of ilçesinde bir köyde yaşadı gençliğini. evlendi zonguldak'a gelin geldi. bir dağ köyünden, tarlaların, ahırların arasından sonra koskoca bir şehirdi geldiği yer. küçük evini temizledi, topladı her gün. kendi eviydi, hevesle yaptı işlerini. her gün lezzetli yemekler yapıp kocasının gelişini bekledi. küçük evi çocuk sesleriyle dolsun diye hayal etti tam koca on yıl. en sonunda duaları kabul oldu. bir oğlu oldu. ama on yıllık çocuk hasretini tek bir çocuk dindirmedi. iki sene sonra bir oğlu daha oldu. adem koydu adını. masmavi gözleri sarı saçlarıyla nazar boncuğu gibiydi adem. ve bir gün nazara geldi. altı yaşından sonra bilinmedik bir hastalık normal bir çocuğu gerizekalı yapmıştı. gidilmedik doktor, okutulmadık hoca kalmadı. ama adem, artık konuşamıyor, aklı başında tek bir hareket yapamıyordı. dayanamadı anne kalbi, senelerce üzüntü attı içine. ve o üzüntüler sonunda kanser olarak kustular bedeninden. yıllarca doktorlara gitti. bir gün ümit verdiler bir gün fazlasıyla geri aldılar verdikleri ümitleri. anladı nazmiye, artık dönüşü olmayan bir yola girdiğini. adem'im dedi, bana bir şey olursa sana kim bakar? bugün oldu nazmiye'ye olan olan olmalıydı. olacak olan olur o halde olan olur. d.c. zonguldak'da gelin olduğu evinden bugün son kez çıktı, of’da genç kızlığını geçirdiği, bahçelerinde çapa yaptığı köyüne gitti. köyünün topraklarına karışıp gitmek için. bir nazmiye vardı. bir gün bizim de arkamızdan böyle diyecekler.
2 notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Photo
Tumblr media
Maghrib time, Turkey.
925 notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
The besieged Gaza.
581 notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Text
Günlük Deyip Geçme...
İyi yazılmış günlüklerin edebiyat değeri birçok farklı türdeki eserlerle yarışır. Özellikle de kasmadan, gerçeklik ve edebiyat dozajı ayarında bırakılmış metinler olursa. 
Yıllar önce üyesi olduğum bir günlük sitesinde yazdığım metnimi bir kez daha okudum ve beni hâlâ etkilediğini fark ettim. Bunun sebebi yukarıda bahsettiğim özelliklerden değil tabii, böyle bir iddiası yok; gücünü yaşanmışlığından ve ilk anda hissedilen duyguların gerçekliğinden alıyor. En azından benim için.
Uzak bir akrabamızın vefat haberini aldığımda yazmıştım.
2007 yılı Mart ayı
bir kadın vardı, adı nazmiye. trabzon'un of ilçesinde bir köyde yaşadı gençliğini. evlendi zonguldak'a gelin geldi. bir dağ köyünden, tarlaların, ahırların arasından sonra koskoca bir şehirdi geldiği yer. küçük evini temizledi, topladı her gün. kendi eviydi, hevesle yaptı işlerini. her gün lezzetli yemekler yapıp kocasının gelişini bekledi. küçük evi çocuk sesleriyle dolsun diye hayal etti tam koca on yıl. en sonunda duaları kabul oldu. bir oğlu oldu. ama on yıllık çocuk hasretini tek bir çocuk dindirmedi. iki sene sonra bir oğlu daha oldu. adem koydu adını. masmavi gözleri sarı saçlarıyla nazar boncuğu gibiydi adem. ve bir gün nazara geldi. altı yaşından sonra bilinmedik bir hastalık normal bir çocuğu gerizekalı yapmıştı. gidilmedik doktor, okutulmadık hoca kalmadı. ama adem, artık konuşamıyor, aklı başında tek bir hareket yapamıyordı. dayanamadı anne kalbi, senelerce üzüntü attı içine. ve o üzüntüler sonunda kanser olarak kustular bedeninden. yıllarca doktorlara gitti. bir gün ümit verdiler bir gün fazlasıyla geri aldılar verdikleri ümitleri. anladı nazmiye, artık dönüşü olmayan bir yola girdiğini. adem'im dedi, bana bir şey olursa sana kim bakar? bugün oldu nazmiye'ye olan olan olmalıydı. olacak olan olur o halde olan olur. d.c. zonguldak'da gelin olduğu evinden bugün son kez çıktı, of’da genç kızlığını geçirdiği, bahçelerinde çapa yaptığı köyüne gitti. köyünün topraklarına karışıp gitmek için. bir nazmiye vardı. bir gün bizim de arkamızdan böyle diyecekler.
2 notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Text
Cahit Sıtkı Tarancı “yaş otuz beş, yolun yarısı eder” demiş demesine ama onun ömrünün yarısı yirmi üç ediyormuş. 46 yaşında vefat etmiş. Acaba bizimki kaç ediyor?
Terk etmeye bir hafta kala, bir kere daha dinlemek lazım. Rahmetli Sacit Onan’ın sesinden. Bu arada merak edenler için onun ömrünün yarısı da otuz iki buçuk imiş. 
https://www.youtube.com/watch?v=qEVQCAlYexg
0 notes
rhineceros · 9 years ago
Photo
Anlamlı bir karikatür olmuş.
Tumblr media
Please remember that 76.7% of Syrian refugees are women and children. They are victims of injustice who deserve to be welcomed into the US.
192 notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Photo
Tumblr media
“bu serüven ki bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri ve terketti bizi huzur denen sevgili kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında billur bir kuş gibi.”
2 notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
THIS IS OUR LIFE. WHAT CAN WE SAY.
Nidal Alareer, a 40-year-old Palestinian father of five, talking about his life before and after the war. Nidal is one of tens of thousands who left their homes during the Israel aggresion on Gaza Strip. Nidal returned to Shujaiya after Israel’s 51-day war on Gaza, he found all three of his houses destroyed. Though promises of reconstruction have proven to be hollow, his family was able to obtain materials to rebuild their home from the Qatari government. But the labor is back-breaking and until he and his young sons finish reconstruction, his family is scattered about Gaza with no money to rent apartments.
5K notes · View notes
rhineceros · 9 years ago
Text
Metin, İsmet Özel’in Waldo Sen Neden Burada Değilsin? adlı kitabından, fakat o da bir başka kitaptan alıntılamış ki sonunda kaynağa işaret ediyor. Doğal seleksiyon konusuna çok iyi bir eleştiri bence: 
«Darwin'in benimsenen yaygın etkisinin sırrı burada gizlidir: Onun doğal seçme teorisi endüstriyalizmin acımasızlığını takdis etti ve endüstriyalizmi izleyen emperyalizme taze kan pompalandı. Var olmak için mücadele kavramını vurgulamanın yardımlaşma faktörünü unutturduğu önemsenmedi, türler arasında mücadele değil de işbirliği bulunduğunun hayatın dayanaklarından biri olduğu gerçeğinin gözden uzak tutulduğu önemsenmedi, yiyeceğini paylaşarak yaşama tarzının yağmacılık kadar eski olduğu önemsenmedi (...) Böylece Darwin, bir biyolojisi olarak değil, bir mitolojisi olarak zafere ulaştı: Sınıfın, ulusun, ırkın hak iddia edişine kutsal bir «bilimsel» dogmanın desteğini sağladı». (Lewis Mumford, The Condition of Man, London, 1994. pp. 349-50).
1 note · View note
rhineceros · 9 years ago
Photo
Tumblr media
An aerial view of tents in Mina.
315 notes · View notes
rhineceros · 11 years ago
Photo
Spoiler falan yok korkmayın :) 
#Dexter  #Breaking Bad
Tumblr media
27 notes · View notes
rhineceros · 12 years ago
Photo
How i Met Your Mother'daki anneye Jason Bateman'ın yorumu birçok kişiye tercüman oluyor sanırım :) 
We finally got to see the mother on How I Met Your Mother…
Tumblr media
54 notes · View notes
rhineceros · 12 years ago
Photo
Criminal Minds 8x20 Çok pis spoiler içerir. 
Başımıza Romeo kesildi bu oğlan. 
- Dance with me.
- Why?
- I want to hold you once before I'm a ghost of a memory.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
133 notes · View notes
rhineceros · 12 years ago
Text
"Ölülerin saçlarını koparmak kötü bir şey olabilir. Ama buradaki ölülerin hepsi böyle bir muameleyi zaten hak eden kimseler. Şu benim saçlarını kopardığım kadın var ya, on cm. uzunluğunda kestiği yılanları kurutup, kurutulmuş balık diye memurlara satardı. Eğer salgın hastalıktan ölmeseydi yine satıyor olacaktı. Üstelik memurlar da, bu kadının sattığı kurutulmuş yılanları çok lezzetli diye, meze olarak sürekli satın alırlardı. Ben, bu kadının yaptıklarının kötü olduğunu düşünmüyorum. Çünkü eğer öyle yapmasaydı açlıktan ölecekti. Öyle yapmaktan başka çaresi yoktu. Ben de yaptığım şeyin kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bunu yapmazsam ben de açlıktan öleceğim. Benim de başka çarem yok. Çaresizliğin ne demek olduğunu çok iyi bilen bu kadın, benim yaptıklarımı hiç şüphesiz affedecektir." 
Raşomon hikâyesinde, peruk yapmak için ölü bir kadının saçlarını koparan yaşlı kadının kendisini suçüstü yakalayan kişiye yaptığı savunması.  
0 notes
rhineceros · 12 years ago
Photo
Rabbin seni ne terk etti ne de unuttu.  
Kuranı kerim Duha suresi 3. Ayet. 
Tumblr media
2K notes · View notes