Text
Antinatalizm
Doğum karşıtlığı veya doğum karşıtlığı, üremeyi etik dışı gören felsefi bir görüştür. Bu nedenle doğum karşıtları. insanların çocuk sahibi olmaktan kaçınmaları gerektiğini savunurlar. Bazı doğum karşıtları, varlığa gelmenin her zaman ciddi bir zarar olduğunu düşünürler. Görüşleri yalnızca insanlarla sınırlı değildir, aynı zamanda tüm duyarlı yaratıkları kapsayabilir ve varlığa gelmenin
genel olarak duyarlı varlıklar için
ciddi bir zarar olduğunu savunurlar.
Antinatalistlerin üremeyi sorunlu bulmasının çeşitli nedenleri vardır.
Antinatalizm için en yaygın argümanlar arasında yaşamın kaçınılmaz acı içerdiği, ölümün kaçınılmaz olduğu ve insanların rızaları olmadan doğdukları (yani var olup olmayacaklarını seçemedikleri) yer alır. Ek olarak, bazı insanlar mutlu olsalar da, bu garanti değildir, bu yüzden üremek başka bir kişinin
acısıyla kumar oynamaktır.
hayatta iyi ve kötü şeyler arasında aksiyolojik bir asimetri vardır, böylece var olmak her zaman bir zarardır, bu Benatar'ın asimetri argümanı olarak bilinir
Antinatalizm terimi
(natalizm, pronatalizm veya pro-na talizm terimlerinin aksine) muhtemelen ilk kez Théophile de Giraud tarafından L'art de guillotiner les procréateurs: Manifeste anti-nataliste (2006) adlı kitabında kullanılmıştır.: 301 Masahiro Morioka, antinatalizmi "tüm insanların veya tüm duyarlı varlıkların doğmaması gerektiği düşüncesi" olarak tanımlıyor. 2: Akademik ve edebi yazılarda, antinatalizmi savunmak için çeşitli etik argümanlar öne sürülmüştür; bunların muhtemelen en önemlisi Güney
Afrikalı filozof David
Benatar tarafından ortaya atılanasimetri argümanıdır. Robbert
Zandbergen, sözde gerici (veya
aktivist) antinatalizm ile onun daha
felsefi, kökensel karşılığı arasında bir
ayrım yapar. Birincisi insan
üremesini yerel ve/veya geçici olarak sınırlamayı amaçlarken, ikincisi buna kesin olarak son vermeyi amaçlar.
"Çocuklarıma bırakacağım en büyük miras hiç var olmayacak olmalarıdır." der, Arthur Schopenhauer.
0 notes
Text
Son vakitlerde televizyon dünyasında işlenmiş en iyi psikolojik yansıtmadır "Cüneyd" üstelik Dissosiyatif amnezi gibi aşılması en zor olan psikolojik öğeyi.
Dissosiyatif amnezi dediğimiz olay dissosiyatif hastalığın beş alt dalından biri olmakla birlikte en sık rastlanılanıdır. İlk olarak dissosiyatif’e değinmek gerekirse alt dallarıyla birlikte bu hastalık temelde bir kişilik bozukluğu hastalığıdır. Şizofreni, bipolar, borderline gibi hastalıklarla aynı kategoride bulunmakla birlikte bu hastalıklardan ayrılmasına sebep, hastanın bilinci ve vicdanıdır. patolojik seviyeye gelmiş bu hastalıklarda kişi zihniyle birlikte etik ve insani değerlerini de yitirmeye başlar. Fakat dissosiyatif hastalarında ise bilinç ve insanı değerler yerindedir çünkü hasta, hastalığı bir çözüm olarak kendine oluşturmuştur. Bir kurtuluş olarak gördüğü için aşılması en zor hastalıktır. Oluşum bilinçli olmasa dahi devamı bazı patolojik tanısı konulan hastalarda devamı bilincil oluşur. Kişinin beyni savunma mekanizması olarak bu hastalığı zehir misali zuhur ettirir.
'öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir;
ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir? (Öyle sermestim ki, idrak edemem dünya nedir;
Ben kimim, sâki olan kim, bu şarap acaba nedir?)
0 notes
Text
İtilal durumundan belki daha az iyi olsam da haysiyetliyimdir. Doğrularımı başkalarına doğru diye satmadım. Zira körler pazarında ayna satanlardan değilim. Körlere, göze ait sırlardan da bahsetmedim. Ki kaldı ki ben ne vakit insan denen zavallıya doğrumu dayatmaya çalışsam;
Platon'un mağara alegorisi, Tarkovski'nin bir anekdotu gibi hadiseler karşıma çıktı. Tarkovski'nin bir anekdotunda çamura saplanmış bir adamdan söz edilir. Başka bir adam oradan geçerken adamı görür ve çekip çıkararak kurtarır. Kurtarılan adam da ona çıkışır, ben orada mutluydum beni neden çıkardın diye. Birini tedavi etmeden önce sor; onu hasta eden şeylerden vazgeçmeye istekli mi?
0 notes
Text
Yine yazıyorum, yazmasam delireceğim.
Neden çocuk iken aldığımız yaraları büyüdüğümüz vakit fark edip, kanatıyoruz?
Her şeye mantıklı bir açıklama getirilmez fakat durum şu ki;
İnsan içindeyken anlamıyor hayatının kırılma noktalarını, ne vakit ki o çerçeveden çıksa anlıyor. Kişinin yaşamı yitirdiklerinden oluşur ve yitmişlik geçmişten gelir. Anılar, birbirine dolanmış ipler gibi zihinde dolanır. Kopan yerlerinden yeniden canlandırdığın vakit acı galip gelir. Ben buna geçmişe ayna tutmak diyorum, aynaya baktığımız vakit güzelliklerden önce kusurlarımızı görürüz. Oysa aynada kusur yoktu, kusur bizim bakışımızdadır. Geçmiş aynadır. Buna daha farklı bir örnek vereyim; misal bir dövüş sporu ile ilgilenen bir birey, o an adrenalin nüfus ettiği için canı yanmaz. Ne zaman ki beyin tehlikeyi algılamayı bırakıp eski haline dönerse, o vakit canı yanar. Çok sonra yani. Çocukluk adrenalindir, büyüyünce yaralar oluşur.
1 note
·
View note
Text
Başkalarının bende en çok afal olduğu fakat benim kendimde, kendimi dahi ürkütecek olan yalnızlıktan aldığım o müthiş zevk. Orgazm olurcasına zevk alıyorum yalnızlıktan, çoğu sevişmeden daha çok tatmin oluyorum yalnıztan. Âh minel yalnızlık.
1 note
·
View note
Text
İnsan psikolojisi bana kalırsa tanrıdan kaynaklanıyor. İnsan hükmetmeyi sever. Tanrıdan alır bu gücü. Evrenin yaratıcısı bile itaat edilmesinden zevk alır iken insan ne yapsın?
Biz insanlar gücü severiz, hayatımızın tüm gayesi güç istencidir. Ve konu güç olunca çok güzel manipüle oluruz.
İnsan gibi aciz mahlukat olup tanrı ile bu kadar paraleli olup tanrıya baş kaldıran ve bunu metafor bir manada değil de, sahici yapan Hannibal Lecter.
4 notes
·
View notes
Text
İnsan gibi aciz mahlukat olup tanrı ile bu kadar paraleli olup tanrıya baş kaldıran ve bunu metafor bir manada değil de, sahici yapan Hannibal Lecter.
4 notes
·
View notes